4 Nisan 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

4 Nisan 1930 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

srın Ümdesi “Milliy 4 NİSAN 1930 JDAREHANE — Ankara caddesi : 'x'D'm Telgraf adresi: Milliyet, İs. O Şal Telefon numaraları: İstanbal 3911, 3912, 3913 ABONE ÜCRETLERİ 'Türkiye için Hariç için wohı?nux:nm ae 1400 2700 N ü V“Şöelen evrak geri verilmez İdeti geçen nushalar 10 kuruştur. A dazete ve matbaaya ait işler için VA müracaat edilir. İW iazetemiz ilânların mes'uliyetini kabül etmer. Vh Ş A (P ' edİnir hikâyeleri , & Ülere tesadilf ettiği gibi bazı- m sinirine dokunan şey bir erinin hoşuna gider. Gazete yardır ki bazıları onu uzak- KP SN görmeğe tahammül ede- Jiçi, © derece sinirine dokunur. mim de böyle âsâbımı geren iç'ler vardır. Meselâ gazetele- (i bastıkları komisyon, heyet şirket gibi cemaat halinde .B'pışanların hali faaliyette çı- rı resimler, ikkat ediyorum, bu tarzda im çıkartanların adedi gün- n güne artmaktadır. Bizim diğimiz kariin merakını mu- | ve sözle iktifa etmek istenmi ( gşeylerin resmi - basılır. Of, ne sinir şey yahu! M İkinci sinir... z M D İŞy günlerde gazetecilere, ya- /3<alara, şairlere tacirler ve mü- 4 jwwverlere bir hal oldu, ne olsa kere sinir hekimine soru- , onun reyini alıyorlar.... y; eselâ: « -— Şiir okuyayım mı? ' p'— Okuyunuz fakat pek hazin ilmasın sinirleriniz harap olur. fendim, piyano dinliye- len mi? Kö— Hay, hay, fakat “si be- v ol” Üdaz olsun, bu not “Asa- A ozurüüsu selâse” ye tesir e- af JER e L_—Beyekndi pastırma yiye- mi? | — Yiyebilirsiniz amma, am- 9 ası var sarmısak ve baharât î,îi ııbı dokufıur. onun için yeme keleniz daha iyi! ilkİşte bu misal üzere çay ıç- '.ı:ğ“nlık çalmak, yüksek öl;ı— *i dü ayakkabı giymek, Boğaz- »4 oturmak, denize girmek, ha- “Şama girmek, derde girmek, gorca girmek elhasıl her şey, (4 çama herşey mutlaka sinire do |ainduğu için ihtiyat Tâzımdır. K im bir kulak doktoru satı- sona- ( a geçtiler. Artık karı seyahat ediyorlardı. Burivaj ) a yerleştiler. let Bey böyle seyahatı ile tasavvur etmişti. zekâ, kibarlık, İ rile ondan hiç aşağı kalmı- n Lübnan güzeli de bulundu- yerde her 'kesi alâkadar ede bir mahluktu. halini temamile terk et- ti. Şimdi artık onlara (Lo- bile fazla durgun ve sakin ordu. Cevdet Bey (Dağ leri) şirketinde olan vazi- i tetkik etti. Şirket ilk ler yüksek bir temet- emin Çetmişken son yıl ire yeni — gahvilât ihraç “Milliget,in edebi romanı: 58 Londra bahri tahdidi - tesli |hat kongresinin müsbet bir ne- |ticeye varmasından ümit kesil- | miş ve hatta altı ay tatili Gran- di tarafından teklif edilmiş i- ken, müzakerat ansızın iyi bir cereyan alımışa benziyor. Ma- lâmdur ki, başlıca iki ihtilâf noktası, Fransanın emniyeti ve Fransa ile İtalya arasındaki müsavat meselesi idi. Fransa tonaj miktarını indirmeye mu- kabil emniyet meselesinin hal- lini istemiş, Amerika buna razı olmamıştı. Geçen haftanın sonuna doğ- ru, Amerika heyeti murahhasa- sı bu emniyet meselesi hakkın- daki vaziy&tlerini tavzih etmiş- lerdir. Bu tavzihe göre, Ameri- ka, askeri harekâtı istilzam e- tler altma girmek ndir ki, bu temi- ü kabul etmemiş- tir. Fakat eğer askeri mes'uli- yet tahmil etmiyen bir şekil bu lunacak olursa o zaman kabule amadedir. Bu izah üzerine, der hal, mütahassıslar bir formül bulmak için çalışmıya başlamış lardır, Son iki üç gündür gelen telgraf haberleri, bu — teminat meselesinin Cemiyeti Akvam misakının çerçivesi içine sıkış- tırılmıya çalışıldığını bildirmek tedir. Filhakika misak, Fransa- nın talep ettiği şekilde teminat vermektedir On birinci madde- ye göre harp tehlikesi belire- cek olursa devletler içtimaa da- vet edilecek ki, bu, işte Fransa- nın istediği istişari misaktır. Sonra diğer maddelerde de bir takım askeri, iktısadi, mali mü- eyyideler vardır. Binaenaleyh Cemiyeti Akvam misakile ikti- fa edilecek olsaydı mesele kola ydı. Fakat Fransa şimdiye ka- dar bu misaktan büsbütün ayrı teminat istemekte idi. Diğer taraftan eğer bu şekil kabul edilecek olursa Amerika, malıdut bir sahada, Cemiyeti Akvama gimmiş olacak demek. tir—Bunu da Amerika efkârı umumiyesine — kabul ettirmek bir ineseledir, Şimdiden Lon- dradaki Amerika heyeti murah hasast ile Waşington hükümeti arasmda ihtilâfı efkâr olduğu söyleniyor. Halbuki Waşington hükümetimin kabul etmesile de mesele bitmiyor. Âyanın tasti- ki lâzımdır. Biliyoruz ki, Âyan Meclisi bir çok vesilelerle bu Cemiyeti Akvam ve — Avrupa devletlerile itilâflara karşı sa- rih vaziyet almıştır. Beş taraflı bir istişare misakı aktinden ka- çınan Âmerika efkârı, bakalım aa ieemae nn e ramar crların bağıracak yere zurna çâl malarını tavsiye etmiş. Bu yeni bir usul değildir, bi- zim çocukluğumuzda — çalgılı macuncular vardı.. Neyse me- sele o değil! Satıcıların zurna çalıp çalmamasını gazeteciler sinir hekimlerine sormuşlar, on lar da bermutat: — Âlâ amma sinire dokunur. demişler. İyi amma bu kâfir sinire do- kunmadan yapılabilecek bir şey yok mu? MİLLİYET “Fikir, Mizah, Fd Haftalık icmal Cemiyeti Avkama girmeğe çok| benziyen ve binaenaleyh daha şamil vazife ve mes'uliyetlerin kabulünü istilzam eden — yeni şekli kabul edecek mi? ... Tıpkı vazifesini yapıp ta in- tihar eden ipek böceği gibi, Al-| manyada Müller — kabinesi de Young plânını tastik ettirdik- ten sonra iktidar — mevkiinden çekildi. Esasen uzun bir zaman danberi kabinenin iki meseleyi intaç için iktidar mevkiinde kal dığı söyleniyordu. Bu iki mese- le Young plânının tastiki ve Alman arazısinin tahliyesi. Bi- ribirine bağlı olan bu meseleler nihayet halledilmiştir. Binaena leyh Müller başka meselelerle meşgul olacak kabineye yerini | terketimiştir. Müller kabinesi- nin sukutunda bundan başka, amiller aramak — lüzumsuz dur. Müllerin yerine merkez fırkasının meclisteki lideri olan Dr, Brüning Başvekil olmuş- tur. Yeni Başvekil evvelki gün mecliste beyannamesini oku- muştur. Yeni kabinenin - tarzı teşkili hakkında henüz etraflı malâümat yoktur. Fakat yeni kabinenin de Müller kabinesi gibi,resmi koalisyondan ziyade, Demokrat, merkez, ahali fırka- larma mensup, yani mutedil burjuvaları temsil eden bir ta- kım şahsiyetlerin kabinesi oldu ğu — anlaşılıyor. Almanyada, Fransada olduğu gibi, fırkal - rın resmen iştirakile koalisyon yapılamıyor. Müllerin “büyük koalisyon” ismi cerilen kabine sine bile fırkalar resmen ve Fransada olduğu gibi girme- mişlerdi. »'ıkat zamanla, kal nedeki mümeseilleri vasıtasile kabinenin siyaseti üzerine amil olmağa başlamışlar ve harice tıpkı bir koalisyon matzarası arzetmişlerdi. Filhakika hiç bir kabinenin de büu neticeden kurtulmasıma imkân tasavvur edilmez, Koalisyon prensipil) işe başlamamanı , bir faydası şu dur ki, hiç olmazsa, kabineye girecek olan muhtelif fırkalara mensup azaların miktarı ile fır kaların büyüklüğü veya küçük- lüğü arasında nisbet aranmaz. ..* Uzun münakaşalardan son- ra Fransız meclisi de — Young plânırı tastik etti. Fakat müna kaşaların haz't *i ve uzun ol- masına rağmen, ptİn lehine ve- rilen reylerin miktarı 530 dur. Aleyhe yalnız 55 rey verilmiş- tir. Sön zamanlarda Pransız. meclisinde hiç bir mesele hak- kında âraya müracaat bu kahir neticeyi vermemiştir. Fransızların en ziyade tered düt ettikleri nokta, Almanya Young plânı ile aldığı mes'uli- yetleri ifa etmediği taktirde ne olacak? Eski şekle göre, Fran- sa derhal Almanyanın muay- yen aksamını işgal — edecekti. Fransa bundan böyle Versay muahedesile kazandığı bu hak- tan istifade edemiyecektir. Çün kü bir ihtilâf çıkacak olursa hâ- keme müracaat edilmesi lâzım- FELEK idır. Young plânını kabul etmek 2 Bürhan Cahit mekle beraber zan) 1 bırakarak kargşıya Ex<- lebene geçmelerini teklif etti. Exileben, eski Avrupa kibar- larmın, zenginlerinin ve diplo- matlarının hemen mevsim gö- zetmeden devam ettikleri bir eğlence ve sefahat yeri... Ku- *mar salonlarında hergün ve her gece Vıyınxla kaklık- |edecek bir vaziyete düşmüştü. | gece çeşit çeşit insanların bir Zürih ) e ve sonra | Bu hal Cevdet Beyi düşündür- |anda zengin veyahut - fakir ol- içinde bir çok | dukları bir yer, Avrupalı ve Amerikalı işadam-| Cevdet Beyle Süveyde burada larının sermayesi — olan böyle | (Kontinantal) oteline yerleşti- beynelmilel bir şirketin çarça- |ler. Bu kalabalık bu neş'eli şe- ibuk kendini toparlıyacağından |hir onları derhal gürültüsüne şüphe etmiyondu. karıştırı vermişti. İlk akşam Buradan alacağını ümit et- | gazinoya gittiler. .. İç içe sa- 'tiği parayi alamadı. Fakat üze- | lonlarda, geniş masalarda dere rinde efektif olarak, çok olarak | ce derece bakara oynanıyordu. altımış bin liraya yakın para Ayrıca bir salonda rület çevri: vardı....Yanında her kese nasip olmryan nefis bir kadın varken sonuna kadar istifade etmemek budalalıktı. liyordu. - Genç kadın, bu değişen ha- yatın bütün eğlencelerinden is tifade etmek istiyordu. Bu arzu Hayatının artık ikinci ve so- tuvaletlerini, pırlanta ve incile nuncu devresi başlamışken Ö- rini, güzelliklerini mer Hayyamın dediği gibi bu- nu keyif ve neş'e ile geçirme- mek manasızdı. Bu fikirle genç teşhir et- mek ihtiyacında olan ka- dınların oyunu vesile bulmala- rı gibi bir hevesti. Çünkü bir CUMA — 4 le Fransa filhakika bir haktan vaz geçiyor. Fakat Avrupanın bugünkü vaziyetine göre, hiç bir zaman istimal edemiyeceği bir haktan vaz geçiyor. Yedi se- ne evvel bile Poincar& bu hak- kı hayli tehlikeyi göze alarak istimal etmişti. Bunu tekrar e- decek bir Fransız hükümet a- damı bugün yoktur ve zaman geçtikçe Poincar&6'nin hareketi daha ziyade takbih edilecektir. Young plânile Almanya'nın Fransaya vereceği, bir borçlu- nun alacaklıya alelâde verece- ği şekline girmiştir. Yani harp propagandasından tecrit edile- rek, basit'bir alaçak verecek me selesi olmuştur. ... Mısır Başvekili Nahas paşa Löndraya vâsıl oldu ve Mısır meselesinin halli için müzake- rat tekrar başladı. Hatırlarda- dir ki, “Mısır meselesi”, İngiliz lerin, Mahmut paşaya, müsaa- datın en son haddi diyerek der- meyan ettikleri şerait ile oldu- ğu yerde kalmıştı. Mahmut pa- şa, İngilizlerin nüfuzu ile ikti- dar mevkiine çıkarılan bir dik- tatör taslağı olduğundan bunun kabul veya reddetmesinin bir manası olamazdı. Hendersonun “en son hat” olarak dermeyan ettiği şeraite göre dört ihtilâli mesele şu şe- kilde halledilecekti: İşgal Kahireden kaldırılryor, fakat İskenderiyede ve Süveyş kanalında ipka ediliyordu. Son-, Ta Mısırlılar Süveyş kanalını iş- gal edecek İngiliz askerleri için binalar yapacaklar su tesisatı vücude getireceklerdi. Sudanda müşterek mülkiyet esası kabul edilecekti. Yani Sir Lee Staekın katli üzerine Su- dandan çıkarılan Mısır askerle rinin tekrar geri gelmelerine müsaade edilecekti. Kapıtülâsyonların - ilgasına İngilizler râğı oluyorlar ve di- ğer devletleri de bu noktar na- zarı kabul ettirmeğe çalışacak. lardı. Harici siyasette Mısır İn- |giltereye tâbi olacaktı. İşte Mahmut paşaya “en son hat” diyerek yapılan - teklifler bunlardır. Mısırlıların bu şart- ları kabül etmelerine ihtimal |verilmiyor: Çünkü bu tarzı tesvi |yenin, esas itibarile kabul edi- len istiklâl mefhumu ile telif Çedilmiyedeği aşikârdır. İşgal İkalkıyor amma, İskenderiyede |İngiliz askeri bulunacak, dev- |let müstakil amma, harici siya- 'gette İngiltereye tâbi olacak— lböyle manasız lâf olur mu? Chamberlain bir tarihte İn-| giliz - Mısır münasebatının, |karı koca münasebatı şeklinde! olmasını söylemişti. Fakat de- mişti: — Küurunu vüstaf bir izdivaç-| taki karı koca münasebatı de- ğil, yirminci asır izdivaçı. Buğgünkü vaziyete bakıp ta İngilizlerin, evlenecekleri yer- de Misırı halayık olarak kullan mak istedikleri neticesine var- mamak mümkün değildir. 4. Ş. malarına rağmen(Süveyde)nin buraya kadar getirdiği bağgaj- pek nefis tuvaletleri taşıyorndu. İlk akşam omuzlarıma koy- duğu mavi tilki bir bua ve sır- tında şık bir lâcivert tuvaletle cidden çok güzeldi. Gerdanında iki sıra dolanan inci, hakiki bir servetti. — Oynamak istiyorüm; dedi. Cevdet Bey mâni olmadı. Genç kadın ilk önce elli frank tarı başlıyan masalardan birine oturdu. Cevdet Bey biraz onun- la meşgul oldu, sonra kazandı- ğını, eğlendiğini görünce kendi si dol; a başladı. İleride beş yüz frankla başlı yan bir masada boş yer vardı. Bir tecrübe olmak için oturdu. Bir iki el geçti. Pas dedi. Son- ra bir el gördü. Beş ylz Erank aldı. Biraz sonra şişman bir a- merikalının ( Banko ) sunu gö rdü beş yüz frank dahâ kazan- dı. Ve eller devam etti. Tam bir buçuk saat, Cevdet Bey şan sın bu para yağdıran eğlencesi | ; n ŞÜ Tyoğl KarReiL İidi ikadına artık — sıkılde-larr (T.0- |Fismını (Sömerinz) de bırak-İmadi &% AA SS BN D R ReE ae l ) ya ha 'Ve — Nuranı gördün mü? Hün- gür hüngür ağlıyor!. lırım diye mi korkuyor? .. — Sen de a kardeş bilmez- miş gibi söylüyorsun!.. Mek- tep, ders onun gözünde mi?. Kız âşık ayol!.. Seviyor. Mektebin — koridorunda iki lar, Nuranın dedikodusunu ya- pıyorlardı. Bunlara yavaş ya- vaş diğer arkadaşları da iltihak etti ve hep beraber kaynatma- ğa başladılar, .. Nuran sınıfın en çalışkan ta-| lebelrinden biri idi. Her ders- te daima muvaffak olur ve ho- calarının takdirlerini kazanırdı. Onun için arkadaşları — bu kızı hiç çekemezlerdi. — Fakat asıl çalışmasından ziyade — güzelli- ğinden dolayı da gözlerine batar dururdu. Bu genç kız, levent boyu, o- muz başlarında büklüm büklüm dalgalanan kumral saçlarile ha kikaten çok güzeldi. Uzun kir- piklerinin hareli gölgesi altın- da parlıyan mavi gözelrinde hül ya âleminin berrak ve tlık sema sı açılırdı. Henüz on altısında idi. Genç kızlık hassasiyetini yeni yeni tatmağa başlıyordu. Bazen mütaleahanede, siyah göğüslüğünün içinde yeni ka- baran sert göğsünü sıraya da- yar veiki elini yumuk bilekle- rine kadar saçlarında kaybede- rek uzun uzun düşünürdü. Şim diye kadar sevgi nedir bilmi- yordu. Parlak — gözleri hiç bir genç erkek çehresine derin de- rin bakmamıştı. Kalbi yalnız imtihanların heyecanlarile çar pıyor — ve bir sürü cebir mua- deleleri, hendese davaları di- mağını bir örümcek ağr gibi &-| rerek şiire çok az yer bırakıyor- |du. Onun için insan yalnız fiz- yoloji ilminin tatbikine yâra- yan et ve kemik halitası i Nihayet yaşı biraz ilerleyin- ce hayatın sade bunlardan iba- rtet olmadığını da anlamağa baş ladı. O da artık ekseri arkadaş- ları gibi bir erkek tanımak ar- zusunda idi. Bunu kalbinden da ha ziyade sertieşen etleri ve a- levlenen dudakları — istiyordu. Fakat gene kendini tutuyor, he. le şu tahsilim bitsin diye düşü- nüyordu. Bir gün mektebe genç bir e- debiyat muallimi geldi. Bu u- zun boylu geniş omuzlu, bir a- damdı. Koyu, siyah gözleri var| dı. Yüzü daima traşlı, dalgalı siyah saçları arkaya doğru ta- ralı idi. Dersi gayet tatlı anla. tıyor, şiir inşat ederken tan- nan sesile bütün sınıfa adeta bir musiki ziyafeti veriyordu. Genç. kızlar yeni hocalarını çok sev- mişlerdi. Teneffüslerde bile pe- şinden ayrılmıyorlar, onunla e- debiyata, şiire ve tiyatroya de- ir uzun uzun konuşmaktan zev- kalıyorlardı. zırlanıyordu ki arkasından iki el gözlerini tuttu: — Senmisin Süveyde! Genç kadın parmaklarını çek — Nasılsın! Ve onun cevap vermesinden evvel önündeki banknot yığınlarını görünce hayretle haykırdı. — Bunları kazandın mı? Bra vol — Yasen! — İki bin frank verdim. Da- ha oturacak mrsın? Kalkalım! Cevdet Bey önündeki bank- notları istif etti. On yedi bin beş yüz franktı. — Şansın var, dedi genç ka- dın, İstersen devam et. Cevdet Bey onu bırakıp para için vakit geçinmeği gururuna yediremedi: — Yok, dedi gezelim. Bara gittiler. Yüksek sanda- liye üstüne çıkıp kokteyl içti- ler. Dans ettiler, sonra Bal ayı- na genç sevdalılar gibi Cevsdet Rey şansınım getirdi- Nuran da bunların içinde idi. Fakat o istiyordu ki hocası yal- — Neden acaba, sınıfta ka-|nız kendisile meşgul olsun, yal-' yi yerinde görmeyince hizmeti mnız onun söylediklerine cevap versin... Genç kız sade bunu düşünü- yordu. Artık, edebiyata da çok| 'bğ.iyl bir arzu duyuyordu. Ne- |dimin şiirleri, Fuzulinin diva- genç kız fıkır fikir gülüşüyor-|tr, Yahya Kemal, Faruk Na- getir! - fiz, tamamen ezberinde idi.Ho- casının alâkasını kendi üzerine celbetmek için ne yapınak lâ- zımsa yapıyordu. Nuran hocasını seviyordu. Gece, gündüz hayalinde hep ©o yaşıyor, — rüyalarında onun .başlıa kızlarla konuştuğunu gö- krerek müthiş bir kâbusla,yal- nız, yapayalnız uyanıyordu. Fakat ne yapabilirdi? . O hocası,. Kendisi de diğer arkadaşları gibi bir talebe! Bir gün edebiyat muallimi gene sınıfa gelmiş ders veri- yordu. Nuran iki elini şakağı- na dayamış dinliyordu. Fakat dersi değil, hocasının sesinde- ki ahengi, onun yüzünün ince manasını, ve jestlerinin zara- |fetini dinliyordu. vazifesi verdi ve talebelerine ge lecek derste çocuğu yangında yanan bir annenin o dakikada- ki müthiş tahassüslerini anlat malarını söyledi, Nuranın başında o anda kor- kunç bir şimşek çakmıştı. O, bu yangının dehşetini bütün a- zametile hissediyordu. Onun| da kalbinin bir çocuğu vardı, ve © çocuk müthiş bir kıskançlık yangını içinde imdatsız yanıyor dü. Nuran bu çocuğu kurtaracak tı. Kendisini kurtarmak için bu çocuğu kurtarmak mecburiye - tinde idi. O akşam mütaleahanede o- turdu. Üzun, uzun — düşündü. Mavi hülyalr gözleri yaşlı idi, ve gözlerinden damla dam- la önündeki kâğıda akan yaşlar kalbinde tutuşan ateşi söndür- mekte çok âciz kalıyordu, Düşündü.. Sonra yumuk yumruklarile bu yaşları silerek kaleme sarıl- dr. Yazacaktı. Hocasına bu ate- şin heyecanımı bir vazife halin- de bildirecekti. Ve kalemi eline alır almaz bu heyecan sahife sahife uza- yıp bir alev nehri gibi akmağa başladı, Neler yazmadı, ne mutena cümleler bulmadı. Ve hayatı- nın €en büyük şaheserini o ak- şam vücuda getirdi. ... Edebiyat hocası - vazifeleri tetkik etmiş bitirmişti. Kaâğıt ları tokrar talebeye dağıtıyor- du. Herkesi birer birer çağırdı ği bu para ile genç kadma bir ( Exleben ) hatırası aldı. Bu, şık, pilâtin üstüne oturrmuş bü- |yük bir pırlanta idi, Burada istedikleri gibi eğle- niyorlardı. Cevdet Beyin seyahat progra- mmdat; burası da vardı. Fakat daha ziyade ( Paris) e gidip oradan Dovile geçmek istiyor- du. Genç kadına tesadüf edin- ce bir az da onun arzulariyle hareket etmeğe mecbur oldu. (Süveyde ) Parise gitmek istemiyordu. Orada akrabasın- dan, ahbaplarından bir çok kim seler vardı. Çekiniyordu. Za- ten kendisini ( Semering ) de bulacak olan amcasının gelme zamanı yaklaşıyordu. Bu mecburiyetlerle ( Exle- ben) de kaldılar. Cevdet Bey muntazaman oynuyor, çok de- fa kazanıyor, bazen veriyordu. Bir akşam, iki bin frank mak simon oynıyan bir masaya otur muştu. Bir iki ( Banko ) da ver di. Kazanmak ümidiyle devam yirmi Sin f-ank kayhetti. — Muallim nihayet bir tahrir| Durak, oiurak... | Tuhaflığı zarafetle mezcedeli nüktedan bir arkadaşım vard |Dün gene tuhaflığı üstünde id | Bizim müşterek masanın bif' |kenarmda işgal etiği sandalye- ye seslendi: $i — Oğlum, dedi, benim o! ğımı almışlar,. Çocuk hayretle yüzü ken biraz daha sert ilâve etti: — Çabuk, benim oturağır Hizmetçi bunu şaka zannet Miş. Gülerek çekildi. Ben sordum — Sen aklını bozdun galiba? Oturak da nedir? —Ne olacak, iskemlenin tüz çesi.. Tramvay şirketi tevak! mahalline “durak!” adımı ver ken ben iskemleye oturak de mişim çok mu? Kulak Misafiri ' F Yenineşriyat | | Orman ve av | — Orman mektebi merunları fından ayda bir neşredilmekte olafi |“Orman ve av” mecmusamın İnüshası nefis bir şekilde çıkmıştı | Tavsiye ederiz. Piyanko müdiriyetinden: Bazı noter ovrakrı tab ettii leceğinden taba talip olaca! rm pey akçaları ile birlit 7/4/930 Pazartesi saat beşte Piyango müdürlüğünd müteşekkil tayyare mübayaat komisyonuna müracaatları. ve verdi. Sıra Nurana gelmişti — Nuran Hanımt.. L Nuran önüne bakarak ilerli di. Kâğıda elini uzattı. Heye- candan titriyor, kalbi duraca mış gibi, son bir ihtilâçla at |yordu. ? Muallim güldü. Tekrar: — Nuran Hanım! dedi ve sonra koyu siyah nmazarlarımi. bu genç kızın mavi gözlerinde; toplıyarak vazifeyi uzattı. Nuran hâlâ korkumç bir b ran içinde sarsılıyordu. Birdenbire gözleri kara Vazifenin altıma hocası kırmız! kalemle şu cümleleri Dalgınlıkla tahrir vazitesi di ye bana başka bir yazınızı ver mişsiniz. Bir daha setere müte* yakkız olun. Fakat yazınızı a kudüum. Çok dağnık, vahde yok. Uslup bozuk. Hiç bir ede bi kıymalı halz değil... o No 4o Zil çalmıştı. Talebeler hef çıktılar, Yalnız Nuran erray kapanarak ağlıyordu. Koridorda dedi kodu - başl mışti. j — Nuranı gördün mü hüngit hüngür ağlıyor... MTAZ FAİK Bakara masasının garip, in bir cazibesi vardı. Kaybedef ken bile insanı yerinde mı yan bu cazibe Cevdet Beye d€ | musallat olmuştu. Verdiğini ol sun almak hırsı onuü her ( Ban” ko ) ya gitmeğe sevketti. Bil saat sonra kaytbı elli bin frangi geçmişti. Cebinden mütemadi” yen para çıkarıyor. Ve çıki banknotlar önünde dı masanın üstünde dönüp kazt” manların önüne tıkılıyordu. e det Bey, poletika âleminde, i$ hayatında o kadar temkinli soğuk kanlı olan bu metinadafi birbirini tanımıyan meçhul ! ler ve heyecanlarla hareket € den bu insanlar arasında servetlerin elden ele geçtiği ? amasa başında bütün itidalifi' kaybetmişti. — Banko! Ve Cevdet Bey gittikçe SÜ Tükliyen bir asabiyetle gö yordu. S ğ Bu sinir ve heyecan daha V müddet devam etti. Cevd Bey suuruna hâkim Ç (B

Bu sayıdan diğer sayfalar: