21 Nisan 1942 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

21 Nisan 1942 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Askerî vmxi&et Sehir haberleri ROMANLARIMIZ Bugünhü hâkimi ntahkemeye ycrildi Keyfî muamele yapmaktan ve vazifesini suiistimal etmekten maznun bulunuyor İstanbul Birinpi Sorgu Hâkimi SaULhaddin Ayanoğlu; bir müddettenberi Adliye Vekâleti müfottişliglnce hakkında yapılan tahkikat neticeslnde, keyfî muamele yapmak suretile vazifesini suiistimal etmekten İstanbul Birinci Ağırceza mahkemesine verilmiştir. Muhakemeslne, dün öğleden sonra baslarjnıştır. İddıaya göre; kendisi, îsmail Hakkı Sertel isminde bir za*ın davacı olduğu bir işin tahkikatı sırasında dinlediği şahidlerden Hayriyeyi keyfî muameleyle tazyik etmiştir; ayni zamanda, geçen se ne ağustosunda bir ay müddetle mezun bulunduğu halde, o arahk, sorgu dairesine gelerek, bu isin tahkikatina alâka göstermiştir. Suçlu; mahkemeae kendlsine sorulan sualler karşısmda şunları söylemiştir: Kanun, hâkime dogru söyliyeceğinden şüphe et:i£i her hangi bir şahide, yemin ettirmiş olmasına ra§men, üıtarda bulunmak hakkını vermlş bulunmaktadır. Ben de, bu Itibarla şahidliğe başlamazdan önce, yalan yere şahidlik etmenin avakıbıru bu HayTiyeye hatırlattım. Bu. tazyiîc değildir. Diğer şahid lîadeleriue karşı, Hayriyenin ifadesindekl tenakuzu halletmek için uğraşman> ve dolayısile kendisini adliye dairesinde bir müddet alıkoymam da, keyfî muamele sayılamaz. Hakikate vusul için, her hangi bir şahidin dinlenilmesi tekrarlanabilir, muvacehesl yapılabilir ve alıkonulması bu glbi sebeblerle elbette umyabilir. Tahslsan dairemdeki bir işe alâka göstermem iddiasma gelince. merjnken daireme gelip de mevcud işlerle meşgul olmam, vazifeme bağlılıgımın delüidir. Kaldı ki ben mezunken yalnız bu tek işle değil, başkaca seksen işle meşgul olmuşumdur. Hulâsa, keyfî muamele yapmakla vazifeml suiistimal etmediğim müdafaasındayım ve çimdi beni, Vekâletçe ba^ka bir yere naklim bahis mevToıu olduğundan. muhakemeaıin çabuk bitlrilmesini rica ederim. Müştekilere tebligat yapılması, iddia ve müdafaa şahidlerinln çağırılması için muhakemenin devamı 6 mayıs çarşamba sabahma kalmıştır. Dinlenilecek şahidlcr arasmda İkînci Sorgu hakimi Kâ şif Kumral, avukat Mustafa Hayri, (Yedigün) mecmuası sahibi Sedad Simavi, adliye jandarma karakol kumandanı Kamber onbaşı, birinci sorgu kâtibleri Muzafferle Celâl vardır. CUMHURİYET 21 Nisan 1942 İHEM NALINA MIHINA Japonya da bombalar altmda J* Ik Amerikan bombalan, 18 nisan Ij 1942 cumartesi günü, başta Tokyo U olmak üzere bazı Japon şehirleri üstiinde patladv Japonlara göre, hasarlar, tabii ehemmiyetsiz olmuş ve yanguılar hemen söndürülmüştür. Bu satırlann yazüdığı saate kadar, Amerikan resmî tebliği bu Japon adalarının ilk bombardımanı hakkında malumat veımemişti. Gayriresmî haberlere bakılırsa, Amerikaülarm, adeta bu bombardımanı kendi üzerlerine almamak istiyor gibi bir tavır takındıklarına hükmetmek lâzun geliyor. Onun için, 1923 teki büyük yer sarsıntısından sonra, yeniden betonanne olarak yapılan Tokyo gibi bazı büyük şebirler müstesna, hep ahşab binalarla dolu olan Japon şehirlerinde, yangınların hakikaten kolayca söndürülüp söndürülemediğini anlamak kabil olamamıştır. Fakat Japon adalannın bn Uk bombardımanında dikkate değer olan nokta şudur: Japonya, 7 birincikânun 1941 gecesi Pearl Harbour baskınile harbe girdi. O vakittenberi, bab Pasifikte ve Hind Okyanuiunda, bir çok zaferler kazandı. Japonyanın sağ kolu, Birmanyada, Bengale körfezinde, Seylân adasındadır; sol kolu Avustralyanın doğu fimalindedir. Ortada HongKong Filipin adalan, Malezya Singapur, Holanda Hindistanının zengin adalan, Yeni Gine Japonlann isgalindedir. Küçük Japonlar bütün bn büyük işleri, dört buçuk ay gibi kısa bir zamana sığdırnuşlardır. Bütün bu müddet içinde, Japon adalarına tek bomba düşmemiştir. Nihayet, Japonya halkının ilk Amerikan bombalarile teşerrüfü, harbin ancak 133 üncü günü kabil ohnuştur. Bu gecikme, Amerikanın nekadar hazırlıksız olduğunu, ayni zamanda, anlaşılmaz bir sebeble nekadar geç harekete gelebildiğini gösterir. Japon adalannı bombalıyan tayyarelerin bir Amerikan uçak gemisinden hareket ettikleri söyleniyor. Amerikan uçak gemileri bu 133 gün içinde yapılıp hizmete girmiş değUlerdir; onlar, senelerdenberi mevcud idiler. Japonlar, şimdiye kadar, bunlardan bir haylisini batudıklannı iddia ettilerse de Amerikaülar yalnız iki küçük geminin battığını kabul etmiçlerdir. Halbuki harb başladığı zaman Amerikanın 6 büyük tayyare gemisi vardı ve bunlardan birinin bile batmadığını Amcrikahlar kat'iyetle iddia etmektedirler. O halde bu gemiler neden, harbm flânından ancak 133 gün sonra, bir iş görebildiler? Ayni şeyi harbin birinci ayında yapmalarına bir mâni olmadığmı sanıyoruz. Acaba, 5 Japon tayyare gemisinin, Bengale körfezinde görünmesini mi beklediler? Bu gecikmenin sebebini bnlmak için bir takım tahminler yapmak kabilse de, bunlann hiç biri, Amerikahlann Japonyayı bombalamak için dört buçuk ay beklemelerini makul vo haklı göstcremez. Uıaktan görcbildiğimlz, Amerikan donanmasını sevk ve idare edenlerin pek ziyade ağtr davrandıklan, lüzumundan fazla ihtiyatü olduklan merkezlndedir. Biriıtci sorgu (Baştarafı 1 inci sahifede) Harb sevk ve idaresinde sürprizin, yani düşnıanı gafil avlamanın muvaffakiyet üzerinde kat'î bir tesiri olduğu için nsulen yapılacak hareketlerin, hedcf, maksad, niyet ve tasavvurların dcğil ilânı, hatta tamamile bir sır olarak muhafazası icab eder. Çünkii düşman, karşı tarafın tasarlanna vâkıf olunca ona göre tedbir alır. Ve hasmın hareketlerini önliyerek muvaffakiyetsizliğe uğratabilir. Bu sebeble harbde düşmana niyetlerimiz bildirilmiyerek bilâkis onun niyetlerine vukuf peyda etmeğe çalışım . Halbuki Müttefikler bnnun aksini yapıyor ve adeta Almanlara ne yapmak istediklerini söyliyerek onlan tedbir almağa sevkediyorlar. Nilekim Şimalî Amerika Birliğinin Gcnclkurmay Başkanı General Marshal nisanm iptidasındanbcri bulunduğu Londrada İngiliz siyasî ve askerî ricalilc kotu>arak İrlandadaki Amerikan askerlerini de gözden geçirdikten ve talimlerinde bulunduktan sonra alelâde söylenmeleri caiz olmıyan bir takım ifşaatta buhınmuştur. Onun sözleri arasında en chemmiyetli «ünıle şüphesiz «Çörçille ve genelkurmay başkanlarile bu hafta yaptığım görüşmeleri öncmii neticeîer takib edccektir.. demesi olmuşîur. Bu önemli neticeler acaba hangileridir? General Marshalın, İngüterenin hcr tarahndan Amerikan hava kuvvetlerinin bulunacağı, Amerikan kuvvctlerinin kombine kıt'alarm baskmlanna gerçek snrette iştirak edecekleri, kombine kuvvetlerin yaptığı şekilde harekât için tam bir Amerikan ordusunun talim görmekte olduğu ve nihayet İngiltereye mütemadi dalgalar halinde binlerce ve binlerce" Amerikan askerlerinin geleceği hakkmdaki müteakıb sözleri her nekadar bu önemli neticeleri izah etmek maksariile söylenmiş görünüyorsa da hakikaite General Marshal'ın olacaklannı birer birer saydığı bn şeylcr birer netice olmaktan nyade istihsali arzn olıınan ncticeye varılmak uzere an tedbirlerdcn ibarettirler. Brest şimalinde ve daha sonra St. Nazair'de Loir nehıi ağzuıa yapılan baskınlardan anlasılmıştır. Sovyet adamlannın istedikleri gibi Almanlara ikinci bir ehemmiyetli cephe açtırabilecek büyük bir taarruz hareketi dahi elbette AngloSaksonlarca düşünülmüştür. Fakat bunun olabihnesi için evvelâ General Marshal'ın İngiltereye dalgalar halinde geleceklerini bildirdiği Amerikan hava ve kara kuvvetlerkıin tamamile gelip toplanmalanna, oodan sonra yüzlerce vapunın elde hazır ve nihayet büyük bir uçak filosunun mevcnd bulunmasına bağlıdır. Filvaki Alman kara ve hava kuvvetlerinin çoğunun Rusyada mesgul ve bağlı bnlunmak üzere olduğu bu zaman müttefiklere batı Avrupada büyük bir taarruz hareketine girişmek için bir daha ele geçmez bir fırsat vermektedir. Ancak Müttefiklerin bundan tam bir surette isüfadc edebilmeleri için icab eden kuvvet ve vasıtalara malik olduklan veya yakında olacaklan pek şüphelidir. Kombine kuvvetlerin yapacaklan bas.kınlarsa, yukanda söylediğimiz gibi, geniş tesirli büyük hareketler değildir. Almanya Rusyada muvaffak olduktan sonra, garbda açılabilecek bir cephenin ise hiç bir kıjinct ve tesiri olmaz. Çünkü dogndan dönecek muzaffer ordulann bu cepheyi silip süpürmelcri mümkündür. Fakat Avrupanın batısında ikinci bir cephenrn açılması yolunda Müttefiklerin siyaset adamlannm ve şimdi de generallerin yaptıklan nümayişli beyanat bu işin ciddî olmaktan ziyade bir gösteriş mahiyetinde olduğu fîssini vermekledir. Filhakika Anglo Saksonlann eliruie garbl Avnıpada bir taarruz maksdile kullanılabileeek büyük ve hakikî kuvvetler ve vasıtalar bulunsaydı onlar hiç bîr gösterise ve beyanata lttzum görmeksizin hem icraata girişirler, ve hem de buntı şaştrtıcı bir baskın halinde ansızin yai>arlardı. B^skınm ne demek oldıısrunn ve baskınla neler yapılabileceğini 1939 eylulündenberi Lehistan. Norveç, Danirmrka, Holanda, Belçika, Fransa ve Balkan seferleriie Rusya harbinde ve niUmumt vaziyete göz gezdirilecek olur hayet PearlHarbour'da gördük, Mütsa Birleşik Amerika ilc İngiltercnin bu tefikler de ancak böyle yapmakla bir gün deniz, hava ve kara ordularının ço muvaffakıyet eldc edebilirler. Yoksa yağunu birhr.tirerek Avrupanın garb kı pacaklarım peşin lıaher venrekle yalyılarına büyük bir taarruz teşebbiisündc nız düşmanı uyandırıp tedbir alınasa bulunmaları lüzumu pek aşikâr görünür. sevkederler. Onların da galiba istedikGerçck onlar ancak bbylc bir taarruzla leri budur: Yani Müttefiklerin sözleriRusyayı nuıbakkak bir mağlubiyetten ne ve hazırlıklarına bakarak ve aldave inhidam'.an kurtarabiliıler. Fakat bu narak Almanyanın. şarkta Rusyaya karşı taarnızun büyük olnıası lâzun olduğu | taarruzda kullanacağı kuvvetlerin, müra. gibi zamanı da şimdidir. Yani Almanya, kün mertebe fazla bir kısmını batıda garb için tedbirlerini aldıktan vc Busya buhmdurmağa icbar edilmesidir. Mütya taarruza başladıktan sonra Müttefik tefikler bu suretle Ruslara karşı yaler mesclâ Norveç, Danimarka, Holan pabilecekleri azamî bir hizmette buluda, Belçika ve Fransa sahillerindcn bi nacaklarını zannediyorlar. Lâkin Alrine ve yahud bir kaçına büyük bir or manyanın bu nümayişlere bakarak badu çıkarmağa muvaffak olsalar dahi bu tıda ne lümmundan fazla ve ne de az nun Rusyeda taarruza başlıyan Alman kuvvetler bulunduracağını zannetmek ordulannı durdurtmak şöyle dursun te için kuvvetli bir sebeb yoktur. Bahure^düde bile sevkedemiyeceği aşikârdır sus yeni Fransız Kabinesinin teşkilile Çiinkü herşeyden ev\el Müttefiklerin onun geriyi temin ettiğini de göriiyoasker çıkarabilecekleri batı Avrupa sa ruz. Bu sebeble Rusyada taarruzun tam lıüleri asıl harb sahasile bizzat Alman vaktinde ve btttün şiddeüle başlıyadan o kadar uzaktırlar ki müttefik yacağım ve Müttefiklerin yanm tedbirkuvvctler herhangi önemli bir tesir ya lerle bunu akamete uğratamıyacaklarını pamadan Mihver, Rusyada başhyan işini tahnıin etmek hatalı olmaz. bitirebilir. Lâkin Birleşik Amerika GeneTkurmay Baskanının yukandaki sözlerinden MütBu nasıl i$? tcfiklerce şimdilik yapılabilecek teşebbüslerin daha ziyade kombine kuvvetleİstanbul Mezbahasmdan kesilmek ürin baskınlarmdan ibaret olduğu ve A zere getirilen 2000 büyük beş hayvanın merikan kıt'alannut bu baskınlara işti muhtelif sebeblerle Haydarpaşadan tekrak edecekleri anlaşılmaktadır. Küçük rar şark vilâyetlerine iade edilmesinden hava, deniz ve kara kuvvetlerinden mü alâkadar makamlara şikâyetler yapılrekkeb kombine kıt'alann yapacaklan mıştır. Mesele İstanbulun kasablık haybaskm hareketlcrinin önemli hiçbir ne vana olan lhtiyacı da nazan dikkate tice veremiyeeekleri Ise bnndan evvel ahnarak tahklk edilmektedir. Hayahnm kemal çağmda İlk roman mükâfatını kazan mak mutluluğuna eren Halide Edib bir düzinelik romanile hep aşk ve ihtiras eserleri verdikten sonra «Sineklibakkal» la Hükümleri peşin söylememk için önce romanın yapısım görelim: Zaman, Abdülhamidin lstibdad devri; mekân, İstanbulda Aksarayın Sineklibakkal mahallesi; esas şahıslar: Mahalle imamı Ilhami, imamın damadı Tevfik, Tevfiğin kızı Râbia; ve onların etrafında perde perde tanıyacağımız, ikinci ve üçüncü derecelerdeki şahıslar. İmam Hacı İlhami Efendi mesleğinln tam eri. Eski zamanlarda olsa büyük kalabalıklan ayaklandırarak devletin başına büyük işler açabilecek tiplerden. Allabi «cemal» tarafından değil, hep ccelâl» tarafından görür. Vaızlarında cennet yok, cehennem var. İnandığı için inandırıyor. Sesi gür, suratı asık; huyu sert. Medresenin hem kuv^'etini, hem zâfım temsil etmektedir. Bir yandan ckara kitab» a gömülü, bir yandan paraya düşkün. Bütün roman boyunca onu, sırası geldikçe, çıkış ve iniş taraflarile görüp duracağız, Sinekli Bakkal r İsmaiİ Habib ı Yazan: 1 Yazının yapısı İmama damad olan Tevfik yeryüzünde imamın en lânet edeceği cinsten bir adam. Onu damad edinmek değil, ona selâm vermeği bile küfür gibi görür. Çünkü bu Tevfik soytanlık, meddahhk, karagözcülük, ortaoyunculuk yapıyor. Ortaoyunda zenne rolüne çıktığı için kendisine «Kız Tevfik» denmektedir. Hayatın cilveleri: Sofu imamın sofu kızı Emine bu Tevfiğe kaçtı. Imam, kızını evlâdhktan tardeder. Tevfiğin dayısı mahalledeki «İstanbul Bakkaliyesi» nin sahibidir. Işlek bir dükkân, onun üstünde bir kaç odalık ev, evin arkasında bir bahçe. Tevfik orada anası ve dayısile yaşarken kır çiçeği gibi kendi kendine bir halk artisti olarak yetişü. Hem de temsil ettiği oyunlan basmakalıp tekrar eden değil, onlara yeni tipler koyacak kadar yaratıcılıktan nasibi olan bir artist. Karısından ayrılmıya da artistliğinin bu cephesi sebeb oldu: Dayısı ve anası öldükten sonra Emine ile evlenen Tevfik, her artist ruhlu kimse gibi, para ve kazanc düşüncelerinden uzak, dükkân işlerini yüzüstü serdiği için dükkânı Emine eline aldı, sert imemm sert kızı; kocasım bir çırak gibi kullanıyor. Tevfiğin ruhu yumuşak, karısına birşey yapamaz; fakat o ruh içli, hıncmı san'attan alır. Karısı uyuduktan sonra gece dükkâna gelen arkadaşlarına, en mahrem yerlere kadar, Eminenin taklidini yaparak onları katıltmaktadır. Kadın bir gece kahkahaların fazla gürültüsünden uyanıp bu taklidleri kendi kulağile din'eyince... Emine babasının evine gitti. H. E. ERKİLET f HALLO BROÂDWÂY r İ A L İ İCîhanınE E kamaşhran harikasıY E ' C C gözlerini FF A Y A MARMARA BAŞLIYOR Bu akşam S U M E R sineması Halkınuzın pek çok sevdiği iki büyük artist Tevfik kendi başma yaşıyamıyan, hayatta daima başkasınm desteğine muhtac adamlardan. Kendini karısına affettirmek için her çareye başvurdu. BüVali Ankaraya gitti tün ümidler kesilince, «bakkal çırağı> Vali ve Belediye Reisi Dr. Lutfi Kır isimli ortaoyunile hem karısından öcünü dar dün akşam Ankaraya gitmişür. Lutfi almağ, hem de aradığı desteği cemiyetKırdar Viâyet ve Be.ediyeye aid muh te bularak İstanbul halkım semt semt telif işlerle şehrimizin isşe mesele'.erl fethe başladı. Kendi hayatını anlatan bu etrafmda alâkadar Vekâletlerle temas oyun o kadar çok rağbet gördü ki Tevlarda bulunacaktır. fiği saraya bile çağırdıîar. Oyundaki şahıslann kimler olduğu anlaşılınca jmaDört hırsızhk vak'ası mın kızı Eminenin adı da dülere destan Penerde Pastırmacı yokuşunda 9 nu olmuştu. Imam küplere binmektedir. maralı Tevfiğin evine hırsız girerek 24 Kol kol tertib ettirdiği jurnallarla Tevlira para ile bir tabanca vesair eşya fiği Geliboluya sürdürür. Tevfik mençalıp kaçmıstır. fasına giderken Emine de ondan gebe ic Şehremininde Millet caddesinde 25 kaldığı kızı Râbiayı doğurdu. numaralı Bedrosun evine geceleyin bah. Imam, torununu mahalle mektebine çeden içeri giren meçhul hırsızlar evbile göndermiyor. Kızı kendi yetiştiredekilere aid elbiseleri çalıp kaçmağa mucek. Râbia cehennem telkinlerile, kapvaffak olmuşlardır. kara bir din havası içinde terbiye edilİf F'atihte Bergama apartımanında mektedir. Çocukcağız bir gün mısırpüsoturan Etenıhanm bahçeye asmış olduğu külünden bir bez bebek yapü. Resim halılar çalınmıştır. dinen haram olduğu halde onun böyle •Jt Meçhul hırsızlar Şehremininde Ve. bir bebek yapması; dedesinden adamalidl Karabaş mahallesi Taslak sokağmda kıllı bir dayak yer, ve bebek çamaşır Süleymanın evinden kumaş ve eşya ça kazanının altmda yakılır. Ha yavrusu gözünün önünde kesilen bir ana, ha belıp kaçmışlardır. beği böyle ateşe atılan bir çocuk; zaHastalara konser vallı Râbiacık, bak bizim de gözlerimlz San'atkâr İbrahim Özgür, bugün öğle ıslandı. den sonra Haydarpaşa hastanesinde Imam, kızmı hafız yapıj'or. Dokuz, on hastalara bir konser verecektir. yaşmda hıfzını bitiren zeki kızın çok Sana her zaman söylüyorum, anlamıyorsun. Azizim, eski romanük devirler geçti artık! Romeon\ın dudakianndan zehri İçecek (kadm) şimdi hâlâ yaşıyor mu acaba? Boynun bükük karşımda duruyor, bu gün de bir lş yapamadım diyorsun. Bu. ne zamana kadar sürecek? Yakamı bırak. Ben de ya temin etmeğe çalıştığı zaman, gülünc, şamak, gülmek istiyorum. Fedakârlığim oyalayıcı fikirlerine kendi de inanmayetmez mi artık? Düşün kl yoksuzluk mıştı. Bu yıl sergiye gönderdiği tablobeni harab ediyor. Çalışmıyorsun; daha lardan hiç biri satılmadı. Akademik sandoğrusu çalışacak kudretin kalmamıç. atı, illüstrasyon işlerinde çalışmastna (Müstehziyane gülerek) San'atkâr mi mâni oluyor, bunu, fikirlerine ihanet zacm süflî işlere giımekten seni koru telâkki ediyordu. Bu suretle iki genc yor. Fakat bu yüksek düşüncelerine ta her gün olıuğu gibi vadedilen nlh^yethammül edebilecek, bana benzer bu siz (zajnan) düşüncesinin tatlı hayaliedala bir kadm hâlâ mevcud mudur bil rine ruhlarını kaptırmışlardı. (Zani3n), mem? Sonra kaç defa söyledim, hiç in karışık bir rüya ve büyüyen gölgeîer kâr etme, annen benin.le olan p.lâka gibi hep ayni yerlerde dolaşarak, boş, nı kesmeni istiyor. Benim yüzümden sıkıcı varlığile karşılarma diküiyor, ksEen de onun şefkatinden mahrum kalı falarını gene ayni mücadelenin tekrayorsun. Zengin olduğunu. beni düşüne rile yoruyordu. rek ihtiyaclarmı karşılamadığmı bilmiArtistin annesi altmış yaşmda bir kayorum zannetme. dmdı. On senedir çektiği tansiyon hasBu sözleri bir hamlede söyliyen genc tahğı daimî perhizle yaşıysbilmesiril kız, saçlan dağınık, renksiz ve arüst nıümkün kılmıştı. Evinden pek nadir lerde görülen kayıdsız kıyafetli deli zamanlarda, komşu ziyareti bahanesile kanlının karşısında mütehakkimcne du jıkar, küçük hizoıetçi kızı yalnız bıruyor, vereceği cevabı önlemek için par rakırdı. Genc adam annesini sık sık lak gözlerini hiddetle açarak, bir dağ görmeğe gelir, ekseri vakillerini onun keçisi çevikliğile hemen harekete geç arzusu hilâfına sevgilisinin yanmda gemeğe amade vaziyet alıyordu. Delikanlı çirirdi. Bu akşam, anî ve beklenmiyen hiç ses çıkarmıyor, telâşlı ve korkak la bir zamanda meydana çıktı. İçeriye güçvırİErla onu süzüyordu. Bir yıl evvel lükle girdiği zaman ayakta sallanıyor, tanışmışlar. genc ressam ona bütün ru düşmcmek için duvara yaslanıyordu. hile bağlanmıştı. San'atı hiç bir zaman Ağzından keskin blr alkol kokusu yaonu maddî endişelerinden sıyıracak fe yılmakta idi. İhtiyar kadın ellerile yüraha götürememişti. Sevgilisi haklı ola zünü örterek: rak ihtiyaclarını öne sürüyor, sık sık ay Bu ne hal evlâdım? Dediği zaman, olğu isyankâr bir tarılmak lüzumundan bahsediyordu. Genc kıza yakında devamlı bir işe gireceğini, vırla kaşlarmı çatarak: Bu ne hal ml dlyorsun? Hoşuna sabretmesinij ısrarla, gözleri yaşararak güzel bir seâ var. Camilerde Kur'an okuyarak az zamanda geniş bir şöhret kazanır. Bir gün Aksaraydaki Valide camünde onu dinliyen Zaptiye Nazırının hanımı da kıza hayran oldu. Sineklibakkal mahallesinin ötetarafı konaklar semti. Zaptiye Nazırı Selim Paşanm konağı da orada. Kansı Sabiha Hanım, gencliğinde kendini eğlenceye vermiş, şimdi de yaşlılığmda tekkelere ve camilere devam etmektedir. Romanın akışı bu hanım ve bu konak vasıtasile birden yeni ve geniş bir mesafe kazanıyor. Arük Râbiayla beraber biz de o dar sokaktan kurtularak, geniş caddede, büyük, nüfuzlu, kalabahk bir konağın gürültülü hayatına giriyoruz. SeKm Paşa, Abdülhamidin bu heybetli Zaptiye Nazırı, dış ve resmi hayatile, padisaha kör bir sadakat içinde, herşeyi göze alcin, korkunc adam; fakat iç hayatile, kendi halinde, kimseyi kırmıyan, iyi bir aile babası. Padisahtan ihsan alır, halktan rüşvet almaz. Resmiyetteki zalimliği bir ibadetten farksızdır. Bu adamı iyi anlıyoruz. Fakat Paşanm oğlu Hilmi Bey; bu, babasının büsbütün zıddı; yalnız zıddı değil, onun düşmanı. Çünkü Hilmi Bey jöntürktür, yani babasırun ayakta tutmakla mükellef olduğu nizamın ihtilâlcisi.. İyi ama bu genc lenfavi bir ihtilâlciye benziyor. Selâmlıkta ihtilâle dair lâfler konuştukları arkadaşlan da böyle. Bırakalım onları, anlaşılan müellif, o zamanki hayatta, kaç göç dolayısile, selâmhk dairelerinde kurulan böyle sahneleri bizzat göremediği için, bu ihtilâlci gencler hep silik ve oansız kalmışlar. Konakta rasladığımız en mühim iki şahsiyetten biri Vehbi Dede, Râbiaya alaturka musiki hocalığı yapan; deve tüyü harmanisile kendisini yalnız romanda değil, hayatta da görüp tanıdığımızı sandığımız zarif ve sevimli mevlevî. İmamla islâmlığın sert görünüşlü tarafına, Tevfikle ortaoyunumuzun folkloruna, Râbiayla musikimize girmiştik. lae. Vehbi Dedeyle de mevleviliğin fikir ve tsmail HABİB his tarafına giriyoruz. Fakat bu fikir ve hisler bizlerden çok Avrupalı okuyuculan sarsa gerektir. Zaten Vehbi Dede dahi o fikir ve hisleri hep bir Avrupalı MATİNELERDEN İTİBAREN ile. konuşmuyor mu? Kim bu Avrupalı? İspanyoldur. Adı Peregıini. Zengin ve müteassıb anası onu papaz yapmak istemişti. Fakat o paSinemasmda mevsimm en pazlığı da, hıristiyanlığı da, vatanım da heyecanlı, en güzel filmi bırakarak İstanbula geldi. Garbın ruh ikliminden kaçıp şarkın ruh ikliminde dinlenen zeki adam. Gayet iyi bir piyanist. Bu mahareti sayesinde, şehzade saraylarından nazır konaklarına kadar her yere serbestçe girip çıkıyor. Çok güzel türkçe öğrenmiştir. Hilmi Beye de piyanoyu o öğretti. Kendisine Râbianm sesini methettiler. Genc kız çocukluktan çıkmış, fakat henüz çarşafa girmemiş bir çağda. Kırklık Peregrini kızın sesine en çok hayran olan değil, o sesin büyüsüne en çok nüfuz edendir. İstanbul bakkaliyesl yeniden açılmıştır. Arük fazla uzıyan konaktan kurtulduk. Tekrar Sineklibakkaldaki sokaktayız. Kız dedesinin evinden ayrılıp babasının yanına yerleşti. İmam buna nasıl razı olur? Râbia hafızlıktan kazandıklaruu imama verecek. Hakemliği Selim Paşa yapar. Artık dükkânda hergün bayram var. Cüce Rakımm taklası, Tevfiğin tef çalıp onu oynatması, Eâbianın şarkısı, çengi Pembenin göbek atması. Dükkân kapanınca ev ve bahçe kahkahayla çınlıyor. Hayat ne tatlıymış, değil mi Râbia, hayat ne tatlı. Fakat ah, Tevfiğin ruhundaki san'at humması büyük bir kıraathanede önce meddahhk, sonra karagöz, nihayet ortaoyunu. istanbul halkıru gene kahkahalarla kırıp geçirmektedir. Oyunda Dahiliye Nazırının Geliboludaki sefihane hayatı üstü örtülü çıtlatıhyor. Iş yayıldı, jurnal, jurnal üstüne. Bu yetmiyor gibi zenne kıyafetile ecnebi postanesinden Hibni Beyle arkadaşlanna aid memnu gazete ve kitablan alırken yakalanmasın mı? Bu vesile ile o yumuşak ruhlu san'atkârda nasıl vefalı bir erkeklik olduğunu da öğreniyoruz. Tevfik her manasile can adam. O da, Hilmi Bey de Şama sürüldüler. Onu da, kendi oğlunu da süren Selim Paşadır. Râbia babasmın başına bu fenalığı getiren konağa ayağını atmaz. İyi ama yalnız dükkânla hem evdeki üç kişi, hem de sürgündeki babası nasıl geçinir? Romancının maharetli bir hamlesi daha. Vehbi Dede Râbiaya ikinci mabeynci Satvet Beyin konağında mevlud okumak imkânını buldu. Peregrini de ona Şehzade Nejad Efendinln sarayında kızlarına musiki hocahğmı temin etti. Râbianm mevlud okuması; eserin en çok bizim olan tarafı. Şehzade vesilesile de saray âleminin Içyüzü; romanın en meraklı yeri. Sonra». Roman bitti. Fakat romancı bitirmiyor. Anasmm ölümile Ispanyadan zengin bir mirasa konarak dönen Peregriniyi müslüman olup Osman ismile, başında kırmızı fes, Sineklibakkaldaki dükkânh evde, dar bir kılıf içine zoraki sokulmuş gibi, beceriksiz ve yadırgan, tünemiz görüyoruz. Bu evlenişi garibsemekte haklısınız ama bu tarz bir evlenişten bir sakarlık çıkacağuu sanmakta haklı değilsialz. Kan koca mes'ud oldu r YARIN i ALKAZAR Manîfaturacıların içtimaı Râbiayla beraber Vehbi Dedeyi de tanıyan Peregrini bu mevlevile çok çabuk ve çok sıkx dost oldu. İkisi apayn iki âlemin adamı olmakla beraber onlar birbirile bir yerinde olmıyanı tamamlıyorlar. Dedenln mistik kâinat görüşile piyanistin müspet felsefesi yıllarca karşı karşıya kültür mübadelesi yapıyor. Peregrini'den Dedeye ne geçtiğini bilmiyoruz ama Dededen ona bir şeyler sızdığı romanın aldığı neüceden belli. Fakat bu piyanist romanda garb felsefesinden ziyade garb musikisini temsil etmektedir. Romanı yazan şark ve garb musikilerini iyi bilir ve ikisini de sever. O iki musiki mademkl romancıda birleşti, romanda da o iki musikinin mümessilleri.... Belli bu ikisi sevişecek. Tevfik sürgünden kurtulup geldi. Geliboluda hizmetçiliğini yaptığı mutasarrıf Dahiliye Nazırı olunca onu aftettirdi. Manlfatura ve Kumaş Tüccarlan Bir. liğmln yıllık. mnuml toplantısı dün yapılmıstır. Manfiatura ve kumaş tüccarlan, kumas ve manifatura satışlannda umuml ihtiyaçlardan doğan toptancalığın ortadan kalkması, fiatlann yükselmesine sebeb olacağını ileri sürerek bunun önOne geçCmesini istemektedirler. Yalancla Birlilc namma bir heyet Ankaraya giderek teşebbüslerde bulunacaktır. • CUMHURİYET 2 SAFHA 12 DEVRE 25 KISIM hcpsi birden İntikam, kin... Cinayet... Kanh takibat... Heyecanlı sahneler... Şimdiye kadar gördüğünüz bütün serili sinema romanlanrun şölvre. tini sarsacak bir mnazzam şaheser DEMİR PENÇELI " 3 , , LER NBshaa S kıırnvtnT. Hark İçin 1400 Kr. 2700 Kr 750 » 1450 » 400 » 800 » 150 » Yoktur Abone şeraifi Türkiye için Senelik Altı avlık Üc avhk Bir aylık Dikkat Gazetemize eönderilen evrak ve ziyaından mes'uliyel kabul olunmaz. nesredilsin edilmesin iadc edilmez ve Gingers ROGERS ve Ronald COLMAN m ilk defa olarak beraber yaratüklan Küçük hikâye GÖNÜL OYUNLARI Mevsimtn en parlak ve en fazla nükteli komedîsinl takdim ediyor. LÜKS VE İHTİŞAM HAREKET ve ZENGİNLİK TİMASLİ Bu • akşam için yerlerinizi evvelden aldınnız. YARIN AKŞAM SİNEMA DÜNYASININ EN PARLAK YILDIZI HOIİVUTun en güzel artisti N E L EK Sinemasmda Heddy LÂMARR ve James STEWARD tarafından ilâhî bir surette yarahl>n nefls bir şaheser YILDIZI Gözlerinizi kamaştıracak... Gönül'crinizi teshir edecektrr. Dikkat: Numaralı koltuklar bugünden satılmaktadır. Sineması Beyoğluna Taşınıyor. Tepebaşında faaliyete başhyan S E Ş sineması Beyoğlu caddesinde istanbul Şehir Tiyatrosu Komedi kısmının binasuıa taşınmaktadır. Bu münasebet'e Tepebaşındaki faaliyetini tatil etmiştlr. Yakında Beyoğlundaki bina mükemmel. modem, ferah ve rahat bir sinema binası şekline konacak ve S E S İstanbul halkına en güzel fihnleri göstermeğe başhyacaktır. lardı. Kaçmak içtn anî bir hareket yaptı. Hemen yakaladılar. Çünkü, dışarıya garlb gürültülerin sızdığı evin önünde demindenberl gizlenerek bekllyorlar, bir hâdise ile karşılaşacaklarını ümid ediyorlardı. İriyan olan arkadaşı ressamm kollarından tutmuş, bir şeygitmiyor mu? İçtim. Sığır gibi ölün sun değil mî? Maksadmı anlıyorum. ler mırıldanıyor, o da; şaşkın ve meciye, tıkanıncıya kadar içtim. Eh ne ya Şeytan görsün yüzüğünü, istemiyorum. calsiz tavırları İçinde budalaca sözlerle palım, isteseydin beni bu halde, şimdi Yalnız, bana para lâzım. Anladm mı? cevab veriyordu. Yüzüğün çalınmış olduğu anlaşılınca beraberce eve girdikarşında görmezdin. Bana nazaran ra Yoksa yüzüğü satacağım. ler. Taşlıkta, evin içinde bir vak'a cehatm iyidir. Yaşıyorsun. Yaşa. YumuKadm: şak sedirlerde bir ihtiyar külkedisinin Onu veremem sana, diyerek sert reysn ettiğine delâlet edecek hiç bir hissiz gamsızlığı içinde yaşa. Bana sır leşti; param da yok, işte o kadar. Ya şey yoktu. tını çevirebilirsin. Fakat şunu aklma digâr bir yüzüğün elden çıkarılmasj inAy ışığı, koyu ağac gölgeleri arasınkoy ki (ondan) vaz geçemem. Onun sana uğursuzluk getirir. dan kayarak parke zemin üzerinde pariçin bir şey söyleme. Hayır, istemiyoDelikanlı anî bir hamle ile annesi lak, tezyinî şekiller yapıyordu. Ve karum. Anne, düşün; şu dakikada birsz nin üzerine yürüdü: ranlığın büyük sessizliği içinde merdinefes alabiliyorsam (onu) hatırladığım Pis cadı! diye bağırdı: yüzüğün ne ven basamaklarmda hafif bir ışık titiçindir. San'atım beş para etmiyor. Re rede olduğunu söyle. (Kanlı bakışlarile riyordu. Oda kapısıru açtıkları zaman simlerim Bitpazarma düşen eski eşya gene etrafı süzerek) Hayır, hayır. Lü ihtiyar kadının sedir üzerindeki cansız lar gibi kıyırstsiz birer matah haline zum yok. Biliyorum yerini. vücudü hepsini şaşırttı. Polisler b'r cigeldi. Sen de beni terkettin. IhtiyaclaAlkolün tesirile şuurunu büsbütün nayetle karşılaştıklarını zannettiler. Yarım var anlıyor musun. Evet, hem de kaybeden genc, İhtiyar kadını kuvvetli nına yaklaşiıkları zaman ihtiyar; derin pek çok. İnadın yüzünden bana yardı kollarile İtti. Ve küçük mücevher san bir uykudan uyanır gibi onlara şaşkın mını esirgedin. Evlâdın değil miyim? dığinın durmakta olduğu hücredeki şaşkın baktı. Oğlunu gördüğü zaman; Seviyorsam, bu benim elimde mi? Ba renkü perdeyi sıyırarak açn. Bu vak bu gözler korku ve dehşetle açıldı. Kuna para lâzım; işitiyor musun para! Ve anın cereyanı esnasında hizmetçi kız, ru parmakları sedirin atlas örtüsünü sıyahud paraya çevirebileceğim bir şey! korkusundan kaçrnıştı. ihtiyar, zayıf kıyor, sol kolu orrszu hizasından; dur(Gözlerini etrafta dolaştırarak): Şu ba kollarile oğlunu tutmak için son bir madan titriyordu. Birkaç defa talkn\'.k bamdan kalan kırıntılar yok mu? Hani gayret sarfetmiş, sonra cansız bir halde için silkindi. Çökmüş ve buruşnıuş dudavetlere filân giderken taktığın pır sedirin üzerine düşmüştü. İnliyor, boğa dakları arasından hırıltıya benzer anlanta taşlı yüzük... zmdan hırıltıya benzer, anlaşılmaz ses laşılmaz kelimeler döküldü. Bir şey İhtiyar kadın parmaklarmı birbirine ler çıkıyordu. Bulanık gözleri hücrede söylemek İstiyordu. Şiddetli heyaoaran kenedliyerek ve titrek dudakları ara ki çekmeye dikilmiş bir vaziyette ha tesirile vücudünün bir tarafı felcin sarsmdan bir takım duabr okuyarak: reketsiz yatıyordu. Adamın yüzü kor smtılarile külçe haline gelmışti. Son Evlâdım, diye sözünü kesti; o yü kunc bir mana almıştı. Çekmeyi kırdı. bir gayret sarfederek doğrulmak istedi. zük büyük babanın yadigârıdır. Elden Yüzüğü sıkıca avcımun içinde tutarak, Renksiz dudaklan aralandı. Polislere çıkaramam. Ben öldükten sonra ne is yorgun bir hayvan soluyuşile sür'atle oğlunu işaret etTieğe çalışarak: tersen yap. odadan çıktı. Henüz evin bulunduğu Benim çü.L.Vım, diye titredi; bıDelikanlı hiddetlenmişti: dar sokağın köşesini dönmemişti ki iki rakmız onu... Hakkınız yok... Ben ver (Ona) sarfederim diye korkuyor ı polisle yüzyüze geldi. Adeta çarpışıyor , dim yüzüğü... Hediyemdlr ona... Çalmadı. Yüzük KUseyin Huiki

Bu sayıdan diğer sayfalar: