30 Ocak 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

30 Ocak 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ilimden San'ata Güzel sanatlarda istidatları bu lunduğu halde, o istidadı ilerlet- mekten vazgeçerek ilim işlerinde çalışmağa gelenler epeyce vardır. Fakat ilim işlerinde muvaffak ola rak, gıpta edilebilecek bir mevki tuttuktan sonra, onu bırakıp ta Gü zel sanatlerde yükselmeğe giden- ler pek az ir. Geçenlerde, öldüğünü gazete- lerde okuduğumuz Fransız heki- mi Paul Richer, emsali az görü- len, o adamlardan > hekimlikte büyük bir üstadın ya- nında kendini göstermiş, hekimlik te parlak bir istikbal temin edecek ilmi bir mevki kazanmış olduğu halde, Güzel sanatlere dönmüş ve hekimliğinde | topladığı derin bil- gilerinden Güzel sanatleri istifade ettirerek orada ehemmiyetli bir venilik yapmıştır. Paul Richer (Pol Rişe), daha küçük yaşta iken resim yapmakta göze çarpacak derecede ictidat göstermekle beraber, zamanının i İlim cereyanına kapılmış ve hekim lik yolunu tutmuştu. Pek çalışkan bir genç olduğundan tali de ken- disine yardım etmiş ve 1874 sene- sinde, 25 yaşmda iken, Paris has- tahaneleri hekim muavini olduğu vakit, kendi atlerde istidadını, hemde” ili; islerinde çalışkanlığı bir arada iş- letehilecek bir hekim hocasrsm, Charcot'nun yanına düşmüştür. Charcot (Şarko) hatiplik san- atini hekimlik derslerine getirmiş ve bu sayede, pek az sayıda heki- min varabildiği, en büyük şöhrete varmış, haki bastalık şekli tün dünyayı inandıracak kadar, sanatte maharet göstermiş bir ho- ca idi. Onun için yeni muavini Richer'nin resim yapmaktaki isti- dadından, kendi derslerinin şöhre tine ne kadar fayda geleceğini ilk hamlede anlamıştı. Yeni muavini- ni hemen kendisine lâboratuvar şefi yapti ve o vakitten itibaren meşhur hocanın ders yeri olan Sal petriöre hastahanesinin resimli ki tapları meydana çıkmağa başladı. Muavinin 200 karakalem ve 10 su lu boya resmi havi olan tez kitabı 1881 de çıktığı vakit, hocanın en büyük icadı olan büyük İsteri has talığının şöhretini göklere çıkar mıştı. Richer delilerin. yaptıkları sanat eserleri hakkında iki kitap ile Güzel sanatler ile hekimlik ara sındaki münasebetlere dair bir ki tap yazdıktan sonra, hoca bu gü- zel kitapları devamlı bir hale koy ak için, gene meşhur Nouvelle İconographie de la Salpetriöre Mecmuasını tesis etti. Bu mecmu- anm müdürlerinden biri, tabii ola rak, Richer idi. ... Güzel sanatlerin hekimliğe gel mesinden büyük bir fayda görül- dü: Charcot bir taraftan kendisi- nin hatipliği, bir taraftan da mu- 'nin ressamlığı sayesinde hekim liği ve bilhassa sinir hastalıkları bahsini bütün cihana sevdirdi. Fa kat Güzel sanat, ilmin ifadesine ne kadar büyük hizmet etse de, onun hakiki terakkisine yardım €- demez. Belki hakiki olmıyan şey- leri de öyle göstererek, ilmin doğ- ru yolundan şaşmasına sebep o- olur. Hakikat daima güzeldir, der- ler; fakat her güzel olan şey dai- | ma hakikat değildir. Charcot'nun | Yazan : o Stefan Zweig | | Yazan : GA. derslerinde de böyle olmuştu. On ların hepsi güzeldi, fakat hepsinin hakikat olmadığı sonradan mey- dana çıktı. Galiba, Richer hocasının tuttu ğu yolun hakikate götürmiyeceği- ni anladığı için, onun gittiği yolun aksi istikametinde gitmek, ilmi Gü zel sanatlere götürmek istedi, ve bu yolda pek çok muvaffak oldu. Güzel sanatler erbabı için yaz dığı teşrih kitabı, kendisinin yap- dığı 300 resim ile birlikte meyda- na çıktığı vakit, sanat âleminde bir mucize gibi göründü. İlimler Akademisi, Güzel sanatler akade misi bu kitaba mükâfat vermek i- çin birbirile rekabete giriştiler. Richer, daha eski Yunan devrin- denberi, insan vücudünde hiç bir artistin göremediği güzellikleri meydana çıkarmış, asırlardanberi yerleşemiyen Güzellik kanınu'nu tamamlamağa çalışmıştı. Çıplak vücut sanati bu kitapdan çok isti- fade etti, Richer insan vücudünün dur. duğu yerdeki halini, artistler için, böylece tesbit ettikten sonra onun hareket halini, yürürken, koşar- ken, atlarken, güreşirken, çalışır- ken vaziyetlerini, gene artistler i- çin, tetkika koyuldu. 1895 sene- sinde çıkardığı (Artisler için Fizi yoloji) kitabı çıplak vüvudün ha- reketleri sanatına çok hizmet et- * Daha sonra mukayeseli teşrih sahasma girerek orada ilkin af teşrihini, şekillerini tetkika koyul du. Bundan sonra da başka hay- vanların teşrihlerini tesbit ederek bu kadar geniş hizmete ömrü ye- tişmedi. g ... İlmi sanate götürerek, Güzel sanatlerin hakiki ifadesine bu ka- dar hizmet etmeğe çalışan bir a- damın, artislere verdiği malümatı bizzat tatbik etmemesi, kendisinin de Güzel sanatlerde eser bırakma ması kabil değildi. Richer'nin daha hastahane he kimliğinde yaptığı kara kalem re- simleri, büyük ressam İngres'nin resimlerile mukayese ederler. Teş ih malümatını te: kendisi de heykeltraşlı hiç bir hocadan ders almadan ken di kendisine çalışarak, başlamıştı. Pariste Petit Palais'yi süsliyen arada üç kız” artistlere ver- teşrih derslerinin mükemmel bir hülâsasıdır. Tabiiyat Müzesini süsliyen “İlk artist” Antropoloji ilminin toplıya bildiği malümatı bülâsa eden bir sanat eseridir. Bundan sonraki sanat eserleri, in san vücudünün hareket esnasında ki muhtelif hareketleri hakkında derslerin tatbikatıdır. “O. » “odun yarıcı”, “gülle ile | oyniyanlar”, “, mesi” Fiziyoloji tetkiklerini ifade a birer Güzel sanat eserleri- ir, Richer kendini büsbütün Güzel sanate verdikten sonra, hekimi ni gene unutmamış, hastahane: iken kı alem ile ifade ettiği has talık şekillerini heykelle de ifade etmiştir. Muhtelif hastalıkları gös teren heykelleri, Mançuri'de ve Orta Amerikada bulunan, eski za manlarda Türk ırkının sanat eser- lerini hatırlatır. Heykeltraşlıkta şöhreti yükse- lince, hekimlikte büyük adamla- rın heykellerini yaptırmak için o- na müracaat edilmiştir. Richer' nin kendi memleketi olan Char- tres şehrindeki Pasteur heykeli, Paris Tıp fakültesindeki Cornil, Lyon Tıp fakültesindeki Arloing, Sainte - Anne hastahanesindeki Mağnan heykelleri onun eserleri- dir. Bunlardan başka gene büyük hekimleri gösteren, sayıları pek çok, medalyonları ve madalyaları vardır. Madalya haketmekte dahi heykeltraşlıktaki kadar ileri git- mişti. Ölümünden bir kaç gün ev- vel üzerinde çalıştığı en son eseri, hocasının oğlu, Kuutuplar seyyahı Dr. Charcot'nun madalyesi idi. Richer, 1903 te Güzel sanatler mektebine teşrih hocası olduktan sonra, orada da büyük bir yenilik yapmıştır. İnsan vücudünün az smı tetkik etmek istiyen artistleri teşrih yapılan ders yerlerine gi mekten kurtarmak için bütün, bil | hassa artistlere en çok lâzım olan adalelerin yerlerini | gösteren bir heykel yaparak teşrih kitabını bu- nunla büsbütün tamamlamıştır. ... İlim ile sanati birleştirmeğe muvaffak olan Paul Richer daha yükseğe çıkmış, felsefeye de var- mıştı. “İnsan simasının tetkikine methal”, “Sanat ve ilim üzerine | mükâleme” kitapları felsefede dü şüncelerinin meyveleridir. Bir kitabırtda: “Sanat ile ilim ayni meselenin iki yüzüdür, ve ayni prensipin; hakikatin görünüşleri gibidir” de miştir. Bu fikrini mermerle de tesbit etmek için, ömrünün son senele- rinde “Sanat ve ilim..” ismini taşı yacak bir gurup heykâl yapmağa çalışırdı. Fakat tabiatin bütün İr şekillerini tespit etriök 'isi vakit — fazla geniş düşündüğü İ- çin — onu bitirmeğe muvaffak o- lamadığı gibi, hakikatin iki muh- telif görünüşü saydığı sanat ve i- lim gurupunu da — varılması mu- recede yükseğe çıkmak iste in — bitirememiştir. Çün- kü.. Sermenzili tahkika vusulün yo- lu yoktur Alemde bilinmiş mi hakikat ne- ye derler? G.A. MİLLİYET. SALI 39 KANUNUSANI 1934 . FAA EAESAKESE . Oyya İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanmda Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tercüme eden: İsmail MUŞTAK 2 noktasına gelince bü iki el şimşek gibi süratli ve atılgan bir hareket- le hırsızlığın taklidini bu hareket karşısında “itredim. O, ellerile bunu ben kendimi mücevherli düğmele- yin üstüne çılgınca atılan ve bun. ları mahirane bir süratle avucu içi- ne sıkıştıran hakiki karşısında zannetmiştim. O vakte yüreğime çöken bir korku ile hük- mettim ki kumar iptilâsı bu ada- mın iliklerile kadar işlemiş, kanı- nı baştan aşağı zehirlemiştir. Bu lâkayit tabiatli, yumuşak ve sakin huylu gencin kumara karşı duyduğu iptilâ hakikaten korkunç bir derecede idi. Şimdi benim ilk vazifem onu (buradan, (Monte - Carlo) muhitinden tatlılıkla uzak- laştırmaktı. O burada kaldıkça yakasını kumarın tehlikeli pençe- sinden kurtaramıyacaktı, Her hal- de sirkat işi meydana | çıkmadan suretle istikbali ebediyen mah- - volmadan evvel ailesinin gün Monte Carlo'yu terketmesi lâ- zımdı. Bu mülâhaza ile kendi masrafını vereceğimi ve düğmeleri rehinden kurtaracağımı vadettim. Yalnız bir şartım vardı: sonra hiç bir zaman eline oyun kâ- ğıdı almıyacağma, hiç bir kumara iştirâk etmiyeceğine yemin edecek, namusu üzerine söz verecekti. Ben bunu söylerken onun ilk ön- ce tevazu ile önüne e son” ra gitgide yüzünü aydınlatan bir minnettarlıkla öyle bir dinleyişi, benim yardım vadeden sözlerimi öyle yudum yudum içiyor gibi bir hali vardı ki bunu ömrüm olduk- ça unutamıyacağım. Bir aralık ma- sanm üstünden uzattığı ellerile iki elimi yakaladı. Prestiş ve takdis ile uzanan bu ellerin o dakikadaki vaziyeti hiç gözümün önünden git- miyecektir. O vakte kadar bulutlu bir tabaka ile örtülü duran gözleri parlıyarak yaşardı. Bütün vücudu mes'ut bir heyecanın raşelerile tit- riyordu. Enli 5 Onun simasında, vaziyetinde en canlı bulduğum < ifadeyi hikâye- min bir kaç yerinde anlatmıştım; fakat bu sefer minnettarlıkla uza- nan bu ellerin ifadesini, mümkün değil, tarif edemiyeceğim. Bunda öyle fevkaltibiiye, o kadar bahi yar bir hayranlık & vardı ki başka hiç bir insanda buna tesadüf edi- lemezdi. Rüyasında bir melek si- ması gördüğüve bu rüyadan uyandığı vakit bu simanm kaybol- duğunu zanneden bir insanın gözü önünde nasıl beyaz bir gölge do- laşırsa bu adamın halindeki bahti- Ati ta ancak ona benzetilebilir. li Ne saklayayım, bu sahnenin be- lâgati karşısında bütün mukave- metim kırılmıştı. o Minnettarlığın gözle görülebilen derecesine o ka- dar az tesadüf olunur ki böylesile karşılaştığımız vakit bahtiyarlık duyarız, > Hele benim gibi © her hareketi ölçülü, yaradılış itibarile soğuk bir insan bu kadar nazik bir ruha, bu derece taşkın bir hassasiyete te- sadüf edecek olursa bu, onun için haz ve inşirah verici zevkli ve yep- şmişti: adam gibi fırtmalarla sarsi rik dökük menazır şimdi füsunkâr İ yıp Fatihte indim. Çarşambadan ne ka- HiKAvET EŞ 7 e Meşhur tahvil Uykumun arasında kapının vuruldu- ğunu duydum. Gözlerimi oğuşturarak ba- | şımı yastıktan kaldırıp sordum: — Kimdir? — Benim. eski arkadaşınız Fehmi.. Rahatsız o etmezsem biraz görüşece- im. Li Saate baktım. On biri on geçiyordu. Akşam geç yattığımıdan uyuya kal marştamı, — Bir dakika.. dedim. Karyoladan fırlayıp ot rımda gezdirdim. Misafir dım. Fehmi, sarı ve zayıf çebresinde ter damlaları, yorgun bir halde içeri girdi: — Affedersin kardeşim, sizinle hem Urun zamandır görüşmedik. O Hem de başımdan 'gepen tör vakayı bize anlat mağa geldim. Hassas, 'nevrasienik, bni yüzden ““ha- yatın gadrine uğramış, ailece perişan | bir çocuktu. Son zamanlarda #avajlim- yikten de istifa etmiş, maişet cihetinden sıkıntılı bir vaziyette bulunuyordu. Onu sever ve oha çek acırdım. Başına gelen seyi merak ettim. Paketimden bir cigara uzatarak hikâyesini idnlemeğe hazır ol- duğumu söyledim. O, eski bir mendille törini silerek anlatmağa başladı: — Bundan yirmi gün evvel tahıdığım bir Rum avukat bana ibtiyar bir mat- mazelin işini tevdi etti. Eski bir dava- si varmış. Bir kaç kişi onun safiyetin- tifade ederek şahöma sit | Misir tahviline isabet eden yüz bin franklık ikramiye ile yüksek kıymete altmış do- kuz parça mücevherini dolandırmışlar- , Kadınm varı yoğu elinden gitmişti. senedir bu davanın peşinden koşu- , şimdiye kadar otuz yedi avukat de- halde üstesinden gelemiyor. du. tuttuğu vekil davayı kazanaca- ğını söylüyordu. Kadın, battal bir şa- rap fiçist gibi şişmandı. İlk gördüğüm. de baykuşa benziyen çehresi ruhumda fena bir tesir bıraktı; fakat fena insan- ların gadrine uğramış bu sakil kadına #- cıdım. Ayni zamanda maddi istifadem için işile uğraşmaklığım lâzım geliyor. “Bir gün yazıhanede buluştuk. Bana, dolandırıldığnın e tarihçesini | anlattı: Dört sene evvel davasına adliyenin naza- rı dikkatini celp için açık £ mektupları havi olan gazete nüshalarını okutturdu. Ve yeniden bütün vekayiin hülâsasını bir kaç gazetede neşrettirmek üzere Ad- liye Vekiline hitaben büyük ve açık bi şeklinde yazmamı rica etti. Bu- tam dört saat uğraştım. O, yaz» mleleri beğenmiyor, mütemadi- yen düzelttiriyor, kelimelerde kuvvet, telâffuzlarnda bile bir sihir arıyordu. Nihayet mektup veyahut makale mey- dana geldi; lâkin ben de bittim, çıldır- madığıma da şükrettim. Bunun için ba- na on lira vadetti. İki rumca, iki türkçe | gnzeteye yazdırılacaktı. Pazarlıklarını © dip ücreti kendisine bildirecektim. “Ertesi gün gazetelere müracaat et- tm. İşin yüz bin franklık & bir davaya müteallik olduğumu görünce elli lira dan kapı açtılar. Bunu matmazele sö ledim- Küplere bindi. Eskiden beş ya yazdırdığını etti. Halbuki kadar az para ile kabil değil iş olamaz. dı. Şayet cayarsn benim emeğimi ver- mesini söyledim. Yanında para olmadı- ğından ertesi gün Fatihte simitçi dük- kânnda buluşmamız için söz verdi. “Sıcak bir gün, öğleden © sonra git tim. Boğuçacı dükkânında yağ kolları arasmda onutam üç saat bekledim. Yok.. Ertesi günü buluştuk. O, geldiği- ni; fakat Saraçhanedeki simitçide bek- lediğini söylemez mi? Kan beynime sıç- radı. Lâkin ne denirdi? o Kızdırmağa gelmezdi. Tekrar istemekliğime mey- dan bırakmadan bugünlerde para cihe- #inden sıkıntı çektiğini, elemeğimi bü hafta sonra ancak verebileceğini | di. Avukatın yüzüne baktım. O: “— Başka çare yok. Demek ister gibi boyun büktü. Bir haftayı sinirlenerel geçirdim. Muayyen gün yazıhaneye gel dim. Matmazel meydanda yoktu. , Ge“ vakte kadar beklediğim halde gelmedi. Arkel tahammülüm ara Avukata çıkıştım. Evinin sdresir dim. Fatihte, Çarşambada Eskici mahal. lesinde. . Oraya kadar pasıl gitmeliyid? M: h iş hak meselesine taallük ot- iği için zahmetten çekinmek oo doğru Akşama kadar (bazı işlerimin peşinde koştuktan sonra tramvaya atla- dar uzak yermiş. Git git bitmez. Gece bir inkişaf içinde açılmıştı. Lokantadan çıktığımız zaman deniz büsbütün sakin idi. Ta gök- lere kadar yükselen muhteşem bir mavilik içinde suların sathı parıl parıl parlıyordu. Bu maviliğin öte- sinde berisinde martiler beyaz bir nakış gibi uçuşuyorlardı. (Riviera) sahillerini tanırsınız, değil mi? Burasının daima güzel olan manzarasında (renkli kart postallara mahsus hafif bir tatsız- lık vardır. Bütün renkleri tatlı ve kuvvetli olan bu manzara insana güzel bir Şarklı kadını hatırlatır: Bir sedir üstüne tenbel tenbel uza- nan bu Şarklı kadn kendisine in- itaf eden her nazara nasıl lâkayit durursa Riviera'nın — güzelliğide böyledir. Maamafih bazı pek nadir gün- lerde bu güzelliğe (bir coşkunluk gelir, her taraf taşkın — bir ihtiras ile kabarır, renkler bütün kuvvet- lerile âdeta insanın yüzüne haykı- rıyorlarmış gibi meydana çıkar. Çiçekler rengarenk servet ve ihti- şamlarile muzafferane yüzünüze çarpıyor gibi olur, zevk ve şehvet heryerden fışkırır ve ateş gibi ya- > ARTİSTİK SİNEMASI YARIN AKŞAM: Bütün kederl'rinizi u“utturacak olan ALAYIN HOROZU Fransısca sözlü ve şarkılı filmini takdim ediyor. Oysıyanlar: Zımınımızın kahkaha kralı FERNANDEL Prens RIGADIN ve Bu film Fransa'da 1933-1934 m ANDRE ROANNE vodvillerinin ex neşelisi olarak tavsif edilmiştir. gag) (12722) Yarın Akşam MELEK Sinemasında Sinema yıldızlarının en sevimlisi RENATE MÜLLER ve GEORGES ALEKSANDRE tarafından nef's bir şekilde yapılan SARI PİJAMALI KADIN Çok eğlsnceli mevzuu ile herki İSTANBUL BELEDİYESİ | Şehir Tiyatrosu Sant 14 te yalnız cuma günleri Gündüz temsir “—* Bu akşam saat 19.30 da Mi LUKUS HAYAT 1 ie era Yazan: Ekrem nl ve Cemal Reşit Beyler | Yeni naşriyal Mülkiye mecmuası Her ay intişar eden ve memleke - tin yegâne “içtimai ve siyasi ilimler” mecmuası olan (Mülkiye) profesörlerinin de kıymet ihtiva eden bu nüshada bir çok kıy - metli makaleler bulunmaktadır. Üni- versitedeki ecnebi profesörlerin de yazı yazdığı kıymetli mecmuayı kari- İerimize tavsiye eyleriz. Halkevinde konser Kadın birliği namma geçen ak - şam Halkevinde Şekip Memduh v An Bey ser verilmiş ve pek takdir 6 vakti sordum, soruşturdum. Kimse bil. miyor. Nihayet kadının el ge varımı, çehresini tarif ettim. Bir kızcac ğız beni oturduğu eve götürdü. Gene evde bulamadık. Ortaköye gitmişti. An- lamıştım. Bu kadın benimle oynuyordu. Asâmıb bozulmuştu. Görsem muhak- k acı lâkırdı söyliyecek, hattâ yüzüne r de tokat vuracaktım. Bir kaç defa daha yazıhaneye uğradım, bulamadım. Nihayet bu sabah köprüde rastgeldim. Beni görünce hürmetkâr bir revcrans yaptır — Size mahçup oldum. sonra yazıhânede buluşalım! “Artık aldanmaktan usanmıştım. Bu kadın beni ahmak yerine koyuyor, mai- gelini temin için namuskârane © çalışan bir adamın izzeti nefsile oynuyor, beni de diğerleri gibi dolandırmak istiyordu. Gözlerim karardı. Karşımda külrengi elbiseleri içinde kart bir baykuşa benze- yen kadının karnına bir tekme ( indirip yere yuv: Ve oradan geçen bir tramvaya atlayarak doğru buraya gel- dir “Sorup anladım. Bu kadının yüz bin iiralık meşhur tahvil, mücevher meselesi “Bu açıkgöz Rum karısı Bir hafta ndisine süs vererek şimdi. ıl eyince vermiyor, taarruz vaziyeti ihtas ediyor & ve sonra «emeye müracaatla © zem ve kadih davası açıyor, ve aldığı zararı manevile- ri de bankaya istif ediyormuş! Zekânın bu hortlayışına ne der: , “Şimdi rica ederim, söyle... Hareke- timde haksız mıyım? Korkuyorum. Aca- ba beni de mahkemeye verecek mi der. sin2,, Arkadaşımın haline acıdım: — Telâş etme canım; belki tekme fe- na bir yerine rastgelmiştir. de canı ce- henneme gitmiştir. Benim temize çekile- cek bir romanım var. Bir haftaya kadar bitir de makalenin acısını bundan çıka- ral. O.N. bir güzellik gelmişti. e Yağmurun yıkadığı sokaklar terütaze parlr yordu. Gökyüzü firuze renginde i- di. Taşkın bir usare ile canlanmış yeryer yeşillikler arasında çiçek demetleri, renkten meşaleler balin- de, görünüyordu. Ilık bir güneş banyosile yıkanan muhitte dağlar birden daha aydınlanmış. biribiri. ne daha yaklaşmış zannolunuyor. du; seli ufacık kasabanm etra- fmda mümkün olduğu kadar sı- kışmışlar gibi idi. Her nazarda in. sanı çileden çıkaracak bir ifadeye devet, bir teşvik vardı ve insanm kalbi bilâihtiyar bu davete kapı lıyordu. / Genç adam hikâyesini bitirdik. ten sönri iz — İsterseniz bir araba gezintisi yapalım, (Cormiche)in etrafını şöyle dolaşalım. Dedim. Memnun bir baş işareti. le evet dedi. Öyle zannolunüyor- du ki bu genç adam Monte Carlo ya geleli beri ilk defa olarak tabi- ati temaşa ediyordu. Onun burada yegâne gördüğü şey terli vücutlar. dan intişar eden ağır kokularile, suratsız ve çirkin bir insan kalaba” lığıle bu gazinonun boğucu salo- nar, O gün di bunlardan biri idi. Bir gece evvelki fırtınanm kopardığı kâbustan sonra dici nundan, sonra kül renginde, mağ: muni ve gürültücü bir denizden i- i Şmdi ise bükün sahil, gör © R S n esi kahkahayla güldürecektir. Xa»roj Bugünkü Program | ISTAN BUL 1609 m. 1720 ürümelen, 18,30 Orkestra. 1930 Eftalya Sadi Hanım ve arkadaşlari, Mi Deniilinii 21,30 Anadolu Ajansı, Borsa haberi, Sant 5 ANKARA: i İ Mozart Onverture Denjukn | Sirm Vale Du | Ballet, 1940 Alaturka w 29 Ajaan haberleri, VARŞOVA MI? ms 17 Hafif musikider mürekkep plâklar, 1725 Müsahabe, 17,55 Hafif orlesatra mesükisi, 1850 Ziraat, 19,20 Konlerans, 18/35 Plâk ile salon musikisi, 20 Muhtelif bahisler, 21 Plâk 21530 Aşk ve altın ismindeki operet temsili, 24,15 Dans plâkları, v (her iki opera & Budapeşte operusımdan nakledilecektir teakibe VİYANA 507 mi 18,05 Müsahabe, 18.25 Çift piyano ila kon- ser, 19,15 Müsahal ayarı ve. 20,35 paraçalardan 20 ders, konferans, sant ler operet ve Operalar- ç BÜKREŞ 164 ms 13 Borsa haberleri, plâk, 14 Hahörler, plâk â. 19 Me st , 20,20 Konferans, 21 Muganniye Mine Roger tara" İmdan şarkılar, 21,20 Senfonik konser Rad- aranı, 22,15 Senfonik konserin deva“ 32,45 Haberler. BRESLAU 316 m fonik takımı tarafından kö7 19,30 Konferans, 18,50 Neş'eli parçalar, Müsahabe, 19,45 Kına ziraat baber- Jeri, 20 Mi meşriyat Balet © müsikisi, 21,40 Köylü işit köyde kız, 22,10 Avcılık şarkıla ru 23 Son haberler, 7425 Spor haberleri; © 2345 Dans musikisi, 1 Harmonik konseri. © e ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işin Hariç için K. LK meşin ziyalarma garkolunmuş mu” azzam bir yelpaze halinde uzayıP gidiyor, nazarlar bir ufuktan öte“ kine, şen ve mesut gidiyordu. İ O tarihte henüz otohobil yoktur Bir araba tuttuk, Bir çok köşklef önünden, bir çok insanlar arasın dan geçerek nefis bir yol üstündö ağır ağır gidiyorduk. £ ŞemsiYf biçmindeki çam ağaçlarınm gölg“ lediği her evin, her köşkün önü” de kendi kendine: “Bu evde saki” memnun ve münzevi bir hayat Y#” şamak ne güzel şey!,, Der, içi gizli bir arzunun uyandığını duy?” | rm, Hayatımda bu dakika kadi” bahtiyar olduğum bir zaman v8” mıydı? Dün meş'um bir taliin, b3Ü tâ ölümün pençesinde kr / durduğunu gördüğüm genç ada” şimdi benimle bir arabada, yan)?” na, yüzünü bir hâl eveli yen ıstırabı bütün yül sie bir kuş gibi hafiflemişti. Âdeta çocuk, oyun meraklısı güzel ef çocuk olmuştu. Gözlerinde ateti parlıyordu. Bütün eyzamda BÜTÜN bir hürmet eseri vardı ve onun 4, çok hoşlandığım bali dalma ri yakkız duran terbiye ve ni İl > Yoli yöküya #apıp tn hafi zahmet çekmeğe başlayınca ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: