22 Kasım 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

22 Kasım 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SÖN POSTA Teşrinisanl 22 Hasan Paşa, Sultan Muradın Ölümün- den Dolayı Çok Müteessir Olmuştu Paşa, Hey Gidi Fani Dün Muharriri 4 Her Hakkı Mahfuzdur —160— Maamafih, Hasan Paşa bu husumetini daima kalbinde sak- lamış ve (efendisi) nin intikamını almak için en küçük bir teşeb- büste bile bulunmamıştı. Hatta, birkaç sene, sarayın gerek deniz ve gerek kara cihetindeki kordun hattını bile daraltmam ştı. Onun bu suretle bareketi birçok jur- aalc lara sermaye oluyor; Meselâ bir gece, Çırağan rıltımına bir sandalın yanaştığına, diğer bir gün, sarayın etrafında şüpheli adamlar dolaştığ.na dair mütema- diyen jurnallar veriliyerdu. Her defasında telâşa düşen Abdülha- mit, Hasan Paşaya verdiği mü- kerrer emirlerle sıkı bir inzibat tesis etlirmiş ve artık Çırağan sarayınn hariçle olan irtibatını büsbütün kestirmişti. Hasan Paşanın arada sırada Çırağan sarayına girerek Sultan Murada dayak attığı va saray erkânma zulüm yaptığı kat'iyyen yalandır. — Vazifesinin pek çok şiddet göstermiye müsait olmas na rağmen Hasan Paşa, Sultan Mu- radın vefatna kadar gerek ken- disine ve gerek — mensuplarına *-derecelerine göre- bürmet gö termekte kusur etmemiştir. Hatta, bu cihet te jurnalcıların gözünden kaçmamış, halta bir aralık (Hasan Paşanın Sultan Muratla ittifakı var. Onu beraber alıp Rusyaya kaçacak ) diye bir çok jurnallar verilmesine kapı açmıştı. Lâkin, herşeyin hakika- tini çarçabuk Öğrenen Abdülha- mit, Hasan Paşanın bu vazifeyi nasıl bir hisle kavrad ğını bildiği için bu jurnallara kulak asmamış; hatta sık sık kendisini taltif ile alhayet askerliğin en şerefli rüt- besi clan ( Müşir )liğe kadar çıkarımıştı. Hasan Pş., hbiçbir sızıllıya meydan vermeden sehelerce bu vazileyi ifa etmişti. Nihayet bir gün, mutadının - hilâfına olarak” ikindi vaktine doğru evine geldi. Bu vakilsiz geliş, evde bulunan- ları hayrete düşürmüştü... Paşanın her zaman kıpkırınızı olan dolgun yanakları, tamamen solgun; dim- dik vücudü, âdeta ağır bir. yük altında ezilmiş gibi yorgundu... O aralık ikindi ezan: okunuyordu, Paşanın refikası, endişe ve wt- rapla sordu : — Sizi, bir tuhaf görüyorum.. Hasta mısımız.. Yoksa yine aley- hinizde Efendimize bir jurnal flân m verdiler ?.. Paşa, bu suali hiç anlamamış | gibi hareket etti. Sıdece: — Benim seccademi getirin. Demekle iktifa etti. Seccadeyi getirdiler. Yere serdiler. Paşa, | derhal namazı durdu... O namaz kılarkea, evdekiler arasında, he- lecanlı bir fısltı cereyan ediyors | ve şimdiye kadar bu metin ada- a hiçbir gün bu vaziyette gör i Beşiktaş muhafızı Hasan Paşa medikleri için her halde Fevka: lâdo bir şey olduğuna hükmey- liyorlardı. Bu telâş arasında paşa na- mazını ikmal etti. Duaya başladı. Fakat dua, uzadıkça — uzuyor, ellerini semaya kaldran Hasan Paşa, bu dua esnasında büyük bir heyecan ve teessür gösleri- yordu. Bu esnada — refikasile oğulları, kapının yanında duru- yor, bu ballere hiçbir mann ve- zemiyerek Paşanın — harekâtına hayretle — bakıyorlardı... Hasan Paşa duayı bitirdi. Ellerini yüzü- ne sürdükten sonra, seccadenin ucunu kıv.rdı. Ayağa kalkmadan yan tarafa dönerek, seccadenin Üzerinde oturdu. Sedire dayandı. | Ayakta duranlara bahktı: — Bana bir su veriniz. Dedikten sonra önüne baktı... Refikası, arlık endişe ve ıztıra- bını saklıyamadı: “— Sizde buglün bir hal var. Allahaşkına söyleyiniz. Kadıköy SÜREYYA Sinemasında Yarın akşam SÜREYYA OPERETİ tarafından ŞEN DUL eret 3 perde ik yeni kadro emsalsiz musikili Budapeştanın şayanı meşhur MAJiK'e : KALPTEN filmiai görenlerin, bu lâtif ve neş'eli operet “hakkındaki methü senan dilden di e dolaşıyori.. GEORGES / LExANDER - MARTHA EĞGGERTH - TRUDE BERLİNER LEO $LEZACK ezi iki saat sevk ve neş'e çinde D birekıyor'ar €f Yarın akşam & M E lı E K Sineması GALA MÜSAMERESİ OLARAK BRıGlTTE HELM’in temsili muhteşemi MAVİ TUNA hayret *“RODE RKESTRASINI Haml- t Bu film için yerlerin kıamı azamı tutulmuş olduğundan lâtfen 33 yerlerin avolden temin edimssk ya Hey! Diyordu. Diye yalvarmıya başladı. O zaman Hasan Paşa, derin bir teessürle, söylemiye başladı : — Hey gidi fani dünya hey.. Bilmem ki bunun nesine tamah ederiz.. Dört günlük ömür için biribirimizin etini yer, kanını içeriz.. Zengin ol, fakir ol. Pa- dişah ol, sokak süprüntücüsü ol. Nihayet, şu ölüm var mı yok mu? Hersi baş.. Ayakta duranlar, bu mukad- dimeden bir şey anlamıyor. bir an evvel hakikati öğrenmek için sabırsızlanıyorlardı. Nihayet sab- redemediler : — No oldu.. Yoksa, efendi- mize mi bir bhal oldu?.. Hasan Paşa, derin derin içini çekti * — No olacak.. Bugün de ( bizim ağa ) yı gömdük.. Şimdi, cenazeden geliyorum. Cevabını - verdi. Hasan Paşa, Sultan Murada ( bizim ağa ) derdi. Ona karşı kalben busumeti olmakla beraber, şimdi ölümünden bir tesssür duyuüyor, senelerdenberi büyük bir mes'uliyet altında ifa ettiği mühim bir vazifeden kurtulduğu- na memnün olması lâzımgelirken, bilâkis, kalbinin büyük bir acı ile burulduğunu hissettiriyordu. ( Arkası var. Yarın akşam filminde cücelerin ailevi hayatının esrarını imsanların su aygırı, gel sah, a.sİnn vesatre g.bi vahş' bayvanlara karşı mücadelelerini görecetsiniz. KALBE filmini ve bütün dünyada SANDOR, ZİGAN takdim — ediyor. DiplomatlaraHükmeden GizliKuvvetler Cemilenin Hüviyeti İngi- lizleri Meraklandırıyordu (Baştarafı 1 inci sayfada ) sus! rolleri olan bu adamların bu mücadeleye filen kar.şmalarına lüzum yoktu. Akşamın dokuzunda Binbaşı Hey — yorgunluğunu — çıkarmış, keyfi tekrar yerine gelmişti. Muavini, son haberlerle beraber kapıdan içerti girdi. Binbaşının önüne dosyaları yaymıya hazır- lanırkea öbürü vakit bırakmadıe — Anlat bakalım bugün nasıl geçti? — Her zamanki gibi. Umum! karargâhtan buraya gelmek için ç ktığım zaman heriflerin üçü de yerlerindeydi. Bir. biçimine get- rip elimdeki çantayı aşırmak tasavvurundan hâlâ vazgeçmedik- leri anlaşılıyordu. Şunlarla biraz eğleneyim dedim: Eli tabancalı bir neferle beraber kapıdan çı kıp otomobile bindim. Herifler bu manzaradan hiç boşlanmadılar, Her biri bir tarafa savuştu. Ya- rın tekrar ayni nöbet mahalline döneceklerini ümit ederim., Esa- sen vaziyetleri beni pek Eğlen- diriyor. Benzin alırken yine ayni dilenci yanıma sokuldu. Hasta annesi için ilâç parası istedi. Fakat yol kenarında duran mo- tosikleti yine yerinde idi. Gözle- rini de elimdeki çantadan ayırar mıyordu. Ötelin solanda lâcivert elbiseli Rumla yine karşılaştım. Her vakit olduğu gibi asansöre beraber binvdik. Değişmiş hiçbir şey yok. — Alâ! Blan hülâ taraçada mı? — Hayır, gitti. Hatırıma ge- di: Cengiz yanındaki kadının kim olduğunu öğrenememiş. Binbaşı Hey cevap vermedi, her birini bir tarafa saldırdığı adamlarından gelen telgraflara göz gezdirmiye başladı. Fakat hiçbirinde yeni bir şey yoktu. Yunanlıların — ileri hareketi devam ediyordu. Muavin sordu: — Cengir, bu kadın mesele- sini bu akşama kadar hallede- bileceğini ve daha mühim bazı haberler verebileceğini Ümit edi- yor. Mutat üzere bu akşam gelip gelemiyeceğinizi soruyor. — Geleceğim. » Geç vakit Binbaşı Hey otelk den ayrılarak büyükçe bir motö- re bindi. Anadolu yakasının yo- lunu tutta, ÂAz sonra, önünde rıhtımı bulunan küçük bir evin karşısına geldiler, Motörün tama- mile durmasını beklemeden rl- tıma atladı. Resmi elbisesinin üzerine bir sivil paltusu geymişti. O evden içeri girerken motörde köpükler saçarak geriye döni- yordu. Birinci katta paltosunu çıkardı. ve bir odanın kapısını itti. Burada kır saçlı bir adam vardı. Önünde bir takım hari- talar, telçraflar ve bir sürü kâğıt durüyordu. — Cengiz —işte bu adamdı. Binbaşı Hey son gelen telç- raflara şöyle bir göz attı. Bunla- rın hepsi de Anadolu dahilindeki vaziyetin gün geçtikçe vahimleş- tiğinden bahsediyorlardı. Padişahı tahtından devirecek olan ihtilâl kopmak üzere bulunuyor, Musta- fa Kemal kuvvetleri, vaziyetlerini hergün bir parça daha kuvvetlen- diriyor ve vaziyete hâkim olma- larını temin edecek son tedbir- leri aldıktan sonra işlerin Yunan kuvvetleri için pek fena bir şekil alacağı bildiriliyordu. Bu rapor lar, Binbaşı Hey'in bekledikle- rinden daha çok Fena idiler. Fakat buna mukabil bir parça memnuniyet veren başka bir ha- ber elde edilmişti. Bu bir rapor da yazılı idi. Muhtevası şu idi: “Fransız Miralayı Blan'la be raber Tokatlıyan otelinin traça» sında görülen kadının ismi Cemb le'dir. Eski Türk sefirlerinden birinin hemşiresidir. — Maçka'da Olarmaktadır. Yirmi altı yaşında. dir. Vo Anadoludan henüz gek Miştir., Binbaşı Hey bu raporu okur duktan ıonrıq kendi '.hııdino gülümsedi. x Bu sırada, Miralay Blan'ın Tokatlıyandaki odasında da bay ka bir sahne cereyan ediyordu. Fransız rzabitile Cemile Hanım karşılıklı koltaklara oturmuşlar, hararetli, hararetli konuşuyorlardı. Esasen Cemile Hanım, ayal otele inmişti ve Miralayın oda komşu su idi. Cemile Hanımın verdiği me> lümata göre her şey hazırdı. Şimdi sıra, Frans z zabitinin ver- diği sözü tutmasına gelmişti Yani üzerinde mutabık kalınan silâhların teslimini... Miralay Blan, kısa bir teredk dütten sonra dedi ki: “— Sözümü behemehal tutar cağım. Fakat bir müşkül var: O da aziz (!) dostum Binbaşiı He- y'in mevcudiyeti... Fakat sizin ve Allahın yardımınızla maksadımıza ermekte gecikmiyeceğiz.. Bu, Fransızla İngilizin son mü- cadeleye — girişmelerinin idi ve ilk hazırlık müsademeleri oldukça şiddetli geçti. Bir gün, Binbaşı Heyin muavini karmam yolaya uğradı. Elindeki çantası gasbedildi. Fakat bu muvaffakib yetin hiçbir. ehemmiyeti yoktu. Onun içindir ki İngilizler — için, için sevindiler, çünkü, bu çantar nn bomboştu. Kiymetli ev- rık.i:ıııvlıı:o:ılebiıdo":ı. Yalk nız çantada kocaman bir zarf vardı ve zarfın içinde şöyle bir kâğıt bulunuyordu: “Aziz miralayım! bu çanta sizin İşinize yaramaz kil,, Diğer bir akşam Miralay Blanın odasını alt, Üst ettiler. bütün çekmecelerini boşalttılar. İstanbuldaki hususi odası d ayni suretle ziyarete uğradı. Far kat her iki vak'adan da bir ner tice ç kmadı. Fakat iki rakip, ertesi güs karşılaştıkları zaman — miralay Blan Biabaşı Heye şu suali sordu! — Aziz binbaşım! Size sorar cak bir sualim var. Bu mesele hakkında fikrinizi almak - istiyo” rum, Bir insanın evi olursa ne yapması lâzımdır? Binbaşı homurdanır gibi cevaP verdi: — Sigorta şirketine müracast ederek — ziyanı ödetmek — icaP * eder? Teşekkür Kerimem Halidenin cenazesini bt zırlamak faziletini ve merasimde Pf bulunmak Aliconaaplığını gösteren b'ı; razı Entaniye haslahanesi Server Kâmil Boyelendi, deııuıııı-l: Cevat, Kemal, Saadettin - Vıdat, ! kertem, Vasfi, Ali Boylerle idare ©Y muru Muhiddin, bemş're Hüsniyo Ha nim memurin ve müstahdemin hatf ve erendilere en derin hürmetleri! takdiım ederken, korimemin hastalani tedavisi üzerinde gösterilen dnıkı_;u alâkaya ©a büyük teşokkürlerimi İ eylerim efendim. S Sürur 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: