9 Aralık 1929 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

9 Aralık 1929 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

alk, e MK ekb TEPESİ -“KANUNUENYEL PAZA MLLYET istanbul'dan parçalar Beykozda mehtap Bizden çok ötede, bu mesa- felerin çok ilerisinde altm bir © İlak var, Biz bu oluktan içiyo- rus, İnce derisi iskeletine ve naze This sımsıkı örtünce odamda ben, ıptığım şey ağlamak, ağlamaktı! Bir melek - ne gümeşe, ne aya görünmeden - ... Siyad hiz bedi gibi görüme baktı, baktı, Altınımı gizlice aldı avuçlarma, Nesir parçalar) Uçurtmalar. — | Rüzgâr çıktı. Bir çocuk başı, gibi oynak, alacan bir rüzgâr. i | Etrafında güneş kadar temiz, ay kadar donuk bir sessizlik Boruların serenadı Kanlı bir ziyafetten dönen boru sesleri Boşluğa birer kızıl ejderha savurdular, Sarki kırkuçlar gibi ufuklara vurdular. a kaburgalarına yapışmış aç, Su- Emir-Sultan'da bir e il ... : ö inler di suz ve dişi bir köpek gibi çe şil'de bir sü Prmar-Başında| İndi divenler tozlanınış çukurlara. . lar a le izi a otağı d ğe ww yüzlerce ipleri görünmiyen u-. Yaralı kartallardan bahsediyor sulara «mer bir kadın gibi koynuma girem melek dırmış, bu oluktan içiyoruz. çurtmalar. ... İ Kanlı bir ziyafetten dönen boru sesleri. Mi gec yer ge ay Her şeyin dağların ve deniz- Ovada Nilüfer ve taş köprü-. Taş alnını göklere heybeleri d Gece bir mehir gibi üstümden aktı, aktı... lerin, hatta rüzgârm ve havanm ler. Gök, kırık, titrek bulutlar. Gezdi bir hayal gibi orgun beyaz elleri. i CEVDET KUDRET bile gece yarısı ax bu “e Tiomes Mann içinde. zyaşı son dualar. . vanilya renk içinde altm olul ».. j iri boşalıyor; biz onunla! |. M obel Mim uzak, beyaz ai gi- ve ie oldu uzakta kuzıl dağlar... $ i i i titrek, kırık gögü iyle gözü, i Smm Ani ama Edebiyat mükâfe Pyar e | örmimramazmnım döğimiz bu fani eşyayla artık a-|,, 1529,çdebiyet mükâfât! bi oynak, afacan bir rüzgâr Ü-İĞİ © Kanı bi siytetam öilee'ben ee j Edebiyatta halkçılık e rg € 7i-İda büyük bir alâka ile bekleni- Şakir © <2” ale in Bun, en kahraman yer yalla, vi bir eden Thörüme Rar Ri yordu. Kazanması muhtemel €- ğ angın akisleriyle dağlara , “Edebiyatta üslüpla tasvir. öpük kadar hafiz; hafif Yeldipler arasnda bilhassa Alman) Gök bahtiyar, rüzgâr kıskanç, Hali ii ... : een Mi een yük! (dibi Remargue'ı ismi gikredi- güneş hasretle dolu; uçurtma- bee a ş — larin aranı kâne iyordu. Nihayet İsveç akademi lar, birer çocuk ruhudur. Kanlı bir ziyafetten dönen boru sesleri, ! e yadan İsi bu seneki bahtiyar ismini i- Me e ie YİL eN .... Balkondaki tahta parmak|l8N,EĞZ a rhanas Mann, etlerde tçan bir kuş... kanat O Serda dalga dele rüzçirm dieinde” z ıkların içeriye parça parça ve z ibi |larmı germiş, gölgesinin düş- Yolcu! Gözünden olur bunu seyreden, inan | İ bölme bölme vurduğu bu Tem-|, selesi Henri'h Mann gibi | aga yerden bihaber bir kı şi i kaim i iği rahatı ömrü) /horas Mann da idealist bir y iseizileri öm il Balede deli Bi enini müd Tir dam 5 beli de hir mütefekkirdir. İtimat adaletle) oçurtmaları gaalar mıydım Yanan bir bayrak gibi burcun üztünde simdi y bir saman bulamıyacağımız bu|cDeter arasmda daimi sulh Ben bir kuş olsaydım! Ula- Kılıcına dayanmış ölüyor bir kahraman. . . : amele £ bUİtemini onun mefküresiydi. BU| cek bir kuş, uçurtmalar acabal ğ — elerde yarı uyamık-| mefirüresini e anlatan €- SABRİ ESAT € lik içinde düşünüyoruz: nerden seyrederdim? Çmarm| serlerinin aynı zamanda büyük bir edebi kıymeti vardır. 1875 de Lübeck'te doğan Tho mas Mann şimdi elli beş yaşm- dadır. Babasıyla büyük babası üstünden mi? Yoksa yukarlar- Beynimizde o tahayyül vari > dan, atmaçalardan korkmıyarak, ki, canımız bir vuslat deminden sonra gördüğümüz şu tabiata damarlarımız (karşısında, bize 3 maz (Lübeck âyan meclisinde azaydı| (Ben bi ılsaydım, nel lde b iile vaar Bum rağmen onda Ht | mapa gark gerçe Babam Ah kabil olsa da, sular üstün |ri9toKrat Meh yoktur. münhanisinden denize atılmışi Tivadar Raith'/ *Jtan Romanlarında hayatı ve ce- miyeti ince bir istihza ile tahlil eder, Ölümü anlatirken bile nik| yaypak taşlar gibi seker; üçur-! de vüzuh içinde ve berrak e emini tma sahiplerinin sedef düyme- Birdenbire babam büsbütün sakin| © Bahçede uzun bir işik şiridi. Ba ran şu aydmlık, (o ömrümüzün açık. Lambanın ak bir hal aldı. Bir şey söylemiyor bare- |bamın penceresi nlayabileceği bir lisanla tasvir et! vin nı miş İkinci nazariye ise halkı terennüm etmektir. Her milletin edebiyatında bu fikrin lehinde bulunan bir çok edip, İer vardır. Bunların gayesi mevzula- rını halkın hayatından almak, onları olduğu gibi süssüz ve riyasız göster # mektir. Edebiyatta uzun zamanlardan beri devam eden mevzuları daima yük sek abakanm hayatından almak key- fiyetinin bir aksülümeli olan rcaliz- min salikleri eserlerinin halkın tara- fndan anlaşılmasına büyük bir ebem miyet vermemişlerdir. İlk bakışta mevzuunu kendi haya- ir ayna gibi halka) seveceğini düşünebiliriz. Fakat keyfi- yet her zaman böyle değildir. Edebi- yatır. en basit ve iptidai bir şekli olan masalları tetkik edersek görürüz ki ekserisinin mevzuunu padişahlar şeh. zadeleric, cinler, periler gibi muhay- mevcudatın maceraları teşkil eder. ik biç tanımadığı bir muhitte yaşı: yan insanların sandet ve kederlerini öğrenmeyi kendi pek iyi tanıdı; fet dinlemeye tercih eder. Gü wi Lanımadığa muhite karşı içinde bü yük bir tecessüs, ve tahteşşuurunda kalmış kuvvetli bir tahassürü vardır. sı büyük bir incizap duyar. Ve Buna mukabil realizm prensipleri ne sadık kalarak halkın en'aşağı si hafı üzerinde uzun ve derin tetkkikatını mahsulü olan mazı eserler de vardır. ki ancak pek münevver kariler baştan. ME Çünkü barlar ekeeriya kalkan ikna celbedecek maceralardan mah | dei lar. Mekteplerinin en şiddetli muariz; leri bile nazariyelerinde çok O doğru! olan bazı taraflar bulunduğunu inkâr) edemezler. Ve büyük realist üstetle- rm ölümünden bunca sene sonra oP- an İzleri üzerinde yürümekte sebat eden telmizleri vardır. Geçenlerde ö-| len meşhur münekkit Paul Sonday'in, yerine Temps gazetesi münekkitliği- ne tayin edilen Andr& Thârive realiz! min daha müleul bir tarzda devamı ad | l hık, nezariyesini bir Mektep haline getirmeye çalışmaktadır. ymetleri mai tarihi olmek itibariyle kıymet- lerini her zaman muhafaza ederler. Balzac'ı, Moliğre'i bugün seve seve okumamınıza sebep onların komal de ran hayata mutabakatleri midir? Halbuki ik bir rağbet görmüş macera romanı vardır ki bugün artık İisimlerini bile bilmiyoruz. Çünkü on-. İlar elbise gibi modaya tabidirler. Ede) biyat semasmda yanıp sönmeleri ara- sında büyük bir vakit geçmez. Realizm, natüralizm, populizm gi- e-İbi eoreyanlarn hedefini yukarıda iy- zah ettik, Bunu “halka inmek,, — şek- linde tarif etmek pek yanlış bir di üncedir. Halka hitap etmenin eyili; ve ya fenalığını münakaşa etmek ma kalemizin mevzuu haricindedir. Yal nez unutmamalıyız İsi san'atın bir İnt. dudu vardır. Ve yüz binlerce bardan birçok eserler de bu hududun haricin de kalmıştır. Cemiyet idrak ve anlayış itibariyle Seviyede insanlardan mütesekkil üş- | sonuna kadar bizden ve karşı- mızdan ve içimizden eksik ol- Gözlerimiz, eski bir itiyadı hatırlıyarak, ufak bir sesle ka- natları harekete müheyya gece kuşları kadar ürkek karaltılar- da geceyi arıyor. Fakat gece yok. Ve olmıya- dedilebilecek olan populizm “halkçı- | cak. Kırmızı damlı bir evin çin- ko olukları üstünde, burnunu sürüyerek, sürterek ve mehtabt! koklıyarak sinsi adımlarla yürü yen siyah bir kedi, belki, oda geceyi arıyor. kağ gece yok ve olmıya- Uzak mesafelerden bir nehir gibi boşalan bu altın oluk, olmı- yan gece içinde, yalnız o hükme diyor. - Biz onunla, fakfur bir kâse gibi, bir kadeh gibi ve ca- nan gibi doluyoruz. Yarasaların olmıyan gece i- çinde kör ve müzlim beklediği bu dakikalar, altın oluk, Ana- dolu sahilhanelerinin top ağaç- İlar altında yarı zulmete karışık kıyılarını yavaş yavaş terkeder gibi... Belki de bu ağaçlar içinde hayale ramolmuş bir kadm, diz- inlerini ellerile kullandığı de- niz kızağı üstünde onü karşı ta- rafa geçirecektir. Gözlerimizi biraz daha açı- yor, ve uzun zamandanberi o- turduğumuz hasır iskemlelerde bin kalacak kadar hayata bağlı” dır. Alman milleti üzerinde bü- yük bir tesir yapmış olan eserle ri hemen her lisana tercüme e- dilmiştir. 1901 den beri 29 Nobel edebi- : Sully Mistral Prudhomme (1901), (1904), Romain Rolland (1915) Anatole France (1921), Berg- sor (1927). Almanya, 5 mükâfat: Mom- msen (1902), Encken © (1908), Paul Heyse (1910), Hanptman (1912), Thomas Mann (1929). İngiltere, 3 mükâfat Kipling (1907, W. B. Yeats (1923), Ber- nard Shaw (1925). Norveç, 3 miikâfat: son (1903), Knut OHamsun (1920), Ligrid Undset (1928). Danimarka, 2 mükâfat: Djel lerup ve Pontoppidon (1917). İsveç 2 mükâfat: Selma Lâ-| gerloff (1909), Heindenstam (1916). İtalya, 2 mükâfat: Cardücci (1906), Grazia Delleda (1926). İspanya 2 mükâfat: Echega- ray (1904), Yos€ Benvente (1922). Polonya 2 mükâfat: Sienkie- vicz (1905), Ladislas Raymont (1924). Ve sırasiyle birer mükâfat a- lan: çika, Maeterlinck; Hindistan, İsviçre, Spitteler (1919) ; Bel! leri çözülmüş göğsüne gi | . oradan seyrederdim. gâr kalemleri kırdı... Rüzgâr, kâğrtları yırttı, İ fer eridi. Şimdi, döndüğüm altr-köşelerin kalemleri yo: *yordu. uzaklara, uzaklara... SAİT FAİK Ben ve yüküm Bir kadın vücudu omuzia, Ben taşlı yollarda yürürün Ssrki her damarım birer deredir, Her yaram kıpkırıl birer çağlıyan. Bir kadın ; Bir kadın kaibidir bende ağlıyanı vakur, Bir adımın benim, biri, Dayan ey kimsesiz dizl VASFİ MAHİR ir? oradan, o ot, dere, ceviz, böğürt- len, fmdık yaprakları kokan yer| den başımı çıkarır, uçurtmaları Rüzgâr kmnapları gerdi. Rüz-| terazileri boz. du, kuyrukları savurdu. Taş kö-i prüler gürültüsüz yıkıldı; Nilü- yolun a- Zaçlarında ipler sarkıyor, kırık salla-; ır, mor kâğrt parçaları uçu- Bir aralıktan çocuk gölgeleri! yağmaya koşarlarken, benim) Bioem- yolum da akşam alacası içinde ipi kesilmiş mor bir uçurtma gi- bi, büklüm büklüm kıvrariarak sessiz| bahçeliklere doğru düşüyordu... ketsiz duruyordu, solmuş elleri sark. &, yüzünün hatları sertleşti. “Bu akşam babam ölecek, düşündüm; ve rahipi getirmeye çık tim. Geceydi. Anahtar rezode gicırde- dı ve asfalt zemin ayaklarımın altın- da garip sesler çıkardı. Adamlar çak yavaşça kayuyorlardı. “Bu akşam babam ölecek,, ve kili- senin kapısmı çalıyordum. Kapıcı, “birinci katta hizmetçile- rin kapısmı çalınız dedi. “Orada ba “sam İimin nöbetçi olduğunu size söylerler.,, Döşeme taşları üstünde bir çıplak ayak sesi yaklaşıyordu. İnce bir ses “Rahip efendiyi mi?” diye sordu, “Ölmek üzere olan bir hasta için” Kapı açıldı, ve aralıktan gecelik gömlekleriyle bir sürü kadın görün- dü. İlk gördüğüm kadının gömleği ydı ve memelerinden biri mey, ileti, Feni çok beyazdı, fakat yü uykudan mahmur ve saçları dağınık. Dışarı çıktı ve karşımda durdu. Vü- cudır vücuduma dokundu. Arzuyla soluduğunu hissetim. “Biraz kapının önünde bekleyiniz” dedi. “Rahip efendiyi uyandırmaya gidiyorum. ..” Ve soğuk - dehlizde, çıplak, nefes nefose erkeğin odasına doğru yürüdü. yarısı, Yelkovanlar yavaşça sürünüyor- ölmezel” Ne kadar yıldız var gökte .. Pır dıyorlar. Bu gaz feneri neden?. .. Düşeni bir yıldız... Saat gece yarısını bir çeyrek geşiyor. Kilisenin saatı tutuşuyor. — Gece! lar. Ben kaldırımda gidip geliyorum. | “Bari babam, Rahip gelmeden evel| tında: masa, beyaz bir örtü, iki mum ve haç. Eşyaların üstünde beyaz bez" diyeİler. Yatak tabeyaz. Yüz çok soluk ve | kavuşmuş eller bir haçı sıkıyor. Yak mız bir hırıltı halâ yaşadığını anlatı or, “Allaha bin hamdü senay. “Amin. Lâtince kelimeler uğulduyor. Mum ların alevi ürperiyor. Yüzüme düşen mukaddes şu yaşlara karışıyor. “Ruhunun nocatı için yalvaralım. Ey göklerde olan babamız. . isminiz takdis edilsin. .. Arzunuz yerine gel in...” Mukus ddes yağ bu yüksek ve güzel l ! Annem “teşekkür ederim, Rahip .stendi” diye inledi. Para şıkırdadı — Teşeklsür ederim... ” Kilise emanet- İçisi reveranşlar yaptı. — Çok iyi bir jölüydü! “Zavallıyı tanıyordum” dedi.— Es- kiden, müşterisiydim. Rahip daharbirkaç teselli kelimeleri söyledi. Ve sonra gitti. Fakat ölmüş baharın alnında, şim iden bir sükünet vardı. “Allaha bin hamdü sena.” | | Tercüme Y.N. YAŞAR NABİ nin şiirleri KAHRAMANLAR Çıku GEVDET KUDRET hafif bir hareketle kımıldanıyo- ruz. değildir. Zevklerse idrak seviyer aden) daha fazla tahavvüle uğrar, Bu zevk|rUZ. in | ve anlayış itibariyle bir birinden ayrı o O geşiyor.... Altın oluk, . *İbir deniz kızağı üstünde ve de- Rabindranath Tagi ve beynimiz uzaklara, uzaklara uzak mesafelere ve alt oluğun boşaldığı yerlere doğru gidiyor. O zaman; köpüklü çenelerimizi i-|aç, susuz ve dişi ve sıska bir kö-! “aBri babam, Rabip gelmeden e vel ölmesel” Saat nerdeyse yarıma geliyor!. . Ne yapıyor bu aRhip? Hizmetçi in şiirleri BİRİNCİ PERDE Çıkıyor den yavaş yavaş geçiy'r. Berrak bir suyla aydınlık bir havanın içiçe h girdiği iği ve birbiri- sa biz hir halile muazzam merhaleye doğru kaldırıyoruz, pek gibi bu altın oluğun hüküm sürdüğü ve altın oluğun bir v*- $. A. sulh öcrasından: Bir deyni mahküm bihin temini İstifan nında taht hücze alınıp furabto karrer bulunan bir adet dört gözlü ne nüfuz ettiği bu dak'kalarda,|li bir çin mabedine mi yaklaşı- |ve yaşadığımıza inanmıyoruz, . Me a e yoruz? Altın oluk boşalıyor. .. Dağ zizi larını dışarıya çıkardılar, Üst-| O Muhayyelemiz, yaşadığımız!ların boz rengi bi füsun içinde erine cam bir kavanoz halile ka| bu hudut içinden tzaklara doğ: uzaklara ve Istanbula uzandığı cam sema altımda, 0-İru koşuyor... Uzaklara, uzak'bu dakikalarda, altın. oluk bo ögihma kadar. bu uzak) lara — ki uzaklarda bir altın o-|şal'yor. Ve sular çel bir ay. balıklara bir de- |luk var; biz ona doğru .dımlıkla başbaşa ve dudak duda- vehmini verdi. Şimdi, incel ruz, isti) Pep vücu Biz; altın oluğa doğru çene-| imizi kaldırmış olan, ve nura ve ışığa ve ziyaya bir daüssıla hasretini çeken biz, ömrümüzde) iyi di “Öyleydi”, dedim içimden. Ve çok! meyen kederlendim. Istanbul orman baş müdürlü” günden; Sİ Mezuniyeti 25 T, sani 929 eng) tarihinde hitam bulan Şilenir. alacalı mmtakası muhafaza 00€ muru Aldettin efendinin üç gü zarfında mahalli memuriyeti€ gitmediği © takdirde hakkınd? |samel kanuniye ifa olunaca ğı ilân olunur. .— * | İ taşlı konsol maa ayna ve bir adet demir karyolanın Kumkapıda Mub- sine hatun mahallesinde Fındık Ke Tani sokağında 25 No hane önünde Kânunu evvelin 14 öncü Czmertesi #ân olunur. bir daha ve belki de kat'iyen bu- ilimizin ucunda © tuhaf bir| hetinc benzeyen bu dem içinde: z A hangi balıkçı elle.|lezzet var: ışıklı salonda ve lüks) — Ah, diyoruz, ve ah, kabil a ilam e er DE mi sahile ağlarmı böyle fır-| tuvaletler arasında ince hare- | olsa da sular üstünde vüzuh i- | aran Parla ibeirmişi O ... Balıkçılar ba gece |ketlerle (o dudaklara götürülen |çinde ve berrak duran şu ay.İMacar ö il eden * ve sihirli bir oyun yapr-| vanilyalı bir dondurmanın dili-| dınlık, örmrümüzün sonuna ka- |yar İri ni .« Ağları ipten değil. .Jmiz ucuna bıraktığı lezzet... |dar bizden ve karşımızdan ve | dürüdür. Şürleri ve hikâyeleri basiti p te attıkları zaman aca-| Bu lezzet belki de gene böyle| gözlerimizden ve içimizden ek. |'akat yeni bir şekli içinde cok sey da. büyü ile renkii camlar)|bir gece içinde genç (ve yavru|sik olmasa... a e a geldi bir dudak usaresile karışıyor KENAN HULÜSİİkir verebilir. ii i ; kardeşi şa satırlardan öğreniyoruz: “Yazılı ve- sikalsr tarihi yapmaya yaradığı gihi suzümün romanı da görülmüş ve ya Hirlenmis vesi : İ - ; i i bi 5 a

Bu sayıdan diğer sayfalar: