8 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

8 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

o“lııu I 'lld.:_'" bezi yayıldı. Bir elek ko- Ti di 'aha sonra, eskilikten kala- külere, rta yorine övvelâ yamalı k yeryer kırmızılığı sırı- ::.'l:”üe. bakır yemek sinisi, Ve, tüka, Baçlarını ufacık bir hotozla damarlı ensesinde toplayan ı..““: Yüzlü bir Ihtiyar — kadın, îl“.“ “8Da entarisinin eteğini bo- %ık m_avl kuşağın arasına sıkış- Tn Sininin kenarına çöktü. Di- KKt Okkalık bir ekmeği göğsü _“ı"!nnk, tahta — sapir bir kör dilimledi. n.ın klu yemenisi altında saçla- b—h, le kadar tnen bir genç kadın, Üati #ihinin etrafına ince yer min- hbn Siraladı. t ,:' Köşe, tahtadan bir ufak İs- 'uqn"" Üzerinde kahve — tepsisi Pw!ı“"ğ'ın Baz lâmbası — yakıldı. N'k'r İndirildi. Ve, döşemeyle bi- Üğülgi GÜŞ gibi, sanki — biraz daha —,_nnhru tavan.. — havasızlıktan ı.m p Sivaları çıkıntılı. duvarlar l..mulrıbırıerıne biraz daha yak- I.*::'-“- bakır yomek sinisi etrafin- Bal tinsan vardı: İar A entarili, mavi kuşaklı ihti- l;,lı"“. boynuna büyük bir yemek Bit bağlanan beş yaşında sarı- İVİSİ bir çocuk. bolinacüklu yemenisi altında saçları Yak ddar inen genç bir kadin, Üz, lııllıın kırmızı “su taş,, l1 loke- Eüty d“ıkn geceliğinin içinde kap— ...& Nran orta yaşlı bir — orkek.. Tavanlı odanın ortasında, bir Yemek sinisi etrafında topla- d * !.h::_ Ufak ailenin başı İşte bü a- , h SDırtıları.. Ak saçlı — kınalı "ıııı,';""""""“ yiyor, çatal, on- Çü Omuz tırnağıdır! ı:“n insanfa dördü de susuyor. | K « Mini mini çatalile yemeğini j Çalışan Maviş, bazan ninesi- | K "Şüyordu: S0 lllılunn! A g. le, çocuğum.. '&:;’,"ayı baş açık oturmak gü- S Günah £ R'!d:ıı ?m S SA Amaz.. &A Sabamın bunun için mi şapka- Nda :İv.t_ duruyor? ':? bunun için mi baş örtünü ıllım_ AŞ *ı,“?ni Yyemenisini — bunun için S p. Yor? CEve S g':."— benim başım açık ya! Sita Küçüksün, çocuğum.. .liuımmm' ben büyüdüm artık.. ;şlxh ç':kbğı' kenarında bağdaş ku- aa ük omuzlu, — yorgun kı- H"bı','"" garip bir ejderha gös- -hi Hfak kumpanyanın palya- Kİ oln Şİ, uydurma — mahlükun lı._." N uğu yere halkı çekmek- Mada, | bir külâhr vardı. Dallı baz- a ':bıdı bir elbise giyerdi. Bir Yaç'ar Dürgesi alırdı eline.. Yüzünü h * bişi, Yözlerini karartırdı. Biribi Mi Çeltir ve kalmlastırırdı kaş- ,::: .'ul;;lizunluğun. acmın süzdüğü Pinp Çarıma — kıpkırmızı birer dr. Yİzerdi. — Dudaklarını kı- ;::'nı_;'ı' kaprya çekmek için ne ı,_'rq,!_""lr ne — maskaralıklar Diyefak, ıf"""" koltuk altlarma 'ı".'ıl e Ollarını hafifçe açıp ka- Kardığı garip ve — gülünç N ıl.lııırı—.:uını gülenler olur- 'h,_'.ılnnı ıo'ııımhıddlnu ka- » Uzun ni çenesine X h': Yuttuğu iri boncuk tane- k..ı:ı“"d'"ldın çıkarışı, çok kişi- Lağathan k'- Sonra, kapının önünde h:"hnâu“;::î:::k Ugıklaşınca, bir İN Ş 7"""-.. y::'ll en garip muhlüku - ı!!,qioh_ Tn başlı ejderha.. Gülü- bi t:',""l n’o" “Bolsovar, Boncur,, | ’x_. Un "hl BÜt içiyor — günde.. ::,_ a r'vr iflâs etti kumpan- y € eren giriyor, seyredi- ğ V: ş:î::»olmıyın dışardan bur- . by Yör. "]3:'"" ı',::;'lhlıırdın akşamlara ha O ,"' Böyle.. Bu iş onun İşi Hadıy "ııı—. bir palyaco, bir şak Bapllr Ta güç gahibi bir efon- Bük Rer v AĞIr — geliyordu ona.. *rivordu. Ama. katlana l"ı.g;" açık oturulursa meolâlke- | Basma entarili, mavi kuşaklı ih- tiyar ninenin.. boncuklu — yemenisi altında saçları beline — kadar inen genç kadının.. sarışın çocuğun, etra- fınt çevirdiği bakır yemok — sinlisi, günde bir kere de olsa kurulmak lâ- zımdar. O, tasa, eziyet içinde geçimiş saatlerin acısını basık tavanlı bu o- dada unutuyor, tesellisini bu fakir sofranın kenarında buluyordu. Bir gün, zavallı — palyaçonun pek Bücüne giden bir şey oldu: Oturduk- ları mahallenin civarında bulunan bir meydanda, ufak bir baraka tutul muştu. Ejderha burada — güösterile- cekti. Palyaço, her zamanki gibi siv- ri külühıinı başma, dallı basımnadan elbisesini sırtına geçirmişti. Yüzünü Bözünü boyamıştı. Ellerini koltuk altlarına sokarak, kollarını açıp ka- pıyarak, garip ve gülünç sesler çıka- riyordu. İri boncuk taneleri yutuyor du. Cam yiyordu. Suratını şişliyor- du. Barakanın önü — hıncahınçtı. Ka- dınlar, genç kızlar, mahalle delikan hları, mektepliler, yaşlılar. Ve, ço- luk çocuk.. Birden, kalabalık arasında, pal- yaço koendi çocuğunu görmüştü. On üç, on dört yaşında bir — komşu kı- ziyle beraber gelmişti. — Korkuyla büyümüştü küçüğün gözleri.. Komsu kızının elini sıkı sikıya tütüyordu: — Gidelim! Diyordu. Kız onu kandırmağa ça- lışmıştı bir aralık: — Korkuyor musun? .0 Bünt.. — Kimden korkuyorsun? —_B'.ındnn.. — Bu senin baban ayol!.. Maviş çocuk, sarr başını slilkoele- mişti: — Nafile kandıramazsın, — abla.. İnsnmam.. Bu, pasxal! demişti. Palyaçonun gözlerinden akan bir kaç damla yaş, boyalı yüzünde yu- varlanmıştı. Resat ENİS HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ; Istanbul Ankara Caddesi Vosta kutusur İslaabul 214 Telgraf adresi: İ6tanbu! HABER Yazı lsleri telefonu: 23872 idare, ilân ” 1 24970 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi Senelik LAOOKr, 2700 Kr. Gaşlık — 780 , 1430 . Başlık — 400 , 800 . V aylık 150 Sahibi ve Neşriyat' Müdürü: Hasan Rasim Us Başıldığı yer (VAKIT ) Malbaası | HABER — Akşam ntosmur - Bir işçi g Benim hazıtlanmak üzere bulundu- ğumu bissoden arkadaşlardan biri: — Heyyyl, dedi. Dur bakalım. Daha makineleri temizleyeceğiz. Gerçi bugün çok yorulmamıştım am- ma arkam ağrıyordu. Kolumu güşlükle kırtıldati” Viyordum. Mıkî—ıelcri.tmıixkdik. yağladık. &- yahlanan ellerim büsbütün yağ içinde kaldı. — Sabun yok muduür acaba?. dedim. Yantmidakiler güldüler: —— Kızım burayı evin mi sandın. Ne gezer .. — Fakat bu yağlar nasıl temizlen'r? Doğrusu acemiydim. Yağların sa. bunsuz nası! temizleneceğini bilmiyor- dum, Eksik olmasın, iş arkadaşım bana bunu tarif etti: — İşte dedi, böylet. Eline bir parça makine yağı döktü. iyice oğuşturdu. Sanra da, yerden al- dığı ip parçaları ve yumak kırıntılarile sile?, Siyahlık gerçi çıkmıştı amma, yağ duruyordu. Fabrikanın hiç olmazsa haftada bir gün, makincler temizlendikten sotra işçinin ellerini yrkayabilme«' için sabun temin etmesi çok yerinde olacaktır. Sa- bahleyin temiz elle iş başına gelen bir #şçiyi akşamları evine temiz göndermek daha çok fabrikanın şerefi sayılamaz mu?. Elletimizi mümkün olduğu kadar te- mizledik, mantolarımızı giydik, Fakat boru ötmediği için yer'mizden krpırda. yamadık. Bu arada, kızlar, gene kırik tarakla- tiyle saçlarına çeki düzen veriyor, kü « çük yuvarlak aynalarına bakarak yüz - lerini derleyip topluyor, erkek işçilerle şakalaşıp konuşuyorlardı. On yedi on sek?'z yaşlarında görünen bir erkek işçi: — Artık evleneceğim, dedi, Bir ka - dının beni biraz derleyip toplamasıma ihtiyacım var. Buna: — Daha askerliğ'ni yapmadın, ev. lenmeği düşünüyorsun, cevabını ver - diler, O, ehemmiyetsiz bir İşten bahseder gibi: — Askere giderken anamın, babamın yanma bırakırım, o da mt tasa! dedi. Boru öttü, Herkes dağılmıya başladı. Ben de kaprya doğru yürüdüm. Fakat daha iki adım atmadan aklım? Hacere verdiğim eöz geldi. Durdum ve onu ledim. Stf | lerin verimli yürümesine engel bi fabrikada çalıştım; hizmetçilik yaptım! ( 11 16) Fabrikada garip bir âdet Yüz numaraya girip çıkan işçiler konirol ediliyor ! “Tuvalet,, e gidenler, orada kolsuz bir adamla karşılaşırlar, Vazifesi, geleni geçeni gözetlemek, bir kişiyi iki defa birakmamaktır Röportalı yapan : Neriman ) Fabrikada âdettir. İşbaşlarından pay doslara kadar iş, ancak iki defa terke - dilebilir. Bir? öğleden evvel, biri — de sonra.. Bu 'da “tuvalet, e gidebilmek için... Oraya giderseniz, köşe başında kol- suüz bir adamla karşılaşırsınız. Bunun vazifesi geleni, geçeni gözetlemek, bir kiş'yi iki defa berakmamaktır. Fabrikada evvelce ne böyle bir vazi- fe, ne de böyle bir vazife gören varmış. Söylendiğine göre, böyle bir işin ica- dına gene işçiler sebebiyet vermişler . Kendiler'ne verilen serbestiyi sulistimal etmişler. Herkes, azıcık işten yoruldu mu bunu bahane ederek aytılır. ve İş- olur- venasen müş . İşte nihayet hiç yoktan ortaya böyle bir iş çıkmıış. Bir rivayete göre de, bu iş'n vücuduna sebebiyet veren burada- ikolıu: adamdır. Fabrikanın vaktiyle iyi işçilerinden biriymiş, Bir kaza #tavallının kolunu alıp götür- müş, Bu vazife de sırf bu adama #ş te- min etmek için icat edilmiş. İşimin başından, sırf burasını göre- bilmek için ayrılmıya şimdi fersat bul- dum. (55) numaranın içi, kapısından adım MAA AİLE KIR GEZİNTİSİ — 867 tane mi? Haremimden biri yanlışlıkla sisin tarafa geçmiş olma- sın! — Fransız karikatürü — atılamıyacak kadar pistl Havası, İnsa- nın gözlerini yakıyortdu. Bu pisş yerin yanında, el yıkama, ay- ni zamanda susayan işçilerin susuzlu « ğunu gidermeye yarayan terkos mus. lukları vardı. Burada bür dakika durmak insanın içine bunaltı veriyordu. Kir ko- kan yapağılar da buranın hemnen yanı- na yığılmıştı. Bir yandan (55) numa « ranın, bir yandan da bu yapağıların ko- kusu döğrüsüu dayanabilecek gibi de- gildi . Susuzluğumu gidermek için musluğa ağzımı dayamak istiyorum, Hattâ — bir yüdüm da alıyorum. Fakat bu bir yu . dum su mideme bir gülle gibi in'yor, Suların aktığı yalak tahmin edilemiye « cek kadar pis. Güzel bir fabrikâa için- de bana böyle bir köşe bulunduğunu ve burattım böyle İht'yaçlar için kulla . moldığinı buraya bir işçi sıfatiyle gir. mezden evvel söyleselerili inanmazdım. Acaba umumit helâları asidfinikle- mek, bü yalakları temzilemek İmkân dahilinde değf1 miydi?. İşin garibi işçinin bu vaziyetinden $i. kâyetçi bile olmayışıdır. İşim'n başına dönüp geldiğim zaman karşıma çıka- na: — Aman ne kadar da pis yer! de « dim. O hiç te böyle bulmadığını söyledi. Demek ki her şey, alışmak ve görmek meselesiydi. Onlar buralarını böyle Lulmuşlar, böyle kavul etmişlerdi. Buradan, gün. deliklerinden başka bir şey ittemiyor- 5,30 dan sonra işlerin pek cansız ol- duğunu söylemiştim. Usta ortalıkta gökluk gözünmüyordu. Yalnız, ara sıra kızlara bir şeyler söylüyor.. Gözcülerin bu saatten sonra dürtük. İemeleri artıyor. Burada babalar var; dul kaınlar var ve varacağı kocadan güler yüz görmesi için çeyizlik düzmeye gelenlerle yir- mi'nci asrın modasma mümkün olduğu kadar ayak uydurmaya çalışan kızlar ve delikanlılar var. Anasına, babasına ve evine yardım için çalışan çocuklar var, Zorla mt çalıştırılıyoruz? Hayır.; Kendimiz istiyoruz, Emeğ'mizin muka. bilini az veya çok ödeyorlar. Doğrusu gözcüler'a bize karşı gösterdikleri ha- reketleri yersiz bulmuyorum. Herkes vedi'ği ücretin mukabilini almak ister. Çalışmamakta israr ederse onu niçin beslemek mecburiyetini duysunlar?. Bey- Devam: var biliyordum ki; O yolculukta bu gerdanlık Leydi adım anlattım ki ilk teferrüatı benim kadar sen Yazan: Ali Rıza Seyfi, Lady Hardön, 202 A, Berkeley Sguare , London Benim gibi sıçrayıp yatağının içinde otura- rak, acabâa rüya mı hakikat mi, yoksa — hakikat sandığım şu halim bir rüya mı? diye kondi ken- dina sormak oldukça gülünç bir vaziyettir. Yüre- Bim o kadar büyük bir sevinç iİle dolmuştu ki, ya- taktan yere atlayıp giyinirken, elimi yüzümü yı- karken, kunduralarımı giyerken — dudaklarım hep yükariki adresi tekrar ediyordu. — Aynanın önünde boyunbağımı bağlarken yanımdak! oda- da uyuyan adam aklıma geldi. — Acaba o ne ol- muştu? Hâlâ orada mıydı? Dikkatle dinlemeğe başladım, İçeride çıt yoktu.. Derin uykuya dal- mış bir adamm soluk almasma benziyen bir gey de işitilmiyordu. Demek o gitmisti ve Leydi Har- donun mücevher gerdanlığını da beraber götür- müştü.. Fakat bu Leydi Hâardon. Leydi Hardon?. Oh, ş$imdi siz, zihnimin Leydi Hardonun uğradı- £t Akibeti hatırladığı anda duyduğum korkunc berecanı kat'iyyen tesavvur ödemiveceksiniz Leydi Hardon, benim Soezim Jimanımda al- tm gemiyi kesfetmemden bir sene önce (Nis- key) körfexinde batmıs olan hilvük Alekxsandrim vapurunda boğulmustu. O vaklt bütün gazotele- rin yazıp haerkose bildirdiği gihi ben de pek iyi Hardonun üzerinde bulunduğundan kendisile bo raber batıp gitmişti! Aleksandria vapuru için batmıştı — dedim; Jâkin bu, Loyd sigorta şirketi tarafından verilen malümattı. Loydin kaydına göre, bu büyük gemi, acıklı son dakikaları anlatabilecek — tek adam kurtulmaksızın batmıştı. O halde, deniz kıyıla- rındaki, rıhtım ve dok köşelerindeki kanlı katil heriflerle görüşen, bayağı bir adam gibi göründü gü halde yanmnda bir milyon lira değerinde mü- eevherat taşıyan bu adam, bütün dünyanın deni- zin dibinde bildiği bu meşhur gerdanlığı — nasıl elde etmişti? Otelde bir çay bile içmeden sokağa fırladım, doğruca rasathanem olan mahut tepe- ye çıktım: Lâkin kocaman altın gemi — gitmiş, havuz boş kalmıştı! Bu hal beni kederlendirmedi, çünkü — işin böyle olacağını"zaten kestirmiştim. Ben eğer ge- miyi daha havuzda duruyor görürsem — taaccüp edeceklim. Altın geminin gecenin karanlığı için- doe, kimse tarafından görülemeden çıkıp gitmesi de pek tabliydi. Bundan sonra otelime döndüm, oda komşumun da geml ile gidip gitmediğini BE renmok istiyordum, Salona girince onu kahval- tısınr yaparken görünce duraladım. Demek o bü- yük harp gemisile gitmemişti ve işte burada na- zariyelerimin zinciri bir yerinden çat! diye kop- muş oluyordu.. Mademki: — Bu adam o gemi ile gitmedi, gemidekiler ile doğrudan doğruya mü- nasebeti yoktu. ÖO halde kimdi? neydi? ne olur- sa olsun bunu İlk frrsatta öğrenmeğe azmotınis- tim. Mister Şahin! Sana işi buraya kadar adım de Üğrenesin ve hüdisoleri, omareleri son de — benim gibi — yanyana koyarak kendi — kendino bir netlco çıkarmağa çalışasın. Bundan sonraki hâdiseleri ise daha çabuk ve daha sathi anlata- cağım: Teferrüatını anlatlığım gacoden tam bir yıl sonra Londranın bir otelinde tekrar o adamla oda kopşusu bulunuyordum. Bu bir sene içinde isge gu İşler olmuştu: 1 — Adının Bilak olduğunu öğrendiğim © adam İtalyadan Parise, bir gün gsonrada Fransa- nin (Petosburg) limanına gitmiş, buradan bir kü çük yata binerek hareket etmiş olduğundan ken disini İngiltere kanalında kaybettim. 2 — Bunun üzerine hemen gene — İtalyaya geldim, Nevyork, Londra, Sanfranaisko daha bag ka HHmanlardakti tanıdığım hafiyelere ve casus- Jara mektup yazarak şu malümatı sordum: (A) geçenlerde — Spezia İlmanında cenubt Amerika devletlerinden biri hesabrna yapılıp bitirilmiş o- lan bir harp gemisi hakkında malümat. (B) t Tintevvelin 30 uncu günü (Şerburg) limanından (Lâfrans) adlı bir yatla denize çıkan Mister Bi- Tâk hakkında malümat, 8 —'Tam on iki ay bu bu malümatı bekledi- ğim halde dostlarımdan ve meslek arkadaslarım dan kimse bana bir $ey öğretemedi. Bildifim bir şey varsa o da İsimsiz altın geminin dünya üze- rinde hiç görünmemiş olmasıydı. Kendi kendime hergün soruyordum: Altın parlaklığı ile pırılda- yan, 6 kadar favkalâde görünon böyle bir harp gemisi nasıl oluyor da, gazetelerde yazılmıyor, hiç bir Himana girmivor, hiçbir. — denizde ve hiç kimase tarafından görülmüyor? DEy- Devamı var

Bu sayıdan diğer sayfalar: