3 Nisan 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

3 Nisan 1930 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MİLLİYET — PERŞEMBE 8 NİSAN TOBU Fikir, Mizah, Edebiyat, Asrın Ümdesi “Milliyet” tir. 3 NİSAN 1930 " JDAREHANE — Ankara caddesi- No. 100 Telgraf adresi: Milliyet, İs “anbul Telefon numaraları: İstanbul 3911, 3912, 3913 ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç Gelen evrak geri verilmez füddeti geçen nushalar 10 kuruştur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdüriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliyetini bul etmez. BUGÜNKÜ HAVA Dün hataret en çok (3 en ax || 3 derece İği. Bugün rüzgür müce- havyil esecik, hava açık olacakuır. 1 '4İncinmesin diye! Hi iPlülle kat adeta karton kalınlığında , fı bir kâada koyarken bizimki sor | f’du' — Ayol nedir bu kâadın kalın lığı? Adeta mukavva! )')| — Efendim, kuzu incinmesin İ,diye kullanıyoruz, hani, başka şey için değil! dedi... Arpacık! 1 h (T me bir siyahça gözlük takmış- d dü: — Nedir o gözündeki şer, çıkar sunu sana kara göz- ( lük yakışmıyor! " kadar doğru söyledi.. Karagöz- İük pek az adamın kârıdır... Ben © meyanda değilim! Ğ Markoni ve Emanet! N â ::f., vadis yazmışlardı: Meşhur kâ- * f Markoni Akdenizdeki yatın- ir yada Sidney şehrinde 3000 adet elektrik lâmbası yanmış.. Bunu büyük bir şey telâkkt etmemeliyiz.. Bizim Emanet Çemberlitaşta bir işaret verme- diği halde şehrin ekseri yerlerin deki hava gazi lâmbaları gün- düzleri yanmaktadır... İstanbu- lun karanlık bir şehir olduğunu iddia edenlere karşı ne'beliğ ce- vap değil mi? Keçi eti ne olur? Soruyorlar? Geçen sene Ka- raağaç salhanesinde 640 bin ki- lo keçi eti kesilmiş, fakat kasap dükkânlarında keçi etine hiç te- | için kuruş Geçen gün arkadaşlardan bi- ile bir kasap dükkânına gir- Arkadaşım biraz kuzu eti | cıktığı |- Walmak istedi. Kasap eti kesti fa Bu sene her yerde mahsulâ- ! tın pek bereketli olduğuna ve " Son günlerde yağan yağmurla- rın her tarafta ekinleri fışkırttı ma artık şüphem kalmadı, çün 4 kü, senelerdenberi sesi çıkmı- , yan, benim arpacıklarım da bu ; günlerde azdı, bana göz açtır- | Muyor... Bu münasebetle gözü- ( tum Arkadaşlarımdan biri gör- mon- dedi... Ve ne Geçenlerde gazeteler bir ha- bir işaret vermiş, Avustral- tesril ile hayat ufkunda #urup etmişti. Elektriğin her gün gitti den tahmin edilemeyen ahval ve şe- ait altında vukua geldiği vardır; bun lart önceden görmek ve sonunu kos- tirmek mümktn olamaz. Avusturyalı bir alim elektrikle tenvir olunan bir ahırda bir ineğin sütünü sağan bir çiflik yanaşmasının başına gelen felâ- keti hikâye etmiştir. Yanaşma inekle beraber birdenbire bir sarsıntıya dü- çar olurlar; ikisi birden şuursuz ola- kuyruğunu salladıkça yanındaki ma- deni direğe dokunurmuş, tenvir hat- tının mücerridi olmadığı için her iki- si de cereyanım tesiri altında Yine o zatin gördüğü vak'alardandır: bir alay çocuk bir köprünün üstünde oynayorlarmış, bir aralık hepsi birden sadüf edilmemiş, bu keçiler ne olmuş? Gafiller, bilmiyorlar mı? O keçiler, koyun olmıyan yerlerde Abdürrahman Çelebi unvanile satılmıştır.. E. T. imzalı kariimize Fransada kadın artistlere da- ima Matmazel diye hitap eder- ler, velev ki o artist evlense bi- le! Ve bu suretle daima Matma zellik isimlerini muhafaza ey- lerler. FELEK "Iî!îlliyvl,.în edebi romanı: 57 , itmiş geniş bir erguvani abajur yalmız yemek masasının üze rine bol bir aydınlık serpiyor, salonun diğer kısımları hafifçe mor bir loşluk içinde kalryordu. Ve geride, gölge halinde yük- selen palmiyelerin arkasında nereden geldiği belli olmıyan karmızı bir aydınlık halılar dö- şeli geniş bir sedirin ipek yas- uklarını aydınlatıyordu. Yemeğe oturdular, — — Benim yemeklerim biimem ., Hoşunuza — gidecek mi, dedi - genç kadın. Akşam yemekleri- ni daima hafif tertip ediyoruz. Bu hafif listenin yalnız or- dövrleri masanım üzerini doldu racak kadar çoktu. Cezdet Bey Saksonya tabakları için itina le yerleştirilmiş dil, jambon, havyar, ton, soğuk etler, tereya DA A Bürhan Cahit ğı, salata gibi bir çok şeyler gö | rüyordu, Şairane ve âşikane mü kâleme devam ederek bu parti- yibitirdiler, Bir hastaya hizmet eder gibi sessizce dolaşan ihti- yar kadın nefis bir garni tavuk getirdi. Ve bir eski şarap şişesi açtı, ayaklı kadehlere boşalttı. Yemekten fazla içiyorlardı. Lübnan güzeli bir hayal â- leminde imiş gibi dalgın, göz- leri baygın kadehini kaldırmış davet ediyordu. İçtiler, Cevdet Bey Ömer Hayyamın bir gürini daha ter- ceme etti: Rüzi du ki mühletest meyhor mey nab, Kayen ömrü dü ruze bernekre dest deryab, Dani ki cihan rube harabi da Elektrik ve ölüm tehlikesi larında maddi teg: ayyürat akciğerlerde, daki etler gerilip sertleştiğinden gö- güs haraket edemsz, genişleyemez, Ağızdan kan gelir. Baş ağrıları, bo- yunda, bütün etlerde sancılar peyda olur. Bunlar, nadir olarak üç, günden ziyade sürer. cereyanlarla hâsıl oluyorlar. Elektrik kazaları uzuvlarda vazi. fevi teşevvüşler, ve bazı ruhi / hasta- hıkların inkişafını intac ederler ki, çok rak yere yuvarlanırlar. Meğer inek | defa Elektrikle ölüm kazasında ne yap malı? Evvelâ kazazedeyi cereyanın tesirinden kurtarınalı, Rutubot tahlis ten — yapılmış mensucatla liş nakillerle tomasta bulu- rulur. |nürken kazazedeye el sürmemelidir. Madeni şeylerden, hele şemsiyelerden sakmmalıdır. e tecrit edildikte! başlamalı bilmelidir ki, elektrilde ölümler, ekscriyetle gorçek ölüm de. iildir; Zahiri ölümdür. Kazazedenin hakikaten ölmüş olduğuna kansat gel medikçe çalışmaktan vazgeçmemeli- dir. Suni teneffüse devam / olunmak- laberaber yüzü ve göğsü ıslak bez- lerle kamçılamak, sirke ve amonyak koklatmak gibi vasıtaları rhmâl etme- melidir. Hekimlerin bir düstürü vardır: “Tedavi etmek iyidir, lâkin koru- | mak daha iyidir” derler; Elektrik faslında da bu düstürun hükmü cari- dir. Tüniz sebi rüz hemi baş harab. Ve bunu Fransızcaya - terce- me etti: — Elindeki bir iki günlük fır sat varken şarap iç. Çünkü bu iki günlük ömür bir kere geçer- se bir daha dönüp gelmez. Bu- nu anla da istifade et. Cihanın ölüme, harabiye gittiğini bili yorsun, o halde gece, gündüz durma, iç, iç! Lübnan kızı, hülyalı ve iste- rik kadın bu felsefeyi dinler- ken mest oluyordu. Cevdet Bey Hayyamdan bahsettikçe o da aşka ait şiirleri hatıtlryordu. Karşı karşıya; şarabı çekerler- ken ( Keremle Asir) gibi biri bitirip biri başlryordu. Bu sefer Süveyde Alfred Müssenin şiir- lerinden bir parça, meşhur teş- rini evel gecesinden bir kaç mıs ra ' okudu: Et maintenant, blonde rövense, Maintenant, muse â nos amours! Dis-moi güelguz ehanson joyeuse Comme au premier temps des beşlx joura DEjâ la pelovse embaumde rest, Sent les approches du matin; i-|şah ile konuşur! .ııu;mı-l Mubarek köpek.. Eski Acem şahlarından Ab- basın Zp.ıı sevgili bir köpeği var mış. Zamanın şairlerinden biri a köpek şaire) sürünerek yanına yerleşmiş. Şair, bunu görünce eteğini toplı yarak bir kenara çekilmek iste miş. Şah, hiddetlenerek sor- muş: —Neo, in kirlenmesin diye mi kaçındın? Şair: — Hayir şahım demiş, şev- ketlu efendimizin mubarek kel- < |bi eteğime sürünüp te murdar olmasın diye, böyle yaptım.. BÜYÜK GÜN 28 Nisan mazide Türk millet letiklal kazandığı gündür. 23 Nisan Çocuk Hat tansında Himayel Etfale yar- dımla bu büyük günde, kaza- mlan btiklâlin temeolini kuv- vetlendirin. Yenineşriyat TÜRK SPOR 27 lacl sayısı üç reükli ola- kilde bugün çe maçının tafsilâti, Atletizimden meler bekliyoruz. Tarihten bir yaprak, Koca Yusul, Roman, :. vl:*ılıl müsabamızın netice- KÜ TR AŞ İRTİHAL Sudurdan Çerkeş Şeyhi zade Ka- zasker Tevlik Efendi — kerimesi ve Bağdadi Kâmil Bey haremi Didar Hanım rağptelâ oldağu — hastalıktaa i| kurtulamiyarak dünkü çarşamba gü-) ü irtihali daribeka etmiştir. Cenaze- İsi bugünkü perşembe günü öğleden SOLDAN SAĞA: 1 — Lehimli (7). 2 — Nida (2). Cilt (3). Nida(2). 4 — Ölülerin sarıldığı şey (5). $ — İşpirte (4). Yardımcı (4). 7 — Nota (2). Değnek (3). Kır- Viens Eveiller ma bien-aimöe Et cucillit les fleurs du jardin. — Ne güzel, ne güzel, diye haykırdı. Cevdet Bey ve dolu şarap kadehlerini tekrar boşalt tılar. — Kahveleri nerede içelim, isterseniz burada, gece balkon serin oluyor. İçki, şiir, ve felsefe coşgun- lukları içinde yemek ikisinin de âsabını, ruhumu sarhıoş etmişti. Palmiyelere sürtünerek sigara salonuna geçtiler. Lübnan güzeli, kumlara ken- dini bırakımış yongun bir deniz | mahluku gibi geniş sedire uzan dı. Cevdet Bey arkalı, alçak bir meşin koltuğa gömüldü. İkisi- nin arasında kısa ve küçük bir masa vardı. İki hizmetçi öteki salonda sür'atle ve sessizçe sof rayı toplarken ihtiyar kadın kahveleri ve likörleri getirdi. Küçük masanın üzerine biraktı. Beş dakika sonra büyük ye- mek salonunda iş bitmişti. Yal nız masanın üstünü aydınlatarı genişenguvani abajur da binden bire karardı ve fümvarın kızıl Vevvel Bakirköy'ündeki hanelerinden| kaldırrlarak'mahalli mezkürdaki mak beresine defnedilecektir. Cenabı hak- kendisine Tahmet ve ailesine sabırlar — Jışıkları palmiyelerin yeşil dal- Kaktoplilar — müsabakası Başvekilimizin nutku 46 ıncı haftanın beşinciliğini G. S. Lisesinden 140 Mahmut| Ef. kazanmıştır. Yazısı şudur: | 46 ıncı haftanın en mühim haberini Başvekil İsmet Paşa| Hz. nin mecliste gazetelere ve- rilecek prim lâyihası müzakere olunurken irat buyurdukları nu- tuk teşkil ediyor. Büyük harf inkılâbında matbuat yüksek kı- ynetini her vesile ile izhar et- miştir. Harf inkkılâbınız — bir memleketin hayatında matbu- atın ne derece kıymeti olduğu- nu anlatmıştir, Nutuklarında da işaret bu- yurdukları gibi Türk matbuatı bugün bir seyyar mektep halini | almıştır. Hiç bir maddi fedakâr| lıktan çekinmiyerek büyük inkı lâba en büyük yardımları yapan Türk gazeteciliğine millet mi- nettardır. Bir insan hocasına ne kâadar müteşekkir olursa, Türk milleti de gayretli muallimi ©- lan gazetelere o kadar müteşek kirdir. Bu hususta hükümet li- derimizin Büyük Millet Mecli- sinde irat ettikleri nutuk Türk milletine bir işaret olmalıdır. MÜZAYEDE İLE SATIŞ Nisanın 4 üncü cuma günü sabah saat 10 da ğlunda — Harbiyeden | Nişantaşına giderken Solda - birinci gelen MADAM LÜSİ apartımanının 3 numerolu dairesinde bulunan ve mu teber bir aileye ait müzeyyen ve ne- fis eşyalar müzayede suretile katıla- taktır. Hakiki Alman mamulâtı meşeden mamul ssri müzeyyen yemek oda ta- kımı, üç kapılı ve aynalı dolapla asri mükemmel İlmon kaplama yatak oda| takımı, cevizden mamul ve iki dolap h güyet nefis diğer yatak oda takımı Viyana mamulâtı ve gayet cedit asri salon takımı örtülerile, aart elektirk kambaları ve avizeleri, hayli gümüş kaplarma takımlar, beyaz madenden mamul zarif çay takımı, cl işlemesi müzeyyen tül perdeler, 76 parçadan ibaret kristal mükemmel su - takımı, 103 parçadan mürekkep tabak takım- ları, asrf bir âdet kütüphane ve vitrin gayet güzel bir gramofon ve 70 adet nefis plâklar, portatif elektrik lâm- balar, bayli cedit muşambalar, kolon portmanto, işleme yazdıklar, bronz ve kristal mükemmel çay masası, di- ğer aynalı çay masası, — paravanlar, istorlu dosiye dolapi, Amerikan dö- ner koltuk hasır koltuklar, cedit i- pekli perdeler, matbalı takımları, ve #air eşyai beytiye. PERZİNA mar- kalı büyük boy güzel bir Alman pi- yanosu Tebriz ve sair halılar. Pey 100 di ü | | balledlimiş sekil YUKARDAN AŞAĞI: ' 1 — Tehlikeli (D). | 3 — Boyan aksi (2). Havada u- | çan (3). Sallandır (2). | 4 — Madeni ip (3). B — Acıma (4). 6 — Rütubet (3). 7 — Nota (2). Tufan peygamberi| (3). Nida (2). © — Haznesi olan (7). larma aksetti. Bu küçük Şalede ses, sada kesilmişti. Âsabından hasta o- lan genç Lübnan güzeline müte hassısların tavsiyesi bu sükü- netti ve hizmetçiler bir mabuta hizmet eden tariki dünyalar gi- bi sessizce, onu rahatsız etme- den işlerini yapıyor, derhal çe- kiliyorlardı. Şimdi, likör şişesi, aralarında irtihat vazifesini görüyor, boşa lan kadehleri sıra ile dolduru- |yorlardı. Lübnan tepelerinin es |mer güzeli kalım bir yakut par- çasına benziyen kırımızı dudak- ları medar geceleri gibi yakıcı |ve derin görünen siyah, büyük |gözleri ve nilden süzülüp çık- | mış genç bir timsahı hatırlatan |gergin, kıvrak ve ateşli vücudü (ile geniş sedinde başını avucu- na dayamış yarı baygın bir hal de yatıyordu. Şiirden, felsefeden bahseden dudaklar, antik hareket etmi- yor, fakat mükâleme artık göz- lerle devam ediyor. Cevdet Beyin seyahat ve isti Oküzün parası Mübaşir koridorda haykırdı: — Şaban Ağa.... Mıstık â- Raaaa!.... Müddei ve müdeialeyh, biri önde biri arkada huzuru haki- me geldiler, Şaban, uzun boylu çember sa- kallı bir adamdı. Mıstığa gelin- ce, o kısa boylu, patlak gözlü birisi idi. Cenabrhak daha ana- sının karnımda iken tepesine bir yumruk indirmiş gövdesini hem önden hem arkadan iki karmburla şişirmişti. Hâkim evvelâ mutat sualleri sordu. Şabana davasını izah et- mesini biklirdi, dür.Gatiyen, gatibeten, gabili gabul etmen!.. Ne verdü, ne ettül. Diye israr ediyordu.. Mes'ele çok karışıktı. Zi ir Şabanın haklı olduğu yü den anlaşılıyordu. Fakat hâl |buna ne yapsın? Ortada ne hit, ne senet, ne sepet vardi Kararımı tefhim etti: ğ — İcabı keyfiyet ledetti müştekiŞaban ağanın iddi. müeyyit hiç bir delil ve em bulunmadığından, hali yet şukudun şahadetile de bat edilemediğinden, mut Şabanın çok derdi vardı. Açtı | leyh Şaban ağanın « yüz ağzını yumdu gözünü: — Hele hele, dedi bu ganbur Mıstık yok mu bağa bi etmedli ğünü bırahmadu. Altımdan gir du üstümden çıhtı... Danayı öküz deye yutturdu. Dananın barasını aldı.... Sonram da il- lakü barayı vermedün deyü dut turdu... Ah... ah... derdüm bö- yük dermanim — güççük. Ne ettüm de gandum. Ne ettüm de gandum!... Aha bu ganbur yok mu ne şeytanun goözüdür o!... — Lâfı uzatma... Karşındaki- ne de tecavüz etme... Sadede gel!.. Şaban bir az ilerledi ve: — Ahat.. Dedi bundan duyu- yan mu. İlâhi hakim Bey buğu Mısındaki sağır Sultan duydu, siz duymadumn mu?.. tamamen verdim » — yolund! ifadatı ancak kendi kavli mü redine istinat ettiğinden tık ağa hakkmda ikame alacak davasından men'i © kemesine, ancak mahkem kanaati vicdaniyesi karar Ü rinde amil olabileceğinden ff sarifi mahkeme olan 5 li müddei aleyh Mıstık ağı tahsiline kabili tenryiz üzere vicaham karar verildi.” Hâkim kararını tarafoyı zab etti. Şaban ağa âdeta b gınlıklar geçiriyor: — Yüz lira gettilü! diye âki ellerile dizlerini d yordu. 5 Hâkim Mıstığa hitap ede — Hadi beş lirayı ver! di Mıstık kârda idi. Beş lira ” miş ne çıkar? Geriye kendis — Onu bırak, sana yaklaş de | daksan beş lira kalryondu. medim, davanı anlat dedim.. Cebinden bir beşlik kâğıt Şaban dövünerek mes'eleyi |kandı ve uzattı. Hâkim parf hikâyeye başladı: baktı. Sonra gözünü dört — Efendüm, Beyefendim, pa |rak Mıstığın yüzüne bağırdI! şa efendüm. Bu ganbur Mıstık yok mu, bağa bi öküz sattu. Ba rasunu da bitamamiha ile da- mamen gabzettü gabul ettü. — Kaç paraya?.. * — Yüz liraya... Baralaru dı- kır dıkır saydum. Gözünü seve- yün Mıstıh ağa dedüm... Şu ö- küzü alda, bizim ahura bırah!.. « olur » dedü. Öküzü haydala- yaraktan ahura getti. Bi de'ne dise iyi «hanü bara? » dimez mü « Ne barasu? » didüm « Ö- küzün barasu! » didü. Ulen vir- medün mü? » didün: « Virme- dün! » didü. « Gözünü sevem maytap itme! » didüm. « Ne maytabu! » didü. Sonram efen- | cağzuma öküzü tekrar uhalara- rak sürdü gettü.. Hem öküz- den oldum, hem baradan... İste rüm yüz liramı!,. — Şahidin var mı, kimse se- ni parayı verirken gördü mü? — Gordü!.. — Kim?.. — Cenabuhak gordü. Valla- hine billahine gordü... Bu sefer söz sırası öküz sahi- bine gelmişti, Hâkim mes'eleyi ona sordu. Fakat Mıstığın de- diği dedikti: — Gülliyen yalandur, düzen- I;haile gençleşen âsabı, on i güncü Lüiyi harekete getiren açık kadın resimleri gibi bu zi- hayat ve nefis tablo karşısında mukavemet edememeğe başla- Lübnan kadımı sedirde, ipek yastıklar arasında bir kedi gibi kıvranıp yattıkça bu - mukave- metsizlik arttı ve kızıl ziyalar köşkü istilâ eden derin süküt onu kudurttu ve gömüldüğü kol tuktan pusuya yatmış bir sırt- lan gibi fırladı ve bu pür iştiha şl*ârmlıdııgıtıl.dı * Bu ziyafet gecesi eski Roma da Borjiyaların yaptıkları deli- şesinde aşk ve şehvet meyvala rıda bulunan tarihi ziyafet ge- celerine benzemişti. Cevdet Bey gece yarısından sonra pansiyona dönerken bey ninin uğuldadığını, kemiklert- nin sızladığını hissediyordu. Fa kat bu sızlayışta ne leziz bir acı vandı. Ömründe bu kadar mest olmamıştı, kadını bu kadar yük sok ve doyurucu bulmamıştı. Bütün hayatr maddi mücadele — Bu ne parası böyle.. Mtanmıyor musun? Bani huzf hâkimde yapma bumu!.. Ki para sürüyorsun ha?.. Mıstık şaşırmıştı. Sa: tı. Kekeledi: — Galpbara mu?.. — Kalp parga ya... Gönmi$ musun üzerindeki soluk ren İmzalara bak. Nasıl yamru rır. Cabuk söyle bu parayı & den aldın... Çabuk !.. Yoksa! meğe başlamıştı: — Hâkim Bey! dedi. yahalamayın, ben zuçlu d& Küm.. Asıl zuçlu bu Şab " bağa virdü... O bağa vindü — Öküzün parasını verif m — Evet... Kanbur Mıstık Hâkimim manevresi sayesinde her f itirafa mecbur kalmıştı. —— ... Hâkim pek yaman miş! Hükmü karakuşi hikây yanında buna da hükmü B€ kuşi mi demeli, ne demelifi mem! MÜMTAZ F ler içinde geçen iş adamı ( *in poletika sahnelerinin fi de ne tadına doyulmaz ale olduğunu bu zengin ve enö siz yaşayışının heradımı süyor, anlryordu. Hele büyük zevk ve eğli diyarlarına geçmek için i hat ettiği bu münzevi ve yerde karşısıma çıkan bu düf ne güzel bir tali Lübnan güzeli de bu tesadö memnundu. Sinirleri düz: artık o eski gamlr hali azâ du. p Ve hatta şimdi ( Semert' in tenhalığından, sükünetii şikâyete bile bıılımrîu._ det Bey ona bir gün İsvi€ | kadar beraber bir seyahat $j malarını teklif etti, Aralafiği başlıyan dostluk böyle ta daha üzüntüsüz devaffi y cekti. Burada ne kadar ol metçilerden ve kendilerifi $j bancı olarak tanryan mü çekiniyorlardı. Genç kadifi | teklifi memnuniyetle kabt” ti. (Bitmet

Bu sayıdan diğer sayfalar: