10 Eylül 1947 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

10 Eylül 1947 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AMERIKA MEKTUBLARI Chicago'dan notlar Yazan: Dr. Mehmed Oluç Chicago, 29 ağustos Atlantik kıyılarına yakın olan Worcester'den batı cenuba doğru bir yolculuk yaparak Chicago'ya geldim. İki bin kilometreye yakın bir mesafe içinde seyahat ettim. İlk hareket noktam olan şehrin kâin bulunduğu New England adlı bölgede ziraat bakımmdan kısır fakat zengin bir tabiî nebat örtüsü ile kaplı ve yer yer endüstriyel küçük kasabacıklar ve şehirlerden geçerek ziraatin ehemmiyet kazanmağa başladığı mıntakalara doğru yol aldım. 40 kilo süt veren ineklerile ve cins tavuklarile müreffeh Amerikan çiftliklerini gezdim. Son yılların en büyük tekâmül eserlerinden olan küçük köylü kombinalarını çalışırken gördüm. İÖu makineler bir taraftan tarlayı biçerken diğer taraftan taneyi sapmdan ayırıp çuvala doldurmakta ve bunlan tarlanın ortasına bırakarak biçmeğe ve saptan ayırmağa devam etmektedir. Çiftliklerde inekler otomatik makineler vasıtasile sağılmakta ve süt çok sıhhî ve temiz bir şekilde istihsal edilmektedir. Esasen yukarıda işaret ettiğim gibi aşağı yukarı 4041 kilo süt veren inekleri el ile sağmak kolay da değildir. Hulâsa burada her şey makineleştirilmiş bulunuyor. Göller mmtakası denilen sahada Erie gölünün doğu sahilinde NewYork limamnı kıtanın içerilerine bağhyan Erie kanalının başlangıc noktası meşhur göl limanı Buffalo şehrinin ve gene aynı göl kenarmda <Cleveland> ın sanayi ve petrol tasfiyehane mıntakalarile liman bölgelerini kısa bir ziyaretten sonra «Michigan> gölünün cenub batısına konmus Chicago, Amerikada birçok roman ve filmlere mevzu teşkil eden bu büyük ve haris belde, yolculuğun mühim durak noktalarından birini teşkil ediyordu. Yalnız bir şehir için haris tabirini kullanmam garib görünecektir. Fakat Chicago, NewYork ile yarışa çıkmış ve Amerikanın en üstün şehri olmai sevdasına kapılmıştır. Chicago'lülar, şehirlerile müftehir ve şehrin her şeyini mubalâğalandırmağa mütemayil... Bitaraf bir müşahid sıfatile iki şehri mukayese için bir temsil yapmak icab etse, göklere ser çekmiş binalarile bir servi endamı andıran NewYork'un yanında Chicago, güzelliğini haddinden fazla göstermek istiyen, henüz lâyığı veçhüe kendine çekidüzen verememiş, boyuna değil enine gelişmis bir kenar mahalle dilberini hatırlatıyor. Chicago'yu sevdim, faiat NewYork'la asla mukayese edemem. Maamafih, Chicago, istikbali çok parlak olan ve bir çok şahsiyetlerce ileride Amerikanın birinci şehri olmağa namzed sayılan bir belde addedilmektedir. Çünkü coğrafî mevkii bu bakımdan çok mühimdir. Michigan gölünün cenub ba. tı kennrında kurulu bu şehir 1833 yıhna kadar ehemmiyetsLt bir kasâkayth.. Bu yd ilk buharh gemi gölde işliyerek bu kasabaya uğramış ve müteakıb yıllarda gemilerin adedi süratle artmıştır. Bu srada Amerikan halkımn kıtanm doğusundan batısma doğru işlenmemiş yeni toprakları istismara koştuğu sıralarda Chicago durak merkezi olmuztur. Kıtamn orta batısmda ve batısında ziraat inkişaf ettikçe göller vasıtasile yapılan nakliyatta mühim bir liman rolünü oynaraış ve kıtayı doğudan batıya kateden demiryollarından gölün cenubundan geçenler Chlcagoda kavşak noktası bulmuştur. Bu ycllar hergün 12.000 vagonluk hamuleyi şehirden alır veya şehre getirirler. Bugün dünyanın en büyük hububat piyasası Ohicagodadır. Burada gene dünyanın meşhur mezbahaları ve et işile uğraşan imalâthaneleri inkişaf etmiştir. Amerikanın geniş ziraat bölgeleri ve hayvancılık, sütçülükle meşgul vâsi mıtakaJan halkının kulakları Chicagodan gelecek fiat haberlerini beklemektedir. Daha ileri giderek diyebiliriz ki Chicago, ihtiyacmdan fazla istihsalde bu lunup da satmak zorunda olan bütün memleketler çiftçilerinin alınyazısının yazıldığı yerdir. Çünkü cihan hububat piyasayı Chicago borsası fiatlannın mühim surette tesiri altındadır. Bu itibarla bir iktisadcı sıfatile tetkiklerde bulunurken görülmesi lâzım gelen müesseseler yanında hububat borsasını da ziyaret etmeği ihmal etır.edim. Suallerimi nazikâne bir şekilde cevablandırdıkları gibi elde mevcud neşriyattan birer nüsha vermeği de ihmal etmediler. Muamelâtı da ziyaretçiler galerisinden yakmdan takib ettim, Borsa, Şikagonun en yüksek binası addedilen ve son katmdaki dürbünlerile şehri insanın ayağınm altına getiren «43» katlı Ticaret Odası binası dahilinde kâin bulunmaktadır. Geniş ve yüksek tavanh bir salondan ibaret olan hububat borsasını şöyle tarif edebilirim: Kapıdan giriünce karşıda Chicagoya gelmiş hububatm. Ticaret Odası eksperlerince «Trier» denilen aletlerle vagonun Ustünden altına kadar olan sahasından alınmıs nümunelerini ve bunlann her türlü tahlüe tâbi tutularak elde edilen standard kiymetlerini görürsünüz. «Cashgrain> denilen bu satışa hazır hububat üzerinde satıcılar veya mümessillerile alıcılar veya mümcssiüeri arasında vuku bulan fiat teklifleri ve mukabil teklifler gürültülü bir şekilde salonu çmlatıyor. Fakat orJ tada bir uğultudan başka bir şey yok gibidir. Bu şamata arasında tüccann birbirini nasıl anladığına hayret edilebilir. Pakat rehberin verdigi izahattan anlaşılıyor ki burada bir nevi dllsiz 11Bam diyebileceğimiz bir el Işareti lisanı tekemmül etmiştir. Elin aşağı veya yukan tutuimsşı, parmaklara şu veya bu şekil verilmesi, aldım veya sattım, şu kadar «cent» aşağıya satıyorum, şu kadar «cent> yukarıya alıyorum şeklinde manalaj ifade etmektedir. Salonun içinde <Pit» denilen bir nevi sıçik hava tribününe beıaâyen muhteüf meydancıklar ve muiıteliE cins hububata tahsis edilmiş olup buralarda alıcılar ve satıcılar birbiri karşısina gelmekte. şiddetli bir pazarlık oereyan etmekte ve arz, t a . ieb kanunlarının mümkün oldugu kadar az friksiyonla işlediği bu salonda sade Amerikanın değü, dünyanın muhtelil memleketlerinden gelmiş yüzlerce tüccar ve komisyoncu, hububat istihsal eden dünya çiftçilerinin alın yazilarını yazmaktadırlar. Borsada müayyen standardlar üzerine hazır olmıyan hububat üzerinde de istikbale matul şartlı kontratlar yapılmakta, bir daOıika evvel alıcı olanm bu nazari mali bir kaç dakika sonra aldığı bir habere göre şu veya bu Uata bir başkasına devrettiği görülmeictedir. Günlük muameleler bitince borsa hesab memurları karşılıklı aüş ve satıslar arasında tasfiyeler yaparak son alacaklı ve borclulan ortaya koymaktadirlar. <Pit» lertn bir köşesinde, büyük blr şamata İçinde cereyan eden aüşverişleri dikkatle takib eden Ticaret Odası eksperleri fiatlarda bir <oent» in sekizde biri bir oynamayı derhal elektrikle işliyen bir aletle kaydedlyorlar. Bu kayıdlar elektrikle merkezi bir ofise naklediUyor. Oradan da aynı zamanda Amerika ve Kanadanın 600 muhtelif merkezinde bu fiatlar gene elektrikli vasita ile kaydedilinniş. Bu oynamalar radyo ve telsizlerle on dakika içinde Ingiltere ve Avrupanuı muhtelir piyasa merkezlerine bildlriliyor. Chicago Ticaret Odam, Amerikanın dört bucağından ve dünyanın hububat merkezlerinden aldığı gerek fiat haberlerini, gerek iklim tahavvüllerlni daklkası dakikasına blr kayan şerld üzerinde salon dahilindekilerine bildiriyor. Zaten salonda mevcud hususl telefon ve telgraf hatlarile tüccar ve komisyoncular, dünyanın dört bucağından lşlerile Uglli haberleri almaktadırlar. Bunlara göre de kararlar değişmekte ve denizin dalgalan gibi ahş ve satışlar. tekrar Batış ve alıslar birbirini takib etmektedir. Büyük salon bir çok karışık cihazlar ve vasıtalarla teçhiz edilmiş olup telefon ve telgraf telleri ve telsizler adeta bir vücudün sinirleri mesabesinde dünyanın dört tarafından gelen hububatla ilgili haberleri blr dimag addedebileceğimiz bu merkeze getirmekte ve dimağda verilen kararlan dünyanın dört tarafına yaymaktadırlar. 15 agustostanberi Amerikanın her tarafında ve bllhassa mısır yetiştlren bölgesinde sıcak ve kurakhk hüküm sürmekte idi. İllinols devleti dahilinde 15 agustosta yapılan mısır mahsulü tahminlerine aid miktarin günde 5060 bln ton arasında azaldıgı mütehassıslarca söyleniyor ve mısır fiatlan, bunu takiben diğer buhubat fiatlan yükseliyordu. Fakat 24 agustosta başlıyan yagmurlar, benim Chicagoya geldigim günün ertesinde mısır üzerine borsada yapümış İstikbale matuf satışlar fiatlannda buchel'de (takriban 27 kg.) 8 cent, (gene takriben 27 kuruş kadar) blr düşmeyi intaç etti. Daha ertesl günü yagmurların her tarafa kâfl derecede yağmadıği haberl borsada hafif de olsa yenlden yükselmeye sebeb oldu. Şarkl Avrupanın aksine olarai garbl Avrupada hasadın fena olduguna dalr gelen haberler buğday aUşlarını hararetlendirdi. Velhasıl siyasî, iktisadî, tabil her hâdise, çok hassas olan borsanın lbresini şu veya bu şekilde oynatmaktadır. Borsada ayda vasati olarak 30,000 vagon hububat üzerine iş cereyan etmektedir. Chlcagoda mevcud hububat elevatörlerinln lstiab hacml «750,000> tona yaklaşmaktadır ve bu elevatörlerin çalışma tarzlan yükleme ve boşaltma slstemleri görülecek şeydir. İstanbul halkı arasında. blr tarafından sıgır girip diğer tarafından pastırma, sucuk çıkıyormuş diye efsaneleştirilen Amerikan mezbahalarınin en mühimleri de Chlcagoda bulunmaktadır. Bunlann. en mühlmlerinden birl olan Surift kumpanyasmın tesisatını «ezerek tetkikatım çerçevesi dahilinde lüzumlu izahatı aldım. Etin sıhhl bir şekilde hazırlamp paketlenmest muhafazası hususunda profesörlere yaKİırilmış ilml neşriyatı da bulunan müessese et meselesi blr derd halinde xılan İstanbul Belediyeslnce tetkik edilmege deger kıymettedir. Sehir haberleri Bir Belediye memurlarının maası ne olacak? Hükumetten yardım gelmezse vaziyet güçleşecek Son zamlar dolayısile sarfiyat kısmı kabaran Belediye bütçesine yardım temini için Şehir Meclisi üyelerinden bir heyet An2îaraya gitmiş, İç İşleri Bakanlığile temas ederek bu zamlarm tediye edilebihnesi için ^gelecek sene bütçesi ajTica düşünülmek üzere çu esaslar dahilinde bir anlaşma yapılmıştı: Belediye bu seneki bütçeden bir kısım imar ve inşaat işlerini geri bırakacak, münhallere kimse tayin edibniyerek tasarruf temin edilecek, sene sonuna kadar maaş ve zamlarm verilebilmesi için Millet Meclisinden ahnan altı milyon liralık ödenekten İstanbul Belediyesine iki milyon lira verilecektir. Bu anlaşmaya tevfikan Bakanlık, B«lediyeye bu iki milyon liranm bir milyon lirasını' vermiştir. Geçenlerde de yazdığunız üzere Belediye bu ay 6onunda maaşların verilebibnesi için mütebaki bir milyon lirayı da İç İşleri Baianlığmdan istemiştir. Anlaşılan İç İsleri Bakanlığı evvelki altı milyon lirayı kâmilen sarfetmis olacai ki verdiği cevabda Büyük Millet Meclisinden 7.700.000 liralık ödenek istenildiğini bu para alınır alınmaz derhal Belediyenin istediği bir milyon lirayı da göndereceğini bildirmiştir. Filhakika Bakanlık, Millet Mec'isinden bu yedi milyon küsıır bin iralık ödeneği istemişti. Fakat Meclisin tatil kararından evvel bu tahsisatm kabul edilip edilmediği anlaşılamamıştn. Eğer bu tahsisat henüz kabul edilmerr.işse kasım ayma kadar İç İşleri Bakanlığınm Belediyeye yardım etmesi güçleşece'ktdr. ki bu durum Belediyeyi müşkül bir vaziyete sokacaktır. Maamafih bazı tediyatm geri bırakılması, tahsilâta önem verilmesi suretile gerek ekim, gerekse kasım ayılıklarmm tediyesine çalışılacaktır. CCMHLKIYK'İ romanın meraklı hikâyesi Kemal Satth Sel KİTAB SOHBETLERI J İHEM ,M1HINA 1 NALINAİ Meyvacılığımızın istikbali açıktır Sağhk ve Sosyal Yardım Müdürü Dr. Falk Yargıcı. «gecekondu» evlerinin bulunduğu yerierdeki teftişlerlni arttırmış ve bu mahallere her gün bir tağlık ekiplnl göndererek sıhhi kontrolleri sıklaştırmıştır. Bu arada dün Ayvansaraydakl «gecekondu» evlerinde bir sağlık ekipile beraber tetkiklerde bulunan Dr. Faik Yargıcı, bilhassa küçük çocuklarda başgöstereri göz hastalığının yayılmasını önlemek üzere o clvarda blr cağlık istasyonunun kurulması İçin direktifler vermiştir. Bugün faaliyete geçecek olan eağlık istasyonunda bir doktor ve bir sağlık memuru çocukların tedavilerini evleri dolaşarak yapacaklardır. Gecekondu) mahallelerinde sarî haslalıklar çıktı Aslen Rusya Türklerinden olup. «enelerdenberi Hindistanda lkamet etmekte olan İslâm âlimi Musa Carullah, Güneysu vapuru ile Mısırdan şehrimize gelmiştir. Milll Eğitim Bakanhğı Müsteşarı Rüştü Ankaradan şehrimize gelmij ve dün beraberinde İstanbul Milll Eğitim Müdürü Murad Uraz olduğu halde Anadolu sahilindeki kız sanat okul ve enstitülerlni gezmljtir. tstanbul Üniversitesi Yol tnşaat Kürsüsü profesörü Dr. H.N. Pallin. docentl Faruk Umar ve asistanile Anadoluda bir tetkik gezisine çıkmıştır. Profesör ay sonunda jehrlmize dönecektlr. Seri halinde devam eden pratik ticaret akşam kurslarının altıncı devresi bitmijtir. Imtihanlar Yüksek Ticaret Okulunda yapılmaktadır. Bu devre imtihana girenlerin tayısı geçen devreye nazaran iki misli olup 60 küsur klşldir. Buradan mezun olanlara defter tutma usulünü bildiklerine dair birer sertifika verilmektedir. Yenl tedrisata ekim bajında Halkevlerinde başlanacaktır. Fransada bulunan Türk talebeleri, merkezi Pariste bulunan «Fransada Türk Talebeleri Cemiyeti» ismi altında bir cemiyet kurarak faaliyete geçmişlerdir. Cemiyet başkam Enver Esenkova, dün gazetemize gönderdiği blr mektubda. 30 ağustos zafer bajramı münasebetile Paristeki Türk talebelerinln blr tören yaptıklarmı bildirmektedir. Meşhur İslâmiyat âlimi Musa Carullah şehrimize geldi Millî Eğitim müsteşan şehrimizde Tetkik gezisi Pratik ticaret kurslan Paristeki Türk talebeleri bir cemiyet kurdu eyva şifadır, yahnd yemiş alarak hürriyete kaBu roman «Les ilâcdır. Bu vecizevari sözü vuşmaktan çekinDesenchantees> dir, bana ilham eden bizim Bümedik. H«r şeyden müellifi «Pierre Loziyade pasaporta yükdere Fidanlığının, resmî adile «İsti> dir. Yabıız «edemuhtacdjk. lyehistan tanbul İIi Bahçe Kültürleri İstasyobî kıymet» i sebelı musiki muallime nu» nun Müdürü B. İbrahimdir. bile değil, fakat biYazları Büyükderede oturdngum halzim için «mahallî» liği haiz oLması iti j karşı «isyan bayrağı» nı açtırmağa kâfi ı miz bize para mukabilinde pasaportunu barile de bu eserin şimdiye kadar dili gelmiştir. ' bıraktı. Bu kadın kızlarile beraber Mı de, ben Fidan] $ a bir. nihayet iki defa eıra gidiyordu. Kendisi bir kızmı bera airarun. Fakat B. İbrahim (soy adını mize çevrilmemiş olmasma hayret etdaima unuturum) çok nazik bir lattır. mek lâzımdır. Çünkü intişarındanberi Şimdi sözü hemşirelere (**) veriyo berine aldı, diğer kızı bizimle beraber geçen zaman tam kırk bir senedir ve rum: <Türk kadınlığının hürriyeti için Parise gelecekti. Bu lutfa mukabil el Bazt akşamlar riyaretime gelir; sohbet inanılması güç bir rakam ama, doğru ortaya atılmağa karar verdik. Fakat maslarımızdan büyük bir kısmını ken ederiz. Ben daha çok denizden. o daha çok meyvadan, fidandan bahseder. dur, başka dillerde tacn 419 defa ba tatbikata nasıl geçecektik. ıstırablarımızı dilerine verdik. B. İbrahim meyvacü* hakkında t e t . sılmıştır. medenî âleme nasıl duyuracaktık, ma«... Hemşirem mükemmel bir aktristi. Eser, <İstanbul> un «Pierre Loti» nin kaleler yazsak nerede ve nasıl neşretti İhtiyar bir Leh kadını kıyafetine girdi. kiklerde bulunmak ve oradaki istasyonlarda ıslah edilmia yeni meyva cinslekudretli kaleminden çıkmış harikulâde recektik?. Zaten muallimemizin hal ve tavrını ve rinden fidanlar almak üzere, geçenlerde tasvirlerini ihtiva eder; fakat daha «.... O sırada «Pierre Loti> nin (***) sesini pek iyi taklid edebiliyordu. Boya ttalyaya gitmişti. O, vaktile de epeyJ mühimmi. eserin, hakikî hayattan almTürk sularına gelişi, bize, tanınmış bir ve yapma saçlarla hasıl ettiği manzara müddet İtalyada. bu işle mesgul omuşmış olan «mevzu> udur. Romanuı kahedibe davamızı müdafaa ettirmek fik pek hoştu. Benimle diğer kız, muallime tu. Orada jördüklerini bana anlattı. Bu ramanları İstanbulda oturan iki Türk rini verdi. Loti eskidenberi Türklerin nin iki kızı rolünü oynuyorduk. Bize arada, İtalyamn savaşlar ve hava bomhanımıdır. İki hanım ki, Abdülhamid dostu idi. Bize yardım edeceğine şüphe rolün pek mahdud bir kısmı isabet ettiği bardımanları yüzünden çok harab oldudevriniıi son seneleri zarfında geçen yoktu. Bütün kitablarını adeta ezberden için vazifemiz hemşirem kadar müşkül ğunu, fakat İtalyanlann inıar ve istihvelveleli bir vakanın da kahramanları sal işlerine büyük *ayretle sarılarak kal. biliyorduk. Eserlerini< daima hakikî ha değildi. olmuşlardır: «Köhn* harem hayatma «.... Bir gün herşeyi hazırladık. Leh kmmaya çaİLştıklarıni söyledL yattan aldığı bir mevzu üzerine bina karşı isyan bayrağını açarak Avrupaya ederdi. Aziyad^, Madam Krizantem bu muallimenin evinden cüretkârane bir Meyva ıslah istasyonlarında gayet kaçan iki Türk hanımının hikâyesi> ni suretle vücud bulmustu. Kendisi için tavırla çıktık ve Şark ekspresine bin büytik serler vardı. Bunlardan bazüarıyaşlılarımız arasında veya yaşhlarımızbir roman mevzuu hazırlamağa koyul dik. Polis memurları biraz dikkat etse nın bombardımanlardan bülün camlari dan dinlemiş olanlar arasnıda, anlatanlerdi, kalblerimizin nasıl çarptığmı gö kırılmış; yeniden yapmişlar ve harb duk. lara, hâlâ tesadüf edilir. receklerdi. İçinde dahi bu istasyorüarda meyva ıs«.,.. Günün birinde postrestant bir Eserin dilicnize çevrilişindeki teahhur, «.... Plânımız pek iyi hazırlanmıştı. Ne lah işlerine, fidan yetiştirmeğe devam mektub yazdık, tıpkı kitabda tasvir bir itibarla, hayırh olmu?tur; çünkü olduğumuz anlaşılmcaya kadar biz hu etmişler, harb sonrasında ise bu yoldausta bir mütercimin eline düşmüştür. edildiği şekilde kendisile buluşmağa ta dudu geçmiş ve Bslgrada varmış bulu ki yetişürme ve istihsal gayretlerine alib olduk. Loti. Türk kadınlarmm haFilhakika Nahid Sırrı Örik onun ismitelâkideki nuyorduk. Abdülhamid benim küçük eaml hız vermişlerdir. ne dahi, edebiyat kitablanmınn »dlan lini pek merak ediyordu, yaşta bulunduğum bahanesile tevkif B. İbrahim, İtalyanlann meyvacılık. dırdığı <Naşad'lar> ı değil, çok daha tehlike de onu cezbetti. En ücra köşe edilmemiz hakkında telgraf çekti, arkataki bilgilerine ve basanlarına hayranlerde hazırladığımız esrarengiz mülâiyisini karşıhk bulmuştur: «Bezgin Kakatlarda bulundu. Bir taraftan da mü mızdan babamız biri takibe çıktı. Bazı dır. Kendisine İtalyada ne yaptığını dınlar». temadi mektublarla kalblerimizi doldu Sırb dostlarıenızm yardımı olmasaydı sordum. İtalyaya iki esaslı ve lüzumlu meran sıkmtılan ona bildiriyorduk. Ki yakamızı güç kurtaracaktık. Seyahat «Bezgin Kadınlar> m meraklı hlkâ tabda «Zeyneb, Melek Cenan> imzala tarikmı değiştirmek suretile nihayet seleyi tetkik etmek için gittim. Bunlardan biri, fidan çoğaltma işlerini tekniyesine, geçen asır İçinde istanbulda rile çıkan mektubların hepsini ve «Ruz Parise vâsıl olduk!» ğin son icablarına göre teşkilâtlandırkurulan bir aileyi tanımakla başlama name> yi hemşuemle beraber yazdık. İki hemşirenin akıbetini merak edi mak suretile bol mlktarda sağlam ve vehyız: Bu, menşei Fransız olan bir aile Sırdas ittihaz ettiğimiz bir Fransız kayor musunuz? Kısaca anlatayım: On rimli fidan yetiştirmek için İtalyada yeni dir. Aile reisi «Kont de Châteauneuf»(*) dmı yazılarımızı tashih ediyordu.» Abdülmecid zamanında gelen Fransız Romanın iki kahramanı (Zeyneb) ve lar büyükbabalarmın memleketinde so yeni neler yapıldığını öğrenmekti. İkincisi de yetiştirip ucuzca halka daheyeti askeriyesine mensub bir asilzade (Melek) isimlerini alanlardlr. Peki, ya ğuk karşılandılar. Hayli sıkıntı çektiler. dir. Gelişinden az bir müddet sonra pek üçüncüsü; mektublarda imzası ve mü (Melek Hanım) isimüsi bir müddet ğittığımız fidanların müsbet neticeler güzel bir Çerkez kızına gönlünü kap lâkatlarda kendisi fakat daima pe sonra zengin bir Lehli 'ile evlendi. Dört vermesi ve meraklı bahçe sahiblerinin tırmış ve onunla evlenebibnek için ihti çeli olarak görülen Cenan... O kim çocuğu oldu. Rus ihtilâli bu serveti yok bilgisizlik yüzünden zarara uğramamada ederek (Resid Bey) ismini almıştır. dir? Romanı okudunuzsa, nasıl bittiğini etmeseydi. güzel hayat devam edecekti. arı için, öğretim işlerini ıslah yolundakl Kontun Fransız akrabası, onu dininden, bilirsiniz: Cenan, yüzünü asla açık ola Dört çocuğa ekmek v« tahsil temin et tedbirlerin İtalyada nasıl alındığını görmilliyetinden ve asalet unvanmdan vaz rak görmemiş olan Fransız cnuharririni mek mecburiyeti kocayı sinema orkestra mekti. geçhten bu aşkın sacnimiyetine inan sevmiş ve uğruna kendini öldürmüştür. şefi, kadmı da terzi yaptı. Ayrıca bizim istasyonlarda açılmış buGene romandaki ismile (Zeyneb Ha unan Amelî Bahçıvanlık Okulu öğretmamışlar ve kendisinuı bir değil, dört Bu safha, Pierre Loti'nin hakikî hakadın alabilmek maksadile müslüman yatında dahi böyledir, Loti, bu inanla nım) a gelince; o 914 harbine takaddüm menlerini takviye için iki usta bahçıolduğunu iddia etmişlerdir. Reşid Be yaşamış ve ölünciye kadar (Cenan) m ederek memlekete döndü. van getirmekti. Orada, memleketimize yin torunu, bu iddia karşısında: matemini evinde bir türbe yaptıracak gelmek istiyecek bahçıvanlarla bizzat ;örüştüm; onların ehliyetlerini araştır Belki de hakları var, demiştir, kadar ileri giderek tutmuştur. Pierre Pierre Loti'nin dilimize çevrilan ilk dım; yaptıkları işleri, fidanlıklarda beçünkü büyük babam dinin bu hususta Loti'nin bu inanışma iki hemşire de ki müsaadekârhğından azam! derecede hürmet etmişler ve hakikat^ ancak eseri (Japonya Seyahatnamesi) dir. Mü aberce çalışarak yakından gördüm, Pierre Loti'nin ölümünden bir kaç sene tercimi M. Saffet Beydir.. 1309 (1893) da Bunlar geldiler mi? istifade etmiştir.> sonra ifsa etmişlerdir. Çünkü bu haki basılmıştu*. 1903 te Hüseyin Cahid Yal Hayuı tahsisat yokluğundan henüz Reşid Bey malumath, dirayetli, hoş kat bir «büyük yalan> dır. Romandaki çın (Madam Krizantem) i tercüme etti. bir adamdı. Miralaylığa kadar yüksel ismile (Melek Hanım) bu büyük yalanın (İzîanda Bahkçısı) gene Hüseyin Cahid getirem«dik. Fidanlığımızın geliştnesinde büyük himmeti dokunan Valimiz, miş, Tanzimat devrindeki teceddüd ha sebebini, hatıralarında şöyle anlatır: tercümesile 937 de basıldı. (Aziyade) yeni bütçeye tahsisat koydurursa, onları reketinde bizmetleri olmuştur. «.„ Cenan muayyen bir kadın değil 923 te Handan Lutfi imzasile. son za hemen çağıracağım di. Bir gün akrabamızdan birini başka manlarda da Nahid Sırrı Örik tarafın Bu Italyan bahçıvanlara mutlaka Reşid Beyin, uğruna ihtida ettiği, gün diğer birini beraberimize alıyor dan tercüme ecüldi. Diğer tercüme edi üzum var mı? 'erkez refikasından 1858 de dünyaya duk. Mülâkat yerine daima yüzü örtülü en eserleri şunlardır: Can çekişen Tür Kat'î lüzum var. Bir bahçivanlık gelen oğlu çok iyi yetiştirilmiştir. Ço üç kadın halinde gidiyorduk. Pariste kiye (Hilmi Kütübhanesi 913), Isfahana mektebinde nazarî ve ameli bahçıvanlık cuk, Galatasaray lisesini bitirdikten buluştuğutnuz zamana kadar Loti hiç doğru (İsmail Hakkı Âlişan 934>. Bir öğrenmiş, sonra yıllarca tecrübe görsipahinin romanı (Halid Fahri 939). sonra Fransaya gönderilcniş ve yüksek birimizin yüzünü görmemiştir. müş bahçıvanlar, bizim elimiz ayağımıztahsilini orada yapmıştır. Memlekete Kemal Salih SEL dır. «... Loti'yi aldattığımız iddia edilebilir. ziraat mühendisi olarak dönen gencin Böyle bir iddia haksızlık olur. Romanın Desenize ki gemi inşaiye Jnühen<•) Bay İbrahim Alâeddin «Meşhur disleri için teknisyen ustabaşılar neyse, lk memuriyeti Halkalı Ziraat mektebi tam olması için aramızda bir de Cenan müdürlüğüdür. Bu memuriyet çok sür bulunması ve onun ortadan kaybolması Adamlar» da der ki: «Bu zatın Ondör bahçıvanlar da sizin tnesleğiniz için omemiştir, Çünkü o. zarafeti, umumî lâzımdı. Loti'nin romanı hararetle yaz düncü Loui tarafından Istanbula elçi dur. malumatı, Fransız dilindeki derin vu ması, bu kızm kendisini sevdiğine, ken olarak gönderilmiş ve 168999 yılları tyi buldunuz; hakikaten oyledir. kufile dikkati süratle üzerine çekmiş disi için öldüğüne ve hakikaten defne arasında memleketimizde bulunup tari Bakınız sizin bahçenizdeki o güzelim ve 1893 te Hariciye Nezaretinin en bü dildiğine inanmasma mütevakkıftı. Loti, he adı karışmış bulunan Marquis de çamların durup dururken kuruduğunyük memuriyetine geçirilmiştir; çimdi bunun bir hahikat olduguna inanmasay châteauneut soyuna mensub olduğu dan bizim fidanlıktan aldığınız yemiş söylenir.> :i umuml kâtibliğe muadil bir mevkL ağaclarından bir kısmmm artık meyva dı ve yalnız hayalinden istiane etseydi, (**) Kızlardan küçüğünün bu hatıra vermediğinden şikâyet ediyorsunuz. BuReşid Beyin oğlunun kurduğu aile, mümkün değil Desenchantees"yi yazaharemli selâmhklı, muhteşem bir konak mazdı. Bazan yalan söylemekte haki ları hayli uzundur. 1926 da «Strand Ma nun sebebi basittir. Çünkü sizin ihtiyar hayatı yaşıyordu. îkd kızı vardı. Baba, kati bildirtnekten ziyade hayır vardır.» gazine> de ve İstanbulda «Haftahk bahçivanınız, çiçekten anlar; fidanların Mecmua. da tefrika suretile neşredil ve ağaclarm teknik bakımından anlaonlara tam bir Garb terbiyesi verdi, miştir. mürebbiye ve muallimeler elinde bümaz. Artık bahçıvanlık da şubelere ayNahid SUTI Örik, bir Fransız muhar(•") Pierre Loti, ki asıl Ismi Julien rılmış ve ihtısas işi olmuştur. yüttü, bir çok diller öğretti, resim ve ririnin Loti hakkındaki eserine istina Viaud'dur, tstanbula Fransız sefareti musiki gibi güzel sanatlarla da alâkadar Bu izahattan sonra, iki usta Italyan den «Cenan> m «Lera> isimli bir Fran gemisi kumandanı sıfatile 1903 yazmda etti. Hattâ Garb içtimaî hayatını görbahçıvanına lüzum olduguna ben d« sız kadrm olduğunu söylüyor. Bu hük ;elmiştir. Bu vazifede iki sene kakmştır. sünler diye, konağına sık sık gelen sekanaat getirdim. mün hatalı olduğunu zannederim. Bahfirlerin ve ecnebi diplomatlarm toplanBilmem dikkat ettiniz mi? Bu yaz, sedilen eser. anlaşıhyor ki, yukarıdaki Yapı ve Kredi Bankası üçüncü tstanbulda nefis şeftaliler ve frenk arılarına onların da kafes arkasından hatırata takaddüm ederek neşredilmişmudları pek boldu. Bütün bu güzel yılını bitirdi iştiraklerini temin etti. tir. L^ra, gaüb bir ihtimalle, «mektubistasyonunnn Yapı ve Kredi Bankasının üçüncü yılını meyvaları, Büyükdere Bu ileri terbiye kendi Ifadelerile larla ruznameyi tashih eden sırdaş amamlaması dolayısile dün akşam Park ıslah ederek scnelerdenberi halka vo Fransız kadmı> nden başka birisi değiltharemde manastrra kapanmif rahibeOtelde btr kokteylpartl tertib edilmiştir. Ban bahçe sahiblerine dağıttığı bir milyon er hayatı» yaşıyan kızlar üzerinde ta dir. kanın yönetim kurulu bajkanı Kâzım Taşkend bir nutuk irad ederek bankanın bir fidana borcluyuz. mamile menfi tesir yaptı. İçtimal vaziB. İbrahimin dediği gibi «Meyva gıda yıllık mesaisinl rakamlara dayanarak açıkyetlerinin tazyikını olanca kuvvetile Eser hazırlanıp da neşredilmek üze amış, bu muvaffakıyette halkın rağbeüni, ve ilâcdır», çünkü jemişler, vitamin hissettiler. Hele büyüyüp çarşafa girbasının yardımını belirtmiîtir. Misafirler geç denilen kuvvet ve hayat kaynaklandır. dikleri zatnan adeta matem ilân ettiler! re iken, iki hanım büyük bir telâşa akte kadar lzaz ve ikram edilmişlerdir. Eğer, bol yaş meyva ihracatı da yapadüştüler. Eserin mukaddemesuıde kah Bu aksamki büyük jübile • bilirsek, nefis meyvalarımız, bir servet ramanlarınm tamamile «mahsulü haSaiat hayatında 25 yıiını geçirmij bulu<Bezgin Kadınlar> romanının kahra yal> olduğu vakıft söyleniyordu, fakat an kemani Necati Tokyay için tstanbul Türk ve döviz kaynağı da olabilirler. Meyva. manları işte bu iki hanımdır. Romanın bu teminatın iki hemşireyi tanıyanları musikisi yüksek sanatkârları büyük bir. J übile cılığımızın istikbali açık ve çok ümid mevzuunu ve daha sonra onların Avru aldatmasına lmkân yoktu. Ya kim ol hazıriamıslardır. Bu akşam saat 21 den sa vericidir; fakat i; i ve bilgüi çalıştığımız baha kadar Tepebaşı Bahçesinde devam ede takdirde. paya firarını hazırlayan hâdise, kızlar dukları meydana çıkarsa?.. Abdülha cek r'an bu jübileye cemiyetto bütün azası dan bir tanesinin izdivacile başlar: Iz mid devrinin son senelerinde cereyan ştiı k edecek re Suzldil faslı icra edilecekdivac, o devrin usulüne göre yapıhıııs, etmis olan firar vakasına, işte bu en ir. Eundan başka memleketin tanınmış büyani kız ancak nikâh akdedilip bütün dişe sebeb oldu, Sözü gene (Melek tün solutleri muhtelif eserleri okuyacaklar Parti müfettişi Yalovaya gitti bunu sürprizll jübile eğlenceleri takib Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul BBlge hayatı bağlandıktan sonra kısmetine Hanım) a verelim: edecektir. Necati Tokyayın bilâiasıla devam Müfetösi Fazıl Şerefeddin Bürge dün Yadüşen erkeği tanımışttr. Bu hâdise, «Bilâteahhur kaçmalıydık. Yesimiz eden 25 yıllık çalışmasının «onu böyle bir lovaya gitmiştir. Oradaki parti ijlerile llgibardağı taşırmış ve iki kıza <harem> e O dereceyi bulmustu ki herşeyi göze übile ile kutlanmış olacaktır. lenecektir. Sakalim olmadığı için, çenemi elime alıp düşündüm. Kepeği boyamak, fırıncı esnafmı scaba insafa geürir mi? Sanmam. İpe un sermeğe, bin dereden su getirmeğe alışık oldukları için, boyalı kepeği yıkar, ağartır, kurutur. gene ekmeğe karışürırJar. Biz de beri tarafta «kepekler boyalı. tesellisile, kepeği afiyetİ€ yer, dururuz. Herif, tencere hırsızı imiş. Zahir, yükte hafif, pahada ağır buluyormuş ki, hep tencere çalar, satar, gül gibi geçinir gidermiş. Yakalamışlar. Devir, kısasa kısas devri. «Hangi elinle çalıyorsun?» diye sorreuşlar. Ssğını göstsrmiş. Kesmişler. Uslanmış mı? Ne g«zer? Sol elile çalmağa başlamış. Gene yakapaça götürmüşler. Bu sefer de solunu kesmi'=!er. Herif hünerli imiş. Çalışmış, çabalanıış. ayakîarile tencere aşırmak usulünü keşfetmiş. Gene yakalanmış, bu sefer iki bacağı birden kesilmiş. Lâkin, hırsızla başa çıkılır mı? O küskütük vücudüne ruğmen, tencere ça!mağa gene muvaffak olmuş. Bu defa, kalaycın.n önüne gelip duruyor, e£ilivor, kafasını tencereye sokup kavuk gibi başma geçiriyor. zıplaya zıplaya kaçıyormuş. Bak.mışlar ki, başka çaresi yok, kelıesini uçurup kurtulmuşlar. Evet. ben Belediye olsam( ne Vekâlete sorarım, ne kepeği boyatım. Fırıncınm kendisini boyarım. Hem de, muazzam bir açık ekîütmY açar, butün dünyaya ilân ederim Hel< bu harbden sonra, Avrupada mı olur Asyada mı olur. elbet bir verde. biı yüzkarası yapan fabrika bulurum o bo> yadan külliyetli miktarda getirtir, onun. la boyarım. Tâ ki bir daha çıknihiinl Kira köşesi Efsanelere bakarsak dünyanın yok olusu, kâinaün sinesinde göçüp gidişi, küçüle küçüle olacakmış. Tarihten önceki devirlerin masah, elini daldırınca okyanusun dibinden bir avuc balık yakalayıp,( elini havaya kaldırınca güneşte pişirdikten sonra afiyetle gövdeye indiren, boyu fezalaraa eni mesafelere güç sığar ivec ibni unuk adlı mahluku yaratmış; kıyamet alâmetleri efsanesini icad edenler de, Yecüc Mecüc diye bir kabile uydurmuşlar. Bizler, bu iki acibe arasındaki tedricl ufalışın sona galiba çeyTek kala örnekleriyiz. Boyumuz, bosumuz, gitgide nohud oda bakla sofa haline gelen modern, kübik, ültrakübik evlerimiz meydanda. Rivayet ediyorlar ki, Yecüc Mecücler, yeryüzünü dolduran insanlar son ferdine kadar göçüp gittikten aonra türeyecek olan yumruk kadar adamlarmış. Bizden miras kalacak olan paubcları görüp hayretler içinde kalacaklar ı bunları mesken edineceklermis. Bahtiyar mahluklar. Efsane filân değil, mesken buhranmın tarifi diyesim geliyor. Zira, bu gidişle, buhranların bu en sırnaşığmdan, ancak kıyamette kurtulacağımız anlaşılıyor. Yecüc Mecüclere bahtiyar mahluklar dediğime şaşmayın. Kendi hesabıma, yeryüzünün bu müstakbel saüinlerine ben şimdiden gıpta ediyorum. Düşünün bir kere sahibi ağaca çıkıp kendisi yerde kalmışmdan tutun da, dama atılmışına, kuru gürültüye bırakılmışına varıncıya kadar, tekmil pabuclara, yan gelip oturacaklar. Ne hava paıasi var; ne, ben taşmacağ'm, sen çık Dr. Mehmed OLUÇ Bakırköyünde define bulundu Bakırköy Bez Fabrikasının genişleülmesi için hafriyat yapılırken bir alttn definesi meydana çıkmıştır. Altınların çıktığı haber ahnınca keyfiyet Bakırköy Kaymakamı Arife bildirilmiş, kaymakam derhal hafriyatm bulunduğu mahalle gitmis ve hâdiseden Müzeler İdaresile Defterdarlığı da haberdar etmiştir. Halen hafriyat devam etmektedir. Şimdiye kadar 24 altın bulunmuştur ve mütemadiyen de çıkmaktadır. Bu altınlar tam 24 ayar olup Bizans devrine aiddir. Altınların üzerlerinde İmparator 5üstiyen ve Fokanın resimleri bulunmaktadır. Bulunan altınlar jnuhafaza altına alınmıştır. M$da Deıtiz Sayın Üyelerine 947 mevsim sonu balosu yerine 13/9/947 cumartesi akşamı Gala Dinedansan gecesi yapılacağmdan muhterem azalanmızın teşriflerini rica ederiz. 1 Müşkülâta mShal kalmaması için 11 eylul 947 perşembe akşamma kadar davetlilerin kaydı yapılacak, bundan sonraki müracaatler kabul edilmiyecektir. 2 Bayan v« baylar için gece elbisesi reecburidir. 3 15/9/947 pazartesi akşamı^Münir Nureddin konseri yapılacak bunun için de 14/9947 pazar günü öğleye kadar büroya kaydolunması rica olunur. DENİZ KÜLÜBÜ bakalım diye tutturan mal iahîbl, aa de tahliye davası. Beğen beğendiğine gir, paşalar gibi sereserpe yerles, otur. Ama, pabucmuş bu t ayak kokusu olurmu?. Olsun varsın! İnanın ki bizim dinlediğimiz ağız kokusundan iyidir. Yecüc Mecüclerin pabuc bolluğunda karşılaşacakları tek güçlük, acaba şu sivri burunlu iskarpine mi yerleşsem, yoksa şu beriki kesik burunlusuna mı taşınsam? Şu uzun konclu ayakkabı da fena değil ama, acaba mantarh kadm iskarpini, yahud kauçuk tabanlılar kışın daha mı iyi ısınır? nev'inden, en iyiyi, en rahatı, en kullanışlıyı se?mek kaygueundan ibaret kalacak. Lâteşpih, dünya bolluğunda, bizlerin, kaloriferli apartıman mı tutsam, yoksa asansörlüsünü mü tercih etsem? Telefonlusu daha rahat olmaz mı acaba? diye apartıman beğenmemiz; yazın, yalı mı olsun, köşk mü diye sayfiye seçmemiz gibi bir şey. Yecüc Mecüc olasım geliyor, vallahi! *** Ötedenberi dikkat ederim: «Oturmak» masdarını n ^ kadar çok kullanırız da, köçebeliğe ne kadar düşkünüzdür. Uzun zaman aynı yerde kahrsak, toprağa kök sahp bir daha kurtulamamaktan korkuyormuşuz gibi boyuna yer değiştirmek hoşumuza gider. Bu, öyle bir salgın hastahktır ki. baçta restnî dairelerimiz hcpimize zanıan zaman musal Yazan j Hamdi Varoğlu lat olur. Elimde değil, bir müddet evvel fliân yerde olduğunu bildiğim bir daireyi, bir müddet sonra falan yerde arayıp bul mağa mecbur olunca, gözümün önüne, peşine belediye polisleri takılmı?, bheUnde boş gaz tenekesi, ötekinde sepetile düşe kalka koşujan içportacı esnat geliyor. Dedelerimir, memlekete bağlılığı, evvelâ toprağa, şehre, mahalleye bağlılıkla sağlayan ve perçinleyen insanlarmış. (Kira köselerinde sOrünmemek), (başını »okacak bir yeri bulunmak), eski Türk cemiyetinde, ailenin bellibaşlı kaygularrndandı. O tarihlerde, (iki göç bir yangın yerini tutar) dı; onun için, her mahalle, yapıldığı tarihte damının kenarına asılan «Yâ Hâfız> levhalı, nazarhkh, içinde seksenlik dededen bir yaşındaki bebeğe kadar bütün bir ailenin bir tarih parçası halinde ya.=adığı temelü, gedikli evlerile, toprağa kök salmış birer varIıktı. Her odasmın bir ismi, her köşesinin bir hatırası olan eski Türk evi, kar gibi beyaz Brtülü sedirlerile, cicimden perdelerile, boncuk kılıflı sigara eehpalarile, duvarlarındaki Yâ Hâfız levhalarile, bahçesindeki çıkrıklı kuyusu, sokak kapısmdaki ipi ile, sahibinin «başmı sokacağı bir yer> di. Mal sahibinin keyfine, kiracısmm kaprisine göre üç beş senede, üç beş ayda bir, sinesinde başka başka insanlar barındıran, hüviyetsiz otellerden farksız şimdiki apartımanlar, stil mobilyalarile, elektrik, havagazi, terkos tesisatile, hattâ asansSrleri, telefonlan, radyolarile, birer «lüra köşesi> dir. Mal sahibile &iracı arasındaki münasebetleri idare eden kanunlar yerine, her vatanda$ı mal sahibi edecek kanunlara hasret çekiyoruz. Boyaya dair Dünkü gazetelerde bir h#vadis okudum. Anladığıma göre, fırıncılar, ekmeklere kepek karıstırıyorlarmış. Bu işi yapmalarına mâni olmak için, Belediye, kepekleri boyatmağa karar vermiş. Kepek boyanınca, ekmeğe karışırsa belli olacağı için, fırıncılar bu sayede yola geleceklermiş. Mesele Vekâlete yazılmış, aylardanberi ecvab bekleniyormuş. Otevandan. fırıncılar da bu işe itiraz ediyorlarmış.

Bu sayıdan diğer sayfalar: