Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
— “MİLLİYET — ÇARŞAMBA -- 796 ' ŞUBATR - 1980 * l 5 an ae ftanın ' Şakaları Maziyi hiç düşünme, hayali gülünç olur... /V Kolay Tahta bacak Mehmet karı- Üüt ) Musamaha CEBĞİT . Pttin sevimli müdürüne şu :ı ki, belisi bu parayı iade ede- | — Beni iki kere aldattı! İ Zengin değilim Fengin olacağım. — ni var? Var, F—aa amma — Mirasını bektediğiniz biri — Hayır,. piyanko biletim sından ayrıldıktan sonra, karı- ;sı eskiden beri münasebette bu 'lunduğu Ahmet Beye vardı. Bir hafta sonra kadının hami- le olduğu tahakkuk etti. Beye: dedi. souk kanlılıkla cevap verdi: dir. NE YAPSIN? doktorlardan biri: birden tedavi ediyordu, dedi. Selâmi İzzet içini çekti: Çünkü... Ayyaşinden bir zatı muhte- | cm, ismi Tazım değil, akşam Üstü, bir saatçı dükkânına git Te | — Camdakiler nedir? — Saat efendim. — Ya.. saat ne işe yarar? — Zamanı gösterir efendim — Nasıl gösterir? Saatçi uzun uzun izahat Vermiş, saati anlatmış, öğret- Miş , — Yirmi dört €re de kurarsınız, demiş. — Akşamları mı, sabahları mı? — Sabahları. — Neden akşamları değil? — Çünkü akşamları sarhoş J sunuz da ondan! saatte bir || karşı nasıl dayanabilirdi? —e — TAKLİT yin oğlu, babasının evde olma- dığını söyledi . Ferdi Bey: diyip içeri girdi. Nuri Beyin oğlu, hizmetçiyi karşısına almış, babasının tak- lidini yapıyor, hizmetçiye ver- diği emirleri tekrar ediyordu . Bir çok şeyler söyledikten son- İra şunu ilâve etti: — Dikkat et ha, Nuri Bey gelirse beni evde yok de... O traşçıyı dinleyemem . aeraim — HÜKÜMET Şair olmak istememek ah- y : maklık, şair olmak cinnettir. — Gözün neden çürüdü?... AYAT a — Sağılırken kuyuruğunu sallamasın diye, ineğin kuyuruğu- 9 taş bağlamıştım. TALİH Geçenlerde bir gün, dolaı_ıdş— iCılığı ile meşhur bir zat Milli- Nektubu yazdı: “Muhterem efendim, “Bendenize 25 lira ödünç ve- T misiniz? “Siz öyle talihli bir adamsı- F Si Rma t ae e ae KADIN Bonapart kadınların - si- yasetle meşgul olmalarım istemezdi. Henüz jeneralken, bir meçliste Madam dö Stael, siyasi bir mevzua temas et- ti ve muhtelif fırkaların, hü- ——— YALAN | On ikinci Lui, «Aragan kralı €rdinanttan şikâyet ı:diyoı'(:i EĞ| ie Ormuş . : Ferdinanta söylemişler. — — Yalan söylüyor, demiş, ' #m on kere aldattım . tna | | | | | ı ' TI ; Müşteri neden bir şey al- di>. Ne istedi? | Yarın aksama beni istedi m sadüf ettiler. kümetin icraatını tenkide başladı. Söz arasında Bonapar- ta döndü: — Hakkım yok mu jene- ral? — Dinlemedim. — Neden?.. — Kadınların siyasiyatlâ meşgul olmalarına taraftar değilim de ondan. Madam dö Stael güldü: — Haklısınız, yalnız ka- dınların kafası kesilen bir memlekette, kadınlar elbet bunun sebebini anlamak is- terler. ŞÖHRET Ah- met Bey Tahta bacak Mehmet — İyi amma, çocuk kimin? Tahta bacak Mehmet Bey — Eğer bir bacağı tahta do- ğarsa benim, doğmazsa senin- On beş ğgün hâsta yattıktan sonra öldü. Kendisine bakan — Sıkı tedaviye rağmen kur- tulamadı. Halbuki üç doktor — Biçare adam, üç kişiye Ferdi Bey gelince, Nuri Be- — Öyleyse biraz bekliyeyim, iyu. midir?.. Midenizi bozmasın?!... -— Vaktile babam sokağa lala ile çıkarmış!... v Pa Şişmanlık başa belâ! Akşam. Yağmur, Souk. Yolumun üstündeki lokanta- lardan birine girdim. Etrafa şöyle bir göz gezdirdim, bir ma sada, yalnız oturan ensesi kat- merli, göbeği müdevver bir be- yin yanına oturdum . Bey önündeki elli dirhemlik şişeyi garsona gösterdi: — Boşaldı bu, yenisini ge- Yr! Ben de emrettim: — Bir küçük şişe maden su- Yan gözle, dudak büküp şiş- man adama baktım. O da gü- lümseyerek beni süzdü. Ben ona acıyordum. O be- nimle alây ediyordu. Ben sus- tum, o dayanamadı: — Bu maden suyunu içiyor- sunuz amma acaba filtrelenmiş — Acırım size. İnsan hayat- ta yüz dirhemi yuvarlamalı. Bastırmalı yumurta, ızgara su- cük, midye dolması, lâhna tur- şüsu, çiğer kebabı, cana can ka- tar. — Acizleri bu saydıklarını- zın lezzetini ömrütmde “tatma- dım. Patates Püresi, 'ispanak haşlaması, rafadan yumurta, süt, yoğurt ve madensuyu ile, beslenirim ,., — Aman Allâh!... — Midye deniz süsüdür, Pas- tırma öküz etidir , , - Öküzü se- verim, yememek şartile, mid- yeye bayılırım, kayalarda gör- düğüm zaman. Şu şişmanlığı- nıza bakın . Böyle yiyip içmek- te devam ederseniz, bir gün fücceten gidersiniz ... Bu işten vazgeçiniz | — Bendenizin, midem sağ- Şişman zat biraz düşündü. Göbeğini sıvazladı, sarhoş ka- lamdır . Sıhhatimi ölünciye ka- fasında ölüm sözü tesirini yap- dar muhafaza etmek azminde- mıştı. yim , Bunun için az yer, hiç iç- ki içmem. — Vazgeçtim, dedi, hem de I bugünden tezi yok ... — Şu halde sizi tecrübe ede- yim. Yemeği beraber yiyelim. Davetlimsiniz , Garsonu çağırdım: — Beye patatis püresi ile maden suyu getir . Bana da elli dirhem rakı, midye dolması, pastırmalı yumurta, sucuk, lâh- na turşusu, mayonezli levrek, ciğer kebabı... Yemekler geldi. O patates püresini yerken ben rakımı içip karnımı tıkabasa doldurmağa başladım: — Bakımn, diyordum, nasıl iğ- renç bir adam oluyorum ... Biraz sonra sui hazme uğra- mış gibi yerimden kalktım. Ya- lan! Hiç bir şeyim yoktu. Fa- kat şişman zata sihhat dersini bedavaya veremezdim ya... Yemek paralarını da o vermeli idi... Esasen lokantaya girip yanı- na oturduğum zaman, bunu ev- velden tasarlamıştım . Viktor Hügo şöyle bir mek- tup almış: zi «Zamanın en büyük şairine» Hügo zarfı açmadan Iıamaı_- tin'e yollamış... Zarfın hangi- si tarafından açıldığı meçhul kalmış. UZUN ÖMÜR o/ İki yaşlı zat biribirlerine te- o îîn(ğok ihtiyarlamışsın! dedi. Öteki güldü: Şapkadan lira böyle —— Uzun ömürlü olmak için yegâne çare ihtiyarlamaktr- çıkar.. S »«Bardaktan bövle döküjfür.. Elçabukluğu marifet Çoi bur könot çıkar... «.Burnumu sıksan altın amımNa... « Vay anasını oda kira- Fransızça Milliyetin çok muh terem bir tahrir müdürü vardır. Reşat Nuri Bey çok kibar, çok matbaada hâdemeye seslendi: — Ahmet. — Efendim. — Ne yapıyorsun? — Bir şey yapmıyorum , — Sen Mehmet? — Ahmede yardım ediyo- rum — Bitirince bana bir kahve söyleyin . CEVAP Yeni mahalledeki sakanın karısı komşusu bekçinin karısı Kanarya Hanımı hiç çekemez- di. Bir gün yolda karşılaşınca sakanın karısı sordu: — Hangi kuş eşine ihanet ederi. — Tabii Saka! N | SONRADAN GÖRME Sonradan görmüşün biri, hiz- metçisinin eline bakmış: — Ay,demiş, senin de mi elin de benimki gibi beş parmak var? Ve gözlerine saymış! inanamayıp AKILLI KİM? — Bir akıl koruma cemiyeti teşekkül ediyormuş. — Çok iyi; fakat acaba bu cemiyetin müessisleri hangi dünyanın insanlarından ola- cak? YAŞAMAK! — Ne iş görürsün? — Hiç. — Nasıl yaşıyorsun? zarif bir arkadaştır ve fevkalâ- || de müsamahakârdır. Bir gün | — Hanımefendi nereyi teş | rif?, T SAĞ — Gözümün gördüğü yeri, — Benim gözüm sizi görü- | yor.. — Siz de gözünüzün gördü- | ğü yere gidin.., [ Kısaca —— .—— - | | " Bizim sevimli ve nüktedan î: Felek, dili hayli uzunlardan.| | dır. Çekilir kâfir . Tabii me- , cazi manasında. Yoksa sa-. hiden dilini çekmeğe kalk- Sanız ISIYIr . Geçenlerde matbaaya bir hademe alındı. Akşam Fe- | lek kapısının önünde yeni ] bir çehre görünce sordu: | — Sen kimsin? !l — Ha..ha.. hademeyim | efendim . | — Senin ismin ne? | — Ah... Ah... Ahme..| Ah..met..eftff... en... dim... | Felek şakağını kaşıdı: — İyi, dedi, iyi amma ben || seni kısaca Ahmet diye ça- — Hiçlik içinde . gırırım . — Piyesiniz çok büyük, çok uzun, çok muazzam - , ) —- Şu halde tiyatronuzu biraz büyültün... SATINIZ Salamon Efendinin karısı Bebeka İzmire gitti . Anne- si hasta idi . Salamon Efen- dinin işleri olduğundan, İs- tanbulda kaldı. Bir hafta sonr'a Rebeka- nın, Kordonboyundan ge- çerken, denize düşüp boğul- duğunu haber aldı . Ağlayıp sıkıldı . Hele karısının cese- dini bulamadıkları için çok müteessir oldu . Zaman geç- ti. Günün birinde İzmirden şöyle bir telgraf aldı: «Karınızın cesedi bulundu. Bütün vücudü midye tut- muş . Ne yapalım?» Salamon Efendi cevap rimi görmek kâfi geliyor, de- miş. ; MUHAVERE l Beyle uşak arasında: | — Karın ölmeden evvel haf- tada bir iki kere içiyordun, şim- di her gün sarhoşsun. Derhal evlen . — Müusaade edin efendim, bir iki ay daha matemimin keyfini süreyim. j ——— GÜZEL Bir adama: — Neden daima yalnız, her- kesten uzak yaşıyorsun? de- mişler . — Kendi münasebetsizlikle- verdi: «Midyeleri hesabıma sa- tın, cesedi defnedin!» İSTİDAT Kızı artistliğe heves etmişti. —İlla artist olacağım!diyor- du. Paristeki tiyatrolardan biri- ne figürant olarak girdi. Annesi bir gün — tiyatronun müdirine müracaat etti: — Sizden çok rica ederim, dedi; kızımın sahiden istidadı var mı? Eğer cidden istidadı yoksa namuslu kalmasras ter- sını nasıl vereceğim?.. sih ederim. Sonrası... T yorsun, hem de burada üç gün | kalacağını söylüyorsun... — Üç gün sonra idam edi ceğim .