1 Ocak 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

1 Ocak 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

v ; j ç rMaber'in tarihi even 16 ni Abdurrahman hünkâr sarayının önün» de kurd sürüsü görmüş gibi duraladı Kara Abdürrabman yer, içer, grini İşaret ejiyor ve yavaşça Dir para vermek nedir bilmezdi. Ama, | şeyler murıldan:yordu. obun, ns günah: vardı, kimse al- maxdı ki versin. Bir eğlence yerine gitti mi, yal- niz o ve arkadaşları kalır, herkes çil yavrusu gibi dağurrdı. Ne is - terse hazırdı. Bir gün tiç çavuşu birer yumrukla tayıltmış ve yüz kiloluk bir tağı bir kapiya fırlatarak kapıyı sür - melerinden koparıp yöre devirmiş. LU” Ne çavuşlar ağızlarını açtılar, ze evin sahibi kadın tellâlı ibtiyer bir şeycikler söyledi, Yalnız kura Abdürrubman henüz küçük yaşında olmasma rsğmen kalasma, arkasında hacı Bektaşm yenini andıran bir parça sallanan böyas koça külü geçirir, kendisini hir çorbacıbaşı gibi saydırırdı. Kara Abdüirrahman geliştikçe a- teşin zekâsıyla büyüklerin de dik- kst nazarlarmı üzerinde toplamağa başlamış, ufak tefek kusurları bu yüzden görmiyenler çoğalmıştı. Kaç kere kadı bile: — Haydi Karam, bir daha yap. ma, #onra şerint senin elini köser, Diyerek onu usulür, ulzamsız szad etmiş, davnc'sma da: — Sonra başma derd açarım, Paydi delikanlı elini öp de ba rş* Demişti. Bu yayinlar," kulaktan kulağa, bülün Bursayı, hemet bütün Os. Mari yurdunu sarmağa başlamış” tr. Bir gece, Abdürrahman Keşiş sırtlarından geçe kalmış, soluk 80- luğu şehre iniyordu. Hiç bir taraftan hir damla rüz- gâr bile esmiyen bu gece, sokaklar büsbütün tenha görünüyor. Birkaç köpeğin öovavasından haş- ku #65 işitilmiyor. Bir tok yaprak bile kımıldamıyor, Kars Abdürralhman bir şerkt mr rıldanarak geliyordu. Bir aralık Abdürrahman nefes rimaktan korkarak dinliyor, bu konuşmaları anlamağa çelıgiyordu, ara, ne g& rib şey, Ya dil bambaşka bir dild!, veyahut bunlar peltekdiler, dilleri anlaşilmıyordu. Biraz daha yek - laştı. Her tarafı derin bir dikkatle sii- 70n bü iki ndamı hir hamlada hak. tamak Abdürrahman için bir içim su kadar kolaydı, ama, neden” Kimdi bunlar, ne istiyorlardı bu- radan, hünkâr sarayını niçin göz- lüyorlardı ? Bunu anlamak öldür - mekten daha heyecan (O verecekti! kilçük Karaya. Uzan boylu meçhul adam öteki- min kolunu birekarak duvar dibi- ve sürüne sürüne hünkâr kapısına yaklaştı ve gözünü Öeliklerden bi- rine uydurarak dikkatle içeriye bakbı, dinledi, Tekrar dünerek ağacın dikine geldi, yine anlaşılmaz bir şeyler söyledi. Kalktılar, beraberce ve büyük bir dikkat ve itinayla #oka- ğa saptılar, Kara Ahdürrmühman başındaki külâhmı koltuğuna sıkıştırdı, &. 'yaklarindeki çarığı çıkardı ve s03- sizce bu fki yabancıyı takip etti. Yürüdüler, Abdürrahman da yü- rüdü, saptılar, o da saptı. Zaten sokaklarda bir tek insan bile yoktu. Hattâ Abdürrmhman kaç kere görülmemek için kendini bir kenara fırlatıp bir duvera ka- fasını çarpmış veya kolunu vurüp zedelemiş, epeyce (acı duymuştu, ama, şu tecessüslinü bırakmamış. tr. Mutlaka bu işin altında bir oros, topolluk vardı. Meçhul iki arkadaş çartıya yak- laştılar. Biri sağ, biri sola saptı, Abdürrelıman müşkül vaziyette idi. Hangisini takip etsin? Hünkâr sarayının okapısma ka- dar gideni tercih etti, Zaten gok hlnkâr sarayım önünde kurd 30, | geçmemiş, bu udam bir tahta ke. İpengi kaldırarak bir dükkâna gi- rüsü görmüş gibi duraladı. Orada ne oluyordu, ne verdi? Bu karaltı kimdi, hünkâr sarayı et rafında ne işi olabilirdi? Abğürrahman derhal yere uzan. dı ve sürünerek yaklaştı. Bir ağacm alim: siper alan Üs. tü başı pejmürde bir adam, ya “ mında kiss boylu birinin kollarımı tatmış, hünkâr pencerelerinden hi rivormişti, Kara biraz bekledi. Birkaç daki- ka sonra diğer kısa boylusu da gel (di, oda kepengi kaldırıp girdi. On on beş dakika burada bekli- yen Ahdürratıman dükkândaki işı- £m söndüğüvü görünce yavaş Yo- veş yaklaştı. Dikkatle dükkân: tet- kik eti. Hayret içinde kalmıştı. » bütüm i Burası bir elbise dükkânı idi, O Ga kendi elbiselerini ve keçe külâ- tuni buradan almıştı, Babası ve yükler bu dükkünaü müş- terisiydiler, — Garib gey! diye söylendi. Bunlarm geçe bünkür sarayı ctra- fnda ne igleri var? Dur bakalım, bu in yarım benim bir eğleneem olacak, Ve sokağı saptı, yine şarkısını mırıldanarak eve döndü. Abdiirrahman bütün gece bu iş le meşgul olmuş, korkulu rüyalar görmüş, adarılar öldürmüş, bıçak. lanmış, bozan baykırarak uyan» | muş, annesi Saryayı, babası Geziyi kaj defa yatağından fılatmıştı, Gazi elindeki mumu oğlunun yi züne kadar yaklaştırarak: — Yüzün sapsarı Ahd'irrahman demişti, ne o basta rusın? — Hayır, baba, yoruldum, Ve. min ederim, biç bir şeyim yak, Bilmem scsib rüyalar görüyorum da. — Oku, üfle. Ve koca Gazi Abdürrahmen, hi. ricik eylâduün hastalanmasından ÇAPRAZ Bugünden itibaren okuyucular rumız için gazetede bir çapraz eğ- lence sütunu ayırıyoruz. Halliile uğraşarak kış gecelerini (O hoşça geçiririsiniz. Bulamadıklarmızı, ertesi gün intişar eden gazetede Ks#lledilmiş şekilde bulacakt:nız, , 11779171129) YUKARDAN AŞAĞIYA; 1 — Bir yaz mâyvası - kahve işin söylenirse şekersiz demek o. lur. 2 — Eeki bir Türk imparato- Tu - Su akan yer, 3 — Fasta meş- hur bir şehir . (darp) ile atalat sözü ölür. 4 — Kompostusu leziz lan bir nevi ecnebi meyva, 5 — korkarak dakikalarca başmda ©- kuyup üfledi. Abdürrahman henliz: tanyeri &- Zarırken uyaamış ve giyinip soka- fa firlamıştı, Gazi onu yatağında bulamayı — Bu oğlan. Demişti, Geliba gürlünü bir kıza kaptırdı! | Saryr sevinçle oAbdürrahmanın boyama atılmıştı: — Ah, keşki Kun mürüvvetini görmek isterim, Hem ba onun ıslahı nefs etmesine de yarar. Aha ve baba birçok tahminler şürüterek sabah çaylarmı içerken Abâürrahman yer! açılan çarşı kahvesinde peykede elbise dükkü- amın açılmasını bekliyordu. Çok geşmeden dükkânı gece gördüğü uzun boylu actı, Bu, cibi- s6 dükkâninm sahibi Meta idi. Kara Abdürruhman, kahvesini bitirdi ve süratle dükkâna doğru yürüdü. Kahveci Hafız İsmall bu çocuğu taniyordu. Yanmda narrilesini fo- kurdatan ihtiyar birine eğilerek (Devam var) İGLENGCE OO Gürdüze ait, (Süvarenin aksi) - Almanca evet, 6 — Halket. 7 — Dilemek. sonuna ğ koyunca canı var anla. şlır, 8 — Doğurtan » kullanışa göre büyütmek veya göndermek . 9 — Frenkçe kabartma. 10 — Pi- rar - emniyet vermek, SOLDAN SAĞA; 1 — Marmarada bir kasaba ve Padişah Orhân zamanına yetişmiş bir kumandan, 2 — Özenme, 3 — Bir erkek adı - çokça görülür bir zalıta vak'ası. 4 — Bayrağımızın rengi « nama hareket (mahke- melerde, saltanatlarda çok geçer). 5 — “Zaman sand uymazsa sen... uy, darbı meselinin eksiği - bir uzvumüz, 6 — Meydana getirilen şey - köpek, 7 -- Iradat işareti ve bir mevi çalma - Alinin digi. 8—bBaşı uzun okunur. sadünya, çabuk okunursa minarenin tepesi , aleyhte bulun. mak, ) — Kocasız kalmış » bilesiz. 10 .— ilâve - denizde olursa plâj denir; Atdirrahman. O. ! Y viral — Istarin “ölümü haber veren mınkine,, aleyhtarısın demek? — Evot. Makinen istediği kadar mukadderatı kaydotsin, mukadde- ratı değiştiremez ya? Ben ölece- ira, sen de öleceksin, ne yapalım? Jan hafifçe sararmıştı. Jerar gü- limsedi : — Allahsısmarladık, o “Ölümü haber veren makine, tarafterla. ndan sakm. Onlar sana bir #ürü budalalıklar yaptırabilirler. Dışarı gikiyordu. Muhteri ses lendi: | — Sana tekrar rar, — Niçin teşekkür? — Hirsiz buradayken geldiğin i- çin... Mukine sleyhtart olmana rağ” men bu mildahâlen teşekküre değ- mez mi? tegekkürler Je- Malızun ve dalgın Gallua evine döndü. Hüzünle düşünüyordu: — Janla beni kardeşçe bağlıyan eski dostluktan artık ne kaldı? Hiç! Onu gene göreceğim tabil.. Niçin görmiyeyim? Fakat eskisi gi- bi değil. Arammdaki samimi bağ koptu artık? Annesi sordu: — Orada cpey kaldm. Ne oldu? Jan kabul etti mi? — Evet, Fakat gimdi ben kabul etmiyorum. — Niçin? Cevab vermiyerek omuz silkmek» 19 iktifm etti, Annesi vaziyeti anlsdı: “— Mari Franstan bahsettiler ve biribirlerini kıracak sözler #öyledi- lee galiha?,, Jerar, kendi kendisine hitab e- dermiş gibi, frarltı halinde bir ses. le söyledi: — Evet, Jam'ın hakkı var. O ya kışıklı, bense wlelâde biriyim, O meşhur ve zengin, halbuki ben fa. kir, beş parasız bir mahalle dok toruyum. O İstediği kadın seve- bilir. Bana gelince... Annesinin gözlerinde yaşlar be- lirdiğini farkederek cümlesini ta- mamlamndı: — Affet anneciğim. Seni üzdüm. İstemiyerek oldu. — Ösür dileme yavrım. Fukst balinde utanılacak bir gey olmadı- Zine söylemek isterim. Sen ahlâki bakımdan Jandan ilstüneln; ikiniz arasnda bir mukayese bile yapıla- maz. Ben seninle İftihar ediyorum oğlum. Hem bu halinle... Başka törlü olmanı, meselâ Jana benze, AR VE ZE EE > O BD 0 ARZ HE Aik, şimdi 2d rüya görmüyorum Ya! İşte, gene tablom üzerinde oynamışlar! Bu sabah geldiğim zaman bu değişikliği gördüm, Meçhül bir el gene tabloma dokunmuş, şuraya renk ilâve etmiş, burada gölge yap” muş, öbür taraftaki koyuluğu âçıklaştırmış, başka bir noktadaki fonu daha derinleştir miş, benim silik bıraktığım bazı teferrüatr meydana çıkarmış; hülâsa, tablomda bir hayli değişiklik vücuda getirmiş... İyi âma, benim göremediğim, fakat mev cudiyetini de gizlemiyen bu “mahlük,, kim dir? Benimle alay mı ediyor, yoksa, böyle bir lâubalilik için kendisinde herhangi bir hak mr görmektedir? Herkesin işine ne ka* Tışıyor, bilmem ki; ben nası! istersem öyle çalışırım, ona ne? Ne hakla bana kendi gö- rüşlerini telkin etmeğe çalışıyor? Daha geçen gün, bara kendi görüş zavi- .yesini kabul ettirmişti. Evet.. Başkasının “fikrini benimsemiştim; çünkü “o, haklıy- dıl Fakat bu, onun, yalnız beni alâkadar & 'den şeylere burnunu sokmakta devamı et* mesi İçin bir sebeb teşkil edermi? Şunada bak, hele", Ben yokken, gelmiş.. sanki ken” “di atölyesindeymiş gibi, fırçalarımı, boya Tarımı almış, tablemun karşısma geçmiş, sürmüş fırçayı, sürmüş boyayı!.. Allah, ATlah!.. Bu ne küstahlık, bövle?.. Sole v Fena halde içerlemiştim. Söylenerek, küt tederek, elime çakıyı aldım. Twali kesip atacaktım, — Artık yeter, diyordum. Bu saygısız kimse, artık kırdığı ceviz bini aştı. Herif te yüz, surat, sıkılmak yok ki. Fakat, tam çakıyr, sanat namına bir Je- ke olan bu yabancı resmi havi tuale batır mak üzereyken, elim havada kaldı, Birden" bire bu resmin “sanat namma (bir leke, olmadığını farketmiştim. Bütün kızgınlığı" ma râğmen, yapılan rötüşün hakikaten ye“ rinde olduğunu görüyordum. Esere nakise değil, bilâkis, kıymet verecek şekilde bir rötüş! İtiraf etmeliyim ki, bazı | mübhem hatları meydana çıkarmış, şuraya vurulan bir gölge, ziyanın parlaklığını daha iyi göstermiş, şu renk tezadı, heveti umumiye daha mükemmel bir ahenk ve derinlik ver- miş... Hiddetim derin bir hayrete, hattâ ser semliğe çevrilmişti, Bakıyordum... ve bu ufak değişikliklerin ancak üstad bir el ta“ rafından yapılabileceğini takdir (ediyor dum. Yavaşça, çakımı kapadım, İçimde garip bir çekinme vardı. Bu nefis fırça eserlerini bozmakla Sir günah işliyeceğimi saniyör” Gum. Uzun zaman hareketsiz kaldım. İçimde meçhül sanatkâra karşı takdirkârlık his- leri çarpışıyordu. Onun müdahalesine şid Getle isyan ediyor; fakat, sırati Oönünde boyun eğiyordum. Nihayet, kati bir karar veremiyerek, bu meselenin hallini sonraya bıraktım. Ya resmi bozacak, yahut da olduğu gibi mu hafaza edecektim. Şimdilik benim için mü- him olan bir nokta vardı: Bilmem lâzım... Buralarda Oturan sx hatkârın kim olduğunu muhakkak öğren- mem lâzım, Mademki bu kadar yüksek bir ressamdır, Şu halde tanınmış olması gerektir.. Güllü ninenin tanımaması bir şey ilade etmez; köye gidip rahiye müdü- rüte, yahut köy öğretmenine soracağım.. Mutlaka öğreneceğim! Ne demek, canım? bu adam benim işime ne hakla kanşıyor- Muş? Sanki maksadı beni teşvik etmek mi, yoksa benimle alay etmek mi? Bunu bile- Him bakalım! Hep bu düşünce ile, gözlerim durmaran etrafı araştırıyor. Beni gözetliyen gözleri, halime gülen dudakları araştırıyorum, Buralarda bir yere gizlenmiş birisinin alaylarma hedef oluşum fikri beni çıldır yordu. Bir müddet etrafı gözetlelikten sonra, artık araşlırmaktan vazgeçtim. Adam sen de; dedim; ne olursa ol- sün! Hem işte görülüyor ki, buralarda kim seler yok. Bu kadar yüksek kudreti olan bir sanatkâr, benimle böyle bir şaka yap" mak için uzun zaman gizlenmeğe tenezzül cimez.. Şimdi onu, sanati ile mütenasip bir ruh ta farzediyordum. Ve böyle küçüklükleri ona yakıştıramıyordum. Kendi kendime: — Herhalde, üstad bir ressam, içinden gelen sanat aşkile, benim eserime karşi bir alâka duymuş; belki de bende uyandıraca- ğı hayreti düşünerek, bu alâkası daha art* mıştı, Fakat işini yaptıktan sonra, bunun bende yapacağı tesiri arcak hayalinde can- Jandırmakla iktifa etmiş, ve — herhangi basit bir kimse gibi — burada ( gizlenerek halimi gözlerile de görmek ihtiyacımı duy- madan, uzaklaşmış gitmişti. Devamı var) “Yİ İRİNCİKANUN — 1939 Nakleden: F.K. mani istemem. Oğlunu öntü, şefkatle mırıldandı: — Haydi yat artık evlâdım, U yumalısın, bu gün çok yoruldun. “.. Jan, Mboratuvarmda, cigarınm biri sönünce, ötekini yakarak dü- şnüyordu. Jorarla aralarmda ges çen hâdise ve hirsizlik teşebbüsü sinirlerini büsbütlin harab etmişti. Sabit natarlarla makineye bakıyor, onun cazibesile çekiliyordu: — Bir dö kendi rcukaöderatimt öğrensem! xV NELKENTALİN BİR SEYANATİ Sabahleyin Jan Düran karakola müracaat ederek geceki hâdiseyi haber verdi. Fakat yabılan tshiki- kat ve taharriyattan biç bir meti- ce çıkmadı, Bararongiz hirsiz meç” bul kaldı. Farmak izi de buluna - madı. Jan'm talebi Üzerine emsiyot müdürlüğü “Gülü küşk,, cirafında iambatf tedbirler aldı; gece gündüz iki polis orada nöbet beklemeğe başladı. Böylece “ölümü haber ve. ren makine,, ve kâşiti mukafaza altma alınmış öldüler. Nelkental o gün öğleden sonra penceresinden baktığı zaman pos lislerin nöbet beklediklerini hiddet 16 gördü. — Ba geceki teşebküsümde muvaf- fak olamadım diye homurdandı.Po. Tisler nöbete başladıktan sonra bu, şo tokrar başlamak imkânsız de- Bilse bile fevkalâda Mx Başka raatı dlşnüyorüuz “Hor çareye başvurarak maki. neyi veya plânları elle ctmel, bu- na muvaffak olmazsa makineyi ir ha etmek Kizundır.,, Düşünüyor ve bir çare bülami- yordu: — Her çareye buşvurarak... İ- yi ams İangi çarelere? #.“ “Güllü köşk, etrafında Miyük bir zalabalık topluum'ştı. Madam Lagranj, odasmın kapısı önünde durmuş, vi Kalabalığa canı gıkıl- mış bir tavırla bakıyor, ikide bir de Vüyine sülliyordu. Nelkental önünden geçerken bü. yük bir nezaketle kadı selâm Bir iki adım sonra geri dönerek: — Nekadar kalabalık! dedi, — Evet. Nöbetçi polisleri arttır. tasa mecbur oldular. — Bütün bu islere a€ dersiniz madam? —'Ne diyeceğim, bunlar hayra alâmet deği! Bir felâket ölerek — Bon de bu fikirdeyim! ... 'Nelkental, gevezo madam Lâg- ranjdan istediği bazt malümatı ko- layca aldıktan sonra, © akşam-eks- presle yola çıkt. Tulonda trenden indi. Bir oto - mobille Borm - le » Mimozaya git- ti. Madam Lâgranjdan öğrendiği o. tele gitti, Mari - Frans filhakika 6 otelde idi. Madam Lögrâni, onun Jan DO. tans göüderdiği mektüplarm »ar- Onda okuduğu gdresi iyi hatırımda tutmüuştu. Kapı, (o Nelkentalin susline müspet cevab verdi: — Evot efendiin. Matmazel 15. veyriye burada ölürüyor. Fakat şimdi dişarıya çıktı. Bu saatlerde parkta gezer, Lütfen beklerseniz. — İsim acole... — O külde parka kadar zehinet ödiniz. Casus parkı git ve orada bir siraya oturmuş olan genç kıst ko- Jayen buldu, (Devem var), *

Bu sayıdan diğer sayfalar: