17 Eylül 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8

17 Eylül 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

G Diyerek, söylevine başlayan yol arkadaşım, ou dakika içinde aşağı - yukarı hayatının grafiğini gizdi: bir devlet mnessesesi tara- fından afiş tahsili için Belçika'ya gönderilmiş. Türkiye'ye döndüğü vakit, bilmem hapgi komandit şirketinin sermayedarlarından olan amcasinın ölumüyle beş bin lira mirasa konmuş, Mecburi hizmetinden #onr8, bu parayla özel bir atölye açmak is- temektedir. Bu fikri gerçekleşirse, g#imdiyedek Türkiyede değeri an- laşılamayan afişçilik alanında müt- hiş bir inkilâp yapacakmış, Genç kabiliyetler arasında her yıl yarış- lar açıp para armağanı dağıtacak- mış. Ve nihayet ber yıl beyaz gü- verolniyle, Anodolu'nun güzelliğine el değmemis köylerine, kasabala- rına üç aylık bir gezi,, Yaman adammış bü yol arkadaşım.. Bütün bu işler 5000 lira ile., Aşkolsun, dedim içimden ve güldüm tabil.. «“ Görüyorsunuz ya,. Hayata ye- niden başlıyorum sayın dostum..- diyordu-. Evlenme günümü iple çekiyorum, Hamdolsun askerliğimi de yaptım. Fakat şu G....'ye git- mek zorunda kalışım yok muf Yüreğime bıçak gaplıyor. Ondân ayrılmak, hayattan uzaklaşmaktır. O şimdi kırmızı kiremitli evinin sarmaşıklı penceresinden denize dalmış, beni düşünmektedir. Ah, bilsen sayın dostum, bilsen, ona mahzun durmak ne kadar yaraşır 9 Hele gülümsediği zaman " Bir Jö- konda'dır 0... Bu sefer yine göförün sesi; “Baylar, tamam, kalkıyoruz! , Bindik, motor yeniden homur- dandı. Serin yele karışan benzin kokusunu ciğerlerimize çektik Si- gara uzattım, “İçerdim-dedi-hem de sekiz yıllık tiryakisiyim. Fakat onun bir tek sözü ile bıraktım. Ve anladım ki, onun isteyip te, benim yapamıyacağım bir gey # olamaz, Yol arkadaşım bu son cümleyi giir okur gibi içten, yürekten Böy- lemişti. Düşündüm ş aşk kötü şey- miş, dedim içimden. Sanki kendim aşık değilmişim gibi.. Devam etti: 20 — Servetifünun — 2404 AR İ P — 208 incel sahifedem devam — “ Ah, o mutlu tesadüf olıns- saydı nasıl tanışabilirdik $ Tavrı onu karşıma çıkardı ve sev, dedi bana,. Tıpkı sizinki gibi dostum. Bir gün içinde tanıştık ve hemen seviğtik.. ,, Büçücük pencereden soğuk bir rüzgâr içeriye doluyordu. Muşamba perdeyi indirdik. li Yolarkadaşım cüzdanından bir fotoğraf çıkararak uzattı: “ İşte resmi.. Nasıl bir peri gi- bi değil mi? ,, Merakla aldım, Fakat hayret! Söyliyemem ! Kan beynime fırla- mıştı, Elimde kendi sevgilimin res- mini tutuyorudum. Nasıl yanıla- bilirim * İşte 0.. Belma, tâ ken- disi !,. Ve buna saadet dolu gözler- le bakıyor.. “ Bayım, rica ederim, bu öldü- rücü bir şakadır!,, Devam edemedim, başım dö- nüyordu. Selma ha? Bir başka erkekle, hiç te yakışıklı olmayan bir geveze ile beni aldatsın * Aman Yarabbi |. “ Bayım, bir buhran geçirdiği- nizin farkında mısınız * Kendinize geliniz neniz var*?, — Fakat bu bir rezalettir!,, — Aman bayım. ,, — Evet hem de alçakça bir yalan 9, A ŞI K “ Nasıl yalan mı!, Şöför, arabayı durdurdu. Şaşir- mıştı. Üstü başı düzgün iki baya nasıl ihtarda bulunacağını kestire- miyordu. Yolarkadaşım heykelleş- mişti ve yüzüme aptal aptal bakı yordu. Bl resmi bir daha süzdüm: evet Selma! Yanılmama imkân yok, gün gibi, güneş gibi âşikâr! Evet o, hem de parktaki buluşma mızda giydiği oymalı yakalı elbi- sesiyle, Solma'ya bu kadar benze- yen ikinci bir mahlükun dünya üzerinde bulunması mümkün mü? Gerçi milyarla çehre içinden biri- birine Obenzeyenler bulunabilir, Fakat, iki yüz şekli, yapısı ve en inee hatlariyle tamamen biribiri- nin ayni olamaz. Tanrının asıl üş- tün heykelcilik kudreti bence bü- rada, yani göz, dudak, kulak gibi mahdut unsurls mânâ ve şekil iti- bariyle apayrı çehreler, hem de milyarlarca çehreler yaratmış ve yaratmakta olmasındadır. « Baylar -dedi şöför. Görüyor- sunuz ki, münakaşanın yeri ve sırası değil ! Kapayın çenenizi de defolup gidelim ! » Arkadaki yüklerin üzerindeki şöför muavininin mırıltısı : «< Bıyafetlerinden efendi san- — Devamı 214 üncü sahifede — Dua Vectten freskler... Kur'ani cefalar islak bedbinlikler ayrılıklarda Kıyamet... Ve Letedan mentalar... Lotüslerde elemli, zümrüt tüller Klaviyelerde mest, hindi kokular Fosfor nevhalorda, baygın libellüller... Alihelerin nektarı, son tel ziyalar Sadık tebessümlerle Orkidelerin mateminde, hasta hulyalar... Arasıra boşluk... Ümitsiz feryatlar 5 Kiliseler... Sürünen nakaratlar... Moda 1938 Faik BAYSAL

Bu sayıdan diğer sayfalar: