9 Mart 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

9 Mart 1930 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TAdO —— Tatiümee Büdan * 4 Yi Aizahn, Edebiyat, 9 İ 4 4 Vç Zu iltifatın arifesi ısrın Ümdesi “Milliyet” tir. 9 MART 1930 DAREHANE — Ankara caddesi 100 Telgraf ndresi: Milliyet, le- yal İ Telefon numaraları: g İstanbul 3911, 3912, 3913 ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için 800 kurüş M00 “Şelen evrak geri verilmez afteti geçen nushalar 10 kuruştur. dazete ve matbaaya ait işler için “müdüriyete müracaat edilir $ Şretemiz ilânların mes'uliyetini iğ — Skabul K, —— ——— L — ş KÜ HAVA YUGÜNKÜ HAV/ çok 9 hava k etmez | hararet cn arğ alerece W işeli, rüzgür pi - DŞ Bugün en | Komitacı ugoslavya ile Bulgaristan $Finda senelerdenberi süren | gf halledildi. İki tarafın A devlet adamları umu- arpten mütevellit vaziye- | eâsüyesi namına bu net sil çök memnun gör d! Balkanlarda yeni bir de- ziğıldığı da söylendi. ok geçmeden se: Pirot e- Ne- e hiç lktan bir otelin penc bomba atılmış n bilmiyen yan h aralanıyor. kimler attı? . Meç olan bir şey içmış bulunu- Cet ismi Sırp - Bulgar ih- © hasebile şimdiye kadar | d& bahsedilen bir yere ait ndi de bu yerin adı bu yısile gene tazelen- r. Pirot, Yugoslavya “tahilindedir. Bomba- «Türk kaçanların soluğu lağında aldıkları ilâ- 'CL?r. Bittabi bu yüzden amCİy matbuatı arasında BÜ münakaşa başlamış ümüçlüfin akt inden î-'k edi. Onun leri de bu hâdise et- :*?F*îşnyıua bulunurken snü İlden bırakmıyorlar. Mi Olbu gihet bertaraf edi- T har ça yani dikkat — olan meli$ Balkanlarda “Komi- İmpiyetinin hiç bir zaman ndığr -gibi bundan sonra illasına - hiç bir sebep ol- atlan bir kere daha mey- rakmasıdır. Komitacı ke- iin eski bir tarihi vardır. len Avrupa dillerine ge 19 kelimenin ifade — ettiği iiğlere ateş veren, demir- j Pa cehennem — makinesi epeden tırnağa kadar T adamdıı 1 seni , uzun, Pz 'ır buse oldu. AFasılsın bakayım cici kız. îım, bir haftadır nereler- ©x Dabügün eski vahşiliğini İNkş, taze bir çiçek gibi y MNiyor; mini mini *.r kedi a) Gibi frkırdıyordu. we “eklik çevikliği ile sıçra- j? zivdet Beyin omuzlarına yk 9h sen, dedi, hesap ver 3 : . “Gece yarısı tâ Kadı- 4 İrkiYAYaAcCion ediP veğlen- h tlifte Üznlafi istediğini | ; şka bir şahi müğ ÜDU « şaşırtMiğkı: a .;:';l;îı habtf aldın . in iki ta- | T ADĞ Edebiyatta J | Fransızların mütefekkir şa- | irlerinden olan J. M. Guyau | Tünk irfan hayatında tanınmış bir tip değildir. Fak; edecek olursak, bize hi İbancı bulunmıyan Nietzsche ve 1 Rabindranat Tagor gibi şahsi- yetlerle, bu karakter arasında | bir münasebet buluruz. Bu benzeyişin taharrisinde ise, pek aşikâr bir surette, şark fikriyatının tesirlerini de gö: bilmekteyiz. Nitekim, Ürfi, Sa- | İdi, Mevlâna, Örner Hayyam ve | |hatta Namık Kemal imzalatile |/ M. Guyau tam bir lindedir. Çünkü mezkür edip İler de felsefi şiirle meşgul ol | | muşlardır. şarkın bu tarzdaki poezii M. Guyau terkibi bir mahi yükseltmiştir. Fiktin, mısra, | beyt ve azami olarak ta kıt'a |içindeki mahpusiyetlerini kır- | mığş ve onu sönenin dutlarına terketmişt Bir filozotun şiirleri ile diğer şiir mektepleri arasındaki fark ta şu noktadan ileri gelmekte |dir: Şiirde teessürle telkin esas tır. Ekoller, bu karakteristik |hassayı, Fröyd'ün esrarını yırt tığı hassasiyetten çıkarmakta i - |diler. Lâkin J.M. Guyau ise, ay: nüyor- | verasından ayrılıkla iheti, aklın m klindeki bi Jar teilskraft'ındaki akılda mevcut | Edebiyat Hat $ . M. Guyau.. Bir filozofun şiirlerinin neşri münasebetile., — man da hayal olur. Şüphesiz bu hayal, eski zaman - şairlerinin dinlerden çıkardıkları Far lar değildir. Belki «Zamatınmızda, felsefe, vak- tile şiirin büyük membar olmuş olan dinin yerine kaim oalmağ meyaldir.» nin tükenmez kı nağından alınan bir hayaldir; i Bergson'un tariflerinde ma- hiy anlaşı İşte, bu hayal, hakikatten r. Niteki |M. Guyau da, şiirlerinde, |dafı na: riyesini terern nız, onun hayali, akli'dir. Kita açarsak Vecize: at hifesini yineti hi valörize edildiğ ir, bir çocuk şeklini değiştire! ik gözleri için, ilerde diz. zerinde büyüttüğü sevgili mahlüku taklit ediyordu.» müşti Şeklinde terennüm ettiği gi- bi, aşkr da: Muhabbet onu dinledi, Son ra ilâhi bir eda ile tebessüm et- Bir raşenin istilâsı, yahut bir enişlenmesi gibi bu cihan- ek ruh ütenahi tebessüm, cihan His, doğrudan doğruya |t ayı ifade eder. nm fevkindel izah eden yegâne ku nun içindir ki J. M. Gu, gürlerinde külli birer ümit ol mamı ik ümitlerin ve niha- | Su: rin anası İeyyaz ukaddes hülya, gel, ta- ze hayat v k be; |ni aldat!» Gibi lusiorı f&conde'larla o, | Jinsanlığın kendi yaratıcı varlı |ğına inanmasını ve hayatı, nef- İsine maledinmesini telkin et-| İmiştir. İşte, bu felsefe, J. M. Guyau'nun kalemile yaşayışı |mızın bütün esaslarına kadar teşmil edilmiştir. Aynı zaman- |da, o, bu külli kaidelerini «Hakikaten düşünülmü |duyulmuş bir fikir ve bir his | bulunmaksızın şiir olamaz.» Tarzında yaşatmak istemek- tedir. Fakat, bu nazariye hatalı dır. Çünkü, beşerin ifadesi gâh tebligi'dir, ki 0 zaman'hakikat olur. Gâh ta telkini'dir ve o 2a- ————————M— |bilenlerimiz Komitacı yı da ta- nırlar, Balkan yarımadası dur dukça üzerinden komitacının da |kaybolmıyacağını — söyliyenleri tekzip etmek mümkün değil, Sırp - Bulgar dostluğundan bahsedilirken işte Komitacı ge- | ne kendini göstermiş, bomba: ni atarak kim bilir nereye çel ? Bürhan Cahit , beşeriyeti muztarip e- den bütün meselelerde sabit e mıştır: Lâkin, eski ifeniri baki nist ine muhalif olarak: Aşk est, baki muhabbet ai nazarını ikame et tile! İşte hususiyetir kalâdeliği buradadır. Sokrat ta, Plâton'da Mevlâna da 'atı bir aşk telâkki etmişlerdi Maamafih, Baki'yi bizden gayri bir ulühiyetle görmekte- ydiler. J. M. Guyau ise Baki de ulühiyet olmadığını ve: «Zira, yalnız olan artık hiç kimse yoktu. Ahenktar cihanın tek bir ruhu vardı ve oradı şey terennüm ediyordu: yorum!u İddiasını ortaya attı. Bu, yatta, terakiki hamlesinin esas olduğunu neşreden bir metafi- zik'tir. Hem de: «Yaşamak ilerlemektirf» Fikri kadar orijinal bir meta- fizik! J. M. Guyau'nun şiir - tezi, mündferit gekillerde, her şair, lher mütefekkir ve hatta her in- sanda vardır: Marazi bir tefel- süf! Onun için, bir meslek ola- rak takip etmek- istersek, kuv- vetli ikna delillerini bulamayız. Çünkü, eserlerinin veçhesi ni hayet bir tasannu'dur, Halbuki hem san'at ve hemn de kendisi sun'iyet düşmanı değil midir? Eğer şiir, hissin ifadesi ise, J.M, Guyau'ya itibar etmek Sevi- süzülüp aktığını görünce fena halde müteessir oldu. Bilerek, bilmiyerek bu yavru kuşu - kır- mıştı , Yavaş yavaş yürüdü. Yaklaş- | tı. Genç kızın ateşlenen yüzünü avuçları arasına aldı |Yeni Berliç mektebi Bir dostum vardır, Tür herkes gibi o da —bilir, gi liba bir de ecnebi dili paralar. Geçende bir tercümei hâl iste- mişler, onu yazarken ben yanı- n ve tesadüfen yazdı- gimnı okudüm, kaç lisan bildiği ni yazarken bir de “Kürtçe,, bil diğini yaydı. Şaştım. , Ne mü- sehet. Dayanarnadım,sar Yahu sen Kürdistanda İbulunmadın, şu Kürtçeyi nere- den öğrendin? evabı verdi: Azizim, bu parlak bir u- İsuldür. Ayakkaplarımı boyat- grm bir boyacı dükkânı var. Bir buçuk sene oraya devam et- m. Kürtçeyi okadar çok din. ledim ki ister istemez — öğren- | ÇOK KIYMETLİ SÖZLER Şehremaneti ük —bir memnuniyet havası mektedir! Yapılan hesabata nazaran Emanet mensubini bir nede tamam 60000 Jiralık te- 'efon mükâlemesi yapmışlar. tif Beyfendi - bütün kapı yoldaşları namına önüne gele- ne mahafilinde — Efendim, bundan dolayı k mesruruz, rimizin bu kac ğ B doğrusu sözle. r para tutar ol imiyorduk. Artı Z0 dirhemle söz ç zımızdat çok görülmemelidir Haci Bey zade Zannederim ki |İstanbulda * Pazarola Hasan ndan sonra en çok tanın- adamdı a nız, met İzekâsile, | — Dün keh rdu, Hal hatırdan na dedi ki sonra ba- | — Benim adım'ne? | —Muhtar.. — Şüphen yok yat Birader u lımda Ahmet yazıl mış, şimdi Muhtar olduğunu is- pat ile meşgulü Bu — mua- mele vallahi. ispatı rüştetmek- İten güç! . İA n isafiri aRY Marko paşa dinler.. Bizim gazete, pazar günleri bir esnaf sahifesi yapıyor. Her hafta bir esnalım dertlerini ve temennilerini dinli; Geçen gün aramızda konu- ayorduk. Etem İzzet bana sordu: — Gelecek hafta için ne dü-| Şünüyorsun? — Vallahi “dedim, şey düşünmedim ama - de deşilecek pek çok esnaf var. |Ve rasgele saydım: - Kundura- cılar, balıkçılar, kasaplar, ce- lepler, şekerciler ve gayrihim. Arkadaşlardan araya girdi: — Ya, biz?.. dedi, biz esnat: tatı sayılmaz mıyız? Bizim d dertlerimiz , — temennilerimiz yak mu? Ben cevap verdim | — Evet ama bizim - dertler | ançak Marko paşaya anlatıla- | bilir. . | Kulâk misatfiri biri Milepeliler - müsabakası Konso iyom teşkili | 43 üncü haftanın birinciliği- | İni Arnavutköy kız koleji tale- İbesinden Beyza Hanım kaz, |mıştır. Yazısı şüdür: “Bu haftanm en mühim ha |beri, banka direktöi İsyomunun teşkili ÖOn ba koansor teşkil ettikleri hükümet te nn yoma einektü naye olarak 500.04 ar — vermişlerdir netimizin de 500. bu. teşekküle işti- sermayı İştiral ymağa k: Şimdi - hül bin sterlinle etmesi il görülmekt eri Nurullah inde top- | antılarda, teş ilen komitenin tarzı f: yeti hakkında bir proj m edilir tan: | projesile - | sat Beyin p t- | kik ve telif edilerek — nihai bir | proje tanzimine - başlanmıştır. Bu projenin Maliye Vekâleti ta rafından - tasvibini — müteakip |konsorsyom filen teşkil edilmiş olacaktır.Bizde ilk defa vücude getirilen bu konsorsymun kam biyo işlerine mühim bir tesir ic- | FELEK İra edeceği şüphesizd —— ——— —— meoburiyetindeyiz. Tecrübe ve , histen hariç bir eser meydana getirmek istiyen akıl, nihayet maveradir. Bu ise, ne * ferdin benliğini, 'ne de cemiyetin şah- siyetini gösterebilir. J. M. Gu- |yau'nun siirlerinde, Hiçin, bu gibi fevkalâdeliklerin bulunma- dığını anlamak istersek, tasrih imiz noksanı, sebep göste- | rebiliriz. İ J. M. Guyau'nun. Bir filazo- | fun şiirleri finvanlı eseri meş- | |o kadar eğlence severmişsiniz ki, istediğiniz dakikada . arzu- olması için - her şeyi ya- şsınız . et Bey hayret ediyordu. — Gartp, garip! diyor, başını sallıyorı smal et hur bir kitaptır. Bilhassa mün- | dericatından Luks şiiri beynel- | milel olmuştur. Almancaya Pe- | ter Gast'ın berrak nazmile çev- rilen eserin en salim terceme- Bi de-budur. Ayni muvaffakiye- ti, Bir filozofun şiirleri'ni Türk çeye nesren nakleden Dr. Ab- dullah Cevdet B. de-göstermiş- tir. Kendilerine; itfan — hayatı: mız namına teşekkür etmek borcumuzdur. | SA, İ: ler. Ve işin hakikatını anlattı. Bu kızda zahiri çılğınlığa, şe tarete Fağmen temiz bir kalpj vardı. Temiz yürekli saf bir kızdı. En büyük zevki güzel giyinmek | enç kıza |bacı — Aifet yavrucuğum, dedi . Şeytan seni yoksa sende mida- | Lâtife ettim, Fakat bana me- | vet edilenler arasında idin? - — |rak oldu da, Çok rica ederim, Hülya, onu omuzlarından ite- 'affet. Haydi öpeyim de barışa- rek geri çekildi: lam , — Ne diyorsun, sus? [ Ve bu defa onu alnından öp- — Niçin? İtü, O bu sefer ciddileşmişti, ince | — Hülya bir çocuk salfetile göz siyah kaşları çatıldı, detin, büs | kapaklarını kaldırdı. Ne canlı, yük gözleri bulutlandı: ne hayat dolu gözlerdi, bu şe- | — Bica ederim Cevdet Beye- | taret ve hayat kaynağı gözler- fendi, dedi, Ben buraya geldik- |de ıstırap nefes bile alamadan İten sonra ciddi bir kız olduğu- | eriyordu . İmu iddia edernem, fakat het'da- | — — Barıştık değil mi cici, hay- | İ vete koşacak kadar düşmediği- |di öpüşelim . mi de söylemek isterim . Hacet |- Cevdet Beyih traşlı dudaki yok, beni size tanıştıran kimse genç kızın bir gelincik yaprağı jJondan tahkikat yapabilirsiniz. |gibi narin ve kırmızı ağzımı kap | Cevdet Bey — bozulmuştu ? padı. Genç kız o kadar samimi idi ki, | — Sahi merak ettim, bu me- | söylerken sesi titriyordu. Ve |seleyi nereden duydun kuzum? | bu demir gibi iş adami © bulut- | — Genç kız izahat verdi: lanan gözlerden birer damlanın | — Vapurda söylüyorlar, siz | | Hülya |&.. Onu bu yolda aşırı gitmeği İsevkeden - sebeplerden - en bü yüğü belki de bu - teskini güç! kadın zevki ve arzusu idi, — Vapurda, arkada harlımlar salonunda idim, üç dört kadın | dedikodu ediyorlardı. Biri dün gece sinemada otururken ken- | Bugün | disini arayıp bularak motörle | daha samimi görünen Hülya bir | Be bir i ö- |mektep çocuğu gibi şen ve şuh-| ptu. Cevdet Bey rakı içmek iste- | aldi. Genç kiz mâni oldu: | asıl daveti yapan sizmişsiniz. | — Gündüz o kadar fena kokar Cevdet Bey böyle umumi ka-| ki! Haydi bırakın da betaber bi- dınların vapurda, şurada bura- İra içelim. da gevezelik — ettiklerini hattâ | — O kadar tatlı söylüyordu ki, ettiklerini bil.| hemen vaz geçti | ken-| — Yan yana otüruyorlardı. Bu- diği; bi | gün arkasında şık bir kırmızı| sraf edip üzüldüğü - bu| tuvalet vardı. Bir nat çiçeğine ha ertesi günü vapur-| benziyen bu taze renkle o kadar lard oluşuna içersİ hoştu.ki, Cevdet Beğin yorgun| ledi İgözleri bu canlı, hareketli kızı — Edepsizler, dedi. Handise|seyrederken ateşleniyordu. ne yaptıklarını da söyliyecek-| — Ne bakıyorsunuz öyle.. Sonra $izin, bir d le meb'usun adı geçti âlemin AD NAKLEDE güçü: Tüccar kâtibi. Boyu: 1,79. Saçları: kumral, Alnı: Orta Kumral, Gözleri: Mavi. Burni İnce uzun. Ağzı: Büyük.» Alâ eti farika olarak enayi - diye yazabilirlerdi; bunu - herhalde eseri nezaket gösterip .- y mışlardı. Maksadı seyyahatı da şu idi: Olempiyat müsabaka- larına dahil olmak üzre giden sporculara yardakçılık etr Garip şeydir amm linden gelmeyen — şeyleri mak ister ve hoşlandığı şeyler NC istidadı olmadığı şeylerdir Mübârek Bahir spor yapmâk için yaradılmamıştı. - Mükave- meti yoktu, nefesi yoktu. pazısı yoktu; ancak beceriksizlil piyonluğunu kazanabilmiş Ne bir işte ne de h yüzde nunla arma rr için, sime, te: fütbol oynıyamiyor yapamama: eğe se 'ederasiyonda, miyetlerinin — idâre heyetle- rinde âzâ ve reis olanlar ömü lerinde spor yapm Ş, yapa mamış idmana kabiliyetsiz ze- 1 değil mi? O da herhangi bir idman klübüne hiç olmazsa idare heyeti azası olamaz mı idi? Günün birinde oldı gildir. “Uzun diye bir tti. Mübarek der- hal bu yeni klübe yazıldı, Klü- bün kâtipliğini kapıçuhadarlığı nı yaptı. Nihayet ona acıdılar. - Mübarek, dediler. Yarın yarış var, Hareket işaretini sen ver, seni işaretçi intihap ettik. İşaretçi! Tasavvur — ediniz, kendisi koşmıyacaktı ama, ya- |rışa iştirak etmiş olacaktı. Yarışın gayri müteharik kıs- mu idi, işte bu kadar Hayır, o kadar değil. Yarış demek o demekti, çünkü o ol- mazsa yarış başlıyamazdı. Her kes onun havada duran eline bakacak tabancayı — atmasını bekliyecekti. Artık sadece se- yirci olmaktan çıkmıştı. Tabancayı eline verdiler; — İşe yarın başlıyorsün, de iler, yarış saat iki — Çok şekersin! Fena mı? Ne masum bakışlarla konu- şuyordu. — Afacan kız! — Hoşunuza gitmiyor mu? Hülya o kadar zarif çevap ve- İriyordu ki, Cevdet Bey dayana- madı. Asabiyetle uzanan kolu genç kızt belinden yakaladı. Ku cağmna çekti — Cansın, şekersin, piliçsi: Ve parmaklarr bu körpe vücudün yuvarlak yerlerinde ge ziyor, dudakları, yeşil bir çayır- da otleyan iştihaİr bir koç ağzı gibi genç kızın yüzünde, çene- sinde dolaşıyordu. Bu aşıkane sahne seri ve ga yri iradi hareketlerle daha çetin bir mücadeleye — girdi. Cephei harp paravanım arkasına intikal etti. Cevdet Bey bu cevval, zarif, güzel kızdan çok zevk almağa başlamıştı. Düşüp kalktığı bir çok kadınların öyle hususiyetle rini görmüş, öyle çirkin, hatta, iğrenç hareketlerine — şahit ol- muştu ki, bu sınıf kadınlara kar ; Yarışı kazandım... SELÂMIİ İZZET verselerdi bu irdi. Arkadaşlarına , yerinden kalktı: se T oeti | - Müsaadenizle, dedi, |&arrma bu müjdeyi Mübarke evli idi. | übareğe yi adam di- iş olacaktı. Karısının ine «Amin'e dediği mu- ktı. Bir kadını mes'ut et- .. | mek için bu kâfidir. k bunun kâfi olduğu- liyor ve kendikendi- e: «Ben çirkinim, karım gü- zele diye düşündüğü zaman: «Evet ama buna mukabil ben de otmun her istediğini yapıyo: |rum» diyordu Filvaki karısının bazan çok müstehzi bakışlarını görmüştü. | Aynalı dolabın önünde jimnas- çalışırken, karısı- tiğini farketmişti bakalım karısı alây debilecekmi ce tabil karısını yal Karısının odasın- k vardı. Biçare übarek afalladı, sersemled rcu olalım: du. Kalbine bir s leri doldu. Boğa rık düğümlendi. ilnu âağı tabancaya Trasgeldi Nasil olduğ | mıyordu cendisi de bil- y Tabanca ateş aldı. |Genç adam bir solukta | İdışarı attı, karısı ayaklarına ka pandı: | — Mübarı Demek ikın uğruna cinayet te işl ka kabiliyettesin öyle mi?.. Detek beni öldürecektin ha! Olur şey de; Bunu düny; da tasavvur edemezdim... Sen öyle yumuşak adamdın ki... Sa- İna her şeyi yapabilirim zanne- diyordum... Demek sen sert ve İhadit adammışsın... Kurnazsın |da... Tam vaktinde geldin... O adamla aramda hiç bir şey ol- madı... İlk defa görüşüyordu! Sonuncusudur. Hem artık se- nin nasıl adam olduğunu gör- düm ; benim bundan sonra na- sıl kadım olacağımı görürsün... Mübarek bir - tabanca - yarı- şına girdiğini ve yarışı kazan- dığını anladı, Filvaki mızıkçı- lık etmişti. Fakat o sporun ne demek - olduğumu bildiği için müteessir olmadı... Malâm ya, yarışların çoğu - aşağı yukarı - mızıkçılıkla kazanılır. İşt bir müstebit — derebeği gibi |muamele etmekten çekinmiyor. du. Bilhassa böyle zenginlerin |hususiyetine giren kadınlar ara sında ruhen öyle bozuk, ahlâ kan o kadar düşük olanları var. dı ki, bir gecelik eğlentide bü- tün mahiyetlerini meydana ko- yarlar, Her hangi bir sebeple bir kadın bu hayata — düşebilir, Hattâbazengüzelliğin bile onun mukadderatında büyük tesiri o- lur. Fakat sebep ve şerait ne o- lürsa olsun bu hayata girmek muaşeret ve ahlak kaidelerini çiğneyıp geçmek değildir. Bilâ- kis böyle hayata düşmüş olan- lar terbiye ve zerafetlerini mu. | hafaza etmekle kendilerine kar- İşr beslenen fena telâkkileri sil: bilirler. Halbuki İstanbulun bu eğlen ti âlemine sokulan kadınlar ara sında öyle günahkârlar vardı ki Cevdet Bey gibi zenginleri ted birli ve kuşkulu olmağa hatta şahsiyetlerini gizlemeğe mec- bur ederlerdi. Çok güzel bir genç kadın (Bitmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: