8 Haziran 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

8 Haziran 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Hazîran 1939 CUMHURÎYET tZMtR MEKTUBLARl: Welles, bitaraflık kanununun tadilini müdafaa Fakat, bu sermayesiz ediyor Aile ocağında lâzım olan bilgileri öğreten bu san'atı evvelâ halkın Nevyork, 7 ( a . a . ) Columbia Üni teşvik etmemesi lâzım müessesede 900 genc kız ders görüyor versitesinin ziyafetinde bir nutuk irad eden Hariciye Müstesarı Summer Welles, ACumhuriyeÜe, Selim Sırn Tarcan, gemerikanın sulhun idamesi mücadelesinde çenlerde bu işin tam can alacak noktasma ki rolünün ehemmiyetini tebarüz ettirerek, basmış, fakat hafifçe dokunup geçmiştir. bitaraflık kanununun sulh taraftarı memSözlerime evvelâ birkaç müşahedemi hileketlerin lehine olarak tadili prensipini kâye ile başlayayun: müdafaa etmiştir. 1934 senesinde Bursada çalışıyordum, Hatib, demiştir ki: atelyem Yeşil caddesinde bir aralık Bur« Bugün pek mühim bir sual karşı sa kulübü ittihaz edilmiş olan binada idi. sında bulunuyoruz: Ecnebî memleketlerle Bir gün şöyle .bir hâdiseye şahid oldum: siyasî itilâflar akdetmekten ibaret olan îhtiyar bir adam, karşımdaki evin medan'anevî siyasetimizin hakimane hududla hal merdivenine ilişerek sigarasını yaktı. rı içinde nüfuzumuzu mu kullanalım, yok Belli idi ki oracıktan geçerken biraz dinsa batacak olan gemiden ne mümkünse o lenmek ihtiyacı hissetmişti, sigarasını binu kurtarmak için bize müracaat edilme tirmiş, gelip geçenleri seyre dalmışken bir sıni mi atalet içinde bekliyelim? bayan önünde durdu. Çantasuıdan ç:karWelles şunları teklif etmiştir: dığı bir parayı ihtiyarın eline bıraktı ve «1 Amerikanın kara ve deniz kuv yürüdü, ihtiyar parayı tereddüdle uzaUığı vetlerinin tecavüze uğramıyacak bir sevi elinde haylı evirip, çevirip, düşünüp taşınyeye çıkrılması ve bu kıt'adaki komşuları dıktan sonra, suçlu gibi, etrafma bakınanı müessir bir şekilde müdafaa etmek üze rak cebine indirdi, beş dakika sonra ikmci re onlara iltihak edebilecek bir hale geti bir bayanın uzattığı parayı ayni adam orilmesi, racıkta tereddüdsüz ve âdeta alışkın bir 2 Bitaraflık kanununun Amerikanm elle alıp cebine atmıştı. Üçüncü defasında esasen arzu etmediği bir hale girmiyece geçen bir bayana o ihtiyar ayni merdiveğine dair mümkün mertebe teminat vere nin basamağmda kendiliğinden eüni uzatcek ve bitraflığı idame etmekle beraber tı. Görmüş ve şahidi olmuştum ki, halkıyeni kanunun dünyanın diğer kısımlarmda mız bir adamı gözümün önünde dilenciaskerî istilâ taraftarlarına cesaret ve em liğe teşvik etmiş ve birkaç dakika içinde niyet vermiyecek bir şekilde tadil edilme zahmetsizce para kazanmanın yolunu öğretmişti. si.» O günlerde ben Hisarda Alâeddin camiini revele ediyordum, unutulmuş bir ölAnkara 7 (Telefonla) Ticaret çüyü almak için camie uğradım. îçeride Vekâleti teşkilât kanunu mucibinee ıh kadınlara vâız eden hoca, şu sözleri söydas edilen İstanbul mıntakası Ticaret lüyor ve haykınyordu: müdürlüğüne Cemal, Izmir Ticaret mü« Veriniz, kapınızı çalan ve size el dürlüğüne Avni, Mersin Ticaret müdür uzatan fıkarayı boş çevirmeyiniz. Allah lüğüne Halil Mithat, Samsun Ticaret size bir yerine bin verir!» müdürlüğüne Naim Öktetn, Diyarbakır Geçen sene Galatada bir hanın. kapımıntaka Ticaret müdürlüğüne Mes'ud sından çıkarken önümü kestiren bir dilenŞadman tayin edildiler. ciyi kovmuştum. Bunu gören han kahvecisı Ticaret Vekâleti Teftiş heyeti reisliği bir Ermeni vatandaş «ne iyi ettin bayım» ne İktısad Vekâleti, Teftiş ve Murakabe dedi ve anlatmağa başladı: heyeti reisi Hakkı Kâmil, ikinci sınıf « îki ay evvel kiralık ev anyordum. müfettişliğe Ali Haydar, üçüncü sınıf Tarlabaşı tarafında bir apartıman görmüfettişliğe Hâmid, ve dördüncü sınıf düm. Üç odah bir dairesi benım halime müfettişltİEİere murakıb komiserlerden Vepek uygundu. Fakat evsahibi Madam 27 fik, Sami ve Kâmran tayin tayin edildilıradan iki lirasını değil, be| parasıuı bile ler.' indirmedi. Uyuşmadan can sıkıntısile ayTicaret Vekâleti lç Ticaret müdürlürılmıştım. ğüne Zahid ve Dış Ticaret dairesi reis Vak'adan üç gün sonra han kapısında muavinliğine de mülga Türkofıs dairesi gelip benden Allah rızası için birkaç para reis muavini Celâl tayin olundular. isteyen fakir kadmın suratına dikkat ettim. Posta Telgraf idaresinde Aylardanberi haftada birkaç defa uğrayıp Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğü benden para çeken bu pis kıyafetli fakir ne Münakalât Vekâleti Kara nakliyatı kadın bana apartımanın en mütevazi bir dairesi reisi Kadri Musluoğlu tayin edil dairesini 27 liraya kiralamak isteyen kerlı di, Kara nakliyat dairesi reisliğıne de ferli madamdan başka birisi değildi. HePosta umum müdürlüğü vekâletini ifa etmen ocakbaşından kovdum, o gündenberi mekte olan muhabere ve mürasele müşasıdkim sıyrıldı. Artık ben de senin gibi viri Nazım Turunç tayin olundu. yapar, her dılenciyi kovarım. Ne iyi ettın, İstanbul Posta ve Telgraf müdürü bayım! dedi.» Mazhar Yüksek fen heyeti reisiiğine, Bundan on, on beş gün evvele kadar mühendis İbrahim Sükrü Ankara TeleSultanmahmud türbesi yanmdan sapan fon müdürlüğüne, mühendis Mehmed yeni asfalt caddenin geniş trötuvarı üzerinEmin İstanbul Posta, Telgraf ve Telede, kalın enseli, ebleh bakışlı, kırmızı yüzfon müdürlüğüne, fen müfettişi Abdul lü ve sarsak yürüyüşlü bir dilenci ile cıl:z Iah Zühtü Eskişehir Posta müdürlüğüne, bir adamı elınden tutup gezdiren siyah Posta işleri reis muavinlerinden Nazmi çarşaflı bir kadın, Kapahfırından tr<ımvay Ankara Posta, Telgraf müdür muavin caddesine kadar bu yolu haraca kesmişlerliğine, Posta işleri reis muavinlerinden dı. Karşılıklı bu geniş trötuvarda mütemaEyüb Sabri fen müfettişliğine, mühendis dî dolaşırlar, karşılaştıkça birbirlerine söz Nahid İpekoğlu Posta, Telgraf ve Teatarlardı. Körün elinden tutan çarşaflı kalefon fabrikası müdürlüğüne tayin edildm, kalın enseli ile yarenlik etmekten pek diler. hoşlanırdı. Bir defasında bu yarenliklerinden birisine dalmışlardı. Her üçü de ayak Amerikan tayyaresi üstü konuşuyor, keyifli keyifli birşeyden Marsilyada bahsediyorlardı. Kadmın kalın enseliye Marsilya 7 (a.a.) «Yankee Clipper» son sözü şu oldu: tayyaresi, dün öğleden sonra Marıg « Aslansm be vallahi aslansın!» Benane'da denize inmiştir. nim yaklaştığımı görünce, kadm, derhal Amerikanm bitaraflık malum maskesini takınarak elini uzattı: kanunu « Bayım Allah rızası için şu sakata Vaşington 7 (a a ) Meb'usan mecli da birkaç para ekmek parası...» dedi. sinin hariciye encümeni, muharib dev« Oh, ne âlâ! Kazancın yolunu ne letlere gönderlecek silâhlara ambargo güzel bulmuşsunuz!» cevabını verince arkonmasımn mecburî olması hakkmda cumhurivetcüerden Vorvs tarafmdan kamdan şirret bir lisanla homurdandı, durdu... yapılan teklifi dün reddetmiştir. fzmir kız enstitüsü çok faydalı işler görüyor Amerika Hariciye Müstesarı Serbest fikirler Marcel Labbe öldü Dilencilik kalkar... İlim âlemi kıymetli bir uzvunu ve biz de bir dostumuzu kaybettik Birçok doktorlarımıza hocalık eden meşhur âlim Türk talebesine hususî itinalar gösterir ve bazı Türk hastalarmdan para bile almazdı Profesör Labbe talebeleri arasında Büyük bir profesör olduğu kadar, kıymetli bir Türk muhibbi olan profesör Marcel Labbe"nin vefatını ecnebi matbuatında teessürle okuduk. Birçok Türk talebesi yetiştirmiş olan profesör, Türk tıb âlemi için hiç de yabancı değildi. Onun için, ölümü büyük teessürü mucib oldu. Beynelmilel bir şöhret sahibi olan Türk dostu profesörün uzun müddet talebeliğini yapmış olan doktor Muzaffer Sevki, kendisine müracaat eden bir muharririmize Marcel Labbe hakkmda aşağıdaki izahatı vermiştir: « Profesör Marcel Labbe"nin vefatını ben de gazeteden öğrendim, çok müteessir oldum. Zaten kıymetli hocam üç senedenberi amansız bir hastalığın esiriydi. Fakat ona rağmen neş'esinden ve hastalığın müsaadesi nispetinde faaliye tinden hiçbir şey kaybetmemişti. İki sene evvel kendisini Paristeki evinde ziyaret ettiğim zaman rahatsızlığının şiddetli zamanına tesadüf ettim. Kendisıni tedavi eden muavinleri ancak günde bir iki kişınin profesörü ziyaret etmesine müsaade ediyorlardı. Beni gördüğü zaman eski neş'esini canlandırmağa çalıştı. Bu ıomatizmalar beni yürütse de keşke gene eskisi gibi çahşsam, diyordu.. Fakat buna rağmen uzak memleketlerden gelmiş hastalara ve bilhassa Türkiyeden gelenlere ihtimamla bakıyordu. Bundan da anlıyorsunuz ki hocam hakikaten Türkleri severdi. Muayene ettiğiTürk hastaîardan vizite almadığı da olurdu. Buna canlı şahidler de gösterebilirim. Marcel Labbe'yi İstanbul 18 sene evvel tanır, ilk defa şeker hastalığı hakkmda bize fennî konferanslar veren o olmuştu. 923 te Parise gittiğim zaman beni servisine kabul etti ve beş seneye yakın kendisinin yanmda çalıştım. Marcel Labbe âlim olduğu kadar, faziletli, sanatkâr ve hakıkî bir Türk muhibbiydi. Türk Cumhuriyetinin ilk senelerindeki inkılâbları öğrendikçe bize yakın bir iftihar ve sevınc duyardı. Marcel Labbe'nin yanında yetişen ve bugün memleketımızın tıb âlemınde mevki sahibi olan ona yakın kıymetli arkadaş vardır. Marcel Labbe Türk doktorların Pariste hakikî bir hâmisi gibiydi. Yalnız yanında çalışanlara değil, başka şubeierde çalışmak isteyen Türklere de muavenette kusur etmezdi. Yanındaki Türkleri ilmî tetkikata teşvik eder. Onlara süjeler raber tecziye ediyor. Kokaîn yapan ve satanı cezalandırırken onu alıp çekene de ceza veriyor. Şu halde şu dilencileri de polis vasıtasile toplattırır dururken onları bizzat para vermek suretile teşvik eden vatandaşların bu hareketini nasıl hoş görebiliriz? Kalabalık bir caddede çantasını karıştırıp bir sefilın avucuna birkaç para atan şık bayanı elinden tutup yakındaki bir mektebimize götürürsem orada ona içini sızlatacak ne levhalar gösterebilirim! Sabahleyin evinde kahvaltı edecek bir düım ekmekle bir parça peynir bulamadan çdrıtasını koltuklayıp mektebine koşmuş kız ve erkek ne kadar yavrularımız vard:r kı, bunlar, öğle yemeğinde de arkadaşlarından saklanarak yemek tatilini aç mide ile geçiriyor ve akşama kadar da bu boş mide ile derslerini takib ederek evine gene aç olarak dönüyorlar. Yoksul yavrularımızın bu feci vaziyeti bir hakikat olarak yaşamakta iken sokakta tasadduk semahatinin ne kadar gülünc ve yersiz olduğunu hatırlatmak fazla olur. verir, neticeyi tetkik eder ve kendi ismiU birlikte Fransız tıb mecmualarında nes/i rettirırdi. Bana bu suretle yedi tane tra« vay yaptırdı. Ve bunlan bana şahsan tıb cemiyetlerinde ve Nansi kongresinde okutturdu. Bu hususta yazdığı etüdlerin birçoğunda bu travayları mehaz ola # rak gösterirdi. Marcel Labbe yanında çalışan bizlerî kendi aile muhitinden de ayırmazdı. Her ziyafette, her hususî toplantıda bizleri de eksik etmezdi. Onun tababet harici vâsi malumatı bu hususî toplantılarda da gözükür, insanm ona karşı duyduğu hay ranlık tezauf ederdi. Marcel Labbe çok çalışırdı. Yaşımn ileri zamanında bile yazmış olduğu eserler ilim sahasmda en ön safhayı işgal ederdi. Üç sene evyeline gelinciye kadar herhangi tıbbî mecmuayı açsanız, tetkikat ve ilmî yazıların en çoğunun ona aid olduğunu görürsünüz. Bu devamlı travaylardan maada birçok kitabları da vardır. Marcel Labbe ilmî rütbelerin en bü yüğüne vâsıl olmuş ve vefatına kadar Fransanm en şerefli kliniği addedilen Vidal'ın Cochir hastanesindeki kürsünün tek sahibi olmuştur. Marcel Labbe'nin yüksek ilmî mezi yeti yanında bir de san'atkâr tarafı vardı. Marcel Labbe ressamdı. Bugün birçok ressamlar tarafından takdir v« birçok salonlarda teşhir edilen güzel tabloların, bilhassa suluboya tabloların sahibidir. Bunları bilhassa boş zamanlarmda yapardı. Marcel Labbe mimariden de anlar ve bundan bir zevk duyardı. Memleketimize üç defa gelmiştir. Her gelişinde yalnız tıb meselelerile uğraşmamış ayni zamanda abıdelerımızı de tetkik etmiş ve bil • hassa Süleymaniye camiini doya doya seyretmekten kendisıni menedememiştir. Müte^effa profesör Fransada bir mekteb yaratmış adamdır. Yetiştirdiği tale beler içinde, bugün Fransız ilim ve irfani için cidden iftihar edilecek simalar vardır. Beraberce çahştığım arkadaşım Baulin şimdi kendi yerinde ona vekâlet eden yüksek şahsiyetlerden biridir. Bu kadar yüksek ilim ve kalb sahibi olan mumaileyhin gaybubeti Fransa için nekadar acı ise, Türk dostu olarak yaşamış ve Türk gencliğine yardım etmiş olması itibarile bizler için de o kadar acıdır.» Üstte: San'at Enstitüsü talebeleri atölyede çahşıyorlar. Talebelerden bir grup müdürlerile bir arada Izmir (Hususî) Kadına cerpîyette müsavihaklarvererek, kadını erkek gibi bir kıymet, bir vatandaş tanıyarak kısa bir zaman içinde derin ve manalı bir inkılâb yapan Tiirkiye, ayni zamanda medenî kanunile de aileye yeni bir şekil verdi. Türk kadınını, cemiyetin fikir, fen, meslek ve iş sahasmda geniş imkânlarla yükseltirken, yeni Tür* ailesinin, sağlam bir yuva sahibi olması hususunda da hassas davrandı. Zannediyorum ki, Türkiyede yer yer açılan kız enstitüleri ve kız san'at okulları, bu davanm tahakkukunu mıimkün kılacak müesseselerdir. Ailelerden başlıyarak cemiyete kadar aradığımız geniş saadetlerde, kadın başlıbaşfflfa b» rol oynuyor.,BiU»tsa,jm* Jöevkiinde, bir yuvamn, bir ailenin bütün zaruret ve icablannı karşılıyan iadının, mutlaka bir ev kültürüne, bir annelik, bir zevcelik terbiye ve zevkine sahib olması, bugünkü şartların başında geliyor. Kadın kıymetlenip yükseldikçe, kadın sadece bir zevk vasıtası, bir müstehlik veya doğurma makinesi halinden çıkarak aileyi omuzlarında ve ruhunda taşıyabilecek, evine bu uygun ruhun ışıklarmı dökebilecek bir seviyeye vardıkça, hayatın da rengi değişiyor ve yuva, sağlam, sıcak ve mes'ud bir havaya erişiyor. Bu satırları, Kız enstitüsü ve Akşam Kız San'at okulu admı taşıyan iki müessesenin bana verdiği intıbalarla yazıyorum. Annelerimizin, ninelerimizin vefakâr, yuvasına sadık, ahlâklı, iffet ve şefkat dolu hatıralarını hiç şüphesiz hepimiz hâlâ muhafaza ediyoruz. Fakat itiraf edelim ki, onlar siyasî, içtimaî ve insanlık haklarından sarfı nazar çocuk yetiştirme, terbiye etme, bir eve muayyen bir zevk ve ruh verme, yuvayı bediî şekilde kurma ve süsleme, dikiş, nakış, örgü, temizlik, ütü, çamaşır, yemek, çiçek ve hulâsa bir evin bütün işlerini becerme ve başarma noktasmdan, acınacak bir şekilde geri ve iptidaî idiler. Belki de dünkü cemiyet için ninelerimizin, annelerimizin bu vaziyetleri bir fevkalâdelik teşkil etmiyebilirdi. Fakat bugünkü medeni ve ileri, ayni zamanda ekonomik zorluklarla, yeni ihtiyac ve şartlarla dolu olan hayatta, ev kadmının da birçok bılgi ve kabiliyetlerle mücehhez olmasıJâzımdır. Enstitüler, kız san'at okullan bunda .muvaffak oluyorlar mı? Ben, derhal «hiç şüphesiz» cevabını veriyorum. Meselâ b'izim Kız enstitüsü, 1932 sencsine kadar «Sepet, Çiçek mektebi» adını taşıyan hususî bir müessese idi. Sonra yavaş yavaş resmî mahiyetini aldı ve enstitü, bu mekteble beraber filizlenerek 932 33, 933 34 ve 934 35 senelerinde ilk mezunlarını verdi. Faydası ve kuruluşundaki maksad derhal anlaşdmış olacak ki, enstitü emsalsiz bir tehacümle karşılandı. 935 yılında, bu müessesenin faydasını, aile kadın ve kızlarına teşmil etmek arzusile Akşam San'at okulu kısmı açıldı. Göztepedeki bina, ihtiyacı karşılamaktan çok uzaktı. Şehrin en yüksek, en tanmmış ailelerinden genc, yaşlı, çocuklu, çocuksuz, büyük bir kalabalık bu san'at okuluna aktı. Okulun bir dikiş atölyesi de faaliyete geçmişti. Bugün birçoğumuzun ailelerinin dikiş, nakış, çiçek ihtivaclarım, bu müessese karşılıyor. Enstitü, san'at okulunu da ıhtiva e Altta: derek tam bir şekilde muvaffak olmuştu. Enstitü ve Akşam San'at okulu talebesi sayısı bini geçince, artık idarelerinin de ayrılması zarureti baş gösterdi. Nitekim, 939 ders yılı başlangıcında bu emir verildi. Şimdi enstitünün başında, Mürüvvet Avni namında, mesleğinin yalnız ehli değil, onu büyük bir zevk ve titizlikle benimsiyen ve enstitü mefhumu üzerinde çok kıymetli fikirler taşıyan genc bir müdire var. Keza, Aksam Sanat okulunu da Muzaffer narrrnda kıymetli bir müdür idare etmektedir. Kız enstitüsü: Burada tahsil beş senedir. Talebe adedi 251 dir. Dokuz şube açmak zarureti hasıl olmuştur. İlk mekteb mezunlan birinci sınıfa abnmakta ve beş sene içinde kendilerine, teknik, ev idaresi bilgilerile beraber bir orta tahsil kültürü verilmektedir. Orta mekteb mezunu olanlar, doğrudan doğruya dödüncü smıfa kabul edilmekte ve iki sene içinde, beş senelik, teknik kültürü almakta, ev idaresini öğrenmektedirler. Buradan çıkan her genc kız, bir sosyetede konuşması, giyinmesi, muaşeret hayatında vukuf ve inceliği, umumî kültürile hiç sıkıntı çekmemektedir. Bu kız, ayni zamanda, dikiş, rnoda, çiçek ve saire ile ev idaresinde yemek pişirmeye kadar, hepimizin ruhunu, kesesini, evimizin bediiyatmıt temizliğini ve ihtiyaclarını alâkadar eden işlerde vukuf ve ihtısas sahibidir. Yani, ev, otomatik şekilde, kendi kadmının, kendi kızının hazırladığı ekonomik bir geçinme sistemine kavuşmaktadır. Bu kız veya kadm, ayni zamanda, bir annedir. Çocuğu bilen, seven, ona bir ruh ve terbiye istikameti verebilecek, onu besley,ip büyütebilecek bir anne veya anne namtedi... Ben, bu müessesenin zaruret ve fay dasmı, dün ihtiyar bir dostumun bir iki cümlesi ve onun realist kavrayışı içinde bütün vuzuhile kavradım. Dostum, şöyle dedi: « Rahmetli zevcemle 43 sene beraber ömür sürdüm.. Yattığı yer, nurdan olsun, iyi bir kadındı. Fakat ne bir gömleğimi dikti, ne bana bir boyunbağı yapabildi, ne ayağıma doğru dürüst ütülü bir pantalon geçirdim, ne bir ağız tadıle yemek, ne de meharet ve zevkle pisjrilmiş bir tatlı yiyebildim.. Hem o vakitler, vaktühalim daha yerindeydi. Rahmetli ne yapsın; bilmiyordu. Onu görmüş, onu tatbik ediyordu.. Şimdi tekaüdiyemle geçiniyorum. Kı zım, enstitüyü bitirdi.. Akşam evime giderken, küçük, fakirane evimde, kızımın kendi zevkinden, kendi hüner ve kabıliyetinden, kendi bilgisinden ve tırnakla rından hazırlanan vaziyete bakıyomm da, rahmetli karıma acıyorum. Sırtımdakıleri o dikiyor, kendininkileri de o hazırlıyor. Evimde çiçek var. Evimin içinde, ihtiyar gönlümü aydınlatan bediî bir kuruluş var.» İhtiyar dostuma hak verditn. Memlekette enstitüler, beklediğimizden çok fayda verdiler.. Bu mektubumu bitirirken, Kız San'at okulunun vaziyetini de kısaca not etmek isterim. Tahsillerini ikmal edemeyip de meslek sahibi olmak ihtiyacında bulunan veya tahsillerini bitirmiş olup da bir ev kadmının muhtac olduğu bir ev idaresi bilgisini ona vermek isteyen bu müessese iki sınıfh, 49 şubeli, 900 talebelidir. Bu Yeni tayinler Yangın ' Dün gece Büyükderede Dilmez sokağmda Büvükdere iskelesi çımacısına aid 5 numaralı evden saat 23 te yangın çıkmıştır. Evin ahşab ve havanm da fırtmalı olması sebebıle halk, büyük telâş göstermiştir. îstinye İtfaiyesi vak'a mahalline gelmiştir. Sermayesi pis ve düşkün bir kıyafet ile Encümen, bitaraflık kanununun ta dili hakkmdaki projenin birinci madHe biraz yüzsüzlükten ibaret olan bu kolay sinin müzakeresine bugün devam ede ve açık ticaretin başdöndürücü geliri karcektir. şısmda yurdun her tarafındaki açıkgözlerin İstanbula yapacakları akmm önüne Bir otobüs kazasî geçmek imkânı var mıdır? Şoför Mahmudun idaresindeki otobüs, Bana kalırsa, bu içtimaî yarayı kökünevvelki akşam Edırnekapı aralığından den kurutma çaresi, hükumetten, zabıta ve geçerken değirmenci Hıristoya çarparak omzundan yaralanmasma sebebiyet ver Belediyeden ziyade, halkın elindedir. Alıcısı olmıyan bir mataın satıcısı olur mu?. miştir. Vak'ayı müteakib Hıristo, hastaneye Bugün eroin kullananlar olmasa, kanunî kaldırılarak tedavi altma almmış, suçlu takibat vecezalardan vazgeçip de yalvarsak, şu cemiyette bir dirhem eroin yapıcısı şoför yakalanmıştır. bulunabilir mi? Halk, dilenciliği bizzat teşvike devam ettikçe, ne Belediyenin, ne sene 350 talebe imtihana hazırlanmaktade zabıtanm bu işin önüne geçebileceğini dır. Haftada dikiş, moda, çamaşır için tahmin etmek saflık olur. 6 saat, pasta, resim, ev idaresi, yemek pişirme ve çiçek için 3 saat ders veril Kanunlaruruz rüşvet alanı verenle bemektedir. Buz bayileri memnun değil Buz bayileri bir istıda ile Belediyeye müracaat ederek müteahhidin kendilerine pek az kâr bıraktığmdan ve buzu muayyen bazı kimselere verdiğmden şikâyet ederek bu vaziyet altmda buz satamıyacaklanm bildirmişlerdir. Bele * diye, bunlann müracaatlerini tetkik etmektedir. Tramvaydan atlamanın cezası Ali Özden nde birisi, Ortaköy ve Bebeğe giden tramvavlann oldukça süratli gect'klerı Cırağan sarayı önünde tramvaydan at'amak istemiş, fakat tehlikeli bir ?' 'e düşerek başından yaralanmıştır. Sedad ÇETINTAŞ

Bu sayıdan diğer sayfalar: