13 Ağustos 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

13 Ağustos 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

» Sayfa I Dünya Haâdiseleri | ' Amerika'da Bir Boşanma Cenneti Var Amerikanın Nevada isimli bir vilâyeti vardır. Burası, boşanan- ların cenneti ismi- hZ ıaı!l[: ni almıştır. Çün- ":ey olUP | kü Nevadaya ge- itiyor gün içinde aile bağından kurtu- lur, bir kuş gibi hafif ve serbest | olarak çıkıp gider. Nevadanın merkezi Reno şehridir. Bu yüzden bu şehir, dehşetli zengin olmuş- tur. Çünkü kısa zamanda kar- sından veya kocasından ayrılmak istiyen kimseler hep bu Reno şehrine gelir, iki gün kadar kalır, İşlerini bitirir, dönüp giderler. Esasen Nevadayı böyle bir bo- şanma cenneti haline getiren de bu mıntakanın çok fakir olması- dır. İşleri biraz yürütmek, halka kazanç imkânları temin etmek istiyenler, düşüne, düşüne nihayet bu çareyi bulmuşlardır: Boşanma davalarını kolaylaştırmak suretile memlekete seyyah celp etmek. Fakat Nevadanın diğer şehir- leri Reno'nun bu parlak vaziyetini kıskanmıya başlamış, şiddetli bir rekabet açmışlardır. Hukuk hâ- kimleri, boşanma davalarını, iste- yenlerin ayağına kadar giderek görmekte ve onlara uzun uzun seyahat yapmak külfetini yükle- memektedirler. Reno hâkimleri de rakiplerinin bareketini göre- rek ayni suretle harekete başla- mışlarsa da bu iş otelcilerin can- | mı sıkmaya başlamıştır. Çünkü boşanma muamelesi gayet kestir- #me olarak bir günün içine sıkış- tırıldığı için gelen seyyahlardan şehrin — istifadesi pek az ok maktadır. * Aıırikııun tütün kıralı Mister Reynolds bundan bir müddet evvel — esrarengiz biı'ıı ıuıî]ll:e öldâ rüldü. v evvi dutlük aldı | bu ölümden dola- | ürüdü yı karısı ile kâti- 'bi zan altına alındı. Kadın, ma- ruf sinema yıldızı Libby Holman dı. Uzun tahkikat neticesinde ge- rek karısının ve gerek kâtibinin bu ölümle alâkaları bulunduğu tesbit edilemedi. Sersbest bıra- İkıldılar. Fakat adamın katilleri de meydana çıkamadı. Bu cina- ,yetten birkaç hafta sonra Libby- ğlolman bir erkek çocuk doğur- du. Bir müddet sonra tehdit mek- #upları biribirini kovalamıya baş- Madı. Bu mektuplar madam Rey- nolds dan mühim miktarda para istiyor, aksi taktirde çocuğun dağa kaldırılıp - öldürüleceği ha- ber veriliyordu. Genç kadın, bu tehditleri bir taraftan zabıtaya haber - verirken diğer - taraftan çocuğunu muhafaza etmek - için Amerika'da yine — hay- sekiz tane polis hafiyesi, on iki | i 2 Ni | 2.N e İ gayel“sart lüpük toderik /| Ayol ne ağlıyorsun?. Nişanlın ka: etti. Bunlar, gece gündüz çocu- ğun bulunduğu evi muhafaza et- mekte ve yabancı hiç kimsenin içeri girmesine müsaade etme- mektedirler. Bu sıkı muhafazaya rağmen tehdit mektuplarının ar- di arası kesilmemektedir. Hay- dutların şimdiye kadar istedik- Teri para yekünu 200 bin doları geçmiştir, ir ( , iki | Wea. bi MA YN | bakın söyliyeyim: .SON-POSTA Rıhtımdan “Ayrılanlar.. Hiç Galata Rıhtımından Vapura Binip Arkanızda Birkaç Sevgili Bıraktınız Mı Anadoluda Dolaşan — Kuzum Anne, Mektup Yazmayı Unutmaym.. Ağa- Açıkgözler beyime De Söyle Sık Sık Kıtap Göndersin! Galata rıhtımı, dünyanın ençok iç çekilip göz yaşı dökülen bir yeridir. Nedenmi? diyorsunuz?. Ha, Hiç şöyle Galata rıhtımından vapura binip arkanızda birkaç sevgili mahlük bıraktınızmı? Rıh- tımdan vapura, vapurdan rıhtıma bakıştınızmı? O ne suzişli, o ne acıklı ayrlıktır. Göz yaşının gö- rünmeyüp akışında, çığlık vefhıçkı- ! ı | rıklarda, bağırışlarda ne gizli bir | tahassür vardır. Eğer çok merak ediyorsanız, be- nim gibi siz de geç vakit Galata rıhlımına uğra- yap, — ayrılanlan- ları seyrediniz.- » Akşam saat yedi.. Gülcemal kalkmak üzere... Vapurun rıhtıma bakan göverte B parmaklıkları hın- z cahmnç kalabalık, Hava yavaş ya- vaş — kararıyor. Rıhtım, vapurdan daha çok insanla | dolu.. kaynaşan kâynaşana... Vapurun göğdesinden yuka- rıya doğru baş kaldıran ihtiyar bir kadın, seslendi: — Kıam Saadet, çocuğun pelenasını değiştirmeyi unutma.. vallahi yavrucak sabaha kadar uyumazlfda, bulaşır durur.. — Anne, ablama söyle mek- tup yazmağı unutmasın.. yaza beklerim.. hepiniz birden gelmez- seniz... Vallahi gücenirim.. — Mahmuda iyi bak kızım.. oğlan hastalıklıdır,.. |bir de üzer- sen verem olür gider, günahı boynuna.. — Aaa, anne benim manikür takımımı unutmuşum.. hay allah müstahakını vermesin,. gördünmü şimdi.., Kuzum anne, ilk posta ile manikür takımımı gönder, emi nonoşum? Vallahi Trabzon çok pahalı... Ateş pahasına.. Göndermezsen içim sızlar anne,. Köşedeki genç kızın etrafını mühim bir kadın kalabalığı kaplamış.. Ne var aca- | ba? Yanıbaşımdaki iki bu merakımı dehal bastırdılar: — Taze, daha duvağını yü- zünde görmeden sevdiğinden ay- rılıyor! — Evlimi imiş? — Yok canım, nişanlı... Bak şu kurşuni elbiseli esmer delikan- hya.. Ayol zavallı da hemen he- men ağlıyacak.. Genç kızm . Kıçkırkları boğuk boğuk çıkıyor.. Etrafındaki — ka- dınlar tesellide: — A, bir yaşıma daha girdim. Gelecek.. E- söyler, Üzülme yıba gitmiyor yal.. bette Bşmüdür amcana tekrar buraya aldırırız.. evlâdım. üzülme kızım!.. Genç kız başını kaldırıp vapura, kurşuni elbiseli yanık delikanlıya baktıkça içi kabarıyor, büyük bir gürültü ile birdenbire boşanıyor- du.. Bu aralık delikanlı vapurdan seslendi: — Zehra, buraya bakl. Ayıp kadın | drgıl mi ıanı? Vıl[ıhı güccnınm cicim.. Niçin Üzüyorsun kendini?, Bir ay sonra buradayım yavrum, ağlamasana !. Fakat delikanlı bütün bu hıçkırıklardan memnun.. Adeta hoşlanıyor. Kızcağız “ şırrrak ! ,, diye düşüp bayılsa daha çok hoşuna gidecek. * — Ülen Emet. Sofunun Os- mana da benden selâm et.. Goz- lerinden öpüyo di.. Voyvatlı Hacı koyde isen, selâm et. Davarlar- dan bu sene döl alsın. Kışa yüz danasını beklerim.. , — Dayı — Arifgiljere — deki: Cafer burada kemi gısmayor.. sabahadek garı govalıyor!.. Bir nektüp yazıversinler de gulağını çehsünler!. Vapurun ilk çanı çalar çal- maz, ortalıkta bir feryattır koptu.. güverte parmaklıklarındakiler vü- cutlarını boşluğa vererek baği- rışıyor, — ellerini kollarım — sallı- yorlardı: — Fıtnat, kız ağabeyin nere- de?.. Ay kalkıyoruz!.. — Anne, annel. Enişteme 'e S 'ai baksana nerede? kayboldu?.. İlk çanın telaşını hamallardan biri bastırdı: — Gokrkmayın bel.. — Siftah çanı bu:.. Daha vakit var. Telâş- lanmayın!.. Kalabalık içinde ne de çok işsiz güçsüzler var!.. Rıhtımın iki tarafı da —mahşer nümunesi... Hamalların telâşlı inişip kakış- maları, kayıtsız hamallığa yelte- nen serserilerin sandıklar arasın- da çırpınıp, kaçışmaları arasında ikinci çan da çalınca, yine - orta- hk karıştı.. Bu defa, hariçte ka- | Gülcemalin lanlar galiba pek az.. Hasret ne tuhaf şeydir. İn- sanlar ayrılıklarında çok daha sakin, uysal ve pısırık oluyorlar.. Bazan gürbete yalnız gidenle, Eurbeue yalız — kalanlar öyle alsiz ve bitkin bir hale geliyor- larki.. Şu ihtiyar kadına bakınız.. Bu mutlaka bir paşa karısıdır. debdebeli günlerinden kalma hali, öyle esaletli ki.. beyaz saçlarını kapıyan baş örtüsü, ince mantosu ve kısa boyu ile sanki birdenbire uçuverecek hissi- ni veriyor.. Rıh- : tımın dağ gibi yükselen emtia sandıklarına da- yanarak sabit ve kuru gözlerle va- pura bakıyor.. Merak ettim; ben de — onün * baktığı yere bak- tım.. Süzgün, perişan ve zaif bir gençte ona bakıyordu.. Bu amlık — mutlakı ebedidir. sanıyorum.. Bu iki insar- dan biri mutlaka kaybolacak, mutlaka bunlardan |biri ölecekti.. Kadın bir aralık gözlerinden damlıyan iki çift göç yaşı gös- termemek için döndü ve gerisin- den sandıklara baktı.. - — Düğünde beni hatırlar Kâ- miran... Baş - tuvaletini dediğim gibi yaptır.. limon çiçeklerini da- ha çok sağa al, sana yakışır!.. Belli.. küçük hamım gelin ol- mıya gidiyor.. ne baht, ne baht!.. * Birdenbire denize düşen bir cismin gürültüsü ve keskin çığlık- lar koptu.. Dört taraftan bağın- şıyorlardı: — Denize adam düştü, deni- ze adam düştül.. Herkes koşuşuyordu.. Zavallı baş, suyun üstünde evvelâ çır- pındı, oynaştı, batıp çıktı, sonra birdenbire kendini bırakıverdi.. gövertesi büsbütün dolmuştu. Elini, kolunu, başını, gövdesini salhıyan sallıyana: — Tutun bel.. Atın be, bir ip atın!.. — Ulan herif boğuluyor!.. — Eyyy, ümmeti: muhammet, cankurtaran yok mu? Adamcağız boğuluyordu.. son defa suyun üstüne doğru sıçradı ve birdenbire başile vücudü kay- boluverdi.. yalmız eli dışarda kal- mış, titreşiyordu... Nereden çıktı, nasıl çıktı? Bir sandal peyda oluverdi ve zaval- liyı hemen yakaladılar: Kurtul- muştu.. zavallı az kalsın dalgın- bğa kurban gidecekti. * Gülcemal rıhtımdan yavaş ya- vaş ayrılıyor.. baş taraftaki kalın halat büyük gürültülerle çatlayıp esniyor, gerildikçe — geriliyordu. Rıhtım hamallarından biri etrafa çıkıştı: — Ho, ne durursunuz!. Açulun bell Vallahilâzim - goparsa bu halat,'na böyle ikiye biçer insanı! Mendiller, — şapkalar, — çarşaf Doğrusu artık buna milli ha- miyet tahammül edemez. Kendi tabiiyetimiz haricinde bir kadın, yanına kocası diye aldığı bir er- kekle kasaba, kasaba dolaşarak pazar — yerlerinde el ışlennden kabartma gibi bir şeyler öğre- tiyor. Ve iki mecidiyeyi cebine indiriyor. Teessürle — müşahede edilecek bir manzara. Nasıl olur da paranın bu ka- dar kıymetli bir zamanın da bu soygunluğa razi oluyoruz. Dosta- ne münasebetler, komşuluğun icap ettirdiği samimi vaziyet ola- bilir ki bunların memleketimizde serbestçe gezip san'atlarını hü- nerlerini teşhire müsaade edilebi- lir. Fakat biz de onlar gibi milli vazifemizi unutmamalıyız. Sanayi mekteplerimizden — mezun veya hususi — yetişmiş yüzlerce hamiın kızlar biliyoruz ki bu kadar sade işleri değil, daha ince, daha zarif, daha asri san'at eserlerini vücuda getiriyorlar. Yine biliyoruz ki bu san'atçı — vatan evlâtları içirde henüz tam manasile refahlı bir geçim temin edemeyenler de çok- tur. Neye bu vatan çocukları yurdumuzun hiç olmazsa vasıta- ları elverişli köşelerine dağılmı- yorlar yahut biz bunların gelme- lerini teşvik etmiyor, ve işlerine kiymet vermiyoruz. Ekseri merkez- lerde yaşayan atılgan marifetci hanimlarımız da bu hususta tered- dütlü görünüyorlar. Taşra seya- hatlarında müşkilâtla karşılana- caklarını ve rağbet görmiyecek- lerini zannediyorlar. Burdur: Niyazi Vergilerin Taksitle Alınması Vergilerin her ay başında taksitle alınması her halde vergi verenler için de, hükümet için de fıydılı olacaktır. Bir senelik vergi bir araya toplandığı zaman vermesi güç oluyor. Bu hususta hükümetimizin nazarı dikkatini celbetmenizi rica ederim. l Cevaplarımız ı Denizli Örtamektep talebesinden 23 numaralı Feyzi Beye! Adresini sorduğunuz muharrir hanıva mektuübunüzü - gazetemiz vasıtasile gönderebilirsiniz. İltifa- tınıza teşekkürler ederiz. * Cümrük — başmemurlarından — Âli Beye: Kitap halinde neşredilmiye- cektir. Edilirse gazetemizde ayrı- ca ilân olunacaktır. — -— ——i uçları, bereler durmadan salla- nıyor.. Rıhtımdakilerle — vapurdakiler artık hasret yollarına düşmek üzeredirler: — Abla, mektup yazın. Beni yalnız bırakmayın.. — Enışteın: söyle, bu hafta bir teneke tereyağı bekleriz !. — Kuzum anne, mektup yaz- mayı unutmayın, ağabeyime de söyle, sık sık kitap göndersin !. — Nahide, kızım.. Sırtına kazağını al, üşürsün.. Sık sık güverteye çıkma, hastalanırsın !, Genç, hafif hafif, bir ölü kıpır- danışı ile sol elini sallıyordu. Hayat hep bu ayrılışlarla tükenmez mi?. Zavallı genç, zavallı ihtiyar ana... * *« *

Bu sayıdan diğer sayfalar: