23 Nisan 1942 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

23 Nisan 1942 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET rtısan Askeri vaziyet Musiki tcvkif edildi Berlin oda orkestrasının geçenlerde Ankarada verdiği konserlerden sonra Ulus'ta Vedad Nedim Tör bir yazı yazdı. Gördüğü ve dinlediği şeyleri pek beğenen kı>Tnetli Radyo müdürümüz, Ahnan artistleri hakkında baştanbaşa hayranlık ifade eden heyecanlı kelimeler kullanıyordu. YaziEindan anladığıma göre Vedad Nedimi en ziyade coşturan, kendinden geçirten şu olmuş: Nasıl oluyor da 24 kişi hiç falso yapmaksızın, tam bir itaatle, sanki görünmez ipîerle bağiı imiş gibi şefin elindeki değneğe uyabiliyormuş? Vedad Nedim Tör bu hâdisedeki harikulâdeliği anlatmakla bitiremiyordu. Doğrusunu söyliyeyim, ilk defa Parise giden Acem Şahının vaziyeüni hatırlattığı için bu yazıyı biraz tulıaf buldumdu. Bir orkestra kcnserini dinlerken teknik ve artistik bir çok noktaları bırakıp da, bunların en iptidaisi olan kollekîıf ahenk üzerinde takılıp kalmayı Vedad Nedim gibi garb musikisini çok dinlemiş bir münevverimize yakıştıramamıştım. i MIHINA! İHEM NALINA 23 Nisan bayramı Yeni taarruz arif esinde Âvrupanın batısmı müclafaa Bir iaşe memuru Şlmalî Amerika Birleşik Devletlerinin Genelkurmay Başkanı Gencral Marşal, Amerikaya dönünce basına, Ingiltereye yaptığı seyahatin çok memnuniyet verici olduğundan başka birşey edememiştir. Zaten daha fazla bir şey söjlemesi doğru olamazdı. Nitekim İngilterede ona atfolunan sözler bile lüzumsuzdular. Blr askerin şunu yapacağız, bunu edeccğiz demesi raten hiçbir vakit yerinde ve faydalı olamaz. Bu gibi sözleri icab ettiği zaman siyaset adamları süylcrler. General AIarau"ın birşey söylenıemlş olmasına rağmen Vaşinjtondan çekilcn 21 tarihli bir habcre göre guya askerlik mütehassısları, Londraian dönen Gcnclkurmay Başkanının. İngiliz ıımuıni karargâhile müşterek olarak tasavvur edilen harb harekctleri için gereken malzemenin istihsalini hızlandırmağa çalışacağı fikrinde olup Müttcfiklerin batı cephesinde önümüzdeki aylarda büyük ölçıiıie bir taarruza girişmelerini pek az muhtemel görüyorlarmış. Birleşik Amerika böyle bir hareket için hazır değilıniş. Onun şimdi tesirli olarak yapabıleceği hava müdahalesinden ibaretmiş; yanl Avrupa kıyılanna baskınlar ve düşmanın sanayi merkezlerine gittikçe şiddetlenecek hava bombardımanlan yapmaklır. Atlantik Okyanusunun öte tarafından kıt'amıza şinıdiye kadar bu dercce makul sözler geldiğini halırlamıyorum. Evet, Amcrikanuı hazır olmadiğı bir sır değildir. Hazır olmayınca da onun şimdiiik yapabileceği, Almanlan Rusyaya taamızdan menetmek olmayıp ancak bu taarruıu, endirekt olarak, kabil olabildiği kadar güçleştirmekten ibarettir. Bu da İngiltereye bilhassa uçak göndermtk ve buradan Alnıan arazisile Alman askerî işgali altında bulunan yerlerdeki önemli sanayi mcrkezlerini havadan bornbalanıakla olur. General Marşal'a atfolunan İngilteredeki sözlerde bildi»ildiği üzere küçük hava, deniz ve kara kuvvetlerinden mürckkeb kombine kıtalarla meselâ Fransa sahillerine ve buraUrdaki önemli denizaltı üslerine, bunlardan esaslı hiçbir fayda beklememckle beraber, baskın denemeleri yapmak da kabildir, fakat hepsi işte bu kadar. Çünkii AngloSaksonlar ne bugün, ve ne de yakın bir zamanda Âvrupanın batı sahillerine büyük ölçiide muharebe kuvvctleri çıkarmak için henüz hazırlanamamışlardır. Para ve altın nekadar çok olursa olsun evvelden kâfi hazırlıklar ve hcsablı bir harb sanayii olmadan ne hava ve deniz filolan ve ne de kara ordulan yerden biter gibi çıkanlamazlar. Fransada, son günlerde Almanlarla yani galible işbirliği yapmak zarurclinin kabul edjlmiş bulunması da AnğloSaksonların ba(ı Avrupada yapacakları büyük ölçiide bir taarruz harekctini teşçi edecck bir mahiyette değildir. Her ne kadar Fransanın böyle bir teşcbbüsü (ard ve defetmekte Almanlarla birlikte silâha sarılacağını zannettirecek hiçbir rcsmî veya hususî alâmet yoksa da Fransanın. kendi topraklarında \Fuku bulacak bir AngloSakson harb tcşebbiisünü kayırmıyacağı da meydandadır. Bunlara göre Almanyanın önümüzdeki haflalarda Rusyaya rahat rahat taarruz edeccği kabul olunabilir. Herşeye rağmen Almanyanın, Avrupanın şimal batı ve batı işgal sahalannda ehemmiyetli bir miktar askerî kuvvetler bulundurduğu aşikârdır. Bunlar şüphesiz hava, deniz ve kara kıt'alanndan müteşckkildir. Fakat sayılarile terkiblerinl tahmin suretile dahi söylemek mümkün değildir. Bu hususta ancak şunlar denilebilir: kara kuvvetleri o derece kâfi bir miktarda olacak ve bunlar geniş sahiller boyunca derinliğine o suretle yerleştiribniş clacaklardır ki düşmanın bir çıkarması vuku bulunca evvelâ o bölgedeki kuvvetler onu karşılayıp defe çalışacaklar, ancak bunu yapamadıklan takdirde, gerideki hususî ve umumî ihtiyatlar yetişinciye kadar düşmanı içerilere girmekien menedeceklerdir. c) Batıdak; müdafaa deniz kuvvetleıine gclince bunlar da. keşif ve gözetlcme işiııi yapacak kadar kuvvetli olduktan başka ayni zamanda hava kuvvetlerile birlikte düşmanın bir çıkarmasım men veya hiç olmazsa güçleştirip geç bırakacak bir hal ve terkibde olmalıdırlar. Zaten Almanlaruı denizüstü kuvvetleıine şimdilik daha ehemmiyetli bir kullanma sahası clmadığından bunların çağile bir miktar da denizaltı tabiatile bu işte kullanılacaklardır. d) Müdafaa hava ve kara kuvvetlerinden ayni zamanda düşmanın hava yolile yapacağı indirmclere karşı koymak isteneccğinden bunlann ayni zamanda böyle bir ihtimali karşılıyabilecek bir terkibde olmaları iktıza eder. İşte bu hususta söylenebilecek şeyler bundan ibarettir. Bu saydığunız işler, 2550 tümenle mi ve en az 10002000 uçakla nu olıır bilemem. Çünkü lâzım olnn kuvvcllcr hesab olunurken ihtimal ve imkSnların dcrecelerile beraber düşmanın çıkarabileceği kuvvctlerin tahmin olunacak miktarlan da azçok rol oynar. Bir de müdafaa olunacak sahiller, bahsimizde olduğu gibi, çok geniş ve nıütenevvi olurîarsa bittabi daha çck kuvvet isterler. Ancak şunu da beyan cdclim ki, Almanyanın gerek Norveçte ve gerek Danimarka, Holanda, Bclçika ve Fransada bırakacağı müdafaa kuvvctlerinin birinci sınıf askerierden müteşekkil olmaları lâzım gelmez; bunlar çok genc veya yaşlı kimselerden mürekkeb iyi talimli kıt'alar olabilir. Tank kuvvetlerinin de iğtinam olunmuş savaş arabalarile donanmalan kabildir. Dcmek istiyoruz ki Almanlar, kuvvetlerin taksim ve tev/iini o suretle yapabilirler ki esas olan Rusyaya taarruz asla zayıflamasın. Nihayct garb cephesinin umumi ihtiyatında bir de İtalyan ordusunun mcvcııd ve harekete hazır bulunduğunu haiırlamak ve söylemek icab eder. Fakat ne olursa olsun. şu kabul olunnıalıdır ki Müttefiklerin söz ve hareketleri bir blöftcn ibaret olsa da Almanlar batıda kâfi bir önemde hava ve kara kuvvetlerj bırakmak mecburiyetindedirler. Bu kuvvetlerin Rusya cephes'nde yadırganmaîarı bahis mevzuu olmasa da doğuda kullanılamamaları gene Almanlar için bir kuvvet kaybı sayılır ve dolayısile ikinci bir ccphe hasıl olrauş demcktir. Ancak bu cephe şimdilik zararlı değildir. Fakat Almanlar, bu yıl Ruslan yenemedikleri takdirde artık durum Mihverciler için felâkete doğru. dönmüş ('emektir. Böyle bir ihtimalden yalnız Mihverciler dcğil, Fransa ve Avrupa medeniyeti namına yeni Fransu Başvekili Laval dahi korkmaktadır. Nadir Bu memurun bir aşçıya on tane karne sattığı iddia ediliyor Alemdar iaçe memuru Münir, ekaıek karnesine aid bir yolsuıJuktan dolayı İstanbul ikinci millî korunma mahkemesine gönderilmiş, dün sabah başlıyan muhakemesinde, hakkında tevkif müzekkeresi kesilmiştir. Kendisinin, elindeki 10 ekmek karnesini, aşçı Abdullaha sattığı iddia olunmakiadır. Galatada bakkal Meryem ve gene Galatada bakkal Halille İbrahim, pirinc ihtikârından, Fındıklıda odurıcu Mu«tafa da odun ihtikârından milli korunma MuddeiumuTr.iliğince ayni mahkemeye verilmişlerdir. Orkestra o derece şefe bağlı kalmayıp Yedikulede oturan Hasan isminde bir da biraz başıbozuk gitseydi demek Veşlmendifer işçisi, ev\'elki skşam karne ' dad Nedim bunu olağan işlerden sayacak İşi için gittiği Samatya iaşe memuru ve aldınş etmeyip geçecekü öyle mi? diMuzaffere vazife ifası esnasmda haka yordum. Halbuki koUektif san'at hareret ettiği iddiasile dün Adliyeye gön ketlerinde ahenk, herşeyln başında gederilmiştir. Meşhud suç nöbetçlsi İs len en elemanter bir unsur değil midir? tanbul üçüncü asliye ceza mahkeme Bir orkestraya bu isim verilebilmek İçin, sindeki muhakeme neticesine göre; Ha ilkönce, onu teşkil eden adamların şefe san, İzmirden aldığı muvakkat ağır işçi uyabilecek bir seviyede olmalan arankarnesinin müddeti bitince, şimdi bura maz mı? Orkestralar arasındaki teknik da kalacağından yerine başka bir ksrne kıymet farkını yaratan ferdî olgunluk verilmesi isteğile iaşe memuruna mü derecesi bundan sonra gelmez mi? Ve racaat etmiştir. izmirden bu yolda alm nihayet bir aletten başka bir şey olmıyan mış bir karnenin İstanbulda değiştirile bir orkestra, onu kullanan adamların eün miyeceği ortaya atılarak müracaati kat'i de sırasına göre herşey veya hiç bir şeysurette reddedilince de memura karşı den başka nedir? Ve meselâ o orkestrahaiaret manaslna bir söz söylexişür. nın başına beni geçirmekle Vedad Törün Hâkim Necib Nadİr; Hasanm bir ay eline bir Stradivarius kemanı tutuşturhapsini, otuz lira para cezası öderaesini mak arasında, çıkacak sesler bakımınkarar alüna almış ve ancak, müracaat dan bir fark umulabilir mi? ettiği memurun kendifine vâki mukaŞefin elindeki değneğe uyarak çaldığı bele şeklinin hâdiseye sebeb olduğu noktasından, bu cezayı orıadan kaldır için bir orkestraya hayran olan ve bir konseri yalnız bu basit görüş penceremıştır. sinden seyreden yazıyı okuduktan sonra, bizde garb mızıka idrakinin yarınına Bulgaristandan getirilecek dair oldukça az ümidli düşüncelere daldığ:m siralarda gene Ulus'ta, FalDı Rıfkı kömürler Atay imzasile ayni mevzua dokunmuş Üç motör sahibi, Bulgaristandan kö başka bir yazı okudum. Ankarada, Almür getirmek üzere, Belediyeye müra manlann verdiği konserde bulunan Facaat etmiştir. Belediye motörcülerin bu lih Rıfkı, geçmiş günleri hatırlıyor ve teklifini kabul etmiş; ayrıca liman ida bir mukaye=e yapıyor. Or.un gencliğinde, resi de müsaade vermiştir. Motörler ya çok değil otuz sene kadar evvel, garbh kında hareket edeceklerdir. san'atkârları dinliyen Türkler hemen hiç yokmuş. Arasıra İstanbula uğrayıp da Ekmek karneleri Beyoğlu lokallerinden birinde konser Ekmek kartlarının dağıiılmasına dün veren artistler, kar^ılarında hep yabancı den itibaren başlanmışür. Tevziat ayın veya levantinlerle dolu bir salon bulur26 sında tamamlanacaktır. 500 gramlık larmış. Bir gün, bilmem ne vesile ile İkinci tip ağır işçilere aid talimatname Fa'uh Rıfkı Tötonia Alman kulübünde nin hazırlanmesı bitmediğinden, bu tip bir konsere gitmiş. karneler ancak haziranda verilebilecek Orada Türk olarak benden başka tir. bir Halid Ziya Uşaklıgil vardı! Diyor. Bu yazı, Vedad Nedim TSrün fıkrasından edindiğim esmer bulutlu duyguları Belediye Hesab işleri müdürlüğü, tah b:r kalemde gönlümden silip atıverdi. sil ve tahakkuk şubelerine bir tamim Falih Rıfkı Atayın hikâye ettiği günlerle göndererek asker ailelerine yardım pa şimdikiler arasında bir benzerlik bularasından henüz tahsil edilmemiş bulunan yım dedim. Bizde garb ımzıka idrakinin 113 bin ve tahakkuku tahsile tâbi olan bu başdöndürücü ilerleyişi önünde, tıpkı 165 bin liranm blran evvel tahsil edil Nedim Törün, şefe uyarak çaldığı İçin Alman orkestrasına karşı duyduğu haymesi hususunu bildirmitir. rsnlığa benzer bir hayranlık duydum. İthalât mallarının tevziatı Garblılaşma yolunda bu ne hızlı bir koMart böşındanberi memleketimize gel şudur ki, eskisile bugün arasında artık miş ve hükumetçe tevzi ettirilmemiş olan herhangi bir yakınlık bile yok. Otuz seithalât mallannın tevzii için hazırlanan ne evvel gazeteci olarak Tötonia salonunda o sahneyi gören Falih Rıfkı bugün proje ikmal edilmiştir. Projede bütün memlekette nüîus ve ihtiyar sayılacak bir yaşa daha basmadı. ilıtiyac vaziyetlerine göre tevziaün ne Otuz sene evvel başında fesile, yüzlerce şekilde yapılacağı hakkında esaslar var şapkalı arasında başka tarlalardan bir dır. Vekâlet, bu listeyi tasdik eder et çiçek gibi duran Halid Ziya, bugün, konmez hemen tevziata başlanacaktn". Bu ser salonlarında kaynaşan yüzde yüz suretle 1 mayıstan itibaren birikmiş olan Türk gencliğile beraber oturabiliyor. çeşidli ithalât mallarının tevzii kabil oDahası var: Bu genclik garb mızıkasılacaktır. nı yalnız dinlemlyor; onu yapıyor ve bir Oaliha başını cama dayamış pencereden dışarısını seyrediyordu. Kumral saçları ince, narin omuz'.arına dökülüyor, arkadan, kısa etekleri, yün süveterile küçük bir çocuğu andırıyordu. Köşesinden onu şefkatle süzen Sacide Hanım birdenbire o gsnc omuzların titrediğini, genc kızın poncerenin pervazını tutan elinin asabiyetle büküldüğünü farketti. Yerinden kalkarak ona doğru usulca yürüdü, başını uzatıp torununun omuzlan üzerinden sokağa baktfc 23 nisan, 22 yıl önce bugün Ankarada, Büyük Millet Meclisinin açıldığı gündür. İsterseniz bu millî bayrauıa. nada çaldırmıya mec «Cumhuriyetin temeli atıldığı gün. de bur kalmıştı. 1831 diyebilirsiniz. Çünkü, Padişahm dış düşde Paris Konsenra manlarla elele vererek kapattığı Mebtuvarında icra edilen usan Meclisinin yerine, o gün Büyük eser, umumi olarak Millet Meclisi, son Osmanlı HükümdaParis konser pro nnın bu iradesini hiçc sayarak milleçok Avrupa milîetlerinden aşağı kalmı gramlarına ancak 1863 te, yani bestelen tin iradesile açılmış ve toplanmış bııyacak derecede başarıyordu. dikten tam 39 sene sonra girebilmiştir. lunuyordu. Bir milletin kendi kendini Eün Fidelio'yu görmüştük. Bugün Do İtalyanın en büyük sanat merkezlerin idare etmesi demek olan Cumhuriyet kuzuncuyu dinliyoruz. Yarın Meister den biri olan Milano Dokuzuncu Senfo tejiminin temeli de 23 nisan 1920 de, Singer'i yalıud Tristan'ı bararacağımız niyi 1878 den evvel halka dinletememiş. Ankarada Büyük Mület Meclisinin açılması ve .Türkiye Büyük Millet Mecîisi dan şüphe edilebilir mi? Madrid ve Moskova filarmonik orkestraHükumeti» kurulmasile atılmıştır. • ları da daha evvel davranamamışlardır Mecüs açılırken konulan prensip şu Beethoven, Dokui.uncu Senfoniyi 1824 Balkan şehirlerinin çck daha geç kaîdıkte tamamlamış ve eser Viyanada ayni larını söylemeğe bilmem lüzum var mı? idi: «Büyük Millet Meclisinde topianaıı senenin mayıs ayı içinde çalınmıştı. Bu • milli iradeyi hâkim tanımak esastır. Senfoniyi Türkiyece ilk defa olarak Şu rakamlara bakarak, asırlarca başka Meclisin üstünde başka kuvvet yokiur., yeni dinlediğimize göre aradan 118 sene bir medeniyet zünıresinin kucağmda yaBu prensipe dayanan bir mecüs vu geçmiş oluyor. Fakat bizde asıl garbcılık harekeUerinİn cumhuriyetle başladiğmı şadıktan ve o mcdeniyeti varabileceği en hükumet, bu prensiple kabul edilen bir gözönünde tutacak olursak, Türk san yüksek tepelere ulaştırdıktan sonra ka idare şckli Cumhuriyetin, adı konuünaatkârlan, B^ethoven'in ve hatta bütün tıldığımız garb dünyasında, öteki mil mış, tâ kcndisiydi. Milletin hakimiyet ve iradesinden başsenfonik mızıka edebiyatınm bu en mü letlerden hiç de geri durmıyacağımızı him eserini on sekiz sene içinde başar gururla söyliyebiliriz. Milletimizin güzel ka ve ondan üslün hiç bir kuvvet tamış sayılırbr. Şu rakamlara bir göz atl san'atlara olan istidadı en basit halk nımıyan bu millî idare kunılurken Türk nız; faydalı bir mukayese yapacaksınız: türkülerinde, bir eski yazıda, bir çeş milleti, dışarıdan ve içeriden adavet, nıenin yapılış tarzmda, bir elişinde, san ihanct ve zulüm kuvvhlerile sarıunıştı. 1824 te tamamlanan Dokuzuncu ertesi at nıhunun dokunabileceğl her emekte Yeryüzftnde Türkiyeden ve Türkten sene Londrada duyuluyor. Fakat bu akolayca görülür. Şark medeniyetine bü bahseden her ses, sadece kin ve husucelenin asıl sebebi, eseri Beethoven'e j'ük hizmetler yapan bu istidad, kısa za' met bsğıran bir düşman nârası, TürLondra filarmonik cemiyetinin ısmarlamandanberi içine girdiği garb medeni kiyeye ve Türke uzanan her el, onun mış olmasıdır. O zamanlar sıkmh içinyetinde de kendine lâyık olan yeri şüp istiklâline, şerefine, canına kasdeden bir de yaşıyan bü>ük san'atkâr, elli İngiliz hesiz yakında alacaktrr. düşman ytunruğu idi. lirası mukabilinde Senfoni'yi Londraya Ebedî Şef Atatürk, Büyük Millet MecBuna her zaman inanalım ve durmasatmıya razı olmuş ve besteyi bitirir bilisini açarken meb'uslara şöyle dcmişti: tirmez bir kopyasını gönderdiğl halde dan çalışalım. «Yaşamak, didinmek ve çarpışmak demukabilinde bir şey almadığı için ViyaNADİR NADÎ mektir. Kim bu çarpıştnada kazanırsa, o yaşar. Çarpışmak için de her yolda kuvvetli olmak lâzımdır.» Her yolda kuvvetli olmak için de, Türk milletinin asil ve kahraman varBUGÜN matinelerden itibaren ÇOCUK BAYRAMI ŞEREFİNE lığına dayanmak, onun iradesinden iliki güzel ve büyük film birden gösterilecektir. ham almak lâzım geliyordu. Bundan Mugannl Kovboy başka ne çare, ne ümid vardı. İfte 23 nisan, bu ezeli ve ebcdî kaynaktan kuvvet almağa başladığımız gündür ve 22 yülık parlak mazi ile bugünkü şerefli hal. millî iradeden başka kuvvet tanıen büyük muvaffafayeti mamif olmanın yüce ve canlı eserleyarattıklan ridir. Bu bakımdan 23 nisanı, milli bayramlarımızdan biri olarak kutlamağa yerden göğe kadar hakkunız vardır. Yazan : Nadi S VK AY Sineması A N N SOTHERN'İn GENE AUTREY ve JANE VYİTHERSin ALTIN ARIYOR ÇAMSAKIZI ÖRÜ GÖRÜNMİYEN KAHRAMAN Çok güzel filminde 1 Büyük aşk ve macera filminde Saat 8,10 da başlıyan geee seansmda her ild film birden Mevzuunu: RUDYARD KlPLING*in lâyemnt eserinden.» Azamctini: San'atm büyük kudretinden... Heyecanım: Aşkın sonsuz ıstırablanndan alan Ronald COLMAN İda LUPİNO nun yarattığı IŞIK doldurarak 23 nisanın çocuk bayramı o!uşu, bir tcsadüf eseri değildir. «Bugünün çocuklan yarının büyükleridir» vecizesile ifade edilen düşüncenin scvkiledir ki mazi ile istikbal, 23 nisan günü birbirine bağlanmış, bu kutlu gün düne ve yarına aid çifte bir bayram olmuştur. Türk çocuklan, her 23 nisanda, bayram ederken hür, müstakil ve şerefU«bir Türkiyenin doğduğu günün aziz ve kut. sal hatırası içinde ,hür, müstakil ve şerefli bir Türkiyeyi yaşarmak vazifesinin, ebedî bir yann için, kendi omuılanna yüklendiğini görecekler ve bütün hayatlannın en büyük vazifesi olan bu millî ödevi körpe dimağlarına ve temiz nıhlanna silinmez bir surette jazacaklardır. Bn günkü 23 nisan çifte hayramı da, dünyanın feci hali içinde, 1939 danberi yangınsız ve kansız, geçirdiğimiz mesud bayramlarımızdan biri oluyor Büyük Millî Şef, Lozanda, kendi eseri olan Türk barışının üstüne titremektedir. Onun ve Büyük Millet Meclisinuı tuttuklan siyaset sayesinde, bavramlanmızın yaşlı, kanlı ve yaslı oln\adıklarını unutmamak ve milyonlarca insana kan ağlatan bu facia içinde, Türk milletinin gülerek bayram ettiğini riüşünerek sevinmek, şükretmek gerektır. Bugün LÂLE Gözlere yaş, gönüüere sinemasmda takdir Asker ailelerine yardım parası ikinci zafer haftasına baslıyor. H. E. ERKİLET Terfi eden muallimlere verilecek farklar San'at âleminin artist kudretinin en büyük ıstırab facissı... İhtiras kasırçası... Kalb ve gönülleri müzik nağmelerile mesteden san'at abide^i .. Lâhüti sesile bütün dünyayı ağîatan İLSE in WERNER en son eseri Geçen sene terfi eden 520 ilkmekteb muallimine, bu farkların ödenmesi için 942 bütçesine tahsisat konmuştur. Muallimler, zamiarını eylulden itibaren alacaklardır. Bu sene zam görmeğe hak kazanan 350 ilk tedrisat mualliminin raporlan Maarif müdürlüğünce tetklk edila) Almanlann batıda hıraktıklan av, mektedir. Listeler 15 mayısta tasdik emnharebe ve bombacı uçak filolan o de dilmek üzere Maarif Vekâletine göndereee kâfi olmalıdır ld bunlar büyük bir rilecektir. çıkarma harekctini daha denizde iken Ayni zamanda bu yıl 255 meslek mekkeşfedîp bombalıyabilsinler. Bir düşman tebi, 435 dc orta tedrisat mualliminin çıkarması vuku bulduğu takdirde de çı terfi görebileceği anlaşılmıçtır. Yeni bütkanlan kara kuvvetlerile birlikte denize çeye konacak tahslsatla evvelâ geçen döksünler. yıl terfi edenlerin, bilâhare de bunların b) Almanlann batıda bulundurduğu zamlan verilecektir. , JENNY LİND ŞARK Siıtemasımla Bir haftadanberi gördüğü coşkun rağbet karsısında Bugünden itibaren ( İSVEÇ BÜLBÜLÜ ) Beşiktastaki cinayetin muhakemesi bitti Beşiktaşta Vişnezade camii önünde kahveci Mehmed Çavuşu bir münakaşa ve kavga sırasında b.çakla öMüren Ahmed Turan Çürüklü, üç sene, beş ay, yirmi ifüne mahkum olmuştur. Ahmed, öldürdüğü adamın karısı Saadetle kızları Halide, Lutfiye, Nazmiyeye altı yüz lira ölüm tazminatı ödiyecektir. mandanberi için İçin beni çeğırıyordun. Fakat bugün o kadar şiddetle haykırdın ki tâ uzaklardan duydum. Seni affetmeğe karar verdim. Geliyor musun? Adam ağır ağır başmı kaldırdı. Yüzlerce sene evvel gördüğü siyahlı solgun yüzlü adamın, ölümün karsısında durdurduğunu pördü. Elini uzatmjş. gülümsiyerek bek'iyordu. Adam yav?şca yerlrden kelktı. Senelerdenberi ilk defa kalbl hakikî bir heyecanla çarpıyor, başı dönüyordu. ilk defa o da yorgunluğunu, uykuya, büyük uykuya olan hasrefini hisEediyordu. Yavaşça: 2 nci ZAFER HAFTASI Yer bulmak için lutfen tam soans saatlerlnde peliniz. = KUçUk hikâye Hayat ve ölüm Yeni Program ve Personel ile 23/4/942 den itibaren HER AKŞAM Şantoz FAHİRE SÖYLER ve AYSOL ile 8 kişilik CAZ 25 BAYAN ve ZENGİN VARYETE BAR SON AMERİKAN SENELERİN EN BÜYÜK SİNEMA MU\AFFAKIYETİ LORELHARDI İ MEKTEBDE Türkçe Sözlü Kahkaha Tufanı Sayın halkımızdan gördüğü muazzam rağbet üzerine İPEK SİNEMÂSINDA Daha birkac gün uzatılmıstır. Filme ilâve olarak: 1 M. U. M. MEMLEKET JITRNALI, 2 Renkli M İ K İ M A U S. m EL HAl B ü A'da S özl ü A LEV A K ŞA M SA A T . T ü r k çe ş A RKIS 1 9 da • ALEKSANDR GRAY BERENİS CLAIRE ve Nevyork Metropoliten operası artistleri. Fevkalâde meraklı ncfis aşk macerası lere, güneşe, kuşlara bakıyor, gene man mı kalırdı?» İhtiyariamıyordu da. düşüp kalktığım görüyordu. bir çocuk gibi ağlıyarak • Bütün bun Yalnız rengi garib bir şekilde sararEikisi gibi ölümden korkmuyordu. lardan ayrılmak! diye, düşünüyordu. Şu mıştı. Kalbi zaman zaman yorgunla Ölüm yatağındakilere doğru adeta taş kadar, ayağımm altındakı toprak şıyor ve sebebini bilmediği büyük bir heyecanla, istekie koşuyordu. Bazan kadar ömrüm yok.. Ah, öLnek İste kederle doluyordu. Yavaş yavaş rr.ün küçük bir çocuğun pembe göz kapakmiyorum! Beni kim kurtarır, beni ö zevî, çekingen bir adam ouyoıdu. O* larını elile kapatıyor, bazan bir İhtiyanu taıuyanlar: rın hayatm çekilmckte olduğu gölgeii Caddeden üzeri çiçek?erle örlülü bir lü/nden kim kurtarır?» Bu esnada yerler titredi. Uğultular Ah, ne mes'udsun! diyordular. Sen yüzüne merakla eğiliyordu. Hepsinin cenaze arabası geçiyordu, arata köşeyi dönüp kayboldu. O zaTar Saüha derin duyuldu ve adam birden oir; karsısında yaşıyacaksm. hep yaşıyac;ksın. belki ölümden sonra yüzlerindeki o rahat. Beni götürünüz.. bir İç çekişle başını çevirdi. İri siyah siyahlar İçinde, solgun hazin yüzlü bu dünya durduğu kadar.... Haydi glt. sakın ve mütebessim manaya haytetle Diye, mırıldandı ve elinl uzattı. bakıyordu. Sonra gece, gündüz kapıgözleri her zamanki parlaklıfinı kaybet birinin durduğunu gördü. Siyahlı adam eğlen, zevkine bak., Ertesi gün adamı kapısımn önünde Fakat o şimdi daha çok kıpısmm eşi smm önünde başı eilerinin içinde bunu miş, yüzü solmuştu. İhtiyar kadın ys ağır bir sesle yavaşça: ölmüş buldular. Başını eşiğe dayamış, Bana yaklaşma! diye, mırıldandı. ğinde oturuyor, jerinden kımıldamak düşünüyordu. Nihayet bir gün ölümü vaşça onun omuzunu tuıtu. Tatlı bir Ben ölümüm. Benden şikâyet ediyor İstemiyordu. Sonra ona bu sözleri sciy yaklaşmış bir İhtiyarın dudaklar.na rahat bir uykuya dalar gibi yere uzansesle: sun. Şikâyetlerin ne zamundır tâ u liyenler de ölüyorla..lı. Başkalan ge son su darr.lal.annı akıürkcn sesi tlt mıştı. Yüzündeki bütün tekallüsler, ha Korkuyor musun Saliha? dedi. zin, yorgun manalar silinmişti. DuciakTorununun zaman zaman yakalandağı zaklarda beni buluyor, rahatımı bozu liyordu. Hepsi onu kıskandıklarını, ha riyerek: larınm üzerinde ise hafif, tatlı bir tebesyor lânetlerinle huzurum kaoıyordu. line gıbta ettiklerini sakhyamıyorlardı. Bu tebessüm niye? diye sordu. süm vardı. ölüm korkusunu biliyordu. İhtiyar kadın yavaşça onu kolundan İşte geldim. Sana bir ceza ve bir ders Hepsi onu hayatın binbir zevkindon is Korkmuyor musun? Sacide Hpnım susmuştu. Genc kız Öbürü nefes gibi bir sesle: çekti, sedire, yanına oturttu. Yüzüne vermek İstiyorum. Bunun için de canına tiıadeye çağırıyorlardı. O kabui ediyor, dokunmamıya karar verdim. Uzun za gidiyor, sonra birdenbire her zamani;ini çekerek: O kadar yorgunum ki. diye mıdüşünceyle bakarak: Ne hazin masal! diye, mırıldandı. Sat ı bir masal anlatmak iştiyo man yüzlerce yıl beni beyhude bekliye klnden daha dalgın, kederli kapısımn rıldandı. Oh, o ebedî uyku, o karanceksin. önüne geliyordu. Nihayet bir gün: lık yumuşak bir örtü gibi bana sarılrum, dedi. Beni dinle. İhtiyar kadın gülümsiyerek başını a r . Ve birdenbire gök gürl^di, hava ka • Niye gitmeli? diye, mırıldindı. Elli se dığı zaman.. Ve torununun ümidsiz takışlaruıa 'sasma yaslamıştı: rardı, şLrışekler çaktı. Adam koıku ne, yüz sene. İki yüz sene evvel gene Sözünü bidremedi. derin bir scluk, aldırmıyarak başladı: Ben hazin bulmuyorum. dedi Ebe Bir zamanlar ölümden çok korkan İçinde ellerini yüzüne kapadı. Göz'.e ayni şeyleri yapmamış mıydım, gene sonra her şey bitti. Dudakları mütediyen yaşamak.. bunun ne korkunç bir rini açtığı zamansa fıriına geçmiş, ölüm ayni yerlere gitmemiş miydim?» bessim, yüzü huzur İçinde hareketsiz bir adam vardı. «Ölümder kim korkşey olduğunu anlamıyor musun? Eğer Büyük bir sıkıntile seyahatlerinin. kaldı. maı!> diyeceksin. Herkes korkar, bunun kayıblara karışmıştı. Yalnız dckunduğu ağaç yanmış, kavrulmuş, dalları bütün gidip geüşlerinin, .naceralarının. Adam akşam evine döndüğü zam&n böyle sayılı bir zaman içinde yaşayıp güç bir geçid olduğunu herkes bilir. Fakat Allah bizl yarattığı zaman içimi^e çürümüş, meyvalarile yerlerde sürünü hepsinin yüzlerce, yüzlerce defa tckrar gene kapısımn eşiğine oturdu. Başını gideceğimizi bilmeseydik, her şey bu kalanrruş olduğunu düşünjü. Yüzlerce eilerinin arasına aldı. Kendisihi son dar güzel. hayat böyle tatlı olur muydu? öyle bir kuvvet vermiştir ki hepimiz yordu. Ölüm sözünde durdu, ve adnm yaşa defa onîarı tekrar tekrar yaşamıştı. suz bir keder içinde hissediyordu. cAlöleceğimizi bildiğirriz halde ölmiyecekGenc kız sesini çıkarmadan sedirden mişiz gibi yaşarız. Ölünciye kadar ta dı. Elli sene, yüz sene. iki yüz sene... mevsimler gelip geçmişti. Hep birbirine lahım! diye, düşündü. Evvelce haystm kalkmış, gözlerindekl korkulu mana savvurlarımız, hulyalarımız içimizde Bütün sevdiklerini slile gömdü. Ha benziyen mevsimler. Kadınlar.. Onlar bir tadı, bir zevki, bir heyecanı vardı. kaybolmuştu. Dînlediği masala gülümtaptaze çiçekler gibi açar solar. ölün yatta kimsesi kalmsdı. Acılarım j'3şa da hep ayni gülüşler, ağlamaiar, ha Içimde yaşama arzusunurı kay.nadığını, ser gibi gözleri tatlı bir ışıkla doluydu. kalbimin sevincle çarptığını hissederciye kadar bu hulyabr, ümidler ruhu ma sevinci İçinde uyutmıya çalşıyor, reketler içinde gelip gitmişierdi. Tekrar pencereye doğru yürüdü, bir Yıldızlar, sular, ağaçlar, toprak, ta dim. Şirrdi...> muzdaki o yakıcı endişeyı uyıuur. kor bunda muvaffak da oluyordu. Hayatta zaman orada hareketsiz kaldı. Pencereyapılabilecek ne varsa yapıyordu. Bin biat ve nihayet İnsanlar, artık onJarkumuzu yatıştırır. Neyse hikâyeye başVe ölümün sözleri aklına geldi. «Yüzbir maceraya atılmıştı. Dünyanın köşe dan da usandığmı hissediyordu. Güne lerce sene, diye, mırıldandı, daha yüz den döndüğü zaman büyük annesinin lıyorum. yastıklara yaslanmış hafif nefeslerle uEvet, bir zsmanlar öl'im korkusu İ bucağmı dolaşmış, en küçük sefil ko şin ışığı bile gözlcrini öyle yakıyordu lerce sene yaşıyacağım ve belki ebedi yumakta olduğunu gördü. İhtiyar kadıçinde hayatı kendisine zehreden bir %'uklardan muhteşem saraylara kadar ki bazan karanhklara kaçmıya, gün yen!., Birdenbire dehşet içinde bağırdı: na muhabbet ve şefkatle uzun uzun Allahım tahammül edemiyorum adam vardı. Her gün Tanrıya dua egirip çıkmadığı yer kalmHmıştı. Dün lerce kapah bir odada ka'mıya mecbur baktı. Sonra: «O da mı yorgun, o da mı diyor: €Tanrım, beni yaşamıya bırfk. yanın en güzel aşkİHrmı yaşamıştı oluyordu. Gecelerİ. uyku İçinde geçen Bana acı. canımı al. Beni kurter... ebedî uykuyu bekliyor?> diye, kendi Kendi kendine şöyle düşünüyordu: o sakin tatlı zamanı seviyordu. RüyaO zaman karanlıkta blr sesin kulaher şeye. her türlü dünya azabma rafeendine sordu. ları seviyordu. Çünkü rüy,3İarda başka ğmın dibinde fısıltı gibi: zıyım, tek ölmiyeyim..> dij'ordu. Bir • Eğer öbürlerı gibi ölüm beni de vaktinde alsaydı bütün bun'arı yapmıya za bir âleme gitüğini, yepyeni insanlarla , İşte geldim dediğini duydu. Ne zagün kırlara çıkmıştı. Etrafıoa, çiçekPeride Celâl Peride Celâl

Bu sayıdan diğer sayfalar: