29 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

29 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eT ÜUörüşer Süçilge iftira &imeyelim hi meyzu yar ki fıkra » larda, odebi makalelerdo, e dalma tekrar edildi; bu- birçok kalemlere sermaye dan biri “bizde şiir ölüyor h* diğeri do “niçin — okumayo- Hizayeti. Ülüyor mu? meselesine temas h İstemem; “niçin — okumayo- Meyzuunu kısaca — münakaşa |h ldeyim. hTi Dir şikâyote hakkımız var- 4 YOk mduar” varsa bu okuma- Sebebleri nedir? Eğer bu şi- * haksız isek münakaşaya, İd- lüzum yok; fakat sebebi her- Araştırılmalı. — « “gak zevkinden evvel, herke- ,Kazifesi vardır ve bu vazife ç ploamasını eline almış, işine bir kimsenin okuması — şiİ- Kero nazaran edebi oserler kas İ no göre — sadoce zevki ok- İRE tatmin etmek içindir. Mesle- |Rlere gelince: Sözü gevelemeye W yok; onları tercüme edilmiş- |* okumaktan ise, aslında gör- ” garp lisanlarına vukufumuz V nazaran çok ileride olduğu daha kolay ve daha doğru. in gençliği ise bunu tamamen diyebilirim ; iddiamı — kuru ik ortaya — koymiyorum; “Gün bir iş için Üniversite kü- âni ziyaretim, bana bu ka- n o kadar köklü olarak ver- Yöük aksini iddiada ısrar, ben- n üzerinde duran güneşi in- ek kadar garip olur. Pbaneye girmek iİçin okuma ha çevrilmiş eski bir * camlin geçerken gürdüm; dürt, beş h Mralardan ibaret masalarda o- yer bile yoktu, âdeta tıklımı, “Bu vaziyoto — bakılırda her- | ©kumak üzere gelen daha bir Ş She, oturacak yer bulamadıkla- dönüp gitmiş — olacaklardır; Süne memurlırı da bunu teyit h hıyın birçok genç, — başları mi okuyor, kimi de okuduk- h'iıılııı bir şeyler kopye ediyor çi Gördüğüm manzaradan o an- Hde sevinçle beraber bir de ? diyo bir göyler burkuldu. Ş7 mı okuyorlar, yoksa - ciddi tleoyi mi nraştırıyorlar? Bo- eHmı) Kim olsaydı. —herhalde düşünürdü. klınmıu uecuna yavaşça ba ş. iç tıkırtı etmekkizin — dört, hin aralarından - geçtim ve Mllu gençlerin önündeki kitap- am, “Molaşmadan o kadar sevindim, kgöğsüm kabardı! İçlerinden l& görüşmekten kendimi ala- h. Ve pek yavaş bir konuşma İ- dim ki hepsi de — hukuklu, yüksek ticaretli, edebiyat den falan.. manin önündeki — kitaplar değmdi; anlaşılıyordu ki bir çY başka Hisanda araştıracak h Abancı bir. — llsana da vâkıf te Orlardı. y Süsüm daha ziyade artlığın- yla — kim olduğunu Bsor- Vekendimi do — tanıtmıya- !lı..(_ görüştüm : Şd ödebi eserleri de okur mu :;k &z ve hiç denecek kadar az! Wı—ılnlı ama niçin okumu- î':'l eser vermiyorlar ki! . Oha *P cok acı, acılığı kadar da e L Şu halde “Niçin okumu- aç Sünlini, “niçin okunacak ©- aa lyoruz?,, şekline sokarsak 9ru hareket etmiş olmaz mı- yoni eserleri okumazlar- 3 kafaları daha olgunlaşmış ların o gibi eserlere daha ı sncı kalmaları pek tabli- Hü Planenin böyle tıka ba - a bnlıuımıı bana — başka 9 daha verdirdi. Geçen senc ı.'-llıııılırıııd.ı faktilteden __'bo sınıftan — dönmüşlerdi Kütüphanede gördüğüm *ıh.:.':ılmrııı sınıftan geçen- '=l kütüphanelere sarfe- 4 nlar ise bütün — Beyazıt 'q,. erde tavla, kâğıt oyunla- Reçirenler olacak. “ıı H olarak aldığım netice "'uılırııı ehemmiyetli bir Yordum ki kadın genç- '.m:'—ıın mukdimdir. *de olsa ati itibarll | kızlarımız — eski '0;"""" Kibi — yalnız “süt ©, çocukları- le uzun münakaşaları da © ders — zamanlarından Dlrııııolunu kaplayan J, Kafe ziyaretimden son ve N—ı"ın kluğu idi. Esasen biliyar “*#vvnk bugünkü, erkekle- "Rlıı:;"" çok kiymetlidir. | » hakiki ann n evvel gençlere - teveccüh |. İstanbul konuşuyor Vilâyet Verem dispanserinde bir saat Bir kilo balık yağı bulamadığı tehlikesine lerce vatandaşımız var Bunlara yardım etmek hepimiz hem insani, için hem de miili bir vazifedir güÜ Yazan: ! j Kİ HABERCİ | Dünku yazımda verem dıspanseri vüş- hekiminin odasında beklerken, doktorun çok hafif ve soluk benizli bir çocuğu mu- ayene etmekte olduğunu yazmıştım. Pek bitkin bir halde odaya girmiş o- lan bu gençle, ba:hekım arasında şu)lc bir muhavere geçti: — İsmin ne senin yavrum? — Mustafa. — Kaç yaşmındasın? — Yirmi iki bey ağabey! — Ne iş yaparsın? Delikanlı bu stale doktorun önüne bir kâğıt parçası uzatarak cevab verdi, baş- hekifh bu kâğıdı dikkatli dikkatli okudu ve sonra; — Beykoz deri fabrikasında amelesin. Peki, kaç senedir orada çalışıyorsun? — 15 sene var, — Nasıl olur? — 7 yaşında girmiştim oraya bey a- Babeyl,.. — Ne vakit hastalandın? — 3-4 ay var. Birdenbire kuvvetten düşmeye başladım. Isıtma yakalamış ga- Hba... Sonra sonra arkam ağrımaya baş- Jadı. Nihayet fabrika doktoru size yolla- dı. — Haydi yavrum, soyun da şimdi se- ni bir muayene edeyim. Genç adam, odanm bir köşesine çe- kildi, soyunmağa başladı. Zavallıcık, za- yıf vücudunu üşümekten korumak için belki 7-8 fanilâ üst üste giymiş, gönüle- inin üzerine de bir yün ceket geçirmiş- ti. Bunlârı bir iskemlenin üzerine atınca vücudunun sıskalığı ve renksizliği büs - bütün meydana çıktı. Oda çok - sıcaktı. Hastanın soyunduğu halde üşüdüğü mu hakkaktı. Fakat doktorun önüne oturur- ken adetâ titrediğini gördüm. Asabının müthiş surette bozuk olduğu anlaşılıyor- du, hele doktor. mMüayenesine - başlayıp da: — Buran mı ağrıyordu, şuradan mı sı- kmtin var, nefes alma, nefes al, demiye başladığı zaman birdenbire yürekler acı- sı bir iş oldu. Zâvallı çocuk gözlerinden boşanan ve bir türlü dinmiyen yaşlarla ağlamıya, boğuk bir lisanla da: — Bu derdime bir çare bulun beyağa- bey, ölmek istemiyorum. Fakat günden güne eridiğimi hissediyorum. Aman bey nın mürebbisi anne olmaya hazırlanı yorlar demoekti, —. Şu halde gençlik okuyor; — kendi mesleği itibarile hem çok okuyor; eğer eline okunabilecek edebi şeyler werilse onu da okuyacak! Okunabilecek şey hiç mi yok diye- geksiniz; var, var; yalnız — ötekiler berikini örtüp, bastırıyor olmalı!.. Hasılı okuyan gençler okuyorlar: iftira etmiyelim... Hüseyin Rifat için ölüm maruz bin- ağabey, ne yaparsanız yapımız, benı km[ tarınız. Bir anam var, ben ölürsem ona kim bakar » diye - yalvarmaya başladı. Bu yalvarma o kadar acı bir lisanla yapdıyor, insanm mMmerharcetini o kadar fazla tahrik eden bir hal alryordu ki, ev- velâ, hastasını bir taraftan dikkatli dik- katli muayene eden doktorun gözleri su- landı. Sonra gerek benim, gerek fotoğ- rafçı arkadaşım adetâ hüngür büngür ağlryacak bir vaziyete geldik. Artık da- ha fazla tahammül edemeyip, odadan kaçmıya hazırlanıyordum. Tam bu sı- rada başhekim. şimdi hatırlryamadığım bir sürü tatlı ve ümit verici sözlerle za- valir genci teselli etmeye başladı ve çok geçmeden, Mustafanın gözyaşları, yal » varan sesi dindi. Muayene sonunda genç acam, iyi olacağına emin bir hal almıştı. Başhekim kendisine lâzım olan tavsi- yeleri uzun uzun anlatıp raporunu yaz- dıktan sonra, çeldiğinden bambaşka hal- de odadan çıktı gitti. O zaman başhekim bay - Talât döndü: — 66 yaşındayım, kendimi bildim bi- leli hep bu dertlerle uğraşırım, fakat hâ- lâ yüreğimi katılaştıramadım. Diye söy- lendi. Arkadasım kendini tutamadı, sor- du: — Şimdi bu çocuk-iyileşebilir mi, yok- S2 — Muhakkak surette İyileşir. Tabif i- yi bakılmak, tedavi edilmek şartile... Bu hastalık, zaten yüzde doksan iyileşebilir. Yeter ki, bakım iyi olsun.. M Burada sustu, bize yer gösterdi ve söz- Terine şöyle devam etti: — Tedavi ettiğimiz nastaların hemen hemen — yüzde doksanı yoksuzluk için- dedirler, bu yüzden iyi olmaları da çok güç oluyor. Devlet bü müesseseyi açarak üzerine düşen vazifelerin en büyüğünü yapmış oluyor. Muhtaç )ıısuhnn rönt- gen plâklarını, fenni tedavilerini hep devlet üzerine almıştır. Fakat, yalnız bu bir hastanın iyi olması için kâfi değil- dir. Binlerce insan muhakkak bir ölüm- den kurtulmak için daha birçok şeylere muhtaçtır ki, bunu temin etmek de cemi- yetin borcudur. Size, yani matbuat ce- miyeti vasıtasiyle gazetecilere yaptığım l ricanım esası budür. Bu sene eczacılar cemiyeti, ve Ibra- him Ali isminde hamiyetli bir vatandaş fakir hastalara dağıtılmak üzere bize yü. bize —AY Ton Ton armca Hlâncı zer kilo balıkyağı getirdiler. Bu sayede birçok vatandaşın hayatına hayat kat - mak imkânını bulduk. Sizden de ricam, Kazetecilerin de meselâ 100 kilo balıkya- Ki temin ederek muhtaç hastal Bıtmak için bir teşebbüse dir. Balıkyağı, bizim için en buyul—. müessir ilâçtır. Halbuki, bunu bulamıyan nekadar zavallı vardır, bilemezsiniz. Kızılay, Veremle mücadele cemiyeti gi- bi hayır müesseseleri de üzerlerine düşen vaziteleri fazlasile görüyorlar. Fakat, bun Jar da yalnız başlarıma ihtiyacı karşılı- yamazlar, Zengin, hattâ zengin olmasa bile hali vakti yerinde her vatandaş bu işe yardım etmeyi kendilerine vazife bil- melidir. İşte, ancak bu sayede veremle kıkl mücadele imkânları ortaya çıkar. Doktor Talât, adetâ coşmuştu. Büyük bir heyecan içinde yukarki sözlerini sı- raladıktan sonra birdenbire sustu: — Alfedersiniz, dedi. Belki fazla söy- ledim. Fakat, her gün öyle feci, öyle iç. ler acısı manzaralarla karşılaşıyoruz ki, siz bizim yerimizde olsanız, belki, daha da fazla, daha da «cı söylerdiniz. Odanın kapısı önüne yeni hastalar gel mişti. Başhekimi daha fazla meşgul et- mek doğru olmıyacağını anladığımız i- çin, yrından hemen ayrılmak lâzımgel- diğini anladık. Yalnız bunu yapmadan €vvel, kendisine bir noktayı daha soör - mak istedim: — Buraya senede kaç hasta gelir ve kaç hasta tedavi edilir? Bay Talât o zaman yerinden kalktı: — Afledersiniz, dedi. Bu hususta size bir şey vöyliyemem, çünkü vekâlet bizi beyanat vermekten kat'i surette menet - miştir. İsterseniz sıhhiye müdürlüğüne gidiniz, aradığınız malümatı oradan öğ- renebilirsiniz.,, Vekâletir. böyle bir karar vermiş ol - duğunu ben de hatırladığım için, hasta- larma doktordan ziyade müşfik bir ba- ba gibi bakan doktor Talâtı daha fazla işgal etmeden kendisine veda ettim. Ayrılırken, dispanseri bir kere gezip gezemiyeceğimi sordum, buna: — Hay, hay, cevabını verdi. Baş eczacının refakatinde, cidden bü- yük bir hayır müessesesi olan vilâyet ve- rem dispanserinin tertemiz Punamatraks (ciğere hava verme) odasını, kütüphane- sini, eczancsini ve son olarak çok mün- tazam olan röntgen dairesini gezdik. “Vücudunun bir kısmını Töntgen uğrun da feda etraekten çekinmiyen krymetli Devaini R incide HABERCI Dispanser başkekimi Dr. Taldi muayene ederken, Deykozlu Muslafa “beni kurta- 7ı, beni kurların,, diye yelvorıyor ve . ağlıyordu | Tarih diyor ki: H L Asodülnamidin Kkorkusu İkinci Avdülhamıt — zumanında, Rumelide Bulgar, Yunan ve hara- dağ çeteleri ikide bir Yürk VPomak ve Arnayut köylerine akın ederler, köylüyü soyarıar, kızlarını kaçırır- lar, davarlarını alıp — götürürlerdi. Bunların Yürk köylerini atoşe ver- dikleri de olurdu. Hükümet, mozalimin önünü almak için, birçok askeri takip müfrezeleri gönderdiği gibi, Avnavutlar, Türk- ler, Pomaklar aralarında çeteler teş kil cderek, Rum eşkiyasına, Bulgar çotelerine ve Karadağ sergerdeleri. ne karşı çıkarlar; dağlarda, — karlı yamaçlarda boğuşurlar, biribirlerini öldürürlerdi. - Fakat; Rumelide ecnebi — deyvlet mümessilleri, Bulgar, Rum ve Erme- ni çetelerinin yaplıkdarı mezalime © bemmiyet vermiyerek, bu baklı ko- runma teşebbüslerini eşkiyalık sa- yarlar, bunların tenkillerini — ister- lerdi. Hükümet o zaman, bir çok Anado Ta çocuklarını Rumeliye gönderir, müdafaa çetelerini imhaya — memur ederdi. Askerler oraya na&tl giderdi? Bu hakikaten acıklı vo acı bir yol culuktu. Sefalet içinde, yalın — ayak sevkiyatta beklerlerdi, — Çünkü, şi- mendifer kumpanyası para meselesi ni halletmeden, nakil için vagon a- yırmazdı. ©O yıllarda — Yemende de, sık svk karışıklıklar olur, İmam Yahyalar, Seyit Hamitler, Şoyh ldrisler, şun- lar bunlar ayaklanır, hükümeti ta- nımazlar, valiyi İstemezler, bir sürü istoklerde bulunurlardı. Buralara da, Kızıldeniz kıyıları- na da vapur vhpur Türk askeri, Ana- dolu çocuğu sevkedilir, silâh vo cop- hane gönderilirdi. (İdarci mahsusa), nm vapurları bu asker kalabalığını cephane ve silâhları taşımağa kifa- yet etmediği zamanlar da — olurdu. O zaman ecnebi vapur kumpanyala- rına başvurulur, onların gemilerile nakliyat yapılırdı. 1904 yılında Yemende — geno bir kargaşalık çıkmış, şeyhler, imamlar İsyan etmişler, askerle — aralarında kanlı boğuşmalar olmuştu. (İdarel mahsusa) vapurları Yemene gönde- rilen askerleri hamilen yola — çıktı. Fakat, cephane ve silâh gönderecek vapur bulunamadı. (Toyd) kumpanyasına baş vurul- du, Pazarlık yapıldı. Kumpanya pe- şin para almadan gemi vermiyeceği- ni söyledi. Hazine tamtakırdı, ma- liyede metolik yoktu, Hükümet rejiyo müracaat otti. U- mumi müdür (Lâl Ramber) altı bin lira avans — verdi. Navlun — parası (Loyd) kumpanyasına - verildi, Va- pur Zeytinburnunun önünde demir- ledi, cephane ve silâhları yüklendi, hareket etti. (5 ikinciteşijn 1904) Gemi kalktı ama, — Çanakkaleye doğru yol almadı, limana doğru dü- men kırdı, limanın ortasında demir attı. Liman reisi telâşlandı. Seraskere habor verdi, o Tophane müşlirine ha- ber gönderdi, geminin yoluna devam etmeyip, llmana dönmesi nazarı dik kati çekti. Hafiyeler bundan binbir mana çıkardılar, Saraya — jurnallar yağdı. Tahkikat — başladı. Nihayet mesele anlaşıldı. (Loyd) kumpanyasının — eskiden kalmın bir nakliye alacağı olduğu 1- çin bu para ödenmezse, gemiyi kal- dırmayacağını bildirdi. O gün Ramazanın on beşinci gü- nüydü. Abdülhamit (Hırkal Saadet)i ziyaret edecekti. Padişah senede bir (Lülfen saytayı çeviriniz) Hüseyin Rüştü TIRPAN KSi e AARÇA

Bu sayıdan diğer sayfalar: