10 Nisan 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

10 Nisan 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

illiyet ni z Asrın umdesi “Milliyet” Ur , 9 NISAN 1931 IDAREHANE — Ankara caddesi al No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, İs- H Telefon wamaralarıı İİ za3ıi — 24312 — 24318 * ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç içim) 8 aylığı 400 kuruş 800 kuruş | a . MO, yu. 1400 . a Gelen evrak geri verilmez m Müddeti geçen 10 kuruş 4 dur. Gazete ve matbaaya sit işleri çin wüdiriyete müracaat edilir. — Gazetemiz ilânların mes'uliyetini İL kabul etmez. Bugünkü hava Dün en fazla hararet Il enaz 7 di. Bugün rezgir poyraz ve hava daha soğuk ve yağmurladir Kansızlıklar vi Tedavi bahsinin bu faslı açı- lalı ancak birkaç sene oluyor;ve gittikçe derinleşiyor. Günün çi- çeği burnunda taze,turfanda me selerinden biridir. Bir çok kan- sızlıkların hattâ en korkunç o- lanların içinde fazla miktarda hayvan kara ciğeri bulunan gi- dalarla salâh buldukları, hattâ tamamile iyi oldukları görülü- yor. bu tedavi usulünün tatbik tarzını ileride göreceğiz. O ze- mine girmeden önce kansızlık ne dir? Kansızlıklara karşı koy mak için uzviyet neler yapar, hasıl çalışır? Bunlara dair biraz izahat verelim, Kansızlık fakruddem, haddi zatinde tarife hacet yoktur. Kanları züğürt olanları fakrüd- demlileri bir bakışta herkes ta- nır, Fakriüddem tâbiri pek yerin dedir. Çünkü fakrüddeme tutu- lanların kanlarında, kanım mü- hini bir unsuru olan karmızı yu varlacıklar azalmıştır. Bu yuvar lacıklar kanı kırmızıya boyar- lar; havadan aldıkları Müvelli- dülbumuzayı nesiçlere ve hü- ceyrelere kadar götürürler, Bu müvellidülyumuza hayatı ida- me ettiren ince teamüller için kullanılır. Bu kırmızı yuvarla- | is m z i > Kolsuz kızın işleri e Bahçe kapisı taraflarında bir| © kolsuz kızın ayaklarile yaptığı Mİ işleri seyrettiriyorlar, diye bir *:. kaç gün evvel yazmıştım. Arka > daşlarılan ikisi buacayip şeyi a seyre gitmişler, kızcağız ayaği- AK“ Te'dikiş dikiyormuş. Orada bu- Pİ lunanlardan biri sormuş: m — Matmazel ayağmızla yazı ” yaşar mısıniz? Kız hemen kur- © sun kalemini ayağının baş par- ” mağına takmış ve orada bulu- nan arkadaşa ismini sorduktan sonra bir kâğıt üzerine çiziktir- *€ miş. İsmin sahibi ayakla yazi- Jan yazıya baktıktan sonra güya bi şecaat göstermiş olmak için: N — Ben elimle bundan iyi ya- E zarım! diye dudağını bükmüş. ik Gerçek içimizde ayaktan iyi İİ yazan el sahipleri ender değil i dir. iy Salâh Cimcoz Beyin Ni paketi iç Maruf nüktedan Salâh Cim- Aç Soz Bey geçen gün Kadıköy va- İ)r Purundabir paket kaybetmiş. ha, Bakın hâdise nasıl olmuş... ze Mumaileyh bundan üç dört « gün evvel Beyoğlununun maruf bir lokantasından bir okka “ve- zir parmağı” almış ve bir kutu- İ ya koydurup vapura gelmiş, pa- dü keti şöyle kanapenin üzerindeki ec rafa yerleştirmiş; Kendi de ya- bE nundaki bir aşina ile lâfa dalmış. İsn Vapur evvelâ Haydarpaşaya uğ st ramış, oradan kalkmış Kadıkö- te ye teveccüh etmiş, o sırada da © Salâh Cimcoz B. paketin ellen- Wi diğini anlamış, Telâş etmiş, ara İrt miş taramış, bulamamış, tabit canı sıkılmış oammane çare.. * Tam o sırada bu vak'adan ha- b. berdar olmıyan ve Salât Cim- ilc coz Beyin meb'usluk namzetli- Edi ğini koyduğunu ogün öğrenmiş ız olan bir ahbabr görerek yanma 5. yaklaşmış ve: İs — Eyy'demek, koydun? Sa- lâh Bey suali tamamen - “Vezir| parmağı) paketine ait telâkki ederek... > — Evet; monşer... bilseydim — Ne zaman koydun? — Şimdi, vapura girerken... — Yal E, neden pişman gö- “ünüyorsun! — Almış, kardeşim, b: esi etmiştin! “Bütün arzuma! a sana eskisi gibi, yal-| İh miz “Rüsun,, diye hitap etmeğe 1, cesaret edememiştim. Bununla » beraber gene küçük sevgili ni- ei şanlımdan ayrılmıyacağıma ka Eni olmuştum. Görüştüğümüz * zamanlar resmi bir şekilde Ne- $" rime Cavidin şiirlerinden bah- sediyor uzun, uzun münakaşa- lar ediyorduk. Hattâ bu ği P haftaların birinde senin, mec- ne gerek, bir tebrik göndermiş- ie 7 Milligetin edebi romanı İetti. Annem beni gene rahat- cıklar kanda hakikaten korkunç bir mikdardadır. Bir mikâp mi- limetre kanda beş o milyondan az değildirler. Damarların için- de beyaz varlacıklar da dolaşır- lar. Bunların bahsimizle alâka- ları yoktur, Tecrübelerimizin tet kiklerimizin karşısında açılma- yan sırlardan bir tanesi ve hay- ret engizi de bu kırmızı yuvarla çıkların sayısınm sabit kalma- lardır. ölmez değildirler. Na- zik ve asif vazifelerini yapama- yacak bir hale gelerek ihtiyarla yanlar ortadan kaybolurlar. Bizzat uzviyet olanları mer- hametsizce imha eder;dalak de nilen alelâcayip fabrikada mah volurlar. Bu işe yaramayanlar tahrip edildikçe yerlerine yeni- leri yapılmalıdır. Bunları atel- yeler, öteye beriye dağılmış o- lan başka fabrilsalar yapar; ke- Mitklerin ilikleri bu vazifeyi o kadar itina ile ifa eder ki, yukarı da söylediğim gibi, kırmızı yu- varlacıkların sayısı hiç değiş- mez, dâima sabit kalır. Bu müvazene, her daim büz almış! , © Amma garip şey... Sana ait bir şey başkası nasıl alır? — Basbayağı almış... — Zararı yok, müracaat eder sin! — Tabii müracaat edeceğim! — Kime? — Polis merkezine! — Ne münasebet... Meb'us namzetliğine polis ne karışır? — Yahu sen sayıklıyor rmi- sun? — Hangimiz birader? Koydu ğunu söyleyen sen değil misin? Salâh Bey biraz pesperdeden — Vezir parmağı! — Yaa! Öyle ise. kardeş hiç esef etme! Vezir parmağı yemek kısmet değilmiş.. Hem; Bir da- ha sefere hale ve zamana daha uygun bir tatlı seçersen daha iyi olur.” FELEK z İm, Mg A Nur Tahsin tim. Nihayet aramızdaki resmi- yet, son günlere kadar devam tedavileri |le devam etmezse araya hasta- Jşanlıydık da... Ona da dönelim. ML Mizah, Edebiy e Karacigerle Dr. Rusçuklu Hakkı lıklar girer,işin düzenini bozar. Bundan başka bir hastalık pey ua olur, Eritremi, aksi takdirde fakrüddemin bir şekli karşısın- da bulunuruz. Fakrüddem iki sebepten husu le gelebilir: Ya kırmızı yuvar- lacıkların tahribatı artmıştır; Yakıt fabrikanın imalâtı azal- mıştır, Her ikisinde de netice birdir: Fakruddem. Bu nazariyelerin birincisi ithalât ile ihracatı mütevazin bulundurmak için gayet kıy- metli ve muntazam bir faaliye te taallük ettiği için ehemmi- IYET CUMA 10 HAMDI BEY MÜZEMİZ (Makalenin devamı) Demiştik ki Çinili Köşk'te en büyük karışıklık ve garip bir rabıtasızlık hüküm sürmek- te idi: nitekim birinci asra mensup bir Bon Pastör heykeli bir Fenike mezar taşmın üze- rinde duruyor, Rodos şövalye- lerine ait bir arma taşı da mi-|| Jâttan 400 sene evele mensup)! bir Yunan heykelininin yanm- da bulunuyor idi. Buna binaen bütün Obu eserleri © evvel beevvel aft oldukları devirlere ve cins ve nevilerine göre tas- nif etmek ve yerleştirmek icap ediyordu. Hamdi Bey. fransız yetlidir. Kemik ilikleri tahri- bat fabrikasının kırmızı yuvar lacıkları harap etti bunla- rm işe yarayanları ile yarama yanlarını mahvettiğini haber a Imca faaliyete (gelirler; yeni” den imalâta başlarlar; or ta raftan da tahribat haddi, ölçü yü aşarsa, bir an gelir, imalât fabrikası ihtiyaca kâfi gele mez. Stoklar biter. Atelyeler Artık daha ziyade yetiştiremez. Açılan boşlukları doldurmak i- çin iliklerin kanm içine henüz tamam olmamış yuvarlacıkla- rt atar. Kanda bu natamam yu varlacıkların bulunması fakrüd- demin belli başlı alâmetlerin- dendir. Bu türlü yuvarlacıkla rın görecekleri işin ehemniye- ti yoktur, Hulâsaten fakrüldemlerin manzarası işte budur. Fakrüd- dem hangi tesir altnda hâsıl olur? Ekseriyetle bir inton'un, birleşmemek neticesidir. Mik- roplardan bazılarının zehirleri, tpkızehir gibi tesir eder, mik- topları zehirler, öldürür. Bazı fakrüddemler de vardır ki han- gi sebepten ileri geldikleri bel- Mi olmaz. Ve fakrüddemlerin bu türlüsü korkunç oluyor, Se bepleri bilinmediği için tedavi leri de mümkün olmuyor. *.. Nisbeten yakın zamanlarda, son derece vahim olan bu fak- rüddemlerin tedavisinde dana ve herhangi bir hayvanın kara ciğeri tavsiye olunuyor ve tat- bikinden: e şayan muvaf- fakıyetler görülüyor. Bu bir ne vi opoterapi tedavi usulü de- mektir. Her ne kadar hayvan kemik- lerinden çikarilan #likleri yedi- rerek fakrüddeme müptelâ in- sanların uyuşmuş iliklerini ü- yandırarak vaziyetin icabatile mütenasip surette faaliyete ge- tirmek mümkün © ise de habis fakrüddeimlerde ilikleri faaliye te getirmek kifayet etmiyor. O vakit te kara ciğere müraca- at olunuyor. Tedavi usulleri vardır ki hiç beklenmediği halde birdenbire vaki olan bir keşfin eseridir; ge ne tedavi usulleri vardır ki ba- zı kimyevi maddelerdeki has- salardan marazi vak'alarda isti fade etmek esasma istinate- der. Bu yeni usul bunlarm hiç birisine benzemez. Riziyoloji erbabından Ame- rikalı Whipel sun'i olarak fak- rüddeme düçar olmuş köpekle- rin üzerinde muhtelif gıdaların kan yapmak hususundaki tesir lerini tecrübe ederken görmüş diye yalvarmak istedim, Fakat senin dost ve arkadaş tavrun beni okadar korkuttu ki. Hattâ son ge latan parçayı sana çakdırdıktar sonra: — Bana çok büyük iyilik et- vin Füsun, demiş ve içimdeki| istrraba tahammül edemiyerek devam etrnek istediğim zaman, seni odada bulamamıştım. O sız etmeğe başlamıştı. Nazan- la evlenmem için ısrar ediyor- du, ona birdenbire hayır diye medim, Çünkü sonra Nazanla- ra hiç gitmemek lâzımdı. Hal- buki seni başka yerde göremez dim ki. . Nihayet Füsun., Seninle ma- ziye döndük. . Küçüklük dost- luğuma, ârkadaşlığımıza yeni den kavuştuk... Kaç defa sana: — Püsun biz küçükken Y. nız dost, arkadaş değildik, ni- kadar üzgün, o kadar perişan- rm kil, Yeniden tabit halimi ala bilmek için biraz seni görme- meye muhtaçtım, Ertesi gün eskenden İstanbula indim; Na- zana o akşam gelemiyeceğimi söylemiştim. geldiğim zaman Nazan senin gittiğini söyledi. Seni bulamamakla daha çok müteessir olmuştum. O gece Nazan, Nerime Cavidin sen âlimlerine müracaat etmekte tereddüt etmedi. «Bu veçhile 1882 senesinde Fransa encüme ni Danişi azasından Mösyö Sa- lamon Reinach bu davete ica- bet ederek bütün âsarı atika kol leksiyonlarmı bilâtereddüt tas- nife bâşladı. Bu tasnif keyfiye- tine 1883 senesinde Mösyö Jou bain, ve muaharen Mösyö G. Mendel devam etti ki bu sonun cusu âsari âtikamızın üç büyük amme ki bu gıdaların en faydalısı ka- raciğerdir. Tecrübecilerin elde ettikleri bu keşiften insan he- kimliğinde istifade olunmaya başlandı. Yeni bir tedavi usulü meydana çıktı. Bu usul, fakrid 'demlilerde hattâ #akrüddemin habis nevilerine müptelâ olan- larda günde 200, 250 gr. karaci- ğer yedirmekten ibaretir.Çiy ola rak yiyenlere, hafif olarak haş- lanmışı da suyile beraber veri- liyor. Karaciğeri tereyağile sando- viç yaparak alanlar olduğu gi- bi günün moda içkisi olan kok- tayla karıştırarak alanlar var. Karaciğeri bu suretle alamıyan lara sütle karıştirarak ihtikan yapılıyor, Tedaviye uzun müd- det devam okunacağı için, her ne şekilde olursa olsun karaci- ğer yemeğe bıkılıyor, İşin içine eczacılık giriyor. Eczacılar ka- raciğerden hülâsalar çıkardı- lar; onlar kullanılıyor ;. ve pek âlâ işe yarayor. Yalnız bir mah zurarı var: Biraz pahalı düşü- yor ve saklamaları güç oluyor. Karaciğer tedavisi harikalar |, gösteriyor. Kandaki kırmızı yu milyon iken tedaviden bir müd det sonra üç milyona çekıveri- yot... şe Karaciğerde ne var, nasıl bir cevher var ki böyle ölmüş bir kanı âdeta yeniden diriltiyor; bozulmuş kandaki genç unsur. ları bir lede yetişti riyor? Bunun cevabinı henüz veren olinadı, Hayatım, kâina- tm Sri ait “nasıl?,, ve “ne için?,, ler gibi belki bü da cevap siz kalacak... Evet, kâinatm, fezanın in sırları gibi. , Me- selâ Dübbü ekber bürcundeki küçük nebulüz saniyede onbir bin kilosmetre sür'atle nereye gidiyor ve ne için2.... Bu münasebetle hafızın şu mealdeki beyti hatırıma geldi: “,. Matrap ve meyden bah- set. Kâinatın sırrını pek o ka- dar araştırma. Bu muammanın hikmetini kimse . anlamadı ve anlayamıyacak, satla haber verdiğini anladım. Senin saklamana rağmen bana haber vermesi bir fedâkârliktı, Buna mukabil onu biraz sevin-! dirmek istedim: “Ne yazık! de- dim; Demek Füsunmuş öyle! mi?,, Ve bir çokrol yaptım. “Nerime Cavid,,in sen olduğu- nu haber vermekle beni çok de- rin inkisara uğrattığını söyle- dim.. Hep Nazancığı son defa sevindirmiş olmak için. O geceden sonra çok, düşün- düm, Füsun, . Ve küçük nışan- lamdan ayrılmamın ölümle mü- savi oldüğunu anladım. Anne- me son cevabımı verdim. Beni gönlümün : arzusunda serbest bıraktı. Şimdi sana küçüklük arka- daşm; küçüklük nişanlır bütün samimiyetile ve senelerdenberi olduğunu bana haber verdi, O- gönlünde gizlediği büyük. de- İ ay | # İ il il k Hamdi Bey merhum ciltten mürekkep mükemmel fihristini ilmin son icabatma tamamile muvafık olarak üsta- dâne bir tarzda telif eylemiş- tir. Diğer taraftan Hamdi Bey müzemizin mücevherini teşkil etmekte bulunan Sayda lâhitle rine ve bu mevkideki hafriya- ta müteallik omeşhur eserini 1892 senesinde Mösyö TA, Rei- 'nach ile müştereken neşretti. AAsari atika ilmine ifa ettiği bu hizmetlerinden dolayı 29 k, evvel 1893 tarihinde Fransa Encümeni Danişi muhabir âza- Tığma intihap olundu. Bu ün- van ise pek gülünç bir vak'aya bâdi oldu. Şöyle ki: yıl başı mi nesebetile Hamdi Bey Encime ni Danişteki refiklerine tebrik kartları göndermişti.Aradan bir çok günler geçtiği, ve hattâ k: sani ayı nihayetine erdiği hal de Hamdi Bey bir teşekkür ke- Jimesine bile nail olamayınca pek ziyade hayret ederek saray da yüksek bir memuriyeti haiz olan bir dostuna keyfiyeti aç- mış idi. Bu zat kahkaha ile gü- lerek şu cevabı verdi: — Eh! Artık merak etmeyi niz! Yakında, kalmbir paket teşkil etmekte olan kartlarını- zı alacaksmız. — Rica ederim, izah ediniz. . — Mesele pek basit! Hakkı nızda yapılmakta olan tahkika tın neticesine intizaren muha- beratınız bir aydanberi bir tara fa ayrılıp alıkonulmaktadır. —ı'l — Evet, Fransadan size gön derilen kartları havi zarfların üzerinde: “Hamdi B., Enstitü muhabiri,, adresinin bulunduğu nazari dikkati celbetti (Ensti- tü: Encümeni Daniş demek- dir.) Sarayın casuslarından bi- ri Enstitü'nün Paris'te neşrolu nan bir gazetenin ismi olduğu- nu ve sizin de o gazetenin mu- habiri bulunduğunuzu zannede- rek vermiş olduğu curnal üze- rine bu gazetenin siyasi mesle- gini tayin için demin söyledi- ğim tahkikatın icrasma karar verildi. Nihayet hakikat her ke si tenvir eylemiş olduğundan kartların sahibine teslimine me guniyet sadır oldu.,, İşte Hamdi Bey uzun zaman bu'gibi müşkilât orasıda ya- şamıştı. Buna râğmen bu yüksek si mâ, vatanıma merbutiyet ve memleketine sadakat hüsüsün- da hakikaten bir nümüne nu biraz konuşturunca ne mak-|rin sevgisinin cesaretile “mazi- | d ye tamamile dönelim,, diye yal varıyor ve ellerini sana uzatı- yor. Haydi küçük nişanlım, ni bekliyen avuçlarıma küçük sevimli ellerini uzat. Çünkü on İar ancak biribirini edemedi. Yaşlı gözlerinin ö de Fahri Celâlin altın rengi gözleri belirdi ve kulaklarında çok aziz ve kıymetli hocasınm. sesi çınladı. Demek, Fahri Ce- lâl de orun çerçevesinin çirkin- Tiğini görmeden gözlerinin ma- iyetini sevmiş, bü- iy: ifadesine bağlanmıştı. Gözlerinden inen sessiz damlalarla: — Onu sevmekte, onun göz“ #erini güzel bulmakta ne kadar haklı imişim, aziz hocam! de- gile” l se-| lan yerleri tekrar okuyup bi- > İmüteessirsin? dedi, kollarmı Sühanm omuzlarına t Sarn'at KAİN AR gu a B Boksörün sevdiği kadın.. Aralarında geçen yaz Başla- yan münasebet bütün kış devam etti. Belki de uzun zaman bu muhabbetin ömrü olurdu. Fakat fevkalâde bir hâdise çıkmış ol- saydı... Kadının zengin bir kocası vâr dr. Fakat her zengin koca mut- laka genç olmaz ki. Hattâ ek- seriya erkekler yaşlanıp da zen gin oldukları zaman servet gibi bir de genç ve güzel kadına ma lik olmak arzusuna mağlup o- lurlar, Zengin erkek kendi yaşı nın ne kadar İleride olduğunu düşünmek istemez. Kendisin- den yaşça çok uzakta olan bir kadın almıştı.. Kadın bu izdivaç tan bir noktai nazardan mem- nundu, Çünkü zengin kocası pa raile tatmin edilebilecek her arzusunu yerine getirebiliyor- du.Kendisini servet sahibi ol- mayan bir kadın için böyle bir kocanm karısı olmak bir servet değil miydi?. Aaradan bir kaç sene geçti, Genç kadın kocasından başka bir erkek sevdiğini gösteren hiç bir şey yoktu. Fakat geçen yaz deniz banyoları mevsiminde bir. tesadüf eseri olarak genç kadm bir boksörle tanıştı. Bu münase- beti aylarca kocasımdan gizleme ğe muvaffak olan kadın bu mü- nasebetin uzamasmı istiyor, çürikü boksörü çok sviyordu. Fakat nasıl - oldu, belkide biri düşmanlık eseri olarak kocasına vaki olan bir ihbar neticesi genç karısını takip ettiren kocasi şöy le bir mektup bulmuştu. Senin- le birlikte buradan uzaklaşıp gi deceğimiz zamanlar © yakmdır. Kararlaştırdığımız o seyahatin tertibatı düşünüyorum. Ah, © mes'ut günl, : Bu boksör tarafından yazıl- mış bir mektuptan bir parçaydı. Alt tarafını okumağa tahammül edemeyen adamcağız sevgili İ şüphe yoktu. yerde kendilerini “ziyaret,, * ” mek istedi. Bunun için de # kilât çekmedi. i J O gün karısı ile boksörü Mi "MÜ likte bulunca kendisine kâfi #13: recede hâkim olan adamı il Karısma dedi ki a — Artık cürmünüz sabitfi (“al İmuştur, Bundan sonra karı Ki "a ca olarak yaşamamıza im p Kalmamıştır. va Kadın gayri ihtiyari âşı nı yüzüne baktı. Oradan bir an)“ / vel çekilip gitmeğe hazırlaii, boksör genç kadının . nazari karşismda soğuk bir tavırla © mil KÂYE — Fransızcadan namayacağı geliyordu. git gide muhakemesini top Ea, vereceği kararı düşün başladı. Karısının hiyanet pat etmek için her türlü hazırlamak - hususunda hiç bir #edakârliktan çekinm cekti. Nihayet çok geçmedi lime başka bir mektup ge: karısı tarafından boksör na gönderilen bir mektupti Karısının elyazısı, Buna! Bu mektup aşktan, muha ten, bir an evvel biribirle vuşarak ebedi bir rabiti koca olmak arzularından b “a diyordu. Artık buna karşı bir şüphesi kalmayan koü (Cİ sevgili karısından ayrılmı k başka yapılacak iş kalmadiği anlamıştı. Uzun uzadıya suallere, c€f lara ve gözyaşlarma ne lüzül var,? Diyordu. Nihayet zevce aşıkın beraber bulunduk di kil: Ben rakibimle karşılaşs"! Em. Şimdi bu müsabaka İf hazmlanmağa gidiyorum. 5€| gelir bulurum. Kadın onu beyhude bekle” Çünkü boksör zengin kocaf! terkettiği parasız bir kadm !#; daha ziyade üzülmekte bir zevcesinin hiyanetine en kuvvet li bir delil olan bu mektuba ina- Müzenin müdüriyetini deruhte eylediğinde hafriyat ve keşfi- yat hakkında selefi tarafından yapılmış bir nizamname vardı ki meydana çıkan asâr buni- zamname mucibince üç kısma! taksim olunmak, ve bunların bir kısmı hafriyatı icra eden kimse ye, ikinci kısmı hafriyat mahal linin sahibine ve yalnız üçüncü (kısmı müzeye ait bulunmak lâ- zmgeliyordu. Bu mizamname- nin her veçhile muzir olduğu- na ve alelhusus müzenin terak- ki ve inkişafını temin edemedi- ğine, ve vatan menfaatinin sa- ir bilcümle menafia tefevvuk ve tekaddüm etmesi lâzımgeldiği ne, daha o vakitten kani olan Hamdi Bey bu ahkâmr feshe- den yeni bir nizamnamenin tanzimine 1884 senesinde m vaffak oldu. Bu zamandan iti- baren artık gerek tesadüfen bu lunan ve gerek hafriyat netice- sinde yerli veya ecnebiler tara- fından zâhire çıkarılan bütün aşâr ve eşyayı atika tamamen müzeye ait ve raci olmak ve he iesseseye tevdi edil- Sonra odasından hatıra def-| terini aldı, Fahri Celâle âit o- tirdiği zaman Süha eve gelmiş- ti. Füsunugözleri yaşlı görün ce hemen yanma koştu. — Ne var? Ne oldu? neden Sühanın üzüntü ile ona ba- kan gözleri, heyecanla soran sesile birdenbire hatırladı ki: Mes'ut olmadıysa, mes'ut ede- cekti, — Hiç bir şey değil, Süha, dedi. Sen geciktin, ben de va- kıt geçirmek için hatıra defte- | rimi okudum. Annemin, baba- | mın hapsinin acısı içinde., Ka yadan da mektup geldi. Eski mektep hatıralarından bahset- miş.. Müteessir oldum. Sonra bep bulamamıştı. ! mek lâzımgelecek, ve bütün limler onları burada gelip bestçe tetkik edebilecekti. İİ bu tarihden itibarendir ki m inkişaf ve muntazaman te etmekten fariğ olmadı. Zati 1906'da bu nizamname teşdiki dildi, çünkü bütün hafriyat genin murakabe ve nazareti” tabi bulunduruldu. — Keşki daha evvel başka Hamdi Bey çıkıp ta bu ahkâ. nizamiyeyi vazettirebilse İ Zira Hamdi Beyin bilhassa e li memleketin eski tarihini t6f sil eden hiç bir eserin artık bif| dan kaçıp gitmesinemüsaadef! memek idi. Türk toprağındi” zâhire çıkarılmış nice şah ler var ki bugün Luvr Müs€ sinde ve yahut Berlin'dedi. Milo'nun Venüs'ü, Semadi Muzatteriyeti, Bergama D* Ter muharebesi, ve daha bilme, neler!.... bu defin vaktile hiç bir nizam ve kan” mevcut olmadığı içindir ki © 2 | —— me BİNA nebi memleketlerin yolunu tWf tular!,.. . (Devam edecek VAHLL dayadı: EN, 3 — Haydi bahçeye çıkalı” biraz hava almak istiyorum”? Defteri de beraber alalım yakalım, Süha.. Bir daha müteessir eden satırları mak istemiyorum. ”. Yavaş, yavaş bahçeye ini”! ler, Gece çok karanlıktı. Füsül defteri küçük mermer masan” üstüne koydu. Süha bir kibri le tutuşdurdu. Defter karani!” gecenin içinde kızıl ışıklar” kıvrıla, kıvrıla yandı, öne” ken son âlevile Füsun elind ki zarfı tutuşdurdu. birden bire parladı, sonra Y# | vaş, yavaş kararırken en 8€ kızrltıyı, başı Sühanın om da âlevlere bakan Füsun Çi gözlerinden düşen iki dam | söndürdü... : BİTTİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: