7 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

7 Ocak 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A; Yazan: Nizamettin Nazif ”“"9, süslü havuzun « trafındaki kuş tüyü nelerde cıvıldaşan kızlarla şakalaşıyordu “ kudi, <S'3P Mevlâyi Haseni büsbütün Mit kevar ç“ı: kendini bümez bir halde; h ikiniz! Çıkınız dışarı! Defolu- —ku:m bağırdı - hepinizi — tepele %ı *m, Derhal, şimdi saraydan çı- ÜE ble u İq. bir ideli Bibi odadan fırlayarak, 3 'a _lnreme Bitti. ! soyunmuş, kerarları al İ Cevizlerle süslü bir havuzun ı | zır bulunan bütün — vezirlerin, gelenlerinin ve donanma lerinin de görmüş olmaları Kanuninin çok hoşuna gitmiş, gururunu okşamiş- tı. Donanma reislerine, hil'at giydiri- lirken, ona da kabı inci ile işlenmiş bir kürk hediye etmiş ve Akeline kendi eliyle zümrütlü bir sorguç takmıştı. Sonra Reşit, büyük Türk donanmasi-. saray il kev | | n'"'hâık' le denize açılmış. Bütün sefere - İştirak D i kuş tüyü şiltelerde cıvılda- | etmiş, Santa Lüçiyarım zaptında bulun- Bir pe Sİli güzel kızla gakalaşıyordu. Berraçina tahrip edilirken Türk PAPağan abuk sabuk sözler söylü- ve amiral gemisinin kasarasında, göğe kaldırarak ; — Allahım! Sen büyük Süleymana nusret ihsan eyle! Diye &vaz âvaz bağırarak dualar et- mişti.. Şiradide hiç uzak yu de değildi. Tu- nus kıyılarından nihayet ön mil açıkta bulunuyordu. Betbaht ithiyar vezirin Yar ellerini le yi aç genç kız, bu dairenin Yakiliş s:I""]'”“l bir kısmında — garip hd giları akort etmeğe savaşıyor M Ş e ;”_“3" Hasen bir gölge gibi içeri- h © kızlar telâşla kalkıp kaçış- U işaç “tendiler. Lâkin hükümdar bir ida Mt İle onları alakoydu, deminki İ ve bir taban tabana zıd bir rehavet. ; Elkabelden aldığı haberlerde, “iki gün- dünj Saman çuvalı hafifliği ile ken | denberi etrafta dolaştığından bahsedi- K u“m"n, in yanma attı: len Cezayir gemileri,, işte bu Emir | Vöylendi t ÖlEC Çıldıracağım - diye | Reşidi ve kendisiyle birlikte karaya çı- Bezi ddü h. Sıldırtacaklar beni! Kızlar | kacak Cezayir Ocaklılarını taşıyordu. D ,"_““ bir parça neşe verin, ça- | Vezirin sezdiği tehlike hiç te uzaklarda YN? İçelim. değildi. Hattâ gelip çatmıştı bile. Ak- Tinia .ü;'( ardından yıklızlı çöl gecele- | deniz rüzgârletı arasında Batbaromun G beş, m, Uf hasret çeken bir davu | bayrağı dalgalandığı günlerde hâdise- * Sünus şiirinin şaheserine 3a h ler yıddırım sür'atiyle cereyan eder, 26 iki Tçin saldırdı, Birbirinden gü- Türk akınları, bir şimşeğin çakıp sön- şarap içiyor !, harlş i:î;hbn,-. kızı, atılı altın tas- | mesi gibi bindenbire başlar ve çok kısa Tei b Ya şarabr getirdiler, Entari- | bir zamanda hedefine ulaşırdı. ü Ttarcasına bir şiddetle sırtların | . .. l Ş". arah sekiz on kız, şeffaf şalvar- | PT p n Ütmda :l'ıln pullarını işıkdatan mumlar Oınî'y::;:d: ıı'r.uııku;ı-ı kadın, çal L tndll e strda VT Bediye | yi aan kadın've yazık “tesi binbir ge döre ce efsanelerinin uçan halıtını andıran, EM Mi -.M'R REŞID NEREDEYDİ? Üa Cç St Ce biğ 1 boylamıştı. Hatta Cezayırde Saabı u'lı""mıtı. “Şeytan kovan, onu İs- k“idi k"”ınırı. Barbaros Hayreddin ; Onağında misafir etmişti. hbnı':, Reşid bu konakta tam iki yıl Ü İstanbula varışından bir müd l" Kanunt Viyanadan dönmüş- bünk; in;mın Barbaros kendisini almış A runa çıkarmıştı. lı.:q:'“' Üzerinde yeni gmeller bes- tal İa mış olan Kanuni, Tunus bu ai Tdeyinin etinden almak istiyen Rc,i,"““ iltifat etmişti. ':'k gençti. Pakat omuzları a- Üt olmu, “ndan umulmiyacak derece- te :;'f' Bir kafa tağrdığını lsbat etmek- Ve Şekmemişti. Hünkâra Tunus Sul x_n’:: k':lplınnın İspanyollara ve d ” Ki Mİ: ınııu:r..,';ydm kin ve düş DAT ?q.,îll"“k kardeşim Mevlâyi Hasen, Ytte ge ç 1 Eeçirmek gibi garip bir he- & Wm““"lmr. Tunusu, kuüdretli '*'nuh.d saltanatına dost edip 'şkm" kurtarmağa — savaşacağına, Tp gı ” Sazl kâfirinden yardım dile- Di Yir de tahrikât yapmaktadır.,, KASEĞİ de Unutmamıştı. Seği E 'Ondan Barbarosun bilemiye- Fetapiac; SO Afrika meselelerini de öğ- Vi & kendisine Üsküdar ci- M ı"uı'a"l bir ikametgâh bahşetmiş Yt şapı € Yaşamasına imkân verecek Yivat bağlamıştı. "'l!ım; Reşit, müral bir adamdı, — İs- İliray * Yatadığı günleri camileri do- St î.,_:*s:rıııiııt Nihayet bir gün, se- '“'m.,— Sâk büyük donanmanın bütün h TI bitince Kanuni, Kaptan pa- 5 Elı!“ Çöstererek; l K ti de beraberiniz de alınız! şh'llnı (:“lz_ olmamasmıma — dixkat e- B ) ":dü':ınm. Donanma ilk vazife- '.'Al. ;;.:'dl' sür'atle Tunusu fethet- * tahi Hrlı.ıı(z babasının ve dedeleri. !"î:ıu" G tarılmalıdır . ğ ek istemiş ve Hünkât buna Sinlyerek kendisine elini u- Nüs tahtına çıkacak — bir N gösterdiği bu yüksek 'Ptan Paşanın teşyünde ha- €n sonra ne kadar müm- aqı x.&m : GY Hasan çölün kumlarını ak- ,i:_lnıı kardeşi Emir Reşid çoktan insana ber şeyi unutturan, ayağı yer- den kesip, ahenginin kanadına takan, uçuran, uçuran, unutkanlıklara daldı- ran kadın. Kadınlar.., İşte, tarih denilen - iblisin, her çağda sonu yaklaşan saltanatların kapısınma musallat ettiği, haz, zevk ve şehvetin alayı.. Tarih bir yıkılışım yaklaştığını bil- diren bu alayın en göz alıcırını mutlaka Mevlâyi Haşene göndermişti! Ne Sardanapalin bu kadar güzel ve çok kadırı oldu, ne saçları — kesildiği için kuvvetini kaybeden ve gözleri kür edilerek değirmene katır gibi koşulan Samsonun Dalilası, bunlardan biri ka dar güzeldi, ne de kadına hiş doymadı- Bı söylenen Deli İbrahim, ömründe bir an kadınları böyle tatabildi. Eğer Bardu sarayının harem dairesindeki şu güzel- ler Sardanapalin sarayında bulunsalar- dı, Babilin son saniyesinde zenperest Asür hükümdarının duyduğu azap, çok daha artmış olurdu. Ve susamış - bir manda gibi, içinin ateşini gidermek için çamurları, bataklıkları yalayan o Deli Ibrahim, bir gecesini şu haremde geçirebilmiş olsaydı, kapısı taşla — örü- len odasında kadına kanıksamış olarak son nefesini verirdi . Mevlâyi Hasen'in sarayındaki harem dairesi cidden çok nefis kadınlarla do- *erine Emir Reşit, padişahın | luydu. Bunların bir kısşmı çölden gel- mişti. Bu karaca gibi sürmeli gözlü, yılan gibi kıvrak belli, taze kayış sırtlı kızlar, kabile reislerinin, hükümdara gönderdikleri hediyelerdi. Bunlar, o- nuncu hicret asrında, buutları meçhul olan o uçsuz bucaksız, büyük sahra ka- a resrarlır bir güzelliği göze vuruyor- lardı. Bunlar bir kenarda toplu olarak bu- lunuyorlardı. Onlarm az ötesinde sekir en güzelden mürekkep bir büşka grup vardı ki, bunlar gülüşleriyle, duruşla- riyle ve her halleriyle bir başka âlemin havasını, yayryorlardı. Bunlar Avrupa- Llardı. İçlerinde Kalabriyanın haydut köylerinde doğmuş olan nesli belirsiz- ler de vardı, İtalyan, Fransız ve İspan- yol kıyılarınım en asil kanlarından ge- lenler de.., . ini (Devamı var) ae eenecerereeaeRarenerecARErAeLcerAAEr AA £ ŞAKA, Çocuk mantığı — Anne, amcamın burnu neden hep kipkırmız:? ; — Çok şarap içiyor da ondan... , kırmızı şarap değil, beyaz Mi grur ! Amerikalı seyyah, Napolide Vezüv yanardağına baktyordu. İtalyan rehbe ! mağrurane: — Amerikada böyle bir dağ yok- | tur. Dedi. Amerikalr omur silkti: — Evet yok, Ama olsaydı bile Nev York itfalyesi bir kaç dakika içinde sön“ürürdü. latma diyeo sana kaç defa LüÜüks otel Göze vapuru kaçırınış, sonra buna adeta memnun olarak fırsattan istifâde ye koyulup iyice gezip eğlenm'şti. Geç vakit bir otele gitti, sorulan ahret su- allerine uyku sersemi cevap vererek | doldurulan beyannameyi imzaladıktan sonra garsonun peşinden bir odaya çık tr ve şaştı: — Ayol bu oda ne kadar küçük, lahid gibi.. Kış günü ısınmak için iyi a ma karyolanın da boyu pek kısa... Yat tığım zaman ayaklarımı pentereden dr şarr uzatmak İâzım gelecek! Garson teminat verdi: — Hay hay efendim. Zaten pencere de cam yok! - Baba, bu adam sandığı ortasın- dan kesince eve döneceğiz değil mi? Hava gazı Ğ Ğ DEZ ZIZ 4 26 Çi E B ÂLTIND Yazan: Kenan Çinili — Melekzad Çinili (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) ( ERKEK — KIZ ) — Numara 33 — Bir gür.ı mübaşir kapıınız? dlkll.dl Beni sorgu hâkimli- ğine çağırıyorlardı Mahkeme korkusu, şimdiye kadar duyduğum korkulardan hiç birine benzemiyordu Hicran demek bun uda yapmıştı. Dö- l Hâkim, böylece muhtelif suallerle nüp yüzüne baktım ve yürüdüm, Polis- | hüviyetimi tesbit ettirdi. Sonra da asd le yolda giderken hiç konuşmadık. Ka- | rakola gidince beni doğru serkomiserin yarına götürdü. Komiser masta üstün- | deki bir kâğıdı alarak bana gösterir- ken: — Bu kadın, dedi, hakkınızda ikinci r şikâyette bulundu ve bu mektubu sizin yazdığınızı, kendisini ölümle teh- dit ettiğinizi bildirdi, . Tereddüt etmeden cevap verkdim: — Mektubu yazdım amma tehdit et. | mek kastiyle değil, dedim. — Demek siz yazdınız. Yazı da sizin mi? . — Evet, benim yazım.. Komiser zile bastı. Çağırdığı polise: — Şunun ifadesini alınız, dedi. Gelen polisle beraber aşağıya indik... IHademi aldılar. İkametgâhımı; tesbit e- derek beni serbest bıraktılar, Dışarıya çıkacağım sırada, karakol kapısında annemle kargılaştım. Kendi- sine benim karakolda olduğumu, beni içeriye girerken gören tanıdıklardan biri haber vermiş. — Ne var?, Diye sortdu. Onu heyecana verme- mek için “hiç bir gey yok,, demek iste- dim.. Fakat zavallı anneciğim heyecan- dan titriyor ve meselenin içyüzünü öğ- renmek istiyordu.. Kısaca hülâsa ettim. Bu hâdise an- nemi çok üzmüştü. Her gün bana; — Şimdi de başıma mahkeme çıkar- dın! diye söylenip duruyordu. Günler geçtikçe beni de bir idüşüncedir almıya başladı. Hayatımda mahkemeye gitmiş | insan değildim. Oraya nasıl gidecek, herkesin içinde nasıl «öz söyliyecek- | tim?. ’ Nihayet bir gün kapımızda görünen mübaşir celbi getirdi. Kadın beni ha- kikaten dava etmişti. Celp, İstanbul | birinci sorgu hâkimliğinden geliyaordu. | İstintaka çağcıyorlardı. Gittim. Sorgu | hâkiminin sorduklarına cevaplarımı ver- dim, Bir ay sonra da fetanbul üçüncü a : asliye mahkemesinde davanm görül- mesine başlandı. Bana tebliğat yapılıp ta, mahkeme gününü beklediğim zamarıki duyduğum heyecanı ömrüm oldukça unutamıyaca- Akrabalarından birinin yanında ça | ğım, Bu heyecan, şimdiye kadar muhte Jışmış olduğu için itimad edebilecekleri Kf bödiselerde duyduğum heyecanlara yeni hirmetçi kadın ÂAyşeyi hizmete al | benezmiyordu, dıkları gün, evde bızakrp bir hafta süre Nihayet mahkeme günü geldi. Ad- cek bir seyahata çıkmışlardı. Döndük | liye kapısından içeriye adımımı attığım leri zaman onu sevinç içinde buldular, — Aaman ne iyi ocak, diyordu. Ha ni giderken su ısıtmak için bana öğret mek iç'n yakmıştınız ya., İşte o zaman- danberi hiç sönmedi, boyuna yanıyor. O aym hava gazı faturasını düşü- nen ev sahibi az kalsın düşüp bayılı- yordu. Istanbul radyosu 18,30 plükla dans musikisi 19,00 konfe. rans: Ali Kâmi Akyüz (Çocuk terbiyesi) anda başlayan çarpıntı salona girince- ye kadar devam etti. Mahkeme salonunun kaçıncı katta ol- duğunu da bilmiyordum.. Sordum. En Üst katta dediler. Çıktım.. Ceza mahke- mesinin kapısında ihssolunur derecede titriyerek ve heyecanımı gizleyemiyerek mübaşirin seslenmesini bekliyordum. Hicran meydanda yoktu.. Acaba da- vasından vaz mı geçmişti? Yoksa gel- miyecek miydi? Ben bunları düşünür- ken mübaşir, nerle yüzü görmemiş se- siyle: — Hietan.. Melekrad, namı diğer Ke- 19,30 Beyoğlu Halkevi gösterit kolu tara- | nan. . fından bir temsil 19,53 Borsa haberleri 20,00 Necmelttin Rıza ve arkadaşları tara. fından türk musikisi ve halk şarkıları 20,30 hava raporu 20,90 Ömer Rıza tara. rabea syylev 2045 Bayan Muraf. Diye bağırdı. Yürüdüm. Mahkeme kapısından içeriye girdim. Nereye gide- cek ve nerede duracağımı bilmediğim için duralamıştım. Mübaşir bunu far- fer Göler ve arkadaşları tarafından türk | ketmiş olacaktı ki, bana önümdeki ka- musikisi ve halk şarkıları (S. A.) 21,15 BA: 1 TLüneke: Noörche 2 — Nerome: Nayerler Leshuguenots iar; intermezzo, $ — Yoschitomo: Laternentaur. a Spambatti: Serenade valse. 22,15 ajans haberleri 22,30 plâkla sola. lar, öpera ve öperet parçaları 22,50 san haherler ve erteşi «ünün programı 23,00 SON napenin sağ tarafını göstererek: — Oturl.. Dedi. Gösterdiği yere oturdum.. Mahkeme heyetini tetkik ediyordum .. Hâkim: — Kalkınız, dedi., Derhal ayağa kalktım. , — İsminiz? — Melekzad — Kenan.. . —- Kaç yaşındasınız. —— 1327 tevellütlüyüm, , dava ile alâkalı Sualler sormıya başla- dit — Hicran isminde kimseyi tanır mu- sınız?, — Tanırım... — Ne rzamandanberi? — Aşağı yukarı iki senedir.. — Bu kadım sizden davacıdır. Yaz- dığınız bir mektupla kendisini tehdit ettiğinizi söylüyor. — ;Şimdi oturunuz, mektup okunacak, dinleyiniz.. dedi. Oturdum.. Hâkim elindeki kâğıtların arasından benim mektubu bulup çıkart- tıktan sonra önde oturan zabıt kâtip- lerinden birine uzatarak: — Okuyunuz ; dedi, Mektup okundu.. Büyük bir sükünet- le dinledim Hâkim gene bana sordu; — Bu mektubu siz mi yazdınız, de- di. Ben söylediğim gibi, ilk defa mahke- meye gelmiş biriydim. .Ne şekilde ha- rteket edeceğimi bilmiyordum. Yanım- daki mübaşir beni dürterek ayağa kalk- mamı söyledi. Hemen kalktım. — Evet, ben yazdım, dedim.. Fakat ben bunu tehdit maksadiyle yazmadım, efendim. — Fakat, beni dava Gedersen senin için iyi olmaz diyorsunuz, bu ne demek.. İzah eder misiniz?. — Efendim, bu satırlar altındaki cüm le fikrimi açıkça gösteriyor. Onun. da gerefi var benim de.. Beni dava etmesi ikimiz için de istenecek şey değiklir. Bahusus kendisi de muallim.. İşte bunu anlatmak için yazmıştım. — Ya mektubun sonundaki.. gelmez- sen pişman olursun.. cümlesi?, — Onu da izah edeyim, efendim, Ben gok sinirli ve asabı yaratılışta biriyim- dir. Bu küçükten beri böyledir. Mektu- bu yazdığım sıralarida bir sinir buhranı içindeydim. Gelmez de, kendisini mah- kemeye müracaattan var geçiremezsem diye korkuyordum. Böyle bir vaziyette kendime bir fenalık da yapabilirdim. Ben böyle bir şey yapsaydım.. Şüphe yok ki işittiği zaman kendisi de müte- essir ve yaptığından pişman olacaktı., Ne de olsa iki senelik bir dostluğumuz vardı kendisiyle.. ; — Pekâlâ, oturunuz, dedi. Hâkim gene önündeki kâğıtları ka- rıştırdıktan sonra: — Davatı gelmemiştir. Kendisinin gağrılmasına, mahkemenin de 19 Mayısa bırakılmasına.... dedi , Ben oturduğum yerden kalktım, d- garıya çıkmıya hazırlanırken hâkimin sağında köşede oturan zat; — Müsaade — ederseniz kendisine bir kaç şey sormak istiyorum, gitmesin. Hâkim — Peki efendim. , Dedi, Bana da: — Biraz oturunuz. müddeiumum? beyin soracakları varmış, diye ilâve et- ti — Evvelâ kendisine sorulmasını isti- yorum. Kız mıdır, erkek midir? Bu sözler mahkemeyi dinleyenler a- raşında bir fısıltıfın canlanmasına se- bep oldu.. Çok müşkül bir vaziyetteydim. — A- deta yıkılacaktım. Bunu önlemek için önümdeki masayı tutuyordum. Hâkim ihtimal beni müşkül vaziye - timden kurtarmak istiyordu: — Burada nüfusunun cureti var. Kendisinin kız olduğunu, adının Me- lekzad olmasından anlıyoruz.. Bunu kendisine sormıya lüzum yok. Bu sefer dinleyiciler arasındaki frfasd tr daha fazlalaştı. — A, kızmış, ayol/.Kıza ; Diyenler bile varidı. ; (Devamt yağr

Bu sayıdan diğer sayfalar: