24 Ocak 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

24 Ocak 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yitüyet Asrın umdesi “Milliyet” iir 24 K. SANİ 193) İDAREHANE — Ankara caddesi No: 100 Telgraf sdresi: Milliyet, İ tabu, Telefon numaraları İstanbul 24311 — 24312 — 24333 E ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için 400 kuruş 800 kuruş 1400 ., 219 ABON G 6 2. pi - Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nüshalar 10 kuruş tur, Gazele ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânlerm mes'uliyetini kabul etmez. Bugünkü hava vet en çok 5 en az İ-5 Bugün haya kapal ı derece bafif kar Haftanın yazısı | Ramazan Bektaşi oruç tutmamak için hilâli görmemeğe karar vermiş we gecelri evine kapanmış, perdeleri de sıkı sıkı kapamış... Bu suretle ramazan ayımı gör- mediği için oruç tutmazmış. Yakmları da kendisine neden oruç tutmadığını sorunca: — Ben, daha ramazan ayını görmedim, der, geçiştirirmiş.. Fakat ay büyümüş, On bulmuş ve bir gün nasılsa gözü beşini! ne ilişmiz bek:aşi de dayana- mamış — Mübârek, hariidise gözü- me gireçeksin.. demiş. Eskiden ramazan, örüç tu- tanlar ve tutmayanlar Üzerinde ciddi bir tesir yapardı... Şimdi- ki ramazanlar bir sabah sisi ka- “dar tesir etmiyor. Ramazanlarda benim en 2i- yade sinirime dokunan iki şey , vardır ki; hamdolsun yavaş ya- vag ortadan kalkıyor. Birincisi; oruç tutmayanla- rın oruçlu gibi görünmesi.. Dün . yada ne şekilde olursa olsi mürailiğe tahammül edemem... İster Allaha karşı olsun, ister Kula karşı olsun... İkinci kızdığım şey; oruçlu- Jârm âleme rahmetimiş gibi, kafa tutması, tiryakilik satma- ar ve kendisine hürmet edil- mesini ister gibi görünmeli Efendim, oruç Allah rizası tutulur.. Bunun maddi faydala- , mıda varsa, o da, dahil olduğu halde bütün ecri tutana aittir.. Şu halde elâleme ne diye ku- 4 Tum satmalı.. En ziyade zıddı © ma giden şey; bunlar arasında- (ki kalem efendileri idi.. Elinde “yu. bir doksan dokuzlu tesbih, ağır çile ağır yürüyüş. Kaşlar kalkık ve etti edeli bir bakış. Her şeyden vaız verdgtlenecek.. Ogün erbabı yp. sü niyetğt gelemez.. Gelen olur- “© an kilimi, işini soran olursa: , m dam, sen mübarek gün- , ği mi arıyorsun! o Bay- tesi gel! Ramazan bil- Şu lâfa bakın efendim.. Güya © mübarek benim için oruç tutu- ç yerme gi. Zaten bu tertip Gn KR yak içi nuna kâ“ mesini te Nutuk or yerind o doğru gittia, £ bir kâğıt mii” hazırland... erir Esğlikanlı Bağdada ne de Brwan gidiyorsun bakalım?.. ş Sesinde bir nazır hâkimiyet ve kudretinin bütün ifadesi var gı . di. Kolay mı bu? İşkodradan < Bağdada, Erzurumdan Yeme- u Se, Yemenden o Trabulusgarba lr odktı, kğküm a 7 i ğu yerin kudsiy** »rmeden evvel tesirile vecde gelerik ğikti. Ve. © ne hâkim olmamasından (€dim: yordu. Fakat “kadıncağiır'i” ediyo- geçmeden sükünet he-sağdada gön- kü Wilhelm, Luç;srar etmeyeceksi- tarafından kaleme ez zel ve mutedil bir beni zey ve muştu, Avinj a ni gözleri mest Ari özleri ir hanimefendici. S a adamlar, orucu âleme kafa tut- mak, çalışmamak, ve imkân ol- dukça iyi yemek yemek için, tutarlar... Oruç tutmalı mı, tutmamalı mı?., Vallâh efendim, bütün iba detldar gibi oruç ta insan ile Al lah arasında hesabı görünecek bir harekettir.. Hakiki dinin em rettiği her şey, bir zaruret ne- ticesi almmış tedbirler olduğu na göre, orucunda İaydası ok duğunu kabul etmek lâzımdır. Ben, bunu, anlayışını bir dok- tora sordum.. o Müktesit bir 2- dam olan doktor dedi ki — Vallah dostum! Allah de- diğimiz mahlükatın fevkindeki âli kuvvet, senin, benim oruç tutmama muhtaç bir kuvvet olmamak lâzım. Veen basit mantık bunu böyle neticelendi- rir.. Şu halde orucun faydasını kendimizde aramalıyız... Oruç. tababet noktasından senede bir ay süren bir tedavi dir. Buna biz, şimdi Fransızca (Kür) diyoruz ve Yalovada, Vi- şide, Kariisbadta yapıyoruz.. A- ziyoruz ve midelerimizi, barsak larımızı, kara ciğerlerimizi yı kayoruz... Netice, oruç, bu nok- tadan faydalıdır. Halbuki efendim, Biz de ra- mazan bunun aksini tevlit eden bir aydır. Senenin en ağır, en hâzmi güç, en karışık yemekleri o ay- da yenir. Bugün bir coğumuzun yaptığı sekilde ramazan luktan başka nedir? Baku Gece yarısmdan sonra saat üç- İte tıka basa bir yemek, kahve, cıgara, su, saat dörtte uykuya, ertesi gün saat ikiye kadar İkide kalkıp, giyinerek gitmek, şöyle elde tesbihi, tatlıcı, turşı cu dükkânlarının önünde dola; mak, saat beşte bol ve tafsilât! mükemmel) bir yemek daha! Bunda güçlük, ağırlık hattâ sevap neresinde, bana gösterir misiniz?.. Asıl garibi, orucun bu şeklini tashih ile mükellef olan din, ulemalar en çok yemek ye- mek ile şöhret bulmuşlardır.. Doktorun bu sözlerini g; ce, bu kadar karışık ve hazmi bati ve bu kadar gayri tabii y. mek yemektense, oruç yemeği tercih ediyorum. Size ramazan hakkında bir fıkra yazmak isterdim. Lâkin bilirim ki; bu bahse ait fıkrafa- rm hepsi yazılmıştır. Yeni fıkra icat etmeğe de kimsenin vakti yok. Bununla beraber size bir tane anlatayım: Eskiden, amma Zaroağanın bir devirde iki arkadaşı oruç yerken yakalarlar. Malüm ya, İbundan on, on iki sene evveline kadar oruç yemek yasaktı. Bu yasak, Allah hesabma bir jan- darmalık idi. Amma namaz kıl- mayan, zekât vermeyen hakkin da hükümetin vazifesi - yoktu, lâkin ille oruç!.. Neden?, Bura- sı Malüm değil!... Uzatmayalım, iki kişiyi ya- kalarlar ve bu cürümlerin ceza- sını vermeğe memur olan kadı- nın huzuruna götürürler. O za- man oruç yemenin cezası pek ağımış.. İki oruç yiyen korkur- dan tirtir titrerlerken, birinin aklma bir tedbir gelir ve öteki- ne der ki: — Korkma, ben bu işten ku: ger Yçureliz cteli romen: 92 Beş hasta var! Hlemi eala, Zim?... Dedi. Ben gayet lâkayıttım. — İsterseniz olur. — Eğer, yüzde bir derecesin- de bile imkğn tasavvur edebil seydim derhal emrinizi yerine getirirdim. Sonra, tuttu bana devlet me- selelerinden, prensiplerinden, Bağdat valiliğinin ehemmiye- tinden, Nüsret için bunun bir şeref, dikkati tahrik edecek-bir| terfi olduğundan bahsetmeğe başladı. — Ben bu söylediklerinizden hiç bir şey anlamam. Bildiğim şey, sizin Dahiliye Nazırı oldu- ğunuz. Bağdada onu tayin eden| nazır bey yeni bir değişikliğe ik >, em GEN ya TE ge JİYET CÜMAR DEST 31 OKANUNUSANI 1 1981 tulmanın çaresini bulurum.. Bunu söyleyeni değil, öteki- ni kadının huzuruna çıkarırlar, .cürmü sabit olur ve ağır bir ce- zaya mahküm olur. Sıra ikinci- ye gelir. kadı sorar: — Bire utanmaz herif!, oruç yemişsin!. — Hayır efendim, ne müna- sebet! — Bire daha söylüyorsun. Seni falin yarde yemek yerken görmüşler... — Evet efendim, amma ben oruç yemedim... — Yemek yerken oruç bozul- maz mı?, — Bozulur, lâkin oruç tutan- larm bozulur... — Vay!. Demek sen oruç tut madığı itiraf ediyorsun!, — Hayır sultanım!, Ben müs lüman değilim ki; oruç tuta- yım, — Yaaaaa... Öyle desene... Haydi çık dışarı... — Başüstüne. Lâkin bir ma- ruzatım Var... — Söylet, — Ben, bir şartla müslüman olmak istiyorum... seniz... — Ederim.. Nedir o şart... Sen, lan müslümanı oaffederseniz, ben de müslüman olacağım... İ Kadı, birinci mahkümu affet miş, beriki de bir kelimeişaha det getirmis... Olmuş, bitmis. Mahkemeden çıkarlarken o de- İmiş ki: — Olan, bak ne becerikti he- rifim... Gâvur oldum, kendimi kurtardım, müslüman oldum, seni kurtardım. halt edebilir mi idin?. FELEK | yatro hayatı | Gölge Mühim bir cemiyet ukde sini gösteren eser,derdin Sen şöyle bir mamış gibi görünüyor ir genç ve güzel kadın düşü nünüz: Bu kadın candan, yürek ten sevdiği bir erkekle sevişe sevişe evlen Dokuz sene bir çift kumru gibi tatlı tatlı yaşamışlar. Saadetleri üzerin-i İde tek bir gölge var: Çocukları olmamış. Dokuz sene, kotanın mesle- ğinde daima ileri gitmesi, karı- doğduğu zamandan daha evvelİnın her an kocasma sevgisinin) kat buna mukabil kocayı olduk- artması ile geçtikten sonra, bu İgüzel yuvaya bir felâket darbe- si çarpmış: Genç kadın felç nev finden bir hastalığa yakalanmış. Elleri, ayakları hareketten mah rum kalmış. Altı sene bir yatak içinde, hareketsiz, yalnız gözle- ri ve sözleri ile yaşamış. Âdeta kocasının hayatmda bir gölge gibi kalmış. Diger taraftan, terakki yolun da devam eden koca, her gün muayyen saatlerde zavallı has- tayı ziyaret etmekle beraber, hastalığın şifasından âdeta ü- mit kesildiğini görünce yavaş yavaş içinde yeni bir sevginin tomurcuklandığını hissetmeğe başlamış. Karısının eski arka- daşlarından genç, güzel bir ha- | de muktedir olmalıdır. Değil mi?.. Dedim. Fakat, o gene bana; salâhiyetsizliğini, tayinin tas-| dikten belki de bu gece çıkmış! olduğunu, “arzuyu şahane,, nin yerine gelmiş olması için Nüs- retin Bağdada gitmesinin her halde lâzım bulunduğunu isba- ta çalışmaya koyuldu. Bilmeyorum, nasıl oldu?..Bir aralık dışarıya çiktim. Nüsret te arkamdan yetişti. Beni bir odaya çekti | yorsun ya... Dedikle-| rim birer birer çıkıyor! Diye hiddetli hiddetli söylen meye başladı. İ — Tabit.. Hemen birden bire| baş üstüne diyecek değil ya. | Dedim. Yüzü kıpkırmızı ol muşta, — Sen öyle zannediyorsun ve | hâlâ kendi kendini aldatıyor. sun, Bu adamım kararını değiş- tiremezsin.. İmkânsız... Dedi ve kolumu şiddetle sık- te. nim var ki nasılsa hayırsız bir kocaya düşmüş. İşte onunla aralarında bir sevda macerası başlamış. Ko- ca, kendi karısı için ai şifa timali kalmadığına kanaat ge 'diği için kendini bu yeni cazi beye kaprimakta haklı buluyor. | Hele bir müddet sonra bu kadm dan bir de çocuğu dünyaya ge- lince, artık bütün varlığının sik let merkezi değişiyor. Çocuğu meşrulaştırmak için evlenmeğe! karar veriyorlar. Kadın kendi kocası aleyhine dava açarak bo-| şanıyor. Simdi iş erkeğin de boşanmasma kalmıştır. İ Fakat zavallı yatalak kadın- cağıza bu haberi kim verecek? Ne koca, ne de öteki kadın bir türlü buna cesaret edemiyorlar. Aile dostlarımdan olan, daima kocanın aleyhinde bulunarak kadını kocasından soğutmağa çalışan birisi var. Güya araya| biraz neşe katmak için icat edi- len ve eserin en muvaffakıyet- siz siması olan budost tabir Geçmiş zam gün zevcesi bilhassa geç kalma masını tenbih etmişti. Oda genç ve güzel zevcesini beklet memek için işlerini erken bitir mek için çalışmıştı. İkisinin hayatı mes'uttu. Hiç bir endişe, birbirlerinden gizli hiç bir şey yoktu ki bir gün saadetlerini ihlâl edebilsin Genç iş adamı zevcesini bek- — Artık çıkabilirim! diye söy İlendi. Fakat kâtibine son bazı | İtenbih edecek şeyler olup olma şey yapamıyor. Tam bu sırada hasta kadın, Kabul eder-| doktorlara varmcaya kadar her) a, İkesin ümit kestiği şifayı bulma İcesi değil, hizmetçisiydi. sın mı? Altı sene kımıldıyamı — Benden evvel mahküm o-| yan kolları, bacakları harekete| gi, başlamasın mı? Kocasma bir sürpriz yapmak hevesile dok- tordan başka herkesten gizli | tuttüğu bu iyileşme tahakkuk ettikten sonra birden bire kal; kıp kocasının atelyesine gidi- vermesin mi? Hakikatin böyle âni bir infi- âk ile ortaya atılıvermesi şid- detli bir buhran uyandırıyor ve telefon çaldı. Bu zevcesi miydi?., Fakat al ğı cevaptan anladı ki bu zev Verdiği haber fena bir haber İ — Madam sokağa çıkmıştı. i Akşam olduğu halde gelmedi. Bir otomobil tarafından çiğnen miş... — Ne söylüyorsun?. Kendi- si nerede?.. Nerede?.. — Hastanede.. Hastaneden telefon edildi. Ben de size tele İfon ediyorum. Hizmetçi kızın verdiği iza- gerçekten halli müşkül bir ce-İ hat ne kadar acı haber demek- miyet ukdesi vücüde getiriyor.| se kendisinin bir taraftan da Filhakika şu vaziyette kimse! hayret ve taa: nin kabahati yoktur. Zevcenin| Çünkü hizmetçinin telefonla hastalığı kendi iradesinin hari-| söylediğine bakılırsa karısı şeh cindedir. Fennin ümit kestiği)rin uzak bir yerinde kazaya uğ bu mucizeye benzer şifayı da| ramış ve o civarda bir hastaha —hastanın kendisi de dahil ola; neye kendini bilmez bir halde rak— kimse tahmin edemezdi. ! götürülmüştü. Kendi kendine: Üç sene sabırdan sonra artık! o — Gündüz bir yere gidip g€ ümit kalmadığını görerek yeni) zebilir. Bunun için sokağa çık- bir rabıta tesis eden koca ile ö-) mış olabilir. Fakat bu kadar w- ler. Hele aradaki masum çocu-! ye düşündü. Bunu halledeme- Zun hiç sucu yoktur. İdi. Şimdi cemiyet hayatınm bu! kördüğümünü nası! halletmeli? Darülbedayiin Ramazan re- pertuarında İlk yeni piyes ola- rak oynanan “Gölge,, nin mev- zuu işte budur. Eserin müellifi meseleyi pek güzel vazetmiş, kahraman ittihaz ettiği hasta zevceyi pek derin ve hissi gö- rüşlerle tahlil eylemiştir. Fa ça gölgede bırakmış, hele öteki kadmı son meclise kadar bi hatta yarı kabahatli göstermiştir. Eseri de cemiye- tin bu derdini yalnız gösterme- Kendini bekleyen otomobile atlayarak olanca süratle hasta- hanenin yolunu tuttu, Yolda giderken zihnindenge çen şeyler hep kara, korkunç bir takım ihtimallerdi. Karısı kalan bazı tekrarlamalar müs- tesna tutulursa— pek te iyi ya- zılmış olan “Gölge, nin yegâne zayıf tarafı budur. Eserin tahlil adesesi yalnız zevce üzerinde teksif edildiği için oyunun en başlı rolü de b vazife idi. Neyyire Neyyir Ha- nun bu rolü hakikaten pek mü- ğe hasretmiş, çaresi bahsini a-|kemmel bir surette ifa etti. deta ihmal eylemiştir. Eğer müellif biraz daha çür'- etli davranıp ta koca ile metre- sin de haki taraflarını ortaya koymuş olsaydı, derdin tasgele! bir felâket, bir kaza değil, cemi- yet teşkilâtma, cemiyet içinde kadınla erkeğin rabıtalarma, ço cuğun mevkiine ait esaslı bir hastalık olduğunu göstermiş 0- lurdu. İşte, pek güzel tertip edilmiş ve —eserin kendisinde mi, ter- yapıldığı meçhul" İ — Niçin mi?, Demek hâlâ bu nun farkında değilsin!, — Hayır... Gözlerini gözlerime dikti, yi- yecek' gibi, boğacak gibi, bir ta rafımı koparacak gibi elinde tut tuğu elimi silke silke, komur- dandı: — Çünkü sen güzelsin. Çün- kü sen benim karım değilsin. Çünkü, bu büyük ve iştahlı lok mayı benim elimden çekip ken- dileri yatmak istiyorlar da o- num için! — Sen delisin! Adeta kavga etmeye mıştık, —Olabilir. Fakat, ya sana ne diyeceğiz?.. Ahmak mı?.. — Saçmalayorsun.. Haydi içe ri gidelim, Ayıp oluyor!, Bütün bütün köpürdü: başla- Sahneye ilk ayak bastığı gün- den beri daimi tekâmülüne se- vinçle şahit olduğumuz bü kıy- İmetli san'atkârımız, bu son ro- İlünde bunca senelik san'at di- İdinmesinin en parlak mükâfatı nı aldi, Ciddi bir san'atkâr ruhu ve gayreti ile vazifesini canlan- dırdı, Zaten müe'lifin de epeyce ihmal ettiği öteki şahsiyetleri gölgede bıraktı. Bu gayret hem sân'atkâra, hem de esere haklı alkışlar kazandırdı... İ, NECMİ anı unutmuştu ! Genç bir iş adamıydı. Çalışı | ölürse.. O öldükten sonra nasıl | yor, çok para kazanıyordu. O | yaşardı?.. Bütün bunları düşü- | sun... nürken halledemediği nokta şu oluyordu: Nasıl olmuş ta böyle uzak İbir yere gitmişti?, Buralarda ne İişi vardı?.. Nihayet hastahanenin önü- ne geldiği zaman da bu halli müşkül suslin cevabını kendi !kendine veremiyordu. Kendini hastahanenin önün mühim letmemek için uğraşarak niha- de görünce içeriye girip sor-|, maktan korkuyordu: — Onu ölmüş bulursam?. Çünkü kadın ölmemişti. Yaşı- dığını düşünürken birdenbire (yordu.Fakatkendine malik değil; İdi. Kocası yanına gittiği zaman karısını bu halde buldu. Genç kadın gözleri kapalı yatıyordu. Kendisine bir takım izahat ve- İriliyordu. Kaza nasıl olmuş, ne İrede olmuş? Bunlar anlatıldık tan sonra kadınım kolundaki kı rıktan bahsediliyordu. Bu karık ehemmiyetli değildi. dının başındaki yara ehemmi- yetli olabilirdi, Kaza ortalık ka rarırken olmuştu. Kadın bir kaklırımdan ötekine geçerken arkadan bir otomobil geçmiş, kendisini yaralamış, kaçmıştı. | Genç kocanın ıztırabı arasm da hayret vc taaccübü de arttık ça artıyordu. — Burada ne işi vardı?.. Ni çin kimin için geldi?.. Diye düşündü. Hatırma fena bir düşünce geldi. Fakat karısı ölmezse onun kendine hiyanet te bulunmak gibi ağır bir kaba hatte bulunmasını da affedecek ti tahkikat yaptı, Karısının iki sa İsonra sokağa çıkmış olduğunu löğreni # — Oh, dedi, hiç bir şey öğ- Tenmek kabil değil!. Her gün hastahaneye gidi- yor, karısmın yanında bulunu- yordu. Uzun bir zaman geçti. Niha | | j l Harik ve hayat özerine sig: Acentası bulunmayan şehi Fakat bu korku beyhude idi. | “ Evine döndü. Hizmetçiden | rısnm ölüm tehliki ğını söylediler. — Yalnız, dedileiiğ leştikten sonra unuğa lir. Baştaki yaralarf bir tehlike yoktur. j di li miş şeyleri unutmü — Yaşasın da Diye teselli b Kadın nihayeti çıktı. Nekahet dı mek için bir yere & O zamana kadaf İdine hiç bir şey sol kat aradan bir mü Unutkan olmak, b ten sonra genç kadifi mamile iyileşmiş Kocası içini kef i bir an evvel iza İsordu: işin vardı?.. Kimi miştin.. Kadın mecalsiz İ gözlerini kapadı. DÜ İşündü. Nihayet: İ —Benmi İMES arayı gili İmobilin bana nı bilmediğim gibi le bir kazaya ek bilmiyorum! Kocası hiç bir İ yacağını düşündü. ba hakikaten mu idi? TEPEMİŞi ATEK ! çaresi üzerinde fikir yor | teki kadm da mazur sayılabilir) zak bir semtte ne işi vardı. di- | at sonra dönmek üzere öğleden | redavihamesi. Karaköy asında No, 34 “ ÖLÜM RAKSI” numara Ve tekmil yeni program İTTIHADI Mİ Türk sigorta şirketi orta muamelesi icr# irlerde acenta aran” 245» Telefon: Boyoğlu—2003 ni burada bıraktıracaktı, Sen söylerken başmı bile sallamadı, “İgen şu işi yap Rıdvan bile de- medi?.. Belki de Rıdvana: Şu- nu nezarciten atta Belkiys'i paylaşalım... Diyen kendisi ol- muştur. Nüsretin bu sözleri fena hal- de sinirime dokunuyordu: — Sus işittiler. Bunlar sade- €e bir sarhoşun sözleri olabilir. Ne yapıyorsun, neler söylüyor- san?., Farkmda mısın?.. Dedim. O, kolumdan bir de- fa daha bütün hızile çekti, — Gel seninle şu meseleyi halledelim... Dedi, beni biraz olduğum yer den sürüdü. — Ne var gene?.. Dedim. Bir saniye sustu. Ba- na uzun uzun baktı, Gözlerinde yeni bir fikrin alevlenişi, şim- — Ayıp mı olur?.. Ayıplarn- dan kendileri utansm. Nerde se nin Nafıa Nazırı Beyefendi? Hani?.. Söyleyecekti, iltimas e decekti, rica, istirham edip be- şeklenişi vardı. Kelimeleri te- ker teker, keskin keskin söyle- yerek; Bu meseleyi ancak ben senin le bitirebilirm... | Dedi, ilâve etti: — Sen benim karım olur mu- sun?., Cevap vermedim. Bekledim. Daha ne söyleyecek?.. i seviye eşi ha çok büyüyor, artıyor, hızla- nıyor!.. Sen benim olursan &- yak direteceğim, gitmeyece- ğim,. Diyeceğim. Söyle bana be nim olacak mısm?.. — Sen sarhoşsun. Bırak bun- ları da içeri gidelim. Dedim. Bütün bütün asabileş ri: — Hayır.. Sen, benim sözleri me cevap ver, — Canım, yavrucuğum.. Ce- vap verilecek sey söylemeyor- sun ki... Dedim, oyalamaya, — Bunları her vakit konuşu- ruz.. Evde beraberiz.. Diye, alıp içeriye götürmeye çalıştım. Fakat zorladı ve ayak diredi: değil mi Burada, yalan #* mak için, kendimi — Hayır... Dedim. Sendi gicırdattı: — Neden? Ben, gene yum” ; dim: — Nüsretçiğim: bunları konuşman”. — Kazan olduğ Sigortaları halk için müsait şeraiti havi). Merkezi idaresi: Galatada Unyon H#' — Belkiys, seni “| ğil, Haydi içeriye £' Diye zorladım. lemeyordu bile. — Hayır, söyle Dedi. — E bunları k†tuk, Ben serbest, * pusulasına göre Y yen bir kadınım. hiç kimse ile evle"

Bu sayıdan diğer sayfalar: