2 Ocak 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

2 Ocak 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MS m Mİ AM ll el daş Hergün bir yazı Buhranın ortaya çıkar- dığı çeşitli sanatlar! Tevekkeli eski adamlar züğürtlüğün bir adı da zarifliktir.. dememişler! Dünya buhranı, düzeninde gi- den bir çok işleri durdurdu. Nice dükânk, tezgâh sahibi (insanları, elleri boğürlerinde bıraktı. Fakat buna mukabil, geçim müşkülâtı i- çinde ne yapacağını şaşıran bir çok| kimselerin önüne de yeni yeni ka- zanç sahaları açtı. Buhranın sivrilttiği (o zanaatlar- dan bir kaçı şöylece sıralıyabili- ya eskiciliği, 4 — köftecilik ve pi- yazcılık, 5 — mod i eşya satıcılığı, 6 ve elbise tamirciliği. meltsiz madenden yapılmış ziynet eşyası satıcılığı... Şimdilik hatırıma gelebilenler bunlar! Kumaş boyacılığından başlıya- İm: Bundan yirmi sene evvel,İstan bulda belli başlı kaç boya fabrika: vardı? Hiç sanmam ki adedi, biri, nihayet ikiyi geçmiş olsun. Bugün ise, Sirkeciden, Fatihe, Galatadan, Şişliye kadar, hemen tramvay durak yerinde bir boya imalâthanesi peyda oldu. Boyacılı- ğın inkişafı sayesinde, hanımları- mız, bir elbiseyi, modasını ve re: gini değiştirerek üç dört mevsim giyebiliyorlar. Sık sık elbise yaptırmak imkân ortadan kalkınca gelsin boya1.. Ma viden yeşile, yeşilden, beje, bej- den griye, çevir, çevir kullan. Bü- yük harpten evvel hanımlarımızın, boyası atmış ( elbziseleri ya fakir düşen konu komşunun, oyabutta evdeki hizmetçi kızın sırtında gö- rülürdü. Şimdi, öyle şey yok.. Eski elbi- seler, dertop olup boyacıya gidi- yor. Bir kaç gün sonra, hanımefen- di, yepyeni bir ropla emin karşısına çıktığı zaman, hiç bunun boyası atan eski elk 5 zuntusu olduğunu farketmiyor, Gelelim galetaya, gevreğe.. Öğle yemeğini gıda programın- dan hazfedenler, var kuvveti ga- letaya, gevreğe verdiler. Bir tane- sini ağızda geveleyip öğütmek için on Zaman istiyen bu taş gibi katı lokmacıklarm, sarfiyatı ne kadar da arttı. Satıcı, daha köşebaşından boy gösterir göstermez, genç, ihtiyar, kadın, erkek işportasının etrafma sıralanıyorlar. Galetalar, kapış ka- pışa gidiyor. Bunlardan yüz para- Jık aldınz mı, töbe açlığa.. İnsanın , bir tencere plâv yemiş gibi nefes alacak yeri kalmıyor. Kundura eskiciliğini hele hiç sor mayın.. Bu işi, şimdi seyyar eskiciler değil, şatafatlı kundura- cılar da yapıyor. Bir çoklarmın vit- rinlerinde görürsünüz; “Yarım pençe, dikişsiz yama... Şu kadar ku Tuş,,,. “Tam pençe, altılâstik şu kadar...,, Ayakkabının altı sanki bir parça sıyrılmakla kıyamet mi kopar? Yarım lira ile bitecek bir iş için, yeniden on lira mı vermel Tarihi roman: 17 Öyleyse, yaşasın pençeli ayakka- bı! Köftecilik ve piyazcılık. Lokan- tacılığın zararına inkişaf eden za- naatlardan biri de bu oldu. Kasaptan veresiye üç okka, da- na eti alan, bir küçük köfteci dük- kânı açıyor, yalnız, Sirkeci ile E- minönü arasında belki yirmiye ya- kın köfteci var. Buralarda en pa- halı köftenin tanesi yüz paraya ..- Tuzuna mı, biberine mi, sovanma mı, yoksa, yanında garnitür maka- mında getirdiği domatesine mi? Ya o piyazcı dükkânlarının kala- balığı nedir? Bütün masalar, tıklım tıklım dolu!, Lokantalarda ise, gü- nün bu en işlek saatlerinde garson- lar, sinek avlar. Ön kuruşa karın doyurulan,yirmi beş kuruşa tatlısı ile tuzlusu ile dört kap yemek yenilen ahçı dükkânla- rı, drurken lokantada bir kap ye- meğe yirmi beş kuruş verecek kaç baba yiğit kaldı? Modası geçmiş ucuz eşya satıcı ” da, hatırı sayılır kârlı işlerden Meselâ, en görünmez yerinde kü- çük bir güve yeniği bulunduğu için on beş liralık tiftik hırkanın üç raya, şimdi kimse kullanmadığı çin uzun ökçeli, yandan düğmeli Bir potinin iki yüz altmış beş kuru- şa satıldığı günler oluyor. — Yan yattı, çomura battı, sahi- bi top attı? oOGürültüsü arasında, yünden yapılmış tek © yamalı yeni bir gömlek yüz kuruşa! İyicins, yerli mal ipekten bir kadın çorabı için dükkânda bir lira isterler. Fa- kat git MAİ ya... Altmış be- şe, seç,seç beğendiğini al!.. Bu ucuzluk (sayesinde ufak te- fek manifatura eşyası satanlar, gün de bir kaç işporta mal devrediyor. lar, Örüçülük te, buhran yüzünden, az inkişaf etmedi. Eskiden elbise- niz çiviye takılıp boydan boya yır- tıldığı zaman, doğruca terziye gi- der Şimdi ise hatırınıza ilk gelen ü oluyor. Büyük harpten evvel, örücülerin nerede olduğunu bilmiyenler vardı. Şimdi başlarına kaza gelen ne ka- dar pantalon (o ceket, yelek varsa hepsi örücüde!.. Ya koltuk meyhanelerinin bu- günkü kadar çoğaldıkları görülmüş mü idi? Ayakta rakı ve bira içilen bu daracık dükkânların tezgâhla- rına yanaşabilmek, bayağı bir me- sele... Hele kerahat ( demlerinde, koltuk meyhaneleri, vesika ekmeği satılan fırın kapılarını andırıyor. Bu rağbetin o sebebini koltuk meyhanelerinin dıvarında asılı lev- hada okuyun: Rakı (o mezesile 10 kuruş! Birahaneye girince, en aşa- ğı bir kadehe 15 kuruş verilecek. Yüzde on garson hakkı da tabii u- nutulmıyacak?.. Şapka ve elbise tamirciliği de az ilerlemedi. Kostüm, eskiden yal- nız bir yüzünden giyilirdi. Büyük harp, terzilik mesleğinde yeni bir inkılâp vücuda getirdi. Terziler, Güneşin Oğlu niçin sap Yoksa beni bir ( tuzağa mı düşür- mek istiyorsun? z Asu bu sözleri o söylerken, Sarı Ceylân oğlunun yüzüne baktı; — Yıldızının üstüne o bir bulut çökerse, bir daha babandan haber alamazsm! Şu delikanlı, buraya, bana bir fenalık yapmak için getir- dinse, çabuk ve açık söyle, (Ur)un semasından bir felâket yağdırdık- tan sonra teslim olayım..! Sarı Ceylânm oğlu (Asu)nun ayaklarina kapandı: — Bize itimat et, büyük bilgiç! Sana getirdiğim adamdan iylikten başka bir şey görmiyeceksin! Urlunun yalvarmakta hakkı var. dı.. Çünkü babası iki | yıldan beri | (Fıratlı kabilesi) arasında esirdi. Asu onun nasıl yaşadığını sık sık yıldızından sorup oğluna haber ve- riyordu. | Böyle bir adamın Asuya fenalık İ AM ar isterim, — Senin kim olduğunu, buraya anlamak Yazan: İskender FAHREDDİN Batıkuşu da atıldı: Gönlü sevda ateşile yanan kim- selerden sana fenalık gelmez! Be- ni sevgilime ancak sen kavuştura- caksın! Sert - elli'de bana (o böyle söylediler, Sevgilimin yıldızını bul, onu sıkıştır ve bu ateşi onun yüre- ğine de sal! Eğer | istediklerimi çarçabuk yaparsan, seni Urluların gözünde büyüteceğim ve (Bora)- nın biricik bilgici olacaksın! Kırmızı sakallı Asu, delikanlı. nın sözlerine inanmıştı. — Peki, dedi, sevgilinin kıyafeti- ni tarif et bakalım! Yıldızını bula- yım... Batıkuşu anlatmağa başladı: — Orta boylu. Buğday il İnce belli. Kıvrak ve sehhar.. yanağında siyah bir beni var.. — Yetişi: — Nasıl giyindiğini de anlata- yım, — Hacet yok. Kim olduğunu a: an-| boli Bütün memleket yeni ölçülerle tartmaya (Başı"1 inci sahifede) dana hesabını yaptıktan sonra: — Listede 50 kuruşla 55 kuruş var. Şekerin kilosu 52 kuruştur. 50 kuruş- tan olsa 100 para vereceksin. Ya bir parça eksik olsun, yahut on para faz- la ver de 50 gram tartayım.. eee Bir kasap dükkünmda etin kilosu | 48 kuruş ettiği halde neden elli kuru- şa satıldığını soran müşteriye kasap çi rağı şu çevabı vermiştir: — Halk, hesap edemiyor. kolaylık | olsun, diye! ... Bir balıkçı, hamsinin okkası 35 ku- rüşken kilosunu da ayni fiatte satmış tır. Müşterilerden biri “böyle şey olur mu?,, demiş, şu cevabı almıştır: — “Okka ile kile arasnda çok fark yoktur.,, Müşteri balıkçıya çıkışarak aldığı bir kilo hamsi mukabilinde 25 kuruş vermiş ve balıkçı sesini çıkaramamış- tır. Bazı esnafın da yeni tartıları henüz tedarik otmediklerinden tahminen sa- tış yaptıkları görülmüştür. Belediyenin bir ihtikâr hissi veren bu vaziyet karşısında ciddi surette fa- aliyete geçmesi beklenmektedir. Manifaturacılard ahiç yadırgayış yoktur. Arşın kalkmış, alışveriş tama- men metre üezrinden yapılmıya başlan mıştır. Halkın en kısa zamanda yeni ölçülere iyice alışacağı görülmekte» dir. Kudret Beyin beyanatt İstanbul mıntakası ölçüler ve âyar başmüfettişi Kudret Bey de, dün ken- dişile görüşen muharririmize şu be- yanatta bulunmuştur: -— Kanun meriyete girdi. Hükü metin bütün tebiiğlerine ve neşriya! na rağmen son güne kadar ölçülerini edarik etmiyenler, dün “evvelki gün, na iağmen ihtiyaç memnuniyete şayan bir tarzda tatmin edilmiştir. Maama- fih bugün de İstanbulun ihtiyacı yüz- yö Bunlar hakkında bit- tabi İâzimgelen kanuni muamele ifa gi verilmiyecektir. Bunun için icap eden bütün tedbirler alşamıştır. ziyeti şudur: bir fabrika günde bin takım pi- yinç tartı satışa çıkarmağa başlamış- üçüncü smıf diğer fabri- kalar da günde! 500 takım kadar çıka- rıyorlar, Bundan başka ayrıca dökme demirden de günde üç ton kadar pi- yasaya çıkarılıyor. Bu suretle ihtiyaç tamamen karşılanmaktadır. “Teşkilâtımız, “her vaziyeti karşılı- yacak kadar genişlemiştir. İmalâtçı- ların yaptıkları tartılar, ayni günde âyar ediliyor ve gene ayni günde dam galanıp satışa çıkarılıyor. Meselâ dün 18 imalâtçının — ki hemen hepsi bu kadardır — getirdikleri mallar ayar- lanmış ve damgalanmıştır. Bunlarm yekünu takriben 15 bin parça tartıdır. “Bugünden (dünden) itibaren dam- gasız malların alım ve satımı yasak zengin bir kere sevinir, fakir il kere... Sözünü teyit ederek ayni el- biseyi iki defa eskitmek çaresini bulunca buhran lügati, yeni lah kazanmış oldu: Tornistan!... Kıymetsiz ziynet eşyası, alış ve- rişinin ne kadar arttığına da tabii dikkat etmişsinizdir. Nedir o, çakıl taşından farksız kolyeler, o renk renk boncuklar- dan sözüm ona ( pantantifler, üç günde kararan; içi boş madenden yapılmış bilezikle: Bütün bu kıymetsiz ziynet eşya- — olduğu için dehşetli re- Yrekkeli eski adamlarımız, zü- İka adı zârifliktir dememiş- M. SALAHADDIN ! başladı | edilmiştir. Biz, imalâlçılara, bize ka- dar gelmeyin, diyoruz. Ve memurları: mızı imalatçıların ayaklarına gönderi» | yoruz. Onlar, imâl edilen & malların nümunelerini alıyorlar ve çuvallara koyup mühürliyerok merkeze gönde- riyorlar. Bu mesai, öğleye kadar de- vam ediyor. Öğleden sonra saat niha- yet 16 ya kadar bu nümunelerin birer birer ayarları yapılarak muvafık olup olmadıkları tespit ediliyor. Bunu mü teakıp damgacılarımız, imalâthanele- | re gidiyorlar ve akşama kadar imal €- | dilen malların damgalanmasını biti- Asorti eldiven, çanta Gi m. be riyorlar, Bugün ayar ve damga için | | müracaat azdır. ,, Diğer taraftan yaptığımız tahkika- ta göre, bir !/raftan belediye memur- ları, diğer taraftan ölçüler ve o ayar başmüfettişliğine mensup üç memur, muhtelif mmtakalarda dolaşarak ye- Bi kanunun tatbikatını tetkik etmiş- lerdir. Memurlar, henüz yeni ölçüler- den tedarik etmedikleri görülen bazı tle yeni tartılar tedarik et iki gün daha bu vaziyette devam ed lecek ve en sonra müsadere ve dük kân seddi gibi mizamnamenin tayin ettiği cezalara müracaat olunacaktır. Piyasada yeni tartılar bulunamadı. ğından şikâyetler vaki o olmaktadır. Dün piyasaya çıkarılan yeni imal e- dilmiş malların öğleden sonra ayâr ve | damgaları tamamlanmış ve arayanlar dan bir kısmına satış yapılmıştır. Mal yetişmediğinden alamıyanlara da, bu- gün için teslim edileceği taahhüt edil- miştir. Farzrmuhal olarak İstanbulda beş bin esnafın yeni ölçülerden teda- rik etmedikleri kabul edilse bile, ima- lâta nazaran ihtiyacın beş gün zarfın- da tamamen temin edilebileceği temin edilmektedir. Dün bilhassa kantar © arayanların fazlalığı nazarıdikkati celbetmiştir. Dirhem arıyanlar da varsa da, az çok bulabilmişlerdir. Ekser kantarcı- lar, kantar tedarikini son güne bıra- ktıklarından bu vaziyete düşmüşler. dir, Kantarcılar da, eski kantarları, üzerlerindeki okkayı silip nizamname ye uygun hale getiren tamiri dün bütün gün kendilerine götürülen eski kantarları tashih ile meşgul olmuş lardır. Bunun için 4 - 5 lira ücret alm- makta ve yeni kantarlar da 15 liraya satılmaktadır. Dirhemlere gelince; dün Kantarcı- larda bazı seyyar kimselerin ellerinde dirhemler olduğu halde satmak için dolaştıkları ve muayyen fiatten yüksek fiat istedikleri söylenmektedir. Malüm olduğu üzere, cumartesi gü- nü Ankaraya dönen Iktısat Vekâleti Müsteşarı Hüsnü Beyin riyasetinde İstanbul mmtakası Ölçüler ve ayâr başmüfettişi Kudret ve belediye fen müşaviri Hulki Beylerden mürekkep bir komisyon, imalâtçılarla da anlaşa- bir fabrikanm satış yerlerinde muay» yen fiatten fazla fiatlerle satış yaptır. dığı görülerek zabıt tutulmuştur. İstanbul mmtakası ölçüler ve ayar- lar başmüfettişi Kudret Bey de, bu kabil bazı halleri bizzat görerek bele- diyeye malümat vermiştir. mak için sıkı bir mürakabe tir, Şirketlerin saatlerine gelince Şirketlerin saatleri de birer birer kontrol edilecektir. Bu hususta da İs- tanbul mıntakası ölçüler ve ayar maş müfettişi Kudrot Bey bize demiştir ki: “ — Şirketlerin bir sy vakti var. A. E.G, elinde mevcut stok ik Şirketinden de be- . Belediyeler ta- rafından işl beyanname vermeğe nizamname tabi ini kont- geçilecek ve her binaya birer birer gi- dilerek kontrol yapılacaktır.,, Asorti eldiven, çanta Bir mantodan veya bir tayyur- dan kalmış parça ile asorti bir çan- ta ve eldiven yapabilirsiniz. Bu tak- dirde çanta ile eldiven işlenecek kısım kadifeden olmalı ve kenarla- rı ince bir kordon veya pikürle ka- patılmalıdır. Çanta ve eldiven kadifeden de yapılabilir. Bu takdirde işlenecek kısım tahtadan olur. Beyaz üzerine siyah, bej üzerine maron, koyu ma- vi üzerine açık mavi iyi gider. Ti inde güzel bir akşam aç şeklin; Ze , Anneler kızamık hakkında neler bilmeli? Çocuklar arasında sık sık görü- len hastalıklardan biri de kızamık- tar. Kızamık korunması pek güç, bilhassa kışın tehlikesi çok büyük bir hastalıktır. Bunun için çocuk analarının bazı korunma tedbirle- ilmesi lâzımdır. Kızamık birinden diğerine ancak temasla geçer. Binaenaleyh hasta olmamak için evvelâ hasta ile temastan kaç- mak icap eder. Bir evde kızamık- hı çocuk mu var, kat'iyen çocuğu- nuzla o evi ziyarete gitmeyiniz. Kızamık geçiren büyük yaştakile- rin böyle bir eve çocuklarını gö- Yangından | Çıkarılan kasa (Başı 1 inci sahifede) nacaktır. Kasacılar bu büyük kasa ile dün açılan küçük kasayı mukayese et ve büyük kasanın yanında açi Yeniyi kanin kz si a mahiyetinde olduğunu, bu kasadaki evrak yanmayınca büyük kasadaki pa raların ateşten hiç mütecessir olmadı” ğı kanaatinde olduğunu söylemişlerdi” Filvaki umumi kanaat te bu merke? dedir. Ve büyük kasadaki evrakmak” tiye yüzde iki yüz ihtimalle yanmadığı umulmaktadır. Kasa bugün açılıp ta muhteviyatt tamamen zuhur edecek olursa ic gından 5 kuruş bile zarar et meden kurtulmuş olacaktır. Büyük kasadan sonra da gene ema” net mücevherat ve zikiymet eşyanın muhafaza edilmekte olduğu on büyük © kası açılacaktır. O kasada da hiç bif zarar olmadığı anlaşılmaktadır. Yan gın yerinde hafriyat meselesine geli bu evvelce de yazdığımız veçhil cak belediyenin tehlikeli yerleri yık masından sonra kabi! olacaktır ve asil muhteviyatınn bozulmasından endişe edilen hukuk ve ticaret mahkemeleri kasaları meydana çıkarılarak açılacak tur. Maamafih alâkadarlar bu kasalar rın mubteviyatmın bozulmadığını da ummaktadırlar. Mahkemeler nerde çalışacaklar? Müddeiumumilikten: 1 — Müddeiumumilik * Çilâmat kıs* mı Sultanahmette umumi hapishane) « İstintak daireleri ve Sultanahmet rinci, ikinci, sulh ceza mahkemeleri, ad. liye emanet memurluğu tevkifhame bi“ © masının idari kısmında, 2 — Ağır ve asliye ceza mahkemesi levazım ve encümeni adliye Sultanah- met parkı karşısında Muallimler Birli binasında, 3 — Sultanahmet birinci, üçüncü, be şinci sulh hukuk mahkemeleri Eminönü kaymakamlığı binasında, 4 — Adliye başmüfettişliği Sirke cide tramvay tevakkuf mahallinde Li- man hanında, $ — Birinci ve altne asliye hukuk mahkemeleri Mubtelit Hakem mahkeme lerinin bulunduğu mülga Maarif nezaret! binasında. 6 — Asliye beşinci hukuk mahkemesi Tıbbı Adlinin karşısındaki Alay köşküs ticaret memurluğu 4 üm cü Vakıf hanmda ticaret odasında. 7 — Asliye ikinci, üçüncü, 4 üncü bukuk mahkemeleri Beyoğlu adliye der resinde. Jera dnireleriz Tephanede Askeri SCİ nayi mektebi binasında. Tebliçet müdüriyetiz Sultanakmett8. türmeyip te, sadece kendi mesi de mazur değildir. Çünkü ken disi hasta (olmasa bile kızamık mikrobunun bir nevi nakil vasıta” st olur, hastalığı Okendi evine kendi ayağile götürür, Hastalık, Çi he temastan on, on dört gün sonra başlar. En fazla sirayet devri de hastalığın başlan- gıç zamanlardır. Hastalık bazan hafif, bazan yüksek ateş gösteren nezle ile başlar. Sonra ekseriyetle yüzde, ve kulak arkasında lekeler çıkar. En karin sirayet bu devrede olduğundan, bu şekilde nezlelile- rin hemen yikkani tirahat ettiril- mesi, hem hastalığın yayılmasının İ önüne geçmek, hem de hastalığın © hafif seyretmesi için pak izmiri Bu hastalık en ziyade akciğer ve hava borularmda ve kalpte ihtilâf yaptığından soğuk almaktan korun mak ve yorulmaktan çekinmek lâ“ zımdır. dar beş yüzden fazla (erkek tarif etti. Sen bunların sonuncususun ! Batıkuşu hayretle Asu nun ne bakarken, ihtiyar gülerek sordu: — Mersa'yı ne vakitten beri se. viyorsun? Batıkuşu şaşalamıştı. ir oğlu her şeyi neden Se le Somurttu.. Delikan- mm sevgilisi meydana çıkmıştı. Bundan can sıkımtısı ve somurt- kanlık neye yarardı?! Batıkuşu başını salladı. Her şe- yi itiraf etti: — Onu iki yıldır seviyorum. Ve ağlayan bir sesle: — Onu senden istiyorum.. | Diye yalvardı. Ceylânğlu mert bir adamdı. Batıkuşu'na çok acımıştı. — Elini ateşe uzatmışsın... Gön- lünü ateşe açmışsın! o Yazık sana Batıkuşu! z Diyerek delikanlınm koluna gir- ki — Haydi, yürü.. Vazgeç bu sev- dadan! O meş'um kız, senide bir damla su gibi çarçabuk yere döküp kurutacak! Onun peşinden koşan- lar, çürümüş ağaç dalları gibi, der. hal yere düşüp toprak altında kay- lurlar. Haydi. rini bulayım. Onunla evlen! Yur- dumuzda ondan çok güzel ve on- dan çok sevimli Türk kızları var. İhtiyar sihirbaz susmuştu. Batıkuşu inatçı bir insan tavrile silkindi.. Ve mağaranın içinde kor- kunç akisler yapan yüksek bir ses- le bağırdı: —Ben Sert - elli'den buraya o- nun için geldim. Yüreğimdeki ya- rayı ondan başka bir kız saramaz. Ve Asu'ya döndü: — Mersâ'yı senden istiyorum, | ihtiyar! Onun gönlünü benim gön- | e bağlıyacaksın! Onu benim | ına getirteceksin! Yoksa seni, kanına girmek istiyen Urlulara teslim ederim: “İşte, sizi biribirini- | ze katan bir sihirbaz.. Haydi parça- layın onu..!,, Diye bağırırım. Deri- ni etinden ırırlar ve kemiklerini atarlar! Ayak rıncalar gibi, geberir gidersin! Asu tehlikeyi görünce itiraz et- medi. — Bu gece onun yıldızmı bula. | mam. Yarın, gece yarısından evvel gel..! Dedi, dileklerini yerine geti- receğim.. Ve Mersâ'yı senin ateşin- le tutuşturacağım! arkadaş mağaradan çıktılar. tıkuşu da yumruklarını sıkarak ça- dırına geldi. Sabahı bekledi.. Ortalık ağarıncaya kadar uyu madı, Ayni gece, Güneş'in oğlu da sa- baha kadar uyumamıştı. Fakat, Ba- tıkuşu gibi, sevgilisini düşünerek değil, yurdunu ve yurttaşlarını dü- şünerek.... ... Bir yangın. Bora Yorgun ve dalgın. çadırm- da gözleri açık yatıyordu. Ufuklara penbe (o bulutlar düş- tü. Uzaktan, gittikçe o büyüyen bir yu arasında acı bir feryat duy- lu. — Aleş.. Ateş... Güneş'in oğlu yerinden fırladı... Çadırından dışarıya çıktı. Ur şehrinin sınırlarından yükse» | len kırmızı alevleri gördü. — Yangın... Fıratlılar nihayet dediklerini yaptılar ha...! Bora arkadaşlarını başma topla- dı.. Sınmlara koştular. Urlular o güne kadar böyle bü- yük bir yangın görmemişlerdi. Sınır etrafındaki ottan kulubeler tatuştukça göklere çıkan aley dak. sokaklara dökülenler bağırarak kaçışmağa başlıyodu. Smırlardaki nöbetçiler düşmanı" nerden geldiğini ve smır etrafında” Türk akıncıları yangı söndür meğe savaşırken, halk arasından ihtiyar bir adamın sesi işitildi: — Kızı kaçırdılar. e Tutunuz- Kovalaymız! Bora bu sesin tu... mi İs gördü: Kızını kim kaçırdı, baba? İhtiyar ağlıyarak: — Fıratlılar kaçırdı, oğul! Hay” di koş arkasından. Ne duruyorsun? — Ne tarafa gitti? — Sahile doğru... Bora nehir & boyuna doğru kof" mağa başladı. İ geldiği tarafa (Doğu) Ur şeh: en güzel | | kızlarından biri idi. Fırathların re” isi bu kızı kaçırıp getirene bir avu$ inci vereceğini vadetmişti. Fıratlılar, bundan sonra, Türk” | lerden kaçırdıkları kızlarla evler ve bu suretle kan karışıklıği tom nine karar vermişlerdi. ; Fırat kabilesi reisi, Doğu'yu ke” di yeğeni ile evlendirecekti,

Bu sayıdan diğer sayfalar: