4 Kasım 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

4 Kasım 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ölüm - Yolcusu 4 Muharrirti: Freeman Wille Crofte Zabıta Memurları Etrafındaki Korulu Ayın dördüncü cu- ma günü sabaha kar- ge aat 2,30 da oto « mobilimle sahil yolu -< nu takip ederek Larne geliyordum. müddet — oturmaktan dizlerim tutulmuş ol - Uzun duğundan biraz gezin- mieğe karar verdim Binbaşı — Malkolm'un köşkünün bahçe ka - pisina yakın bir yer - de otomobilimi dur « durarak yere — indim. Birkaç dakika sonra birdenbire — yandaki koruluğun içinde bafif bir ışığın dolaşı bir adamın gidip geldiğini we bir şeyler yaptığını gördüm. Kim olduğu- nu, ne yaptığını bilmiyordum. Yanına da gitmedim. Bu belki alelâde ve gayet tabit ve ehemmiyetsiz bir şey olabilir. Fakat Sir Conun kaybolmasile de alâkadar bulunabi- lir. Her ihtimale karşı size bildiriyorum. Şahadetime ihtiyaç olmuyacağından ve is- mimin de bu işe karıştırılmasını arzu etme- diğimden, imzamı koymuyorum. Hürmet- lerimin kabulünü rica ederim efendim. * YvY.z. Kaba bir şaka olabilir mi? Frenç, gayri ihtiyari uzun bir ıslık çaldı. — Amma da tesadüf ha! Daha bir da- kika evvel, cinayet gecesi, cesedin binba- şınin evinin civarında gömülmesi ihtimalin- den bahsediyorduk. Şimdi de bu mektup bize o gece oralarda hakikaten buna ben- zer bazı faaliyetin görüldüğünü bildiriyor... Frenç mektubu Maklanga uzattı ve Rey- niye dönerek: — Sakın bu mektup, bazan olduğu gibi, kaba bir şakadan ibaret olmasın? dedi. — Tabii kaba bir şaka.. Ne zannettin ya? Fakat biz onu ciddi telâkki edeceğiz. Bu gibi işlerde benim zaten prensibim bu dur. — Evet, Londrada biz de öyle yaj yoruz. Ve bu sayede bazan pek mühim ip uçları da elde ediyoruz. — Saat 2,30 ta görmüş öyle mi? Koruluk Biraz durdu, düşündü ve tekrar sözüne devam ederek : — Evet, binbaşı Malkolm o gece pekâlâ saat on bir buçukta evine dönüp, otomo- bili, içindeki cesetle beraber garaja götü- rebilir ve karısı uyudukltan sonra da, giz- Bce evden çıkıp, cesedi yüklenir ve göme- bilirdi. Buna kim mâni olabilirdi? dedi. Reyni de Frencin fikrine iştirak etti ve | © gün öğleden sonra binbaşının evinin ci-| yapmağa | varındaki korulukta taharriyat karar verdiler. Frenç, sözü gene imzasız mektuba nak- Tetti, — Acaba bu mektuptan bir şey çıkara- maz mıyız? Kâğıt, gerçi alelâde bir kâğıt, fakat kullanılan makine eski ve bazı huru- fatında, kendine mahsus bozukluklar var! dedi. Reyni: — Katili bulmakta işimize yaramaz ki; mukabelesinde bulundu. — Ya kâğıttaki parmak izleri? — Onları tesbit ettireceğim. Fakat bun- Tardan da bir fayda ummuyorum, — Zart? Reyni, masanın üzerinde duran zarfı al- “dı, evirdi, çevirdi: — © da öyle. Maamafih iç kapağım bir defa gözden geçireceğim. Ben bunlarla meşgul olurken siz de bir an evvel yola çı« kıp erkenden avdet etseniz İyi alur! dedi. Bir Otomobil Tenezzühü Hava güzeldi. Frenç ile Maklang, polis #etomobiline atladılar. Maklang direksiyo- na geçti ve son süratle Larna doğru sürme- ike başladı. Manzara dünyada eşi bulummu- yacak kadar güzeldi. Şarkta, hafif, bir sis tabakası altında Elsa Kreygin sivri kayaları, İskoçyanın şarp sabilleri hayal meyal gö - rünüyordu. Maklang bir aralık Vaythede saptı ve istasyondaki mahut telefon kulü- besini Frence gözsterdikten sonra tekrar yo- —- 16 — 4/11/935 Binbaşının Evinin ğu Araştıracaklardı Maklang büyük bir heyecanlar — Bakınız, bakınız, tıpkı bir mezarl. diye kekeledi. la çıktı ve Sir Conun şapkasının bulundu- gu yerde durdu. Etrafa bir göz gezdirdik- ten sonra tekrar otomobile binerek Lârm geçtiler ve büyük sahil yolunu takip ederek yollarına devam ettiler. Larndan dört mil uzaklaşınsa binbaşı Malkolmun evi görün- | dü. Maklang otomobili durdurdu ve ikisi de yere indiler. Ormanda Araştırmalar Biraz yürüdükten sonra, bir koruluğun hizasına geldiler. Frenç: — Dostumuz x. Y. Z. nin ışık gördüğü yer burası olacak! dedi. Frençle Maklang birbirinden ayrıldılar ve koruluğun içinde yuldular, Ötede beride bodur kalmış çam Jağaçları vardı. Bunların etrafındaki arazi açıktı. Fakat ardıç ağaçları, âdeta bir çalı halini almış, her tarafı kapatıyor ve bunla- rın içini araştırmak güç oluyordu. Korulu- i#un ortalarına geldikleri vakit Frenç bir - denbire durdu. x. Y. Z. onları aldatma - mıştı. dallar Frencin nazarı dikkatini celbetmişti. Bu dalların üzerindeki yapraklar ölmüş gibi sarkıyordu. Dalları tutup çekti ve bular ko- layca topraktan çıktı. Kökleri yoktu. Rast- gele bir ağaçtan kesilmiş, toprağa sokulu- vermişti. Frenç yavaşça Maklanga seslendi ve iki- si de çalılığı açmağa başladılar. Bunların altından iki metre uzunluğunda ve bir met- re genişliğinde bir toprak yığını meydana |çıktı. Etrafta da yeni kazılmış, yaş toprak kesekleri vardı. Taze Bir Mezar . Maklang son derece heyecana kapılmiş- t — Bakınız, bakınız, Mister Frenç, tıpkı bir mezar... diye kekeledi. (Arkası var) ADEMİ iKTiDAR Bel gevşekliğine HORMOBİN 'Tafsilât * Galata Posta kulusu 1255 | araştırmalarına ko- | İlerideki sık çalılıkların arasındaki bazı | SON POSTA Radyolarımızın Hali Ve Bir Okuyucumuz Elimizdeki 150 den fazla istasyon adı ta- şıyan radyo defterinde yurdumuzun da Ân- kara ve İstanbul adlı ikâ istasyonu kayıtlı- dir. Fakat, ne yazık ki, bu istasyonlardan u- | lusal varlığımızı sezmek, kendi öz dilimizle | |kendi şarkılarımızı dinlemek, bir haz duy- İmak imkânı yoktur. Çönkü, ne zaman tanbul radyosunu açsak, her dakika kulak- lari, beyni hırpalıyan, asâbı bozan keskin bir düdük sesile karşılaşır ve bu istasyonda da Ankara radyosundan (fazla ve başka bir şey bulamayız. Ankara radyosuna gelince; bu istasyon |ber gün öğle zamanlarında ve geceleri de ekseriya plâk neşriyatı yapar. Ama ne plâl ne neşriyat ya? Ne çalanı, ne çalı- ne söyliyeni, lar nanı, me söyleneni —lanımız anlarız. a P Yabancı ulusların dillerinden ya bir ka- dın şantesi veya hiç sıtma görmemiş bir er- kek haykırışı. Öğle yemeği zamanında in- sanın iştihasını kesen, âsâbını bozan cenaze ve matem havaları. Düğmeyi çevirir, hopar- kapar, ağzımızı açanz! | çalınacak başka bir şey yok mu? Bunlar olmasın de- Radyolarımızda çaldırılacak, leri bıktıracak kadar çok ve her zaman değil. mek istemiyorum, olsun; fakat dinliye: Ankara ve İstanbul radyolarımızdan mut- laka amanlı, oflu gazeller, bayat ve ma- nasız şarkılar istemiyoruz; fakat acaba bu | istasyonlarımız orkestralarına kendi öz dili mize uyacak, uyabilecek bir, iki kadın veya erkek bulamazlar mı? Eğer bu pahalıya maloluyorsa Romen, Macar, Bulgar ve di- ğer uluzların şarkı ve dillerini dinleten plâk- Ülar yerine kendi dilimizle söylenmiş, kendi varlığımızı gösteren, — kendi eserlerimiz, alafrankalaşmış — şarkılarımız, — plâklarımız çalınamaz mı? Başka yurtların radyoları het zaman ve kıskanç bir arzu ile, daima kendi ulusal şar- kılarımı, horalarını çalarken ve tadyoları- mızda çalınacak, çalınabilecek pek çok ulu- sal şarkılarımız, koşmalarımız, klâsik par- çalarımız varken neden bizi bunlardan mah- rum ederler de bize her zamân yabancı u- |kasların, kendi dillerile söylenmiş şarkıları- |ra. ulusal havalarını dinletirler ve dinletmi ye mecbur ederler; anlıyamıyorum. Kırım radyosu bile arasıra Tatar şivesile Türkçe şarkılar dinletirken, Misır radyosu |baftada bir kaç gece Türkçe plâk çalarken, öz yurdumuzun radyoları neden bize, öz |dilimizle, anlıyacağımız şarkı ve müzik ya- |yımı yapmıyor? İşte size çok açık ve acı bir misal: Cum- huriyet bayramımızda, yüreğimtizin kabar- diği, ruhlarımızın, kalplerimizin taştığı gün- lerde Ankara radyomuzun bize dinlettirdiği bir kaç eser: Çaykovaki 1821 uvertürü, orijin onaljin, Vals Çaykovski, Kitenetta Vardi, Profit bir Aleksandr. Duvalden Surir, Macar ulusal havaları ve... bunlara arya Teodor Şalpi, | benzer dahâ neler... Neden Türk radyoları, bu ülke evlâtla el dilile kendi güzel ve ulusal şarkılarını, horalarını, çal - rına ve acuna yurdunun Kü gılarını dinletmiyor? Soruyorum, bundaki hikmet ve zorluk nedir? Ankaradan: Seyfi Binget Son Posta İLÂN FİATLARI 1 — Gazeten'a esas yazısile bir sütünun iki satırı bir (santim) sayılır. 2 — Sayfasına göre bir say- timln ilân fiatı şunlardır: sayla| sayfa | ae 400 250 | | Krş, | Kigı | Kış. | Krğı | Krpe 3 — Bir santimda vasali (8) kelime vardır. 4 — İnce ve kalın MÜSA, Eğer Bayan Oven öldürülmüşse, her- | alde bu, saat dokuza çeyrek kala vaki olmuştu. Zira o saatten önce kendisini, üç kişi sağ olarak görmüşlerdi. Artüre gelince, onun da saat sekiz buçukta, babasının evinde kahvaltı ettiğine beş, altı kişi şehadet ediyordu. Sonra da, delikanlı bütün gün evde kapalı kal -| mış, akşama kadar kitap okumuştu. De- | mek ki katil ©o değildi; ve zabıtaya ka- tili başka tarafta arıyacak, yahut ki Ba- yan Övenin ansızın bir delilik buhranı geçirmiş olduğu hakkındaki âmmenin kanaatine iştirak edecekti. İki rahmetin Oğlunun şerefini kurtarmak için de, gatlar braz ederek, kendi karısı ile Bayan Öven arasındaki akrabalığı isbat et - Bu suretle, delikanlının bu ka- dından para ve hediye kabul etmiş ol- maşı meşru görülürdü. Maznunun aleyhindeki deliller kay- boluyordu... Genç Grinhilli büsbütün temize çı « karmadan önce, mahkeme bir kaç şahit daha ve bu arada camcıyı dinledi. Camcı, o gün sabahleyin, dükkânına tam saat dokuzda gelmiş ve akşama kadar bir yere kımıldamamıştı. Hiç bir şüpheli şahsın, hattâ kendisine yabancı herhangi bir ferdin, o gün eve girdiğini görmemişti. Halbuki, böyle birisi girip çıkmış olsa, behemehal görecekti; zira aşık bol olsun diye mütemadiyen camlı kapının önünde çalışmıştı. Bundan baş- ka, önemli bir müşteri beklemiş, o da gelmemişti. Bu suretle, bütün gün eve yabancı bir kimsenin girmemiş olduğun- dan kat'iyyen emindi. Merdivenin aya- ğı hemen dükkânın yanı başında bulu- nuyordu. Geldiği saatten, kadının ölü bulunduğu saate kadar buradan ne i- nen, ne de - çıkan olmuştu. Saatçi buna yemin ediyordu. Zekâsı şüphe götürmiyen bu adamın bu derece vuzuh ve kat'iyetle verdiği bu ifade meseleyi biraz daha çapraşlı- rıyordu. Filhakika: Bayan Öven saat dokuzda henüz sağdı... O saatte eve girip çıkan olmamıştı... Demek ki katil, 1- Kadını | birinci kattaki odasına çekmek; 2- Öl-| dürmek; 3- Kemali itina ile elbisesini soymak; 4- Dolapları ve çekmeleri u- zun uzadıya yoklayıp, parasını almak; | 5- Sonra da kaçmak için topu bir çeyrek saatlik bir vakit bulabilmişti. Fazla o- larak ta, arada, pencerenin pervazını iple tamir etmişti. Hayır, bu bir cinayet olamazdı. Kaza?. O da değil! Sabahın doku - zunda, Bayan Ovenin, don gömlekle, a- çık pencerenin önünde ne işi vardı? Mesele bir esrar perdesine bürünmüş kalıyordu ve zabita bu perdeyi hiç zaman sıyırmağa muvaffak olamadı. Ben, ilk muhakemede, genç Grinhil- Tin niçin endişeli durduğunu onlara izah edebilirdim. Lâkin, polisin işlerine ka- rışmayı sevmem. Esasen, delikanlı, bir aralık kendi üzerinde toplanan haksız şüphelerden mutazarrır. olmıyacaktır. Onun o zaman ne kötü bir vaziyele düş- tüğünü ancak kendi, bir de babası bilir. Grinl © sabah eve ancak saat beşte dönebilmişti. Son treni kaçırdığından, | yayan dönmek istemiş, fakat yolunu şa- | riyana dolaşmıştı. Eğer, Persi sokağındalkd tekerci katı | ile kocası, ve bir de öteki şahit, Bayan Oveni sabahleyin taşlığı silerken ve halı silkerken görmemiş olsalardı, zavallı gencin hali dumandı? İşte ilk muhakemede, Grinhillin ke. kelemesi, cevap verememesi ve her an baygınlık geçirir gibi sendelemesi bun- dan ileri gelmişti. Derken, dava bitince bir hâdise ol- du: Bayan Ovenin ele geçen vasiyetna- Müsabakalı Hikâyeler Kuponu yazılar göre tutucakları — yere aantimle ö'çülür. İsim ve adres: .. Şırıp, o saate kadar sokaklarda serse- |- BAKALI HİKÂYELER Onuncu Bayan Ovenin Ölümü VĞ KY Müsabakalı Hikâyeler ada Bitti İki aya yakın bir zamand! neşretmekle olduğumuz müs hikâyeler serisi bugün bitti. Okuyucularımız bu K | sonunda o hikâyenin neticesinİ min edecek ve bugünden itibt” azami bir hafta zarfında âd birlikte aşağıdaki kuponun ilâ' gazetemize göndermiş ol l Tahminler üzerinde en çe B vaffak olanlara şu hediyeler * edilecektir: Birinciye: Bir gümüş kol santi. inciye: Bir gümüş CceP (Kadınsa çanta). Üçüncüye: Bir fotoğraf m Onuncuya kadar birer masaâ onuncudan 20 inciye kadar mürekkepli kalem, 20 incidet rakilere de muhtelif küçük .yeler... _—-————-"A v mesinde, varını yoğunu,/ genç bıraktığı yazılı idi!. —— Hikâyenin sonuna yaklaştıkçt liliği artan benim ihtiyari — | — Cinayet tabirini kullandığf| man, neden o kadar şaştınız? vet, biliyorum: Halk, Artür beraetinden sonra, Persi sının bir kaza eseri olduğuna mekle teselli buldu. Şayet, bu yet olsa, diyorlardı, banka kayff izi bulunurdu. Halbuki delik bizzat bozdurduğu iki taneden hiç bir vakit ele geçmedi... (Sayın okuyucularımızın bü da örten esrar perdesini bizsat muvaffak olmalarını dileriz. M kalı hikâyelerimizin serisi Nü ye Bir Düzetme Ve Bir V (Baş tarafı 2 inci yüzde) Ve bu maksatla, yazıcımızla, hatap olan lâlettayin bir kimse geçen konuşmayı 'bu. sütenda W retmiştik. Bu sütuna yazı yıuy:i suallerini, vapurda, tramvayda, _— gazinoda, hattâ yolda rasgakdili MA kek, genç ihliyar herkese sorar. S Sualine cevap verenlerin adresletif ederken, bittabi müecrim ifadesi zabıta memuru gibi nüfus kâğıdı. metgâh ilmühaberi istemek bi değildir. el Bu itibarladır ki, adreslerin - YOT veya yanlışlığı, muhataplarımızın kilerine ve bir hayli 4€ yanlış adres verec* * Mamafi, karşılaşılabileceğini unutmıyan haksızlığına kani olduğu iddinlarâ ralara bu sütunda asla yer vermert) Çf Bu itibarla, bu sütünda halk dilit l len dileklerin, tenkitlerin, haberlef aların ve tikâyetlerin mesuliyetleri bül etmiş sayılırız. B almın ve şikâyetlerin mesuliyetlerii ği daresinin bu fazla titizce tezahüf ı" n hastalığından gifa»bulmasını dÖT W ESTLE ÇiKOLATALARI

Bu sayıdan diğer sayfalar: