21 Eylül 1952 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BAYFA: & e— SARAYIN Dişi SEYTANLARI YARAN: KEmAl Benim derdim, senin derdinden büyük ağa! Hiç olmazsa şehvet sarası vücudunu sarsmıyor 4 — 105 — — Ne yapalım ki felek bizi ka vurmuş.. Yalnız sevebiliyor, ar- Zu edebiliyorum. Bir elini güzel kızın güzel ba- gına koydu: — Gel bari, bir kere öpeyim Gedi, sen de bana bir şarap dol- dur. Mahidil uzandı; efendisi ha- dımağa engin bir arzuyla öptü. Oda şarap tasını doldurarak sundu: Sünbül ağzını açtı «dök!> dedi, kadın dahi azar, azar bo- galttı. Sonra bir meze verdi. — Başlya efendim, dedi, başka 'e vereyim?. Eski kızlar ağası hayli olmuş- tu.. Şu son tas dermanım büsbü- tün kesti; ses çıkaramadı.. Göz- lerini süze, süze uzandı, Mahıdil onun bu hallerini çok gördüğü i- çin hiç telaşlanmadı;. dizlerini, kollarını uğuşturmağa - başladı. Bir yandan da söyleniyordu: — Benim derdim, senin der- dinden büyük ağa!. Hiç olmazsa gehvet sar'ası vücudunu sarsmı- yor. Ben ise hem seviyor, hem arzu ediyor, hem de şehvet his- leri içinde kendimi yiyorum. Kadın haklıydı.. Genç, kuvvet- N, gözel olduğu bir esir olmanın kötü şansı altın- da ezilip, gidiyordu. Söylene, u- Kuştura gözleri ağırlaştı.. Açık denizlere çıkmış olan geminin sallantısı ile de uyuyuverdi. Sün bül ağanın kamarasında artık de rin bir süküt hüküm sürüyordu. Fakat denizde ve gemide ha- rTeket vardı.. Fırtına yelkenleri de şişirerek forsalara büyük yar dımda bulunduğu için gemi, si- Tatle ilerliyor, dağlar gibi yük- selen dalgaları eziyordu. Vardi- yadan bağıranların sesleri de bir Musiki ahengi gibi bu velveleye karışmaktaydı. Hareli - bir. Ay, bütün âlemi yaldızlıyordu. Bütün gece bu gidiş devam et- ti, bütün gece Sünbül ağa Mah- dilin kolları arasında ölü — gibi iyattı. Şufak atarken gözlerini a- Çıp ta, esiresini görünce, yaptı- ğına pişman olmuşların haliyle toparlandı. Ve.. gayet hafif dür- te, dürte güzel kadım uyandırdı. Gözleri hâlâ şehvet hirsiyle pa: rıldıyordu; Arabin ise kan çana- & olmuştu: — Ayıp ettik dedi, derken şarap içtik.. Mahdil esneye, dandı. — Ben zatınıza söyliyecektim, fakat siz başlamış bulunuyordu- nuz. — Doğru.. Ama ben de hactan evvel son arzularımızı alalım, di- yordüm. işte!, Derken kapıları vurüldü; bir devend, ağanın uyanıp, uyanma- dığını sordü ve — Kaptanı Der görüşmek istiyor, Gi tik.. Dedi. Sünbül ağa bu haberden se- vinç duymuş olmalı ki, oturdu- gu yerden bağırdı: — Geliyorum, hemen geliyo- gcca gi- gerine mmril- kendisiyle le yaklaş- adar. bedbaht ş Hakikaten on dakika içinde porlandı, Mahdilinden bir öpü daha alarak çıktı. Gemicilerden kendisini gören. ter hürmetle selâmlıyorlardı. O, Mağrur bir yürüyüşle kaptanın yanına gitti; iltifatla karşılaştı; -avafık bir yere oturuldu.. Kah- vesi getirildi. Karşılıklı içiyor lardı ki kaptan: — İşte ağa hazretleri dedi, Gi- rid karşımızda. Kızıla dönmüş göz aklarını döndüre, döndüre bakan Sünbül ağa: — Güördüm, dedi, güzel bir ye- re benziyor.. Ne zaman varaca- Biz?.. — Akşama ümit ederim... üK — Güzel, memnun oldum.. | — Allah vere de korsanlar git- miş olsalar.. — Bize kimse dokunama: Kaptan, yeni bir münakaşa ka- pısı açmamak için cevap verme- di. Gözleri ileride, vazifesini ba> mağa çalışırken, deniz üstünü. de tetkik ediyordu. Sünbül ağa kendini niçin görmek. istediğini sordu. O da: — Adaya yaklaştığımızı arze. decek ve gösterecektim, başka bir şey yok ağa... Dedi. Arap ta gözlerini Ağaya dikti; engin denizler içinde bir dünya haliyle duran bu koca toprak parçası pek hoştu, kaptanın dal- dığı kadar Sünbül ağa da garip hülyalarının peşinde kendinden geçivermişti. Bu anda dehşetli bir top patlamasiyle gemi ve in- sanlar, hattâ hava sarsıldı; ha- dımağası telâşla fırladı: — Ne oluyor?1.. Gemide de bir panik başlamış, herkes birbirine aynı suali soru- 'yordu. Kaptan gözlerini — deniz 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Mazırlıyan : 1 2 3|. 4| 5 b 6 2. 8 9 10 n ”4 hut eseri; Ele geçir. 3 — İçinde | 11 — Feryat; Unsur. 12 — Mü- amabilde bir kâ- ; Dini vecibeler. 5 — Musibet, bulunüyoruz; İ git den; Rütubet. 6 — Baştaki harfsiz ab; Küşat ZAşağı doğru hareket eden. 7 — Bir hayvan yavrusu Bir edat. 8 — Denizin sathındı dır; Ek. 9 — Tersi gitme; hayvan; Tersi Istimdat edatıi. 10 — Baştaki harfsiz fenaş Bir çerkes kolu. 11 — Yanlışlık; Do- Burtan; Yuvası, 12 — Buğu ile Mikrop öldürür; Tersi eskt ko- sakların bir dairesi. Yukarıdan Asağıya : 1 — Özür; Lâyik. 2 — Gözü: pek; Bağlılık. 3 — Şeffaftır; Ah- Tâkı fena (iki kelime). 4 — Hi M; Aldatma (argo). 5 — Güzel baba (iki kelime). 6 — Tersi ot- lak yeri; Masset. 7 — Su; Yazı- h taş. 8 — Tersi Çanakkalenin sabaka hari te, Dünkü bulmacamızın halli Soldan Sağa: 1 — Matahari; Ata. 2 — Ü- mera; Asalet. 3 — Tezat; Mile. 4 — Ele; Atalet 5 — Cik; Enim; Pa. 6 — Ay; Pal; Ka 7 — Va- ziyet; Teke. 8 — ltiraf eden. 9 — Leş: Nane. 10 — Me; Cem; Vim. 11 — Ra; Elek; Site, 12 — Alelâde; Ra. Yukarıdan Aşağıya: 1 — Mütecaviz; Ra. 2 — A- meliyat; Mal. 3 — Tezek; Zile. 4 — Ara; Pire; El 5 — Hata; Ayaş; La 6 — Telef; Ced. T — Raman; Teneke. 8 — İsilik; Dam. 9 — Alem; 'Teni 10 — A- let; Kenevir. 11 — Te; Pak; İ- Vazi- ta. 12.— Atina; Eleme. üstünde gezdirerek ağaya cevap verdi: — Korsanlar.. sarmışlar bile.. Hakikaten korsan gemileri de- niz yüzüne yayılmıştı.. Sünbül ağa manzarayı görünce şaşırdı; 'telâşı arttı ve «Şimdi teslim mi olacağız!> diye söylenmeğe büş- ladı. Kaptan ağaya dişlerini si> karak kin ve nefretle bakıyordu. Bu korkunç neticenin onun in: dından doğduğunu söylemek (i tiyordu. Lâkin hacı babanın kor kudan hiç bir imayı farkedecek hali yoktu. Aynı sözü tekrarlar- ken kaptan; — Buraya kadar gelmek ces: retini gösterdiniz, şimdi de pışmak cesaretini niz! Dedi ve koştu, vardiyadan ba- Biri Dört yanımızı Büstereceksi Venedikliler!.. Döğüşeceği arkadaşla Ortada görünen yalnız gem lerdi; palalarını çektilerç toş lar Vazifelerine koştular.. Vene- dikli bu arada ikinci topunu pat- lattı; arkadan bizimkiler... Nih: yet Venediklilerin tam techizatlı gemileri toplarının — sayesinde Sünbül ağanın gemisine yaklaş- tılar. Artık palalar işliyor, dört taraftan bizim gemiye rampa e- diliyordu. Ölenlerin had ve he- sabı yoktu. Kaptan ile Sünbül ağa da gaktırını çekerek bu hengâmeye katılmak mecburiyetinde - kaldı- lar.. Düşman gemicileri, korsan İtalyanlar bu iki zevalhı ahmağı çabumak bastırdılar; göğüslerin- den vurarak yere serdiler. Artık gemi başsığ kalmıştı; kamarala- Ta, anbarlara koştular.. Kadın- larla ikinci bir cenk başladı. Mahidil, piçini almış saklan- mıştı. Lâkin diğer kadınlar tes- lim olmaktansa ölmeği tercih e- derek vuruşuyorlardı. Tabii mü- cadeleyi güze alan her kadın da öldürülmekteydi. Böylece koca gemi, Mahidil ve piçi de dahil olduğu halde Venedik korsanla- rının eline geçti.. Anbarlardaki mal, ahırlarındaki hayvanlar, mü cevherat hep zaptedilmişti. Re- isleri: — Giride, Kandiyeye çıkaca- ğiz, dedi, fakat kale beyine iyi hediyeler götürelim. Bir miço yüksek sesle cevap verdi: — Güzel kadınlardan mı?.. — Hayır.. Ben ahırlarda cins. hayvanlar gördüm; bunlardan bi rini takdim edelim.. Diye ahır diye kullamlan bü- yük anbarın kapısını açtı; gayet Büzel ve cins bir atı işaret ede- Tek: — İşte dedi, bu çok iyi.. 'Türk esirlerden biri bunu gör- müştü, mırıldandı: — Zavallı Sünbül ağanın atı!. Bunu duymadılar bile... Reis sözüne devamla: — Bu at hazırlansın ve gemi- ler karaya yanaşsın.. Emrini verdi.. Esasen gemiler yollarına de- Türk vam ediyorlardı. " Yaralı gemisi de yedeğe alınmışt alan gemiciler Türk cinsi bu gü- zel atı, eğerini bulup hemen ha- zırlamağa başladılar. Reis diğer gruplardan anbarların iyice yok lanmasını istedi. Yani Türk ge- misi soyguncular tarafından iyi- ce soyulacaktı. Karaya yanaşıp, Sünbül ağa- 'nın atı önünde olduğu halde reis dışarı çıkarken, bütün halk esir- leri falan seyre koşuşmuştu. Gü- zel atı görünce gözler, yalnız ©- 'na dikildi.. Ömürlerinde böyle güzel bir hayvan görmedikleri i- çin hayranlıkla bakıyorlar, ya- nına kadar sokularak seviyorlar. dı. ü Bunların içinde meraklı bir de papas vardı. O da atın yanına kadar gelip, dikkatle baktıktan sonra ellerini göğe açtı; kendi kendine bir şeyler okudu. Sonra yüksek bir yere çıkarak, yüksek Sesle halka hitap etti: — Bir Türk atının buraya a- yak basması iyi olmadı.. Rodos- ta, Kıbrısta da böyl olmuş, sonra © Adalar Türklerin eline geçmiş- Ür Beşiz - doğan kızlar En emin yer Patent Ne dersiniz Mister? MILLIYET Brezilya'da bir kadın beşiz doğurmuş, beşi de kiz imiş. Kanada'nın Şmeşhur nirli dördüzle- —d n de üçü ku dir. Birisi: — Neden acaba? dedi, bu yakınlarda kızlar hep — üçer beşer doğar oldular? — Her halde sarkıntılık kor- kusundan, dedim, ortalığın ha- line baksana... Daha büyükleri bile dışarıya yalmız çıkamaz ol- dular! lamın meğer deli rar Poru varmış, Bundan evvel Bakırköy — Bez Fabrikasında bir mübendis ar- kadaşını vurdu, o da deli old günu iddia etti. S cinayeti failinin de deli olduğu tahmin e- diliyormuş. Gün geçmiyor ki di liler tarafından yapılmış vukuat haberi duyulmasın. Haydi onlar delidir, aklına gı teni yapar diyelim, ama — bizim gibi akıllı geçinen zavallılar bun- ların şerrinden nereye kaçsın? Bari toplanalım da tımarhane- ye iltica edelim: Bütün deliler dışarda gezdiği 'ne göre en emin yer orası! Gazetelerde bir ilân gördüm: Piyasaya son icat —makineler gelmiş. Mısırı koçanı ile beraber övütüyormuy. Tuhaf şey! Bunun patenti Fa- rukta değil mi idi Her sene do- zum — gününde araşütle gök- len atlayan A- Tikalı — sek en dörtlük bir ailyarder, —oz- talama yüz yir Mi sene yaşa- mak için bütün 'nsani 1 öğretiyor Her gün on kilometre çıplak ayakla yürümeli, on dakika te- pesi aşağıya durmalı, bol havuç yemeli ve lürkü şöyliyerek id- Man yapmalı imiş. Biz her gün Arnavut kaldırım- larında pabuçla bile zor yürü- yoruz. Tepesi aşağı duramıyor. Sak da tramvayda, otobüste eve velallah ayak Üstü durabiliyo- ruz. Valinin tavsiyesi — veçhile karpuz ekmek yiyeruz. Sokak- larda ezilmemek — için idmanın alâsını yapıyoruz ama, can kor-) kusundan türkü süyliyemiy gaa arnaca istiyenler Plâj Kraliçe: Si seçilen Ça; layanı imdiye hiç ve kizi üç şından beri tey zesi bakıp bü- ütmüş. - Şimdi çe seçilin. annesi kapı- ya dütümey, ile kazı istiyormuş. Kız da gitmiyormuş. Mesele çatallanmış, mahkeme- ye düşecekmiş. Ben hâkim olsanı işi — göyle hallederim Si Böyi Sm, kız da gene teyzesinde kal- Elimizde — Nasveddin Hocanın ilamı varı Horozua boynuzu A Gazetelerin Diklirdiğine - göre, vdan biri — bu havadisi okudu okudu da: — Vah vah, dedi, demek ta- vuklar da ihanete başladı! At ve kadıı Bir. damlacık Rita Haywort'u elinde tutamı- yan Ali Han, İiğ babasının — ali met bir atına binerek / centi men — koşusunu kazanmış. Neye yarar ? Ati alan Üski Anlaşılıyor ki, at kullanmak, kadın idare etmekten kolaydır ve baba atına binilerek — koşu kazanıhyor ama, baba parasına fak kadın kalbi kazanı:- Radyo kurbanı Ankara Rdyosunda — çalışan bir kuzcağız — bördenbire alnir bulranınaz tutularak kendisini binanın üst katından sokağa at miş! Herkes teesslifle bu hâdisçnin sebebini birbirine soruyor. Bana kalırsa, zavallı kızcağız bitip tükenmek — bilmeyen — ve çoğu incir çekirdeğini doldurma- yan ajans havadisleriyle, iki per- de üzerinde saatlerle devam eden höngürtülü havaları dinleye din- leye canından bıkmıştır. Radyonun — düğmesi elimizde olduğu halde biz bile - dayana- miyoruz! Acaba kaç sene yaşarız dersi- niz Mister? Duzan Hözen istanbul TDevamı var) 12.57 Açılış ve program — 13.00 Haberler — 13.15 Saz e- serleri ve oyun havaları — 13.20 Faruk Akel ve arkadaşlarından dans müziği — 14.00 Şarkılar — 1430 Haftanın film — yıldıza | <Pl> — 1445 Türküler — 15.00 | Pazar konseri <Pl> — 16.00 Şar- kı ve türküler <Pl> — 16.30 Bu- | 'nu duydunuz mu? — 16440 Saz eserleri — 17.00 Müzikseverlerle başbaşa — 17.30 Şarkılar 18.00 Öğrenci saati — 18.45 Çe şitli memleketlerden — melodiler «Pl> — 19.00 Haberler — 1915 Şarkılar — 1945 Küçük orkes- tradan melodiler — 20.15 Radyo Bgazetesi — 20.30 Fasıl heyeti — 2110 Bir varmış bir — yok- muüş — 2120 Dinleyici sesiyle istekler — 22.00 Spor haberleri — 22.10 Oda müziği — 22.30 Haf tanın bestekârı <Pl> — 2245 Haberler — 23.00 Programlar — Ankara 828 Açılış ve program — 8.30 M. S. Ayarı, heberler ve hava raporu — 845 Müzik — 9.15 Günün programı — 9.20 Müzik — 145 Radyo ile ingiliz- ce — 10.00 Müzik — 10.15 Mü- Zik — 1045 Müzik: Yalnız saz- lar — 11410 Müzik — 11.15 Mü- zik — 1130 Temsil — 12.00 Mü- #ik — 12.15 Memleketten selâm — 1220 Memlekete selâm — 12.30 Müzik — 13.00 M. S. A- yarı ve habeşler — 13.15 — Mü, Zik — 13.30 Öğle gazetesi 18445 Müzik — 14.00 Hava rapo- Tu, akşam programı ve kapanış — 1658 Açılış, program ve M. 8. Ayarı — 17.00 Müzik — 17.30 Müzik — 18.00 Müzik — 19.00 M. S. Ayarı ve haberler — 19.15 Tarihten — bir yaprak — 19:20 Müzik — 1945 Müzik — 2015 Radyo gazetösi — 20.30 Müzik — 2045 Müzik — 2130 Hazır cevap adam — 2145 Müzik — 22.15 Müzik — 2245 M. S. Aya- Yi ve haberler — 23.00 Program 23.05 Sevdiğiniz sesler <Pl> — 23.30 Dans ve caz müziği <Pi> — 24.00 Kapanış. Sahip Ve Bşmüuharriri: Ali Nacf ve kapanış. KARACAN — Bu nüshada Me'sul Müdür : FARUK DEMİRTAŞ — Basıldığı yer : NURİ AKÇA ve ALİ NACI KARACAN Gazötecilik Kolektif Ortaklığı Matbuas, ROPORTAJ Hayırsızadada Çıplaklar Cemiyeti mi kurulmuş ? Şimdi artık kış yaklaştığına göre ve plâj mevsimi de bitmek üzere olduğuna göre, em fazla Üzüntüyü bu tabiat âşıkları duyacaklardır. <— Öti Bugün hava boğucu bir halde. Hâdi geli nize girelim.> Artık bu sözleri işilmez — ol dük! Hava boğucu olmasına öyle ama, hemşehrilerde denize - gir- mek arzusu kalmadı. Zaten bizde, plâj kapılarına dayanan misirci ve kestaneci- ler, kış mübeşşirleri gibi, en sı- cak havalarda bile insanın key- fini kaçırmakta yektadırlar. Aile reisi iseniz, onları görür görmez düşünmeye — başlarsınız. <— Vay canına! Kış geldi ha? Baksana mısır ile kestane çıkmış. Odun derdi, kömür der- di. Soba kurdurmak, kış hazırlı ği yapmak... Zaten, seksen yamalı Çingene bohçasına benzeyen bütçede ye- niden rahneler açılacak. Allahım sen bana kuvvet veri Kadın iseniz: <— Tamam! Havalar soğumak üzere. Yeni bir manto yaptırmak lüzim. Hay Allah, kürküm do çok eskimiş.. Şimdi herife bun- Jarı söyledik mi yeniden bir dı dır başlıyacak demektir. — Alla- kum sen bana yardım eti> Genç iseniz. <— Oh kış geldi! Sinema mev- simi başlıyor. Bu sene de güzel filmler var hani, Ama nasıl yap k da pederi kafeslesek? Bizim rençkot hapı yülty. Yeni - bir Bürberry'ye ihtiyaç var. Haydi hayırlısı. Allah büyük!> Tabil her işde olduğu — gibi, bunda da en büyük ilticagâhımız ulu Tanrıdır. Yaz gelir ona sığı. mırız, kış gelir yine ondan me. det umarız. Bu sene mevsim bir hayli sı- cak geçtiği için, kışı en az se. venlerimiz bil <— Aman> dedik. «Ne olursa olsun, şu kış gelsin de, bu boğu: cu sıcaktan kurtulalım.> İşte şimdi kış geliyor. Başımı- zın çaresine bakalım artık torbaları elde, püĞr püfür gömlerler ve şort: Jarla plâjlara koşmaya, alev gi- bi dağlayan güneşin allında, Ken dimizi ılık suların kucağına bi rakmaya elveda! Daha doğrusu, kelimenin tam münası ile, denize ve yaza elve Bu sene İstanbullular, her se- ferkinden daha fazla olarak Bo- Baza Ve Floryaya — pek rağbet gösterdiler. Şehrin ileri “gelenleri sayfiye olarak Boğaziçi semtlerini ter- cih ettiler. Evlerini kıştan teda- Tik edemiyenler, Boğaziçinde ta- nınmış, tanınmamış ne kadar 0- tel varsa buralarda — pansiyon kaldılar. Nedense bu yaz, Anadolu ya- miz plâjlarcan bir gö DENİZ kasına ve Adalara rağbet azdı. İstanbul, senelerden beri — ilk defa olarak, bu kadar çok nylon Mayo giyen kadın ve erkeğe şa- hit oldu. Bir de, döviz kıtlığından şikâ- yet ediyoruz. “Nylon mayolara Sarf edilen dövizi bir araya top- Jasaydık, muhakkak ki çok da. ha düzumlü bir sürü emtiayı it- hal edebilirdik. Ama alâkadarlar; «Biz Nylon mayo ithali için döviz tahsis et- medik> diyeceklerdir. Peki öyleyse bunca Nylon ma- yo nereden çıktı? Her ne ise, işin o tarafını ka- çakçılık Bürosu memurları — ile iktisat doktorları düşünsün, Bu sene yeşili, beyazı, sarısı, Mavisi, kırmızısı, siyahi ile yüz: lerce çeşit renkte ve modeldeki Mayoları ile plâjlara akın eden halk kendilerine en uygun plaj olarak Tarabya Konak'ı buldu. lar. — Mevsim geçtiği için rek- Jâm olmaz, rahat rahat yazabili. Tizm, Bir hayli para sarfı ile vücu- da getirilen Konak Plâjı (!) su- ni kumları ile evvelâ bu isme lâ- yık olmaya çalıştı. Sonra beyenil di diye taşını toprağını tahta- larla örttüler. Tabil kayalıldarı. , çimento ve beton ile muhkem leştirerek sunl bir adacık yaptı- dar. Şehrin en güzel kadınları ile en zarif erkekleri akın akın bu- raya geldiler. Eskidenberi alıştı ğımız beyaz donlü, kollarını ka- Yuşturup dolaşan cinsten, saçı sakalı birbirine karışmış insan- Jara hiç rastlamadık. Devlet ve hükümet büyükleri bile sık sık bu plâjı ziyaret etti- ler. Serin Teltemi, kibar muhiti ile Boğaz hamamları bu yıl yüz binlerce, banyo meraklısını ba- rındırdı. Büyükdere, Beyazpark Banyo- darı, Bebek ” hamamları, — Lido YÜrlorya ve Ada plâjları, Moda, Penerbahçe, Kalamış banyoları, Caddebostan, Suadiy, Bostancı, Maltepe plâjları hâkeza... Bir de istanbul kibar ve zen- gin mühitinin gitti 4 di ki bunlar hakikaten görülme- ye değer yerlerdi. 'Bir tanesi, memnu mıntaka sa yılmayan kısımları ile Kilyos sa Hilleri, diğeri de Şilenin o netis tabit plâjları.. Şilede — İstanbullu, en âsude yüzme imkânlarına sahip - olur Yor, sele serpe, çırılçıplak deni- ze girebiliyordu. Çok defa böyle yüzen, güneş banyosu yapan kimselere-rastla- nıyordu. Fakat, kimse kimsenin Tahatım bozmuyor, bu tabii plâje da kabine deliğinden, soyunan kadınları seyretmeye kalkan depsizler görülmüyordu. Bir İstanbullu grupu da ” Ha- yırsızadaya geçmiş orada kamp kurmuştu. Marmara balıkçılarının anlat- tıklarına göre, bu grup; Türki 'yede gayriresmi olarak ilk çıp: Jaklar cemiyetini kurmak — için teeşbbüso geçmiş, fakat — fazla Aza kaydememişti. “Aralarında birçok de bulunduğu bu cemiyet Mensuplarını " görebilmek birkaç kere Adaya gitmiş, kat ne yazık ki, hep elimi: dönmüş Balıkçıların yemin ile-- teyit ettiklerine göre çıplaklar cemi- yeti mensupları, bilhassa gece. leri mehtapta cemmi gafir ha linde denize — girmekten zevk düyuyorlardı. Şimdi artık kış yaklaştığına ve plâj mevsiminin de bittiğine göre, bundan en fazla üzüntü ecnebir duyacaklar arasında bu tabiat Aşığı insanlar — bulunacaklardır sanı İkinci Dünya Harbi sonunda bütün Avrupa ve Amorika, me: leketlerine yayılan s ü ti bir de şehrimizde başl: yaparız? Doğrusu ya; bu, Şinülmeye değer iltiyet | ABONE ŞERAİTİ İ Lr. Kr. Senelik — > . 4Z 00 Altı aylık 22: 50 Üç aylık 12 00 Bir aylık 4 50 Benebi memleketlere iki mislidir. İLAN FİATLARI 2 ve 3 Üncü sayfa sant. 4'T.L. 7 ve 8 inci sayfa sant. 250T.L. ğ İlânlardan mesuliyet kabul edilmez. Gazetemize gönde- İl: rilen yazılar-neşredilsin vali ll mesin iade olunmaz: : Dr. HAFIZ CEMAL. Dahiliye Mütchassısı, Pazardan başka her” gün: (. sabah saat 10:30-12.00 öğle- den sonra 14.30-17.00 de has- ta kabul. eder. İstanbul: Divanyolu No: 104 — 105 — — Ben sadece kara öküzü ala- cağım, ona ihtiyacım var. Zira bu güreşe hazırlanabilmek için çifte koştuğum öküzlerden birini kesmek mecburiyetinde kaldım. Fakat altınları " Recep pehlivan alsın. Bu güreşte o benden fazla yoruldu. Aliçonun bu hareketi ve tok gözlülüğü Malkaralıların son de- rece hoşuna gitmişti. Güreşten birkaç saat sonra yıkanıp temiz lenmiş ve hırsı geçmiş olan Ali- ço etrafındakilere şöyle dedi: — Bre Adalı nerede? — Bilmiyoruz usta, görmedik. Abe arayın şunu be?. Bir şey mi var usta. — Yok bir şey be, iki JAf et- mek ve kendisine biraa nasihat- te bulunmak isterdim. Halil iyi oğlandır ve iyi pehlivandır. Ba- na biraz kırılır gibi oldu. Gön- Tünü alahım. Buluverin hele şu- Aliçonun bu arzusunu yerine getirmek istiyen birkaç genç pehlivan — derhal — sağa — sola Koşuştular. Fakat saatlerce ara- dıkları halde: bulamadılar. Bu a> rada gençlerden biri Aliçoya şu haberi getirdi:. S Bi £ — Usta, Adalı gitmiş. — Sahi mi be, ne zaman? — Güreşten hemen biraz son- ra. Yalnız başına bir araba ki- ralamış ve atladığı gibi Malka- Tadan ayrılmış. Bu sözler karşısında — Aliçe sustu ve başka bir şey süyleme- di Filhakika Aliço tarafından feci bir şekilde yenilmiş olan A- dalı hırs ve utancından ne ya- pacağını şaşırmıştı. Güreş meye danmı Aliçonun elini dahi öpme- den terkeden Halil pehlivan doğ- ruca kalmakta olduğu hana gel di ve derhal eşyasını / toplayıp bir arabaya yükledikten sonra Kasabadan ayrıldı ve bilühare u- Zun müddet ortalıkta gözükme- di. Malkara güreşi Adalının Aliço ile yaptığı son güreş olmuş ve bir daha ustasiyle karşılaşmak cesaretini gösterememiştir. ALİÇONUN MÜCADELECİ HAYATI... “Tefrikamızın muhtelif — yerle- rinde ve çeşitli vesilelerle belirt- tiğimiz veçhile Kel Aliço haki- katen gözü kara, cesur ve mü- cadeleci bir adamdı. Milit hisleri kuvvetliydi. Çiğ işleri sevmez ve bu kabil meselelerde hatıra gö- müle asla bakmazdı. Buna misal olarak şu hâdise anlatılabilir: 1873 - 1874 yılla- rında Belkanlar içten. içe. kay- Bamağa ve bir takım kanlı ve Çirkin hâdiseler cereyan etmeğo başlamıştı. Sırplar, Karadağlılar te Bulgarlar bir ayakisnma i- çin hazırlanıyorlardı. - Dağlara; Çıkmış olan Sırp ve Karadağ çe- İçleri ile Bulgar komitecileri Türklere yapmadıklarını - bırak- mıyorlardı. Bilhassa Bulgar komitecileri- nin mezalimi artık son haddini bulmuştu. İmparatorluğun zapti- ye teşkilâti bu kabil vak'aları Maalesef önleyemiyordu. İşin da- ha fenası şu idi: Rusyanın ha- Tekete geçmesinden çekinen İm- paratorluk idarecileri hâdiseleri Müsamaha ile karşılıyor ve-Türk: lere sabir ve teenni tavsiye e- derken onların. silâh taşımaları- 'a mâni oluyor ve karşı koyma. malarını, mukabelede bulunma- malarını istiyordu. İşte o günlerde evvelce haya Kel Aliço hakikaten gözü kara, cesur ve mücadeleden hiç yılmıyan bir pehlivandı tım ve maceralarını tefrika etti. gimiz Yörük Ali pehlivan silâha sarılarak dağa çıkmış ve Bulgar komitecileri ile boğuşmağa baş- Jamıştı. Yörüğün bur hareketini bazı kimseler tasvip, bazı kimse- ler de tenkit ediyorlardı. Yine o günlerde Şumnu bölge- sinde bulunan Kel Aliço da Yö- Tüğün yaptıklarını dikkat ve he- ecanla takip ediyordu. Bir gün bir kahvenin gölgelik yerinde Şumnunun ileri gelenleri otüre Mmuş ve muhabbete başlamışlar. dı. İçlerinde Aliço ve Aliçoyu: günlerden beri evinde misafir e dip ağırlayan Şumnunun: marut zenginlerinden İsmail Ağa da bu Tunuyordu. Lâf bir ara Yörük Aliye in- tikal etti. Herkes bir şey söy Jüyor ve ağızlarının tadınm kaç. tığımı fleri süren ağalar: Yörük- Ali pehlivanı âdetâ yerin dibine batırıp çıkarıyorlardı. Bunları işiten Aliçonun: kaşla- Tı çatılmış ve içten içe hamurdan maya başlamıştı. Yörük hakkını. da söylenen bu sözler ltig te'no- Şuna gitmemiş ve canmnısıkmıştı. Halbuki normal olarak. Alişonun bu söylenenlere memnun' olması Tâzımdı. Zira araları Yürük: Ali İle pek iyi değildi. Ve onun! şahe Ssına karşı fazla bir sevgisi: yok» tu. Bu arada söze karışan: İsmail) Ağa âdetâ. arkadaşlarına çıkıştı: ve bağırdı: — Kesin artık şunum lâfımı 'be, Herife amma da kıymet ver diniz haa.... . Biri itiraz etti: — Yok ağam kıymet vermek: kKim, elin eşkıyası kim., Lâf edi- yorduk işte. — Biraz da başka: şeylerden: Konuşalım; be; — bu: köpeğin adıi gayri asabırm. bozuyor. — İyi söyledin: ağa;. herif tamı Köpek.. Hürlamaları” ile; ulumalar Ta'ilerahatımızı, huzurumuzu ka: gçırdı. Bu son kelimeler - artıltı Aliços. nun sabir ve tahammülünü ta. gırmıştı. Birden çıkıştı. Daha doğrusu o gür ve davudi sesiyle Adetâ kükredi: TDevamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: