26 Haziran 1940 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

26 Haziran 1940 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 26 Haziran 1940 Soruyoruz? Yazan: ZİYA ŞAKIR Kraliçe sefirimize kıyam etti İlk defa Türk gören diğer asılzade kadınlar da heyecana kapıldılar rayın kapısmda, Dragon alayın bir süvari müfrezesile Krahn has»iyade alaylarından bir bölük ve jando askerî mızıkası ilk Türk sci selâmladı. (Saray raüşiri), nü leri karşıladı. Arabalardan ini'.di yın koltuk salonlarından birine giL Orada, saray müşiri, Agâh Efent karşısmda durup selâmlayarak jce bir nutuk irad etti: Harblerde büyük fedakârlıklar pren ve şecaatle memleketi için cveren askerlerin hatıralarını taziz »adile yapılmış olan bu sarayın nriyim. Hükumetiniz, sizi, msmlekrüze ilk defa olarak sefir gönderır.c nüsli görülmemiş olan bir lutuf gsrmiştir. Kralım tarafından, sizi seilamaya ve refakatinizde bulun m» memurum, Ve bu memuriye tüen dolayı da, büyük bir saadet ve iftjr hissediyorum. İki devlet ve iki mjt arasında dostane münasebetle rirartmasıpı ve hayırh ticaretler yapılısını temin için muvaffakiyetinizi tenrmi eyleiim.» Idi. Sray müşirinin bu nutku, başter c ü n n tarafından Agâh Efendiye tertrüra edildi. Türk sefiri de: « Şevketlu Padişahımızın en bü y ü i arzuları; İngiltere hükumetile De\«ti Aliyye arasındaki dostane miinasoetin teyidi ve iki milletin yekdiğerit ülfet ve ünsiyetinin artması için iki memleket arasındaki ticarî men faaterin tezyididir. Siz dostomuzun refacatimizdeki memuriyeüni, haşmetlu Kra hazretlerinin hakkımızdaki büyük lutukârlıklanna delil addeder ve bundan dolayı gayetle memnun ve mah auz olduğumu beyan eylerira. Omiir ve ıfiyetiniz daim olsun.» Dye, mukabele etti. A|»h Efendinin bu mukabelesini müteahb, asıl mihmandarı Lord Çersi söze başlayarak, iki hükumetin ve iki hükimdarın dostane münasebetleri hak kınca bazı şeyler söyledi. İngiltereye bir Türk daimi elçisi geldiğinden do layı Kralın hissettiği memnuniyeti izah eyledi. Ve Kral namına, (hoş geldiniz) dedi Agâh Efendi, buna da güzel sözlerle mukabele ederek: « Devleti Aliyyenin, İngiltere ile hakikî dostluğu. gizli değildir. Bizim daim! elçi sıfatile buraya gönderilmemiz de, bunun en büyük şahididir.» Mealinde bir nutukla cevab verdi. Türk sefırile maiyyetine şekerler, meyvalar. kahveler ikram edildi. Yemekler yenildi. Üç saat kadar, muhtelif mev zular üzerinde konuşularak vakit geçirildi. İstanbuldan gelen kıymettar hediyeler, üzerlerine yaftalar ve etiketler konularak bir gün evvel Krahn sarayma gönderilmiş, orada teşhir edilmişti. Yalnız atlar, burada bırakılmıştı. Şimdi onları, sırma işlemeli çepkenler ve poturlar giymiş olan Türk seyisleri ve at uşakları, sarayın avlusunda ağır ağır gezdiriyorlardı. Saat üçe yaklaştığı zaman, Kralın teşrifatçılarmdan biri geldi. Krahn huzuruna kabul olunmak üzere, Türk sefirini sarayi kraliye davet etti. Alay tertibatı, gene aynı idi. Yalnız, şimdi atlar da bu alaya girmişti... Sefaret başkâtibinin ellerinin üzerinde tuttuğu namei hümayunu hârail olan arabayı, altın sırma işlemeli al renkli çubadan kaput giymiş (İmrahor Ağa) (1) takib ediyor; onun arkasından da müzeyyen elbiseli seyislerin yedeğinde buhınan atlar geliyordu. Türk sefaret heyetini görmek için iki saıay arasındaki izdiham o derecede artmıştı ki, alayın önünde, sağ ve solunda bulunan askerler, yol açabilmek için değnek kullanmaya mecbur kalmışlardı. Alay, ağır ağır yürüyerek sarayi kralinin parkına girdi. Bu sırada Kraiiçe kendi dairesinin balkonunda bulunuyor, yarunda kızları ve diğer prensesler olduğu haide, alayın geçişini temaşa ediyordu. Londranm solgun güneşi altında murassa eğerleri parü parıl parlayan ve etrafa kişnemeler savuran cins atlar, derhal Kraliçenin nazarı dikkatini celbetti. Hemen bir adam göndererek atların balkonun önüne getirilmesini istedi. D«rhal, alay durdu. Atlar, balkonun önüne çekildi. Kraliçe, tam bir çeyrek saat, bunları büyük bir hayranlıkla gözden geçirdi. Bu sebebden dolayı, saraya biraz geç girilebildi. Saray, İngiltere hükumetinin bütün haşmetini gösteriyordu. Her taraf kıymeltar elbiseler giymiş lordlar ve parlak üniformalı maiyet zabiüeri ve diğer devletlerin sefirlerile dolmuştu. Agâh Efendi, istirahat odasına alındı. Bir müddet istirahat ettirildi. Bu müddet zarfında, Kral da merasim salonuna gelmişti. Al kadife biı hükümdar sandalyesi üzerinde oturan Kral Jorj namei hümayunu ihtiramla karşıladı. Başından şapkasını çıkardı. İki devlet arasındaki dostluğa dair uzunca bir nutuk söyledi ve sözlerine, ilk Türk elçisini Londrada gördüğü için son derecede memnun ve mahzuz olduğunu ilâve etti. Yapılan merasim, cidden samimî bir hava içinde geçti. Agâh Efendi merasim salonundan çıkar çıkmaz, kralm başgâtibi geldi. Padişah tarafından gönderilen hediyelerden ve bilhassa atlardan, at takımlarından ve silâhlardan Kralın son derecede müteşekkir kaldığını bildirdi. Agâh Efendi, Krahn bu memnuniyetine zanfaııe bir cevabla mukabele ederek: Dostun hediyesinin, sadık doslu mahzuz etmesi pek tabiidir. Dedi. Türk sefiri, Krahn başmabeynii T,ord Porton'un delâleüle Kraliçeye de takdim olundu. KraUçenin merasim salonu, Jngilterenin en yüksek asilzade kadınlarile dolmuştu. Türk sefiri salona gııer girroez, Kraliçe ayağa kalktı. Kıymettar kürkünün etekleri yerlerde sürünen, Korasani destarı simasma asilâne bir heybet veren Agâh Efendiye merak ve hayret dolu nazarlarla derin derin haktı. Ömürlerinde ilk defa olarak bir Türk yüzü gören diğer asilzade kadınlar da ödeta coşkun heyecanlara kapılmışlardı. Böyle meclklere alışık olmamakla beraber, Agâh Efendi büyük bir serbestlikle, Kraliçeye hitaben nutkunu söyledi. Kraliçe de kısa fakat çok samimi ve dostane bir ifade ile mukabele etti. Merasim bittiği için, artık Agâh Efendi salonu terkedecekti. Fakat Kraliçe Türk sefirine oturmasmı rica ederek, vaziyete derhal bir hususiyet şekli verdi. Salonda derhal neşeli bir hava esmeğe başladı. Leydiler, Agâh Efendinin etrafına toplandı. Tath tath gülüşüyorlar; Agâh Efendinin tabiri veçhilegibi cıvıldaşıyorlardı. Kraliçe, kalbinin üzerine taktığı elmas sorgucu gösteriyor: Bize, bu kıymettar hediyeleri gönderen padişahnııza nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Bakımz, bunları derhal taktık. Artık, biz de (sultan) olduk. [Arkası var] (1) İmrahor Emiri ahur At uşaklarmın ve ahınn müdürü. Gürültü ile mücadele isi ne oldu ? Belediye çok güzel bir kararla •'gürültü ile mücadele» esaslarmı koyaiı henüz çok olmadı. Seyyar satıcıların sekizden evvel bağırmamaları temin ediLmij; otomobillerin klâksonları mühürlenmiş ve diğer bazı tedbirler ittihaz olunmuş. şehir halkı da biraz sükunete kavuşmuştu. Aradan biraz geçince yavaş yavaş ihlâl edilmeğe başlanan nizama riayetsizlik son günlerde azamî haddini buldu. Saat altıda yedide camları şangırdatacsk derecede boğazlarmın var kuvvetlerile bağıran gezici esnaf. klâksonlarını serbestçe öttüre öttüre koşan otomobiller. güneş henüz yeni doğmuşken nıüşteri toplamak için köşelerde kornelerini dakikalarca viyaklatan otobüsler hemen hepimizi vakitsiz tath uykumuzdan uyandırıp sinirlendiriyor. Hele günden güne sayısı artan seyyar satıcıların sabah karanhğından geceyarısına kadar durup dinlenmeden sokak sokak nara atarak gezırteîeri, şehir halkının bir an bile huzur ve sükun içinde nefes almasına imkân bırakmamaktadır. Seyyar esnafın, muayyen saatlerde mahallelerde doiaşması, mallarım satnıası gayet tabiidir, fakat bunun, halkın huzur ve sükununu ihlâl edecek dereceye eölürülmemesi lâzımdır. Bugünkü şekil, medenî bir şehre yakışacak hal değildir. Halkta «devlet yasağı üç gün sürerı yanhş zihniyetini kökleştirecek bu'vaziyet karşısmda: <BeIediyenin kulakları çınlasm, gürültü ile mücadele İşi ne oldu°> diye: Lokanta ve kazinolar beş sınıfa agrıldı Belediye, yemek fiatlarını rekabete bıraktı, fakat içkiler için muhtelif dereceîer tayin etti Şehrimizdeki mevcud lokantalar ltiks birinci, ikinci, üçüncü olmak üzero dört sınıfa aynlmıştır. Lüks sınıfa Beyoğlundaki büyük otellerle Florya daki yeni yapılan kazino ve Tarabyadaki Tokatlıyan oteli gibi bazı sayfiye yerleri dahildir. Sınıflara ayrılan lokantalarda yemekler rekabete bırakılmı?. yemek nefaset mevzuunu teşkil ettiğinden tarifeye tâbi tutulmamıştır. Yalnız iüks ve birinci sınıf lokantalar çeşidli çorba. et, sebze. tath veya kompostodan mürekkeb tabldot listesl bulundurmağa mecbur tutulmuşlardır. İckilere konulan fiatlarda alkolü az içkilerin taammümü hakkmdaki hü kumetin arzusu göz önüne alınarak şarab ve bira fiatlarında daha müsaid kayıdiar vazedilmiştir. Içkili mahallerin sınıflara ayrılışında esas çalgısız mahallerdir. Buna nazaran lüks yerlerde rakıya meze ile Lıhisar fiatlarınm yüzde 170 i, birinci sınıf yerlerde rakıya Inhisar fiatının yüzde 150 si, bira ve şarab fiatlanna İnhisar fiatının yüzde 120. İkinci EI nıf yerlerde rakıya Inhisar fiatının yüzde 90 ı, bira ve şarab fiatlanna Inhisar fiatının yÜ7de 80 i, üçüncü sınıf yerlerde rakıya İnhisar fiatının yüzde 75 i. bira ve şarab fiatlanna İnhisar fiatlnrımn yüzde 50 si zammedil^cktir Lüks yerlerde viskiye İnhisar fiatının yü^de yüzü zammedilecektir. Birinci sınıf yerlerde kahve, çay. pazoz, Umonata ve emsali meşrubat 10 kuruş. çikolata, dondurma 15, ikinci sınıi yerlerde kahve, çay, gazoz, Hnıonata ve em?ali meşrubat 7,5, dondurma, çikolata 10, üçüncü sınıf yerlerde kahve, çay, gazoz, limonata ve emsaü 5 kuruş, dondurma ve çikolata 7,5 kuruştıır. Çalgı bulunan yerlerde içki içmiyen veya yemek yemiyçn müşteriler yalnu kahve. çay, limonata. gazoz. dondurma ve çikolata ve emsali gibi meşrubat aldıkları takdirde lüks yerlerde 50, birinci sınıf yerlerde 40, ikinci sjnıl yerlerde 30, üçüncü »ımf yerlerde 20 kuruş kadar ahnabilecektir. Ye^mî çalgı masrafı 35 liradan aşağı olmıyan ve asgarî beş kisiden fazla çalgıcı bulundurulan yerlerde tarife nin yüzde yirmi beşi nispetinde bir zam yapılabilecektir. fakat bu zam çalgınm faaliyette bulunduğu zamana mahsustur. Varyete veya artist bulunduran yerlerin sınıf tarifelerine artist veya varyete trupunun şöhret ve kıymetine göre yüzde 25 ilâ yüzde 35 zam verilebilir. Bu zam yalnız içkiler ve yemekler içindir. Münhasıran musiki dinlemek nzere gidenler yemek ve içki olmıyan yerlerde kahve, çay, gazozla limonata, çiko lata ve emsali meşrubata musiki zamajjına münhasır olmak üzere yüzde 50 kadar zam yapılabilecektir. Belediye Daimî encümenince de tasdik edilen bu karar kaymakamlar vasıtasile tatbik edilecektir. Belediye İktısad müdürlüğü bu kararın tatbikın daki muvaffakiyeti ka>Tnakamlann temin edeceklerini, İktısad müdiriyetinin yalnız iyi bir tarife hazırlamış olduğunu bevp.n etmektedir. Siyasî icmal Avrupada kara harbinin sonu raıısa, İtalya ile de mütareko akdej lediğinden Fransada ve dolayısile Avrupa kıt'asmıu biuuıı karalarında harb sona ernıiştir. Şimdi deniz harbi başhyor. Kara harbi bitüğinden Fransa ve Belçikadaki Alman orduları kâfi derecede işgal kuvvetleri bırakarok Alıuanyaya doğru geri çeküiyorlar. Ayıu zamanda Alman deniz kuvveüeri başkunıandanı Amiral Raeder Fransız ve Belçika limanlarını teftiş ederek buralarda Büyük Britanyaya yapılacak taarruzlar için hazırhk yaptırmakta ve şüphesiz Alman deniz kuvveüerinin kullî kısmı bu limanlarda tecemmü etmektedir. Ingillete Fransız donanmasuun Almanya tarafından kendi aleyhine kullanılacağından cok endişe etmistir. İngiltere Başvekili Çörçil Avaın Kamarasnıda dünkü beyaiîatında bundan bahsetnıiştir. Parisin teslim oldugu gün yani 14 haziıanda İngiltere ve Fransa Başvekilleri Fransaııın Tours şchrinde buluşmuşlardır. Reynaud Fransanın harbe devam edecek \aziyette olmadığını söylemiş ve münferid mütareke ve sulh yapmaınak için İngiliz Fransız ittifak muahcdesinde Franüanuı yapmış olduğu taahhüdden mücbir sebebler dolayısile ibra edilnıesini istemiştir. Çörçil Fransız ordıısunun mukavemet etmekten aczini kendisine gelen askerî raporlara binaen tasdik etmişse de Almanvaya müracaatten evvel Amcıikadan son bir defa yardım istenraesini tavsiye etmckle iktifa etmiştir. İki gün soura yani 16 haziranda Reynaud Amerika Cumhur ReUinden gelen cevabın beklenen müessir muzahcreti vadeylemediğini İngiliz Başvekiline telgrafla bildirmiş ve ibra ricasını tekrar etmiştir. İngiliz Başvekili Fransanın ancak donanmasını İngiltere limanlarına gonierdiklen sonra Almanya ile müzakereye başlaması caiz olacağını ve Ingilterenin ionuna kadar harbedeceğini bildirmiştir. Çörçil ihtimal Fransız donanmasınl teslim almak üzere Bahriye Nazuını Fransa hükumeti merkezine gönderınek istemişsc de muvaffak olamamıştır. Bu esnada Reynaud sukut etmiş ve yerine gelen Mareşal Petain artık İngiltere hükumetile istişareye ve muahedeji fcsih için rauvafakaüni istihsalc lüzum gürmeksizin Almanya ile mütareke mıiial.eresine başlamıştır. İngiliz Başvekilinin sözlerinden Fransız donanmasuun İngiliz limanlarına gelmediği ve binaenaleyh mütareke mucibince silâhından tecriıl cdileceği anlaşılıyor. Bu suretle Avrupanın karasında harb lamamile bitmiş oluyor. İngilizlerin Avrupa sahillerine asker çıkarmaları ihtimali yoktur. Bilâkis Almanya Büyiik Britanya adasına ihrac yapmağa hazulanıyor. Lâkin daha evvel İrlanda adasıııa ihrae teşebbüsü beklenmelidir. İrlandahlar dört asırdanberi İnplterenin can düşmanı hulunuyorlar. Geçen Umumî Haıbdc 1916 senesinde İngilterenin alevhine ayaklanmışlardı. Şimdi ise adanın büyük bir kısmı İngiltere Kralhjile her türlü alâkasını kcsmiş. müstakil bir hükuınet bıılunuyor. Hatta Berlinde sefir bulundurmakta ve hir ticaret muahedesini müzakere etmektedir. Almanlardan evvel İngilizlerin bu adayı i ş p l etmeleri ihtimali daha kuvvetlidir. İrlanda hükumeti her türlü ihtimale binaen seferberlik yapıyor. Deniz harbini bekliyelim. Harhin büshütün sona ermesi bunun neticesine İhracatvaziyetî Memlekette asayiş Soruyoruz: Akdeniz yollarınm ka Dahiliye Vekili «nizam panmış olmasına rağmen ve emniyet her zamankinden daha kuvvetlidemiryolile yapılan dir» diyor sevkiyat artıyor Akdeniz yolunun kapah bulunmnsı na rağmen ihracat faaliyeti memnuni etle karşılanacak bir şekilde devam etmektedir. İhracat tacirleri muhtelif şekil ve vasıtalardan istifade ederek muhtelif memleketlere ellerinde bulunan malları satmak yolunu bulmaktadırlar. Dün de İstanbuldan demiryolile Finlandiya ve Macaristana sevkedilmek üzere tütün, Bulgaristan, Amerikaya çeşidli maddelerden 100,000 liralık ıral satışı yapılmıştu". Bu gün Akdenizde bulunan Hr Amerikan vapuru limanımıza gelecek ve ayın 29 unda hareket edecektir. Fa kat bu vapunjn limanımıza gelecek son Amerika vapuru olduğu söyion mektedir. Şimdi limanımızdan en ziyade iş yapan vapurlar Macarların Tunaya işleven vapurlarile karasularmı takiben bütün şarkî Akdenizde sefer yapan Yunan vapurlarıdır. Şimendiferle nakliyat eskisine nazaan cok artmıştır. Dahiliye Vekili Faik Öztrak dün öğleden evvel İstanbul Emniyet müdürlüğüne giderek meşgul olmuştur. Vekil, öğleden sonra Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Vilâyet merkezine gelmiş, orada vilâyet idare heyeti reisi Fikret Sılay, Vali Lutfi Kırdar, Emniyet müdürü Muzafferle görüşmüş, müteakıben kendisini Üniversite Rektörü Cemille fakülte dekanları ziyaret etmişlerdir. Faik Öztrak dün akşamki ekspresle An karaya hareket etmiş ve teşyi edilmiştir. Dahiliye Vekilimiz dün Parti binasında kendisile görüşen bir muharririmize şunları söylemiştir: • Memlekette emniyet ve asayiş gayet ıyidir. Halkımız dünyanın bu miihim vaziyeti içinde onunla mütenasib bi. vakar ve sekinette yaşamaktadır. Tüvkiyede bu gün hükumeti müşkülâta maruz bırakacak en küçük bir hâdise dab' yoktur. Memleketin nizam ve emniyeti her zamankinden daha kuvvetlidir. Halk, MilU Şefe ve hükumete karşı büyük bir itimad ve sevgi ile bağhdır. Bu hal. halkın akh selimi ve vatanperverliğinin neticesidir. Türkiyede .beşinci kol» diye bir şey yoktur. Her zaman memlekette yabancı emeller hesabına çalısanlar bulunabilir. Bu zümreden bazılarmm faaliyeti tespit edilmişse de aldığımız tedbirler ye halkın uyanıklıeı sayesinde bu teşebbüsler daha ilk kademelerde kesfedilerek mütesebbisleri hakkmda takibat yapıldı. Fakat bu hâdi?eler izam edilecek miktar ve mahiyette değildir. Esasen Türkiye bu Ribi teşebbüsler için müsaid bir muhit olmaktan uzaktır.» j Şehritı Içindett Canavar diidiikleri nasıl çalındı ve nasıl duyulmadı Kısa Haberler * İstanbul Belediyesi her pazar Floryaya, plâjların hususî doktorundan başka. bir küçük sıhhiye memurile bir hasta nakliye otomobili gönderecektir. * İstanbul için sert buğdaydan imali düşüniilen ekmek üzerinde dün Ejübde bir fırında tecrübeler yapılmıştır. Bu ekmek tetkik olunacak ve maliyetinir. de hesabından snnra vaziyet Ticaret Vekâletine bildirilecektir. * Şirketi Hayriye 1 temmuzdan itibaren halka bir kolaylık olmak üzere fevkalâde olarak yüzde 50 tenzilâth üç aylık karneler çıkaracağını Liman riyasetine bildirmiştir. MAARtFTE Maarif matbaasında faaliyet Maarif Vekâleti mekteb kitablarınm ders senesi başuıa kadar yetiştirilnıesi için Jlaarif tnıjhşııııııın emir vtrmi.şti. Matbaa, bu hususta icab eden tertibatı alarak faaliyete geçmiştir. Bası'.acak kitab adedinin fazla olması dolayısile günlük mesai müddeti kâfi gelmediğinden Maarif Vekâleti, Koardinasyon heyetinin kararına müsteniden, Maarif Dünkü tecrübede sesi pek işitilmeyen düdüklerden l>iri matbaasında da hergün üç saat fazla Hayır, duyamadık!.. Salı günü, tecrübe mahiyetinde çahşılması ve hafta tatilinin yapılmaedindikleri raa?ı için emir vermiştir. Alâkadar memurların olmak üzere, umumî bir alarm işare'd verilecek... deniliyordu ve halk ikaz kanaat, nedir bilmem ama, yapılan bu Mekteblerin muallimsiz ilk tecrübeden iyi bir netice alındığını ediliyordu: kalmaması için Canavar düdüklerinin çalınma pek tahmin etmiyorum. İstanbul gibi milyona yakın nüfusu Mekteblerde derslerin uzun müddet sından endişe etmeğe mahal yokfur. Herkes işile gücile meşgul olacaktır! olan dağınık bir şehrin ufuklanna ses muallimsiz kalmaması ve idarî karı Nihayet beklenen gün geldi. Düdük dağıtmak için yüzlerce canavar düdüğü şıklığa meydan verilmemesi için, hastahk, evlilik ve saire gibi meşru ma seslerini en iyi nereden işitebileceğimi lâzımdır. Bunların miktarını ilk ağızda ço zeretinden dolayı bir vilâyetten diğer düşünürken, arkadaşlardan biri ha ğaltmağa bakmah, ve eğer bu müm vilâyete nakletmek isteyen muallimletırlattı: Ben Köprüye kadar gideceğim. Is kün değilse, vapurlarıri ve irili ufaklı rin isimleri bu sene haziranın sonuna bütün fabrikaların tehlike anında dü kadar Maarif Vekâletine şönderilocektersen sen de gel!. tir. İlk Tedrisat Umum Müdürlüğü, bu Saat on bire beş kala, Köprünün ü dük çalmalarıru temin etmeliyiz. Alarm isareti, zamanımızm «suru U listeleri tetkik ederek ders yıhndan bir zerinde idik. Etrafıma bakındım: Şehrin her zamanki normal hayatı... Iske rafil» i yerine geçmişth". Onun sesi, ne ay evvel alâkadarlara bildirmiş bulu leye yanasan vapurlardan akın akın kadar üst perdeden çıkarsa, halkı kvi na'"iktır. süzülen insan kalabahğı... Trarnvaylar, ruyucu tesiri de o nispette büyük o Muallim mekteblerinden ctomobiller, otobüsler vızır vızır işli lur. mezun olanlar yorlar. Şuraya buraya konulan, çoğu elle Muallim mekteblerinin imtihanları Ufukta, yakın bir tehlikeye delâlet çevrilir bir kaç canavar düdüğünün bitmiş ve neticeler tespit edilmiştir. Bu edecek en küçük bir endişe bulutu çıkaracağı sesle, şehirlilere tehlike ha devrede 600 talebe mezun olmuştur linde bulunduklarını hatırlatmak he Mezunlarm, 6nümÜ7deki ders yılı bayok!... Ve hiç şüphesiz, birazdan alarm işa le maazallah o tehlike gelip çattığı za sma kadar tayinleri yapılabilmesi için reti verileceği, kimsenin umurunda bi man büsbütün imkânsız hale gelir. Maarif Vekâleti mekteblerden talebe Ikinci tecrübenin, birincisinden ah lerin sicil fişlerini istemiştir. Bu mahle değil! nan dersler sayesinde daha iyi randı rem fişlerle taahhüd senedleri tem Kendi kendime: Şimdi, diyorum, yüzlerce canavar man vereceğine şüphe etmiyoruz. muzun 10 una kadar gönderilmiş budüdüğü hep birden, madenî hançere Salâhaddin GÜNGÖR lımacaktır. lerinin bütün kuvvetüe haykırmağa baslayınca bakalım, bazx gafillerin haŞükran Bedri, ince keten elbisesinin KüçUk hikâya li neye varacak?.sıkıca kavradığı muntazam inhinalı Ve bu gafiller arasmda kendimin bu vücudile Büyükçamhca yolunda yavaş lunmadığını bildiğim halde. gene gayri yavaş ilerliyordu. Bu gece gene kadını i ihtiyarî bu topyekun çığhğa şimdiden imkânı yok. uyku tutmamıştı. Ortalık ağarıncaya kadar mazinin binbir hayal kulaklarımı ahşttrmağa çalı^ıyorum. Halicden Boğaz enginlerine kadar ber rengine bürünmüş hatıraları arasında tarafı dolaşacak ses devleri, kimbihr çırpınmış durmuştu. velevki zihninde tekrar yaşatmaya ne korkunc bir vaveylâ koparacaklarUfkun pembe kızılhkları dağın şark çalışmak istemeğe bilmem ne lüzum dı. taraflarını yalamaya başladığı anda vardı! O zaman bir zafer, bir ebediyet Bunları düşünürken, bir yandan da, yataktan fulamış, telâşlı telâşlı giyin yolu gibi görünen bu çimenli patikaorucunu boanak için akşam topu miş, acele kendini dışanya atmışü. lar, şimdi Şükrana kat'î hezimetini ve nun atılmasını bekleyen bir mümin sa Şimdi Kısıkhyı tamamen sükun ve zavallıhğını ihtar etmekten başka bir bırsızlığile sık sık saate bakmaktan uyku içerisinde arkasmd şeye yaramıyordu. tepeye doğru tırmanıyordu. kendimi alamıyorum. O zsman şen kahkahalarile çınlayen Afrika savanlarım andırır tarzda şu bu duvarlardan, bu seyrek ormanhkİki dakika var.. Bir dakika var. Yirrada burada toplanmış ağac kümeleri tan gözyaşlarını saklamak mecburiyemi saniye var... Derken, evvelâ daha doğrusu ilk nin dalları arasında mahmur mahmur tinde kalıyordu. Çünkü: Ne çabuk ayrıldınız? ve son olarak Galata kulesinin sesi öten kuşların cıvıHısından başka et duyuldu. Ve işte hepsi bu kadar... Or rafta hiç bir ses ve hareket yoktu. Diye kendisine yapacakları istihzah Arasıra bir köpeğin uzaklardan ge sitemlerin önünde mahcub olmaktan tahğı velveleye verecek inceli kahnlı canavar düdüklerini dinlemeğe hazır len havlaması boşlukta derin akisîer başını önüne eğmekten başka ne ya lanırken kulağımın tek bir kulenin öğ yaptıktan sonra bir dalganın genişle pabilecekti! Süleyman Bedrinin daha evlendik le saatini, vaktinden evvel haber veren ye genişleye kaybolan daireleri gibi lerinin üzerinden altı ay geçmeden düdüğüne takıhp kalması, ne yalan yokluk âlemine kanşıyordu. Şükran Bedri, yukarı tepeye mi çık kendisini arkadaşlarından birile aldatsöyleyeyim. beni sukutu hayale v? attı. Ve orada güneşin altında buram bu mak istiyordu, yoksa soldaki ka/ino maya kalkması Şükranı adeta çıldırtram ter dökerek, dakikalarca, acaba, yerine doğru mu ilerlemek niyetin mış, sorguya suale, tahkikata bile hadaha başka yerleıden de alarm isareti deydi? Orasını kendisi de bilmiyordıı. cet görmeden mahkemeye müracaate verilecek mi, diye boşuboşuna bekle Elemlerini avutmak, ye'sini dağıtmak sevketmişti. için rasgele yürümek arzusunda idi. İzzetinefsinden, gururundan kaybetdim. hayvaplara mck zilletine düşmek arzu etmiyen kaVakıâ, bu arada, Sarayburnu istika Sahibini, evini kaybetmiş metinden gayet zayıf, adeta mırıltı şek tekrar onları bulduran sevki tabiî, şu dınlar ancak böyle hareket edebilirlcrdi. linde bazı sesler duymadım değil. Fa anda gene kadını da idare ediyordu. Bu sevki tabiî onu nihayet, Yusuf İş uzuyordu. Fakat elbette bir giin kat bunların canavar düdüğünün scsiİzzeddin Efendi köşkünün ilerisindoki hâkimler talâka hükmedeceklerdi. Gözne benzer tarah yoktu. Matbaada arkadaşlara. semtimizde bahçeye kadar götürdü. Şükran Bedri. leri ihtiyarsız sol eline doğru kaydı. tamdıklara, şurada burada daha bir vaktile Süleyman Bedri ile burada ta Lekesiz ve pürüzsüz seviştikleri ana nışmıştı. Gene burada. kızıl bir guru aid bağhhŞm en ku\^etli delili olan çok kimselere ayrı ayn sordum. bun şahidliği önünde nişanlanmışlar ve yüzük hâlâ parmağında duruyordu. Hepsinden aldığım cevablar, birbirigecen sene de evlenmişlerdi. Onu kaç defa çıkanp atmak hevesine nin avnı idi: Of, o hayal olmuf laadet günlerini dü&müf, bir çok iç mücadeltUrinden Hayır, duymadik! MÜTEFERR1K Düdük tecrübesi beklenilen neticeyi vermedi IKT1SAD Çorab fiatları Fiat kontrol komisyonu gıda maddelerinden sonra diğer maddelerin de fiatlarmı tespit için tetkikler yapmaktadu. Manifatura eşyasının fiat tetkikleri ikmal edilmek üze#edir. Bundan sonra çorab fiatları ve kâr nispetleri tespit olunacaktır. Mevcud tetkikler ve kanaat memleketimizde çorab ve bilhassa kadın çorabı imal ve ticareti kadar kârlı bir işin ender olduğu neticesine varmaktadır. Maliyeti 60 kuruştan yukarı olmıyan bir ipek kadın çorabı Limon fiatı fabrikator tarafından perakendeciye Limon fiatlaruım tespit edilmiş ol110 120 kuruştan verilmekte ve 170 masma ve bir limonun 100 para ile 130 200 kuruş arasında satılmaktadır. paradan daha fazla fiatla satılması Altın düfüyor menedilmesine rağmen şehrin her tasatıldığı Altın fiatları ehemmiyetli bir şekilde rafında limonun beş kuruşa düşmeğe başlamıştır. Geçen ay 25 li • görüldüğünden Ticaret Vekâleti konraya kadar çıkan sikke halinde altın trolları dün şehrin muhtelif yerlerinde üzerinden dün 21 lirada alıcı bulun sıkı bir kontrol yaparak bir çok bakmamıştır. Külçe altin da 285 ten 243 e kal, manav ve seyyar esnaf hakkmda fazla fiatla satış yapmaktan dolayı zakadar düşmüştür. bıt tutmuşlardır. Alâkadarlar altın fiatlarında sukııtun bu hafta devam edeceğini muhakkak Bu kontrollar sıkı bir şekilde devam EÖrmektedirler. edecektir. Dün yapılan alarm düdükleri tecrübesi iyi netice vermemiş. düdükler çehrin uzak mahallerinde, bilhassa Bakır bağhdır. Muharrem Fevzi TOGAY köy. Büğaziçi ve Adalarda hemen hemen hiç duyulmamış, bilhassa el düTahtakurusu ararken düklerinin sesi yakın mesafelerden bile Cihancirde oturan Bedriye, karyolaişitilmemiştir. Vilâyet Seferberlik müdiriyeti. hakem heyetlerinden aldığı ra smdaki tahtakurularını temizlerken kulporlar üzerin* vaziyeti ıslah ve düdük landığı benzin parlamış ve ateş entariseslerinin şehrin her tarafından işitile «ine sirayet ederek vücudünün muhtelif yerlerinden yanmasma sebebiyet verbilmesini temin için ieab eden tedbırmistir. leri alacaktır. CUNHURIYET Atıoı e \m\W { Senelik Alö ayhk Üç aylık Bir ayhk Nüshası 5 kuruştur. Haric için 1400 KJ. 2700 Kr. 750 . 1450 » 300 t 400 . 150 » Yoktur. T *çur Gazetemize gönderilen evrab ve razılaı neçredilsin edilmesin iade edilmeı ve ziyaından mes'ııliyef kabul nlunmaz. mutad mektublaruıdan biri gene geimişti. Her zaman zarfı naz ve tered düdle yırtan Şükran bu sefer o küçük kâğıd bohçayı telâş ve sabırsızhk içinde dört tarafından delikdeşik etti. Nazarları, satırlan en hızh giden bir yanş arabasından, bir avcı tayyaresinden daha süratle takib ediyordu. Bir noktasında durdu. Yusuf İzzeddin Efendinin köşkünün ilerisindeki bahçede, ağacın altmda uğradığı aynı baş dönmesine tutuldu. Nefesi darlaşıyor, aşkakları zonkluyordu. Mektubun o sahifesinde şöyle bir pasaj vardı: «.. O sabah erken, ama çok erken, otomobilimle Küçük Ilgaa geçiyordum. Küçük bir kapris yüzünden senden ayrılmış olmakhğın bütün ye'si üzerimdeydi. Gözümde hiç bir şeyin, hatta hayatın bile kıymeti yoktu. Sağ tarafı baştanbaşa uçurumlarla dolu o ağacdan ve ottan âri yolda arabayı bütün hızile sürüyordum. Birden: Bedri,. Bedri!.. Diye bir ses işittim. Bu. senin sesindi, bu aşkın sesiydi. Beni üstüme çullanmış kâbustan ansızın uyandırdı ve parçalanarak ölüp gitmekten kurtardı. Fren yapmakta bir saniye daha gecıkseydim. kenarda derinliği bin metreyi geçen yara yuvarlanacagım muhakkaktı. Şükran, sevgili Şükrancığım, ne olur, beni affet!..> Gene kadın. hıçkınklar içinde mektubu katladı. Hemen postaneye altı kelimelik bir telgraf yolladı: • Orava gelmek üzere yann yola çıkıyorum.» Dikkat Aşkın sesi sonra bir türlü kıyamamıştı. Resmî rabıta bozulmayınca bunu yapamıyacağım! Diyordu. Heyhat, acaba Süleyman Bedri de şu dakikada böyle mi düşünüyordu? Yoksa yeni maceralara daha kolayca atılabilmek için onu ilk bozuştukları günden itibaren cebine veya çekmecesine mi saklamıştı? Hayır, pek de zannetmiyordu. Geçici bir heves yüzünden, kurduğu aşk yuvasınm yıkılması önünde onun da Şükran kadar eza duyduğu ve üstelik sonsuz bir vicdan azabı hissettiği muhakkaktı. Bunu kaç kere karısına itiraf etmişti. Fakat Şükran, o anda attığı adımı geri alamaz, giriştiği teşebbüsten geri dönemezdi. Şimdi, hiç de bu fikirde değildi. Süleyman Bedrinin nedametleri, pişmanhklan, ricalarından, yalvarmalanndan ziyade kalkıp Anadoluya gitmesinden belli olmuştu. Kastamonu Çankırı yolunun müteahhidliğini alarak Istanbuldan uzaklaşmıştı. Hafta geçmiyordu ki kocasından mektub almasın.. Onlan, evvelâ hiç zarflannı yırtmadan oldukları gibi geri göndermek istemişti. Fakat merak ve tecessüsü bu arzusuna mâni oldu. tki taraflan tıkhm tıklım yazılarla dolu sahifeleri tekrar tekrar okuyor, bazan çok ıstırabh ve elemli dakikalar geçidyor, hatta ayrıiık tesebbüâünü dur Nuri Refik = durmak için avukatına haber gönder meğe kalkıyor, sonra birden vazgeçi yordu. Şükran, bahçenin çiçekli iniş nok ^ talarma kadar geimişti. Yükselen güneş pembe tenini kızıllaştırıyor, serin serin esen hafif sabah rüzgârı kızı! saçlaruu dalgalandırıyordu. Yeni açmış yaseminlerin bayıltıcı rayihası birden burun deliklerine hücum etti. Of bu koku.. Bedri ile kolkola gezdikleri anlardakinin aynı idi. Burun deliklerinden giren koku ansızın etlerine, kemiklerine, derisine ve sinirlerine işlemişti. Başı dönüyordu. Yanınclaki ağaca dayanmasaydı, belki de oıaya düşüverecekti. Nefesi darlaşıyor, şa kakları zonkluyordu. Kendisini zaptedemiyerek haykırdı: Bedri.. Bedri!.. Bu ses ufukta sağır akisler yaptı. Ağacın üstündeki kuşlardan bir 'ki tanesini uçurdu. Etrafta başka bir de ğişiklik olmadı. Fakat, Şükranın baş dönmesi hâlâ devam ediyordu. Gözü nün önünde Bedrinin hayali peyda olmuştu. Bir uçuruma juvarlanıyor gibiydi. İki elini kavuşturmuş, diz çökmüş: Beni kurtar! Diye yalvarıyordu. Gene kadın feryadını tekrar etti: Bedri, Bedri! ••• Bir hafta sonra Şükrana kocaunın Nuri Refik

Bu sayıdan diğer sayfalar: