21 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

21 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gin e DT YN LP İİT. 132 Yemekte Rabianın gözleri hiç açılmıyor, bir düziye esniyor. Son günlerde göz kapakları gene pek . şiş, mütemadiyen uykusu var gibi, Osnranın odasına çıkıp Arnavut kaldırımcının acaib “türküsünü söylediği gündenber; fenalaşiyor, hergün daha halsiz, her gün yüzü gözü daha şişik. Albominin idra- rında, doktorları endişeye düşüre- cek kadar bir çoğalışı görülüyor. Doktor Kasım iki günde bir ora- da, Ve doktor Kasım Osmana hoş olmıyan ihtimallerden bahsediyor. Fakat bunları düşünmek doğru değil... Bütün gayretine rağmen gene Rabiaya ağrı çekerken ıspaz- moz gelmesi ihtimalini düşünüyor. Çirkin ihtimal... “Rabia, sen bu akşam erken yat, yavrum. Gözlerin kapanıyor.,, “Ne zaman açılıyor ki? Her ge- ce tavuk gibi tüneyorum.,, Bir hasta çocuk gibi mırıldanı- yor. Dudaklarını büke büke şikâ- yet ediyor. “Erken yatmaktan korkuyorum. Bir haftadır gözümü kapar kapa- maz fena rüya görüyorum.,, Penbe merakla soruyor: “Nasıl rüya, Rabia?,, Çingene için her rüya, bilhassa vakti yakın gebe kadın rüyası mut. lak bir mana ifade eder. Mutlak çıkar. og “Rüyamda beyaz sarıklı, kosko- caman birini görüyorum.., ““Töbe estağfurullah ,, Rakım ve Penbe yakalarına tü- kürdüler, kapıda duran aşçı kadın haç çıkardı. #2 ger “Tıbkı büyük babama benziyor. Başındaki sarıktan kaşlarına ka- dar hep o.. Göz kamaştıran kızı! bir aydınlık ortasında . duruyor. Büyük babamın anlattığı ahret a- zapları hep orada. Görmüyorum ama, hissediyorum. Sazaplı bir s5 duyuyorum, hep aymi seyi. “öy lüyor..,, eli Li, Rabianm boğazına kuru'bir hiç- kırık takıldı, elleri karnının üstün. de: “Bu kadının çocuğunu ateşe a- tn, diye haykırıyor.,, Kapının önünde Eleni gene haç çıkarıyor “Hristoski panaiya,, di-| yor. Rakım Rabiayı teskine çalışı- yor: “Merak etme, yavrum. o Yatar- ken imamı düşünmüş olacaksın. Bugünlerde çocuk gibi oldun. Ima-| mın çocukken bebeğini ateşe atma-| s: hikâyesini bana geçen gün söy- lüyordun. Rüyana girmiş.,, “Doğru, amca...,, Osman gözlerini kistı. “Mutlak sen benim odamda Dantenin cehenneminin resimleri. ne kaktın.,, | | “Vallahi bakmadım. Bilmiyor! musun ben hiç fena resme bakmı-| yorum.,, “Beni dinle. Yatarken Vehbi Dedeyi düşün. O sana herkesten çok sükün verir. Onun dininde a- zap, cehennem yok.,, “Doğru, doğru... şimdiye kadar din.,, Osmanın bu sözü azıcık öna sü- kün verdi. Vehbi efendi gene kon- ya seyahatine çıkmamış olsa, he- men onu yarın çağırtarak. Onu sık görse bu eski meş'um teestürle- Neden bunu aklıma getirme- kli akkal (Nakili, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) rin pençesine düşmiyecek. Bugün- lerde değil beş vakti, hattâ nafile namaz kılıyor, başı seccadeden kalkmıyor. Ölmemek için, selâmet ile kurtulmak için her dakika dua ediyor, Hepsi onun taşlıkta ayak ses- lerini dinlediler. Hepsi susmuş ve endişeliydi. Fakat Penbe hepsin- den daha endişeli. Gözleri dışarı fırlamış. Tavrında esrarlı bir hal var. Sesini alçaltmış, söylüyor: “Kız adetâ uğramış... İyi saatte olsunlar, tu, tu, tu..,, “Sus, şom ağızlı, kara cadı!,, Rakım hiddetlenmiş, Penbeyi boğacak gibi bakıyor. “Niye susacak mışım! Senin cü- ce aklın böyle şeylere erer mi san- ki? Her gebe kadma cin, peri mu- sallattır. Rabianın perisi hele bir gâvur. Bahçe köşelerine şerbet döktüm, okuyuculara o kadar ho- roz götürdüm, her akşam tütsü ya- kıyorum.' Domuza kâretmiyor.... Kâfirin ağzınm tadımı verdim yaâ.,, Osman güldü: “Nasıl verdin, Penbe teyze?,, “Nasıl mı? Hani şu baston - sapı kafalı doktorun»verdiği ilâç yok mu? Onu tepesinden aşağı dök- tüm, © zi —Tepesini. nerede ön iyi ze?» z ” “Görmek lâzım mı? Görmüş gi- bi biliyorum. Geceleri kızm pen- ceresinin altında.. Ya allah dedim, beş altı kaşık acr ilâç attım...,, Sustu, Başını salladı: “Keşki elim kırılaydı.. Ah kah- be, orospu Penbe...,, kara ellerini kafasına vuruyor, gözleri nedamet yaşlariyle dolu: “Kâfirin damarı tutar da kızı çarparsa bir daha, bir daha iflâh olmaz. Mig. iflâh olan lohusa yoktur...,, * “00 Rakım onu dinlerken yavaş ya- vaş gözleri fincan gibi büyümüş, şimdi sandalyasında ayakta, yum- ruklarını sıkmış, kendinden geç- miş, bağırıyor: N “Seni kâfir, hain, imansız çin- gene seni... Kız bir kurtulsun seni bir gün yaşatımıyacağım. Kara gırt- i lağımı sıkıp geberteceğim.,, (Arkası var) HABER — Alsam posfağı YKOCALI İSHAK FERDİ EZAN: —52— “Bu kadın seni Avrupada da takip etmişse, KADIN Entellicens : Servisin casusu olduğuna kükmedilebilir! istersen sana yardım edeyim? Entelicens 1 servisin casusu mu? Ömer esniyerek gözlerini açtı.. gerindi.. Şaşkın bir tavırla etrafı na bakındı.. Buraya nasıl geldiği- ni, sabaha kadar masaya dayana rak nasıl uyuduğunu hatırlıyama- dı.. Başmı yavaşça arkaya çevir - di.. Leylâyı karyolasında uzanmış gördü. Seslenmek istedi.. Yutkun- du. Ağzmı açamadı. Tekrar başı -| nı ellerinin içine aldr.. Gözünü| yerde duran buruşuk kâğıt parça. sma dikti.. Ayağiyle kâğıdın üstü. ne basarak mırıldandı: — Samimi duygularımı anla - masını istemem, Ziyanı yok.. Ben anlaşılmaz bir muamma halinde kalayım. Varsm o benim hakkım da ne hükümler verirse versin... Leylâ yataktan fırlamıştı, Ö. merin yavaş yavaş neler mırıldan. dığını duyuyordu.. Ayağmınu. cuyla sekerek masanm önüne ka. dar gitti. Ve ince parmaklarını uzatarak, yerdeki buruşuk kâğn parçasını çekip aldı. Ömer o gece masanın başında az uğraşmamıştı. Hatıra defterini karaladıktan sonra, Leylâ hakkın: da şarkılar yazmağa çalışmış, fa kat bunları her nedense beğenmi yerek, buruşturup yere atmıştı. Leylâ kâğıt parçaları üstünde ki mısraları sıraladı.. Şöyle bir göz gezdirdikten sonra gülümse - di.. Sevindi ve yüksek sesle oku - mağa başladı: “Leylâ diye hep seni andı gönül, Sana emel bağladı, yandı gönül!| Yıllarca bekledi, aldandı gönül, Sana emel bağladı, yandı gönül! Şarabı unuttu, zehr içti gönül, Bu hevesten artık vazgeçti gönül Aldattın beni bak, yaz geçti gönül. Sana emel bağladı, yandı gönül!,, Leylâ gözlerini yere indirmiş - ti.. Buruşuk kâğıt parçası şimdi a- KOCAMLA ATA Ciddi bir tavirla bu sözlerine itiraz ederek:' * — Sizin gibi zeki bir adama böyle vucunun içinde kızgın bir kurşun külçesi gibi duruyor, damarları... nın yavaş yavaş yandığını seZiyor- du. Prens Ömer elini uzattı: — Onu bana ver, Leylâ! Leylâ bu güzel mısraları taşı - yan kâğıdı katladı.. Göğsüne sok- tu; — Ben itiraf ederim ki, seni anlıyamadım, Ömer! Sen esraren- giz bir adamsm... Bir tehdit karşı smda hüviyetinin kaybolduğunu anladım. Beni affet! Seni'dün ge. ce incittim... Ömer Bey şakaklarını uğuştu - rarak ayağa kalktı: — Sen benim herhangi bir kimsenin tehdidine ehemmiyet vermiyeceğimi anlıyamaddm mı? — Canım, uzun etme işte! Ben senin bütün esrarını anladım.. Ve dün akşam İbrahimle otele geli . şim sirf'bir sürprizden ibaretti, Sadece seni kıskandırmak... Ömerin gözleri dönmüştü. Ley- lânm üzerine yürüdü: — Ben Mis Jülyeti sevmiyo - rum, anladın mı? Ben yalnız seni seviyorum! İşte o kadar... — O halde'ondan hemen alâ kanı kesmeni istiyorum! — Her şeyden önce benim sev gime inanmanı istiyorum.. Ben | biliyorsun bunu? 1... senden ayrılamam! — Hem benden ayrılamıyor * sun! Hem de ondan.. Haydi, #ö ver bakalım: Bu gece onu görme" meğe yemin edebilir misin? — Yemine ne lüzum var? Be onu sevmiyorum... Hattâ ondan nefret ediyorum. Elimden gels€ onu gebertirdim. Leylâ birçok şeyler biliyormut gibi davranıyordu: — Bana açıkça söyle.. O kadı” seni neden takip ediyor? — Beni takip eden o değildir — Ya kim?.. — İngiliz hükümeti.. — O halde bu kadın (Entel cenş Servis) in memurudur. Ömer içini çekerek başmı sak ladı: — Evet. İyi keşfettin! O, mef' hur bir casustur. — Ondan neden korkuyorsun! Bir yüz karan varsa, bana onu ©* söyle.. Belki sana bu hususta ya” dımım dokunur! Ömer sakinleşti.. Koltuğa otüf" du: — Ben İsviçreye, Avrupani" muhtelif şehirlerine gittim.. F&* kat, bu kadm... — Gölge gibi peşinden koşts” Yakanı bırakmadı, değil mi? “| — Evet... Fakat, sen neredf (Devenar veri ZAMAN Manifatura Ltd. Şirketi İstanbul, Sultan Hamam, No, 26 İzmir Peştemalcılarbaşı No. 46 Fantezi, ipekli, yünlü, pamuklu ve kazmir mağazası ük Parça Sergisi Merkezi: Şubesi: Bü Istanbulda başka şubemiz yoktur. düşünceleri bul etmiyor, herkesin kabul ettiği her şey€ ni etmek ve yıkmak istiyordu. İlmi, sanati, ww “ii -— EEE ZEREEİLCEİ A TANİ TetirkaNo.S5Sz Bir gün ona şunu söylemeğe cesaret ettim: — Aşk cinayetlerini anlamaz musınız? — Hayır! — Fakat cinayetlerin bir mazeretle yapıldıkları- nı kabul ediyorsunüz. — Şüphesiz. — Şu halde aşkı bir mazeret olarak görmek iste- iniyor musunuz? Omuzlarnı silkerek: — Bu gülünç bir hastalıktan Başka bir şey de- gil Hem gülünç hastahk, hem delilik ve hem de in. sanlıkdan çıkmak, bir nevi hayvanlaşmaktır. — Belki delilik olabilir, Fakat size göre aşk hay vanlaşmak demek midir? Azâmetle: — 'Tamamen, dedi. İlk ve iptidai oadamlar ne bassasiyeti ve ne de İnsanlara bütün O budalalıkları, delilikleri yaptıran şu aşk dediğimiz züppeliği bilir- lerdi, yakıştıramam. Aşk için “bayvanlik,, diyorsunuz. Bu nu insani duygulara büyük bir hakaret sayıyor ve sizin hiç sevmemiş olduğunuzu anlıyorum. Solgun bir tebessüm dudaklarmı buruşturdu: — Başkaları gibi ben de bü bülaşık hastalığa tu- tuldum, — Aşkt siz de tattınız mı? Birisini sevdiniz mi? — Heyhat ki evet. Fakat benimki hiç bir şey de. ği, Çünkü ne gülünç oldum ne de bir delilik yaptım. Yalnız biraz itidalimi kaybettim hepsi bu kadar, alde demek ki iptidai adamların yaptık» ları bu çürmü — hayvanların (diyorum çünkü bü. tün soylarımız bunu işlemişler — bir daha işlemek- ten istikrah ettiniz ve bir daha yapımıyacağınıza ye: min ettiniz. — Çok şükür şimdi artık aşılandım. Aşkla iki- miz biribirimire ebediyyen vedalaştık. Bütün bu sözlerimi onuh yaptığı gibi Jâtifeli, alay bir şekil vererek söylemiştim. Kocamm zaten yalnız bunda değil her (şeyde bütün fikirleri, bütün düşünceleri herkesten bam. başka idi, Yirminci asır adamlarının hiç bir şeyi ka" yi, fazileti daha ne bileyim birçok şeyleii ine” ye” yordu. Belki de onun bu aykırı Iddiaları ân“ eri itiraz ettirmek zevki içindi. Basr defalar €© vali « bildiği vakitler gözleri k müs ii galip ışıklar gözbebeklerinde tutuşuyor” gibi < gö” gaşırtmağa mi #le parlar, Öğle yemeklerinden sonra hemen vE Mi gene akşam yemeklerinde buluşurduk. Ve ma daha resmi, daha ciddi olurdu.. Çok nadir zamanlarda softada ko safiri de bulunurdu. Fakat bütün yemekli“ gün sanki ebedi bir başbaşa kaşı Haftada üç akşamı beraber sie ler ya ilk akşam olduğu gibi benim dai hud da kocamınkinde geçerdi. gid Bu akşamlar Arif Nedret tamami” içi takınırdı. Artık ilk defa olduğu gibi geceyi birlikte geçirmemizi katiyye yeli Demek ki ilk akşam bu teklifi gerçek yy Pi mıştı. Bana söylediği gibi belki de be” satı kaçırmıştım. teklif * 4 e &k (Dusem yaf. —2

Bu sayıdan diğer sayfalar: