1 Mayıs 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

1 Mayıs 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET 1 Mayıs 1939 Istanbıılda Izmirde Dün yapılan millî küme maçları Millî Ankaragücü Fenerbahçe Demirspor Vefa Besıktaş Ateşspor Doğanspor Galatasaıay Maç 8 6 6 7 6 8 6 5 Fenerbahçe Demirsporu 41 mağlub etti Ateşspor d a Vefa takımına 60 yenildi kümede puvan vaziyeti Attığı 24 16 13 18 13 6 9 7 Yediği 10 6 9 14 6 27 23 11 Galıb Berabere 6 5 3 3 3 1 1 2 1 0 1 0 0 1 1 0 Mağlub Puvan 1 1 2 4 3 6 4 3 21 16 13 13 12 11 9 8 Demirspor kalesine yapılan gol Ankara şampîyonu Demirspor, dün iTsinci maçını Fener stadında Fenerbahçe ile yaptı. Havanın Cumartesiye nisbeten daha güzel olması, Fenerin yemyeşil sahasmı yedi bine yakin bir seyircile doldurmuştu. Muayyen saatte evvelâ Demirspor ve onu takiben Fenerbahçe sahaya çıktıîar ve mutad merasimi müteakıb karşıhklı yer aldılar. Demirspor: İsmail Gazi, Şevket İbrahim, Ibrahim, Salih Zekeriya, Arıf, İskender, Orhan, Zeki. Fenerbahçe: Hüsam Yaşar, Lcbib Ali Rıza, Esad, Reşad Fazıl, Naci, Fikret, Rebii, Basri. Hakem: Halid Galib. Demirspor takımı, bugün kadrosunda değişiklik yapmıştı. Bu değişiklik müdafaa hattında göze çarpıyordu, Hücum hattında, hasta olan en iyi oyuncuları Orhandan mahrum bulunuyorlardı. Oyuna Fenerlîler başladı. îlk hücum Fikretin sıkı bir şütile avut oldu. Uçüncü dakikada soldan uzanan bir hücumda Rebiinin, arkadaşını bulan güzel bir pasını Naci voie bir şütle Demirspor ağlarına taktı: Fenerin birinci golü... Dakıkalar üerledikçe oyun çok seri bir cereyan takıb etmeğe basladı. Ankaralı futbolcularm ferdî hücumlan ekseriya Fener kalesine kadar uzanıyor. Yirminci dakikada Fikret sol açığa ve Basri sağ içe, Naci ortaya gelerek Fener hücum hattında bir değişiklik yapıldı. Bu sıralarda Basri kendisini kalecile karşı karşıya bırakan mükemmel bir gol fırsatı kaçırdı. Otuzuncu dakikada Demirsporlu îskenderin 30 metreden attığı çok güzel bir şüt de avut oldu. Ankaralıların bazı ferdî hücumları güzel oluyor fakat bir gün evvelki gibi anIaşarak oynıyamıyorlar. Pasları kontrolsuz... Buna mukabil Fener takımında umumî bir ahenk göze çarpıyor. Yalnız hücum hattında Basri ve müdafaada Yaşar fena oynuyorlar. Fener hücum hattınm istinad noktası ve bütün tehlikeK hücumların amili Fikretle Rebii... Birinci devre, Fener hakimiyeti altında 1 0 bitti. îkinci devrenîn ilk dakikalan mütekabil hücumlarla geçti. Fakat Fenerhlerin hücumları daha tehlikeli oluvor. Nitekim, beşinci dakikada soldan Fener lehine bir favul oldu. Bu ceza vuruşunun Demirspor kalesi önünde tevlid ettiği kansıklık esnasında Ali Rızanın güzel bir Maktan heyecanlı bir safha şütü Fenere ikinci golü kazandırdı. Fener hücumlan çok tehlikeli bir sekil almağa başladı. Bilhassa Fikret Rebii kombinezonu, Ankaralı müdafıleri çok çahşmak mecburiyetinde bırakıyor. 14 üncü dakikada ortadan sola uzanan topu Fikret yakaladı ve önündeki müdafii atlatarak yerden sıkı bir şütle topu üçüncü defa Demirspor kalesine soktu. Bu golle Fener, galibiyeti garanti etmiş bulunuyordu. Bu sıralarda Fazıl müdafaaya ve müdafaada hiç muvaffak olamıyan Yaşar da sağ açığa geçti. Fakat üç gol yapan Fenerbahçe takımı yirminci dakikadan sonra oldukça karışık bir oyun çıkarmağa başlamıştı. Yirminci dakikadan sonra müessir hücumlar yaomağa başlıyan Ankaralı muhacimler, Fener kalesini üstüste müteaddid defalar tehlikeli vaziyete soktular ve yirmi besinci dakikada lehlerine verilen bir firikiki sağ iç Arif güzel bir kafa vuru«ile Fener kalesine soktu. Oyun yavaş yavaş sert bir cerevana sürüklenmeğe başlamıştı. Mütekabil favulların bir kısmmı hakem. görmüyordu, Bu vaziyet oyuncnların sert oynamalarmı kolaylaşürm^tı. P ( . . ^ L , tı , • . t , n ^ 25 inci dakikada soldan yapılan bir hücumda Fikretle Rebii güzel bir deplasman yaptılar ve topu alan Rebii isabetli bir sütle Fenerin dördüncü golünü yaptı. Bu golden sonra oyun kansık bir şekil almıştı. Fenerbahçe, basladığı müspet oyunu oynamıyarak sert bir tabive tetbik ediyor, Ankaralılardan aşağı kalmak istemiyorlardı. Hakemin gözünden kaçan, iki tarafın cezayı istilzam edecek müteaddid hareketleri, oyuna daha fazla karışık ve asabî bir cereyana sürüklemisti. Oyunun bundan sonraki kısmı kars'hklı bir çekişme halinde devam ederek 4 1 Fenerin galibiyetile neticelendi. îlk devrede Fenerbahceliler, Yasarla Basri müstesna, güzel bir oyun çıkardılar. Yaşar ıdman«ız ve ağırdı. Bütün vuruşları falsolu idi. Basriye gelince bütün oyun imtidadınca fena oynadı. Fenerbahçenin dünkü oyunda muvaffakiyetine başlıca amil olan bir şey de yerden isabetli paslarla oynamalandır. Demirspor takımı ise, dün de gorerek oynıyamadı. Pasları gayrimuntazam ve çok defa isabetsizdi. Baslıca meziyetleri nefesli ve enerjik olmalandır. Esasen gayrete dayanan hücumları bunu gösteriyordu. dırmamak, uyandırmamak için sesini çıkarmamıştı. Anlaşılan Haydarı da Muallâya benzetmiş, onun için tanıyacak gibi olmuştu. Şimdi bütün bunlar bir araya toplanınca hepsi aydınlanıyordu. Demek ki Muallâ, kuyumcu dükkânında karşılarına çıkan hırsızlardan birinin, hem de elebasılarmin kardeşi idi. Buna biraz üzülür gibi oldu. Sonra birdenbire gözleri, acı acı parıldadı. Şimdi artık, bu çalımından yanına varılmıyan daktilo hanım, öyle eskisi kadar yüksekten atıp tutamıyacaktı. Kardeşinin bir hırsız olduğu duyulmasın, ortaya çıkmasm diye korkacak, başını iğecek, Muhtar da ona, her istediğini yaptırabilecekti. Kapı açıldı. Muallânm annesi içeriye girdi. Muhtar, kendini topladı. İğildi, selâmladı. Behice Hanım: Safa geldiniz, diyordu ,niye ayakta duruyorsunuz, şöyle buyursanıza... Ona yer gösterdi. Kendisi de oturdu. Sonra: Sizi dinliyorum. Demek ister gibi durdu. Yüzüne baktı. Muhtar: Geçmiş olsun hanımefendi, diye söze başladı. Epeyce rahatsızlık geçirmişsiniz. Duyduk. Pek üzüldük. Şimdi Çirkin bir hâdise Maçın ikinci devresinden itibaren tedricî surette başlıyan lüzumsuz bir asabiyet oyunun nıhayetinde çirkin bir hâdiseye sebebiyet verdi. Maç nekadar asabî ve sert bir hava iç:ndc cereyan ederse etsin oyunun bitmesıle bu asabî ve sert havanın da neticelenmesi icab eder. Dün Fenerli Fazılın misafır takım oyuncularından İskendere vurduğu yumruğun affedilecek bir hata olmadığı kanaatindeyiz. Bu hâdise güzel bir maç seyreden seyircilerin üzerinde bariz bir tesir uyandırdığını gördük.. Misafir o yuncunun sebebiyet verecek bir hareketi neticesi bu çirkin hâdisenin tahaddüs ettiğini kabul etsek biie gene kabahat yumruğu vuran oyuncudadır. Bu çirkin hâdiseye zabıta da el koymuş ve hâdise Adliyeye intıkal etmistir. Hakem Halid Galib, ikinci devrede başlıyan mütekabiî sertliğe elindeki salâhiyete dayanarak kat'î müdahalelerde bulunsaydı daha ilk zamanlarda bu asabî havanın önüne geçebilırdı. Oyunun imtidadınoa müteaddid yanlış ceza vuruşları verdiğini de gdrduk. Dünkü maçta Halid Gfclıb/ için umumiyet itibarile muvaffakıyetsizdi denebilir. Hakemlerimizin böyle mühim maclarda çok dıkkatli olmaları lâzımdır. Millî küme macları, lik maçlarından daha ehemmıyetlı ve şümullüdur. Hakemlerin bilerek veya bilmiyerek yapacakları haksızlıklar, iki şehir futbolculan arasına derin bir husumet sokabılir. Hakemleri miz, kendılerine güvenemedıkleri maçla rın idaresini kabul etmezlerse daha dü rüst hareket etmiş olurlar. Demirjspor kalecisinin bir kurtarışı Beşiktaş: 3 Şişli: 2 Dün sabah Şeref stadında Beşiktaş Sisli takımları hususi surette karşılaşmışlardır. Maç çok hararetli olmuştur. Sü leytnaniyeli oyuncularla takviye edilmiş olan Şişli oldukça güzel oynamıştır. Neticede Beşiktaş 3 2 maçı kazanmağa muvaffak olmuştur. sonra 71 galib gelmiştir. Topkapı, Arnavudköy: 1 ' Hilâl, Kurtuluş: 3 Fenerbahçe stadında Beden Terbiyesi kupası için oynanan bu muhtelitler maçında Hilâl, Kurtuluş hâkim bir oyun tut turarak santrforları Hakkının ayağile üç gol atmış, son dakikalarda Topkapı, Arnavudköyün attığı bir gole karşı maçı 31 Kurtuluş: 6 Pera: 3 Gayrifederelerin bu iki kuvvetli takı kazanmağa muvaffak olmuştur. mıda dün sabah Taksim stadında kar fngiltere Kral kupası finalini şılasmıslardır. Bütün tahminlerin hilâfı Portsmouth kazandı na, hâkim bir oyun tutturan Kurtuluş İmparatorluk stadı olan Wembley Perayı 6 3 mağlub etmistir. Anadoluhisarı: 7 Kadıköyspor: 1 stadyomunda Kralın da bulunduğu yüz bin kişilik bir seyirci kütlesi önünde PortBölgenin tertib ettiği ikinci lik smouth Wohverhampton takımları ara karşılaşmalanndan biri olan bu müsabaka millî küme maçından evvel Kadıköyde sında oynanan Kral kupası finalini bütün tahminlerin hilâfına Portsmouth takımı oynanmıştır. Anadoluhisar çok hâkim bir oyundan 4"1 kazanmıştır. Vefa dün îzmirde 6 0 galib geldi İzmir 30 (Telefonla) Vefa takımı bugün Altınsporla karşılaştı. Vefa; §u kadro ıle oynadı: Safa Lutfı, Vâhid Şükrü, Hakkı, Süleyman Adnan, Sulhi, Gazi, Muhteşe«ı, Necıb. İlk devrede Muhteşem ve Gazi iki gol attılar. İkinci devrede Sulhi ve Gazi iki Zile, (Hususî) Zilede Çocuk esirge. gol daha yaptılar. Izmirliler de kendi kalelerine bir gol attılar. Sulhinin attığı ye me kurumu programh çalışmalarile bir dinci golü hakem, haksızlık ederek say çok fakır çocuklann ellerinden tutmaktadır. Bu sene 70 çocuğa muntazaman yemadı. mek vermektedir. Bunların hasta olanDün yapılan muhtelif maçlar larının tedavısini de kendı üzerme al. Dün muhtelif sahalarda resmî ve hu mıştır. Bir sene içinde 60 çocuğu tedavi susî bircok futbol karşılaşmalan yapıl ettırmiştir. Hüsnü niyetle çalışan bu heyet. gelecek sene iç.n daha esaslı hazırmıstır. Neticelerini asağıya yazıyoruz: de böyle bir zamanda başınızı ağrıtacağım için af buyurunuz. Fakat hem geçmiş olsun demek, hem de sizinle biraz daha yakından teşerrüf etmiş olmak için bu kadar saygısızhğı göze aldım. Benim adım: Muhtar... Belki duymuş olacaksınız. Muallâ hanımın çalıştığı şirkette, idare meclisi reisi... Kadıncağız biraz toparlandı. Muhtar gibi pek azametli, pek saltanatlı diye adı çıkmış bir adamm, durup dururken buraya kadar gelmiş olmasından şaşırdı. Biraz korktu da: Acaba ne var, ne oldu?.. Diye düşündü. Dudaklarının arasından belli belirsiz, duyulur duyulmaz birkaç söz döküldü. Muhtar: Sizi uzun uzadıya rahatsız etmiyeyim, hanımefendi, diyordu. Muallâ Hanım, pek iyi bilir; belki bir sırası gelmiş, size de anlatmıştır; şirkette çalıştığı şu birkaç sene içinde kendisini hepimize sevdirdi. Çaîışkanlığı, terbiyesi, sessizliği, inceliği, şirketteki bütün arkadaşlarmı ona bağladı. Onun bu değerine karşıhk, nasıl diyeyim, biz de ona şirketi sevdirmeğe calıştık; sırası gelince aylığını artırmak, ikramiye vermek gibi, çalışan her memura yapılacak yardımlarla... Eksik olmayınız, beyefendi. Kızım da bunu her zaman söyler. Sizden gördüğü iyiliği anlata anlata bitiremez. Rica ederim, efendim, iyilik değil, şirket de ona karşı borcunu ödüyordu. Daha sonra, senelerce bir çatı altında çalışa çalısa anladım ki Muallâ Hanım yalnız iyi bir memur değıl, her bakımdan eşi bulunmıyacak bir gene kızdır. Çok faziletli bir yaradılışı var. Üstelik siz de kendisine çok sağlam bir terbiye vermişsiniz. İnsanların değeri, yaradılışlarından daha çok, nasıl yetiştirilirlerse ona göre ortaya çıkacağına göre kızmıza bakarken sizin de nekadar kibar, nasıl görmüş geçirmiş bir hanımefendi olduğunuz anlaşıhyor. Siz de Muallâ gibi bir kız yetiştiren bir annesiniz. Onu bugün herkesten üstün gösteren terbiyeyi siz vermişsiniz, demektir. Böyle bir gene kız, yıllarca bir şirkette çalışa çalışa yıpranırsa pek yazık olur. Ne yapayım efendim, ben de istemiyorum ama elden ne gelir?.. Bu zamanda kimseye boyun iğmeden yaşıyabilmek için biraz daha dişimizi sıkacağız. Sonrasma da Allah kerim... Ben de bunu söylemek istiyorum, lanmaktadır. Zilede himaye heyetleri başlannda maarif memuru ve başöğretmenler olmak şartile 100 kadar fakir çocuğu giydirmişlerdir. Bundan başka Zi. le hukuk hâkimmin hamiyetli kayinvaldesi baştan ayağa kadar 18 çocuğu giydirmekle sevindirmiştir. Gönderdiğim. resim, sevindirilen çocuklardan bir kısmını gostermektedır. zaten... Muallâ Hanımin yeri, bir aile ocağıdır. O, ancak bir yuva kurmak için yaratılmıştır; bütün gün yazı makinesinin başında parmaklarını örselemek, bir yığın kâğıdla beraber kendi gönlünü de karartmak için değil... Behice Hanım, demindenberi hep öyle Muhtarın buraya kadar niçin gelmiş olabileceğini, sonra da bütün bu sözlerin arkasmdan ne çıkacağını anlamadan dinliyordu. Şimdi artık, işin ucu nereye varacağını sezdi; içinde derinden derine bir üzüntü kıvrandı. Muhtar, buraya gelince başını önüne iğdi. Öylece biraz durdu. Sonra, yeniden başladı: İnsanların kendi kendileri için söz söylemeleri pek çirkin olur. Onun için ben de, şöyle yetiştim, böyle yaşadım, şunları yaptım, bunlan yapacağım, diye başınızı ağrıtmak istemem. Ancak, şu kadarcık olsun söyliyeyim ki, bana uzaktan bakanlar, beni uzaktan uzağa tanıyanlar pek aldanırlar. Zaten, yakından tanıyan da yok gibidir. Bu bakımdan pek yalnızım, hanımefendi. Dediğim gibi öyle dışarıdan görenlerin içinde belki bana imrenenler bile olur. var) ^ Tefrifa No. 39 DÜNYA BOYLEDİR İŞTE... •»•»••••••• K E M A L Kapı aralandı. Deminki yaşlıca kadın, elinde bir kah\e tepsisi içeriye girdi. Muhtar teşekkür etti: Zahmet ettiniz!.. Dıye fincanı aldı. Sonra: Behice Hanımefendı, uzun uzun iahatsız olmasınlar. Kendisini şöyle biraz görüp gidecektım. Kadm, çıkarken: Şimdi geîiyor. efendim. Dedı. Gene öyle kapıyı çekti. Muhtar, kahve fincanı elinde, düşüne düşüne dolaşıyordu. Konsolun üstünde iki tane resim çerçevesi vardı. Şöyle iğildi. Yakından baktı. Keskin bakışlı bir adam, koltu&a oturmuş, kucağına dört beş yaşında bir kız çocuğu almış, yanıbaşmda da on on iki yaşında bir erkek çocuk duruyordu. Muhtar, Muallâyı gözlerinden tanıdı. Bu adam da mutlaka babası olacaktı. Başını onun göğsüne dayamış, zümrüd bakışlı gözleri daha o zamandan panldıyordu. Muhtar, uzun uzun baktı; gözlerini Muallâ ile babasmdan ayıra R A G I B • » • • ••• • • • » » « mıyordu. Sonra, ayakta duran erkek çocuğa sıra geldi. Bu da onun kardeşi olacaktı. Şöyle bir bakıp geçiverecek gibi iken birdenbire durdu. Çerçeveyi aldı. Pencerenin önüne kadar geldi. Işığm önünde iyice baktı: Bu «jOcuk birine benziyor. Diye düşündü. Onun da öyle, Muallânınkiler gibi, eşi az bulunan gözleri vardı. Hem kardeşi gibi ince, hem şeytanca bir bakış; hem de babasınınki gibi keskin, hırçın gözler... Muhtar, bu gözleri bir yerde daha görmüştü. Hem de pek yakmda, hemen şu son on on beş gün içinde... Birdenbire titredi: Kuyumcu Yervantın dükkânmı soyan gence nekadar benziyor? Diye söylendi. Şöyle böyle bir benzeyiş değil hem de... O, işte... O gün Haydara bakarken: Ben bunu bir yerde gördüm ama... Diye düşünmüş, fakat onu kuşkulan

Bu sayıdan diğer sayfalar: