4 Ağustos 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

4 Ağustos 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aykut akıntının da tesirile yavaş yavaş yüzerek saraya yaklaşıyordu — Hele sarayım birönüne varayım, elbette aklıma bir şey gelir, içeri girecek bir yol bülürum diyordu. Fakat yirmi yirmi beş dakika sonra saraym önüne varmıştı, “Vakit dene çabuk geşiyor,, diye düşündü: Sonra u- zaktan olmak üzere satayın bir etrafını dolaştı: — Vay canına! Aksi tesadüf! Bugün etrafta mutattan ziyade (o nöbetçi var. Bütün yerler tutulmuş. Saraya yaklaş" mağa imkân yok, Neden (o acaba? Ne var? Sarayın etrafında neden bu kadar gok tedbir alınmış? Yoksa benim bu gece saraya girece” ğim haber mi alındı? Hayır buna imkân yok. © halde. Aykutun kararı kat'i idi. Başka sefer olsa kapıdan muhafız zabit Hüseyni s0 rar, onunla görüşmek isterdi. Fakat bu” nu artık yapamıyordu. Oo Çünkü bütün Baray muhafızları Aykutu yaptığı son vakadan sonra iyice Obellemişlerdi. Ve onu bulmak, han meydanmda © berbat olan namuslarını temizlemek için can atıyorlar, Bağdadı karış karış arıyorlar di. Aykut da bunu bildiğinden Hüseyim! İe görüşmeği onun hesabina © tehlikeli bulunuyordu. Onun için sarayım etraimı dolaştıktan sonra şimal taraftma doğru gitti. Saraydan bir kilometre kadar şi- malde gene Diclenin sahilinde metrük bir köş bulunuyordu. Yüksek duvarlar” la çevrilmiş bahçesi, bir koruluk halinde ağaçlarla kaplı idi. Aykut bu köşkü daha evvelden keş” etmişti. Deniz kenarında bir demir ka pıt vardı Xi açılmaz gibi görünen bu kapiyt"Aykut daha evvelden kilitlerini yağlayarak açılabilir hale getirmişti “Seri bir göz atışıle kimse tarafından takip edilmediğine kani olduktan sonra! atından indi. Kapıyı açarak içeri girdi.| Atı da onu takip etti. Sonra kapıyı tek rar kapadı. Üstelik orada bulunan bir yük bir kalasr da kapınm iki yanmdaki yerlerine takarak kapıyı açılmaz bir ha İe getirdi: — Ne olur ne olmaz! Birde etrafı gerip tetkik edelim! diye söylendikten sonra atı arkasında olduğu halde bütün bahçeyi, harap köşkün etrafını dolaştı. — Tufanın — atının ismi — kulak” ları dikilmedi. Tam emniyetteyiz. Eğer bahçede herhangi bir canlı bulunsa der* bal ânlayarak kulaklarını dikerdi, Aykut bundan sonra Dicle kenarma doğru yürüdü. Gayet sık ağaçlarla kaplı bir yerde atını bıraktı. Ve suya girdi. Beş on adım atmadan su boyu hizasına vardı, Buraya varınca hafif hafif yüze rek kendisini akıntıya bıraktı, Bira — Hanım, biz n3 senin düşmanımız, ne da dostun. İşin doğrusunu anla. mağa geldik, Kaoun dalma haklıyı bulur, meydana çıkarır, — O halde benim masum olduğu. mu du göreceksiniz!. Öğreneceksiniz, .beni kurtaracaksnuz değil mi? — Eğer söylediğiniz gib! bigünah iseniz vazifemiz sizi kurtarmaktır. kabahatli iseniz cezanızı vermektir. — Ne isterseniz sorun Oben doğ. ruyu söyliyeceğim. Çünkü hiç bir za- man doğruluk yanılmaz. — Hakkınız vsr. Yalan çabuk meydana çikar!. “Soracağım suallere açıkça cevap verin. — Bildiğim ne varsa onu söyliye: na varmıştı. Ay ışığı maküs istikamette olduğundan hiçbir nöbetçi suda yüzen bu gölgeyi sezememişti. Esasen nöbet” çilerin fazla olduğu duvar kenarma va- snca söyun dibine dalmış, yirmi, yirmi beş metre kadar mesafeyi bu şekilde su" yun altımdan katettikten sonra (dışarı Çılemıştı. Aykut bundan sonra sahile yanaştı. Fundalrkların gayet sık olduğu bir yer” de dışarı çıktı. İlk yaptığı şey bir müddet yere ka- panmak ve hiç ses çıkarmadan beklemek oldu. Böylelikle hem dinlendi, hem de biç kimse tarafından takip edilmediğine emin oldu. Bundan sonra etrafı tetkik etti, İçin” an büyük saray tam idi. Bazı pencerelerden dışarıya aydınlık sızıyordu. Sol tarafım) da biraz İleride de üç katlı, & kerpiçten yapılmış küçük ve dar bir köşk bulunur yordu. Aykut bunu tanıdı. Esasen bu köşkü daha evvelden de bir kere görmüş tü. O zaman sormus ve müneccimbaşı Ubeyte ait olduğunu öğrenmişti. Kendi kendi: — Önce bu köşkübir araştırayım. Eğer boşsa iyi. Belki bu gece işime ya”) rar. İnsan hücum etmeden evvel ricat hattını temin etmelidir, diye düşündü. Fakat tam yerinden kımıldayacaktı ki bir ayak sesi duyuldu. Hemen tekrar yere kapândı. Çakılı yoldan telâşk bir ayak sesi gittikçe o tarafa doğru yakla” şıyordu. Biraz sonra uzun cübbeli, siyah sakallı bir'dam İkapının önüne geldi. Esasen açık olan kapyı iterek içeri giri di. Şimdi biz Aykutu gözetlidiği bırakalım da içeri giren adamı takip e” delim. Bu adam Halifenin vezirlerinden clup ayni zamanda Şii olan Mücyyedet*)| Sin idi. Müeyyedettin doğruca yukarı kata çıktı, Ubeyt onu hafif bir telâşla karşıla dı. Müeyyedettin sordu: — Geç kalmadım ya? — Hayır.. 'Tam vaktinde geldin. Ne rede ise onlar da gelecek. — İbni Ömer nerede? — Bilmem, daha gelmedi. Tam bu sırada Bağdat müezzinleri yatsı ezazını okumağa başladılar. Ezan sesleri duyulur duyulmaz, Müneccim U beytin gözlerinde bir halnane ışık parla" dı: — Tam bu dakikada mektubüm Ha» Hfenin eline geçmiştir. Nöbetçi muhafız Hüseyin bana tam bu vekit Halifenin yanma gireceğini ve o zaman ona verdi ğim mektubu kendi İ — Sizi ne ile ittiham ettiklerini bi. liyor musunuz? — Evet. Daha demin shali bağı- rışmıyor muydu? —Ne diyorlardı? — Güya çocuğumu zehirlemişim! — Siz buna ne dersiniz? — Ne diyeceğim. İftira, alçaklık. Hangi anne yavrusuna kıyar. Bunu yapmakta ne maksadım olabilirdi? Onu dünyaya getirmekle zaten leke. lenmiştim, Sonra da yok etmekte ne mana vardı? Saçma, saçma! — Belki kocanızdan korktuğunuz için vapmışamızdır. — Hayır. Ben masumdum. İçim. de hir bir vledamazabı yoktu. Kocam sözlerime inanır sanmıştım. »iellicens,e ——- 4 AĞUSTOS — 1936 Pİ z AR 'BirT URB Hatıralarım anlatan ? EFDAs TALAT —1s6— a Hain Tahsin ile Kâmil ve Kolont Maksvel'in maksatları ne idi? Türk camiası içindeki ikilikten istifade etmesini iyi biliyordu. Bu noktada her| fırsattan istilade etmekte üstattı. Hoca Zeynelabidinler, Galipler, (o Tahsşinler, Kemaller ve emsali habisler (o Kolonel Maksvel ile daima temas halinde idiler. O, bu hainlerden yalan yanlış (aldığı malümatı birer rapor haline (koyarak yüksek kumanda heyetine takdim eder” di, Bu müteselsil mel'anetten bittabi bi” günah ve masum bazı vatandaşlarımız zarardide olurdu. O da bundan nihayet” siz bir zevk duyardı. Bir Türkün eziyet çekmesi, bir Türkün ağlaması, ıstırap çekmesi, ölmesi, bir Türk ailesinin oca” ğının sönmesi bu adama bir sadist zevki veriyordu. Kolonel Maksvel uzun boylu, çopur” ca yüzlü, hain bakışlı, umumi çtvar ve harekâtı itribarile mağrur ve küstah bir adamdı. Bir elinde dalma bir kırbaç bır lunurdu. Böyle, yarının ne olacağının belli ol madığı kararsız ve nazik bir zamanda, Tahsin ve Kâmilin Kolonel Mak$vel ile birlikte Miralay Balları ziyarete gelme leri için herhalde çok mühim bir sebep olmal: idi, Onların bu iblisane maksat”) larını da neden öğrenmiyeyim. İşte bu” nun içindir ki ara kapıyı iyice kapama» mış, seslerin gelebileceği kadar hafif bir aralık bırakmıştım. Bu aralıktan içerisi ni de görebilirdim. Evvelâ kolonel Maksvel girdi, bayağı | ve kaba tavırlarile, hain bakışlarile Tak sin ve'hör halilâ bir dalkavuk ve meya” neci olduğu belli olan Kâmil onu takip ettiler. Kolonel Ballar, masasının OoObaşında oturuyordu. Maksvelin askerce gelâmr- nr aldı. Diğer ikisine de sarih surette istiskal okunan bir bakışla — baktıktan sonra selâm bile vermeden (birer yer gösterdi. Ve biraz kırgın bir sesle sor” du? — Arzunuzu öğrenebilir miyim? Buna kolonei Maksvel şu cevabı ver" di: — İstanbulda gittikçe garip bir şekil alan vaziyet Üzerinde görüşmeğe geldik. Kumandanım, biliyorsunuz ki son güm lerde Anadoluda Kemalist ordusu buda” laca ve küstasça bazı ataklar yapıyor. Tabit, bugün olmazsa yarın Yunan ordu su bünun hesabını soracak ve Türklere Vâyık oldukları mukabelede bulunacak” tır. Bu iş böyle bitecek.. O taraftan faz- la endişemiz yol. Kaymakam Maksvelin sözlerinden muhalif ismi altında vatana ihanet eden! bu heriflerin İngilizlerden yeni bir şe koparmak, yeniden paye ve mevki sahi- bi olinak istedikleri anlaşılıyordu. Maksvel sözüne şöyle devam etti; — Evet, biz eminiz ki bugünkü vezir yet muvakkat olacaktır. Ve nihayet im* paratorluğumuz karar ve programlarına! sadık olduğunu bilfiil gösterecektir. O-| zamana kadar herhangi bir anarşi tehir) kesi varsa onu bertaraf etmek zarureti) vardır. İşin bidayetidenberi Türkiyenin hayati menfaatlerinin İngilizlerle hoş geçinmek, onları dinlemek ve İngiliz 4” yasetinin icaplarına göre hareket etmek! te olduğunu çok doğru bir görüşle bu- lan bazı Türkler vardır ki halkm bir kıs! mı bunlardan hiç hoşlanmaz. Şimdi A” nadoluda milli kuvvetlerin bu arizi mü”; vaffakiyetlerinden cesaret alacak olan Türk halkının bize karşı ve daha çok bu gibi dostlarımıza karşı taşkınlıklarda bu! lunması pek muhtemeldir. Kolonel Balların bu uzun konferans” tan canı arkılmıştı — Azizim Maksvel söylediğiniz şey” ler aşağı yukarı bizce de malümdur. Bunları tekrar etmekte ne fayda var. — Kumandanım ! Bunlar sizce de ma” Tüm olduğunu biliyorum. Fakat talep &« deceğiğimiz işin ehemmiyetini tebarüz ettirmek için vaziyetin nezaketine bir kere daha nazarı dikaktinizi celbetmek istedim. — Bana talep edeceğiniz şeyi söyler” seniz daha memnun olurum. — Başlistüne... — Bu talep sizin şahsmıza mı, yoksa bu efendilere mi aittir? — Bunu hepimiz, battâ Oo müşterek müttefiklerimiz nam ve: hesabına- yap”) mayı faydalı buluyorur. — Buyurun, söyleyin! — Böyle nazik zamanlarda İstanbul” polis müdürlüğü gibi bizim için hayati ehemmiyeti olan bir makamm bize taraf tar ve dost bir el tarafından idare edir mesi lâzımdır. — Bu elin kim olduğunu bana söy“ ler misiniz? Maksvel dönerek (Tahsin) hainini işaret etti: i — Tahsin Bey! — Evet; Tahsin beyin dostumuz or duğunu bilirim. — Kumandanım ! Şimdiki polis müdü rü Esat (Bey) o makamı işal (o ettiği gündenberi el altından mütemadiyen aleyhimize çalışmıştır. Kemalistlerin buradaki teşkilâtile münasebattardır. Hele silâh karakçılıkları işimde büyük rolâ vardır. teşkilâtın gizli aç! yummaktadı; Müddelumumi bafifçe , tebessiim etti; — Masumiyetinize inanır öyle mi? Kadın başını kaldırdı ve gurur. la: — Evet, lâzımdı!. Bekir Sıtkı Bey b'r saniye düşün. di. Sonra istintakını başka bir sekle döktü: — Size bu meseleye sit olmıyan bir gey sormak istiyorum. — Buyururi efendim. — Dün akşam sekizden itibaren ne yaptınız? — Kolay efendim. Ansızın kocam geldi. Ona başımdan geçenleri anlat. mak mecburiyetinde idim. Epey sar. sıldım. Geç vakit Doktor Remzi Bey geçiyordu, Celâl onu içeri çağırdı, ço. cuğun ölümü hakkında izahat istedi, Sonra o gitti, arkasından da kocam yavrularımı alıp kaçtı. Sonra bayıl. dım, Kendime geldiğim zaman dok. torun feci iftirası ukitma geldi. He. men çılgmlar gib: dişarı fırladım. Koştum, koştum, Hem doktoru bul mak, aleyhimde bövle çirkin bir ima. Hn bulunmamasını rica etmek İsti. yordum, bem de kocama rastlayıp magumiyelime inanması evlâd'arımı emeinde idim. Gözleri doldu, sustu, Müddeiumumi; — Devam edin, dedi. — Söyliyecek başka bir gevim vok Yorgunluktan, ha'sizlikten bitap dü şüp gene bayılmışın:. Ne kadar zaman kaldığımı bilmiyorum. Ahmet Bey beni Luldu, perişan bir halde beni eve getirdi. Bekir Sıtkı Bey kalktı, odada do. laşmağa başladı. Bir köşede atılmış siyah bir elbine ile bir çift ayakkabı! duruyordu. Bastonun ucuyla onları| dürttü. Her ikisi de kırmızı çamur lekesi içinde idi, — Demek harap değirmen civar. DA gitmişsiniz? — Olabilir. Bilmiyorum Belki!, — Sast kaçtı? Saygınlığınız uzun sürdü mü? — Ne desem yalan. Kendine ma. Hik değildim kit, — Döktor Remz' Beyin taarraza uğradığı yerlerde dolaşmışsınız, bu cinayetten bütün köy Halkı sizi itti. ham ediyce. Garip gey bu rözler kadını isyan ettirmedi. O munis ve hazin edesile geri almak nacnaleyh, kendisinin hassaten DÜ #ik zamanlarda polis müdürü gal etmesi biç doğru değildir. BÖL Harbiyeden avdetinizden go Hazingtonu ziyaret ederek bu B dl kendisine maruzatta bulunğum tile bize karşı cidden sadakarle etmiş olan Tahsin (Beyin) bu z mesini istirham ettim. E., — General Harington ne cev ki di? — Asayiş işile ve Türk pol 2 J âlinizin meşgul bulundukları İN rek bu hususta bir karar veri terkettiler, e 7-1. de bu maksatla bana t öyle mi? — Evet efendim. Odayı derin bir süküt seni kapının aralığından onları seyfg dum. Bulunduğum yerden yâ sin ile Maksvelin yüzzlerini e yordum. İkisinin yüzleri meri” # heyecandan takallüs etmiş, B8”. receği cevabı büyük bir ( sa” bekliyorlardı. Ballar da aksi N yor, bir şey söylemiyordu. Ben d* | ğum yerde heyecandan (o ti Öyle ya Balların ufak bir sözü mizi alt üst edebilirdi. İhtiyar #* müsbet bir cevabı ile Esat BEY öğ duğu makamdan atılacak, burs” ler ve vicdanları satılmış bir 7 diler dolacak, bizim teşkilât b den mahrum kalacaktı. Böyle bir vaziyette geçen “4 insana-ne-kadar uzun geliyot” / ğum yerde asabiyetten çatla İçimden : — Hınzır pinpon! Piponu ğine ne söyliyeceksen söyle. ya menfi... Biz de yaziyetimisi lim, diye söyleniyordum. Nihayet Balların sesi sy y Himeleri birer birer çiğniyer€ — Dostum! Demin re Tahsin Bey sadık bir ingilis — Evet o hem sadık, hem adımdır. İşgüzardır. — Acele etmeyiniz! Be ki, kendisi polis dilirse birim meni yapacaktır. Bunu kim ll ben bir noktada senin fikris€ demiyeceğim: Dostumuz Tahsin Bey m bir çok ig muvaffak ola İstanbul şehrini yişiz İsi valfak olacağını £ f — Siz de bu sözlere * — İnanıp inanmayışırıZ * dinledikten sonra belli olu” Şadiye bir müdeet griküt ? diyeoilirdi. Her şey onu? 07 herkes ona hücün ediy iğ niz yaşına nasıl kendini mü > bilecekti?. Kim bilir yi belki bir yerden bir hi i çıkacak olursa o zaman $ gibi bütün aleyhinde ee yi de iftira olduğu an'aşi Büyük bir sükünla: — Bu cinayeti de yapmışım!, Herkesin firi di — Çocuğunuzu w (/ Bey olduğu için zevirleniP mediğini isbat edebilecek o» oidi. Ondan kurtulmak gi” olabilirsiniz. — me ai rd köy an ei batım yok. Vicdanmıza E* Ben ne Remzi Beyi, n€ öldürmedim. 1D

Bu sayıdan diğer sayfalar: