3 Şubat 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

3 Şubat 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dünya Hâdiseleri Ateş Hattında Milyonerler Kafilesi Amerikanın Viskomsin eyaleti saylavı Misir O. Malley harb teh- likesinin O önüne geçmek için yeni bir usul bulmuş- tur. Bu hususta yakinda Amerika kongresine bir lâyıha verecektir. Düşüncesi şudur: — Muharebeden birinel de- recede mes'ul olan milyonerlerdir, binaenaleyh bir harb çıktığı za- man ilk hatta bu zatları gön“ dermelidir. Mistr O. Malley başlıca dün- ya zenginlerinden Rokfellerin(65), (Henri Fordun (71) JJ. P. Morganın (67) yaşında olduklarını anlaşılan (o unutmuştur. Bununla beraber düşüncesi belki fena da değildir. Yalnız teklifinin kon- grede kabul edilmesi beklenemez. # Amerika kongresine 5 ini yılı içinde Fransada ta- mam (480,000) kişiye şoför veşikasıver İmiştir. alibleri imtihanede- n rek ehliyetleri bir daire | olub olmadığına bakan daire, Fransaya senede (5) milyon franga mal olmakta- dır. Maamafih ehliyetnamelerden alınan harc dolayısile bu dairenin Fransaya temin ettiği gelir yılda 119) milyon franktır. * ransaya ge-| lir getiren My egoeleyyada, Tunanın Üze- rinden aşarak eski Sır- m ral Birinci Alek- sandır adını ta- şıyan köprü tamam dört yılda ikmal edilmiştir. Ve 70 milyon faranga mel olmuştur. Bu köprü Almanyanın (Kolonya) şehrin- deki meşhur asma köprünün tam bir eşidir. Demir kısımları Alman fabrikalarında yapılmış, yerine takılması İse bir Fransız grubuna verilmiştir. birleştiren ve Kı- Son Posta Eski Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 25 iŞ İSTANBUL Garetemizde oçıkan yazı ve resimlerin bütün hakları mahfuz ve gözetemize aittir. ABONE FİATLARI Abone bedeli indir. Adi değiştirmek 28 & e kurüştür. Gelen evrak geri verilmez, | ilanlardan mes'uliyot alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk VER Ki Miveni limandır. | Eski Medreselerde... “SON POSTA Her Kapının Önünde Kirdön Rengi Kaybolmuş Pamuk Perdeler Asılı.. — Huuuu, Kazın Hayriye, Ayol Bunca Yavrucuğun Gözünü Böreğinde Bırakıb Da Namkör Mü Olacan?.. Medresenin tam ortasındaki yıkık şadırvan taşlarına oturan, sarı benizli, sümüklü çocuklar, ellerini şaklatarak göğe bakıyor, bağrışıyorlardı: Yağnur yağıyor Seller akiyor, Arab kızı damdan Bize bakıyor! Daha İçeriye adımınızı atar atmaz, hemen karşı uza, cübbesi- nin arka eteklerini belinin üzerine tomarlamış, fıldır fıldır gözlü bir R xe RR İğ mollanın çıkacağını: — Efendim, mantıkın mevzuu a'mâl selâsei zihniye midir, yoksa yalnız salise. mebhasai anha mı- dır?.. Diyerek yakanıza yapışaca- ğını, ta İlerideki kapı altından: —A nâdân, senin bu kıyasın ssertaser omerdud olur. Behey adem kılıklı bisemer!.. Diye bağ- rışmalar duyulacağını vehmeder- siniz. Evet, bu medrese, insana böyle gaibden sesler verir. Şimdi duvarları kararmış, sıvaları dökül- wüş, tahtaları çürümüş olan bu Fas | tihmedresesirde, bir zamanlar hep molla naraları duyulur, (Fatih camiinin kubbeleri bu seslerle çın çın çınlarmış. Şu uzun İnce minarelerin dili olsa da, söylese.. Fatih avlusunu sağdan geçin ce, yine sağınızda dizilen bu medreseler, zamanla rengini, şek- lini, kaybetmiş gibi sıralanıyor. Birinci ve ikinci medreselerde talebeler yatıp kalkiyor. Kapıla- rından içeriye şöyle bir göz ata- cak olursanız, tahta masalas Üze- ride bir sürü kitablar defterler, kalemler görürsünüz. Üçüncü kapıdan içeriye girer girmez, yıkık şadırvan taşlarında oturan sümüklü çocuklar birden- bire “yağmur yağıyor, şarkısını kestiler ve bana hayretle baktı- lar. İçlerinden biri: — Ular, anana git hieber ver, hacizciye benziyor bel. Di- ye yanındakinin kolunu dürttü. Medresenin dört köşe avlu- | sunda uçtan uca gerilen bir ip izerinde renkli, yamalı, çürük çamaşırlar asılı. Karşı duvara baktım, kırmızı yazılarla yazılmış bir ihtar: “Çiçekleri koparmayınız!.,, Hangi çiçekleri? Avlunun İğri | arasında fırlayan | büğri taşları yaban otları mı, dikenleri mi, kü- çlik arpa yeşillerini mi?. Sağdaki odalardan biri içinden bir kadın sesi geliyor: Ol bir salon gelini, koy kalbine elini Sevdim tatlı dilini, rumba da rumba, Tümbaas Her kapının önünde eskimiş, Bu yuvarlak kubbeli medreselerde bir zamanlar mollalar çığrışırlardı kirden rengi kay- bolmuş, uzun pamuk perdeler asılı. Duvar dib- lerinde çöp tene- keler, taşlar, eski kunduralar, ta kunyalar var. Yavaş yavaş, dört köşe med- rese kapıları önün © den O geçerken, | ihtiyar bir kadın yüzüme baktı: — Birini mi arıyorsun o evlâ- dım?. dedi. — Belki sen bilirsin hanımnine, buralarda bir Nev res Efendi oturur- muş, Adülâziz n ibrik i baçısı imiş!. İhtiyar kadın eşiğe oturmuştu, uzun uzun düşündü, bulamadı. Sordum : — Sizin buraları galiba kira ile 7. — Hı, kira ile amma, o İki buçuk iİrayı vermek için belimiz nasıl bükülüyor, bir bize sor. Hi- zim damad, Allaha emanet koca” man adam oldu amma, bir balta" ya sap olamadı, Yemişe gidip, öleberi taşıyor. İlle bu kış bize kötü geliyor. Odalarda soğuktan İS miyor. Geçan yıl manavm 1 — Gatetenin esas gesisile bir sütunun iki satırı bir (santim) sayılır, Medrese avlusunda bir uçtan öteki uca usanan İp üstünde Yırtık, yamab, gürük çamaşırlar asılı Ayşe Soba aldı da nin etmedi. Bütün kışın soğukları burada toplanıyor. Ibtiyar kadının odası içinde bir süpürge sesi duyuluyor, Çocuklar yine bağrışıyor, yağan yağmur, şadırvan Üstünden, 'med- rese kubbelerinden ü&şağı dökü- lüyor. Ihtiyar, benden bir slgara istedi, yaktı : —Biz burada, anâlı kızlı, babalı Medrese önünde seksek oynıyan çocuklar oğullu çalışırız. Kimimiz çamaşıra gideriz, kimimiz dikiş diker, ev- lerde temizlik yaparız. Eh düşmez kalkmaz bir allah.. Vaktile ben de efendi kızı İdim amma, böyük yangın bizi kül etti, Hayreddinde bir evimiz vardı, yaradana maşal- lah, gelen geçen tırnağa tükürür de öyle bakardı. Pencerelerini açlığım zaman adalar önüme gelr, dizime sürünürdü. Hey ev- lâdım, kim derdide, kocalığım böyle medrese odalarında geçecek diye... Karşı oda kapılarından birinin pamük perdesi açıldı, bir kadın başı uzandı: â — Mıstıfa, ulan gelsene, bö- reği fırına götürecen! Çocuklar seslerini kesmişlerdi. Hepsi de, gözlerinin bütün kuvve” tile, kadını olduğu kapıya bakı- yorlardı. “Mıatıfa,,denilen yamalı pantalonlu çocuk koşarak gitti, * ayaklarını yere vurarak sıçramağa başladı; — Ana, akşama bana iki parça verecen mi, hı, İki parça verecen deği! mi?.. Küçük tepsi içinde, esmer bir unla yapılmış, kıvrık, sulu börek sallanır gibi oluyordu. Kadın bir şeyler homurdanarak (o çocuğun başına bir havlu yerleştirdi, sütü- İ Kari Mektubları Bir Yolun Tamiri Rica Ediliyor Adapazarının eski © yıllarda Andolu ve Ankara yolu olan Bağ- dad caddesi kazamızın işlek yok larından ve umum! yeridir. Yolun Sakarya köprüsünden Çarkalere kadar uzanan kismi 15 -20 metre genişliğindedir. Bu yolun umumi harbde amele tabur- ları tarafından tesviyel türabiyesi, yapılmış ve Sakarya köprüsü cıva- rından iki kilometre kadar bir yerine taş döşenmiştir. Bu yol ile adadan Kayalara ve Karapürçek nahiyesine ve oradrn kazanın hududunda (lâğved'sa Taşağıl nahiyesinden Wudurnu kazası hududuna gidilir. Mudurnudan gelen şose Mudur- nu suyunun şarkında ve Akyazı nahiyesinin Kuzuluk köyü içinden geçerek Akyazı - Hendek yolu ile birleştiği için Adapazarının Mudurnu kazasile ve nahiyelerle muvasalâsını temia eder. Mudurnu kazası orman nakli yatıda bu yoldan yapılır. Bu İşlek yolun biran evvel tamirini rica ederiz, Karapürçek kooperatif kâübi Mehmed ve çiftçi Mehmed ne de tepsiyi koydu: — Hadi, gözünü aç, düşürür sen geri geleyim deme, ayaklarını kırarım!. Düşündüm: Bu çocuk tepsiyi düşürlirse, ne yapar?. Gerli g mezse nereye sığınır, gelirme nasıl dayak yer? Benim ihtiyar kadın, tepsinin Üstünü açık görünce, şirret bir - sosla seslendi: — Hauu, kızım Hayriye Hap nım, ayol bunca yavrucağın gö günü böreğinde bırakıbta, nam- kör mü olacan!. Kız örtsene onun üstünül., sarassanasansasesasena » Ihtiyar kadınla konuşurken, o, birdenbire sözünü kesti, karşı odalardan birinin kapısına baktı: — Zavallı taze, yazık oldu. Bunca senedir bir arada kocayor- lardı. Yazık oldu. Kapıdan boh- çası kolunda, yüzü soluk, üstünde regi kaybolmuş mantomsu bir şeyle çıkan kadın, ayaklarını, sü- rüye sürüye geldi, başını çevirdi: —Sağca kal nine, bizede buyur, gelmezsen gücenirim!. dedi, gitti, İhtiyar kadın anlattı: Kocası ayyaşmış. . Her gece, her gece elib karısını dövüyormuş, biçare lee, halasının evine kaçıyormuş!. tiye ninenin odasından, bir kadın sesi haykırdı: Hanımanne, soğanları sen mi kavracaksın, ateş eriyor. x Yağmur durmuştu. Çocuklar şadırvan altında oyunlarına devam ediyorlardı. Benim yaklaştığımı görlince durdular. Sordum: —. Ne oynüyordunuz bakayım? İçlerinden cam gözlü bir kik ge“ kolunun yenile burnunu şöyle sıvazladı: — Sinemacılık © oynuyorduk. Vehbi hırsız oldu, bende Tom Miks,, Amma Vehbi: — “Ben ne çalacağım!,, diyor. yi olmasın diyor, evden ir etirelim diyor. 7 ia dedim, bir dilim ekmek getirin de, onu ortaya koyun! Hepsi yüzüme bakıyorlardı. Cam gözlü küçük boynunu çar- pıtarak, burnunu çekti: Ekmekle olmaz, sahicikten birşey olmalı. Ve yine, bu sahicikten hırsız- hik oyunu oynamak istiyen kücük- lere meram ( anlatamıyacağımı sezerek yürüdüm. Deminki çatlak kadın sesi hâlâ rumba da rumba, rumbasına devam ediyordu. — *

Bu sayıdan diğer sayfalar: