4 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

4 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| — — Sehirden Görünüşler lmiyen kış ve evvel gelen y alancı bahar! aya yakın İLİM İstan - i havaların çok güzel gitmesi bele son günlerde bu havanın İ* bir hal alması Istanbula bir * başlangıcı görünüş ve ko- vermektedir. Havaların gitmesi yüzünden bu yıl er. £ kuzulayan koyunların şimdi rile birlikte yemyeşil kır- dolaşmaları ve hele bazı yer , * ağaçların çiçek bile açması; , *88 kışın tam ortasında ve en i bir çağında olduğunu tir dır. Bir haftadan fazla varki İstan » birçok yerlerinde sabah ak- bahar ve puhu kuşları da ö | ; Bakırköy, Göztepe, E- , ve Eyübün bazı çukur yer| i badem, erik, kaysi a- da tek tük çiçeklenmeğe Mmışlardır. k Mar birkaç gün daha böy iy sidecek olursa, bu ağaçlarda. in çoğalacağı ve bun- sonra baska aöacların da taypemaya başlıyacakları şüphe N halde bu yıl bahar çok er -| pek demektir. Fakat, bir! f varki o da bir aya yakın! adanberi, böyle bahar gibi havaların bu günlerde bir bozulup sıkı bir soğukla karın ve kara velin basla ©. Eğer birkaç gün ar böylerlık gidip a- daha fazla çiçeklendikten Ysulmayan şiddetli bir kış > #ünterecek olursa o zaman bü e gis My e ve gerçek bahar pek geç gelecek demi R b g ektir. İk istersiniz? yi sak kimselere, leii dübahlayin Ne ne b rmak istediğini (o sorduk. “Beri başımın ucunda müzik Uyandırsınlar,, dedi. Öteki: başımda müzik o çalarlarsa, Ziyade uyurum., diyor. Bu- biri şu cevabı vördi: in Müziğin çeşidini değiştirir ve Mimi EE çalarız. Bunun ğ “Beni erllliğüsii uyandır- » diyor. Bir başkası ise: Bir rüzgâr uyandırılmak,, istiyor. * du Şilri okuyor: bibi reftârınız ne hâlettir; seherden mi Aferidesiniz! bezgin oturan bir tanıdığa ettik; ümitsizce sallıyarak: ver. beni kendi halime bi-! Elimden gelse ben hiç w- 1 — * nereye gitti ? Yılbaşı oldu mu, gazete- unlarda bir takım re- rİY. İhtiyar, saçı sakalı a- adam, etrafına ürkek bir gur .. 7 Hİ # z bezginleşip saçı sa- Erbainin onu geçtiği Kalde | İstanbulun henüz soğuk ve kar yüzü görmemesi tabii en çok kö- mürcülerle oduncuları düşündür «| mektedir. Evlerde, şurada burada! vaktile yığılmış olan odunlar, bir çok yerlerde henüz oldukları gibi durmakts4w Hele İstanbul evle- inin pek çoklarında ayazlı sabah larda sobalar birer ağız yakıldık tan sonra bir daha hiç yanmamak tadır. Geceleri çifte yorganlar, bat taniyeler henüz kullanılmıyor. Ka lın paltolar, yün kazaklar yollar da birçok kimseleri terletiyor. Geçende, Beykozlu ihtiyar bir avcı vurduğu domuzların kuyruk sokumlarına bakarak bu yıl kısı" emsalsiz bir şiddetle kendini göt tereceğini söylüyordu. Avemın b: sözlerinin üstünden on beş gün den fazla geçtiği halde daha orta da kıma benzer bir şeyler yoktu: Bu hal belki de gecen son bahs rm bastan başa şiddetli, sürek" yağrmırlar ve soğuklarla geçmesi dendir. Fakat yukarıda da dediğim gi bi bir aya yakın zamandır kendi İ sini lek, yeşillikli, çiçekli bir hal- de gösteren İstanbul havası bugün lerde bir kışlıyacak olursa nisana kadar artık işimiz var demektir. Böyle olmakla beraber ne de olsa gerçek ilk bahar girmesine önü - müzde tam iki ay kalmıştır. Mar. tın yirmi üçünde nevruz olacağı » na göre gözümüzü açıp kapayın - ciya kadar bu iki ay da geçer ve belli olmaz önümü“ bu 'ki ay lık kısa zaman da belki gene böyle “sözde kış olarak yalancı bir bahar halinde geçer. GEZGİN Haberci UM Nile u angırımak| Hikmet Münir VE Murad Sertoğlu kalına karışan bu ihtiyarlar o nereye gidiyorlar? Yoksa Nasreddin hocanın eski ay- ları kırpıp kırpıp yıldız. yaptığı gibi bu ihtiyarların da saçı sakalı traş edi- liyor, ve kendilerine Vorotof aşısı tat- bik edilerek gelecek yıl için bir genç çocuk haline mi konuyor? * İcatlar ve ihtiyaçlar Paraşütü icat eden adam, bir mah pusmuş.. Paraşütü 1798 de düşündüğü söylenen bü adam, ihtima! bir kulede mahpustu. Kendini yukardan koyu- verince, emniyetle aşağı inebilecekti, Fakat bu pek (eğlendirici o hâdi- se diğer icatlar için umumi bir kaide olarak kabul edilemez. Nitekim balo- nu icat eden adam, yerin dibine kapa- lu VE TUTTUĞU GİBİ KENDİNİ YU KARI ÇEKECEK bir zindan kaça ğr değildir. * Sevgili! re dair Müşkül bir vaziyette kalmak ister- misiniz? İşte size bir sual: Güzelliği ve zekâsile öğünen bir sevgiliniz size: — Benim güzelliğim mi daha faz- la, zekâm mı? diye sorsa ne cavap ve- rirsiniz? HABER — Aksam postası “Tarihin meçhul sırları bana malüm oldu!,, Bulddiayı ilerisüren ve sözüne inananlar bu'unan ingiliz “Atlantis,, kıtasının ortadan nasıl yokoldüğunu anlatıyor Yırsvun Tomes bu Angiliz muharrirımı eski Misr tarihini anlatmış Yaşayan bir adam ölü ile ko- nuşab'lir mi? Ölüler gerçekten ö- İüyor'armı? Ahret ile dünya ara- sında bir boşluk var mı? Acaba kaybolan bazı ruhlar bu boşlukta durup da madde ile gölge arasın -. da irtibat vazifesi mi görüyor Bu sualler düşünülemiyecek kadar eski zaman'ardanberi sayı- sız milyonlar tarafından sorulmuş tur. Ve sayısız milyonlar bunların karşılıklarını öğrenmeden ölmüş - say bayan, Bayan Bay ——. Geçen gün bir dilenci bir ka- pıyı çalarak: — Allah rızası için, dedi. Bir kuruş verir misiniz! Yukardan bir ses: — BAYAN BAY evde yok, Neden gülüoyrsunuz? “Bay ba yan,, diye bir opere: oynandı. Ka- dınken sonra erkek o'an bir Çer. kes kadınma “bay hayan,, yani es. ki tabirle “efendi hanım,, denildi de, “hanrmefendi,, manasına “ba yan bay,, neden denmesin! Hakikaten şimdiye kadar “ha nrmefendi,, diye hitap edilmiş bir çok kalantur şahsiyetlere “bayan bay,, demeği akledenler oldu mu acaba? Yoksa, böyle ÇİFTE BİP KÜLFETİ cidden İüzumsuz mu buluyorlar? * Dün - bugün I Üstat Yahya Kemalin bir gâzelini zamanımıza uyduracak olsaydık, acaba nasl söylemek lâzımgelirdi. Bir gazelinin parçasını okuyalım : Atladı dümen tutup üç çifte bir zerak çeye Geçti sandım Mahı Nev,ayinci billurdan “ Bunu bugüne tatbik edip o söylesek! şöyle bir hal alacak: Atladı manto tutup altı silindir otoya, Çıktı sandık bir Holivud vi kon Fakat şimdi yaşamakta 'olan| bir İngiliz vardırki, meseleyi hal. ' letmiş olduğuna bütün kalbile i-) sanmaktadır. Bu adam İngiliz or | dusu sabık yüzbaşılarından, İm | giliz hava kuvvet'er'ne mensup H. C, Randall Stevensdir. Bu adam “Misırdan bir ses, adile neşrelt gi bir kitapta bazı ha cikulâde tecrübelerini anlatmak - tadır. İşte size bu zatın hikâyesini ka- lem'nden çıktığı gibi kendi sözle- rile naklediyoruz: 1913 yılında başka adamlara benzi- yen bir insan olmadığımın farkına var- dım, Bu hadise çocuklara verilen bir eğ- lence partisinde olmuştu. O gün bildi- ğimiz bütün oyunlar oynanmıştı. Genç İerden biri: “— Haydi Planşet oynayalım! diye bağırdı. Planşet kendisine bir kurşun tesbit edilmiş düz bir tahtadır. Bu tahtada üç küçük tekerlek üstüne bindirilmiş- tir. Psihik olan şahıs tahtanm üstüne elini koyunca, tahta ileriye geriye gide- rek altına yerleştirilmiş kâğıda bir ta- kım haberler yazar. Çocuğun söylemesi üstüne odaya bir Planşet getirildi. Ben elimi tahtanın üstüne koydum. Tahta bare'tete başla- dı. Yavaş yavaş ve zahmetle Almanca bir cümle yazdı. Halbuki ben bu dilden bir tek söz bile bilmiyordum. Cümle adeta peygamberane bir su- rette gelecekten haber vermekteydi. Bu haber İngiltere ile Almanya arasında harp olacağını bildiriyordu! Şaşıp kalmıştım. Ertesi günü çarşı- dan hemen bir Planşet satın aldım. ikin- ci bir tecrübe-yaptım. Kurşun kalemi bir daha oynamağa başladı. Bu sefer verdiği haber evimin yan: başındaki İ yosunlu toprağı vazdığım takdirde 40 tane bakır sikke bulacağını söylüyordu. Söylenilen yeri hiç durmadan gidip kaz- dım ve sekkeleri buldum. Fakat benim haber vermiş olduğum umumi barp bitip tükenmeden evvel hakiki kudretim bana bildirilmedi. 9 şubat 1925 pazartesi gecesi ben ve kârım Londrarlaki apartımanımızda otu ruyorduk. Birdenbire kulağıma bir ses: — Kurşun kalemini al ve söyliyecekle rimi yaz! Dedi. Ben bu sesin karım tarafınrlan söylendiğini sanarak döndüm ve sor- dum, ©: — Ağzımı bile açmadım! Karşılığını verdi. Aradan bir dakika geçmemişti ki, sesi tekrar işittim: — Kurşun kalemini al ve söyliyecek- lerimi yaz; eğer beğenmezsen kâğıdı yırtarsın! İşte böylece “Mısırdan bir ses geldi!,, İlk önce Bay Stevens bu sesten hiç hoşlanmadı. Daha doğrusu korktu. Şuuruna bir 'bt'lâl gelmiş, olduğunu, yahut çildırmak üzre bulunduğunu sanarak derhal bir sinir doktoruna koştu. Fakat doktor kendisinde anor.| mal hiç bir şey göremediğini, ve, işittiği bu ses için en akla yakım! izahm “ötelerden gelen fevkalâde bir zekânın ken”is'ni vasıta ola- rek kullanmak istediği,. tarzında tefsir edi'etileceğin! söyledi. Bu sözlerden sonra el üzülmez oldu. Ve her gece oturup dinledi, Ses ona akılları şaşkınlık» tan durduracak br h'kâye anlat. tı. Bu hikâye yeryüzünün büyük bir parçasında bundan 25,000 yıl önce olup bitenleri söylüyordu: Sadece akıl ve mantığm soğuk ışığı ile muhakeme yürüten en ciddi ve aklı başmda âlimler bile Atlantik Okyanusunun yatağının bir vakıtlar muazzam bir toprak kıtası olduğunu söylemektedirler, Bu kıta Atlantis olarak tanm- maktadır. Müthiş bir zelzeleyi ta» kiben birbiri ardından gelen med dalgaları gibi tabii bir felâket ne- ticesinde bütün bu kıt'a deniz al. tma gömülmüştür. Bay Stevens işte bu h'kâyeyi felâketi gözlerile görmüş olan ye güne şahidin; kaybolmuş kralir. ğın hakanı Osirisin, ağzından din lemiştir. ... Atlantisde bütün insanlar Ptaki adi: bir varlığın buyruğu altında sulh ve sükün içinde yaşıyorlardı, Bu varlık ne erkek ne de ka”ın yirmi dört “oğul - kız,, 1 kendnsi- ne yardım için seçerdi, Bütün ülkede pırıl pır parla» yan taşlardan yapılmış mwa»zam mâbedler kurulmuştu. Her mabed bir “oğul « kız,, tarafından idare ve muhafaza olunurdu. Bu “o - ğul « kız,, a dünyanm esrar: hil- katin “Ana . Babası, , “varlığın pmarbaşısı,, tarafından öğretilir. di, Ülke ortasmda, yüksek dağ'a rm tepesine kurulmuş, uzak ve gizli geçitlerin esrarmı bilmeyen- ler tarafın'lan irişilemeyen muaz- zam bir mâbed vardı. İşte buradan hükümet işleri i« dare olunurdu. Ahal'sinin hiç bir türlü et yemeyeceklerine ve hiç bir hayvan öldürmeyeceklerine da ir emir işte bu mâbedden veril . mişti, Bugün kullanmakta olduğumuz binlerce icad ve ihtiraların plân ları buradan çıktığı g'bi, bugünkü asri dünyanın henüz keşfedemedi. ği daha binlerce ihtiralar da gene buradan doğmuştu. Fakat bu cennetin ömrü uzun sürmiyecekti. Yavaş yavaş halk arasında memnuniyetsiz'ik baş gösterdi. Bir vakıtlar sulh ve sü - künun hüküm sürdüğü yerde harp patlak verdi. Bir müddet sonra sulh kısmen iade edilmekle bera - ber, ahali arasına bir kere nefret girmişti ve bu için için kaynamak- ta devam ediyordu. Kara sihirbazlığın alıp yürü « mesi, mâbedlere saygısızlık, ikin ci bir Babil kurulması, kibir aza- met, fuhş ve sefahat Kosmos kal bine müthiş bir kısgınlık' getirdi. Hilkatin “Ana - Babası,, korkunç bir karar verdi: Atlantisi yer yü- zünden sildi! Yüzbaşı Stevensin son günlerde çıkardığı bu kitabı İng'lterede bü yük bir merak uyandırmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: