12 Eylül 1941 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

12 Eylül 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sehir haberleri UZUN OMUR Bir Rus âlimi, insan ömrü etrafında şayanı dikkat tetkiklerde bulunuyor Ahdiatik, hazreti Âdemin dokuz yüı otuz yaşında: Şifin dokuz yüz on iki yaşında; Enoş'un dokuz yüz beş yaşında öldüğünü eöyler. Gene Kitabımukaddese göre, Me'.oşaleh, dokuz yüz altmış dokuz sene yaşadı. Nuh, 500 yaşında evlâd sahibi oldu, 950 sinde dünyasını değiştirdi. Yeryüzünün bu ilk sakinleri içinde, on asn doldump yuvarlak hesab bin sehe yaşayanı yok. Rökoru kıran, Âdem Babanın sekizinci gobekten törunu Metoşaleh olmuş: bile, dokuz yüz yetmişe varmadaıı göçmüş Sonra, bakiyoruz. ömür azar azar kısalıyor. İbrahim 175, Musa 120 yaşmda öülyorlar Kitabımukaddesin, efsanelikleri birer birer ispat edilen bir çok menakibi gibi, asırlarca süren bu ömürler de belki masal. İhtiyarlık hakkındaki tetkikatile şöhret bulan Profesör Meçnikof, topladığı sayısız vesaikle ispat ediyor ki, tarihl devirdenberi, hiç bir insan 180 yaşından fazla yaşamamıştır. Bu yaş, tıpkı i^leye işleye aşınan bir silindir kolu gibi, insan vücudünün azamî aşınma devri. Uzuvların kimi laçka oluyor, kimi yalama. Yenisile değiştirip tekrar ifletmenin yolunu bulmadıkça. maaleıef yüz seksen yaşından fazla yaşamamıza imkân yok. Dünyanın, tayyare uğultusu, bomba tarrakau ve barut kokusu dolu bugünkü havasuu koklamak bahtsızlığına uğrayan ju neslin hangi ferdine îorsanız, yüz seksen sene yaşamağı nıutlaka bir felâket sayar. Gelecek günlerin, beşeriyet için, bugünkünden daha telâketli olacağım kestirmek, kehaneto muhtac değil. Buna rağmen, merhutn Zaro Ağanın rökorunu kırmak çaresini tıb bulsa, bu yarışa girmeğe hangi Adem Oğlu can atmaz? CUMHURİYET 12 Eylul 1941 Yazant Peynir tacirlerinin yeni bir hilesi meydana çıktı H. Btlglç Profesör Lazaref isminde bir Rus âFen, bu muammayı, bir gün «elip limi, bir bajka metodla yürüyerek, Meç belki çözecek. Bu büyük sırrın anahtarı nıkofun vardığı ayni neticeye ulaşmıg. su günlerde ele geçse. insanlsrın iarLazaref'ln metodu, insan gözünde «bamaş dolas oldujtları devirde görünü Earî hassagiyet» tetkikidir. tekrar âçmak üzere, mezarım kendi eGöz hassasiyeti, yaşla değişiyor. Me lile kazmıyacak adam yeklur. Eciâ yeni doğan çocukta, göz ve kulak H. BİLGİÇ hassasiyeti sıfır nispetindedir. Işıktan ve gürültüden müteessir olan nevzad görülmüş şey değlldir. Büsbütün de Taktiler taıfiyeye tâbi kör vc sagır değlldir ama, ışığa ve tutulacak gürültüye tahammül bakımından çok Son »erllen kararlara göre, otobüsler kuvvetlidir. Sonra, bu tahammülü azalır: hele göz, yirmi yasına doğru, haa daha «iyade 11 ile 17.30 aruındâ l»leEasiyltin aıamî haddlni bulur Yas 11er miyecekler, bundan evvel ve sonr», işledikçe, tekrar azalmağa bajlayan bu liyeceklerdir. Taksllerln de taefiyeye hassa»iyetin, pek ihtiyarhkta, tıpkı yeni t&bl tutularak çürült arabalann lflemedoğmuş çocuktaki kadar namevcud ha lerine meydan verilmeme»l ve fllğerlertle geldiğini görurüz. Ihtiyarların, ıkide ne akşamdan benzin verilmesi kararlaşbir uyuklayıvermelerini, Profesör Laza mıştır. Arabalann hangi depodan benref, göz hassasiyeti üzerinde yaptığı tet zin alacaklan da tespit edilmiştir. kiklerin müspet neticelerinden biri olarak ileri sürüyor. İhtiyar bir dostutnun, Profesörün hükmü kadar kuvvetli bir sözünü hatırlarım. Yorgunldr ğunu gidermek için her oturuşunda başı göğsüne doğru kayan ve içi geçiveren bu dostum, bir gün, bu fazla uykuculuğunu bana «çocuklar uyuya uyuya büyür; ihüyarlar uyuya uyuya ölürs. diye izah etmişti. Profesör Lazaref in buluşunda en mühim nokta şu: İnsan 80 yaşına geldiği zaman, azalır gibi, hatta tükenir gibi göriinen bu hassasiyet, meğer hakikatte, hiç de azalmaz ve tükenmez bir şeymiş. Nevzadın sıfırdan başlayan Bir yarışın içinde en iyi koşanları hassasiyeti. ihtiyarda stfıra, ancak 170 veya 180 yaşında ulaşıyor. Yani, fiz bitiriş sırasile tasnif ediyor, oriara koyolojik ölüm, insana, ancak 180 yaşın şunun sonuna varış itibarile r 1 inci, da mukadder. O yaşa gelince, artık her 2 nci, 3 üncü diye kıymet v eriyoruz. türlü hayatiyetini kaybeden uzviyet, Ya iki birincinin veya iki beşincinin yağı tükenen bir kandil gibi, sönüyor. birbirlerine nazaran kıymetlerini ölçOndan evvelki ölümler, hep meviimsiz. mek lâzımgelirse bunlan, gözümüzü okİki profesörün, başka baska yoüardan şayan forma renkleri veya saç ayırışgidip ayni neticeye varmaları pek dik larmdan bize sempatik gelen tarafları kate şayan. Dahası var: İskelet üstiin dolayısiie ayırd etmek ıni lâzup gelede yapılan tetkikat da, insan yaşını. cek? 120 ile 140 arasmda tespit ediyor. Öyle ya ikisi de birinci gelmiş; biri Maymun guddelerini vücude aşılaya 5000 metrede, biri sırıkla yüksek atlarak ihtiyarlara genclik bahşeden meş mada. Bunların hangisi daha mühim hur Voronof şu iddiada: «Karaeiğerİ bir iş görmüş, bir kudret arzetmişmiz, dimağımız, akdğerlerimiz. 100 se lerdir? ne yaşayacak kabiliyette yaratılmıştır. Fakat, guddeler, bizi çok evvel yarı yolda bırakıyor; çöküyoruz.» Onun bu hükümle çizdiği yolda daha başkalan da yürüdü. Dahilî ifrszatlı guddelerin, uzviyetimize hayat veren müsaid muhiti daima canlı olarak muhafaza edebilmeleri için, ihtiyarlara, bir genclik iksiri içirmek çaresini arayan arayana. Bu meyanda, bir Ar.ıenkah âlim. uzuvlann aşınmasına mâni olmak üzere, sürati azaltıcı bir vasıta taharrisile meşgul *** İnsanları, ilk cedleri gibi on asra yakm değilse bile. hiç olmazsa iki asra yakm bir zaman lıayatta tutmak nazarivat sahasında. pek çok kimsenın ımkan dahilinde gördüğü bir şey; fakat tatbikına kalkınca. ahnan netice pek cılız çıkıyor. Bizzat Voronof bUe DU işi pek yürütemedi. Buna mukabil, taeiat. bu büyük ır.eseleyi halletmis görünüyor. Hem. övle guddelerle filân uîraşmadan. y zevklj bir sekilde. Kısın toprağm ali tına girip, bütün mevsimi orada uvku ile^geçiren bazı hayvanlar vardır MeBelâ, daesıeanı bunlardan biridîr. Kış geldi miydi. topraeı oyar. aetığ: kovu<?a girer. derin bir uykuya dalar Bu uvku. bildiŞimiz uykunun ayni deeildir Bir nevi letarjive. «Ashabı Kehf» hykusuna benzer. Havvan. kovukta müddetçe, uzviyetinde mevcud va&lı maddeleri vakarak beslenmekle ikt'fa eder; teneffüsü son derece azalır. On beş pünde bir kalkar, kovuğundan cıkar; tpbiî ihtiyarlannı d°feder. gene golir. uvkusuna devam eder. Böyle kalktığı zamanlar. sene uvku halindedir. Bir nevi sairfilmenam. Bahar çelince dağsıçanının. avlarca süren uvkusun^an uvanıp, eskisinden d?ha penc d=^=ı dinc koştuğunu, perendeler attığını eörürsünüz. Veyahud işi başka türlü alâlım: iki hafta sonra Fenerbahçe Galatasaray atletizm karşılaşması yapılacak. Neüce şöyle olabilir: On müsabakada Fenerbahçe 4 birincilik, 4 ikincilik; On müsabakada Galatasaray 4 birincilik, 4 ikincilik. Bayrak yarışlarımn da birini Galatasaray, diğerini Fenerbahçe kazanabilir. Neticenin böyle tezahürü bir beraberlik, yani yenişememezlik tevlid etmiş olur. Halbuki atletizmin metre ve kronometre ölçülerine dayanan neticelerinin bu derece beraberlik kabul etmemesi lâzungelir. Bir olimpiyadda veya" deka'lon müsabakalarmda böyle bir tesadüfie vaki olabilecek karışıklık işin ciddiysüni komik bir hale sokar. İşte bu, düşünülerek ev\re'leri 1912 veya daha evvelki olimpiyadlarda elde •dilen en iyi dereceye 1000 sayı verilmek suretile bir tablo ihzar olunmuştu. Bugünkü Finlandiya puan cetveli de, esası biraz değişik fakat ayni hizmeti görüp ayni mahzurları bertaraf eden bir tablodur. Bu usuliin bizim sporumuza bahşedeceği fayda birincilikîen ziyade iyi derece alabilmeyi teşvik eylemesi itibarile pek büyüktür. Ben eskiden bir, sırıkla atlayıcı arkadaş tanırnıştım. Yırmi santim bir farkla birden kırabileceği rökorunu santim santim kırarak her müsabakada: Aşkolsun gene rökor kırdı yahu! dedirtmenin; zevkini tadar dururdu. Bu rökor ihtikârı bizi hem güldüriu, hem de kızdınrdı. Hind fakirlerini, dağsıjanına benzetmekte hata ve mubalâğa yoktur. înceden inceye kontrollar altında yapılan tecrübeler, kalbinin darabanına hâkim Fiat Murakabe Öiirosu şehrimizdeki olan; nefesini istediği zaman durduran toptancı peynir ticarethanelerinih müHind fakirlerinin bu hünerlerine bizi him bir resim kaçakçılığı hâdisesine inanmak zaruretitıde bırakıyor Bu fiz el koymuştur. Fiat Murakabe Bürosu yolojik hale girdikten sonra mezara gö kaşar ve beyaz peynir narkını yükselmülüp, akıllara hayret verecek kadar terek yeniden nark koyduktan sonra uzun zaman toprak altında kalan fa dahi toptancılar bu fiatlarla peynir Patkirler görülmüştür. Vaktile «infası ma mamaktadır. 108 kuruşa toptan satıldudei hayat» diye anlattığımız sayılı ması lâzımgelen kaşar peyniri piyasanefeslerimizi 200 seneye taksim edip da toptan 130 kuruşa satılmaktadır. Bir daha az teneffus ederek daha cok ya taraftan peynirciler bugünkü fiatlara şamak imkânını bulursak, senenin ya itiraı edip bunun yeniden yükselmerısını toprak altında geçiren dafsı^a sini isterken, diğer taraftan Fiat Munının bulduğu uzun ömür sırrına belki rakabe Bürosuna, toptancılara bugünereriz. Toprak altında, nefes dahi al kü fiatların nede* idare etmedığinin madan geçiulen ömre, ömür denirse! sırrı ihbar edilmiştir. Maamafih, çok yaşama bahsinde, dağ Haber verildiğine göre peynir tacirsıçanını da yaya bırakan mahluklar leri ekseriyetle borsa resminden istifavar. Tek hücreli hayvancıklar, yani de için Ticaret Borsasmda muamele mikroblar. Sıcağın, soğuğun, tazyikin gören peynirleri, düşük kıymetlerie veya herhangı bir lehrin tehdidi kar kaydettirmektedirler. Bu suretle borsa şiEinda kalmca, derhal spor'a inkılâb resminden mühim istifadeler temin oederler. Bu mikrob tohumu, artık, im lunmaktadır. Fakat, yeni peynir narkı hasına imkân olmıyan son derece mi konulurken borsadaki bu fiatlar gözönimini bir vücuddür. Tıpkı daesıçanı nünde tutulmuş, peynirciler de hâdigibi, yahud diri diri mezara giren Mindli senin meydana çıkacağı korkusile ses fakir gibi tekrar dirilecektir. Ta ki. mü çıkarmamışlardır Bu sebeble jimdi kosaid zemin ve zamanı bulsun! Ame nulan narkın idare etmediği iddia orikada, bir kaç sene evvel eökten yere unmaktadır. iııen bir hacerisamavinin işinde. yıfınlâ Fiat Murakabe Komsiyonu dünkü Içmikrob tohumu bulunmuihı Dışı ce timaını kâmilen peynir meselesine hashennem gibi kızgın, fakat İçi henü2 fetmiş, peynirciler dinlenilmiştiı1. Bunlar buz gibi soguk olan bu hacerisemavi ısrarla narkın yükseltilmesini istemişnin merkezi mıntakası. mikröblara ») lerdir. Fakat komisyon bir karar verğınak vazifesi görüyofdu. Bu mikıcb memljtlr. lar lâboratuarda beslendi ve canlanFiat Murakabe Bürosu dün Bostancı dıydl. v« Büyükderedi k«*ablan kontrol ettirmiş ve 70 kuruşa koyun eti satan iki kasabla Topkapıda hububat fistlarını narktan yukarı tutan bir bakkalı mUddeiumumilite vermistir. Borsa resmini az vermek için fiatları eksik göstermişler! Hariciye V.kili Ankaraya gitti Hariciye Veklll tJUkrü Saracoftlu dün akşamkl trenle Ankaraya dönmllş, lstMyonda Vall ve Belediye reisi Lutfi Kırdarla vilAyet erkânı ve dostlan tarsfından teçyl edilmiftlr. Güxel bir karar Trtmvky Utasyonlarının bellib&şlı yerlerine htlka bir kolaylık olmak uzere şehirdeki bütün nakil vasıtalarının hareket saatlerini gösterir tarifeler asılacaktır. Spora dair düşünceler j Finlandiya sisteminin Türkiyede tatbikı Yazan: Semih Tiirkdoğan ihtikânnı (!) artık kökünden kazımış bulunmaktadır. 24 ağustos pazar günü, 1500 metreyi kazanan Rıza Maksudla ayni gün cirid şampiyonu olan Kemalin Finlandiya cetveline göre olan kıymet VG kudret farklan 191 puan ciridcinin aleyhinedır. O gün 200 metrede üçüncü gelen Harb Okulundan Sabahaddinin puanı, ayni gün yapılan 5000 metre, 110 mania, keza cirid, çekiç atma, 400 metre birincilerinin puanmdan daha yüksektir. Şampiyonluktan ve birincilikten ziyade dereceye, kıymete hürmet ettiren ve artık elde bir tutamak olacak olan bu puan cetveli atletizm hayatımızda ehemmiyetli bir inkılâb yapacaktır. Bunun bizde tatbikıru akıl edenleri ne kadar övsek yeridir Hem meleğe, hem kadar eden cephesi ,•»»«•••• Y a z a n : ^tm^m^^^mm^mmtm ne şeytana benzetilkendisinın iyiliği miş. ya bembeyaz ve yahud fenalığı ve ve yahud simsiyah ne de insanların o tasvır ediîmiş bir bü husustaki ihtilâfıdir: yük adam tanımak Gnuri bizi alâkadar isterseniz, (Aii Suâvi) hakk.ndaki rivaecien büyük cephesi, bundan sonra gozyetleri gozden geciriniz: Tüıkcüiük taden geçireceğımiz Türkçülük cephesidir. rihimizin bu muhteşem simâsmı ya ye miş olduğu gibi, ecdadı da Buhârâh deİsmail hami DANÎŞMEND rln dibinde, yahud gökyüzünde bulabi ğildir; her nekadar kendisi «ktanhulda (1) .Türkuk. mecmuası, C. 1, sayı lirsiniz! Meselâ (Namık Keraa' > muhte Cerrahpaşa mahallesinde» doğmuşsa da, 5, S. 398, «Abdülhamidin Cem';yyeti gene kendi ifadesine gore ecdadı «Analif mektublarında (Abdülhak Hâmid) le (Ebuzziyâ) ya ondan bahsederken doluda Viranşehir toprağından» dır ve edebiyyesi» hakkında Nazan Danişİngilizler, Norveçe aid olan bu adaşarlatan», «cahiU, «mağrur>, .mashaıa hattâ İstanbula ecdadından biri değil, rr.endin makalesine bakınız. (2) Eğinli Said Paşa, el yazısile Hâ ları niçin ve nasıl işgal ettiklerini uzun i âlem> dediği ve hattâ Yıldız saıayında doğrudan doğruya kendi babası gelmışuzadıya anlatıyorlar. Buratının. Norveç«edepsiz herif. dije bahsettiği halde (1), tir (14). Şu halde (Suâvi) aile ocağı iti tuat., C. 1, S. 155. (3) Mahmud Celâlüddin Paşa, «Mır teki Almanlar tarafmdan işgalitıden en(Abdülhak Hâmid) müsveddesi bende bariyle «Viranşehirli» demektir. bulunan ve meşrutiyetten sonra neşre(Ali Suâvi) nin türkçeden ba^ka dil âtı hakikat», C, 3, 1327 İstanbul tab'ı, dişe ve askerliğin düşmandan evvel davranmak prensipine riayet ettikleri anladilen bir mektubunda «efâzıldan \e b^ip bilmediği hakkında da türlü türlü S. 138 ve .139. (4) Buısaiı Tahir Bey, «Osmanlı nıüşıhyor. İngilizler, Spiçberg'deki kömür bİ7de pâymali bakaret edilen defîne ıiyayetler gösterilebüir: Meselâ (Namık lerden» diyor! Abdülhamıdın cülusunda Kemal) yukarıda bahsettiğım mektub ellifıeri., C. 1, 1333 İstanbul tab'ı, S. nıadenlerinin Almanlar tarafından işloıımesini de önlenıişlerdir. Onuıı içindir ve ilk meşrutiyet devrinde Mabeyn Mü larmdan birinde «Arabcadan baska bir S28. (5) İbnülEmin Mahmud Kemal, ki İngiliz neşir vasıtaları, adaların isgaçiri ve Bahriye Nazırı olan (Eğinli Said lisanda doğru bir sahife okuyamaz» do1 Paşa) fâsid» ve «ebleh» sıfatlarını ku c'iği ve son zamaniarda da (İsmail Ha «Osmanlı devrinde son sadrıazamlar». lini, Almanyaya karşı kazanılnuş bir zalandığı (2) ve «Mir'âtı hakikat^ tahibi bib) «Fransızca ve ingilizce de bilir gö cüz 1, 1940 İstanbul tab'ı, S. 31 ve not 2. fer şeklinde göstermektedirler. (6) Ayni eser, S. 126. Gene bir ingiliz haberi, Spiçberg'in (Mahmud Celâlüddin Paşa) da miif rüııüvordu» diye bilmez gibi çosteıdiği (7) İsmail Habib. «Edebî yeniliŞimizv şimal buz Okjanusu jolile Almaniar ve sitl», .hali ülizar fesededen... .scfihi halde, (İbrahim A'âettin) «Arabra ve rÛ7gâr», «cblchfirib. ve «aptal. gibi aceınceden baska fransızca ve ingilizce 1937 İstanbul ikinci tab'ı. S. 272 ve «Ye Japonlar arasında bir irtibat tesisine r terkibli ve terkibsiz küfürler savurdu 4u yi knnu^up yazacak derecede riğrenmis ni edebî yeniliğimiz», 1940 İstanbul tab'ı. vüiayacak bir mevkide bulunduğunu ve ora>a çıkarılan Kanada Inşiliz Norhaide (3) (Bursalı Tahir Bey) bi'.âkis olduğu eserlerinden anlaşılır» divor ve S 332. 333. not 2. (8) Maarif Vekilliği tarafından neşre \eç askerlerinin, bu ihtimali de önledik«zekâyı fevkalâde ashabından bir za(» (Bursalı Tahir Bey) de «Türkçeden olduğunu söylüyor (4)!... haşka arahca, farsca. fransızca. ineüiz düen «Tanzimat» cildi, 1940 İstanbul lerini bildiri>or. Bir ingiliz askprî mucenin edebiyatına vâkıf ve tekfllüm ve tab'ı, «Âmme hukukumuzda Tanzimat harririne göre. bu adaların İşg;.lı sayeBırbirine hiç uymayan bu mütenâkız kitabetine muktedir» olduğundan bah devri. bahsi, S. 111 ve 128. sinde nıuttefiklerin eline çok ınuhiın bir telâkkilere şimdiki müellifler arasıııda sediyor (15)!... (9) İbrahim Alâettin, «Meşhur adam sevkülceyşî nokta geçmiştir. Filvaki, da tesadüf edilebilir: Meselâ (,İbr:ul!ar., 19331935 İstanbul tab'ı. C. 1, S. 54. Spiçberg, Groenlanda ile Yeni Zemble İnsanların hem «cahil», «şarlatan ve Emin Mahmud Kemal) muh+eîif nıüna(10) Osman Erein, «Mualüm M Cevarasında yanyolda kâindir ve senenin sebetlerle •öyle pürmesâvi bir Suâvi ..maskara.. hem «münevver», «âlim ve detin hayatı. eserleri ve kü'.übhanesiv haa zanıanlarında şimalî Amerika iie ki...r, «müstahıkkı sebb> (5) v? «Ali «râzıl», hem «deli», «meczub». «ebleh» 1937 İstanbul tab'ı. S. 497. Rusyayı bırbirine raptedebilir; çunkü ve «aptal», hem «ateş gibi zeki», «ze(11) Paul de Regla, «La Turquie Suâvii pürmesâvi» (6) dediği halde, Veni Zemble, yahud da Ruslaıın dedıkÛsmail Habib) muhtelif eserlerinde kâyı fevkalâde sahibi», cerbezeli» ve oîficielle». 1891 Paris tıb'ı, S. 87. leıi gibi Novoya Zemlia'nm cenub miın«yaman», hem «müfsid», «fâsido, «pür(12) Gilles Roy, «Abdülhamıd., 1936 .yaman adam», «cüretli», .cerhezeli, tehası, Rusyaya ancak 1750 kilometre «zeki», .okumuş. yazmış», «TürkçüHiğü mesâvi» ve «dönek», hem «değerli», Pari? tab'ı. S. 79. mesafede bulunduğundan buralaıda (13) Osmanlı müellifleri, C. I. S. 328. sezmiş», •hürriyetperver. diyor (7)! «hürriyet âşıkı». «türkçü» vc «tecedtayyare meydanları inşa olunabilir. inM4) Pari^te cıkan 'Ulum gazetesi», Fakat gene (Ismail Habib) bu madalya düdcü», hem «Buhârâh», hem «Tstanlnılgiliz askeri muharririne göre, bu işsalin nuı bir de tersi olduğunu söyleyip gene lu» ve nihayet hem «hiç bir dil bilmez», C. 2. sayı 15. .Yeni Osmanhlar tarihi>* ilk bakışta göze görünmiyen ikinci bir ayni (Suâvi) yi «delişmen» ve «dönek» hem «bir çok diller bilir» dedikleri S. 892. chemmiyeti de Auııanya ile Japonya nin milliyetçilik tarihimizi alâ(15) Osmanlı müellifleri, C. 1. S. 329. gösterdiği halde, (Dr. Recai Ükadan) arasıııda deniz yolu ile her türlü munacnu bilâkis «hürriyet fikrinin haıaretli kalâta mâni olmasıdır. Bu iki memlebir müdafii», «hürriyet âşıkı», «tecedrtud Eyüblü Halidin yeni marifeti Fırınların kontrolu ketin cenub denizleri ve Atlas Okyanu[ikrinin değerli mümessillerinden» gösŞehrin muhtelif kaza merkezlerinde su, Şimal Buz Okyanusu yolile birbir«Kadm avcısı» diye tanmmış Eyüblü teriyor (8) ve (İbrahim Alâettir») de nahiye müdürleri, kaymakamların ri lerine temas etmeleri, deniz hakimiyetiHalid Keskin, bir kaç kadın dolandırOn dokuzuncu asır «fikrî ve siyasi lıayasetinde toplanarak fınnlarm sıkı bir nin İngilizlerle müttefiklerinde olması maktan mahkumiyet müddetini bitirjatınıızın çok mühim ve meşhur şahsikontrola jtâbi tutularak halkın iaşesi dolayısiie imkânsız olduğundan Şimal dikten sonra, Ceza evinden çıkmıştı. >etlerinden», «o zamanın en ıoünevver ne tahsis «dilen buğday ununun dışan Bunu müteakıb. Maryam isminde bir satılmasına meydan verilmemesi için 15ıız Okyanusu vasıtasile ve Siberyanın adamlarından», «ilk türkcülcrden, «zekarîmm 1500 lira kıymetinde mücev tedbirler almmıştır. Fmnlarda on üç şimal kıyıları boyunca muvasalayı temin kâsı uyanık», mizacı ateşli» oiduğıınherlerini dolandırmaktan tekrar tevkif kuruşa satılan bu un, bakkallarda kırk elmek ümidini besliyebilirlerdi. Fakat dan bahsediyor (9)! Tıpkı bunîar aibi, edilerek açılan dava. İstanbul 6 ncı as kuruşa satıldığından bazı fırıncıların Spiçberg'i hareket üssü yapacak olan merhum Muallim (Cevdet) de (Suâvi) live ceza mahkemesinde görülmekte idi. bu kaçakçılıga başvnrduklan anlaşıl ingiliz tayyareleri ve gemileri bıı teşebyi hürmetle takdir ediyor (10). Bir taraftan bu muhakeme devam e mıştır. Bu itibarla her mıntakada fı tüsü artık son derece tehlikeli bir şekle Eski ve yeni Türk mütefekki'erri ara derken, aleyhine. yeni bir dava açıl rınlara verilen unlar polisin nezareti sokabilir. sında daha bir çok misallerini sayabi mıstır. İddiaya nazaran. mevkuf Eyüb altında bulundurulacaktır. 1934 yılı başmda Sovyet profesörlerinIrceğimiz bu telâkki farklarma bazı Av lıi Halid Keskin. Ceza evine yeni gelen dcn Oto Şmit'in 110 kişilik maijcıilc beİnönü stadı tamamlanıvor rupa muharrirleri arasında da tesadüf Osman isminde bir mevkufun 3 lira:aber bindiği Çeliuskin vapuru, Beıing Belediye. İnönü stadının tamamlan bo^azmda kazaya uğramış ve bu Sovyet rdılebilir: Meselâ Türkiye hakkmda bir sım aşırmıştır. Bu işi yaparken de, kaç eser yazmış oian (Paul de Regla) Osmana «ben, başşardiyanım. gel beri ması İçin esaslı tedbirler almıştır. İlk keşif heyeti haftalarca akmrılarla hare«müteassıb», «delişmen» ve «kaba bir ve. senin üstünü arayacagım» demiştir. olarak stadın pist kısmı süratle ikmal ket halinde bulunan büyük bir buz parsofta» tâbirlerini kullanmakla beraber, Fakat. suç islerken görülerek hakkında edilerek bir kısım maçlann burada ya çası üzerinde kalmışlar, nihayet Sovyet pılmasına imkân verilecektir. Bu saha (Suâvi) nin «şiddetli bir /ekâsin ve takibata başlanmıştır. üzerindeki bazı binalar da tahliye e tayyarecileri tarafından kurtarılmı.şlar..fıtrî bir belâgati» bulunduğundan bahdı. Profesör Oto Şmit, idrografi ınüteMahkeme. Marj'amm davasile Osma dilmiştir. settiği halde (11), (Gilles Roy) ..müteha>sısı ve Şimal Buz Okyanusu kâşiflenın davasmı birleştirmiştir. Şahıdler Kıdem zammı alacak hejyic ve meczub bir softa» deyio geriaden idi. 1932 de Sibiriakov adb bıızçağırılacaktır. çiyor (12)!... luıanla Arkangelsk'ten Vjadivostok'a muallimler (Ali Suâvi) nin yalnız şahsiyeti hak Bir memur tramvaya atlarMaarif Vekâletl orta tedrisat mual kadar bir keşif seyahati yapmıştı. Bu, kında değil, vatanı hakkmda da bitbi ken düstü ve hastanede öldü limlermın kıdem zammı liste?ini hazır bir tek yaz mevsiminde Avrupaıun şirini tutmaz bir takım rivayetler vsr: lıvarak yük^ek ti^dika sr7Ptmistir. Bu maliııden Uzakşarka doğru basaıılabilen Sandal Bedesteninde emanet memuilk seyahatti. Profesör 193334 te Bering liîeselâ gene ayni Fransız müelliflerinin liste 15 eylulde ilân edilecektir. cfenizinin her koşesini gezmi.ş ve tetkik(Suâvi) yi «Buhârâlı» gösterme'enne ve ru 65 yaşında Celâleddin. Maltaçarşısı İ»«e müste*arj l"mire pitti ler yapmıştı. Bütün bu keşif ve tetkik hattâ (Paul de Regla) nin onu ölümün civannda tramvaym römorkuna atlıyaPfhrimizde bııi^nan Ta^e ^Tiisteşa^ sejahatlerinin hedefi Bering boğazııun den ancak «on dört sene evvel vatanı rak binmek istemiş. fakat muvazenesiŞcfik Soyer dün İzmire gitmiştir. ni kaybederek yere yuvarlanmıştır. Yahuzlaıını yenerek Alaska ile Siberya olan Buhârâ'dan gelmiş» gibi gös:ennearasında geçilebilir deniz yolları bulralı, kaldmldığı Cerrahpaşa hastîne Geniş bir otomoMl parkı sine mukabil, bizim (Bursalı Tahir Bey) ıııaktı. Kışın işe yaramıyan bu deniz de sehrî» yâni «İstanbullu» göste sinde ölmüştür. Adliye hekimi Enver vanılacak jolları, bir harb vukuunda Amerikadan rir (13)! Halbuki (Ali Suâvi) ömründe Karan. cesedin gömülmesine ruhsat Beledive. Galatada Yoîtru Salonu So\yetler Birliğine yapılacak yardım•Buhârâ» ya seyahat icin bile gitme vermistir. karsısmdaki binayı Denizyollarından laı için aramyordu. 1933 te 33 Rus müsıtın almıştır. Liman mıntakası imar tehassısı Leningraddan Vladivostok'a, MOBİLYA MERAKLILARINA: plânına nazaran burada geniş bir otoŞimal Buz Okyanusu yolüe gitmenin Sandalyalar, Karyolalar. Portmantolar vesair her nevi mobil parkı yapılacaktır. Belediyenin imkanlarını aradılar ve bütun bu uzun şık mobilyalar fabrika fiatma satılıyor. yaptıfı tetkike nazaran Liman Hanınm karsısmdaki binalann arkasmda ve tehlikeli yolun deniz haritalarını çıbüyük bir binanın 150 araba alabilecek icaıdılar. Bu Okyanusun Rus kıyılaıınöa bir garaj haline ifragı kabil olduğu meteoroloji merkezleri, telsiz istasyonAHMED FEVZİ U'i ve buzkıranlar için üsler kurdular. rnlaşılmıştır. İstanbul Rızapaşa yokuşu No. 66. Telefon: 23407 Sonra, Şimal Buz denizinin şartlarına Pazar günü Fener stadında ııygun vapurlar insa edildi. Ali Suâvi'nin türkçülügü İsmait Hami Danişmend I TÜRKOLOJİ BAHİSLERİ İHEM NALINA MIHINA! Kutublara kadar t» ngilizler, Spiçberg'e de asker çın kararak burasını işgal e'.tiler. SpıçU berg şimal buz Okyanusunda ve şi!ı,al kutbuna yakın takımadalardır. lzlandadan, Groenlandadan sonra Spiçberg'in de işgal edilerek harekât \ e harb sahasına girmesi, 2 numajrah Cilıan Harbinin 1 numaralısını geçmek istidadında olduğunu gösteriyor. Bir ınüddet daha geçer ve biraz daha gayret edilirse şimal kutbunda da toplar natlıyacak, bomba tayyareleri dolaşaeak, tanklar buzları çiğniyecek, fok balıkları, beyaz ayılar ve penguen demlen kuşlar insanların kenriilerini bırakıp birbirleıini öldürdüklerini hayret ve dehşetle seyredeceklerdir. ASRÎ MOBİLYA MAĞAZASI Unutmayınız ki : vapılacak mühim maçlar AZİMO Vücuddeki fazla tüylerin düşmanı ve sizin en sarnimî dostunuzdur. Azimo, vücud güzelliğinin müradifidir. Semih Tiirkdoğan I^alabahk ailenin evli, dul, geuc sayılan kadmları arasında, Behire teyze, en yaşlısı. en çirkini idi. Çukura batık dört köşe kojnı kur şunî gözlerinin içi, kadın kadın bakıyordu. Bu, kadm kadın bakış, onun yaşhhğını. çirkinliğini unutturuyor ve ona haris kadın manzarası verdiriyordu. Ağzı karanhkh, dışleri kirli sarıidi, çatlak kalm dudakları mora çalar kırmızı idi. Ama, öyle oynak, kadm gülüşü vardı ki. ağzı aydınlanıyor, dis'.eri incileşiyor, dudakları gelincikleşiyor; esmer yanakları, duvafı kaldırilmış bir gelin gibi al al yaruyordu. İstanbul futbol ajanliErından: Putbol mevsiminin açılısı münasebetile 14 eylul 941 pazar günü Fenerbahçe stadında tertib edilen şenliklerin programıdır: 1 Saat 14, ferdi futbol müsabakalan. 2 Saat 15, Matbuat Hakemler maçı. 3 Saat 16 İstanbul muhtelitleri maçı. 4 Tribün 50, duhuliye 35 kuruştur. Stad gişeleri saat 12 den itibaren açıktır. 3Ieşhur Altay dağlanndan çıkarak Kara denizi şarkında Ob körfezine akan Ob isminde büyük bir nehir vardır. Rus vapurlan senede iki defa Leningraddan lîeurdikleri ve Avrupadan tedarik ettikieri nıakineleri ve sair malzenıeyi hu uehir vasıtasile Siberyaya getirirler. Hulâsa, İngilizler, Spiçberg'i işgal etmekle Sovyetler Birliğinin üzerinde pek çok çalıstığı simal buz Okvanosu denizi vohına da hâkım olmayı düşüıımüşlerdir. KUçUk hikâye I Göğsü dolgun, kalçaları taşkındı. Gel gelelim, hantal değildi. Belinin kendine yaraşan öyle bir inceliği vardı ki yürüvüşüne kıvrak bir eda veriyordu. O, kısmeti çıkmamış, «duvak düşkünü» bir taze miydi? Yoksa bir kaza, bir hata kurbanı mıydı? Yalnız o, kadın kadın bakarak, dolgun göğsünü gererek, oynak oynak gülerek, kıvrak yürüyerek «sözler» e aldırış etmiyor ve kısmet beklemiyordu. «Kısmet» in büsbütün gözü bağh clduğu bir zamandı. Behire Ayni gün çok daha iyi derece yapan teyze. kendine. bir değil. bir çok kısmet fakat rökor kırmamış olan gencler de bulabilirdi. Gelgelelim, hiç o tarafa yabu telâkki önünde boynu bükük geçer naşmıyordu. giderlerdi. Onu isieyenleri, o, beğenmiyordu. O Finlandiya puan cetveli bütün bu da,, kimseyi isterniyordu. Behire Uyzeyanlış hareket ve telâkkileri ve rökor nin isüğnasile alay ediyorlardı: Istemem, yan cebime koy... Onun istedikleri de onu isterlerdi sanki... O, hayatında hiç sevmemiş miydi? Buna İmkân yoktu. Bu kadar içten kadmm sevmemiş olması, ant;ak bir hilkat kusuru olabilirdi. Onu da sevmemişler miydi? Buna da ihtimal veremiyorum. O, bir değil, bir kaç kadm kadar göz dolduruyordu. Tanıdıklar arasında ondan çok gene, çok güzel kadmlar, k:zlar varken, gözlerim, birini görmüycrdu. İlk gencliğimde, o, kırk beşini geçmiş olgun bir kadındı. Kırışık yüzü yorgundu. Esmer teni solgundu. Fakat göğsü, hâlâ dolgundu Kahkahalaıı hâlâ oynaktı, hâlâ kıvrak yürüyordu. Daima, vücudüne tıpatıp gelen, göğsü düğmeli basma entari giyiyordu. Ailedeki mevkii, «sığıntı» idi. Babasından kalan aylıkla, üst "baş donatamazdı. Ne kadar elı sıkı tutarak yaşasa, ipekliler giyse, gene «söz}» o'urdu. Vücudüne yapışık. göğsü düğmeli basma entari, ona, ipeklilerden daha ağır yaraşıyordu. = = = ^ ^ = s ^ = s = = ^ = = s = Yalnız gene kızlar, dullar İçin değil. evli kadmlar için de yalan yanaş neler söyleniyordu. Gelgelelim, Behire teyze İçin tek söz çıkmıyordu. O, gülüyordu. Vakit vakit korkunc kıvılcımlar parıldayan koyu kurşunî aözlerinin içi gülerek kahkahalar atıyordu. Bu kahkahaların manası ne idi. ne olsbilirdi? Etrafma, yani güzel'ere, genclere meydan mı okuyordu" Bir ağustos akşamıydı. Behire teyze, bizim eve gelmişti. Sıcaktan bunalmıştı. Başını actıktan sonra, göğsünün iki düğmesini de çözdü ve küçük patiska mendilile kuruladı. Genclik! İlk genclik! Ben de terliyordum O, bir mıknatıs gibi beni kendine çekiyordu. Odada yabuzdık. Yaklaştım, birdenbire ellerinden tuttum ve onu kendime doğru çekerek öptüm. Bu hareketim ne kadar anî olduysa, o kadar anî bir hareket karşısında sendeledim. Behire teyze, tokat attığı elini salhyordu: Terbiyesiz! Ve başını örttü, hızla çıkıp gitti. Ev Bu, bir aşk hikâyesidir! | deki'er hâdiseden haberleri olmamıştı. Ama, Behire teyze, artık bizim eve gelmiyordu, ben de, onun bulunması ihtimali olan yerlere gitmiyordum. Arasıra, evdekilere, tanıdıklara soruyordum: Behire teyze ne âlemlerde? Dudak büküyorlardı: Hiç neş'esi yok... İhtiyarlardı artık:.. Behire teyzenin neden neş'esi kaçmıştı? Aradan yıllar geçti. Bir kış akşamı, akrabadan birinln beni «musırrane» aradığını söylediler. Evinde buldum: Hayır hayır? Beni görünce geniş bir soluk aldı: Oh! Nihayet ele geçtin. Behire teyze, seni görmek istiyor! Afallamışüm: Behire teyze mi? Korkarım unuttun! Bizim Behire teyze. yahu? Sesi, birden yoruldu: Çok ağır hasta! Kalk gidelim. Behire teyzenin evine gittik. Hastanm odası, hastalık, ilâç, ter değil, lâ I V T a h m u d Yesari = ^ vanta çiçeği, sabun kokuyordu. Bİz girince, Behire teyze, gözierini açmıştı: Geldin mi? dedi. Yatağa yaklaşmıstım. O, evvelden tembih etmiş olacak ki beni getiren akrabam, dışarı çıkıvermişti. Behire teyze, bir deri. bir kemik elini yorganın altından çıkardı: Yaklaş... Artık son dakikalarımı yaşıyorum Bir aksam... Seneler oluyor, sen gencsin, e'bette unutmuşsundur. Bir ağustos akşamıydı. Sizin eve efclrrjştim. Ve sen, beni öpmek istemiştin.™ İçi daraldı: Seni tokatlamıştım, hatırlıyor musun? Baaa, gücendin. biliyorum. Elimde değildi... Kuru, kadid elile, beni kendine doğru çekti: Beni dudaklarımdan öp. Bu, bir «ölüyü öpmek» ti. Bir ölünün son arzusu da kırılamazdı. Dudaklarmı dudaklarımdan kendi çekti: Hayatımda en büyük saadeti saDa borçluyum! Gözlerini kapadı. *** Gururu, hayatm saadetlerinden onu mahrum etmişti! Mahmud Yesari

Bu sayıdan diğer sayfalar: