4 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

4 Ocak 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa BON POSTA Tarihi bir muamma aydınlandı “Büyük Harbin meşhur Matmazel Doktoru ben'im 99 ?——_'——_—'———_———;— |Şimdiye kadar dört kişi Matmazel Doktor ünvanını almışlar, bu da Fransız istihbarat bürosunu şaşırtmıştı. Işte nihayet bu yazımla kendimi ortaya atıyorum Evet Matmazel Doktor be- nim... Ben Erna Gorn m - zamla şu satırları yazarak ha kikati bildiriyorum.. Şu yazı- ları eği irmi sene evvel yazmış olsaydım, bir düzüne münde, elleri gözleri a dizilirdim. Bu gün bile bu yazıları yazarken başıma bir felâket gelmiyece- ğinden emin değilim. Fakat nihayet izzeti nefsim isyan et- ti. «Ben Matmazel Doktore matbuatı geçenler: en büyük cas rlevhalar yazarlarken 'kesi tarif e- ı kargaşalı- rmek istiyo- rum... Ve bütün delâili ile is- bat ederek Matmazel Dokto - run ben «Erna Gornig» oldu « ğumu söylüyorum. Ortaya çıkan dört kişi Şunu da derha) ilâve etme- Romancılar, rejisör- Ben Yazanı Erna Gornig * Matmazel Doktor , Erna Gornig Gen derhal kaçtım, Çok isar bet etmişim, zira bilâhara o zabitlerin beni tevkif etmek için gelmiş olduklarımı anla- dım. Hastahanemiz ceyhenin 60 kilometre gerisinde ıdi. Ora- dan kaçınca, askerlerin karar gühlarının içinden geçmeğe yet vermiyerekten geçiyor, fa kat ortalık tenhalaştı mı olan ca hızımla koşüyordum. Casus köpekler Bir müddet öyle kaçtıktan sonra köpek havlamaları işit- tim. İzimi takip etmek için ca sus köpeklerden istifade etme yi düşünmüşler. Şurada bir parantez açarak ufak bir şey ilâve edeyim, ca sus olmak için yalnız ilim, kurnazlık, müşahede kuvveti, Anf karar verme iktidarı kâfi değildir. Casus ayni zamanda tehlikeyi hissetmelidir. Orta - da hiç bir emare yökken o teh Nkenin geldiğini anlayabilme- Hidir. Wöpeği şaşırtmak için cad- «eye çıkmalı ve orada muhtle- Hf izlerin karıştığı caddede kö kiki Matmazel Doktoru bulama- Onun teklifini kabul ettim, Berline| pekleri şaşrtmalı idim. Öyle yaptım. O n göğe kadar haklıdır. Zi- | giderek dört hafta kadar süren casus- | sırada oradan bir kamyon geçiyordu. tmazel ismini taşıyan bir kişi de- | luk tahsili gördüm. Ve bunu müteakıp | Şoförün yanına bindim. Ve sür'atle teh le ortaya çıkanlar dört kişi idi. Baron Elisabeth Sehragmüller Victorico, Anne - Marte — Lessner ve ben... Casus teşkilâtlarının hali Fransız ve Alman mukabil casus teş- kilâtı o kadar şaşırmış ve ne yaptığını bilmez bir hale geldi ki, Almanyanın nam ve hesabına çalışan her sarı ve gü zel kadına bu ismi verdi ve biz böylece dört kişi ayni isme sahip olduk. Almı ihbarat bürosunun şefleri olan kaymakam Nicolai ve yüzbaşı Berg bu işin farkına varınca, takibalı şaşırtmak için bu vaziyetten istifade et tiler ve harbin sonuna kadar ben bu sayede vazifemi gördüm, içimizden yal nız Baron Victoricayı kurban vermek suretiyle hepimiz kurtulduk. Victoria 1920 de Amerikada bir hapishanede ve Term olup öldü. Rakiplerin hizmeti Rakiplerimin de hizmetlerini takdir ederim, üçü de vatan aşkiyle çalışıyor lardı, yüksek aile kızları idil Alman bil: gildim, casusluğu, heye- Canı, ihtişamı ve getirdiği para için ya piyordum. Matmazel Doktor ismi bana nasıl verildi ? Aslen İsviçreli idim, Pariste oluru- yordum, Paris Tıp Fakültesinde tahsi- limi ikmal etmiştim. Orada harbin pat lamasından üç ay evvel genç ve yakışık hi bir adam tanıdım, kendisile derhal arkadaş olduk... Aramızda samimiyet artınca bir gün beni evine davet elti ve orada Almanya hesabına çalıştığını söyliyerek benim de kendisile teşriki mesai etmemi istedi. Bu genç Alman istihbarat bürosu - nun en nâfiz unsurlarından biri idi. Bu genç benim arkadaşım ve kaymakam Nicolainin sağ kolu, yüzbaşı Berg idi. Berg eski bir bahriye zabiti idi. Bütün Avrupa lisanlatını ana dili Eibi konu- Ben ise | derhal Parise izam edildim. Orada iken harp patladı, derhal, Fransa cephesi- nin arkasına giderek elde edeceğim ma lümatı İsviçreli memurlarımız vasıta- sile ve İsviçee hududundan Berlme göndermekliğim emrolundu. Hastahanede Fransızcayı gayet iyi bildiğim içm Fransızlar bir yabancı olduğuma kat - iyyen ihtimal vermiyorlardı. Tıp tah- sili gördüğüm için, cephe gerisindeki hastahanelerden bir tanesinde de vazi- fe almıştım. Parisi bir sahte hüviyet cüzdanı ile terkettim bizim teşkilâtımız bu türlü veşikalar imal etmektle gayet mahirdi, kısa bir müddet sonra, yukarıda mov zuu bahsettiğim hastahaneye sokulmuş tum. Fevkalâde çok yoruluyordum. işim, Tetanos aşısı yapmak ve yaralı- lara ilk sıhhi müdavatı göstermekti. «Benim yazım yok» Aylarca hiç şüphe altında kalmadan ve zerre kadar korku geçirmeden çâlış- tım, edindiğim malümatı görünmiyen mürekkeple kartpostallara yazıyor, ve sonra askerlerden birine: — Kurum, benim yazım yok, abla- ma mektup yazacağım, becim için bir şeyler karala diyordum. O da yazıyor. Ve o suretle bir görünen ve bir de gö rTünmiyen iki yazıyı üstüste yazdırarak gönderiyordum. Berlinden de her gün yeni talimat alı Fakat... Fransız mukabil casus teş- kilâtınm adamları tabil uyumuyorlur- dı. Yaralılara ve bütün askerlere cephe hakkında en ufak malümat vermek menedilmişti. Bazı yaralılar, Fransız memurlarına: — Hastahanelerde çalışan bir kad- nım kendilerile doktorlukla hiç alâkası olmıyan mevzular üzerinde konuştuğu nu ve cephe harekâtı hakkında muhte Hf suretlerle malümat almak istediğini şurdu. Kaymakam Nicolai onun saye- ! söylemişlerdi. sinde bütün Avrupa memleketlerinde | örümcek ağı gibi Alman istihbarat şe- bekesini y ğa muvaffak olmuştu. Harpten sonra Bergin isminin auvtldı ğini duymadım. İşine nasıl esrare ir surette başladiyse, öylece ortadar srengiz bir surette silinip gitti... 6 f*:un Bir casusun muvaffakıyeti en ulak tesadüllere bağlıdır. Bir gün yorgun luktan bitap bir vaziyette odama ra - por durdu ve İçime b jçinden dört tane zabit indi r- denbire bir şüphe girdi."Hiç bekleme- likeli mıntakadan uzaklaştım. Arkama ,baktığım zaman kamyona bindiğim yer de köpekler izimi kaybetmişler, sağa so la doğru gitmeğe, burunlarını yere sür meğe başlamışlardı. «Karanlık basmıştır Önümüzdeki ilk kasabaya hâkkımda haber gittiğini tahmin ettim ve yolun üzerinde bir köye indim. Artık karan- lık basmıştı. Tanrı misafiri olarak bir küylü evine uğradım. Topal taklidi ya- ,pıyor, ve karnımı bezlerle şişirerek ge- be olduğumu söylüyordum. Orada da çok oturmadım. İlerideki köyde büro- ymuz vardı. Oraya geldim. Kılığımı, kı- yafetimi değiştindim. Bu macera derha) Berline aksetti. Ve p zaman bana Almanlar Freulein Doc- teur dediler ve bu isim bende kaldı. Buismi diğerlerine vermekte hiç mâna yoktu. Baron Victarica bilhassa Amerikada yaptığı tahribat ile şöhret kazanmıştı. Arme - Marie Lessner'den de biraz aşağıda bahsedeceğim. Yeni bir hüviyet Yeni bir hüviyet takındığım halde Fransada kalmaklığım tehlikeli görün dü. ve İsviçre tarikiyle Berline dön- düm. Orada bütün Alman istihbarat teşki- Vâtımı idare eden kaymakam Nicolai ile görüştüm. İslediğim parayı derhal ver di. Tekrar Frunsaya dönmekliğimi mü- nasip gördü. Fakat daha evvel bir müd det Gurich'da da kalmamı istedi. Gu- rich umumi harpte bütün casusların toplandığı bir yerdi. Bulunduğum otel kapıcısından asansör garsonuna kadar casus dolu idi. Mesleğin sonu Kadın casusların en çok korktukları şey aşktır. Mesleğin de sonu kurşun ve ya sohpadır. Nasıl kadınlar erkekle - ri teşhir edenek onlardan malümat ve sır almağa çalışırlarsa güzel delikanlı: lar da kadınları teshir ederek onları kendi hizmetlerinde çalıştırmak izter- ler, Ben bunlardan birile t mi Paul Roger idi, Beni fi âkadar oluyor. Almancayı çok ğumu öğrendiği için, beni manya aleyhinde çalışlırmak istiyor (Arkası var) Memleket meselesi /*J Futbolü ilerletmek için hangi yoldan * gitmeliyiz Bugün ortada sakat bir zihniyet var. 18 yaşından küçük olanların futbol oynamalarına müsaade edilmiyor, halbuki, dünyanın her ye- rinden yedi yaşından itibaren çocuklar futbole başlarlar, bugün biz- de futbolün çok sönük olmasının bir ikinci sebebi de gençlerimi- sin hültür fizik yapmamaları ve atletik bir bünyeye sahip olmam alarıdır. Yazan ! Sami Karayel 'Türkiyede futbol otuz senelik bir ha yata maliktir. Otuz sene evvel Türkiye futbolü bilmezdi. Bahriye miralaylığın dan mütekait eski sporcularımızdan Fu at Modada şimdiki Ünyon Kiüp çayırın da bazı arkadaşları ve İngilizlerle oy- narlardı. Türkiyede ilk futbolü oyna- .yan arkadaş Fuattır. Bu arkadaş ayni zamanda mükemmel bir sportmendi. Bilmem; şimdi sağ mıdır. Kendisini on seneden fazladır görmüyorum. Sağ ise kulakları çınlasın ve daha çok yaşa- Fuat ve arkadaşları, Sultanhamidin sporlara karşı olan istibdadından dola iyı gizli gizli oynarlar ve bazan da ka- rakola çağırılıp istintaka tâbi tutulur- lardı. Bu, benim de başımdan geçmiş hâdi- selerden biridir. Şimdi, Elâzizde bulu- nan Doktor Alyanak İsmall Hakkı, İz- mirde Ticaret Mektebinde muallım ©- lan eski beden terbiyesi muallimlerin- denAli Seyfi ve saire Sultan Hamidin istibdadından kaçarak spora olan aşkı mız dolayısiyle Alyanak Hakkının evi- ne gider, jiranastik yapar ve güreşir dik,.. Bir gün, karakoldan İsmail Hakkıyı Ççağırarak — toplantılarımızın — sebebin? sormuşlar, o da; ders çalıştığımızı imti- hanlara hazırlandığımızı söyliyerek işi savuşturmuştu. Neyse; Meşrutiyet ilân olunduktan sonra; Galatasaray, Fenerbahçe, Altın- ordu gibi futbol klüpleri teşekkül etti. Futbol Türkiyenin İzmir, İstanbul, Bursa gibi yerlerinde taammüm etme- ğe başladı. Diğer vilâyetler ne futbol- den, ve ne de diğer sporlardan haber- dar bile değillerdi. Maamafih; azlık olmakla beraber futbol oyunu bulunduğu muhütierde a- zami rağbete mazhar oluyordu. Futbol oynayanlar da tam müânasile atlet ve sporeu olarak yetişmiş gençlerdi. Meselâ; © vakitler, Galatasarayın, Kürt Celâli, Adnanı, Oberiesi, Emin Bülendi, Ahmet Robensonu ilâh... Fene rin İsmetleri, Fitil Nurileri, Hasnun- lar, Hamdi Eminler ve saire hep atlet futbolcülerdi. Ortaya çıktıkları zaman meydanı dol dururlardı. Bu gençlik kitlesi tutbol sa hasında altı yedi sene kadar varlık gös terdi. Bilâhara; futbol yavaş yavaş var liğını kaybetmeğe başladı. Buna sebep; umuml! harp olmakla beraber, geriden gelen gençlik kitlesinin fena bir prog- rama tâbi olarak yetiştiği ve futbol sa- hasından gerek muharebelerde şehit larak ve gerekse ihtiyarlıyarak çekilen lerin yerine yeni elemanların zayıf ola rak gelmeleri idi, Evvelden bir futbolcü evvelâ atlet, ondan sonra, futbolcü olurdu. Meselâ; Nihat ve Zeki neden iyi fut- bolcü idiler? Neden kırk yaşına yakın bir hale kadar sahada kudretlerini mu hafaza ettiler. Ve gene neden bugün futbolü bıraktıkları halde demir gibi dirler, Çünkü; bunlar futbole başlar - ken ve başladıktan sonra da iyi bir at- let ve sporcu idiler, , Türkiyede futbol, düne nazaran bu gün daha müteammim ve teknik var- lığa malik olmakla beraber cılızdır. Yani; futbolcülerimizin ekserisi, at- letik sporlara kıymet verip çalışmış şahsiyetlerden mürekkep olmadığı ci - hetle çelimsiz bulunuyorlar. Ekserisi - nin bacakları kalın ve tokçadır. Bel- den yukarıları ince ve hattâ sıskadır. Maatteessüf sporcularımız içinde en çok vereme tutulanlar futbolcülerimiz dir. Sebebi âşikârdır; atletik sporlarla vücutleri takviye edilmiyen, masaj ve kültür fizik ile (kavsarai sadriyeleri) inkişaf etmiyen bu sporcularımızın, in tizamlı ve intizamsız yorgunlukları on (k) Üçüncü yazı 28 Bizinci Kânun tarihli nüshamızdadır, ları bu hastalığa daha müsait kılmış bil. lunuyor. Futbol oyununda muhakkak iri göv” deli insanlar muvaffak olur demiyo * rum. Vücut ister iri, ister küçük olsufiş /muhakkak olan birşey varsa kültür fis zik Ve spor atleliklerle terbiye edilme* lidir. 2 Vücutlerinin terbiyesine itina etmi Yİp yalnız, futbol ile iştigal eden oyulf cuların varlıkları kısa bir müddete int hisar etmekle beraber sıhhatleri de teb Hikeye maruz kalır. Futbolün, Türkiyede bugüne kadâl kuvyvetli bir inkişafa mazhar olamayi” şının başlıca sebeplerinden biri, atletik sporların futbol oyunu içinde yer almâ Ması, ikincisi de; on sekiz yaşına kadâf mekteplerde futbolün oynanmasını!? men'idir. Türkiyede; otuz senedir bir zihniyel teessüs etmiştir. Ve bu zihniyet) tesif edenler, küçüklerin futbol oynamasım! muzaır bularak resmi programlarımızl koydukları bir kayıt ile futbolün (Ö yaşmdan evvel oynanmasını menetm'$ lerdir. Muafızlar diyor ki; «On sekiz yaşından evvel, futbol © yunu çocukların vücudünü yorar ve olf ların neşvünemasına mâni olmakia bt raber verem olmalarına da saik oluf ilâh...» € Bu iddia; bir levha halinde doğru $ bidir. Fakat; spor ilminde ihtisası olaf larca çürüktür. | On sekiz yaşına kadar futbol oyna mıyan bir çocuktan, on sekizden sol" ra; oyun kabiliyeti, oyun itiyadı talt binde bulunamayız. Çünkü; çocuklu * Bunda, futbol oyununa itiyat ve kabi* liyet göstermemiş olan bir gençtefi kartlaştıktan sonra; ne bekliyebiliriz! Türkiyede, futbolü kurtarmak isti * yorsak, Amerikada, İngilterede ve saif memleketlerde olduğu gibi, çocuk ful bol şampiyonaları tesis ederek, on ikd yaşından, hattâ, yedi yaşından itibaref futbol oynatmalıyızdır. Türkyie futbolünü muvaffak kumak Ve bugünkü vaziyetinden kurtarmak için, resmi programlarımızda mukay * yet olan yaş tahdidi kaydını derhal sil meliyiz. Ve bu oyunun her yaş için OY nanabileceğini ilân etmeliyiz. Eğer, bi ilânı yapmaz, Ve programlarımızda nasız ve ilimsiz bir surette duran bi köhnemiş klâsik zihniyete nihayet' vermezsek, Türkiyemizde her gün di” ha ziyade verimsiz bir hale gelen bi ©- | Sporun ne halinden ve ne de istikballı” den ümitvar olmamalıyız.. t Türkiyemizde, futbol çocuklar şati” piyonası nasıl tesis edilebilir? Ve çö” cuklara futbolü nasıl oynatılabilir me” lesine gelince; , Futbol oyununun beynelmilel nizâ” matı kat'iyyen tatbik olunmak üzerti on iki yaşından on beş yaşına kadar ©* lanlarla, on beş yaşından on sekiz ya$i Na kadar olanlar arasında birer futböl şampiyonası vücude getirilir. Bu şati” piyonalar, mektepler dahilinde ve arf' sında ve federasyon emrinde olarak Vİ lâyetler ve mücavir vilâyetler arı da yapılabilir. Ve yapılmalıdır. sahaları otuz beş elli, oyun müddeti df yirmi beş dakika ve iki haftaymlı olu” On beş yaşından on sekiz yaşına Ki dar olan çocuklar için de futbol numarası iki numara olarak tayin lir. Oyun sahaları da kırk beş » altm'f eb'adında, oyun müddeti de kırk beş & kika ve gene iki haftaymlı olarak bit edilir., / İşte; futbol sporu, yukarıda çizdi * ğim çerçeve içine almarak çocuk!l rılır ve oyunlaştırılırsa ne mazarfi' kalır ve ne de korkusu... (Devamı 12 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: