20 Ağustos 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

20 Ağustos 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HABER — Aksam Bostası Yazan! Soğoman Tehliryan — Çeviren: 8.$. Şahit zaptı niçin imza etmemişti. Çünkü katil ne söylediğini bilmiyecek kadar asabına Avukat doktor Kordon « Zaptı im zadan istinkâf mı ettiniz? Şahit — Evet, maznunun aklı başın» da olmadığımı, ne söylediğini bilmedi- ğini bugün isticvabının doğru olamı- yacağını söyledim. Avukat doktor Kordon — Maznunun harareti var mı idi?. Şahit — Kendisini muayene etme - dim. Fakat harareti olduğunu ve büşm- daki yaraların henüz sargılı bulundu- Zunu gazetelerde okudum. Nazarı Jik - katimi celbeden bir tek nokta vardı. Maznun vicdanen çok müsterih bulu - muyor “kendisini ben öldürdülm,, deyip duruyordu. — Zaptı imzadan istinkâfınız üzerine münakaşa cereyan etmedi mi?. — Hâkim “imza etmek İster misj - dz?,, diye sordu. Mazntunun aklıbaşında olup olmadığından emin bulunmadı - ğım cihetle imza edemiyeceğimi açıkça söyledim, Bunun üzerine sordu: — Şahidin zaptı imza etmek isteme diğini hatırlar mrsmız?. Beni bu kadar candan müdafaa <den ve ilk heyecan anmdaki itiraflarım suya düşürmekte büyük bir âmil olan tercümanı hakir göstermek üzere bir dakika düşündükten sonra: — Hayır, hiç bir şey hatırlamıyo - rum, dedim. Mahkeme bundan sonra Terzi - başyanla, Madam Terzibaşyanı © şark işleri mütehassıs: profesör Johann Lep- siusu Ve uzun müddet Türkiyede bu - Junmuş, Türk ordularma kumanda et - miş bulunan general Liman Von San- ders Paşayı, ve beni tedavi etmiş clan döktorları istima etmişti. Talât Paşa - nın katli ile doğrudan doğruya alâkası olmiy: hâkimler üzerine tesir yapmak için hazırlanmış olan bu şaha- detlerin kaydini daha sonraya bıraka - rak hâdiselerin iç yüzünü tesbite ça * ışacağım. Talât Paşayı Berlinde nasıl öldürdü. ğümü şahitlerin ağzmdan öğrenen oku- yudular, BUNDAN SONRAKİ S4Y- FALARDA bu işin perde arkasında nasil hazırlandığını, kimin tarafıdan tertip edildiğini vaktiyle bir tavuk bile kesemiyen benim gibi cesaretsiz bir çocuğun nasıl cinayet işleyebilecek ha- le getirildiğini bütün tafsilâtiyle öğre- neceklerdir. reis bana hitaben Evvelce de söylediğim gibi maksa - dım siyaset yapmak olmadığına göre, ta- Berlin sokaklarında biten faciaya kaddüm eden bütün hâdiseleri bir nema şeridi halinde ve objektif şelti aynen kaydedece; Çocukluğumdan itibaren ERTIN. CANDA, İRANDA, KAFKASYADA, ISTANBULDA, CENEVREDE, PA. RİSTE, BERLİNDE geçirdiğim b'nbir türlü macsra ile dolu hayatıma vilif olanlar Berlin faciasında oynadığım baş rolü daha kolaylıklâ anlıyacaklardır. Hâdiseleri takiben yine Berline dön. düğümüz zaman muhakemenin son safhasını ve orada verdiğim ifadeyi et. rafiyle kaydedeceğim. Bu suretle ef » kârı umumiye mahkemedeki daha evvel vermi sındaki far'dları ö dar esrar icri kikat kendil olduğum ek. simdive ka çok ba- den ortava #skmış bu - lumacaktır, Ayni amanda Grmeral Li - | man Fon Sanders Pasa ile müddeiumui nin ve Berlin mahkemesinin na phi tesirler altında hareket anlaşılaca'tır. Bütün bu sebeplerle, muhakerceyi burada yarıda bırakarak, çocukluğum- dan itibaren geçirdiğim maceralara kuş bakışı bir nazar atfedeceğim. Şahsi ha- yatıma müteallik hâdiselerden muhta - sar surette bahsederek, Talât Paşanm ettikleri Ode katli ile alâkadar hâdiseleri en ufek te- 40) 2 hâkim değildi ferrüatına kadar sadakatle kayd ve tes bit etmeğe çalışacağım. Ikinci kısım Çocukluğum 2 Nisan 1597 tarihinde, Erzincan vilâyetine tâbi Kemah kazasının Peke riç köyünde doğdum. İki erkek ve üç kız kardeşim vardı. Ben henüz üç ya- şında iken, ticaretle iştigal eden babam Erzincana hakli mekân etmişti. Umumi harbe kadar maa aile Erzincanda bu - lunuyorduk, Yedi yaşına girdiğim zaman Erzin - candaki Ermeni mektebine girdim. Mektebi çok severdim. Büyük kardeş- lerim ise daima mektepten kaçarlardı. Bu yüzden babam her iki kardeşimi mektepten alarak kendi işlerinde çalış - tırıyordu. Sesim gayet güzel olduğun- dan, Erzincan merhasası pazar günleri beni kiliseye dâvet eder, orada dualar okurdum. Papaz muhiti bende derin bir tesir icra etmişti. Babam bu vaziyetten hiç memnun değildi ve: “— Bu çocuk adam olmıyacak... Kız olarak dünyaya gelecekken O yanlışlık olmuş.. derdi. Zavalir annem de dalma beni müda- faa eder, ve babamın tenkitlerine şu suretle mukabele eder: “. Göreceksin, beğenmediğin çocuk hepsinden daha büyük adam ola- | caktır. Maksadı arılamaz değilim. Ö- teki çocukların gibi onu da mektepten alıp haylaz yetiştirmek istiyorsun, fa - kat buna müsaade etmiyeceğim., Kü - çük oğlumu sonuna kadar okutacağım Onu ya papaz, ya profesör yapacağım.,, Babam, annemin bu sözlerine kızar ve: — Papaz veya profesör yap ta belâ- nı bul! - derdi -... Kiliseye kadınlar gi der, erkek dediğin çarşıya yakn bu ır, Sen kmuyor, bu çocukta erkeklik hissi b daima kız ruhu aşılayorsun.. Sonra piş man olacaksın.. Baksana bir tavuk bi- le kesemiyor. Çarşıya giderek on para- | — iktibas ve tereime hakkı mahfuzdur — hik alışveriş edemiyor. Yarın büyürse nasıl ev bark yapacak. Bunu hiç düşün miyor musun? diye şiddetle musheze ederdi. Dalma tekerrür eden bu nevi mü » nakaşalara rağmen babam beni mek * tepten çıkartıp, kendi tabiriyle “çarşı üniversitesi, ne kaydettiremedi. Bu müddet zarfında bende yavaş yavaş büyüyor, snufta dalma birinci çıkmak suretiyle mualiimlerimin te - hünü kazanmış bulunuyordum. Nihayet 1908 tarihinde meşrutiyet ilân edilmişti. O zamanın tabiriyle “hürriyet, gelmişti, Hürriyetin geldi - ğini haber veren top seslerinin bede husule getirdiği korku ile karışık hay- reti biç unutamam, İlk top sesini duyunca eve koşmuş, bir odaya kapanmıştım. Korkudan ne yapacağımı bilmiyordum. Yalnız birkaç gün evel kilisede papazın verdiği vâz ile bir türlü ardı kesilmiyen top sesleri arasında bir mü- nasebet görüyordum. Papaz bu vâzda yakında dünyanın sonu geleceğini, top lar atılacağını, borazanlar öttürülece - Zini, in dirileceklerini uzun üzâ- dıya anlatmıştı. Bu sözlerin tesiri altında nerede ise ölülerin mezarlarından kalkarak beyaz kefenleriyle Erzincan sokaklarında do- laşmıya ba caklarmı bekliyordum. Bu haleti ruhiye içerisinde kapandı - ğrm odanın kapısı açılınca: — Anne, geliyörla diye arazim çıktığı kadar bağırmış ve bayılmıştım.. Aklım başıma geldiği zaman, ker yatağımda buldum. Zavalir annem ağlıyordu. Allaha mi başı: oturmuş Gözlerimi açtığımı görünce, şükretti ve: — Korkma oğlum, donanma var. Haberin var mı? Hürriyet oldu.. Artık hiç bir şeyden korku yok.. Kalk ta se- ninle şehri gezelim, her tarafta şenlik ucunda var... (Devamı var) Bir Hâtıra #w AGUSTOS — Vu Neyzen Tevfikle Zurnacı Şahin Yazan : Osman Cemal Kayf" > Dün akşam yolda gördüğüm bir manzara bana iki yıl önce buna çok ben ziyen başka bir manzarayı hatırlattı. Dün akşam, yolda gördüğüm manzara şuydu: Çok yaşlı ve artık iki gözü pek az görebilen bir hatuna orta yaşlı bir ka dın soruyordu: — Demek beni gözlerin seçemiyor ha, peki ama sesimden de benim kim nl. duğumu hatırlayamadın mı? — Sesin, bana pek yabancı gelmi- yor ama kızım, gene kim olduğunu ha- terhyamıyorum, Yalnız göz değil, ben de artık kafa da kalmamış! İşte bu, dün akşam yolda görmüş ol- duğfum manzara... Bunun bana hatır- lattığı iki yıl öhceki manzâra da şudur: Geçen yaz değil, evvelki yaz. akşa- ma doğru, Neyzen Tevfik, ben ve şim- di Ankarada bulunan bir ahbap daha bir kır gazinosunun bahçesinde oturmuş şundan, bundan tati: tatlı dertleşiyor- duk. Tevfiğin o gün nasılsa neşesi üs- tündeydi. Boyuna bize hoş hoş fıkralar anlatıyordu. Bahçede bizden başka tek tük kadın erkek çoluk çocuk da vardı. Lâkin biz onlardan bir hayli uzak bir köşedeydik, Bir aralık, iki elinden iki küçük kız tutmuş olduğu halde siyah ve kocaman gözlüklü, ihtiyar bir zur- nacı gelip bahçenin bir kenarma çöktü. Kızlardan bir püskü, porsuk bir def vardı. İhtiyar zurnacı bir kenara çökünce küçük kızlar hafif hafif tefi tıkırdatarak orada oturanların masalarını dolaşmıya başladılar. Çok sürmeli, masaların birinden kızlara: — Çalınız bakalım! inin elinde ' eski Emri verildi. Kozlar sevinerek he- men koştular. Bir kenara çökmüş olan Kara gözlüklü ihtiyarın ellerinden tu» tup onu kaldırdılar, sonra gene tutarak o masanın yanına onun ellerinden ulaştılar, Pek az sonra, zornanm tıknefes se si başladı. Bu, sözde bir taksimdi; kara ve ko- caman gözlüklü, ihtiyar, bitkin zurnacı söz de uşak bir taksim yapmıya çalışı: yordu. Vakıa, bu üfleyiş bir acemi üf- leyişi ve bu zoraki çalış bir fasa fiso ça- ışı değildi Fakat belliydi ki zürnadan çıkan kesik kesik sesler gibi hançereden çıkan nefesler de çok güçlükle ve kesik kesik çıkıyordu, İhtiyar zurnacmın ora ya geldiğindenberi gözleri kend'sine di- Kilen Neyzen, şimdi bize sordu — Bu, zurnacı Şahin değil mi? Çevap verdik: — Tâ kendisi! Tevfik içini çekerek: — Vah zavallıcık vah Demek bu kadar düşmüş ha? Hep birlikte sustuk. Bir müddet, ç- nun bin bir gayret ve mihnetle yapmıya çalıştığı o sözde uşak taksimini dinle. dik. Taksimin arkasından kızların da iş- tirakiyle külüstür bir şarkıya - geçildi. Daha sonra iki küçük kız, ihtiyarm tut- turduğu seksekli bir keriz - havası biraz keriz ederek fasla.son verdiler, zavallıcık | ile Biraz sonra Tevfik tuttu, garsonlar dan biri vasıtasiyle ihtiyar zurnacıyı yanımıza çağırttı. Kızlar gene onun el- lerinden tutarak ağır ağır onu yanımıza getirdiler. Zâvâliı adam, bir iki şeyda- ha üfleyip beş, on para da bizim masa- dan alacağım diye sevinerek, güler ylüz- le geldi, yanı başımıza yerleşti. Kızlar bir an önce işe başlamak için boyuna tefi tıkırdatarak. parmaklarını şıkırda- tarak sabırsızlanıyorlardı, Merhabalar- dan sonra Neyzen söze başldı: — Ev Şahin baba,'ben kimim, beni tanıyabildin mi bakalım ? İhtiyar, ama Zurmatı gülüms'verek: — Nereden tanıyacağım a bayım, dedi: gözüm görmez, elim ermez. — Hele hele, sesime dikkat et bıka- yim, #esimden de tanıyamadın mı? Adamcağız biraz düşündükten son- ra: — Ses bana pek yabancı değil ama, bende yalnız göz değil. 8 duru işte kafa da kalmamış» yi 8 a le, biraz daha konuşun. V© rım! Tevtik zurnacı ha konuştuğu halde âmi yar onu gene tanıyamadı sözü şu oldu; gisi çok — Birlikte çok yeyip KU yese âlemler yaptığımız bir atsin aeg kin, şimdi kim olduğunu#U bulup çıkaramıyorum işte! idi içini Neyzen üstüste birka$ çektikten sonrü: yi” — Hele, dedi, üfle yakal galgını da gönlümüz dersi. eği Şahin, bu sefer dem y eN ba düzgün sari igfe itina ile ve dâha düzg yıtşik * di ğ hüzzam taksime koyuldu. ne dersiniz, burada put kese # ğızlarını bile açmıyor! tince Neyzen tekrar sordü* ye — Demek beni bir türlü * dım Şahin ağa! Gülümseyip boynunu — Tarıyamadım a bay” malım, bari sen tanıt kendi” benim de gözüm gönlüm 49” Tevfiğin o zamanlar, şimdiki £ ne ağzma içkinin damlasi we zamanlardı ve o gün kendi yanındaydı. Bir gazete KİĞÜ', gi” olarak beyaz ceketinin iç <ebİN gd” yordu. Usulca cebinden çıkardı ne sıyırdı, Sonra Şahine GÖNÜ | 4 — öyleyse, tedi, şimdi dik kalım, beni tanıyabilece$ ie yi Neyin hafif hafif çikma sesi ihtiyar, âma zurnacı afallaştırdı. Aradan iki dakiks, ii mişti ki boyuna gülünesiyen YÖLM get bir hal alarak ve iki kolunu m sesinin geldiği tarafa uzatara' dı: ye” — Tevtik, Tevfik.. Ney?” > Benim canım, ciğerim sen ei Bu son manzarı çok basi” gi İhtiyar, âma zurnacı gözlerin” di © gözlü yay Şahinle bir ME ger M a ve Dİ ga ve a0 kere yin # camlı ve dolapir kocaman karmış, ağlıyor ve yerde, topr# . de pinekliyen küçük kızlar? ge — Sus dede ağlama, di ne yazıktır! diye çırpmıyorl pe” Meğerse, bir o zamanlâ” ie sw” en meşhur zuçnacılarında” ei 4 vaktiyle Neyzen Tevtikle BİTİ. zel ter takımında uzun zaman ii etmiş, Tevfiğin sevdiği si” biriymiş. i İşte dün akşam yolda gö” ” il “e v ol ait yi gk Zum ihtiyar, âma hatuncağı?. manzara ve muh# Ik: kadının Uma burdan iki yıl önce GÖ aff lemiş olduğum — bu hazin muhavereyi getirmiş olduk «TR Teytik, ihtiyar, âma V' natıdan almış olduğu © İN ce Bayrampaşa ile Maltep$ * yet (Kaltak köprüsü) denilen ye ,d enfes, ne coşkun parçalar yöl o. Cemel KAL ç b, eibs gö # ibare EVİ . Istanbul Ankarâ Posta kutuma e Hst?” Telgrat adresi 1stan2“ g1 Yazi işleri telefon©* 431 icare,ilân ” “ RI ABONE ŞARTLA Türkiye g0 Senetik 1400 Kr. 6 aylık 740 0 * 3 ayık — 400 » 0" taylık 150» k Sahibi ve Neşriyat Mys i Masan Ras ai Burıldığı ger (VAKİ Z/ FAZIN yp «me mmnini> 540 ! | ş ! | i ayl EAT © yavr - 'ni a mrnz İle çoğirere a » P t p

Bu sayıdan diğer sayfalar: