7 Şubat 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

7 Şubat 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İTÜRI Yazan: Gerhart Ellert » Aetiüs ellerini yüzüne vurdu ve hiç bir mukabelede bulunmadı. Avitüs Sözüne devamla dedi ki: — «Baş kumandan müsaadenle şu- mu ilâve edeyim: Ben ata binmekten N , Kuvvetimin muktedir. © kabileceği her şeyi yapacağım. Ben yar Bildim. Seni bildiğim için düşünmeliy- dim: Belki Roma henüz elden gitme- miştir, Mademki senin gibi düşünen Romalılar var.» 5 Aetiüs ellerini yüzünden çekti. Yü- Zü mes'ut bir gülümseme ile parladı. Siması gerildi ve gençleşti. — wLegat Avitüst, Kabil olan sür- atle seni Arelate'deki karargâhımda i Baş kumandanına iyi ha- berler getireceğini ümit ederim.» — «Adiyo, baş kumandan!. Ben he- men yola çıkıyorum. Sen burada din- len; benim evimi senin evin demek- try — «Teşekkür ederim, Legat. Fa- t istirahat etmeğe vaktim yok. Ben RKLER ROMA KAPILARINDA © 7/2/1936 ii | Attilâ: —Aptal herifler, kancıklar!. diye b ağırdı. yordu. Kale duvarlarının üstünde du- rup çarpışanlara bu takdisin ölürken korktukları köprü çok sağlam değil- yapılan son takdis ile müsavi olduğu-|di, köprücülükten pek anlamıyorlar- İni anlatıyordu, İ Şehri müdafaa edenler bazen pis- koposa diyorlardı ki: haz «Ölmekten “hiç © korkmuyoruz. Beklediğimiz yardımın geleceğini bil de seninle beraber hemen yola çıka- seydik, kadınlarımızın, çocuklarımızın tak Arelateye geri döneceğim.» — «Yorgunsunt..» , — «Artik değilim.» “4 * Çiçeklerle Örtülü Memleket. Liger nehri dalgalarının denize dö- küldüğü noktada fakir balıkçılar otu” tuzlar. Kulübeleri sahil o yüksekliğini Aşmayacak kadar alçaktır, kazançları |k Sücak gündelik ekmeklerini çıkarmağa kâfi gelir. Fakat mayıs ayında bulu- huyoruz; sahilin çiçeklerle süslenmiş olan çimenlikleri güneşin (o nurlarna boğulmuş; deniz mavi bir sulh ve sü- künet içinde istirahatte. Arverma'kların memleketi nehrin Yukarı taraflarındadır. Ormanlık, ka- ibaret olan bu memleket fa- KE Köylülerin memleketidir. “ Fekat) #imdi memleket çiçeklerle örtülü. Susunuz çocuklar, susunuz, dua <diniz! Belki, belki yine şehir sahilin- de oynamanıza ve şehir kapısı önün- de dolaşmanıza müsaade edilir. Belki “€bimizin yine gülüp oynayacağı za- Man geri gelir, m Bir daha aç kalmıyacak mıyız, ? — Bir daha aç kalınmıyacak mı?, Orlean şehri için gelecek yardımcılmağa başladı. Bunun üzerine gönüllü| O zamanki gibi yine neş'eli mi ola- Sağız? Yine bir çok kayıklar ve yel keniiler nehir yukarı, nehir aşağı gelip mi? >— Belki, belki... Hiç Kimsede Tahammül Yok Orlean'ın ıssız, matemli sokakla- ydan gelip geçen kadınlar, şehir ka- İelerinde, nöbet bekleyen O kocalarına dkşam yemeğini götürürken çocukla- Yiyla, nlar, akşam olunca müsademelerin şküet kesilmesi üzerine kale duvarla ka dar yaklaşmağa cesaret ediyor- dön » Ondan sonra yine evlerine geri kapya. Evlerin hiç birisinde yanmadığı için karanlıkla du- ein tutunarak yollarını o bulmağa “ayorlardı. içiçe bal daha ne kadar devam edebi- caba Yardım ne vakit gelecekti? A- © yardım gelecek miydi? tel Yet kendimizi Hünlere kestirte- Ak bu istirabı neden bu kadar u- Bi Bidiyoruz? Artık tahammülü bip | kalmadır. Piskopos Anyan, biç İmsede tahammül yok!.. tüik saçlı o Piskopos o her gün | ka kale duvarlarını dolaşarak kale | birer birer ziyaret ediyorda. Mer gün bütün muharipleri takdis ile rm cesaretlerini a bu suretle konuşuyorlardı. Ka-| kurtulacaklarından emin olsaydım /» Bunun üzerine piskopos dua eder gibi ellerini kavuşturarak onlara ce- vap veriyordu: — «Beklediğimiz yardım gelecek-| tr, çocuklarım. Sen yan gününden ev- vel gelecektir.» Bunu söylüyordu. Fakat acaba endisi inanıyor miydi? Piskopos öğ- leden sonra ekseriya cnubi garbi tara- fındaki kulede bulunuyordu. Bu kule şehri çeviren kalelerin en yükseğiydi ive oradan şehir civarı, nehrin sahilleri İve cenuba kadar uzanan düzlük garp e m ağ sinde, Hünler şehirden aşağı yangın gibanın idaresinde bulunan Alanlar, | gemileri yolladılar. Gemilerde yanan Kral Attilâ ile birlikte harp edecek o-|te$ oradaki köprüyü yakacaktı, Mah- görünecek- | surlar ellerindeki demir kancalarla bu lerdi. Fakat o Alanlardan hiç bir haber | gemileri, köprü üstündeki çıkmıyordu. mahsur kalanların yegâ-|arkasına gizlenerek geriye püskürttü- ne tesellisi bundan ibaretti; fakat ga-|ler. gemilerden ilurlarsa, garp tarafından yet hafif bir teselli... Piskopos Anyan, Arelate'den geri üçüncü gemiyi köprünün altından ge- re e sonra hemen Âlan reisi Sangibana karşı kale kapılarını kapat-' tırmıştı, Bunu yaptırırken az O kalsın geç kalıyordu. O vakitten beri Alan- lardan hiç bir şey işitilmedi. Acaba kuvvetlerini alıkoymak için cenuba mı İçekilmişlerdi? Yoksa şehrin sukutunu ibekliyerek ondan sonra Hünlerle bir- leşecekler miydi? Kim bilir? Mahsur şehirdeki erkekler; — «İster bir Hün okuyla, ister bir Alan mızrağıyla ölelim, farkı yoktur.» diyorlar ve büyük bir endişe içinde önlerine bakıyorlardı. Piskopos Anyan: — uDüşmanlarımızın fazla olması öyle lâkaydilikle telâkki olunacak bir keyfiyet değildir.» diyerek itiraz edi- yor ve ancak eliyle kale duvarma da- yanarak ayakta durabiliyordu. Karşısında duran adam ise pisko- posun bu sözüne gülüyor, kale duvar- ları etrafını çeviren nöbetçi ateşlerini gösteriyor ve: — «Mevcut düşmanlarımız o kadar çok ki daha fazla, yahut daha eksik ol- ması bir manâ ifade etmez» diyordu. en yüksek kulesi degil, ayni zamanda en kuvvetlisiydi; çünkü Liğer nehri du. Bu köprü mahsurların elinde kal- dıkça bütün ümitleri kaybolmamış de-|--— mekti. Şüphesiz, Hünler ehrin yukarı ta- raflarında ikinci bir köprü kurmuşlar- dı, Şimdi nehrin karşı sahilinde büyük Cenubu garbi kulesi şehrin yalnız)“ Orleanın Issız Sokaklarında yk Bir Matem Havası Esiyordu / | > Siz koyun gütmeğe yararsınız? bir faaliyetle çalışıyorlardı. DF; dı. Kurdukları köprülere fazla yük- lenemediklerinden onların üzerinden teker teker geçebiliyorlardı, Bir de ne- hir kabaracak olursa köprünün daya- mamıyacağına şüphe yoktu. Bunu dü- şünen Kral Attilâ, köprünün öbür ta- rafına pek az asker göndermişti. Hün ordusunun esas kuvveti şehrin şimal ve şark duvarları önünde duruyordu. Garp tarafında ve cenubu garbi kule" sinde Gepidler harp ediyorlardı. Mahsurlar yalnız cenup tarafından biraz nefes alabiliyorlardı. Cenubu garbi ve cenubu şarki kuleleri tam sa| kenarında bulunduğundan cenup du-! yarına giden yolu kapattırdı. Hünler| ve Germanlar ise su tarafından hücum edemiyorlardı. s Bir defasında, mayısın son gece- siperlerin ikisini o söndürmeğe muvaffak oldular. Küçük ve düz olan çirerek hiç bir zarar verdirmeden nehir | aşağı yolladılar. Dördüncü bir o gemi daha gelince ayni şeyi yapmağa çalış- tılar, Fakat gemi yüksek olduğundan köprüye takılıp kaldı, Kalaslar ateş al- malhsurlar bellerine ipler bağlayarak köprüden aşağıya sarktılar ve ateşi söndürdüler. Bu gönüllüler, yanan a- teşle iyice aydınlatıldıklarından Hün muhariplerinin oklarına Oo mükemmel birer hedef oldular. Onları tekrar yu- karıya çektikleri zaman içlerinde bir tanesi bile sağ kalmamıştı. Attilâ hiddetinden köpürdü. Ellakın yüzüne karşı bağırdı: müzakere yapıldı. Bir hayli de müna- N : Meclisinde 35 “ Amedend, Güftend Ve Berhastend (Baş tarafı 1 inci yüzde) Refik Ahmet mültefit. Biraz da nükteli. Bana arkadaşlarını tanıtıyor: — Bek arkadaşlar hep biribirinizi yazıyor, bizden hiç bahsetmiyorsu - nuz, diye şikâyet ediyorlar, — Kim o şiküyet eden? — Bay İsmail Hakkı. Tanımaz 'mii- 2m? Balıkçı, meclisin en heybetli a- ZAM, Bir aralık Necip Serdengeçti, hızlı hızlı salona doğru ilerledi. Etrafta bir sevinç... — Aman... Riyasetpenah, başlıyo- ruz inşaallah? O, mütebessim cevap veriyor: — İşim var, firar edeceğim 'de, şu defteri imzalamaya gidiyorum. Ve defteri imzalayıp dönüyor, gi - diyor. — Haydi üstat, başlıyor diyorlar ? Cevap veriyor, — Adam sen de, üç tane encümen mazbatası değil mi? Buradan da mu - vafıktır, diye bağımız. * Şehir Meclisi dün (50) dakika rö- tarla toplandı amma, tam 95 dakika İ Necip Serdengeçti, defteri imzala - Yıp sıvıştığı için riyaset makamı mün- heldi. Buraya eski o şehreminlerinden Tevfik geçti. O aralık salona şapkası , elleri paltosunun cebinde harabati bir adam girdi ve gitti Galip Bahtiyarın yanında oturdu. Bu salon- da (10) lira hakkı huzur almadan © turmak yasak olduğu için olacak ki, kim olduğunu bile sormaya lüzum! görmeden adamcağızı yerinden kaldı- np dışarı çıkardılar. Meclis açılınca yeniden dört azaya izin verildi. Şimdi Devlet Demiryol -| ları umum müdürü olan Ali Riza E- remin istifası okundu, kabul edildi.| Evraklar okunmaya başlandı. Fakat daha serlevhaları okunurken encü - menlere havale edildi. Böyle, evrakların okunmadan ha - valesi reisin sinirine dokunduğu ( için mi, nedir; — Şu mazbataları okuyalım? diye haykırdı, Bahşayiş köyünün Çatalca- ya bağlanması, pazar kurulma günle- rinin değiştirilmesi etrafındaki mazba- talar okundu. Pazar kurulma günleri- ne ait mazbata etrafında biraz lâf söylendi, pazar günleri pazar kurul - malı mı, kurulmamalı mı keyfiyeti bir hayli münkaşa edildikten sonra pazar kurulması için cumartesi günle- l İ da bir fısıltı, dolaştı: 35 Dakika Nişestend, gyes kat'i olarak tesbit edildi. Artık Nev « bahar ismini değiştiremeyiz. Fakat o mahalleye Sarı Musanın kim olduğu. nü da bir levha asalım. p »tiyar da - Mülki e encü- meninin reisidir - bu noktai ii a müdafaa ediyor. Vay efendim sen mi- | sin müdafaa eden. Bir yaylım ateş başladı ki görmeyin. Halil Hilmi söy- ledi, İsmail Şevket söyledi, Farukt | eğe Raşit söyledi, Tevfik Âh söy- — Mezar taşı kırılır, kaybolur levha kaybolmaz mı? j — Rehber, âyatı ilâhiye midir?, | Pek âlâ isim değiştiririz. Rehberi de bozarız, bu bizim hakkımızdır. : — Daha geçenlerde bir sokak ismi değiştirdik, neye Nevbahar adını de - 2 siz 9 gi — Bize bu memleketi önlar"biral 'tılar. İstanbul bize onların hediyesi « dir, bir mahalleye isimlerinin verilme. si çok mu görülüyor? Daha da söyleyeceklerdi. Galip Bahtiyar da cevap verecekti. Artık iş bir his meselesi olmuştu. Fakat, reis araya girdi. Encümen mazbatasının reddine, Nevbahar mahallesine Sarı - musa adı verilmesine karar verildi. o“ Bu sefer de eski Taninci M. Baha ayağa kalktı: 3 — Evkafa bir tezkere yazalıni, de- di. Bu arsayı satmasın, Sarı Musanın eski mezarının yerine bir mezar yap « ş tıralım, arsayı da bahçe haline koyup bir hatıra olarak muhafaza edelim. Teklif ve fikir güzeldi. Fakat — Bu bizim işimiz değil, isterseniz bir takrir verin, makama havale edr- lim, orası da evkafa yazsın, evkaf ta... Bahtiyar yanıma sokuldu; — Bu gürültü neye, biliyor mw sun? dedi. Bir daha şehir meclisi tep- lantısım— «Abmedend, — Nişestend, güftend, ve ber bastend» diye yaz maklığımız için. Görüyorsun ya, bi - zim böyle gürültülü içtimalarımız da olur. Sait Kesler | Vapurculuk Şirketinin Bir Borcu Ve Bundan Çıkan Bir Hâdise i (Baş tarafı 1 inci yüzde) Vapurculuk Şirketinin vapurları se - ferlerden döndükçe Denizyolları İda » sesine devsedildiği için liman - öderesii ti muvafik görüldü. Bundan sonra Sarı Musa adının; te'bidi etrafında cidden hararetli bir münakaşa başladı. Mesele şu idi: İstanbulun fethi sırasında hayli hiz- meti görülen ve Fatihin meşhur top -| kasapta bir camii, camiin avlusunda Vapurculuk Şirketi borcunu ödeme yince tahmil ve tabliye işini yapamı - yecağını bildirmiş, bunun üzerine de tüccarlar zarar görmeğe başladıkları - nı ileri sürerek sızlanmışlardır. ği Nihayet dün Vapurculuk Şirketiyle Oğlu) larını dökmüş olan Sarı Musanın Taş- Liman İdaresi arasında anlaşma ya - pılmış ve saat ondan itibaren Sadık - — «Aptal herifler! Kancıklar! Sizlda bir mezarı varmış, bu camiin bu - zade vapurundaki eşyaların boşaltil - koyun gütmeğe yararsınız. Harp ida İlunduğu yere de Sarımusa mahallesi masına başlanılmıştır. re etmek nerede, sizler nerede? Ben derlermiş . İl Vapur boşaldıktan sonra Denizyek size köprüyü yakınız diye emir ver| Yangında bu cami yanmış, evkaf leri idaresine devredilecektir. dim mi? Hayır! Ben böyle bir emir vermedim. Oğullarımın yaptığı bir a kılsızlığı bereket versin düşmanlar. mız tashih ettiler. Köprüyü kurtardı.! jlar!. Şayet bu köprü yansaydı, bana! onun gibisini tekrar kurabilir miydi-| niz? Budalalar!..» Ellak'ın soluk yüzü korkudan tit- maıl «Köprüyü zaptetmek istediğini zannediyordum.» da cami avlusunu arsa haline kalbet - miş, bu arada Sar Musanm mezarı da kaynamış. Belediye de bu işi ta - mamlamak ister gibi Sarımusa mahal lesinin adını Nevbahara çevirmiş, Ev- kaf, tarihi hatıraların mubafazasiyle kendini pek alâkadar görmediği için şimdi de arsayı satmaya karar vermiş. Bu iş müzeyi harekete getirmiş, müze belediyeden o tica ediyor: — Aman bu büyük Türkün adı Vergi Tahakkuk İşlerinde Aykırı Vaziyetler Varmış. (Baş tarafı 1 inci yüzde) TTetkikat derinleştirilmektedir. Diğer taraftan İstanbul maliye mü- rakıbi Raşidin bizzat yaptığı bir tah- kikat neticesinde Yenicami maliye te — «Köprüyü zaptetmek, tahrip et-| unutulmasın. Nevbahar mehallesine bakkuk şubesi tahakkuk memur m üzerindeki köprüyü muhafaza ediyor-| yek demek midir?» (Arkas var) TEKSAYT rr BAYLARA gene eski adını verin. Sarımusa ma - ballesi denilsin . i Mülkiye encümeni bu ricayı yerin- de buluyor. Fakat mazbatasında di - yer ki: — Biz şehir rehberini yaptık. Bu rehberde sokak ve mahalle isimleri, vini Arifle muamele muhafaza me * muru Hikimete işten el çektirilmiştir. Tahkikat dosyası vilâyete verilmiş tir. İddia edildiğine göre bu iki memur bir stok istihlâk vergisine ait depozi- to paralarını suiistimal etmek pi hazineyi zararlandırmışlardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: