2 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

2 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Jdaiseter ve fikirler tançiik terbiye- Sinde cinsiyet Muamması Baştarafı 2 incide va taze söere lürinidn bambaş- av dünya yaratacak; hiç olmazsa ili Söz ile tatmin edilmiyen te- iş arzular tahleşşüurun derin ri, larmda gömülecek ve günün n ç* bir ruhi hastalık, bir malihul * saktır. kg, Aitimizin bizden her şeyi sakla. * Üfvirlerde, elden ele dolaştırılan tgirl tabak,, larla “Zambak, ları Li uzu ve ilk tenasüli terbiye- a korkunç bahnamelerden aldığı- Sayi hatırlamaz ve mektepilerde a İstimnayı öğreten ve yaptı Sb bu yolundan saptırılan h * tabifler değil midir? İstikbalin tabit aşk namzetleri, sevicileri i Teba tenasüli terbiyenin kur- e un İçindir ki bu cinsi aydmint. | Ni bu güç vazifeyi Uç şahıs de- , , Mecektir: Ebeveyn, öğretmen. | Bay Ahiyettar ruh hekimleri. iy Ardan herhangi bir terbiyeei, ti, , Üğer aydmlatmalarda olduğu 4, Tasli meselelerde de ayni sa- et, serbesti ve soğuk kanlrtıkla k: yaşlara göre basit ve ma- k “atlara dayanan samimi izahlar. *İ bilgilerin yaşla artacağını. bu *k karışık görünen şeylerin va- Yaya aydmlanacağmı sövliye- ma Kızlara analarmım etinden ve #y,fAn geldiklerini söylemek ayıp iy, Alâkeriık değil, biltiris ebevuy- Ky 7 sevgivi ve itimadı artıran İİ bir hakikattir. Tt sonraları bülüğ, izdivac vesai- e edilmeli ve hayvanlardan. ne- Tüy açık misaller vererek bu- da, tün uzviyetler için umumi bir & “lduğunu korkmadan anlatma- eklerin güzelliği, kuşların tat- i, çiçeklerin nefis venklerile N hep bu âlemşiimu! kanunun, İL aşkım tezahürleri. değil mi- adem ve Havva cennet bahçele- İl, Nerinu meyvelerini yemeselerdi Mn sevip milyarlarca insasm Mn olabilirler mi.idi? Eski Yuran Diger Olimpus ilâhlarınm. ebedi İ ra a bile aşk tohumunu ekmek ve İk, , Analık ve babalık vazifesini de “a, ekle sonraki mistik ahlâk kin daha üstündür. ani Zifaf gecesinde sevgilisinin UZVunu mum ile arayan bakir | İN lilar devrinde yaşamıyoruz. | “*iin tenaslil uzvu esrarengiz Bah nadığı gibi, çocuk tarlası ta, b e et Aleti de mukaddes ve kor- aş Mihrap değildir. Cinsiyet de, i ir ve verme gibi hayati bir Van Olduğu uzvi kanunlara bağ- ve leri si, yil ayağa sinirleri, damar. bala, İyem uzuvların bir eşidir. yeti, tenasüıf aydmlatmayı yapan ya esi, klâsik ahlâk kanun- abi 1 gelen her suali bir cürüm e kem metodu İle yürüye- Il iye rehberi, çocuklarmı te- Ula bile oynarken yakaladık. Mg. an birçok ebeveynin yaptığı l tethiş çarelerine baş vur- i <> onlara cehennem âzabim ağ d» — çekinmeli; bizzat ken- Aa aiteyi ri ve hasta ruhlu olursa Karak e hususta sağlam olan- v aldır, a baya eeük bu ideal rehberi sna. & Gemi 2 sahsmda bulabiliyor Yuyay, © esaslı ve hakiki terbiye, yine a samimiyet ve mahremi- hi Nip xp ür: fakat cemiyette olup vap eke, Rösterdiği misallere ba- ağla Ynin bu yüce vazifeyi Yavmadıkl li klar ve ve ya Dr. Rasim Adasal eN Mevlüt at e Meclisi arasından Ma - vi ar edi İİ Hakkı merhumun ruhu. iyi k üzere irtihalinin yir ; Mönümü olan 5 Birinci - UN Samiyi ar günü öğleden sonra iş € ailesi tarafından mev- ve #caktır. Kendisini tanı Mar ya olan dostları ve talebe» Tea en hazır bulun- Gi; SİZİ 4 Istanbu Eski günlere nazaran Şimdi bam başka AM TY bir şekil alan Yenicami civarında Bir çok dükkânlar var ve bunların içinde Bay Ismaile ait bir kuşçu dükkânı var ki... tazans: HABERCİ Yenisamiin eski halini hepimiz ha . tırlarız, Baştan başa barakalarla, çadır- lar, seyyar canalın işpoftaları ve daha binbir çeşit satıcılariyie eşine az tesa düf cğilri, kaşmakarışık bir şark paza- rı olan Yenicami civarı, ancak iki üğ sene evvel şeklini değiştirdi. Biriz me. deni biraz temizce bir bal aldı. İri gün evvel, yağmurun bütün hı siyle yağdığı biz saatte, yanıma foto Ali yi alarak Yenicamle gittim. Avluyu, daha doğrusu camiin etrafı. nı çepçevre dolamış yola, İş Bankasının yânmdaki ağızdan girmiştik. Gözlerim, evvelâ bu kıstında sıra sıra dizilmiş duran mübürcüleri, istidacı- lar: aradı. Şimdi hepsinin yerinde yel, ler esiyordu. Vaktiyle barakalarla, ça- dırlarla dolu olan kısy da şimdi mun - tasam bir park yapılmıştı. Yalnız, kim bilir ne garip bir düşünce ile, kalın de- mir parmaklıklarla çevrilen parkın, âde- ta gözden gizlenmiş bir hali vardı. Diba camle kadar 'gitmeden, bu parkın yan tarafiyle elbise satan sira dükkânlar arasında uzanan çamurlu yo- la saptım. Bozuk kaldırımlar içinde, a. yaklarımızı pis sulara bulanmaktan kur tarmak için binbir camazlık yaparak bu dükküânlardan birinin önüne geldik. Ka- pısının önünde, boynu bükük mahzun mahzun düşünen dükkâncıya kendimi tanıtıp sordum: — İşler nasıl, bayram üstü şimdi, tam sizin günleriniz değil mi? Adam, istifini hiç bozmadan, hafi bir sesle cevap verdi, — İşlerin ne katlar fevlralâde oldu - ğunu söylemeğe İüzüm var mı, etrafr- nıza şöyle bir bakınız, gözlerinizle gö. rürsünlüz.... O söylerken, ben buradaki sıra dük- kânları dikkatli dikkatli tetkik ediyor” dum, Sahiden hepsi de bomboştu. Tek tük müşteri bile yoktu. Bayram üstü pek mânası olan bu va. siyetin bir türlü anlayamadığım sebe- bini bu sırada yanıma sokulmuş olan bir kâç dükkân sahibi, önünde Burdu - gum mağazanm patroniyle (beraber şöyle izah ettiler: — Evvelâ, yerlimalları pahalıdır, ve gittikçe de pahalılaşıyor.. Eskiden al t: buçuk Jliraya sattığımız bir elbiseyi, bu sene sekiz buçuk liraya satabiliyo » rüz. Bu pahalılık karşısmda müşteri - lerde tabit araldıkça azalıyor. Saniyen havaların fenalığı, bu bayram bizim iş- leri kesatlaştırdıkça kesatlaştırdı. Çün- kü buraya gelen müşterilerin hemen hemen hepsi köylülerdir. Havalar bo - zuk olunca tabi! köylü de kalkıp gele- miyor. Sözün kısası, bu bayram, şimdi ye kadar gelip geçenler içinde en az işi yaptığımız bir bayram oldu. Burada daha fazla durmadık, par. kın arka tarafındaki dükkünlara ds uğ- ramak için, yolumuza devam ettik. Fakit on. adım sonra, önümüze tâm bir göl çıktı. Buradan nasıl geçtik, ça. murlara nasi bulandık, size üzün u- zun anlatacak değilim, fakat yukarıki Meşhur kuşçu bay İsmail Haberciye i izahat veriyor resme bir kere bakmız, başımıza ge - İenlerin hepsini kolayca anlarsınız. Gölün öbür tarafında, kahveler ve daha sonra da gene elbiseciler vardır. Fakat biraz daha yürüdükçe, İstanbu. lun çok tanınan simalarından, meşhur kuşçu Bay İsmailin dükâniyle karşı - laştık. Semtin en güzel; en zarif dük - kânlatından birisi olan bu yerin temiz. liği içindeki o hayvanların nihayetsiz şirinlikleri bizi derhal cezbetti, Sporcuların çok iyi tanıdıkları, hâ- kem, spor muharriri ve Güneş klüp idarezilerinden Şazi Tezcanın babası olan dükkân sahibi, Bay İsmail, tatir yüzlü, tatlı sözlü ve orta yaşlı sevim- Hi bir zattı, Gerek beni, gerekse arkadaşımı ne- zaketle kabul etti. Yer gösterdi. Son » ra: — Size bizim iş hakkında kısaca bir kaç şev söylememi istiyorsunuz amma, bunu bir şart'a yaparım. Sözlerimi, hiç değiştirmeden, aynen yazacaksınız. Çünkü şimdiye kadar hangi arkadaşı - tuzla konuştumaa, benim söyledikleri mi mutlak başka türlü yazdı... Bay İsmalle, istediğini yapacağımı Ton Ton amca. nın nezaketi konuşuyor v zı vaad ettik, o da bize aynen şunları söyledi: — Kuşçuluk, tavukçuluk, ve güver- cinciliğin memleketimirde yüksek bir mevkii vardır. Bundan 50—60 sene evvel Türkiyenin yüksek güvercin ve ,tavuk çeşitlerinden Avrupalılar çok bü yük istifade etmişlerdi. Memleketimiz güvercin, tavuk ve kanarya için en mü sait iklimdir. , Bunlara yüksek zevatm merak ve hevesi ile burada, kırk çeşit kanarya, 120 çeşit güvercin ve iklimimize elve- rişli olan 10 çeşit tavuğumuz vardır ki, bunlardan poderimin 70-80 sere zar- fında ıslâh edebildiği yukarıda arzet - miş olduğum çeşit kanaryaların an- cak 10 çeşidi kalabildi. Bizde yeniden yedek damızlığı azalan bu kuşlara kuv- vet vererek gene onları yükseltiyoruz . Hükümetin kontenjan dolayısiyle Cer men kinaryalarını memleketimize sok- maması bizim için çok faydalıdır. Çün- kü Cermen kanaryalarında bizim mem- leketimizde yetiştirilen kuşlar Okadar renkli kuş yoktur. Şimdi meraklılar da anladılar ki, yerli kuşları daha muka - vim, daha dilber ve daha zekidir. O - aun için yerli kuşlara da merak çoğal dı, Müsait bir zamanda bu hayvanlar hakkında daha çok malümat vermeği vaad ediyorum. : Bay İsmaille o gün daha fazla konu- şamadık. Fakat kuşlara ameliyatlar yap | tığını, bu minimini nazik hayvarlar için bir çok yenilikler bulduğunu duy- duğum bu zati, bir gün evinde ziyaret edeceğimi söyledim. Memnuniyetle | kabul etti. Biz de, bu civardaki Aolaş « mamıza devam ettik , N HABERCİ Feci kaza Ihtiyar bir kağın yanarak öldü Dün, Üsküdarda feci bir kaza ol- muş, 60 yaşında bir kadın yanarak ölmüştür. Üsküdarda Uncular caddesinde etu- ran Refika, ısınmak için mangal yak- mıya uğraşırken, birdenbire ateşi. ü- zerine düşmüş ve saçlarımdan yanmı- ya başlamıştır. Refikanm feryadma et raftan yetişmişler, saçlarmı ve Üstün- deki yanan yerleri söndürdükten son- ra nümüne hastanesine kaldırtmışlar- dır. Fakat ihtiyar kadın ıstıraba da- yanamamış ve hastanede ölmlistilr. Yonicamideki elbiseciler Habe: sislikten bahsediyorlar. Ve Y. parkı arkasındaki sokağın göl farksız olan hali , . Tarih diyor kı —— - 13üncü asır Boğaziçi saraları On üçüncü asır başlangıcını dişahların deniz gezilerine Müverrih Atanm tabiriyle “mül umurdandı.,, Padişah saray eğ rinden, büyülü gözlü, çapkın yosma çerkes kızlariyle yaptığ âlemlerinden usâanınsa, Boğ *“Teferrüce,, çıkar, sarayın gefai vasiyle porsuyan ciğerlerini, k kopup gelen kekik ve papatya rüzgârlarla şişirmeğe çalışırdı. Bu arzusunu bir gün evvel h. rir, ona göre tertibat alınır, hi lar yapılırdı. Gezintilerin ihtişe debdebeli olmasına çok ehemmi, Tirdi, Osmanoğlullarınm saltanat x debeye düşkünlüklerini israf ve hetlerini göstermesi itibraiyle içi gezmelerine ait tafailâtı, © da İstanbulda bulünan “Melle (Resimli İstanbul Seyahatnamı den saklediyorum: “Altı büyük sandal, padişah yetindekilerin bindikleri kayıklı açardı. Bunlara yüz elli içoğlan deme binerdi, İçoğlanlarının $ar nı biri sağdan, öteki soldan olr re iki sartdal takip eder, bunlara ağaları binerlerdi. Ağalar otu: ayakta durarak ellerindeki değ yolcu sandallarına yol gösterir bir sesle emir verirlerdi. içoğlanlarınm, sandallarını çe bir sandal takip ederdi: Sa dalı? Bu sandalla Padişahın sarığı dı. Halk sarığa doğrudan doğr kamazdı. Sanki padişahın yüzüş yorlarmış gibi titrerler, yüzleri dı. Sarığı tutanlar, ona bir heyi meğe çalışırlardı. Sarık sandalmı altı kayık tak di. Hepsinde bir mabeyinci bul Bunlar arkalarını pağişshm bu ğu kayığa dönmüş olmamak iç leri kayığın kıç tarafıma çevrile riyette otururlardı. Padişahların iki kayığı vari nin de etrafı gümüş parmakiriiz riliydi. Kayıkta bulunan köşk, ten dört sütun üzerine oturtu Köşkler, nadide sırmalarla işler çakları fındık büyüklüğünde süslü kırmızı çuhayla kaplanı Padişah bu kayıklardan birir oturur, biraz kıyıdan açıldıktar uranır, yatardı, i İkinci Padişah kayığı da biri: dar süslü ve güzeldi. Buna padiş İcin; teşmuya memur olan ( ağa) binerdi. Fakat padişahın o yere kimse oturamazdr, Padişa! te bu kayığa biner, karallan de çişinde kayık değişirdi, Padişahın Boğaz gezintisine şı, Kız kulesinden atılan topl edilirdi. Bostancılar kulenin ös zilirler ve iki kat eğilmek sure! dişahı selâmlarlardı. Padişahın gideceği yerde « bir çadır kurulurdu. Orada yen ve namaz kılardı. Sonra dağda ge Lütfen sayfayı Hüseyin Rüştü TLF

Bu sayıdan diğer sayfalar: