Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
FUTBOL / AVRUPA KUPALARI Demeç vermekle olmuyor Gerek Beşiktaş, gerekse Galatasaray çalıştırıcıları verdikleri demeçlerde sürekli nasıl hücum futbolu oynayacaklarını söylemelerine karşın, Avrupa'ya çıkınca hemen savunma futboluna dönüyorlar. vrupa kupalarında üç baş be- lası kura çekmişt: Türk takım- ları. Ama futbolseverler ümitliydi- ler TSYD'de ve ligin ilk maçların- da hem hücuma dönük futbol oy- nanıyor, hem çok gol atılıyor, hem de çalıştırıcılar güzel futbol, show, hücum, gol üzerine edebiyatını sık- ça tekrarlıyorlardı. Örneğin Gor- don Milne: ““Futbol basit bir oyun- dur. Bunun için halka malolmuş- tur. Bu nedenle halkın oyundan zevk almasını önleyecek her şey yanlıştır!” diyordu. Mustafa De- nizli basına verdiği demeçlerde Ga- latasaray'ın Eindhoven'den üstün bir takım olduğunu ve hücum ede- ceğimizi söylüyordu. Aynen her yıl enflasyonu yüzde yirmiye düşüre- ceğini söyleyen sayın Başbakanımız gibi! İnönü — Stadı'nda ve televiz- yon başında Beşiktaş'ı izleyenlerin şapkaları uçuyordu. Gordon Mil- ne, İnter karşısında Rıza ile Scifo'- yu ve İsmail ile Altobelli'yi yakın markaja alıyor ve savunmanın or- tasına Bünyamin, Samet ve Ulvi'- den oluşan bir üçlü duvarı dikive- riyordu. Böyle bir durumda İnter- Beşiktaş maçı 0-0'dan başka türlü sonuçlanamazdı. İtalyan savunma- sının verdiği amatör düzeyindeki gedikler ve hele milli bek Mandor- lini'nin kafa ve ayak toplarındaki ıskaları olmasa bizim, kaleye yak- laşmaya hiç niyetimiz yoktu. Ço- ğunluk kaçan beş kadar gole hayıf- lanıyordu, ama bir iki spor yazarı sahaya çıkış düzeyindeki daha baş- langıçta beraberliğin hedeflenmiş olduğuna dikkat çekiyordu. İtalyan çarşamba gü- al nü “yeni gelin” görunumundekı açıktan hücum düzeni pek olmadığından, Sinan'ın Bergo- seşıkıaş uykuda gezen inter kaışıs(nda sayısız gol kaçırdı. 76 NOKTA 27 EYLUL 1987 LÜM YAK mi'yi tutmamasından doğan sol ke- nardan hücumlar dışında İtalyan- lar da insan duvarını geçebilecek bir düzene sahip değildiler. Hadi, İtal- yanlar'ın mazereti vardı. Bize bu- rada gol atarlarsa kendi 100 000'lik stadları dolmazdı. Ama bizim ma- zeretimiz neydi? Daha Beşiktaş maçının izlenim- leri soğumadan tüm sporseverler te- levizyon başına koştu. İstanbul'da saat sekizbuçukta bir tek tak: mak olanaksızdı. Tüm hastalar te- levizyon başında Galatasaray'ın hücum futbolunu seyretmek için hazırdı. Ancak Derwall-Denizli yö- netimindeki Galatasaray son yirmi senedir sürekli oynadığımız savun- ma futbolunun en has örneklerin- den birini verirken, Hollanda'da yaşayan Türk gazetecisi Kâmuran Sümercan'a göre “Simoviç'in süper oyunu ve Eindhoven'in en kötü performanslarından biri birleşme- se skor on olurdu!” Ama neden? Gordon Milne her ne kadar Be- şiktaş'a modern futbol oynatmak için kararlı ise de Türk sporseveri- nin (yazar, okur, yönetici) sabırsız- lığının farkında idi. Bu nedenle, şe- refli dokuz-sıfır yenilgilere açık ol- duğumuzu söylesek de sokaktaki insan ve ona seslenen birçok yazar ve yöneticinin kalemlerini ve dille- rini sivrilteceğini bilen çalıştırıcılar eski alışkanlıklarına “sigorta poliçesi”” sistemine geri dönüveri- yorlardı. Derwall-Denizli ekibi de takımı geri çekerken ve savunma- ya dönük bir ekibi sahaya dizerken aynı tercihi yapmışlardı. Üstelik oyuncular için de benzer izlenimler söz konusuydu. Oyuncularımız özel maçlar ve liğde hücuma dönük oynamışlardı, ama savunmada ör- neğin Galatasaray çok hata yapı- yordu. Baskı altında bunları tekrar etmesi olağandı. Nitekim Galatasa- ray'ın yediği her golde peşpeşe iki kişisel hata bulunuyordu. 36'lik kurt Van der Kerkhoff Özetlemek gerekirse baskı altın- da ne oyuncular, ne de çalıştırıcı- lar yeni kişiliklerini koruyamıyor- du. Ancak uzun döneme yayıldığı takdirde hazmedilebilecek hamlele- ri, kısa dönemde yapamaz hale ge- lip, eski metotlara dönüyorduk. Bu biraz da olağandı. Sosyal olaylar- da kolay çözüm yoktu. Bu Başba- kan'ın enflasyonu için olduğu ka- dar Türk futbolu, çalıştırıcısı ve futbolcusu için de geçerliydi. Aynı dram daha da belirgin bir şekilde Fenerbahçe'de de oynanı- yor. Ama bu sefer seyirci ve yöne- ticiler suçlu, çalıştırıcı Yücetürk de- Bil! Nasıl Galatasaray beş haftada “üst düzey hücum takımı” haline gelemezse (Avrupa standartlarında) Yücetürk de beş haftada, iki yıldır yenilmeye alışık Fenerbahçeli oyun- cuları saldırgan, hareketli, pres ya- pan, bastıran, hücum düşünen ca- navarlar haline getiremezdi. Deniz GÖKÇE İşte bizim Bab-ı Ali!.. asamın üzerindeki mektubu, kelimesine dokunmadan, ya- yınlamaya karar verdim. Türk spo- runun niçin hâlâ yerinde saydığını, bunda Türk spor basınının büyük günahının ne olduğunu, bu kadar birinci elden, bu kadar öz anlata- cak başka sözcükler bulmak güçtü.. Sizler de okuyasınız istedim. Mektubu yazan Tunç Çapa, iki on yıl sonra, Balkan Şampiyonu ol- muş milli binicimiz. Yazdığı yer, çok önemli bir spor servisinin şefi.. Hangisi olduğunu söylemeye gerek yok.. Okuduğunuzda göreceksiniz kı. hepsi olabilirdi.. Tunç Çapa, bir kopyasını da ba- na göndermiş. Yazdığı mektubun da, okunmadan çöpe gideceğini bil- diği için. Bu mektup bana 8 Eylül'- de geldi. Tam 10 gün bekledim. Alı- cılar, hiç değilse bu satırları oku- duktan sonra, bir şey yapma gere- ği duyarlar mı diye.. Hayır.. Tam tahmin ettiğim gibi çöpe gitti. O za- man, her kelimesi bilinmesi gereken bu mektubu kamuoyuna açıklamak da bize düştü.. Bakın ne diyor, Balkan Bii ampiyonu Tunç Çapa?.. ilik 8-9- 1987 “Kıymetli Arkadaşlarım, Gazetenizin 7 Eylül baskısından Balkan binicilik şampiyonu olduğu- mu uzun aramalar sonucunda öğ- rendim çok sevindim. Fenerbahçe- li Abdülkerim ve Nezihi'nin kampa geç gelmeleri ile aynı büyüklükte verilen haber madalya fükarası ha- line getirilmiş bu milletin hangi dal- da ciddi bir madalya alınırsa alın- sın zaten kendilerinin haberdar edil- memesi biçiminde idi. Sofya'da 8 gün her türlü sansür ve haksızlığa dayanarak 38 yaşın- da işimi gücümü çoluğumu çocuğu- mu bırakarak Avrupa şampiyona- sı statüsünde yapılan bu şampiyo- nada altın madalya alışıma rağmen sayfanızın manşetindeki Suriyeli dönerciyi geçememem beni çok üz- dü. Bulgaristan gibi ırkdaşlarımıza her türlü insanlıkdışı zalimliğin ya- pıldığı bir ülkede bu madalyamn telefonla bildirdiğimde 6 Eylül'de alınan şampiyonluğun 7 Eylül'de güncelliğini kaybettiğini söyledi. I1. Dünya Harbi sonrası aç ve yorgun Avrupayı güreş minderlerine çıka- rıp bellerini kırdık. Bu hâlâ güncel bir haberdir. Derken adamların karnı doydu, güreşi de öğrendiler. Sırtımız minderden kalkmıyor hep eskileri konuşup övünüyoruz. Kıymetli arkadaşlarım bu hatayı yalnız siz yapmadınız bütün Türk basını ile TRT de yaptı. Hepinize iş- lerinizde başarılar diler, saygılar su- narım.”” Tunç ÇAPA Son cümledeki “TRT de yaptı” ifadesine dikkat edin. Geçen yıl, İs- tanbul'da yapılan Balkan Şampiyo- nası'nda, Türk takımı, ekip şampi- yonasının favorilerindendi. Gene sayısı unutulmaz yıllar sonra, ilk kez takım şampiyonluğu kazana- caktık. Ayazağa ile Kuruçeşme'nin arası sadece 10 kilometreydi. Bir naklen yayın arabası gönderilir, canlı yayın yapılabilirdi. Bir film kamerası gönderilir, adam gibi bir haber filmi çekilirdi. Hiç değilse, hani o renkleri siyah beyaza yakın pastellikle gösteren elektronik ha- ber kamerası gönderilir, iyi kötü bir görüntü elde edilir, yayınlanmasa bile arşiv malzemesi olurdu. Ama bunların hiçbiri yapılmadı. Pazar gecesi, TRT, Türkiye'nin tâkım halinde Balkan Şampiyonu olduğu haberini verirken, görüntü- de üç gün evvel oradan geçerken, kamerasını nasılsa 30 saniye çalış- tırmış bir heveslinin çektiği Yugos- lav binicinin atlayışları vardı. TRT, hep bu ayni görüntüyü, üç gün bo- yu, binicilik haberlerinde kullan- mıştı. İşte yazılı basınımız bu.. Elektro- niği de o.. Niye Galatasaray Eind- hoven'i elesin, niye basketbol milli takımı finale kalsın, niye Mehmet Terzi Dünya Şampiyonası'nda kür- snye çıksm9 Niye?. Niye?.. Not: Sen de kardeşim Nezihi, bir daha kampa zamanında gel de, Bal- vermek milletimiz ve ayrı bİr Yeri ve arılamı vardı.'Asker e. kadaşım Tankut kardeşime durumu ıçın sayfalarda yer kalsın.. Hıncal ULUÇ NOKTA 27 EYLÜL 1987 77