3 Şubat 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

3 Şubat 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ve vesikalar, veren: A.K. içeklar aldanıy tu 1g <t zağa gidiyoruz | f . kalmamasını temine o uğraşa on birinde pa Hükümet erkâ” ndı. Bir kenar- da da ben duruyordum. Paşa herkesin elini ayrr ayrı — Sen neredesin? dedi. — Buradayım paşam. — Sana çok ihtiyacım var, Bu söz hoşuma gitmişti. Demek » paşa bu ihtiyacı dolayısile benim W$ Vurul- kusurlarımı affedivermi; yi — Emredersin paşam. a izahatile| — Zaptiye kol odasında öğleden ka türlü sonra buluşalım, akşama kadar ora" Ve kulağım: : — Ropen Cevahirciyan Merzifon da mı? diye sordu. — Evet paşam. — Onu da isterim. — Peki paşam. ak da; Söz a İyi Sel BU işle Hır. Paşanın Ropen Cevahirciyanı a- raması pek mühim bir hâdisede gildi bizce. Çünkü Ropenin ayni Za“ e manda hükümet hesabına meşgul 6 İur gibi göründüğünü — biliyorduk. ları, fâlebna. ! Fakat bizim hesabımıza meşgul gi" Yurdu, dahilinde | bi göründüğünün, asıl vazilesinin doğr, Künunu- | hükümet namına olduğunun farkın” bası “PEY ikma) |da değildik. Neyse paşa hükümet gelmiş konağına gitti ve ben orada ayrü- dim, tekrar; — Herhalde görü iş var, dedi. — Geleceğim paşa hazretleri, Doğru Ropen Cevahirciyana git- im. Vaziyeti anlattım. Birdenbire ndan garip bir cümle kaçtı: — Ah, dedi, Sen ne budalalık edi- > i yorsunl ilk) Bu cümleyi anlayamamıştım, Fa kat Hüsrev paşayla iş birliği yap* mayışımdan dolayı bunu söylediği ni düşünerek pek (o mühimseme: gözlerimi aş, Zaptiye kumandanı Hüsrev paşa 252 elli yaşlarında kadar bir adam- dı. Bir gün, bir z Jamıştı, Ona tek göz Bartolo denme sinin sebebi de buradan geliyor” du. orlar. Kendi ayağımızla işelim, mühim bir |? bir hançer darbesiyle pat- Yazan: Ikimim » senelerdenberi bizi nezaret altında İbulunduruyordu. Maden kazasına” ait posta çevrildiği zaman Hüsrev paşa (12 mart 307) tarihile makamı sadartete bir telgraf çekerek bu ha! diseyi (Toros) ve (Gülbenk) adın da iki ermeninin yaptığını bildirmiş ve bunun gizli teşekküle mensup © lanların bir icraatı bulunduğunu bil- idirmişti. Daha o zaman bu telgraf bize ağızdan nakledilmişti. Fakat e- hemmiyet vermemiştik. Halbuki o zaman basiretli olaydık, Hüsrev pa şanın bizi tarassudunu öğrenmiş © lurduk, Öğleden sonra Ropen o Cevahirci- yanla paşaya gittik. Bizi ayağa kal- İ karak karşıladı, ellerimizi sıktı, Bir az oturup birer cıgara içtikten sonra Ropen Cevahirciyan birdenbire dt“ şarı çıktı, Paşayla yalnız kaldık Paşa yavaşça sordu: — İstanbulda Amerika misyoner cemiyeti veznedarı mösyö Perki ta” nirsin? — Hayır paşam. — Berç Antranikyan adında bir! imza hatırlıyorsun? ( — Hayır paşam. ! — Sıvasm Örtülüpmar mahallesi" i orsun değil mi? — Evet paşam. — Orada kasap Nişan beti elbette tanırsın? — Hayır paşam, Hakikaten bu üç İsmi de tanımı <i İ den ne gibi bir netice çıkaracağına ! merakla muntazırdım. | tup bulduk. Bu mektubun altında kyan imzasi vardı. Bu mektup Artin Tomayana hitaben yazıldığı ve burada o Tomayandan | basolunduğu görüldü. Birdenbire asabım boşanmıştı. ğer paşa dikkat etseydi dizleri. Gtrediğini görecekti. Biraz o gayret etmesem dişlerim biribirine çarpa” captı. Bu mukaddeme Iınçak tesek- “ külüne doğru yürüyordu. Eğer paşa KAHRAMAN HAYDUD yuyormuş gibi kavga neticesinde, ret yaptı. . E-| diyordu, gelince her halde E ar kızının cesareti Suran o hastahaneden çıkınca hayatında hiç bir gün düşmediği çok fena bir vaziyette kalakalmış. tı. Ne parası, ne yatacak yeri var dı. Ne yapacaktı?. Her şeyden önce yegâne ser- veti olan altın yüzüğünü gidip rehne koydu. İki lira aldı. Bu iki ira ile ne yapabilirdi. Onunla re alınabilirdi?, Bu para İlene bir blü güzel bir şapka, ne de zâi karpin sahibi olabilirdi. Kendisi çok çıplak hissediyordu. Ona öy. le geliyordu ki yalnız insanlar de gil, atlar, köpekler sokakta sanki kendisine bakıyorlardı. Onun kı. yafetinin külüstürlüğüyle eğleni' yorlardı. Tuvaletten başka bir şey dü- şünmüyordu. Yemek yemek mel gelesi, barınacak, yatacak yer onu telaşlandırm:yordu.. “Tanıdık,, bi- risine rastlarsam diye düşündü.. Biraz ödünç alırım, ber hakle, hiçbiri de reddetmiyecek, çünkü, Fakat bir türlü tanıdık bir ada- ma rastlamıyordu, Aksamı üstü bu gece (....) barında birisine tesa- düf etmek zor biriş değildi ama, bu kıyafetle onu oraya sckmazlar- dı ki. Düşünmekten ve ümekter yorulmuştu. Bir yere oturdu, son çareyi bulmağa çalışıyordu. Doğ” rudan doğrüya tanıdığı birine gi decek ve borç istiyecetti. Fakat kimin yahına?. Asatolün yanına gidemezdi ya? Onun Kattsı falan var. Nihayet Dişçi Miliçi khatırladı.. Bu adam vi üç ay“övvel ona bir bilezik ver” miştif'VE (....) klübünde bir akşar bira daldurmüuştu. Bü eski ahbap dişçiyi batırladı- ğı için çok sevinmişti. Kendi kendine “muayenehane. sinde bulamazsam da beklerim, bana bu işi biliyorsa mesele kalmamıştı. Artık buyurun cenaze oİzâmazına! idi. (Devamı var) Uyuyan adam, hakikaten w- birdenbire fır- Jad: ve eliyle esrarengiz bir işa” Bartolo bu işaret karşısında mırıldandı: tittedi.. Oturdu.. sesle Alçak — Sen kimsin? Bu yalnız bize is-| fasından uzaklaştı. «İ sil girebilirim? Bir hizmetçi, O meyhanesinde yatar, kalkar. dı.. Ne zevcesi, ne akrabası, ne de çocuğu vardı. Çok çirkin bir yüzü vardı. Baba Bartolo, zabıta memurlari- le heş geçinmek için dükkânını muayyen vakitte kapamakta ge- çikmezdi.. Fakat gece yarısın- dan sonra başka bir delikten gi- rip, içerde kalan haydutlarla şa- kavet plânları Xurardı. Venedikte şakavet alıp yü müştü,. Zabıta bunu biliyordu... Fakat nedense bu tek gözlü ca navarı sıkıştırmayı akıl etmi yordu. Baba Bartolo salona girer gir- mez içkilerine devam eden altı haydudu gözden geçirdi.. Orla- rın hepsini ayrı ayrı tanıyordu. Yalnız biri uyur gibi görünü yordu; Bu fakir bir sandalcı kıyafe. tinde giyinmiş biriydi.. Bartolo ona yaklaşarak fardı: — Ey dostum burada ne yapı ba- mahsus olmas: lâzım gelen işa. retleri nereden öğrendin?.. Seni şimdiye kadar hiç gördüğümü hatırlamıyorum. Baba Bartolo, bu meçhul x damı teşhise çalışıyor ve onun kuvvetli bizi olduğunu görü - yordu. , Meçhul adam titrek bir sesle cevap verdi: — İsmimi ne yapacaksın? — O halde burada kimi arr yorsun?. — Sandrigoyu.. Kendini gör mek isterdim., Burada mı? — Hayır.. — Gelir mi?, — Belki... — Neye bu kadar garip ve kizgin konuşuyorsun koca Bar tolo? Altın Çapa meyhanesinin sa- hibi titredi.. Dudaklarında vah” $i bir tebessüm belirdi. Kendi kendine; — Ha, işte şündi kim old ğunu tanıdıra, dedi., vr. Ipsra verir,. Eğer vermezse onur ün lâmbalatını kırarım.,, İ Bu mülâhaza ile dişçinin mua yenehanesine yaklaşmıştı. Şöyle hir plân “hazırlamıştı; Merdiveni İ gülerek çıkacaktı ve yıldırım sür'a tile Miliçin yanma girecekti. ve birdenbire ondan 25 lira isteyecek- ti, Fakat kapının ziline elini uzatar cağı gaman bu proje hemen ka- Genç kadın ilk defa olarak düştüğü bu müş kül vaziyetten korkmağa, telâşlan” mağa başladı. O ancak barda sarhoş olanların arasında cesur ve yüzsüz olabilirdi. Şimdi ise bu #1- kir elbiseleriyle, herkesin sakın dığı bir dilenci gi kendini hakir hissetti, Zile banmadan evvel “belki be ni unutmuştur bile, diye düşündü, İ bem bu kıyafetle onun yanına na. bi İbi dilenci gibi1.,, Nihayet korku ve heyecanla zile bastı., Kapını; duyulmuştu.. Karşsma çıkan kapıcıya sordu? “-— Dektor burada mı? Eğer ona hayır Giye cevap ver- arkaşında ayak ses” onu içeri alarak mântosunu & astı, merdivci ona çök lüks harikulâde geliyordu. Bütün bun- lardan başka en çok nazarı dik tini celbeden şey büyük bi idi. Bu ada üstü başı biri vardı. Başında güzel rif iskarpin- ka. kası, şık bir blüzu, 2 Teri yoktu. Bu kaylar fakirane . bir yekilde “giyinmiş olması Suzana — Bu Karabetin elinde bir mek-| yemöğinde, Suzan ona bir bardak) tuhaf geliyordu. Kendisini bir ça- maşıtcıya benzetiyordu, Cesareti, | çi 4 arsı silinmişti.. Hizmetçi onu: karşıladı, muâye- aneye soktu ve; — Doktor, şimdi gelir, dedi, bu yurunuz, otürunuz.. Genç kadın kendini yayk bir koltuğa atıverdi.. Ve düşünmeğe başladt.. “Ona derim ki bana borç para veriniz!.. Mademki beni ta. #yor, her halde verir. Fakat şu KAHRAMAN HAYDUD harekete geçer. .Kendi âlâ raplarından bir kupa ikram eder. Kupalar biribirini kovalar. Al- tıncı kupada ne kendisinde mu” hakeme kuvveti, ne yürüme ka biliyeti kalır. .Anlıyorsun - ya?, — Evet anlıyorum. Devam et, — Baba Bartolo, bu g zaire içtiği şaraplardan daha &* lâsın: teklif eder, Fakat bu şa- rap mağarada, ayak üstü, fıçı ba» şında içileçektir.. —E, sonra? — Sonrası malüm.. Beyinsiz zair ayakları dolaşarak kalkar. Baba Bartolo onu takip eder ... Mahzenin kapağı açılır.. Aşağı inilir. Buraya inildikten sonra da kendisinde garip bir nefret hissi duyar.. Fakat bir kaç kişi yardımına koşar.. Onu il ler.. Baba Bartoloda mah kapağını kapatır. — Garip şey.. Adam şarap içe- ceğim diye indiği yerde susuz- luktan ölüyor desene. — Ne susuzluğu.. Bi la su içtiği için... — Allah, allah... — Tabil... Çünkü bodrumu kanal suyuyla dolduracak bir delik vardır. Baba Bartolo ancak bir kaç dostu bu deliğin nasıl açılacağını ve içeriye suyun nasl doldurulacağını bilirler ... şa- is faz- ve Çeviren : Suat Derviş in İd. hi odadan istemek olmaz, rada ne bekliyor”o?, Beş dükika sonra kapı akıldı. Esm yanakir doktor gö” ründü. . Gözleri, yanakları, karrir bacaklari korkunç “e çıkmalı.. er, töml; ) Barında (....) klübüne mü davimdi .Çok para Harcar, kadın- iatın şakalarına tahammül ede Meselâ b m Suzan onun bâ- şına bira döktüğü zaman gülmüş ve parmağiyle ona hafifçe dökunmuştu. Fakat şimdi çehresi vardı, Soğuk ve azâmetle ağzmda bir şeyler çiğniyordu. Suzana hiç bak- mâdan sordu. — Ne istiyorsunuz, Genç kadın karşısında duran <iddi yüzlü hizmetçi kadma bir de ık tanımadığı mubakkak * doktora baktı ve ki yalnız sert. ve çatık bir nu art dişlerim ağrıyor! diye — Hangi dişleriniz? Nerede ?. Suzan derhal çürük bir dişi bü- Junduğunu hatırladı. Ve: — Sağdaki dedi.. Aşağı taralta.. — Ağzmızı açınız bükayım.. Ciddi bi | tutarak, (adr. , | — Ağrıyan diş bu mu? diye s0- rarak dişe demir bir pensle dol tavır takmarak, nefesini a dişi muayeneye baş Genç kadın yalan #öyliyerek: t, O, diye cevap ve: Bir tarafta da kendi kendin “Kendimi hatırlatsam - her halde, — beni tanır, dedi. ,Fakat şu bizmet- Neden gitmiy ğzının içine üflemeğe b — Doldurtmanızı tavsiye etmem dedi, Bu dişten artık size hayır gelmez. Dişi biraz kursaladıktan ve ütün kokan parmaklariyle Suza- dudaklarını karış- mw saylayı çeviriniz) t LE 249 tir, kapak açılır ve sular içeri- yedolar.. — Buraya yalnız kafiyeler mi atılır, — Hafiyelerle (o Altın - Çapa meyhanesine tehlike getirmek is- teyenler, :Bundan başka büyük kurhandan tarafından Baba ; Bartoloya işaret eğilenler. Bartolonun, emrine boyun bu kumandan kim?. — Bunu bendeh ne diye sörü- yorsun?, — Başit., Böyle münferid ve münzevi bir gürette yaşamaktan bıkıp usandım.. Biraz da böyle gürült istiyo” rum. Gemici kahkahalarla güldü: — Demek artık ıslâh: hal et- miye kârar verdin, .Altm Çâ- panın senin gibilere cidden çök ihtiyacı var. Hele üzün kış ge prada geçirdiğimiz tatlı müsahabelerde senin $#£a- at ve merdliklerin büyük bir yer alır.. Elele son kaçışın yok mu? İskala Brino titriyerek cevap verdi: — Kaçtı mı?. — Neye bilmesinler.. Onlar senin eski arkadaşların değil mi? Benimle berâber gelirsen göreceksin ki çok sevinecekler.. 1049 j ü işlere atılmak ımı orada “biliyorlar

Bu sayıdan diğer sayfalar: