10 Eylül 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2

10 Eylül 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Günün meselesi : Bu memleket ecnebi heykeltıraşların “Müstamere,, Sİ ildir ... Yazar : Nizamettin Nazif değ Dün bir hekeltraş ile öteden beriden | konuşuyordum. Bir aralık sordum: — Atelyen nerede?. — Bildiğin yerde. — Kimbilir ne güzel ş maktasın! . dedim. . Bir gün yeni eserlerini görmek isterim.. Acı acı güldü: — Eğer maksadın bu ise beyhude zahmet etmiş olursun. İki yıldanberi a. telyenin semtine uğradığımız yok.. — İşte bu tuhaf, Neye? Şaka ediyor. sun, tabil.. Büyük bir ciddiyetle israz etti : — Hayır; şaka etmiyorum. Hakikati söylüyorum. Niçin atelyeye gireyim? Neye eser hazırlayayım? Kimin için?.. Kendim için mi?, — Ne garip gşeyler söylüyorsun! Memleketin her tarafında büstler, hey. keller dikiliyor; âbideler yapılıyor, bü. yük binalara kabartmalar konuyor. İki günde bir müsabakalar tertip edildiği. | ni işidiyoruz. Jüriler teşekkül ediyor.. Sonra, sen kalkmışsın “kimin için eser yapayım? Kendim için mi?.,, diye Böy. lenip duruyorsun? Bana kalırsa senin san'atın bugün memleketimizden daha iyi bir pazar bulamaz.. . dedi. . r hazırla. gelmek ve | — Haaa. Bak şimdi anlaşabiliriz. Evecet haklısın.. Heykeltraşlık için bu. gün bizim memleketten İyi pazar bul. mak mümkün değildir. Amma bu sözü. me iyi dikkat et, Pazar derken “öcono. mie politigue,, deki mânayı kastediyo. rum. Yani açık kapt... Anladın m? E . ğer pser yabancı bir memleketin mahsu. lü olursa bu açık kapıdan içeriye girer, itibar görür, “şaheser,, olduğu söyle . nir, beğenilir ve herhangi -bir şehrin en şerefli meydanında yer bulabilir. Heykel ve âbide i;krî;ıd: san'atkârın | cebindeki pasaport bir nevi “menşe şa. | hadetnamesi,, halini aldı. Boyuna hey. kel ve âbide idhal etmekle meşgulüz, OÖ senin müsabaka adını verdiğin şeyler âdeta “bizimkiler de aç kalma. sın,, gibilerden yapılıyor. Çalışıyorsun, kafa yoruyorsun, binnbir heyecan için, de günlerce çırpınıyorsun, Gönderdiğin maketin jüriden göreceği iltifatı bekli. yorsun, “ah eserim beğenilse de, bile, ğimin yonttuğu bir taşı da ben memle. ketimin bir köşesine dikebilsem,, diye hülya kuruyorsun. Ne oluyor, sonunda biliyor musun?. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti... Gözleri. ni bana dikerek cevap bekler gibi bir an durdu. Sonra onurundan vurulmuş bir san'atkâr azabiyle boğuk boğuk, üdeta inliyerek ilâve etti: — Eseriniz beğeniliyor.. Birinelliği kazandığınız ilân ediliyor. İkramiye alı. yorsunuz. Pakat eseriniz yaptırılmıyor. “Acaba neye vazgeçtiler? Besbelli büt. çelerinde tahsisat yok,. diye kendi ken. dinizi teselli ediyorsunuz.,, Fakat biz de yorsunuz ki günün birinde müsa, bakayı açan vilâyet bu işi “bir başka,, . sına “İhale,, edivermiş.. Hayrett kalıyorsunuz.. Sadaka almış dona lu. yorsunuz. Kendinizden utanıyorsunuz.. Bu “bir başka,, sınım hangi dâhi olabile, ceğini tahkike lüzum yoktur. Zira onun mutlaka ve ancak bir yabancı san'atkâr. olabileceğini arlık öğrenmişsinizdir. Bizim memlekette heykeltraş dendi mi, akla biz gelmiyoruz. Bizim san'atı, mıza inanmıyorlar mı, ne?, Döstumdan ayrılınca den : “Bu her halde benimle ciddi kom.,.!ı tu. Ne derin bir yeis, azap içinde ol. | dağu belli. San'atkârlarımızı bedbin et. mekte haklı mıy1z? Acaba eccnebi — çe. | kiçlere ve dökümlere avuç dolusu para | vererek diktirdiğimiz eserler Türk hey | keltraşmı hor görmeağe bizi mezun kı. labüir mi? Faraza şu Kıripe! miydi, ney | Ği.. Sarayburnuna dikilen âbide ile o. nun ve Taksim meydanındaki garip ] kibrft kutusu ile de sinyor Kanonika ad h bir ftalyanın notunu ver bulun. meyor muyaz? Sarayburnundaki hey. | keli tenikit etmek ve bize bunu eser diye l | hattâ herhangi bir | dedir. Ya onu Sultanahmet meydanına sunan adamı heykel ve âbide âlem'nden k için, Atatlirkü | tardedebi! ürken şöyle bir görmüş olmak, | fotoğralıma göz at. ve durürker mak kâfidir. Atatürk kadar endam: mevzun, ahenkli, ölçülü ve estetik az erkek vardır. “İmmortel, Atatürkü, tenasübünü tamamiyle ederek, ona kendisinin hatlarına tamamiyle ya. ve hareketleri ihmal baner bir vücüt vererek, Atatürkü zarif, kibar “racd,, tab'ımna hiç uymıyan ve hattâ kendisine tamamile yabancı olan bir tavırda gelecek nesillere takdim et. mek, yaltız hataların, ihmallerin bü. yüğü — değildir; bu — ayni zamanda san'atkâr ruhu — taşımamanın, heykel. traş değil taş ustası bile olamama. an, “Esthâte,, bir ruhtan tamamiyle mahrum bulunmanın itiraz kabul et. mez bir delilidir de. Bu mu o büyük ve küdretli yabancı san'atkâr? Yoksa iki yanındaki susuz yalaklarla, sabık Almanya imparatoru Vilhelmin Sultan. ahmetteki çeşmesinden daha zevksiz bir rokoko çeşmeye benziyen Taksim Abidesinin hâlikt ve dâhi Kanonika mı? Büyük bir muhayyilesizlikle tasarlan . mış olan ve muazzam bir muvaffakı. yetsizlikle başarıldığı görülen heykel grupu ile insana eski çeyizlik konsol saatlerini hatırlatan bu &bide bereket ki her asaletten mahrum ,tarihi ve mental tek eserin bulunmadığı bir yer. veya Beyazıda dikivermiş olsaydık.. İstanbul şehrinde Türkün en azametli devrinin mümessili olmak gibi bir şere. fihaksız olarak taşıyan bu güzellikten mahrum eser, etrafırı şaran şaheserle. rin ihtişamı ürasında kümin gözüne çar. pardı?, Harbiye mektebi kapısındaki Türk e. serine benzer bir eseri Kanonika ve Kıripel'den bekliyebiliriz?. Manevra günlerinde Trakya umum müfettişi muhterem general Dirik'in nazik ve lütüfkâr daveti üzerine gittiği. miz Edirnede bir küçük parka konmuş Atatürk heykelini gören bütün gazete. ciler, bunun iki yabancıya yaptırılıp | İstanbula dikilmiş iki eserden çok güzel olduğunda ittifak etmişlerdi Gene manevra günlerinde, Velimeşe adlı bir köyde, bir mermer kaide üze . rine oturtulmuş bir büstten ibaret bir âbide gördük ki, billâh Taksim âbide. sinden muhteşemdi; güezldi. Güzeldi ve buna bide adı verilebilirdi. Belki görünüşünde biz köylü te. vazuu —ve bir köylü saffeti — var. dı. Fakat konuşuyordu. “Ben gşöyle bir devrin ifadesiyim.. Benim bu toprak üstüne dikildiğim gün Türk milleti, ta. rihinin şöyle bir merhalesindeydi.,, di. yebiliyordu. İşte bir eserin yerli san'atkâr elin . den çıkışt ile yabancı san'atkâr elinden çıkışı arasındaki fark.. Biri dilsizdir diğeri dilli.. Biri konu. şur, diğeri konuşmar.. Konuşamaz. Zira yaratan adam böy. le bir kudrete sahip geğildir ki esere, böyle bir kudret verebilsin. Yabancı san'atkârın sırf ticari bir hızla tahrik edilen muayyilesi bizim milli işimiz de bir fotoğraf plâkı gibi duygusuzdur. O ancak bizim verdiğimiz buudları ça. tarak eserini yapmış ve bizim verdiği. miz boyaları sürerek bu eseri mânalı ve ifadeli bir şekle soktuğunu sanmış. tır, Eserinin tekevvününe sebep olan diselerin tablatiyle cahilidir. Böyle bir kafaya, böyle düygüsuz bir san'ata, böyle sarraf ve bakkal bir san'atkâra bir milletin zevki, şüiri tile verilir mi?, , bedil iltizam sure. zevksiz — eserlerin ecnebi heykeltraş. | . larra kemirilmekten korunması | bir sürü kodiler bulundurulur. ların müstameresi değildiz. Nizamettir NAZİF - Akşam Gelışı güzel mektuplar Kedi diyip de geçme Yazan : — Kardeşim Mehmet Selim'e — Istanbulda ilk defa köpeklerin top- lanmasına kalkışıldığı zaman, ona karğı koyan bir kalem sahibi çıkmış mrı, çıkmamış müydı, İyite - bilemiyo. rum. Fakat iyice b'liyorum ki ayni a- kıbet pisipisilerin başma gelince siz, pervasız bir şövalyenin kılıca sarılışı gibi kaleme sarıldınız. Sizi kedileri müdafaa eden yazılarınızda Hâmid'in “Eşber” ine benzettim: Fikret, bu muhatabın olan merd. Üç yüz bin Adâya kargı bir Terd. Senne © gürulh He beraber, Yalnız bana Kârşı hasmı oekber! geldi bana. Siz r de dedikleri. sonra size düşen diyorsunuz - gibi yazdmız; kararı verenli ni yaptılar, Ondan Kadir, fakat iİxtidari meziüh, Galib sayılır bu yolda mağtübi demekti. Bilmem, bunu dediniz mi, de. mediniz mi? “Kurun" da kediler hakkında yazdı. ğinız bir yazıda bizim kanunlarımız. da, Avrupa kanunlarında bütün hay. vanları ve bu arada koedileri koruyan maddeleri, adliye ve hukük ile olan es. ki ııl'etmw- yakışır bir belâgatle ele yazıdan sonra, ne dersi. ban;ı da kedilerin enternasyonal dunımı.-ıu ve yabancı memleketlerde ne türlü hürmet ve itibar gördükle. rini incelemek merakı geldi: sayfalar çevirdi! satırlar gözden geçirdim. İngiliz G. Patrick Thompson'un “Hazine lâyihası” nı, Amerikalı M. Josaph'in "Kedi cemaati” adlı yazısını okudum. Topladığım malümat, sizin için de, benim için de, hattâ bütün tur. fanda nevindendir, Bu malümatı hu. susi bir mektupla size gönderebili gdim. Fakat buna gönlüm razı olmadı. Zavallı kedileri kalemiyle müdafaa et. miş biricik Türk gazetecisi olduğunuz n bu açık mektubu yaztyorum. Siz okurken başkaları da okurlar ve yer. yüzünde “Kedi meselesi,, diye enter. nasyonal bir mesele bulunduğunu an. larlar, . . * “Rufus" isminde kum renginde bü. Yyük bir kedi vardır ki, İngiliz hazinc. sinde fareleri takib etmek için resmen memuürdür. Bu an'ane, Kral Sekizinci Hanri'nin maliye nazırı olan Kardinal Wosley zamanından kalmadır. Wosley daima kedi beslerdi. G. Patrlek Thompson'un “Hazine lâyihası”” na göre bugünkü günde ha. zine hizmetinde bulunan Rufus, “alt. mışıncı Rufus" tur. Bu kedi, her ne. kadar hazinenin içinde doğmamışsa da oraya iyidem iyiyo alışmış ve yer. leşmiştir. Bu hazinede aver bir kedinin rüya. sında gecirebileceği bütün şikârlar bu. lunur. Şurada burada farelerin tıkır. tısı, kemirişleri duyulmaktadır. Bu Rufus'un günde iki penni maaşı vardır, Bu para, mebusların tasdikına uğrar, Devlet hazinesinden para alan herkes için olduğu gibi bu kedinin ma. taşı için de bordrolar yapılır. Yalnız günde iki penni, harpten ev yaçlarına kâl lirdi. Harpten sonra hayat pahalılaş. maş, herkesin maaşına zamlar yapıl. mıştır, Bu sebeple, Rufus'un gündeli. ğine de 1980 senesinde parlâmento ka. rariyle bir penni daha ilâve edilmiş bulunuyor. Rufus, yeryüzünde devlet hizmetin. d0 kullanılan ve reamen maaş alan bir çok kedilerden bir tanesidir. İngiltere. de kışlalarda, rihtim idarelerinde, ya. zıhanelerde, mağazalarda, müzelerde, fabrikalarda gedikli oturan kediler vardır. Birleşik Amerika Devletinin gon bütçelerinde postahanelerde kullanıla. cak kedilerin tahsisatı kabul edilmiş. tir. Fransız millf matbaasında da kâğıt. için [ yiniz ! Zoplu İğne Viyanada da birçok “memur kedi. ler vardır; bu kediler, masrafı devlet tarafından ödenmek suretiyle tarla farelerin'n voba salgmı getirmelerine karşı kullanılır. Hindistanda sik sık kolera vukuatı çıkar, Statistikler, fazla kedi besliyen Hind köylerinde kolera vukuatının gö. rülmediğini kaydetmektedir. Momleketlerinde veba - bastalığı kökünü kazımak için işe girişmiş olan Japonların aldıkları ilk - tedbirlerden birisi, Amerikadan bir gemi dolusu kedi ithal etmek olmuştur. “Hong Kong” da her evde bir kedi br..luııd.ını.ması mecburidir. Daha bü. Yyük evlerdeyse 'üç, dört kedi bulundu rulur., Azizim Selim, “Uyanış” da imzanı. Zın yerine kara bir kedi resmi koydur. urun” da son zamanlarda kedileri müdafan için yazmanız, ve nihayet her gün yaka. nızda bir kedi rozeti taşımanız dola. yısiyle, belki, size bıyık altından gü. lenler olmuştur. Bütün bu muhalifler, bakalım, yukarki satırları okuduktan sonra karşınızda dize gelip: — Biz ettik, sen etme! diyecekler mi? vvetli yazılar Toplu İğne 9 Eylül bayramı Dün izmirde kutlulandı İzmir, 10 (Hususl) — Güzel İzmiri. | mizin kurtuluşu münaschetiyle dün Öğleden evvel gehitler âbidesinde ya. pılan. merasim ve-ordunun şehre giri- | şini mütea, ışlaya bayrak çekili « den sonra öğleden sonraki ihtifal alayma misafir heyetler, mızıkalar, zeybekler, spor teşkilâtı iştirak etti . ler. Alay, Bazmahaneden kalkarak çar dolaştı. Atatürk heykeline git. ti. Muallim Asım İsmet bir nutuk söyledi. Gete denizde, karada fener a- layları ve halk eğlenceleri tertib edil. di, ip Ihtilâstan maznun Bir noterin avukatı Adliyeye de suç payı çıkarmak istedi İhtilâs ve sahtekârlıktan mazmın Bey oğlu birinci noteri Salâhaddinin duruş. masına dün de devam edilmiştir. Dünkü — duruşmada evvelâ, müd. delumumi iddianamesini okuyarak su. çu sabit görmüş ve Salâhaddinin teczi. yesini istemiştir. Bundan sonra noter Salâhaddinin a. yanı dikkat sözleri söylemiştir: “— Müvekkilimin suçu, ihtilâs ve sahtekârlık çerçevesi dahilinde mütalea edilemez. Olsa olsa, noterler kanumun hükmü mabsutu mucibince, $0 liradan 200 liraya kadar para cezasiyle ceza . landırılabilir. Binaenaleyh, ihtilâs ve sahtekârlıktan beraetini isterim. Müvekkilim eğer bu suçu işlemişse, | iddia makamile adliye müfettişi de bun | dan mesuldür. Çünkü, noterliklerin her sene teftişi icap eder, Bu teftiş yapıldıysa, suç neden o ta. man meydana çıkarılmadı? Suç meyda. na çıkmadığına göre, demek ki, teftiş yapılmamıştır. Dediğim gibi, müvekki. limin suçu sahtekârlık ve ihtilâs değil. dir, berâetini isterim.., Müddeiumumi, bu mütalcaya, il isın adliye müfettişlerinin yaptıkları teftiş. ler neticesinde meydana çıkarıldığı ce. vabını vermiştir. Salâhittin hakkında ka rar verilmesi fiçn muhakeme başka gü. ne bırakılmıştır « ı çiçeklerin adlırılih v | aylarda açtığını dâ medim. Fakat büyük, bahçenin tarhları arasım dolaşanlara değilse de DİF iki ginlik topraklarında gunrcuer e tiştirip âlî:eı!:ğ;ıer baktıkça m"nn;:* Onların biribirine tohum, çirttilk vermesini, bilmem neredel g:—k W leri katalogda görüp getirim dikleri lâle, ortanca nevileri setmelerini elbette duym O ne güzel ve ne sakin muh! Bizlerin kitab sözü ederkti M& ister istemez karışan ukalâli el larda eser yoktur... Kinılnf" Sti sinde görülmemiş bİr çiçeği * y dikleri için öğündükleri, bunu ; lerinden başka kimsenin )"P"” Bini söyledikleri zaman r| & ce hoşuma giden bir tabillikle dır. k hl“j Apartıman hayati kücül d"â ğ evlerle beraber o merakklâri yavaş ortadan kaldıracak sliyllr ” konları, pencere içlerini 5” ile * caktan, soğuktan bin bir ytina V, yın GA pelliye- mükellef bE Ki y Ba runan şaksılar da var. Onla: ç ki, ği ayrt saksılar, onların da güzelli ü evlerin içine S li bahçeleri . ne kadar f—”*'ııîm sun - açık havada, mevsimlt j na göre bezenip UI']'“'“BM bahçelerin yerini tutmuyor- © C vob yanında onlar, ancak £ na tâbİ M ğu, hayat ve ölüm şartlafıf J bizi tamarcll” mif T ihnin mıyan, bunun için de bi na edemiyen kayal'ler giİbİ Tablatten ziyade inSAn eserlerini sevdiğim, zihnin ken kurduğu âlemleri =l)"l hoşlandığım için benim de F lerini, limonlukları, güne$ "y' peşinde oradan oraya K”'"x"u sıları bühçelere, Haltiki bahteli # cih eotmem lâzım gelirdi Belki manki hissim de odur. Fakat DÜ sabahr bilmem nereden İÇİM? çe hasreti, toprakla uğraşma çöktü. Hiç şüphesiz ki oârî:;ydıç ce duymakla kalacak, yani ıg! yalen tatmin edeceğim- dı! yaştan sonra itiyadların! F*t si kabil mi? Bundan m"r:,;g ef budama makasını kullaf öğrenirim ? lli ,ı"" Fakat insan oğlunun Fm ,mi' bir muammadır. Önde, hiç beklenilmedik arzuları * Kalıyelı lî]:'v”' di mi: 1r—ı—klı—rı g'ddetlerini gizliden gizliY? | edecek muhabbetler... B" dı yok mu? Asıl tadlı ©* değil mi? için yapan vukatı müğafasına başlamış ve tu şa - |RBabha ve kardeş ıl bu işten vaZB ç Kurüçeşmede babasını öldürdükten sonra cirnet diğinden müşahede altın © gnüdenberi de açlık g* ““.6, dı. Zeki, dün sun'i ve ceb .,ı pılınca nihayet grevinde? bir bardak süt ıçmış"' iki otomobil £ Şoför Hayrinin numaralı otobüs dü: ken yedi yaşında Murâ' bacağını kırmıştır. çoc“' dırılmıştır. Şoför Hüseyinin zuz Tet mol le Yenipostane k H suri W“// hastanede! d ParatuVe örfi idar Azsomptica, 10 rA.A-);l,ıf'_ tarafında örfi idare ilân

Bu sayıdan diğer sayfalar: