December 18, 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

December 18, 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i maş Asılacaktı, Fakat, onun asıl» e ip ettiren sebebler bizi alâka- İşi <ediği için üzerinde durmiyaca- Ki atılacağı gün gelip çatmış, pe gecesini yaşıyordu. İçin Yağ, ile karışık büyük bir sıkıntı de Gece yarısına dogru höceresinin W,,, *ildr. Patyel titremekten kendi Mi, 1. Kapının eşiğinde bir'elinde * Şarap, diğer elinde et kızartma key halde gardiyan göründü. Bun Börünce korku ve heyecanma rağ ağ lümsemekten kendini alamadı; | Sey â mı getiriyorsunuz? KİN *t, evet, sana. Şimdi de mükem İk, © salata getireceğim. Bir şişe da | Kap getireceğim. Hepsini birden t Patyez küçük masasının başma geç $ nçle kızarmış eti yemeğe başla 9, Mage kanlı bir adamdı. Hayatı çok ği ye ona verebileceği bütün Sy » bütün zevkleri, hattâ ölüm. , Mi Saat evvel de olsa, seve seve ka- l azırdı; ve bu zihniyetle etini ye- ğer içmiye koyuldu. | m bardak bardak şarap içiyor, | Kg Ssünüyordu. Yalin bu sabah af N reddedildiğini öğrendiği za Biraz cant sıkılmıştı. Artık kurtu Süişe yoktu. Bir kaç saat sonra a- | yenin işinde bir ukde kalmasın,ö- v na metanetle gidebilsin diye Gİ Şap getirmişlerdi. İ Serap bitecek, ölüm saati gelecekti. Sonra onu alıp götüreceklerdi. Ni Me. bir çok insanlar onu seyrede *İki de iclerinde acıyanlar buluna İ LN at aradan bir gün, İki gün ge- > $ey unutulacaktı. Yine her iyi biç bir gey olamamış gibi işiy e meşgul olacaktı. k bu düşüncede iken fkinci şi- “a salata da geldi. Onlarıda ye Kİ, İyi eütünden bir pipo içmek gösterdi. k mahkümunun bu sön saatinde a, lusunu da reddetmediler. En tag VİNden tütün getirdiler... Bizzat Ve kendi eliyle piposunu yaktı. ig ahreti hatırlatmak suretiyle Le teselli etmiye çalıştı. b'r şişe şarabla biraz daha et Ç Sürdiya ka, ge irnız ne istiyorsa söyleyiniz, İk win variyetinizdeki bir adamım Sai yapmiya me:buruz, “ halde bana iki balk konser- > Hitre de siyah bira getiriniz. AY hay... Şimdi adam gönderir Sİ Maş sinizin hepsini aldırırm. Hayat İk kısa, Babusus onu vakitsiz için büsbütün kısa,, İş dir zaman sonra Patyolun bik höcresine gelmişti. i NÜ Kya br İd bala R yatı gerin. Kendini tama ie, edilmiş hissediyordu. Fa- a baş *hra onda yeni bir yemek ar « şk terd Gardiyana dönerek: di #4 / EE BE si pe ş i Dar» en FN Böyle iştihalı yemek yediğini ne kader şev'niyorum!. Müz sökmeden asamaz © zamana kadar tavşâ- yerl Öyle değil mi canım? İİ geç Vel sizi asmakla ne kazana GM > benim, hele bu akşam pek k çini. Belki biraz daha bira” ap, Sikilma söyle! ia J bu son sözlerden sonra ko ir gasreden çaktı b ela *€ varmadan dolu elleriyle Vİ hi itarmış tavşandan başka iy an enval törlü yemişler ii Sü Birayı da, tabii, unutma aa la götün getirdiklerini masası- İŞ gi Bözetmeksizin kâh birin X Bite Tinden, yemiye koyuldu. © artıyordu. 8 en şık ve en lüks 7 i a ii SE | > iy va Kurtuluş Yİ 4 Rusçadan çevireni Ni Ferah Ferruh - bir otelin bahçesinde, bin bir ışık altm da nefis bir kadmla geçen bir gecesi geldi, O zaman karşısında, şimdiki gar diyamn yerinde, o kadın vardı. Demek bunlar hayal olmuştu. Yemeği bitirdikten sonra bir kahve İçmek istedi. Gardiyandan hoş bir kaç fıkra anlatmasını rica etti. Gardiyan 5 Tüm mahkümunun bu İsteğini de red- etmedi, Ona, bir çok hoş fıkralar anlat tı. Patyel bunları kahkaha ile dinledi. Az sonra hölereye hapishanenin pa pası geldi. Mahkümun sırtını okşıya- rak; — Üzülme delikanlı, dedi, Artık bü tün ıstrapların sonuna erecek. Yarın hiç bir şeyin kalmiyacak.. Yüreğini iyi ferah tut. Gideceğin dünya bu elemli dünyadan çok daha iyidir. Son dakika larınızda Allahı hatırmızdan çıkarmayı nız! Dünyada gördüğünüz bütün lütuf larm onun sayesinde ve onun emeliyle olduğunu unutamaymızİ Son demlerin de Allahını hatırlamiyanlar idam sehpa sında çok ıstırap çekerler. Patyel bötün bu söylenenlerin hiç birisini duymamıştı bile. Yediği bir sü rü yemek, içtiği alleol onu adeta uyut- mu; , Fakat birdenbire sapsarı bir halde yerinden sıçradı. Midesi fena halde bu- lanmıştı. Ayrca karnında müthiş bir de ağrı duymiya başladı, Alnında s0- Huk ter damlaları peyda oldu. Papas, adeta korktu, gardiyan baş gardiyana koştu. Patyeli hastahaneye götürdüler. Hastanın hali gittikçe fenalaştı. Ka run müsald olmadığı için o sabah onu i dam edemediler. Geceye dogru ateş yük seldi. Bir kaç doktor birden onu yeni- den muayene etti. Ufak bir konsültas- yondan sonra, hastada umumti bir zehir lenme olduğu tesbit edildi. Vaziyet teh likeli idi, Payelin midesini temizlediler, mide muhtevasının baktriyolojik tahlili, has tanın balık konservesinden zehirlendi- ğini gösterdi. Konserve bayat ve bozuk muş. Hususi bir komisyon konservayı satan bakkal dükkânına koştu, Geri ka lan konservelerden bir çoğunun bozuk olduğu tesbit edildi. Bakkal hakkında kanuni takibat başladı. Patyelin hastalığı epey uzadı. Bu- nun için avluya kurulan idam sehoasmı da kaldırdılar. Makkümu tedavi eden doktorlar arasında bilhassa bir tanesi en gençleti, Patyele hususi bir alâka gösterdi. Hastalık şimdiye kadar görülmemiş bir nevi organizm zehirlenmesi olduğu için doktor (ogecelerce (o hastanın başından ayrılmadı. Genç doktor bü- tün doktorluk hayatında böyle bir vaka ya ilk defa raslıyordu. Böyle hastaların ölümden kurtuldukları nadirdi. Binde bir ihtimal dahilinde idi. Uzun ve yorucu bir hastalıktan son Haberin deniz ve macera romanı: £Y Bana hizmetçlilk buldular: Kızım, işlerinin değeri ancak ayda on liradır Hanımım ıl görünüşte kibar bir ev kadını... Bana teker teker yapacağım işleri anlatıyor: çamaşır, bulaşık, ortalık, ütü, yemek... Burası biraz derlitupluydu. İçeriye girince, halinden kibar olduğu anlaşi- lan bir bayana beni, idarehane sahibi, eskiden tanıyormuş gibi tanıttı: — İşte, dedi, Tam aradığımız. Mem- nun olacağmızi umarım, Bayan kahve rengi bir manto giy migti, Şık değildi. Fakat halinden söy lediğim gibi kibar bir ev hanımı ol- duğu anlaşılıyordu. Konuşmaya ba - yan başladı: — Daha evvel nerede çalıştın kr. zım? — Hiçbir yerde çalışmadım. — Ya! Kimsen yok mu? — Bir ninem var, Aksarayda otu- rüyorum. Babam dişarda!... Tabii ça- Yışmak mecburiyetirdeyim. Orta tah- silim var, Daktilo filân bilmediğim İ- çin iş bulamadım. Fakat hizmetçilik yapabilirim. Bu izahatrm, bayanı tatmin elmiş görünüyordu. Daha ilk baş vurugum- da hizmetçi olarak bebul mü “edile cektim. Hiç üzintüsüz; hiç böklemiye İizum kalmadan. Bayan — Kızım, dedi, bâk'söni alacağım ama, iş bilir misin ?” — Her şeyi yapabilirim, efendim. — Ortalık toplamasını? — Her, her.işi... — Çamaşır, bulaşık ?. — Onu pek bilmem ama, çabuk.2- ışınım. ı Bayanm içinden: — Mükemmel! Dediğini adetâ işitiyordum. Her i- ra, bir gün doktor hastanın sırtını ok- şadı; — Müjde, dedi. Artık kurtuldun! Fennin bütün icabatını tatbik ettik... Ölümü yendin. Artık kurtuldun, Buh- ran geçti... Seni kurtardık... Bu sözlerden yirmi dört saat sonra, Patyel bayağı iyileşmiş, idam sehpasına. çıkabilecek bir bale gelmişti. Yağlı ve sabunlu İlmiği boynuna ge çirirlerken sağlam bif adam gibi sen de lemeden ayakta durabilmişti, Bakkal, bir. idam mahkâmunun ha yatını on dört gün uzattığı için üç hafta hapse bir mikdarda para cezasına mah küm oldu, Patyelin hayatını kurtaran genş dök tor taltif edildi. Röportajı yapan: Neriman $i yapacağımı söylediğim halde o tek- rar tekrar soruyor: — Sonradan mırm kırın etmiyecek- sin ha! — Niçin edeyim? Benim bu cevabım karşısında sefer idarehane sahibi döndü; — Kızım, dedi, Bu gideceğin yer çok iyi bir yerdir. Taliin varmış. İyi düşlin ve dikkat et! — Peki! Peki! dedim. Merak etme- yin. Kendilerini memnun etmiye elim den geldiği kadar çalışacağım. Bayanın beni beğendiğinde şüphe yoktu. Aylık bahsi açıldı. Ne istediği mi sordu. — Ne istiyeyim, dedim. Bilmem ki. — Nasil bilmezsin kiz. Çalişa - cak sensin! Bunu ben bilecek değilim ya! Herhalde otuz kırk lira istiyemez- dim. — Kızmn, işlerinin değeri, ancak on liradır. Daha fazla etmez. — Mademki değeri budur, pek &A! bu Tesadüf. Fabrikaya girerken çek- tirdiğim resimlerden biri yanımday - di. Hemen çantamı açarak onu bul- düm. Madama uzatırken — İşte resmim, dedim. Adresimi de vereyim, Fakat nüfus kğıdım üstüm | de değil, başka bir gün, meselâ yarın getiririm. — Pek âlâ, ama unutma, — Unutmam, beni götürmek istediğini anlıyordum. Netekim kolumdan tuttu; i — Haydi kızm, yürü gidelim, deği. Fakat madam, bayanla görüşmeden beni pek kolay kolay bırakmak niye- tinde değildi. Bana: — Kızım, sen biraz sofaya çık da bekle, dedi. Idarehane sahibinin isteğini yerine getirdim. İkisi arasında hararetli bir könuşma başladı. Fransızca konusu - | yorlardı. Pazarlık yaptıkları belliydi. | Madam, müşteri tarafından beğenildi- ğimi anlayınca beni pek ucuza ver - mek istemediği anlaşılıyordu. Sofada müşteri bekliyen kadınların taliime gıpta eder bir halleri vardı. Be nim iş bulduğumu, beğenildiğimi ne- Ferah Ferruh kadar da çabuk sezmişlerdi. Gözleri- iki tüfek olduğu halde çıktı. Şimdi dört erkek ve iki dakika sonra kendine gelmiş - olan İnci.di- men dolabinın dibine çömelmiş, ayın üzerindeki kalın, kara bulutun sryrılmasını bekliyorduk. ni benden ayrmıyorlardı. Hallerinden kıskandıkları ( anlaşılmiyordu ama, kendilerinin uzun zaman daha müşte- ri beklemek mecburiyetinde bulun - duklarını düşünerek üzüldükleri görü- *lüyordu. O sırada sofaya giren ve halinden yeni bir müşteri olduğu anlaşılan te- mizee giyinmiş bir bayan satilrk ko- yun #lacakmış gibi hepimizi birer bi- rer gözden geçirdi. Sonra gözünü be- nim Üzerimde mıhladı. Yanma yaklaşmak üzere bir adım atmıştı ki, iş idarehanesi sahibi ma- dam ondan daha atik davrandı. Ma- damm yanıma yaklaştığını gören bu yeni mişteri birdenbire durdu. Ma- dam, bana yavaş bir sesle: — Sâna temin ettiğim iş için bana iki lira vereceksin, Bunu ben müşte- riden alacağım, onlar da senin aylı- Eından kesecekler. — Onlardan da bir şey alacak mı « sn? Bu sunlim madamın hoşuna gitme- miş olacaktı. Msamafih — 'Tabii, dedi. Artık halledilmesi lâzımgelen bir mesele yoktu. Bayanımla birlikte çı- kıp gidebilirdik. Yeni gelen müşteri - nin gözü bende kalmış olacaktı ki, biz çıkıp giderken o, dönüp dönüp bana baktı. Ne çare ki satılmıştım. Sokağa çıktığımız zaman bayanıma hürmet etmekte kusur etmemeyi düşü- nerek onu daima önüme alıyor vesor. duğu suallere — Evet efendim, peki efendimlerle mukabele ediyordum. Böylece hem konuşur, hem yürür » ken gözüm karşı kaldırımda bir adama ilişti, Bu köprü üstü arkaSişıydı. De » mek hâlâ beni bekliyordu. Acaba ben » deri umduğu, benden istediği bir şey mi vardı? Bana bökıyor ve bayana hissettirme - den gülümsiyordu. Benim iş bulmuş olmamdan memnun görünüyordu . ... “Kapım,, kapıların en iyisi diyebilir rim. Bayanlarım güler yüzlü, münevver insanlar, asıl, bayaaım, kadın hastalıkları doktoru, beni iş idarehanesinden getiren de doktorun büyük hemşiresi, Evi görüp tanıdıktan sonra kendileri. ni urun müddet rahatsız etmek isteme- dim. Evden, ertesi günü sabahleyin ge- leceğimi söyliyersk ayrıldım. Beni çok beğenmiş olacaklardı. Bunu, ertesi gü. nü muhakkak gelmem İçin yaptıkları isrardan anlamıştım. (Devamı var) tı. Onun tüfeği de patlayınca kurşun mutfak tah talarmdan kırıntılar uçurdu ve bir gemici daha bir haykırışla olduğu yerden fırlıyarak ayın ışığı altında bembeyaz görünen güverte tahtaları üze- rine serfidi, #lerliyerek güverteye uzandığımız sırada | İnci düz beyaz esvabile hiç ayak sesi çıkarmaksızın, köprü altında bekliyen beş ateşçinin ta ortaları- na doğru koştu. Bu beş herifin birdenbire korku ile haykırdıklarını duyduk. Belki bunda da hak- Irydılar. Güvertenin oraları o kadar karanlık ve üstlerine yürüyen beyaz gölge o kadar sessiz ve seriydi ki: Geminin üstünde uçan bir hayeletten farksızdı. Herifler dndaklarından çıkardıkları bü korku ulumasından sonra hep birden baş tara fa doğru kaçarlarken biz üçümüz de İleriye atıl- dik ve birdenbire Paolo ile karşılaştık. O bizi gö rTünce gecenin karanlığı içinde yürü (bembeyaz kesildi, dudaklarını aşıp bir şsy söyliyecek gibi olduysa da buna vakit bulamadı; çünkü Tufan reisin ağır tabanca sapı onun kafasına da bir yıl- dırım gibi inerek herifi yuvarlamıştı. Güverteye serpildiği sırada başının demir makine kapısına çarpmasından çıkan 608! duyduk. Gene bü anda cesur İncinin asabı gergeyivermiş, baygın halde kollarımın arasına düşmüştü. Tufan rels o anda Doğan kaptanın kapısını hızla vurarak onu da kaldırdı. Ben baygın İneiyi harita kamarasının kanapesine yatırırken Do- gan kaptan dışarı fırlamış ve vaziyeti (o biranda kavramış bulunuyordu. Hor vakitki o sessizliği, telâşsızlığiyle gene kamarasina girip Iki elinde Güvertenin -bâştarafı çok karanlıktı, oraya ka- çan beş kişinin baş altına mı girdiklerini, yoksa mutfağın yahut baş kaportasının (Arkasına mı saklanmış olduklarını (o göremiyorduk. Doğan kaptan bunlara iki kere seslendi . 1s6 de hiçbir ses çıkmadı. Doğan kaptan, telâşsiz, korkusuz ve çok alılgan bİr adamdı, ona kalsa hemen baş ta- rafa yürüyecekti. Lâkin biz onu, ay ışığı çıkınca ya kadar göndermedik. Biraz sonra (o bulutaym üstünden sıyrılınca İleride bir takım gölgeler gör dük; yorba tayfanın hepsi, sekiz kişi birden, ora- da mutfağın arkasında duruyorlardı. Doğan kaptan tekrar seslendi: — Hey, Karl Vipiyems! Buraya gelin.. Ben onların hepsinin ne yaptıklarımı görebi- Uyordum; kaptan haykırınca birisi “elindeki ta- bancayı tetiğe aldı, ötekiler biribirlerine (daha ziyade sokularak çömeldiler, Doğan kaptan yarım ingilizcesile ve acı aci gülerek: — Orrayt; dedi, şimdi ateş ediyorum, şun mutfağın tahtasını deler geçer. Ve tüfeği omuzuna kaldırarak hafif keres- teden yapılmış mutfağın köşesine doğru ateş et- ti; o anda bir inilti duyduk ve ayakta duran bir gölgenin çömelmiş arkadaşlarının üzerine düştü- günü gördük. Kaptan onlara bu sefer beşinet (olarak bir daha seslendi; İâkin o anda zorba gemfeilerden biri rovelverini ateş etti. Ve kurşun © başımiziti üstünden ıslık çalarak geçti. Doğan kaptan buna karşılık vermekte bir saniye bile geç kalmamış- kur- Döğan kaptan gene haykırdı: — İki oldu! Şimdi üç olacak! Bu söz üzerine altı zorba bu ölümlü yeri bıra- kıp daha siper bir yer bulmak üzere başa doğru atıldılarsa da kaptan artık işi kısa kesmeğe Ka- rar vermişti, bir kaplan atılışiyle ileri (o sıçradı, Tufan rels ile ben ve Ali de beraber koştuk. Bu sirada zorbalar üstümüze üç kurşun attılarsa da boş gitti; biranda onlara yetişmiş, tüfek dipçik- İeri, tabanca saplarile ikisini daha yere yuvarla- mıştık, geri kalanlar dizüstü düşerek (teslim ol- duklarımı -anlattılar. Başaltı kapısını açtık, bizim Türk gemicile- rini mahpusluklarından kurtardık. Biraz sonra zorbaların sağlamları bağlanmış, yaralılar aşa- ğı indirilmişti. HAVA baygm ve başımdan o çok yaralıolan Paoloyu kıç kamaralardan birine yatırarak ya- rasinı elimizden geldiği kadar bağlayıp güverte- ye çıktığımız zaman nfuk dairesini dikkatle göz- den geçirdim: Görünürde ne Amerikan zırhlıları, ne atlantik postası vardı. Bu gürültü içinde yol- daşlarımızı kaybetmiş, engin Okyanus Üzerinde gene yapayalnız kalmıştık. , . . . » —10— ii Sabah güneşi atlantik Okyanusunu bir ışık kaynağı yapmış, dalgalar ufuklara doğru gümüş köpüklerle yuvarlanmağa başlamıştı. Lâkin bi- zim geminin içinde kimsede neşe yoktu. Paolo- mun uğursuz sözlerine şeytanlıklarına kanan 86- (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: