9 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

9 Ocak 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

en aramızaakflerden en fazlal S Ne zaman aklıma BKautfak paçavrasına benzetirim. Onun kadar kıymetsizsin, fakat onun kadar tiksindiğim adamsın. gelsen seni bir lâzimgın. Mutfakta taşlara dökülen yağları ve bulaşık sularını emen pa - çavra ile aranda vazife noktasından ne kadar çok benzeyiş var, Sen de daima bolbol yenilen ve içilen yerlerde bu - lunursun. Savrulan payeleri, unvan - ları, servetleri bir tarafa bırakalım, fa- kat bazan dudaklardan dökülen bula- şık suyu kadar tatsız bir tebessümü sümürmek için ne kadar - kirlenirsin. Fakat hayır, paçavraya benzediğin kadar benzemediğin noktalar da var. Paçavra bez fabrikalarında paçavra - larak dokunmadı. Ya bir entari, ya bir Bolça idik dalkavuk - olarak yastık yüzü, yahud da bi Fakat sen anandan doğdun. Ah seni istediğim gibi tasvir edecek kudretli bir muharrir olsaydım.. Bazan bir uşakla aranda mukayese- ler yaparım. Sen de bir uşaksın... Git derler, gidersin, gel derler, gelirsin, gül- dür derler, güldürürsün, dedikodu yap, derler, dedikodu yaparsın, Fakat hayır, uşak sadıktır, sen hâin- Uşak efendisine hizmet eder, sen fenalık yaparsın. Uşak — dalkavuklara uşaklık etmez, fakat sen uşak- lara da dalkavukluk edersin... Ah seni istediğim gibi tasvir edecek sin kudretli bir muharrir olsaydım.. Efendinin tebessümünü ve hiddetini N aksettiren bir aynasın. Ancak ayna nâ- zik bir nesnedir. Sert hareketlerle kırılır. Sen ise kırılmak nedir bilmez - sin. Efendini tâkib eden bir gölgesin. Şu farkla ki güneş başların üstüne yaklaş- tıkca gölgeler kısalır. Halbuki sen, e- fendin büyüdükce büyürsün, Keselerden keselere bulaşan, kol - tuklardan koltuklara geçen bir kene- sin. Yalnız kene kirli vücudlara mu- sallattır. fakat sen temiz sırnaşırsın. ma sürüklersin. Ah seni istedi; kudretli bir muharrir olsaydım... insanlara da Seni kafaları uyuşturan, gözleri kö: leten, kulakları sağır yapan kokain ve- |lanlara ne kadar benzersin, ya eroin isimli tatlı zehirlere benzet - mek en doğru târif olacak galiba... DALKAVUK Yazan: Cevat Fehmi Fakat hayır, kokain ve eroin yalnız müptelâsı olanları öldürürler. Fakat sen |bazan tek başına memleketleri uçuru- im gibi tasvir edecek Ayaklarının ucuna basa basa, sessiz bile tesadüf edilemez, Tesadüf çıli - Çocuklarına lince hükmedilir ki karşımızdaki Bakmıyan hastad okları tedavi © - vine gönderilmek vaziyetindedir. Bir hadın.. K , Psikoloji doktorları hastalarına y Hayreboludan- Akbaş imzası ile 4, geksan dokuz ilâç vermezler. Te- davileri konuşmak, telkin yaptnak şeklindedir. Aziz okuyucum, ben maalesef Hayreboluyu bilmiyorum, orada pa- zar günleri halk nereye gider, ço - Dük, çocuk, aile gezintileri nerede yapılır bilmiyorum, sana tavsiye e- derim, bir pazar karını, çocuklarını al, oraya git, daha güzel giyinen, daha itina gören aile çocukları gö receksin, karına göster, ve dolayı - sile mesele etrafında, hiç iltizamkâr Tarını alâkadar edecek Bununla beraber hülâ: tuxıl.ıra çireceğim ve derdin sebe- ğil, işi göcü hep gezip tozmakta, Bu görünmeden konuş. Bu birinci mer- derdi gürültüsüzce nasıl halledebi - — haledir, İkincisini sonra konuşuruz. lirim.» 5K * Bay (H. S,) & Anormal bir t karşısında « Üç dört kızla ayni zamanda ko * musun erkek eiddiyeoti etrafında der- bal şüphe uyandırır. Hüsnü niyetin- şüphe edilir. Talebinizin redde- dilmiş almasının sebebini bunda a - döen kit için düşkün- rayınız. TEYZE Aksine yüzde, binde, on binde bir l sadasız yürürsün, bu yürüyüşünle yı- Bir kedi gibi yaltaklanırsın. Öyle bir ellerini oğuşturuşun vardır ki hayatlar bahasına servet yapan mürabahacıları hatırlatır. Sik sk gülersin, Bu tebessümle çeh- ren kösteklenmiş — adamların ayağile buruşan pöstekilere benzer. Zaten sen düşenlere gülen yegâne adamsın! Kendine göre bir vicdanın, yalnız senin inandığın bir namusun olduğu gibi öz malın olan bir dilin ve bir lüga- tın da vardır. Öyle bir lügat ki içinde «yok» yok- tur. «Hayırn demesini bilmezsin, «Fe- nap. kelimesini de silmişsindir, Ömrünün yarısı teşyi ve istikbal, |yarısı da ziyafet sofralarında geçer, Ça | © hşmazsın, yorulmazsın, düşünmezsin. |Fakat ekxn)a çalışanlardan, yorulan- lardan, düşünenlerden 'daha çok, daha kolay, daha çabuk kazanırsın, Ey methü sena makmeıı, her şeyin bu)ugu ve küç olduğu gibi senin ııe büyüğün ve küçüğün vardır. İşte sen böylesin. Kusura bakma, bi raz fazla aert konuştuk. Sana kızdığım kadar acıdığım zamanlar da olur, Ne dedin.... Mükemmel bir yazı m? Bu okuduğun yazı, ha... Dalkavuk se . nil... Cevad Fehmi YARIN Aramızdakilerden CİMRİ Yazan: İsmet Hulüsi | AAA |— C0 Bir mcci masır ekmeği, L Yer altında 45 sel$t 161 ! Ozaman ocaklarda, kali basma veya vergi boft ”$ mukabili çalışırdık Vö AA vf llk defa Kuarci ocağı ameleyi para ile çalıştırmaya başladı. U kişi istiyor, 2000 kişi talip çıkıyordu. Nihayet kapıya (bu © lüm tehlikesi vardır) ibareli levhalar asmaya mecbur Amele ocaklar da çalışırken Zonguldak madenlerinde küfecilik -| ne lüzum var. O zam le, kazmacı yedekliğile, araba sürücü- lmttmı)ıvı bir arada de liğile harcadığım emeklerin karşılığını | olsun gürmemiştim. ilk defa «para» olarak «Kurci> kum -| Artık beni ocakta kim tu! y panyasından aldım. O zamana kadar | köye! k kardeşime, babilli çalıştığım «mirf» veya etüccar» ocak -| rer l larından harcadığımız emeğe karşılık |ma ve kız kar ıi?dıerıme eni! bize para verilmezdi. ma, kırmızı uaç.l k, cıncıklı, ocaklardaki ç armmızın l»ı lezik filân aldım. Bütün bü vergi borcumuza mahsup e- bile iul.mıımışîh nezareti Ereğlide bulu Td! adeni hümayun nazırı» da | & rada «Gramer Hasan Paşa» idi. E - E —cg.ıdı.-*ı havale gönderilir. Sandık e - minleri vasıtasile bu havale vergi manın en zengin- mâğü Ragıp Pa—ıv, «up borçlarına karşılık tutulurdu. Bu a -|? N rada köy muhtarlarının ve akraba ve . bij taallükatının vergileri de tabil, «Ha- | Ağa», <«Ahmet İsmall Ağa», tak Çavuş Ağa» kadar zengin s4a) Köydeki «damımıza» vardi man ihtiyar ninemle karşıli nemin iki gözü de kördü. den tanıdı. Sa çil mecidi birli € dım. Kardeşlerime hedxynlc tm. san Paşa havalesi» nden ödenirdi. «Tüccar» ocaklarından para yerine, Amerikan bezi, kırmızı güllü basma, kalay gibi eşya veri rlerdi. Fakat, me- selâ 1 kuruş yerine verilen kalayı para ile değiştirmek lâzım gelince çar- şıda yarı flata bile alıcı bulamazdık. Bazan, bizi değiştirecek olan ikinci tertip amelenin gelmesi her hangi bir sebeple gecikirse bizi köye bırakmaz- lardı. Amelenin gecikmesi sanki bi - zim kabahatimiz imiş gibi, bizim ye- rimizi alacak takım gelinciye kadar, gündeliksiz, sadece bir kuru «hodolar» ya (*) angarya işlerdik. Kurci ocağı Kozluda, şimdi «Kö - müriş» şırxu.nm işlediği kuyuda işe ı işlenilen gü - n karşılığını da tamamile «para» o- yordu. Onun için Kurci kum- p inın ocaklarına dehşetli bir a » mele akını başladı. Ay sonlarında © - iş kadrosu düzülürken oraların hali görülecek şeydi. İşe alınacak dör! yüz kişi, baca ağzına belki iki bin kişi di, Amele olarak ocağa girebi! mek için amele çavuşlarına, işbaşılara sunulan «hedaya» nın haddi ve hesa - bi yoktu. Ben sonu çıkmıyan bir iki —ncrı.ıh—don sonra, çalıştığının kıı—şııı olarak veren bu ocağa ka- tabilmekten ümidi kesmiştim. R.ıhmc(l babam Hizir gi yden çı kageldi. Çavuşa getirdiği bir küfe Zafranbolu üzümü beni Kurci ocakla - rında «6> kuruş gündelikli ve emeği - nin karşılığı «para» olarak alan bah - rden biri yaptı. Kurci kumpanyasına amele akını © kadar fazla idi ki, kumpan_vn baca a - izu var! Bir a» i tutarıdır. İs. n> diye ya('alar astırdı. Kurci kumpanyasının «/7> numaralı da arabacı idim. Bi buçnk ay canımı dişime taktım, hiç den çalıştım. Çalıştım a'nmı elime de tamam on iki «çil mecita geçt On iki çil mecit bu! Ben fakir bi köylü ailenin çocuğuyum, Saklama ta babam evde yokla gi borcu için köy odasi settiler. Anmen bıraksınlar GĞ varmağa gitti» dediler. Hemt dasına koştum. İmam, muhtar, «ihtiyariyet ğalar hep sırayla oturmi baş köşede de kara kaplı i n:ıı_şurun l.ıhsıldır m girmemiz kımiü idi. Başı:n önde mahçup, ri gindim; kerevetin en sonun iki diz ü ne oturdum. Zap'iğ san Ağa kulağıma eğildi: — Babanla amcan dolapta © Dedi. Kafamt kaldırdım. rünürlerde yoktu. Sundurmanın üstünde a bükük bekliyordu. Elinde, ken babası evinden getirdiği kır tencereyi tutuyondu. Vaziyeti anladım; Anam, kurtarmak için bakır tenei yıp gelmişti, amma, anlasılafi darı kandıramamıştı. Şimdi, oğulları da gene mesleğinden, veznedar, mâ şirket muhasibi filân olan tf gözü bir aralık bana ilişti ve — Kalk oradan anasımı... Diye başlıyan katmerli savurdu ve: Sıranı, haddini bil de öyle Dedi. Vaziyeti tasavvur edili bam, oturduğumuz odanın © kapalı. Anam, sundurmanın Kucağında babası evinden kalaylı kuzu tenceresi... Kan beynime fırladı; kafi dırdım ve o devir ve şartlar | ğaların, eşrafın ortasında bi küstahlık sayılan: (Devamı 15 inci sayfi

Bu sayıdan diğer sayfalar: