14 Şubat 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

14 Şubat 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Eski İstanbulun havuzla, süslü kahvelerinden biri ESKİi | | | iSTANBUL Istanbulda Ilk Kahvehane Nasıl Açıldı, Ne Gürült üler Kopardı? Müftüler: — Kötülükler Yeridir, Oraya Gitmekten Meyhaneye Varmak Evlâdır!.. Diye Bağrıyorl-rdı. Osmanlı impa - Tatorluğunda — içki- hin yeri — ezelidir. Fakat kahve, 600 #enenin ancak — ya- Tısında Osmanlıla - Ta sokulabilmiş, u- Zun — gürültülerden #onra — yer alabil- Miştir, Kanunt Sültan Süleyman ve Üçün- cü Muradın salta- natları sırasında halk - vaktini mesi: geçirirdi. gelince de ev- toplanılır, *Cümle ihvan şebi Yyeldar — müddetin: €e sohbet ederdi. 971 — senesinde Hılepte.n Hakem ve Şamdan — da 8 isminde — iki adam geldi. Bun - ların ilk işleri Tah takalede, — büyük, Beniş birer kahve - e açmak oldu . hvenin, kahve - nein ol- î“nxunu bilmiyen İstanbul münevver- merak ve keyf ihtiyaciyle yavaş, Yavaş bu kahvehaneleri doldurmağa ılar, hu"l(eyfe müptelâ bazı yâranı safâ 'susa okur yazar makülesinden nice ne #ürefa cemolur oldu.v Artık kahveler |i ,_lup taşıyordu. Geniş kahvehanenin İrmişer, otuzar yerinde meclisler ku- ::“)'or. kimi kitap ve Raseniyat oku- kimi tavla ve şatranç oynuyor, klh i de yeni güfte gazeller okuyordu. K 'vehanenin ortasında mermer — bir Vuz vardı. Köşe minderlerine otu - «ehli keyfe hususa kahvesini nice €ivan sunar» dı. Tan we Bu kahveler öyle kalabalık oluyor- hı,ı » Goturacak ve duracak — bir yer lnmaz» dı. Yavaş yavaş halk ca- L* bu yüzden devam etmez - olmuş- Si Peçıvı bile bu halden - şikâyet İx N.cC akçeler ve pullar sarfedip "“' cem'ine sebep olmak için ter- ı"ll Ziyafet eden bir iki akçe kahve aşpçı Yermekle andan artık Asın eder oldular» diyordu. Talkın ibadeti qı'"'"!l camilerde de velvele uyan - Tit V cemiyet unutup — kahvelere 'nizler bangır bangır kah * ı,;""'ryh...dn bulunuyor, ulema hep &ğızdan: Eski İstanbul hahvelerinden bir görünüş 'velerin gizli kapılarından giriyor, içe- ride keyiflerin tamamlıyordu. O za- manın belediye memuru ve polisi o- lan Subaşı ile Aaasbaşı da bu kaçak- çılara katılmış, onlar da rüşvetle ve |müptelâsı oldukları kahvenin hatıra - sı ile göz yumar olmuşlardı. |derece büyüktü ki, fetvayı — veren mültüler bile bundan kurtulamamış - lardı, Koltuk kahvelerine gizli gizli de - İptilâ o meşayih, rdı. Niha - ne taham- vam edenler içinde ulema, vaizler ve müftüler bil yet onlar da bu işin gizl mül edememişler: — Kömür haddine gelmezmiş, i mesi caiz imiş!, diye kahveyi mübah saymışlardı. Artık fetvanın tesiri kal- mamıştı. Yavaş yavaş şehir içinde ge- ne kahvehaneler açılmağa — başlamış- tı. Hattâ Peçevinin iddiasına göre, bu mesele © mertebeye vardı ki« Vü- zerayi izam; akar için kahveler ihdas» etmeğe başladılar, «bu yüzden her bi- ri yevmiye birer ikişer altın alır oldu- lar.» * Murat bir aralık gene kah- menetmeğe çalıştı. Babası tahta cülüs ederken kahve hakkında: Üçüncü vehaneleri a— İyşe cilâdır!..»- demişti. Fakat ©, bunu dinlemedi, bir anda İstanbul - Idaki bütün kahveleri kapattı. Fakat bu yasağın da hiç bir. tesiri olmadı. - | Hak: Gönül ne kahve ister, ne kahvehane Gönül ahbap ister, kahve bahane «— Mesavihanedir, ana — varmak * tan meyhaneye varmak evlâdır.» - di- yorlardı. | Mesele gittikçe büyüyordu. Kah - velere rağbet aımkça ulema ve «Ho- İcegân» küplere bi | iyor, müftiler bile karışıyorlardı. Revaç göz önünde i. Mazul kadılar ve müderrisler ile imamlar, müezzinler. bile kahvelere | başlamışlardı. Kahvenin | yepyeni keyfi, halkı bir türlü bu ze. hirden - uzaklaştıramıyordu. aleyhinde: «— Her nesaneki fahım mertebesi ne vara, yani kömür ola, sırf haram - dır.» diye fetvalar çıkıyordu. Bu key - fe padişah bile yakalanmıştı. Ordu içinde kahve iptilâsı gittikçe yayılı - yordu. Bütün tümmeti müslime mey ve mahbub ile demgüzar Dördüncü Murat zamanında kah - kahve içiyor, kahve höpürdetiyor- ve bütün Osmanlı — imparatorluğuna du. yayıldı. Yalnız İstanbulda 500 kahve | Fetvanın çıkışından, yani kahve - tüccarı vardı. Bunların Yemen - ve| ye şeriat iktızası haram denişinden San'ada artakları bulunurdu. — Gelen sonra kahveler — kapatıldı, kahve iç- kahveler İstanbuldaki 300 — mahzene mek, kahvehane işletmek yasak edil- konur, buralardan dört tarafa da-'ıtı-_ di. Fakat halk her ikisine müptelâ lırdı olmuştu. Her zamanki yasağın dikine| —İşte Halepli ve Şamlı iki Arabın igitmek istiyenler, İstanbulun şurasın- hediye ettiği bu nesne bugün bile İs - |da burasında, çıkmaz sokaklar — için - tanbulun dört tarafında yurt yapmış dc— «koltuk kahvesi» denen kahveha - bulunuyor. İneler açmağa başladılar. Halk bu kah-| Ragıp Şevki Diyor, : «Ehli zevkin zevkini kim tazeler — Taze elden, taze pişmiş, taze kahve, taze gönül tazeler.» Kahve : | Dı 'e zarif nükteler yapıyor, gene İ okuyordu. Bu suretle yasağın önüne geçilemi- yeceği anlaşılınca iş tavsadı ve birden- düşmeğe bire İstanbulun dört köşesini biret | kahvehane bolluğudur kapladı. olurken» | |parıltıyı görünce hemen manyatize ol- |mek lâzımdır. Çünkü kuş bir sa |hareketler yaptığı AVCİLIK | Tarla Kuşu Ne Zaman Ve Nasıl Avlanır? Sonbaharın güzel ı_.,n,_], sab ıı ları kuşun civarda bulunan bir çok su hu kuşu avlamıya en elverişli zaman- İlardır. Güneş doğmadan İserpilmekte olan tarlaların rikintileri üstünde ayni hale gelmemesi buğday bu mütaleanın yanlışlığını gök yü- zünden görünür bir yerini seçip ayna yı oraya kurmalıdır. Otuz beş , kirk metre uzaklıkta gizlenecek bir yer ol- ması da şarttır. Ya bir küçük ağaçlık, yahut ayna parıltısına kapılanlar da bunlar- bir çukur avcıyı pek güzel saklar. Gü- | dır, Diğerleri de müteessir olurlarsa da neş görününce aynanın ipini beraber tarla bulunacak çocuğa vererek mütemadi- | kuşunu tıpkı bıldırcın gibi «puanterm yen işlettirmelidir. O sırada havadan | köpeklerle avlıyorlar. Bol koku, ve geçmekte olan bütün tarla kuşları bu pek az aferma» veren bu kuşu köpek- le avlamak cidden pek zor ve çok ma- hir bir avcı işidir, Ayna ile avlamak tercih olunmalıdır. Bu avcılık pek lâ- tif ve ayni zamanda şairanedir. - Ava- hlğa yeni heves edenler işe buradan başlamalıdırlar. Zaten avcılık yolunun ilk basamağı bu zavallı küçük kuşca- gızlardır. Tarla kuşunu pigirmek te vurmak gibi pek kolay değildir. Onu da şura- cıkta anlatayım. Üç dört kişilik bir sofra için 10-12 kuş güzelce temizlen- |dikten sonra tuz ve biraz karabirer e- meydana koyar . Bu kuşların «Toygar» denilen te - pelileri, ve «Boğmaklı» denilen daha büyük nevileri varsa da en lezzetli ve makbulü asıl tarla kuşudur. Esasen pek nadiren gelirler. Fransızlar muş bir halde inerler ve aynanın et - rafında küçük çarklar çevirmeğe baş- larlar. Aynadan bir; bir buçuk metre yükseklikte tıpkı bir kelebek gibi sık sık kanat çırparak durüp, sonra gene Durdukları saniyeden istifade edip hemen ateş et- etrafta dönmeğe giderler kadar böyle durur. Sonra gene dmı . meğe başlar. — İntizamsız, ve oynak için çarkederken vurmak hakikaten epeyce m Eti gayet lezzetli, avı oldukça m üldür. kip ve üstlerine bir parça da soğan su- ret ve melekeye mütevakkıf bulundu- yu sıkıp açık bir tabakta bir gece bı « gundan çok eğlencelidir. Bazan uyar rına gelir, fişek te bol olursa bir sabah rakmalı, ertesi gün bir miktar fereya- ğını rengi penbeleşinciye kadar yak- kırk elli kuş vurmak mümkündür. Tar- tıktan sonra kuşları, bir toprak tence- Bir kısmı - yani kış yaz tarlalarımızda bulunan - kısmı da reye dizmeli, aralarına taze domates, ve iki büyük baş doğranmış soğan di- toprak tencerenin kapağını kapayıp hava çık- la kuşu iki nevidir yerli < Ğ lar -, diğer bir teşrinisani zip, biraz da bahar serperek ayında memleketimizden geç Bu ikinci nevi kuşlar ayna caz ne mâamak için etrafı: bamurlamalıdır. daha çok tutulur, daha kolay “.m[,,r Yarım bardak su, ve o lı.ul.-ı! da tathca beyaz şarap konulacaktır. Gayet ha « Neden dolayı bu hayvanın £ y- fif, küllü ateşte iki saat kadar bırak - ve manya- tiktan sonra açıp sıcak sıcak tabaklara tize olmuş bir halde oradan ayrılama- taksim edip yenilirse lezzetine doyul: dığı anlaşılmamıştır. Bazı avcılar ay- | maz! Gayet hafif, nefis bir yemek o nada hâsıl olan p: lur. dü rek oraya i vi iddia ederlerse d '_l Iîlâyatta Görduklerımız Aile Hayatında Yeni Bir Bağ ca)' lar. na pırıltıları üstüne indiği İtıyı su zannede Selih Mahmuf Onlar, âdeta günün meselesi olmuş » Hem size ne, ne yaparlarsa yapı lardı. Kocasından bahsedenle: sınlar t de — genç ata bitire - — Hiç uygun değiller — Bunu erkek düşünseydi. Onlardan biri yanıma sokuldu: — İş zannettikleri kadar Basit de« gil. — Ya nedir?. kızlardı. karısını anlata an miyenler de.. — Bu kadar hoş ve zarif erkek olur, diyorlardı. — Öyle başka, bir yüzü Var ki. öyle — düşündürücü Kadını büsbütün gülünç edecekler. Yazık, o da — Bunlara söyliyemiyorum — Ya giyinişi? in bunların arkasından' sıra ka - BALE Ht Kui he ladlRE n bir insan nihayet değil mi? sanı 'or ve T Ben her Zaman böyle erkeğe bus M Bt a Şüphesiz. Zit Jema, ; sesleii AAA YA ee uygunsazluklarda kâbâhati eliyordu. — Çok — Güzelliğinden vâz gaçtim lurum. Almasaydı. — Tabil kir misin? mu çirkin? ğ Bere Bu akşam bize yemeğe ge- bat. — Çabuk söyle, nasıl şey>. Cevap vermeme vakit bırakmadan! Sana bu srrı çözeceğim, dedi. Kabul ettim. Bu meşhur kan koca, arkadaşımın apartımanının ayni ka « karıt. birden — Tam bir mahali Bir kaç genç kız şaşırmış bağrıştılar tında oturuyorlardı. Yan pencereden iyice görünüyorlar. — Ne söylüyonun? İnanın çocuklar. En bayağı, en görgüsür kadını gölgede bırakır. Erkek, bütün genç kızların masallarının — Peki canim, niye böyle bir kadını — bu güzel şehzadesi elleri pantalonunun almış? ceplerinde bir aşağı, bir yukanı gezi « Zaten işin en karışık tarafı da bu Y niyor. Kadın mütemadiyen söyleniyor.. Kıt- — Niye büyle bir kadını almiş?. Genç kızlardan biri soruyor: — Zengin mi bu kadın. — Hesapsız: daki mektep göğüslüğile gelmiş. — Çok mu okumuş?. — Bir köy mektebinde hocalık cek kadar, Bütün yüzleri gene bir düşünce bü - rüyor. Biri mınldanıyor: yrılsan İyi amma çocuğu var., Öteki dudak büküyor. — Haydi canım, bir ömür satılır mı?. Gene süsüyorlar. — Kuzum dedim. Kim bu kan ko - Evlenirken arkasın - de bir çocuk uğruna kançlıkt... Bir an oldu. O, usanımış gibi: — Of artık yeter, diye söylendi ve yüzüne, bütün genç kızların rüyasına gi- ren güzel yüzüne bir tokat indi. Yü - rüdü, odadan çıktı Ben buzdan bir heykel gibi don « muştum. Arkadaşım: — Görüyor musun. İşte onları bağı hyan bu, dedi. Nasıl?. Adamın iyi ve nazik bir mevkil var, Kadın; böyle şirret. Aynılırsa, bu hal sokaklarda olacak. Sükü mülün sımı bundan geliyor yavrıcu « ğum. Muazzez FAİK

Bu sayıdan diğer sayfalar: