22 Mart 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

22 Mart 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHÜRÎYET Mart 1939 ADLiYEDE VE MAHKEMELERDE Millî küme maçlarımn ÜÇ KADININ OYUNU aldığı garîb şekil Beden Terbiyesi Umumî Müdürü, idare heyetinin Bir adam, kaybolan kararını dinlemiyen Fener futbolcuları bîıicik horozıınu arıyor için «iyi yapmışlar» diyor Beden Terbiyesi Umumî müdürlüğü sans vermek suretile bu maça idarî bir tanün yanlış mukarreratı yüzünden millî kım sebeblerle mâni olmak istedikleri küme maçları daha başlangıcında anarşik meydanda iken sırf Futbol Federasyonubir vaziyete girdi. Evvelce verdikleri ka nun arzusunu yerine getirmek suretile bürarı sonradan değiştiren Beşiktaşla Ve tün nizamlar ayak altına alınmış oldu. fanın maçlara girmelerine mukabil Gala Bu vaziyetten de bugünkü çirkin hâdise tasarayla Fenerbahçenin Umumî müdür meydana geldi. liikten bekledikleri cevab gelinciye kadar Bu mesele hakkındaki tahkikatımızı maçlara iştirak etmemek hususunda ver genişletmek üzereyiz. İdare heyetinin, dikleri kararla işin azçok halledileceği maç akşamı gazetelere gönderdiği tebliğzannedilirken, Fener takımının, idare he den de anlaşılacağı üzere bu işte önayak yeti kararı hilâfına hareketi ortaya yeni olanlara en şiddetli cezaları vereceğiz.» *** bir mesele çıkarmıştır. Futbol Federasyonu millî küme için Bu kanşık vaziyeti, Beden Terbiyesi hazırladığı manasız talimatname ile mem Umumî müdürü General Cemil Tanerin leket futboluna hiç umulmadık bir darbe dün bir gazetede intişar eden beyanatı vurmuştur. Ankara ve İzmir kulüblerinin büsbütün karıştırmıştır. Bu beyanatın bir bu talimatname hakkında ne düşündükle kısmını o kadar garib bulduk ki Generarini bilmiyoruz. Buna mukabil bu tali lin telefonla alınan sözlerinde bir yanlış matnamenin İstanbulun dört kulübünü de olduğuna hükmekten kendimizi alamıyoşaşırtmış olduğunu yazmaktan kendimizi ruz. menedemiyoruz. Filhakika Umumî müdür, beyanatın Altı kişilik teknik bir heyet tarafından da Fenerbahçe futbolcularmın kendi idayapıldığı söylenen millî küme talimat re heyetleriı\in kararını dinlememiş olmanamesinin, maçlarla sıkı bir surette alâ larından memnuniyetle bahsediyor: kası olan kulübleri birbirine düşürecek « iyi yapmışlar o halde... Oyun bir vaziyet ihdas etmiş olması, teknik bir oynıyacak olanlar .onların düşüncelerile heyetin hazırladığı talimatnamenin neka hemfikir değillermiş demek ki...» diyor. dar sakat olduğunu pek açık bir şekilde O halde Umumî müdürün hoşuna gianlatmağa kâfidir. den her nevi itaatsizlik iyi yapılmış bir Beden Terbiyesi Umumî müdürlüğü, hareket teşkil edecektir. Yarın, her ku talebe ve askerler hakkında evvelce ver lübde, idare heyetlerine karşı bu nevi itamiş olduğu yanlış kararları birer birer atsizlikler, isyanlar, disiplinsizlikler görütashih etmek suretile girdiği çıkmazdan lecektir. Çünkü sporcuların, Umumî mü• kurtulmağa çalışırken Futbol Federas dürlüğün, muhtelif kararlarını kendi ar yonunun yanlış yaptığı bir işi düzeltmek zularına göre tefsir ederek idarecileri dinistememiş olması, sporumuzun daha bü lememeleri için kapı açılmıştır. Ve Beden yük zararlara maruz kalmasına sebeb ol Terbiyesi Umumî müdürü, yanlış kay maktadır. dedilmiş olmasını temenni ettiğimiz beyanatile bu çığırı bizzat kendisi açmıştır. Fenerbahçe müessesan heyetinin son kongrede millî küme maçları hakkında Beden Terbiyesi Umumî müdür verdiği karara muhalif olarak sahaya kendi bindiği dalı kendi ke çıkmak ve idare heyeti kararlarına itaat sen adam vaziyetindedir. Umumî etmemek gibi isyankâr bir vazîyet alan müdürün, Fenerbahçe idare heyetîni, fut' Fenerbahçeli futbolcuları yarın başka bir bolcuların karşısmda küçük düşüren bekulübün azası takib ederse, bu işin mes yanatı ise, avakıbı cidden vahim' olacaK ulü kim olacaktır? bir tedbirsizliktir. Umumî müdürlüğün icMillî küme maçlarmın ortaya çıkardı ra vasıtası, kulüblerin amatör idare heğı yeni hâdise ile bütün nazarlan üzerine yetleridir ve daha yıllarca da böyle kalaçeken Fenerbahçe kulübünün bu haftaki caktır. Yalnız spor akşile çalışan kulüb maçlar dolayısile takib edeceği hattı ha idare heyetleri, kulüblerinin idaresinden, reketi anlamak maksadile dün Fenerbah Umumî müdürlükten daha fazla mes'ulçe kulübü idare heyetinin salâhiyeti er dürler. Herhangi bir müsabakaya girip kânından birile görüştük. Bize şunları girmemek hakkı ve salâhiyeti münhasıran söyledi: idare heyetlerinin bileceği bir iştir. « Geçen pazar yapılan müessesan Beden Terbiyesi Umumî müdürü, heyeti toplantısında; millî küme talimat «evvelâ maçlara iştirak etmeli, sonra itinamesinin tadili için B^den Terbiyesi raz eylemeliydiler» diyor. O halde millî Umumî müdürlüğüne yapılan müracaate küme maçları talimatnamesini okumamış cevab gelinciye kadar maçlara iştirak demektir. Maçlara girmek demek kulübetmemek için karar verildi. Bu kararın îer için kapana girmek demektir. Çünkü, tatbikmı alâkadarlara tebliğ ettik.. O gün bundan sonra dilekleri kabul edilmez sahada maç yapılmıyacağı için kongre de çekilmek isterlerse, dünya kadar para den sonra kulübü terkettik. Maateessüf cezası vereceklerdir. geç vakit takımın, müessesan heyeti kaUmumî müdür, bu sözlerile kulüblerarı hilâfına sahaya çıktıklarını öğrendik. rin talebine, pazar gününe kadar iki saO an için birşey yapmak imkânı yoktu. tırlık bir cevab vermemiş olduğunu unutDerhal tahkikata başladık. Maatteessüf turamaz. Umumî müdürlük, kulüblere işi etrafılca tahkik ettiğimiz zaman mm «teklifleriniz kabul edilecekrir. Maçlara taka spor direktör vekilinin bütün nizam giriniz» diye bir telgraf çekseydi, hiç meları altüst eden bir kararla lisans ibraz e sele kalmazdı. Umumî müdürlük süku demiyen Fenerbahçe takımının bir liste tile, hiçbir teklifiniz kabul edilmiyecektir, vermek suretile oynaması için hakeme demek istemiştir. Şimdi, maçlara girmi telefonla tebligat yaptığını öğrendik. O yen kulübleri muahaze etmeğe hakkı sırada kulübde bulunan arkadaşların li yoktur. Galatasaraym maçlara girmeyi Davacı diyor ki: «Bir sabah horozumun sesini duymadım, ev sahibine sordum, hık mık etti, kümese baktım, horozumun yerinde yeller esiyor» «Horoz öttii, dava bitti» derler. Şimdi burada anlatılan şey; horozun ötmemesile başlıyan bir davadır. Horoz davasınm davacısı, bir delikanlıdır. Sulh Ceza mahkemesinde üç genc kadmdan davacı olan bu delikanlı, şunlan anlatıyor: Ben bu kadmlardan birinin evinde kiracı olarak oturuyorum. Diğerleri onun komşusu ve komşusunun komşusu iki kadmdır. îsimleri... Malum, istidada yazılı ve hüviyetlerini de şimdi burada zapta geçirdik... Evet, evsahibi olan şu kadmın bahçesinde tavukları var. Tavukları var amma horozu yoktu. Bir ahpab, Denizliden gelirken, bana güzel bir horoz hediye getirdi. Ben, evin bir odasmda kiracıyım. Horozu kanarya gibi kafese koyup da odamda saklıyamam ya! Derken bahçede kümes bulunduğu hatırıma geldi, evsahibine bu horoz bahsini açtım, «benim horozu sizin tavukların yanma koyalım. Zaten başka horoz da yok, hem kavga çıkmaz, hem de tavuklarınız horozsuz kalmaz» dedim. Razı oldu, bana hediye gelen horozu onun tavukları arasına saldık. Tavuklar memnun, horoz memnun, bahçede eşelenip duruyorlar, geceleri de ayni tünekte tüneyorlar. Bana gelince, ben de her sabah horozumun uzun uzun ötmesile gözlerimi açıyor, işime eskisinden daha erken, tam zamanında yetişiyorum. Saat çıngırağınm göremediği işi, horozun sesi tam manasile görüyordu doğ rusu! Derken bir sabah gecikmiş olarak uyandım ve gıyinme telâşı arasında o sabah horoz sesi işitmediğimi hatırladım. Kvsahibine : «Acaba horoz,um hastalandı mı?» diye sorunca, o, hıkmık etti, halinden $üphelendim, bahçeye indim, baktım horoz meydanda yok; horozun yerinde yeller esiyor ve tavuklar, melul melul bakışıyorlar. Araştırdım, yaptığım tahkikatla benim horozun bu üç kadın tarafından müştereken kanadlandırıldığmı şinden de, Fenerbahçenin ayni kararı vermiş olmasına rağmen futbolcularm idare heyetini dinlemiyerek bir anarşi vaziyeti meydana getirmelerinden de münha sıran, kulüblerin haklı taleblerine kulak bile asmıyan ve kulüblere cevab vermeğe enezzül etmiyen Umumî müdürlük mesuldür. öğrendim! Nasıl kanadlandırmak? Yani uçurmuşlar! Nereye uçurmuşlar? Daha açıkçası, hep bir olup aşırmışlar. Evsahibi olan şu kadın, komşusu olan bu kadınm evinde, onun komşusu olan öbür kadma evin anahtarını vermiş, «evde bir horoz var, git onu al» demiş, o da gelip horozu almış, götürmüş. Ondan sonrası, artık ne olmuşsa olmuş, horozumun akıbeti meçhul! Peki, ne diye «git onu al» demiş? Delikanlı, omuz kaldırıp indirdi: Ben asıl sebebini açıktan açığa anlayamadım doğrusu. îhtimal verdiğime göre, evsahibi, horozdan hoşlanmıyor da, horozumu evinden uzaklaştırmak istedi. Zaten kümeste evvelce tavuk bulunup da horoz bulunmamasına da bakılırsa! Lâkin, kendilerine bakarsanız iş öyle değil de sadece bir şakanm kaka olmasından ibaretmiş! Ne gibi? Bu mükemmel ve Guya komşu evinde sabah kahvaltısı edilirken bir adak horoz la.fi geçihtiyacınızın miş, «ah böyle bir horoz olsa da bana verse bir hayır sahibi!» diyen komşunun Tarihi tesisi komşusu kadın öyle deyince, benim Denizli horozu adak horoz oluvermiş! Yani, nasıl? İşte onun orasına ben de pek akıl erdiremedim, lutfen kendilerine sorarsanız, belki hep beraber akıl erdirebilecek bir cevab verebilirler! Pirinç Mercîmek Bezelye Yulaf Pirinç Nişastası Kornflör ( Mısır hülâsası ) Bakla Fasulya Nohut Arpa ve saîre Hububaf unları eşsiz müstahzarat tabiî hakikî karşıhğıdır. 1915 . NURi ÇAPA Beşikten mezara kadar sağlam ve beyaz kalan dişler! Hâkim, kadınlara döndü, sordu. Biri, kendisine verilen anahtarla eve girip kendisine adak olduğu söylenen horozu aldığrm, digeri keTıdi evinde bu kadma anahtar verilerek adak olduğu kaydile «evde bir horoz var, git onu al» denildiğini tasdik yollu baş salladılar. Evsahibine gelince, davacınm asıl hışımla yan yan baktığı bu kadm, bir omuz silkişle şöyle söyledi: Sırf bir şakadan ibaret hepsi! Adak lâkırdısı açılınca, lâf olsun diye «evde bir horoz var, git onu al» dememi, komşumun komşusu sahiye almış; halbuki maksad, lâtifeydi! Böyle olmamalıydı, amma eh artık olan oldu bir kere! Hiç lâtife olur mu böyle?. Ya anahtan vermeniz! înansın da, lâtife tam olsun, diyey di! Pek öyle lâtifeye benzemiyorsa da, yaptığınız işin eksiği kalmamış, galiba! Çalmak suçunu usulüne göre sabit görmiyen hâkim, her üç kadının da beraetine hükmetti. Sonra davacıya isterse takib edebileceği bir yolu gösterdi: Horozunuzdan dolayı Hukuk mahkemesine müracaat etmekte muhtarsmız! Delikanlı, bir baş hareketile: Bugünden tezi yok, dedi, bir istida yazdırıp horozumun hakkını arıyaca Diş macunu kullananlar birçok tecrübelerden sonra neden daima RADYOLİN de karar kılıyorlar? Çünkü RADYOLİN: Dişlerde (Küfeki Tartre) husulüne imkân bırakmaz. Mevcud olanlan da eritir. * Dişleri, mine tabakasını çizip hırpalamadan temizler ve parlatır. * Ağızdaki mikroplan % 100 kat'iyetle öldürür. * Diş etelrini besler, diş eti hastalıklarına mâni olur. Ağız kokusunu keser. * Galatasaray, futbol faaliyetini tatil etmedi Galatasaray kulübü idare heyeti azasmdan biri dün bize şunları söyledi: < Bazı gazeteler Galatasaray kulübünün futbol faaliyetini tatil ettığine dair Beden Terbiyesi Umumî Müdürlüğüne bir mektub yazdığını bildirmektedir. Futbol şubesinin tatilini kat'iyen düşünmüş değiliz. Ancak Millî kümeden Beden Terbiyesi Umumî Müdürlüğüne yazdığımız esbabdan dolayı çekilmiş bulunuyoruz. Bilâkis bu hareketi daha ziyade kuvvetlendireceğiz. Gelecek seneki maçlara daha iyi bir şekilde hazırlanıyoruz. Futbola devam ediyoruz ve ede gım! ceğız.» Demeğe kadar varırlardı. Fakat bu bile, ona yaraşır; hepsi bir araya gelince, ortaya pek manalı, birdenbire gözalıcı bir güzellik çıkardı; bir bakışta insanı çileden çıkaran, derinden derine gizli bir günah hırsile tutuşturan, kıvrandıran bir güzellik... Onu görür görmez anlarsınız ki: Karşmızdaki pek tehlikeli, hiç de oyuna gelmiyecek bir kadındır. Kimseyi beğenemiyormuş gibi müstağni, uzak dururken için için herkesle eğleniyor sanırsınız: Ne söyleseniz, nekadar dil dökseniz hiç birine inanmıyacak gibidir; sizi öyle imansız bir bakışla dinler!.. Şimdi de bir yanhşınızı bulup ortaya çıkaracak; bir eksiğinizi görünce, hiç acımadan yüzünüze çarpıverecek diye içinize korku düşer; yüzüne, hele gözlerinin içine, korka korka bakarsmız!.. Gözleri, gözlerinin rengi pek güzeldi. Bakışları o kadar canlı, o kadar derindi ki bu güzelliği büsbütün arttınr; arada bir insana gizliden gizliye göz kırpıyormuş gibi çekerdi. Üstelik pek ustalıkla süslenir, her giydiğini kendine yaraştırırdı. En şık geçinen kadmlar, gene de ona benzemeğe çalışırlardı; onun giyinişindeki başkalık, en kısa bir zaman içinde pek çokları için örnek olurdu. Siz de sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra, günde 3 defa RADYO Li N kullanınız Muhtarm bir sözü, bir selâmı, hele bir telefon edişi, yahud da iki satırhk yazısı, olmıyacak işlerin göz açıp kapamadan oluvermesine, olmuş bitmiş sanılan bir neticenin birdenbire geri kalmasına el< verir, artardı. Kimleri tanımaz, kimlerle tanışmazdı?.. İş adamlan, banka direktörleri, diplomatlar, her gün gazetelerde adı geçenler, resmi basılanlar hep onun etrafında toplanır, en büyük işler olup biterken hepsi onunla bir sıraya dizilirlerdi. Kimisi ondan kuvvet alır, kimisi de onun kuvvet bulmasına yardım ederdi. Muhtar buraya kadar nasıl ermiş, nasıl yükselmiş, bu kadar tamdığı nereden bulmuş, nereden kazanmış, bunu da hemen hemen hiç kimse bilmezdi. O da, kansı da başlıbaşına bir şahsiyetti; onların etrafında toplananlar, gene öyle başlıbaşına bir âlem, bambaşka bir muhit olmuşlardı. Hemen her gün, her gün olmazsa gün aşın, Belmanın muhteşem salonunda birçok kadın, birçok erkek oyun masalarının etrafında toplanır; yahud da dudaklarmın ucunda bir Arjantin tangosu, kucak kucağa dönerlerdi. {Arkası vori M. SELİM Tefrifa No. 1 DÜNYA BOYLEDİR İŞTE... ••^i KEMAL 1 Onlar, hani şu pek çoklarınm «asrî...» Jiye dudak büküp geçtikleri kan kocaİardandı... Belma, «asrî» bir kadm, Muhtar «asrî» bir koca, yaşayışlan da pek asrî bir Igidişti. İkisi de birbirine ancak nikâhla aağlanmış, hayır, bağlanmış da değil, zor zoruna eklenmiş, yıllardanberi bir tür[lü kaynamamış, kaynaşamamış zavallı[lardandi. Karısı bir âlemde, kocası başbir âlemde yaşardı; bir araya geldikleri zaman da ortaya büsbütün başka bir |âlem çıkardı. Kadın, gencdi, güzeldi... Gencdi amma kaç yaşında, bunu bir Nurlü kestiremezsiniz. Yirmi beş yaşına gelir gelmez ona bağlanıp kalanlar, üsptünden kaç yıl geçerse geçsin hep o yaş' ta görünmenin kolaymı bulan, bunun bütün incelıklerını bilen kadmlar bile onu ; kıskanırdı. Belma, sırası gelince yirmi besinden de geriye döner; on altı, on yedi yaşındaki delişmen kızlar gibi, yap j R A G I B •••••••••••••/ tığı her çılgınhğı kendine yaraştırırdı. Güzeldi amma, kendine göre, başka türlü bir güzellik... Öyle yapma bebekler gibi her çizgisi ölçülü, hepsi birbirine uygun değildi. Saçlarının kızıl bir rengi vardı; pek çoklarına belki de yakışmazdı. Her kıvrımında, her dalgasmın arasında, yanık bir bakır kızıltısını andıran parıltılar, daha uzaktan insanın gözünü ahrdı. Kaşlarınm bir tanesi, sanki, hiç yoktan kavga ediverecekmiş gibi, hemen her zaman biraz kalkık dururdu. Ucuna doğru gittikçe sivrilen burnu, belki biraz büyük bile sayılırdı. Dudaklan enikonu kalmdı. Yanağmın bir köşesinde, ağzına yakm bir yerinde, belli belirsiz bir çukur vardı; arada bir silinir gibi olur, sonra yeniden doğardı. Dudağınm bir ucu, işte hep bu çukura doğru kaymış gibi dururdu. Öyle ki, başka bir kadmda olsa, görenler: Sakm, bunun ağzı çarpık mı, nedır?.. Şimdi kıvrak, canlı, avare bir kadm gibi görünür: Onun için varlık demek, elle tutulan çizgiler, gözle görülen renklerdir; ondan başkasma inanmaz. Yaşamak, onun için sadece gürültüdür; bundan başka türlüsünü bilmez. Süs, gösteriş, yapmacık, herkesten ayrı görünmek, herkesin gözüne çarpmak, işte bugünkü Belma... Sonra, ertesi gün, hiç yoktan gözlerinin rengi koyulaşır, gölgelenir, içleri yaşarır; bakşıları derinleşir; neler düşünüyor, içinden neler geçiriyor, bir türlü belli olmaz. İçli bir kadm mı yoksa süsten, yapmacıktan yaratılmış bir dişi mi, bunu bir türlü kestirip atamazsmız; düşünmeğe kalkarsanız, şaşınrsmız. Kadm, işte... Bir türlü anlaşılmıyan, anlaşılamıyan bir yaratılış... Düne kadar onun için neler düşünüyorsanız, yarın hepsini bir bakışta yalancı çıkaran, şimdiye kadar yanıldığınızı, şimdiden sonra da gene yanılacağınızı yüzünüze çarpan bir kadm... Onun için yalancı demek biraz çirkan, biraz da bayağı düşer. Fakat o kadar ustalıkla yalan söyler, söylediğini o kadar güzel yaraştırır ki «doğru» onun yanmda «yalan» gibi görünür; işin iç yüziinü nek vakiîidan bilecek olsaniz bile. hangisi doğru, hangisi yalan, doğrusu hangisi, yalanı nerede bunu bulup çıkarmak için siz de güçlük çekersiniz. Kimin kızı, nerede doğmuş, nerede büyümüş, nerede okumuş, nerede öğrenmiş, hemen hiç kimse bunu bilmez. Yalnız, her açılan söze karışacak, hepsinde de kendini dinletecek kadar bilgisi vardı. Hele bir yerde, sinemadan, spordan, giyimden kuşamdan konuşulurken son söz, hep onundu. Herkes bunu bekler, herkes ona inanırdı. Belma, bugün için, alım satım bankaları idare meclisi reisi Muhtar Beyin refikaları hanımefendi diye tanmmışh. Bundan ötesini soran da yoktu, ondan öncesini bilen de çıkmıyordu... Muhtar yalnız, idare meclisinde reis değildi. Filân bankanın müessisleri, başkasının hissedarlan anılır, sayılırken onun adı en başta geçeTdi. En çok okunan gazetelerden bir tanesi onun parasile çıkıyor, derlerdi. En kanşık işlerde onun ne düşündüğü sorulur, para işlerinde de son söz hep ondan beklenirdi. İçeride, dışarıda, burada, yabancı memleketlerde birçok işler yapan, her yaptığı işte milyonlar dönen bir anonim sirketin arkasında onun adı fısıldanırdı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: