7 Ocak 1953 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TIMARHANEDE vazanız Hehmet Fizdak o YIL Günlerim okadar dolu olarak geçi- yordu ki kendimi düşünemiyordum IBaş tarafı Birincide) gözle bekleniyordu. Her gittiği yere kareketli bir hayat getiren bu ideal öğretmen, askerliğinde 'e ön plânda yer almış, yedek subaylığında bir <yama> mev- kiünden kurtularak alayının en sevilir elemanı olmuştu. Bu se- beple, köylerde paraşütçülük kur #Sunu idareyi ona vermişler, bu güvene Jâyık olmak için sabah- lara kadar köyden köye at üs- tünde gezerek hasta olmuş, en #onunda da ciğerlerine menhus illet yerleşmişti. Bu temiz çocuk, benim namı- ma bütün kanuni — müeyyideleri öğrenmiş, endişesini saklayamı- (yordu. Zaten kardeşimin ve ak- Tabalarımın her ne pahasına o- Tursa olsun avukat tutmakta 18- rar edişlerine Devletin bu sami- mi endişesi eklenince, derin de- rin düşündürmeye başladım. Zi- Ta avukat tutmaya hiç lüzum görmüyordum. Vakayı kendime al edemiyordum bir türlü. Ay- 'mca avukat — masrafını nereden temin edecektim? Erlere olan 500 lira borcumu yaka akabinde teyzem ödemiş, bu suretle avucumda kalan en son meteliği harcamakta tered- düt göstermemişti. Şu halde ge- 'e borçlu idim. Bu kararsızlık esnasında — iki Büzel jestle karşılaştım. Havacı arkadaşlardan Sabahattin Unal grupu durumumla yakından alâ- kalanmışlar ve icabeden teşeb- büslere geçmişlerdi. Genç akrabalarımdan Nüvey- 'e ve Osman Moral çifti de, mas rafları kendilerine ait olmak Ü- izere bir avukat göndermelerine müsaade istiyorlardı. Lüzumsuz saydığım halde her ikt tarafı da reddetmedim. Zira, iyilikleri ka- bul edilebilir insanlardı. Devlet gittikten — sonra, — bil hassa akşamları ateşim yükseli- yor, yemekten sonra nefes ala- Mayacak kadar — kalbim sıkı: yor( an! sancılar oluyordu. Bu Aalin devam etmesi operatörün dikkat nazarını celbetmiş. rönt- Ben neticesinde sol kaidede flö- Tozi — Zatülcenp tesbit — edi mişti. <Adanalıya> biraz canım #ıkıldı. Zira, onu beklerken üşü- düğümü iyi biliyorum. Sözün ye- rine — getirilmemesi — sebebiyle 'en tehlikeli hastalığı en tehlikeli zamanda yakalanmıştım. Gerek- H tedbirlerle hastalığın cereya- M önlendi. Fakat suyun alınma- © ieabediyordu. Dahiliyeci izinli olduğundan bu işi de operatör yapacaktı. Askerlikte <olmaz, olmaz>. Enjektörün kalın tüpü kırıldıktan ve iki defa kalın iğ- 'ne sürgü gibi saplandıktan son- ra gu akmağa başladı. Yiğitliğe dokunmuyordum, - fakat kurşun acısı bunun kadar sinsi ve — iç boşaltıcı değildi. - Rahatlanmış- lim, ama bu ameliye bana öm- Tümce çekeceğim teklikeli bir Arıza hediye etti; iltisak. Bir hafta sonra tamamen iyi deşmiş, dolaşabiliyordum. — Beni Tahatsız etmeden takip eden si- Jâhsiz nöbetçi de emniyet kes- pettiğinden arlık bu işten sarfı- mazar etmişli. Askerliğin bu iki Şübesinde ne kadar tezat vardı. “Yerimden kıpırdayamadığım ya alı günlerimde alay revirinde yatarken, iki — kapıda, iki de pencerem altına tesadüf — eden kısımda olmak üzere dört sün- gülü ile muhafdea ediliyordum Artık yavaş yavaş kendimi Güşünmeye başlamıştım. Ne - facaktım? Birkaç defa asabiye- dan 'bu adamın hesabını göre- —— Dotel, bü defterle fazla İlgi- eiye müracaat ctmek - istedim. Miyecekti. denmeyebilirdi; onu da adamın biç yakınlık göstermeyince sar: Ladra'nun not defterinde — — cebinden çıkan diğer eşyalar Müset öit Türkiyedeki birçok çiftliklerde artık modern ziraat makine- SANE FENÜŞÜME B a ban ae ta a Bu telâşli günlerimde tanıdı- | ürkl Ki saşila ngerdi ha sonra, belki gözden geçirir, #im bir doktorla karşlaştım; | ÇOri Pulunmaktadır. Bu makineler bilkassa temizlik ve saman p oe memurlara” Landru'ya — belki geçirmezdi. — Artık her şey bitlir. Nor- | bakımından faydalar sağlamaktadır. Resimde modern bir çift- | | yötürşelen aa ç anyı İDevamı varl Öi samasda DiNL Ü ây ha likte makinelerle süt sağılışını görmektesin)z. İ ——— — va değişimini icabettirir, acaba beni hiç olmazsa — bunun yarısı kadar zaman için burada bıra- kırlar mı? — Hiç zannetmem, senin için böyle bir şey düşünülemez. O vakit, tamamen cemiyet dı- gı bir adam olduğuma inandım. Küskün, mağdur, bir ruh haleti içinde geri çekildim. «Demek, benden esirgemedik- leri son itibar, alıştığım muhit, vaziyetimi düşünmeme mâni o- Tüyormuş. — Fakat ne yapalım, dünyada krallar bile tahtından oluyor.... Ölüm ise nasılsa — bir gün mukadder, ama şekli deği- şecekmiş... Hani artık kendimi düşünecektim!..> diye <Wilhelm Meister> i alarak rastgele — bir sahifeyi okymaya başladım. İnsan, gerek kendisinin ve ge rek eşyanın tabiatı dolayısiyle mukadderatın — muhtelif tecelli- lerine maruzdur. Zevk ve elem, #saadet veya felâket azami had- leriyle ona aynı zamanda hem yakın, hem de uzaktır. Bu - his hayatın — yükünü taşımak — için Jâzım olan küvvete samimi ola- Tak bağlıdır. Her ruh, gün geçtikçe, kendini az çok mukadderata karşı ha- zırlar. O halde ki, fevkalâde vu- kuat geldiği zaman, bilhassa ilk gaşkınlık devresi geçtikten son- ra, hâdiseler kendisinin malımız İmiş gibi, tahammülü kabil - gö- rünür. Benim için de böyle — olmadı mı? . BORNOVADA HAPİS HAYATI Nitekim iki gün sonra yüzbaşı Murat Öğün nezaretinde Borno- va topçu alayına — nakledildim. Benim için boşaltmış olduğu ya- zıcı odasına ancak portatif kar- yolayı, manevra sandığını sıkiş- tırabilmiştim. Beton odanın, ka- pi ile karşılıklı olan bir tek pen ceresinin iki camı kırıktı. — Bir kilimle — kapatılmış — olmasına rağmen Bornovanın kış kokusu- Nu taşıyan müthiş rüzgârı oldu u gibi odadan geçiyordu O ge ceyi nasıl geçireceğimi düşünü- yordum. 25 mumun kör işiği al- Ynda, dar, soğuk bir hücrede 'ne yapabilirdim? Yatağa — uza- 'nınca kâbus büsbütün bastı. Nö betçinin kabara sesleri beynimi kazıyordu. Birkaç kitap karış- tırmak istedim: Lüzümsüz — bir iş.. Ne çabuk aralarından sıyı- rivermişlerdi. Böyle yere insan Köpeğini — birakmaz... Kendime gayret vermeme rağmen — asâ- bim bozulmuş, su dökmeye çık- miştim. Nöbetçi utanan bir ses- le; — Yasak yüzbaşım! dedi. — İyi ama arslanım, buna ya sak yoktur. — Buradan döküver be yüz- başım... diye merdiven — başını gösteriyor, — kendisi de eşikte bekliyordu. Yüzüne bakınca malı cup olarak ilâve etti: — Ne yaparsın be yüzbaşım. bi işleri sen daha İyi bilirsin Onbaşı öyle emir verdi... Belli ki çok iği bir. İnsandı, bunları söylerken önüne — bakı- yor, belki azap çekiyordu. — Ben bunu yapamam oğlum. sen arzu ettiğin şekilde hareket et, diyerek biraz ilerdeki fidan- hğa gittim. Susmaya mecbur ol- dü. Odaya döndükten biraz sonra nöbetçi değiştiriliyordu. Mermi- yi doldurüşü, — süngüyü — takışı, Vazifeyi yüksek sesle tekrar e- dişinden bu erin pek geveze bir şey olduğu belli idi. Nitekim ka- piyi açarak: — Bu mu yüzbaşı? diye küs- tahça yüzüme baktı. Şimdiye kadar bir şeyin far- kında olmamıştım. Günlerim o kadar dolu idi ki, kendimi dü: şünmeye pek az vakit bulabi- lTiyordum. Sonra, — bütün hasta- hane efradından gayet efendice müamele / görüyordum. — Hattâ kiymetli Fatma hemşire, — ça Maşırlayımı göndermezsem üzü- leceğini bildirerek — uğurlamıştı Ancak bu akşamki sert ve ya: bancı hareketler beni hakikat le karşı karşıya birakmıştı, Ar- tık misafiri bulunduğum mesle- kim de beni terk ediyor, yaban- cı addediyordu. Oldukça — Üzül- Mmüşüm ki, gözlerimin kenarla- rında yaşlar birikmişti. Ayak sesi duyunca kendimi — toparla- dim: (Devamı varl ve e İğiğikn «Bazı kusurlarım olduğunu bili- yorum, Fakat bunlar polis efen- Gilerin rahatsız edilmesine değer miydi? sor Landru ile yavuklusu bayan Fernande Segret sorgu yargıcı- nin huzürüna çıkınca genç ka- din kendini asabiyetle mihtafaa etti. Söz arasında birkaç aydan beri Gile ile birlikte yaşadı ni yakında evleneceklerini de haber verdi! Landru'nun onu da bu vâldle oyaladığı anlaşılıyor- dü. Kadının, sözlerinde samimi ol duğu, adamla her hangi bir suç ortaklığı bulunmadığı ko- dayca anlaşıldı ve serbesl bira- kaldı. Landru'ya gelince o büyük bir bir ustalıkla başladığı ak- törlüğe devamı ediyordu: Yargıcın, kim olduğu (ne iş gördüğü İlh şeklindeki sualle- rine gereken cevapları verdik- ten sonra büyük bir soğukkan- hlılka şöyle ilâve etti: Ayıplanacak bazı küçük kusurlarım olduğunu — bilmiyor. değilim. Bunu itiraf — ederim. Fakat bunlar, benim yataktan palas pandiras çıkarılıp huzü- runuza - kadar - sürüklenmeme, Üstelik şu polis efenidlerin ra- hatsız edilmelerine “leğer miy- di? Alelâde bir davetle kendi kendime gelmesini de bilirdim. Bu alaylı tavır karşısında ka- dan polis ve adalet. mensupları onunla kolay kolay aşık atamı- yacaklarını anlıyorlardı. Bunun Ja beraber mevzua kaba bir şe- kilde girmekten kendilerini lamadılar. Lundru polis nezareti altın- da alakondu. Komiser Dorel onu odasına getirterek yenlden şu suali sordu — Bayan Celeste'la, Bayan Kolomb'a evlenme vaadetmek suretiyle onları baştan çıkar- dığınızı, onları Görnbe'daki vil- danıze götürdüğünüzü inkâr ct- mezsiniz her halde? — İnkâr mı? Ne münasebet. Evlenme vaadine gelince bu va- adi onlurın da bana yaptıkları- m söylemeliyim... — Bu kadınlar ne oldu? Londru şahane hir tan tavrı takındı; ebir erkek, dü- şüp kalktığı" kadınların Alıbe- tinden mes'ul sayılır mıymış?.> der gibi bir tavır! Aynı hayretle cevap verdi: — Nemi oldu?.. Bunu ben na sıl bilirim? Kısa bir duraklama devri ge- çirdi. Sonra biyik altından gü- lerek ilâve etti: — Yoksa onları Buenos - Ay- res'e sürmekle mi itham edile- ceğim? Komiser kuru ve sert bir ce- vap verdi — Hayır, hayır... Ondan da beter. Landru daha alaylı, daha ka- yıtsız bir tavırla devam etti: — Öldürmekle mi?.. Artık bu kadarı - fazla- idi. Dotel, adamın bu yukarıdan a lışları karşısında âdetâ küçül düğünü hissediyor, içinden kö- pürüyor, fakat hiddetini açığa yurunca daha da küçüleceğin düşünerek kendini tutmağa ça- tışıyordu. Kuru bir soruşturma ile Lan duru'dan bir şey koparamıya- cağını iyice anlamıştı. Etinde bir. delil, hiç değilse bir ipucu ulma- TARIHTEKI KORKU € CİNAYETLER: Naklede: Landru'nun şahane taacüp /e” AZİZ ÖZBAY uları? tam dışarı çıkarılacağı zaman bir el işareti ile onu durdurdu; sokuldu. ve üs- koyuldu. “Adamın ceplerinde vesika ye- rine geçecek bir şeyler yoktu. Ceketinin iç cebinden - mumlu, #iyah bir bezle kaplı küçük bir defter, bir muhtıra defteri çık- tı. Bu mini mini defter oldukça eskimiş, buruşmuştu ve yağlan- mıştı. Defterin yaprakları kargacık burgacık yazılarla kaplıydı. Bu, Landru'nun günlük not defteri olmamalıydı. Fakat - notların kendine göre bir hususiyeti var- dı. Dotel bu notlardaki tuhaf- lk karşısında hemen şüpheye kapıldı: Meselâ orada şöyle ya- zılar göze çarpıyordu: 25 ARALIR: Metro'ya iki gidiş ve dönüş bileti Tnbolid için: 0, Bir gidiş: 3.95. Bir gidiş ve dönüş: 4.05. Bir gidiş bileti: 2.75. Bir gidiş ve dönüş bileti: 4.40. 18 MART İki bilet gidiş ve dönüş: 9.90. 27 NİSAN: P. Paskal'la — tanışma: 4.90 (Bisktli, malaga.) 4 MAYIS: İnvolid'a araba: 3. Biletler: 3.10, 4.95. Atlı araba: 2.30. Hudan (Sen-Lazar): 10 frank dih... 40. Bir sahife altındaki esrarlı isim listesi Komiser, bu defterde iş var.» diye düşünerek notları gözden geçirmeğe devam etti. Derken bir sayfanın altına — düşen kı- sımda şu isimler gözüne ilişti. A, Küşe, G. Küşe, Brezilya, Krozatye, Havr; Mogador, Luvi Jon, A. Pascal, 'T. Markadye... Ve derken polis komiserinin aylardan beri âşina bulunduğu iki isim daha: A. Kolomb ve Celeste Buisson! Gerçi Celeste ismi yalnız baş harfi ile kaydedilmişti. Fakat Komiser için bu bir muamma olamazdı. SARA'IIH Dişi ŞEVTANLAR YAZAN 2 (euıa S'aımamm lerinize — 208 — — Artık işim bitti. Seni de iyi gördüm, mes'ut ol kızım do di Biz gidiyoruz. Bir isteğin Valdeciğim. Ama bu akşam bende kalacak timiz? — Sadrazam Paşa bazı isle- rin ehemmiyetinden- bahsetti de. gitmek Tüzumu hasıl oldu. Yine gelirim.. Samurların — toplatılmasını cariye geldi: — Kürkler toplandı. araba- nız da hazır. dedi. fakat sa- murların dengi — arkanızdan mı gelecek?. Sadrazam Dasa burada ko: nuştu: — Ben şimdi alacak gönderirim-. Kaya ile vedalaşarak çıktı lar. Arabaya yerlesir yerles- mez Sultanzade yine Yusuf Paşanın eteğinden tuttu: — Muhterem Sultanım, Gi- ritten hemen bir Mansap — ile Mısıra fili usunda gayret olunmasını istiyelim-. — Telliden mi?. Kolay-. Za- ten Mısıra karar vermiştik de- Bil mi?. — Galiba bendeniz bugünler de dalgınım da... adam —İlm HANYANIN FETHİ Nuakkaplar, kalın bedenli ka lenin karnında geniş yaralar, yâni delikler açmışlardı Silâh endazlarımız ise bu deliklerin başlarına çökmüşler. iceriden hücuma geçmek. bizimkilerin irmesine mâni olmak istiyen düşmana duman attırıyorlar- di Nihayet düşmanın — mahsur kuvvetleri bu deliklerin cok u- zaklarına çekilmeğe — mecbur kaldıkları gibi, duvarların üst lerinden bizimkileri taşla ez- meğe karar vermiş olmalı ki, tepeden cengâverlerimiz üze- rine iri taşlar düşmeğe bas- ladı: Daha sonra yağlı pacavra- lar, kum torbaları da atarak, Türkleri iceri girmekten men'e gayret sarfeder oldular. Fa> kat gözlerine zaferin güneşin: den renkler aksetmiş - olan Türkler. bu tehlikelerin hiç bi rine ehemmivet vermiyorlar, döliklerin. kanatılmamasını: te- min için ayak diriyorlardı. Çünkü Kara Murat Ağa gibi Serdar Yusuf Paşa da. hen- deklerimizin içinde durmadan Zazilerimizi tesçi ediyordu. Ki sacası beraberlerinde ölmek is tediğini anlatan halile askeri coşturmaktaydı. Mert adamın gözlerinde de sevine — yaşları gebnemler halinde — narlıyor- dür | Bunun karşısında serden zec tiler. dalgıclar ikide bir paşa- ya: — Destur paşam! Saldıra- hm gayri!. Demekten kendilerini alama maktaydilar. Fakat paşa: ka: lenin en sağlam burclarından birinin altını isaretle: — Az daha sabırlı olun: Diye onları vakitsiz bir hü> cumdan vazgeciriyordu. Sebe- bi ise, mezkür burcun: altına kazdırılmakta olan büyük lâ- Ramın bitmesini teminden iba retti. Zira bu lâğıma kantarlar la barut doldurulacak ve atıla- caktı: Akşama doğru. askerin hü:- Kara Murat Ağa kan ter için do Yusuf Paşanın yanına kos: tu; diğer pasalar ve beyler de geldiler. Bir yandan harp eden cengâverler. bir - taraftan da onların hareketlerini takip e- — Lüzumundan fazla kurnaz- #anız. Kolay kolay kafese girer takımdan olmadığınıza yemla e- derim. — Bilseniz ne kadar aldanı: yorsunuz? İstasyona giden meylili yolda iyalnız İki lamba yanıyordu. A- ğaç parmaklıkların arasından yüzlerce vagon, düzünelerle lo- komotif görünüyordu. Daha ile- ride dağlar gibi kömür yıgınları vardı. Bunlardan bir kısmını va- gonlara yüklüyorlardı. Metbalde Kköhme bir. takal ile bir otobüs yolcu bekliyordu Anne sordu: — İşinize her zaman trenle mi gidip geliyorsunuz? — Ne münasebet! Geldik bi- . Taksi sola döndü. Ge ç kız s0- kağın başındaki xHayser cad- desiz Jebhasını okuyabildi. Yo- Tun iki tarafında orta büyük- Tükte evler uzayıp gidiyorlardı Heraen hepsinin Üzerinde «kira- bk aparâman> Jevbaları — mev- cuttu. Taksi yolun nihayetinde dürdü Anne âdetâ şaşırmıştı — Siz burada mı oturuyorsu- ancak ordan sonra: — 61 numarada, cevabını ver. öi Gençikiz gösterilen eve dik- Katle baktı - Kiralık - olduğuna düir- levhası yoktu. Bv sahbibi aazik bir tebeselm- l — Tçerisi çok güzel şekerim. Beğeneceğinize eminim, dedi. Anahtarını çıkararak kapıyı açtı. hafifçe aydınlanmış antre- ye girmest için misafirine - yol verdi Kapıyı kapadıktar sonra gapkasını — s0) tarafta düran -portmantoya- astı, ayağının ucu- ns bazarak merdivenlere doğru Herlemeğe başladı Anlre hava gaZ ve Jâhanş çorbam kekuyor. d, — Bu saatteki müzik neşriya- 'tına İstasyonlar. fazla ehemmi- 'yet veriyorlar. Güzel parçalar dinleyebiliriz. Koridorda bir kapı açıldı. Bir Kadın sesi duydular. — Kim 0? diyordu. — Mösyö Cholmondeley. çıkmadan — parayı Davis, Anne rice etti: — Birinci katta karşınıza ge- den odaya giriniz *Şimdi gelirim, dedi. Kendisi merdivenin alt başın- de kaldı. Geng kadın odaya gir« meden evvel arkadaşnın cebin- den çıkararak kadıns verdiği bo zuk paraların sesini duydu. O- dada, Üstü mermer — tavabonun bir kenarına konmuş — radyoyu gördü. Fakat dana edecek yer kalmamıştı. iki kişilik çok ge- 'niş karyola hemen bütün boşlu- Bu kapamıştı. Burada kimsenin oturmadığı muhakkaktı. Elbise dolabının aynası toz içinde idi, tuvaletin yanında duran ibrikte su yoktu. Karanlık avluyo bak- tı. Eli pencere pervazının Üze- rinde titriyordu. Korktuğundan beterine uğramıştı. Mösyö kapıdar girdi. Cesur görünmek, hücuma geçmek istedi: Demek — buradaki Mösye Cholmondeley, dedi. Gülerek cevap verdi: — Bundan ne çıkar ? — Bent avinize davet etmişti- niz? Burada oturmadığınız mu- hakkak. Mösyü Davis karyolanıa kenas rins ilişerek: ayakkabılarını - çı- kardı. — Kocakarı — gürültüden — hiç hoşlanmaz şekerim, dedi. Tuvalet masasının — gözünden karton bir kutu aldı. Tera tut- tuğu için kapağı açıldı, içindeki bonbonların yarısı yatağın üstü- 'ne ve yere döküldü. Şekerleme kutusunu kendisine uzatan şiş- koya: — Burası sizin eviniz cümlesini tekrarladı. — Tabli değil, sizi evime gö- türeceğimi mi zannettiniz? Bu adınız değil kadar saf olmadığınıza eminim. ftibarımı kaybetmek tehlikesini göze alamazdım... Biraz müzik dinliyelim. Radyonun düğmesini - çevirdi, bir yığır gürültü aksetti. — Bugün ne kadar çok parı zit var? dedi. Birkaç istasyonu geçti. Diğer- leriniz Üzerinde biraz durdu. Ni. hayet yarı anlaşılar bir. dana örkestrasını tercih etti. — Bizim Nottwich'ın progr: . Bu civarın en güzel orkes- trasıdır. Biraz dans edelim mi? Genç kızın belinden yakaladı, duvarla yatak arasında oldukl. rı yerde dönmeğe ve harekete çalıştılar “Anne, cesaretini kaybetme» mek, korktuğunu göstermemek için işi şakaya dökmek istedi: — Ömrümde böyle bir sahada dansetmemiştim.; — Ben de öyle. Bunu unutmı. yacağım. Dudaklarında — şeker parçası kalmıştı. Onları yaladıktan son- ra ağzını, hiç Beklemediği bir anda damının boynuna yapıştır- di Genç kız gülerek çekildi: — Bir de şişmanların lapacı olduklarını söylerler, dedi. Davis bu sözlerden - memnun olmuştu. — Görüyorsunuz ya hiç de öye le değilimdir. sevabını verdi. Tekrar dansa başladılar. Anne mütemadiyen konuşuyor, aklına ne gelirse söylüyordu: — Zehirli gaz teneffüs eden Insanların ölümü çok fect oldu. ğu doğru mu?... İki kaşının or. tasına bir kurşun sıkılarak: ke ledien kadına bilseniz ne kadar acıdım. Bu son cümleyi kasden söyle- memişti, fakat kavalyesi bunu başka türlü telâkki etti ve dere hal ondan ayrıldı. — Niçin ondan bahsediyorsu- nuz? — Bu cinayete ait bir yazı o- kudum. Câni apartmanı mezba- haya çevirmiş. Davis- yalvarır gib: bir. cevap verdi; cum emri beklediği bir sıyada | TDevamı var) Arslonlcırım, yiğitlerim! Hemen siper- çekilin ve ateşi kesin — Umumi hücum emri vere- cekler! Dive sevindi. Ama iş tama- men aksine tezahür etti. Siper ler idinde ayağfa kalkan Yur suf Paşa: — Arslanlarım. Dedi, hemen sinerlerinize çeki lin ve ateşi kesii Bir takım asker — arasında bu kumanda hos görülmedi homurtuları mucin oldu. Lâ- kin emir emirdi; herkes sineri rtalığa detin bir rız olüverdi. Bundan düşman dahi bir mânâ cıka- ramamıstı Fakat sonu berbat bile gec- reun altın: daki lâğamın vüz clli kantar barutla atılacağı haberi siner: leri dolaştı. Az önce homurda- nanlar da, darılanlar da olduk ları yere sindiler. Ven, kıya” met gününü ilân eden bir top patladı. Ses sanki baska âlemlerden geliyordu... Bir oğultu biğetin kulaklarda korkunc izler bıra- kirken, gök vüzü aksamdan çok kara bir toz dumanile sim siyah kesildi. Sonra yine gök- 'ten, bunun neticesi olarak tas yağmuru yağmağa başladı. Siperdekiler de acıktakiler de yaralanıyorlardı.. Daha yade düsman büvük bir sas- kınlık içinde kacacak ver bu- Tamaz hale gelmisti. Biçareler! Kalenin havat bir hâdise - ile yerin dibine gectiğini sanmış: Tardı-. Bundan istifade etmesi- ni bilen bizimkiler takım ta- kım hücuma geetiler. Ortalık biraz durulunca Yu- suf Paşa ve arkadaşları baru- tun vücude getirdiği deliği öle tüler; tam seksen bir. arşını genişlikle karsılasınca derece- siz sevindiler. Zira, artık bur tenildiği şekilde hücu- recilebilirdi. ma Bunu düşman da anlamıstı; kiliselerinin canları, etleri ko Darılan insanlar gibi inliyor- du. Yer yer tehlike ateşleri va kılmış. millet hem — kacmağa, hem de ibadete davet olunu: yordu. Acı cığlıklarla halk so kaklarda serseri bir sel halini almıştı. Yusuf Pasa: — Dört top birden ateş et Dört büyük ton der hal dolduruldu. ateslendi. Ke yamet içindeki Hanyada bir da ha kıyamet kontu. Sonra Pa: ga: — Hücum! Arslanlarım. ba: baviğitlerim!. Dive haykırdı. bu emir gö- isleri dolaştı: atesledi. hu a teşten oğultu, bir ses vüksel: di: «Allah. Allah!» Ve bir. in- san kütlesinin kaleye doğru aktığı görüldü. Daleıclar, ser- dengeçtiler. bekledikleri — ana kavuşmanın sevincile. durmak sızın adam kurban ediyorlar- Man: Tasmıstı. 'a hakikaten korkune Düsen. ölen, kılıcla bölünen, inleyen. gülen hev bu manzaranın içindeydi. Cünkü düşman da (imdat) canlarını çalmakla beraber bütün ates- lerini elden geldiği kadar püs kürtmekte idi. vâni iki ateş carpışıyordu. Yusuf Paşasıından bir ta: kım ağasına kadar her Türk bu cehennemi ates içinde bo- ğuşuyordu. Hele Kara Murat Ağa, kimseye meydan verme- mek ister gibi her hücumun ö- nünde neyğa - oluvermektevdi. Yazık ki bir düşman tası ol- dukca ağır sürette yaraladı Ağzından bir «Ah!> isitildi. sonra o halile yine askerin ö nünde arslanlara örnek olacak sekilde döğüse devam ettiği görüldü. Yusuf Pasa da koca kılıcını savura sallaya haykı rıyor. cengâverlerin kudret arttırmağa çalışıyordu. Bir - yalık: — Bir bure daha atılsın!. Emri verdi. Cehennemi harp devam ederken vazifeliler bu isi de tamamladılar.. Sabaha karsı patliyan ikinci — Jâğım, düsmanım korkudan gelen son mukavemetini de dibinden kır dı- Artık gazilerimiz kaleve da ha serbest giriyorlardi. En ön de Hasan Paşa ile Gazi Kara Murat Paşa vardı. TDevamı varl İzmir İli daimi komisyonundan Torbalı Bayındır yolunun 0--000—29--000 No kilometre: leri arasında. yapılacak: 39633 lira keşif bedelli tesviye sınaf imalât ve kaldırım işleri 23/12/952 tarihinden ilibaren on beş gün müddetle kapalı zarf usuliyle eksiltmeye konmuştur: Keşif ve eksiltme evrakı İzmir Bayındırlık Müdürlüğünde Börülebi İsteklilerin bu işin tekni Geçici teminatı 2972 lira 50 kuruştur. öneminde ve en az 24000 lira keşif bedelli bir işi başarı ile ikmal eylediklerini isbata yarar belgelerini valiliğe verecekleri dilekçeye bağlamak suretiyle tet- kiki sonunda alacakları yeterlik belgelerini teminatlarını tek- Tif mektuplarını ve 952 mali yılı ticaret veya sanayi odası bel- gelerini muhtevi kapalı zarflarını eksiltme ve ihalenin icra kı Tmacağı 10/1/953 cumartesi saat 11 den en az bir saat evveline kadar makbuz mukabilinde komisyonumuz başkanlı- ğina tevdi eylemeleri ilân olunur. Postada olacak gecikmeler kabul edilmez: (19958) Hazırlıyan: Ercüment — ÜNVER 12 3456'7 8 9101112 1 3 ' | 4 | | 5 v 6 7 İ | 8 N 9 10 n ; —| 12 Nİ İ Soldan sağa 1 — Yaprak; Düzgün hale getir. 2 — İdame et; Fiyaka. 3 — İçi dışı bir. 4 — Seslenme; Yemek. 5 — Ufak kaya parçası fırlat (iki kelime); Tersi bir har fin okunuşu; Bir edat. 6 — İs: fanbulda bir. semt. 7 — Dola; Bir harfin. okunuşu; Avuç içi; 8— İstanbulda bir kaza; Giydik Jerimizden. 9 — Robit edatı; Tas fiye et; Güzel sanat. 10 — Derd- Tinin ağzından çıkar; Fizikte bir kanun, 11 — Bir mabut; - Ben: zer; Bir harfin okunuşu; Bir e- dat. 12'.— Kaş; Masset. Yukardan aşağıya 1 — Orta; Kam yolu. 2 — Şi- kâr; Olmamış: 3 — Tersi tokat; Dal. 4 — Başkaldıran; Bir ka- dın ismi. 5 — Birin ikisi gibi 6 — Hayvan yuvası; Yol. 7 — Şart edatı, 8 — Derekenin

Bu sayıdan diğer sayfalar: