30 Eylül 1941 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

30 Eylül 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Insanlar* tam bir saadet geçmişte kat geiecekte bir şey beldernek büsbütün boş! Nıçın? Çünkü bugünkü cemiyet, mes'udiyetin tılısımıru kökünden unuttu. Sandı ki herşeyin kayuağı cismanî ze\ktir. Ve biz kalın, kaba zevke fazla değer verdikçe, haddi zaunda gayet narin bir unsur olan saadet, elimizde buruştu, hırpalandı ve nihayet tamamile kırıldı! Zira saadetin en baş düşmanı zevk hırsı ve eğlence iptılâsıdır. İç azgmlıklan, insanı hayvanlaşürarak alçaltıyor. Fakat saadete erişüriyor mu? Asla! Yıkılan büyük insan topluiukları sadelikten değil, karışıklıktan harab oldu! Öyle değil mi? Saadet, gönül rahatı demektir. Bugünkü insan onu aramıyor ki! Aradığı kendine de. başkasına da rahatsızlık veren şeyler! Dostlar Yazan: Sehir haberleri arasında Muhakkak öyle! Şu çocuğun demin sana verdiği derse iyi dikkat et! Zamanmı iyi takib edemiyen adam filozof değü, müz'ic bir ukalâ oiurl Sen kendin (Tuhiei Vehbî) ezberliyerek büyümüssün; istiyorsun ki tayyare ve radyo nesli de senin gibi düşünsün! «Biraz ciadıyet v e asabiyeile» Hayır azizim, öyle bir şey istediğim yok. Çünkü ben istediğimi de, istemeğe hakkım olaru da biHyorum. Ben Tayyare ve radyo neslinden değilim ama tayyarenin de, radyonun da ne olduğu hakkında m&lumatım var. Bir de sor bakalim senin bay ve bayanlara... Onlar sana bütün Holivut büvadislerini anlatabilirler. Hem tıpkı dayılarından, teyzelerindea bahseder gibi Kim kimi sevmiş; hangi artist hangi artisti alıyormuş. Yahud kim kimden boşanmış... Eminim ki hanımlar bunların hepsini bilir... Peki ama ayni sevgililere biraz da türkçe, biraz sağlık ve sıhhat ilmi sor; gayet sathî bir surette Türkiyenin daha dünkü tarihine ve bugünkü coğrafyasmın en ehemmiyetli noktalarına dair bir kaç sual tevcih et. O zaman görüşürüz! Bilirsin ki ben lâtifeyi severim; fakat en ciddî lşleri de adım başında alayla karşılarsak bilmetn ki sonu ne olur?. İste açık söylüyorum; çok gevşek bir nesıl yetişıyor. Haibuki geleceğin şeraiti günden güne sıkı olacak! Memleketimizde pedagog yok değil; hatta belki fazia bile! Fakat dogru dürüst manasile yüksek terbiyeci? Galiba sıfır. Yahud ben tanımıyorum! Sen ihülâla mısin Ailahını seversen? Asla! Zaten ihtilâl fikrine fazla ümid bağlayan kafaların zekâ tarihinde birer mumya oldukiarı meçhulüm değildir. Ben bir kelime ile gerçekçiyim. Ehemmiyet verdiğim şey de yalnız odur. Ben bakarım ki bir cemiyeün lokomotif vazifesi görecek sınıfı zayıflamasııı! İlimde de, san'atta da, edebiyatta da, idarede de her şeyden evvel dikkat e dilecek şey budur. Pek mühim buldıığum iki nokta şu: Terbiyeyi, cilâ gibi, vernik gibi yalnız satıh örten bir dış gösterimi saymamaK... Halbuki... Haibuki?.. İtiraf ederim; bizim bugün aydın smıf dediğimiz ve yarın memleket başına geçmeğe namzed saydığımız nice mahfillerde teıbiye bir gıda değil, bir çerez mahiyetindedir! Bonbon gibi, çikolata gibi bir şey mi? Hatta bazı defa ondan da zavallı! Şakayı bir tarafa bırakalım dostum; biliyorum ki haksız değilsin. Gene biliyorum ki içindeki acı, asil bir ıstırabdır. Ancak sana tavsiye ederim; mubalâğacı ve bedbin olma! Olamanuşa fazla bakarak, olmuşu unutmak bir nevi düşünce şsşılığıdır ve himmet kötürümlüğüdür. Bilâkis bunun tam zıddını yap... Yani? Yani olmuşları düşünerek olmamışı tamamlamağa szmet. Hem de bütün canınla! CUMHURÎYET 30 Eylul 1941 Faxıl Ahmed Ankaraya giden manifaturacılar heyeti döndü Başvekilimiz, heyeti kabul ederek kendilerinden izahat aldı Peki ama şımdi bu felsefe nereden çıku? Önümdeki mecmualardan! Şunlarm haiine bak! Eğer çıplak bacakla kısa dan resmi olmaaa, Tiirk edebiyatı nefes alamıyacak! Beliı ki artık millî irfanımıza en büyük hızmeti âlimlerden, ediblerden filân değil, ancak çıpiak kadın fotoğrafçılarmücn beklemeli! Neden? Zira onların da himmeti olmasa kimse bir satır okumıyacak! Canım şu mubalâğadan da, taassubdan da vazgeç! Günden güne softalaşıyorsun! Sonra azizim, hayatta biraz af, bıraz müsamaha lâzım. Tabiati değiştiremezsin ki! Kör kadıcıhktan şimdiye kadar ne fayda görülmüş? Evet öyie; ben de çok mürüvvet, çok iç yumuşaklığı lâzım olduğunu biliyoıum; lâkin yerinde! Sen Rübensin bir tablosunu ahır duvarma asmak ister misin? Insan Taşdelen suyile bulaşık yıkar mı? Tabiî hayır! Öyle ise gene istiyorsun ki ben af gibi, müsamaha gibi kıymetü bir mücevheri tutup da meselâ çöplüğe atayını? İleri kafa odur ki ne iyiliği zâf haiine getirir, ne de şiddeti zulüm şekline sokar! Gerçek olalım birader!... tGülerek. Sen niçin ramazanda vaız etmiyorsun? Yazık doğrusu! Geçen gün de söyledım ya; sinirlerin bozuk! Ben de kaç defa ^ekrarladım ama bir daha söyliyeyim; herkesin südü bozuk olmaz ki! Benim bozukluk payım sinirlerime isabet etmiş demek! «Salonun bir köşesinde kendi kendilerine konuşan, güiüşen genc bayanlara seslenir:» Biraz da bu tarafa buyursanıza küçük hanımlar: Kimbilir ne tath dedikoduiar yapmışsınızdır; elinizdeki kitab ne? dayanlardan biri Kitab değil efendim, mecmua! Sinema mecmuası! Aman ne âlâ! Ne âlâ!.. Açın bakalım şöyle bir tath tarafından... Yıldızların arasında da münakaşalar filân oluyor mu?. Zaten isimlerini de bilmiyorum ya! Söyieyin bakalim en meşhurları hangileri? Fazıl Ahmed AYKAÇ •Hanımlar gülerler ve hep birden sorarlar:» Merhum Necib Alinin A ne acaylb şey! Siz sinemaya gitinez misiniz hiç? Cenazesi Hemen hemen öyle! Büyükadada vefatmı teessürle haber Şu halde yıldızların da adını bil verdiğimiz. Denizli meb'usu merhura Nemiyeceksiniz?!. cib Ali Küçüka'nın cesedi tahnit edil Ya siz gökteki yıldızların ismini mlştir. Cenaz* bugün saat 12 de motörbiliyor musunuz? Söyleyiniz bakayım! le Haydarpasaya geçirilecels ve saat 3 te Zeki ve müstehzi bir kız Affeder hareket eden trene bağlanacalc bir vasiniz ama siz yeryüzünde hergün oyna gonla Ankaraya nakledilecektir. yanları bile bilmedikten sonra, biz seMakarna fiatları »alardakileri niçln öğrenelim?! «Umumî neşe, gülüşmeler, şakalaşFiat Murakabe Komisyonu makamamalar» lar için en çok fiat olarak toptan 36.5 Aferin kızım; amcanı iyice, haptet ve perakende 40 kuruşu muvafık görtin! Doğrusu bu mantık karşısmda kı müştür. pırdamağa bile mecalim kalmadı! Kızılayın yangından «Arkadaşına döner:» çıkanlara yardımı Sahi ne tuhaftır. Çocukluğumdanberi iki şeyl hiç hatınmda tutamam: Kıalay Kurumu tarafından Fener Pasta isimlerini bir, sinema ertistleri yangını felâketzedelerine gönderilen ninkini İki! Haibuki çocukken nebatata, eşyanın tevziine başlanmıştır. Sultan tabakata çok çalışırdım. 0nun için bir Selim camii avlusuna toplanan felâketçok mantarlarm, müstehaselerin isimleri zedeler, hazırlanan defter mucibince hâlâ hatırımdadır! ihtiyacları olan giyecek eşyasını almış Sen zaten hep öyle sümüklüböcek lardır. Felâketzedelere ayrıca birer aygibi şeylerle uğraştığm için kafanı sal lık iaşelerine yetecek kadar para da da. 1 ğıtılmıştır. yangoza çevirdüı ya! Yünlü ve pamuklu kumaşlann piyasaya tevzii işi üzerinde tsmaslarda bulunmak üzere Ankaraya giden manifatura ve mensucatçılar birliği heyeti şehrimize dönmüştür. Heyeti, Ankarada bizzat Başvekilimiz Dr. Refik Saydam kabul etmiştir. Başveklinıiz, heyete muhtelf suılier sormuş, millî sanayi ile ticaret erbabmın ahenkli çalışmaları lâzımgeldiğine ışarette bulunmuştur. Heyet, Başvekilimizden bütün fabrikalann memleket ihtiyaclarına hasrolunanlan haric pamuklu ve yünlü mensucat imalâtının ötedenberi manifatura yünlü mensucat ticareti yapan ticarethaneler arasında taksimini temenni etmışlerdiı. Başvekilimiz, bunu muvafık görerek tcvzıat şeklinin yazı ile tespitini istem'ştir. Bundan sonra heyet tekrar Ankaraya çağırılacaktır. Dün ilk toplantı yapılmış ve tevziat esaslarınm tespitine baslannr.ştır. Kızılay haftası 5 ilkteşrinde, İstanbulda Kızılay haftası ba^layacaktır. Bu haftadan maksad, harbde ve sulhta vukubulabilecek felâketlerde vatandaşlann elem ve ıstırablarını tahfife uğra^an Kızüay Kurumu üzerine alâkayı çekmek ve Kızılay flkrinin bir kat daha kökleşmesine hizmet etmektir. Kızılay haftası zar fmda bir çok kazino ve lokantalarla slnemalar ve diğer eğlence mahalleri. gün delik hasılatlarmm bir kısmını Kızılaya terkedeceklerdir. Radyoda Kızılay mevzuu etrafında konferanslar verilecek, Halkevlerinde müsamereler tertib edilecektir. (Suâvi) nin âkıbeti, fikir yolundaki feragat ve saminıiyetinin en aza m e t l i höcceüdir. ^ ^ ^ ^ ^ ^ Tanzimat ve birin ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ci Meşrutiyet devdrlerinde fikrini canındarı tatlı bılen ve böyle bildiği için ecel şarabını kendi eiiyle hazırhyabilen yegâne şahsiyet ondan ibarettir. cÇuağsn vak'ası> ruh. kuv\etinin misline ender tesadüf edilen muhtebem bir beyyinesi demektir. Zaten bu vak anın bizi mevzuumuz itibariyle alâkadar eden cephesi de İşte bu ruhi mahiyetidir. Birinci meşrutiyet tarihinden bahseden menbâların hepsinde (Aii Suâvi) nin «Çırağan vak ası» nde yegâne m;.ksadı (Sultan Muıad) ı kurtarıp yeniden tahta çıkarmaktan ibaret gösierüir. Bilhassa bizde (Mahmud Celâlüddin Paşa) ve AvTupada (Paul de Regla) ve (Cüles Rcy) gibi müellifler (Abdülhamid) devrindeki telâkki tarzinın tesirine kapılarak zavallı (Suâvi) yi «mevki hırsı. yla ve «gayri memnunluk» la «mecnunâne» bir harekete atılmış gibi gösterirler. Haibuki (Suâvi) vaküyle Pariste Mısırh (Fazıl Paşa) nin aluniarını ıstihfaf etmiş olduğu gibi, sonradan İstanbulda da (Abdülhamid) jn teveccüh ve iltifaUr.ı istihkar edecek derecelerde seciyye km^'eti göstermişti. Gene bizzat (Mahmud Celâlüddin Paşa) nin «Mir'âtı Hak;kat» inde söy'ediği gibi, (Ali Suâvi) Mabeyn Müşiri ve Bahriye Nazırı vKğİnli Said Paşa) nin delâletile (Abdülhamid) e takdim edilmiş ve hattâ «bir sefihi ruzgâr iken müsteşarı saltanat menzilesine erişmiş idi» (1). Tabiî bu vaziyette bir adam için kellesini koltuğunun altına alıp Azrâile meydan okur gibi bir mâceraya atılmak demek, menfaatini düşünmek değil, düşünmemek demckti. Zaten evvelce de söylediğimiz gibi, (Suâ^) daha gencliğinden itibaren 7ulme ve zâlime isyan etmeyi en büyük gaye ittihaz etmiş ve hattâ günün birinde bu gaye için can vereceğine and içer gibi sözler söylemişti (2): Ali Suâvi'nin t p7 ı Yazan:1 TÜRKOLOJİ BAHİSLERİ [HEM NALINA MIHINA] Gel de işin içinden çık! ark cephesinde vaziyet na âlemde? Bunu muhakeme yolile bulmak azçok kabıl Emrini verdiler. olsa uile ajansların verdikleri haberlerÇırağan sarayına Be den, mütalealardan ve askerî vaziyet .sıkıa> Karağolun münakaşalarmdan hakikati öğrenmck dan Hasan Paşaasa okuyucular için nekadar güçtür? Bu kiıi zaptiyye ile giriip içerüye dühul güçlitğü göstermek isterim. Yalnız dünetmiş olan fesedeyi urmuş ve yaralaraış kü gazetelerde hulâsaten şunları ckuolduğundan bu fesadın önü saat yedide duk: Bir taraf Kief muharebelerinde 6«5 alınriı. Bu işde Hasan Paşa güzel hizmet etti. Sarayda tutulup Yıldıza cclbcluııan bin esir aldığını, 884 tank, 3718 top tahınuhacirlerden anlaşıldığına göre bu rib veya iğtinam ettiğini, sayısız malzefesada kıyam edenlerin ekserisi Filibe me eline geçirdvğini söylerken diğer taınuhacirlerinden olup (Ali Suâvi) rcis raf, «Alman kuvvetleri mıitemadıj «n leri olduğu halde bir gün evvel: yıpranmak üzeredir; haibuki Rosların Balkana asker gönderileceğinden zâfa uğradıklarıoı gösteren hiç bir ala>arın saat üçte Tophanede toplanup ora met yokrur» diyor. dan silâhlarınızı alacaksınız! Fakat gene ayni membadan başka, bit Diyerek bir ihtiyar muhacir ve çerkes haber, Sovyetlerin Londradaki büyük kıj;.fetinde adam vasıtasiyle muharirîni elçisinin «tank, gene tank, daha fazla uıerkumeye tebliğ ettirmiş olmağla Çı tank!» istediğini ve milyonlarca Rus lağanın Paşa dairesi kapusunda bir kaç geucinin Moskovadaki İngiliz elçiliğine yjz muhacir tecemmü edüp karağolun gönderdikleri bir mektubda «Faşist Al(nöbetçinin) silâhını alup anı cerh ile manyaya karşı açılan barb için muazbağçeye dühul ettikten sonra deniz (a zarn miktarda silâh lâzımdır» dediklcriui rafında bulunan köşkün camlannı şi bildiriyor. kest ederek saraya dahil olmuşiar. Moskovadaki Resmî Sovyet sözcüsü, (Suâvi) Murad Efendi Hazretlerinin ko gazetecilere Leningradın vaziyeti iyi ollundan tutup: duğunu ve yiyecek sıkıntısı çekilmedi Aman Efendim! Gel bizi Moskof ğini söylerken Times gazetesi, Leningrad lardan halâs eU nalkının, yalnız bombardımanlardan deDiyerek güyâ cülüs ettirmek niyyeti ğil, susuzluk ve elektriksizlikten sıkıntı fâside ve eblehânesiyle avenesiyle bera çeküğini, geceleri yangınlar ve infîlâkber dışaruya çıkarmağa çalışur ikeu lar içinde bulunan şehrin korkunc bir bervechi meşruh içerüye dahil olan nidnzara arzettiğini, başka bir ingiliz a^âkiri zabüyye tarafından mukabele gazetesi de yiyecek miktarınm asgarî olunarak yirmi üç kadar âdem fevt ol hadde indirildiğini, fabrika işçileriae duğu gibi on beşten mütecâviz âdem dahî günde bir defa sıcak yemek verebilmek yaraiu olarak bâkisi derdest edilnıiştir. üzere kış için biriktirilmiş olan odunla(AJi Suâvi) ile ihtiyar muhacir dahî te rın büyük bir kısmının şimdiden yakıllcf olanların miyârundadır. Bu ei'ali oığmı yazıyor. Bir Amerikan gazetccisi fecîanın (Suâvi) den başka mürettipleri Rurlann gevşerrek şöyle dursun, bilâkis olup olmadığmı zâhire ihrac etmek içün zaferden pek eroin göründüklerini, Mosiıldız Sarayı Hümayununda bir (İstin kova etrafında hiçbir tayyarenin geçetak Komisyonu) teşkil olundu.» miyeceği, korkunc bir hava barajı bu(Mahmud Celâiüddin Paşa) ya göre lunduğunu söylüyor. Ayni haberin yanı(Suâvi) Filibe muhacirlerinden (Ahmed başındaki Alman harb tebliği ise şiddetle Paşa) isminde biri vasıtasiyle muhacir bombardıman edilen Moskovada Kief leri elde etmiş ve vak'a günü kendisi garının, Kremlin sarayı tesisatının ciddî bunlarm bir kısmıyla beraber bir mav lıasara uğratıldığını, bildiriyor. naya binip Kuzguncuktan Çırağan rılıFakat Ruslann zaferden emin oldukünıına geçmişti. (Paul de Regla) ya göre larını söyliyen ııikbin Amerikalı gazede muhacirlerin sayısı 260 kişidan ibateciye mukabil. başka bir Amerikalı muretti ve maktuller sayıkrken içisnnde habir de, kat'î bir bedbinlikle şöyle ditr.uhacır kılığına girmiş askerler de tesyor: «Sovyetlerin askerî mukadderatı pit edilmişti. Bu müellifle bunu mehaz taayyün etmiştir. Stalin'in ordularını ittihaz eden (Gilles Roy) her ne kadar ancak bir mueize kurtarabilir ve İngil(Ali Suâvi) nin karnına iki süııgü saptere ile Amerikanın bu mucizeyi yaratIsnarak şehid edildiğinden bahsederlernıalanna imkân yoktur. Almanlar, Sovse de, (Abdülhamid) in son Saraskeri yet endüstrisinin yüzde 50 sini tahrib et(Riza Paşa) nin oğm muhterem doitum mişlerdir. Şırınga edilecek olan bir ınik(Z»ya Emiroğlu), merhum babasından tar harb malzemesi ku\fveti tükenen naklen (Suâvi) nin bizzat (Hasan Paşa) hastayı ölmekten ktırtaramaz. ilâ..» tarafından kafasına sopa iie vuruıaıak Ute şarktaki vaziyet hakkında, bir tek ölüürüldüğünden bahsedıyor. Hatıâ SÜnde ajansların verdikleri haberler bu (Hasan Paşa) bu sopayı Beşiktaş KarakoJundaki odasının duvarına asıp vefa kadar birbirini rutmaz şeylerdir. tma kadar teşhir etmiş! Sadrıâzam ve Adîiye Nazırı Kütahyalı (Abdurralıman Paşa) merhumun oğlu (Âsım Bey) le Fnıniyet Sandığı Hukuk Müşavirı (Ab Tayyare postalarının hareket düikadir Bey) bu meşhur sopayı o dusaatleri varda görmüşler!... Kış saatinin tatbikı dolayısile Ankara(Ali Suâvi) nin bu hareketi doğru Adana ve Ankara İstanbul tayyare semuydu, yanlış mıydı? Akılhlık mıydı, ferlerinin hareket saatleri de değiştiçıigınlık mıydı? Bizi burada alâkadar rilmiştir. Dünden itibaren Adanaya gU eden şeyler o cihetler değil: «Çırağan decek tayyare, Ankaradan 14,15 te, İsvak"ası» run bizim için en mühim tarafı, tanbula gidecek tayyare de, saat 14,20 Türkçülük tarihimizin en muhteşem si de hareket etmektedir. nıalarından olan zavallı kahramamn Tramvaydan atladı, karıaat yolunda con vermiş samimî bir miliiyet şehidi clmasmdan ibaret... yaralandı Topkapıdan Sirkeciye gitmekte olan vatman Abdinin idaresindeki 62 numaralı tramvay Taşkasaptan geçerken, (•) Bundan evvelki yazılar 12, 15 eyyolculardan 11 yaşlarında Mehmed, lul tarihli nüshalarımızda çıkmıştır. tramvaydan atlamak istemiş, • fakat (1) .Mir'âtı Hakikat, c. 2, 1326 İstanmuvazenesini kaybederek düşmüş, babu! tab'ı, S. 47. şından ağır surette yaralanmıştır. (2) «Ulum Gazetesi., C. 2, sayı 15, S. ?97. Bir kamyon kazası SON Horhor caddesinden Aksaraya doğru gitmekte olan şoför Şükrünün idareîstanbulun kurtuluşu Teşrinievvelin altısı İstanbulun kur sindeki 3608 numaralı kamyon, yanlış neticesi 50 yaşlarında tuluş bayramına tedasüf eylediği ci bir manevra hetle bir program hazırlanmaktadır. O Hayriye adında bir kadınla, Ordu caddesinde oturan Hasana çarparak her gün resmî daireler kapalı olacaktır. ikisinin de muhtelif yerlerinden ağır surette yaralanmalanna sebebiyet vermişBerlin ve Roma büyük tir. (Fitre) lerimizi Türk Hava Kurumuna vermekle üç milll cemiyetin gayelerine bir anda yardım etmek imkânını elde etmiş olaca& İsmait Hami Danişmend 3 [*] cilıkle bitirmiş ve ilim hayatımızda da muhtelif eserierıyle mevki tutmuş kıynıetii bir kültür adamma yakışacak surette hâdisatı günü gününe tâkib ederek âtiye intikali lâzım gelen bütün vesikaları kaydeünek suretiyle siyasî ve tarihî bir ruznâme tutmuştur. (Mahmud Ceiâlüddin Paşa) nin «>Iir'âtı Hakikat» inde söylediği gibi (Ali Suâvi) yi .Abdülhamid) e takdim eden işte bu (Eğinli Said Paşa) olduğu gibi, «Çırağan vak'ası» nda Mabeyn Müşiri sıfatiyle ve çok tuhaf bir tesadüfle (Suâvi) yi tenkil hareketini idare eden de odur. Bilhassa bu «Suâvi vak'ası» yüzünden MabejTi Müşirliği ile Bahriye Nazırlığından azledilip bir çok seneler vaü'ikle İstanbuldan ve siyasî hayattan uzak!aştırıimış olmak itibariyle (Said Paşa) bu «vak'a. nm ızahında en salâhiyettar şabsiyet demektir «Hâtırât» ın birinci defterinin 154155 inci sahifelerinde ve (Abdülhamid) in 628 inci cü'üs günune tesadüf eden (18 Cemâziyelevvel 1295 ve 8 Mayıs 1294=1877) Pazartesi' gününe ait fıkrada «Suâvi vak'ası» serlevhasıyia şu izahata tesadüf ediiir: «Bugün zevalden evvelce ben ve Busva sefarethanesi baştercümanı birlikte tiuzurı Şahanede iken Kurenâdaa Kâzım Bey bana eiiyle (Gel!) deyü işaret cttiğinden huzurdan çıktun. Orada bulunan Tüfenkçibaşı Tahir Ağa: r Çırağanda tüfcnkler atılıyor, kurşunları bııraya kadar geliyor! Dedi. Bir hayli müddet dinledim, işitemedim. Baştercümanla kendii odanıa gelür iken Karini sânî Osman Bey fevkalâde bir telâs ile Efendimize doğru kuşar iken (Bu nedir?) diyerek döndüra. Bir de baktım ki Hazinedar Hâfız Behram Ağa dahî koşarak: Efendim, Sultan Muradı culus ettiıetekler; ahali sarayı basmışlar; aman Efendim başunızm çaresine bakalim: Ueyü bağirdı. Efendimiz derhal hareme gidüp ben de kılıcınu kuşanup harem kapusu önüne gittim. Sarayda ne kadar bendegân var ise cümlesi müsellâlı olarak bağçede telâş ile gezinmekte ve fakat hiç bir şey yapmamakta idiler. hftndimiz dahî cumalık üniformasıııı giyinmiş ve silâhlanmış olup hayvanıar dahî hazırlanmış olmağla niyycti şahaneleri Sultan Murad muvaffak olnıuş olaydı cümlemiz ile beraber Sultan Murada karşu gitmek idi. Bu esnada saat (ezanî) beş olup bağçeye bir taburdan ziyade asker gelmiş olmağla Serkıırenâ Nâfiz Paşa kemali telâş ile askere doğru (Asker yok mu?) diyorek koşup yine geriiye avdet edüp yalnız bağırmakta ve telâştan başka hiç bir şey yapmamakta olduğunu müşahede edince buna hiddet ettim ve: Böyle telâşla iş görülmez; siz buradan gidiniz! Diyerek kendüsünü defettim ve aslâ telâs etmiyerek taburdan bir bölük ifruz ile yüzbaşıya: Şimdi bölük ile gidüp Çırağanın kara tarafını abluka et: Ne dışavudan ıçerüye ve ne içerüden dışaruya bir kimscye müsaade etme; yabancı olanı tutup buıaya gönderl Tâlimatını verüp (Arş!) ettim. İkinci bölüğe dahî bu tâlimat ile deniz tarafınııı abluka olunmasını ve saraya girüp çıkanların süngülenmesini tenbih eyledim. Bu bölüğe dahî (Arş!) kunıantiasını verdim. Dolmabağçede ve Topkapu sarayında ahali tecemmü eder ve İstanbul ahalisine bir telâş verir mütalâasiyle oralarda tecemmü edecek ahaiiyî dsğıtmak içün Dolmabağçe ile Topkapıı sarayına dahî birer bölük asker gönderuim ve denizde karağol gezmek içün filikalar ve sandallar ile istimbotlarm Çırağan pişgâhına serian gönderilmesi zımnında dairei Bahriyyeye dahî yaverıer Irsal ettim ve bu tedabirden başka Y:ldız Bağçesinde bir tabur ve kapulanna birer bölük asker ikame olunmasını tertip edüp yine bağçe kapusunda Efendimizin yanına çittim. Efendimiz: thtikârla mücadele Fiat Murakabe bürosu, yann sabahtan itibaren yeni bir şekilde yapılacak olan ihtikâr mücadelesi ve fiat murakabesi işine aid programı hazırlamıştır. Fiat murakabe teşkilâtı, zabıta ve belediyenin müştereken yapacağı bu kontrolda bilhassa et. ekmek. kahve, peynir, odun ve kömür tizerinde duracaktır. Sözlii imtihana girecek talebeler Meşru mazeretleri sebebile iki yıl tistüste sınıf geçemiyen Üniversite talebelerinin bu durumlan göz önünde tutularak kendilerine bir imtihan hakkı daha verilmiştir. Mecmuu 22 kişi olan bu talebeler haziran devresinde yazılı imtlhanlara girerek kazanmışlar. fakat bu sırada Vekâletten gelen bir emir üzerine sözlü imtihanlara kabul edilmemişlerdi. Talebelerin müracaati üzerine bir müddettenberi Vekâletle Üniversite arasında müzakere mevzuu olan meselenin halli için rektörlük Vekâlete tekrar izahat vermiş, hakikaten meşru mazeretleri olan bu talebelerin sözlü imtihanlara girmelerine müsaade istemiştir. Hariçte vazife alan hükumet doktorları Eyüb bölgeslndeki hükumet ve Belediye tabiblerinin, ayni zamanda hariçte fabrikalarda da iş almak suretile vazifelerini ihmal ettikleri yolunda, son günlerde alâkadar makamlara bir çok şikâyetler vâki olmuştur. Kendisine müracaat ettiğimiz tstanbul Sıhhat Müdürü Şuayb, bu hususta şunlan söylemiştir: « Doktorlar hariçte vazifei asliyelerine halel getimıeden is görebüirler. Bununla beraber vazifelerini ihmal edecek şekilde hareketleri doğru olamaz. Halen ben böyle bir vaziyet olduğunu bilmiyorum. Yaptıracağım tahkikata pröre mesele anlasılacaktır.» Yurddaş! İsraf daima günah sayılmıştır. Bu gün hem günah. hem hıyanet. Ulusal Ekonomi ve Arttınna Kurumu «... Bir damla vücutiüm ile zâlime hücum etmeğe ve mağlâb olduğum halde tarafından katlolunmağa razı olurdum ve bu yolda makruliyyeti bermucıbi ahâdisi şerîfe efdali şehâdet i'tikad ej lerim». O sırada «Ayastefanos mukaddimâtı sulhiyyesU ismiyle imza ediien vesika, Türk hâkimiyetini Avrupadan sösüp atan ve İran hududiyle Şark vilâyetlerini de kurcalıyarak Anadolunun bile emniyetini sarsan bir fâcia demekti. Harb bitmiş, korkunc bir sulhun en dehhâş csasları imza edilmiş, İstanbul sokakları sersefil muhacirlerle dolmuştu. (Ali Suâvi) nin nazarmda bu acı vaziyetin bütün mes'uliyeti, kendisinden teveccüh ve iltifatım esirgememiş olan (Abdülhamid) in şahsmda toplanıyordu. Daha küçük bir softa iken ceb defterine kaydetüği «zulme karşı isyan» hadislerinde bahsi geçen «Zâlim» i nihayet bulmıış demekti! «Ulum Gazetesi» nde dediği gibi, kendisini mağlub edeceğine hüknıettiği bu «Zâlim» e karşı, o zamanın telâkkisince Çırağan sarayında bir «Mazlum» vardı. Fazla olarak «Ayastefanos» vesikası da kat'î bir vesika değildi: Tashihi kabil bir takım «mukaddinıât'ı sulhiyye.den ibaretü. Bu vsziye:te <.Zâlim» i devirip •Mazlum» u tahta çıkararak «mukaddimâtı sulhiyye» nin kat'îleşmesine mâni olmak lâzımdı. (Ali Suâvi) nin bu suretle iki maksad tâkib ettiği anlaşılıyor: Biri zulme ve zâüme isyan, biri de «mukaddimâtı sulhiyye» nin tashihine imkân... Bunların birincisi şimdiye kadar tâkib ettiğimiz yazılanndan, ikincisi de aşağıda gözden geçireceğimiz en mühim vesikada Çırağan sarayma girdiği zaman (Beşinci Murad) m kclundan tutup söylediği sözlerden anlaşılıyor. Ismail hami DANİŞMEND rÇırağan vak'ası» nin en mühim vesikası, o devrin Mabeyn Müşiri ve ayni zanıanda Bahriye Nazırı (Eğinli Said Pa şa) nin «Hâtırât» mdaki fasüdır. Henüz neşredilmemiş ve yalnız baş tarafîarından bir kaç sahifesi «TUrklük» mecmuaelçilerimiz sma dercedilmiş olan bu kıymetli hâtıBerlin büyük elçimiz Hüsrev Gerede, rât, Paşanın el yazısıyla yedi defter tutgeçen cumartesi akşamı Berlinden maktadır. Her defter 240 sahifeliktir. hareket etmiştir. (Abdülhamid) in ilk müşaviri vaziyatinRoma büyük elçimiz Hüseyin Rağıb de bulunan (Eğinli Said Paşa), İngilte Said Paşa. buradan. yanımdan ay da, bir kaç gündenberi Ankarada burenin .Edimbourg> Üniversitesini birin rılma, terttbatını buradan icra ct! lunmaktadır. Dâhi bir Rejisör W I L L Y FORST Şimdiye kadar görülen bütün filmleri gölgede bırakacak... Şaşaalı VALSLER şehri VİYANA muhitinde geçen ŞAHANE bir film OPERET Ovnıvanlar: Ve VİYANA'nm en 2Üzel VALSLERİ pek yakında WILLY FORST MARİA HOLST PAUL HÖRBIGER ŞAItk YENİ AÇILACAK SİNEMANIN ADI Sinema sevenlerden gelen binlerce mektubıın tasnifi bitmiştir. I. Pek vakında Tepebaşında açılacak olan büvük, geniş, rahat. veni sinema müdiriveti bir anket açmış. sinema sever halkımızdan bir isim bulmalarını rica ermişti. Bu ankete eelen binlerce mektubun tasnifi bitmiştir. Bir İki gün sonra isim ilân edilecektir. TEPEBASINDA AÇILACAK OLAN SİNEMA Bu mevsimin en büvük hâdisesi olacak. en veni. en fevkalâde film» lerle en meşhur sinema vıldızları bu sinemada eörülecektir. Bu hafif çiller, dedi, size pek yakışıyor. Kızardım. Müthiş mahcub oldum, önüme bakakaldım. UI Genc adam, muntazaman haftada bir iki gelmeğe başladı. Her defasında alacak bir şey buluyordu: Mendil, çorab, kemer vesaire. Onlardan her birini seçmek için de dükkânda uzun zaman kalıyordu. Bereket versin patron Eik sık fabrikaya gidip işlere, ışçilere n nezaret etmek mecbuviyetinde. Yoksa Şakiri tanımazdım. Bir gün dükkâna bu şekilde dostluğu ilerletmeğe imkân mı vardı? Evvelâ, tabiî havadan, sudan geldi: Papiyon kravatınıza bakabilir mi konuştuk. Bir gün bahsimiz haftanm filimlerine intikal etti. yim? Dedi. Bütün çeşidleri bir anda önüne Sahi, dedi, iyi aklıma geldi, gelin yaydım. Hepsini birer birer muayer.e sizinle bu akşam beraber sinemaya gietti. Sol elinin baş parmağı üzerinde delm! düğümler yaparak uzun uzun düşündü. Birden tepem attı. Şöyle uzanıp suNihayet lâciverd zemin üzerine keyaz ratma adamakıllı bir tokat aşkedeyim, benekli bir tanesini seçti. Arada ne diye düşündüm. Öyle ya, damdan düşer zaket göstererek benim fikrimi elmayı gibi bana böyle bir teklifte bulunmıya da ihmal etmedi: ne hakkı vardı? Nasıl, dedi. bu krem rengi ipek Fakat, kendimi tuttum. Aklıma son gömleğimle iyi gidecek, değil mi? okuduğum bir roman geldi. Hiç bir erMesleğim icabı yüzümü en tatlı tekeğe yüz vermek istemiyen bir genc bessümlerimden birile süsleyarek ce" kız, en sonunda koca bulamadan evde vab verdim: kalıyordu. Onun için sakirsleştim: A... Fevkalâde!. Bu akşam vaktim yok, diye ceParayı aldım. Paketi bağlarken devab verdim, ba§ka müsaid bir günde likanlı, şimdiye kadar pek az kimsegideriz! den işittiğim bir iltifat cümlesi savurdu: lUIüsaadenizle, evvelâ, kendimi size takdim edeyim. Adım Reyhan. Yüzüm biraz çillidir. Saçlarım kırmızı ile sarı arası bir renkte idi. Fakat bu sene plâjda biraz daaa açıldı. ArKadaşlarım, çehremin bir taş bebek suratını andırdığını söylüyorlar. Her halde haklı olacakîar. On dokuz yaşma yeni bastım. Bir tuhafiyeci dükkânmda satıcıyım. Böyle bir mukaddemeden sonra «acaba bu kızcağız neden bahsedecek!» diye merak ediyorsunuz, değil mi? Ben çağda olanlar neden bahsederler, her halde aşk ve sevgiden. İşte, ben de ondan bahsedeceğim. Çok hoşuma gidan bir delikanlı var. İsmi jakir. f ;= KüçUk hlkâye Satıcı kızın aşkı kir geldi. O sıkılgan, ben mahcub. Bir müddet hiç konuşmıyarak sakin ve sakit karşı karşıya durduk. Sonra havaların son zamanlarda fazla serinlediğinden lâf açtık. Şakir bundan cesaret aldı: Sinemalar, dedi, kalabalıklaşmıya versin, atölyeden henüz gelmemijti. Başını salladı: başladı. Müşteriye kaba muamels etmek hiç a Vah.. vah... Çok yazık! Ya?. Diyerek çıktı, gitti. O akşam evde detim değilken paylar gibi mırıldan Evet. Güzel filimîer var. annemle karşı karşıya ne kadar canım dım: Ya?. sıkıldı, tahmin edemezsınizh Beyefendi, marka konmasını em Evet. Isterseniz bu akşam bir taretmişlerdi. Soyadını sormayı unutmu nesini birlikte görelim!. rv şum. Hangi harfler işl>;neceğini bilmeTövbeler tövbesi, bir daha reddeder Üç dört gün sonra Şakir artık adını diğimiz için hazır edemedik. miyim. Hemen: öğrenmiştim ince, zarıf bir genc kızla Ben hiddetten kahroiurken o güldü: Memnuniyetle!. baktım, kolkola camekânın önünde eş Ş. S., dedi, ağabeyim her halde Cevabını bastırdım. yaları tetkik ediyor. Kapıya doğru yüismile beraber soyadını da söylemiştir rüdüm. Ellerim ayaklarım titriyordu. vm ama, siz dikkat etmemişsinizdij. Şskir Benzimin limon ayvası rengine girdiArtık haftada bir iki defa nvuntazaSunman. ğini karşıdaki aynadan farkettim. O man sinemaya gidiyor, bir iki kere de VI da, sinirlendiğimi anladı. Arkadaşını süçalgılı lokantalarda yemek yiyoruz. ŞaAman Yarabbi, siz bendeki neşeyi kir, ıstafurullah, benim sevgili Şakorükliyerek çarçabuk kaybolup gitti. Hafta arası, bir kaç defa daha o görün!. Sevincden adeta deliye dön cuğum. artık nisanlandığımız için okızla caddeden geçti. Bir kera de geldi, müştüm. Kız çıkıp gittikten sonrn vit nu böyle çağırabiliyorum görseniz, bir zifir gömlek ısmarladı. Siparişi def rinlerin köşesine sürüne sürüne dola ne seker. ne cici bir delikanlı! tere kaydederken meseleyi açmak is şan kuynığu kalkık kedi ile konuştedim. Bir kaç kere yutkundum. ?onra: mıya başladım. Neme lâzım, diye düşündüm, elin Ah, Pamukçuğum. Benim bir tadelikanlısı üe senin ne alâkan var. Ko necik Pamukçuğum. İnsan meğer baVasatî saat Ezanî saat can değil, nişanlın değil. Kıskanmıya zan ne kadar yanhş düşüncelere, muGüneş 5.56 12.01 ne hakkm var. istanbulda başka er hakemlere kapıhyormuş. Şaküin yanmkek mi yok? da gezdirdiği o kız nişanlısı, sevgilisi 12.04 6.08 Oğle V değilmiş! Kız kardeşi, yani müstakbel Ah.. ah... Ne sabırlı insanmışım me görümcem imiş! 15.23 9.29 Ikindi ğer!. Şakirin beni büsbütün alevlenKendi kendime amma da çabuk gelin Akşam 17.55 dirip bir rezalet çıkartmıya kalkışma güvey oluyordum. Adamm niyeti ba12.00 sına nasıl tahammül ettim bi'mcm: göm kalim evlenmek mi? Yoksa bir müd19.27 Yatsı 1.31 ! leği almıya o beraber gezdiği kızı yol det gönül eğlendirmek mi? lamaz mı? Aman Allahım, ölür müsün, 10.22 VII Imsak 4.17 yoksa öldürür müsün? Ne ise, bereket Bu sefer, gömleği almıya bizzat Şa Kadiye lclâl Salı 8 Ramazan

Bu sayıdan diğer sayfalar: