8 Ekim 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

8 Ekim 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sanat hakkında düşünceler ve hükumler SANAT VE TABİAT İ YAZAN: FAHİR ONGER pa ağanın i | Ö tedenberi yerleşmiş bir kana- atin teşirile sanatta tabiilik aranır. Bunun diğer bir ifadesi de sanatın tabiatta mündemiç olduğu fikrindedir. Hattâ daha ileri gide- rek: «Tabiatta bir armoni vardır, sanatkâr bunu görür ve tesbit 6- der» diyenler olmuştur. Ressam Nazmi Ziyanın: « Allah o kadar güzel yapmış ki bana artık ilâye edecek bir şey kalmiyor.» deyi- şini Arif Kaptau büyük bir hay- ranlıkla kaydedidor. Bu yanlış te- lâkkinip zihinlere girmesi Rönes- sans ile başlar. Rönessanaın getir- diği tabiat hayranlığı ve müşahe- de, sanat üzerine &ilinmesi güç bir damga basmıştı. Ve bu on 88- kizinci asrın plâstik sanat hareke- tine daha sonra Romantizmin do- guşuna kadar devam eder. Re- mantizmin peşinden giden Emp- ressiyonizm taşkın bir ferdiyetçi- liğin doğmasında amil olmuşlar- dır. Sanat dünyasında bir zelzele gibi zuhur eden bütün bu yeni- leme hareketlerine rağmen, 8an&- tın tabiattan &yrı bir unsur oldu- ğu fikri henüz daha katiyetle yer- leşmemiğtir. Her şeyden evvel gânat, insan kafası ve insan elinin meydana koyduğu sun'i bir şeydir. ( Sana- tın sun'i bir muta olduğunu kâ&- bul etmiyenler sanat kelimesinin vücudunda ne gibi bir hikmet ol. duğunu düşlnmelidirler) Ajxl'i Ce- zanne in : “Sanat, tablat değil, i#akat ona muvazi bir armonidir.,, sözünde gizlenen bu hakikatin ek- sik tarafını yarım asir 8onra re- simde ikinci büyük hamleyi ya- pan P. Picasso tamamlıyor: « İş, insan için bir l&znmdur. İnsan ç8- lar saati icat etti» Piâstikte görülen sanat anla» yışıdın bu tekâmülü yanında ede- biyat daha büyük müşküller ar- zeder. Hemen bir asırdan beri kısa fasılalarla ortaya çıkmış olan sanat doktrinleri gözden geçirile- cek olursa hakiki sanat anlayışına karşı edebiyatın zaman zaman nasıl mukavemet göstermiş oldu- ğu meydana çıkar. Onsekizinci asırda Rousseau- denberi, içtimai bir aksülamel gibi hazırlanmakta olan romantizm hareketi 1827 de Cromwel mukad- demesinde maddeleri verdi. Hu- got'nun, Lamartine'in Mueset'nin Vignie'nin şiirleri mubalâgalı bir santimantalizm ile örtülüdür. Ro- maniizm hareketi “sanatın sihirli değneği, altında bir hulya âlemi yaşatarak renliteden uzaklaşmak- tadır, Romantiklerin tasannuya verdikleri ehemmiyetin en büyük delili edebi lisanlarındaki ağırlık ve zinettir. Bu mektebin en k& rakteristik eserlerini yazan Geor- ges Band: «Biz bahtez bir ırkiz; bunun içindir ki kendimizi san&- tın yalanlarile hayattan uzak tut- mağa şiddetle muhtacız» demekle bir sanat endişenin peşinde oldu- ğunu gösterir. Madam Bovari nin 1857 de ya- ni Hugot'nun Cromwel'inden otuz sene Boura İntişarile Georges Sand' ın «sanat yalanları unutulmıya başladı. Artik sanatte realite ha- kim olmaktadır, G. Flaubertin mü- şahadeye ne kadar büyük bir ehemmiyet vermiş olduğu daha ilk satırlarda görülmektedir. Ro- man bir ganat şubesi olmaktan uzak, bir ilmi tetkik mevzuu he- line gelmiştir, Romantizmiu orta- ya koyduğu sanat, realizmde bir teknik, bir marifet olmuştur. Gon- oourtların jurnallerinde şu gatırlara tesadüf ediyoruz: «. . .Tarihçiler mazinin hikâyecileri, romancılarda halin hikâyecileridir.» Reglizmden bir çok unsurlar alan fakat ona ilmi bir veçhe ve: ren, Natüralisö ekol olmuştur. 1880 — 189p arasında teşekkül etmiş olan bu doktrin ilmi zibni- yetten muayyeniyet prensibini al- mış, ve bizzat cereyanın mümessi: li olan Zola mütefekkir H. Taine' in tesiri altında kalarak Determi- nizm prensibini roman üzerinde mevkii tatbike koymuştur. Ondokuzuncu asrın ikinoj ya rısı ilmi zihniyetin en çok inkişaf ettiği çağ olduğu için roman tek- niği içine müsbet ilim prensiple» rinin karışması tabii kargılanabi- lir. Fakat romanın ve hikâyenin gayesi sosyolojik anket yapmak değil sanatı tahakkuk ettirmektir. Natürslist romanlerin didaktik bir karakter kazanmasına mukabil, sanatı feda etmesi bu gaye deği- şikliğinden ileri gelir. Parnasiyenler, romantizmin muhtevada yaptığı inkilâbi şekle ulaştırdılar. Ve şiirde her şeyden önce plâstik güzelliğe eheramiyet verdiler. Thöodore de Banville de sanatın, Autotdthigue bir mahiyet kazandığı yani «sanat İçin sanat fikrinin doğduğu görülüyor. Bes- udelaire'in melânkolik (o söneleri Parnasaizmin mana bütünlüğünü temın etti, Bu sone terzını en yüksek inkişafa ulaştıran kübalı Jose Maria de Höârddin'dır. Artık, sanat kendi peşine dtiş- müş ilmi geciyesini atmıştır. Sa. dece “güzellik, i tahakkuk ettir miye çalışmaktadır. Tabiatı sana- tın keskin çizgilerle ayıran yeni bir mektebin doğduğu görülüyor. Bu, Senbolizmdır. Ancak 1884 den itibaren Verlaine, Mallarm6ö isim- leri nazarı dikkati üzerlerine çek- meğe başladılar ki bu tarihte Rimbaud'yu kimse tanımıyordu. O iki büyük mümessile de önce “Dekadan,, ismi takılmışken 1886 da Figaro garetesinde Jesn Mo- ras tarafından neşredilen beyan- name ile «Dekadan» kelimesi &i- linerek Senbolistler ismi verildi, 1890 senelerinde en mütekğmil haline gelen bu cereyan Albert Samain, Paul Fort, EH. de Rögni- er gibi kuvvetli taraftarlar kazan © — Devamı 251 de — 245 — Servetifünun — 2407

Bu sayıdan diğer sayfalar: