2 Nisan 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

2 Nisan 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarihten Sayfalar: Papa ile impera * tor çarpışıyor ... O korkunç kış günü, Kanossa şatosunun ikinci divarları dibinde yalın ayak, başı kabak bir adam zangır zangır titreyor ve kapının açılmasını bekliyordu. Bu karlı ve soğuk havada, şatoya çekilmiş olan Papadan merhamet dilenen bu adam bir imperatordu. Yazan: İtalyada, görül - bir kış bütün şiddetile hüküm yordu. Günlerce süren yaman bir tipi her taralfı kırıp geçirmişti. Karlar dizlere kadar yükseliyor ve sular don- Mmuş bulunuyordu. Bu soğuklar Ape- nin dağlarının yalçın yamaçlarında, sık Ormanlarda ve kayalık tepelerinde da- ha korkunç bir hal almıştı, yle bir günde yalınayak, başı açık, aşlı bir adam titriye titriye iler- liyor; buzlar ve karlar üzerinde kay - mamak üçin büyük zorluklar çekiyordu. Ayakları ve elleri mosmordu. Yüzü di- ken diken olmuştu. Çok üşüdüğü bes belliydi. Halbuki onun, temiz saçlari, Büzel kesilmiş sakalı, en iy: cinsten olan elbiseleri vardı. Bu çıplak âyak- larla bu açıkbaş, o elbiseyle pek — zit görünüyordu. Bu elbiseyi bulan bir a« damın başına bir şapka ve ayakıarına bir pabuç bulmamasına imkân yoktu. Bu hüküm doğrudur: Çünkü bu a - dam sahiden çok zengin, çok kuvetli Çok büyük ve bütün Almanyaya, hattâ merkezi Avrupaya hükmeden bir im * Paratordu. — Almanya imparatoru dördüncü Han- Ti güçlükle yamacı tırmandı. İkide bir 1076 senesiydi. Orta y tepede, üç katlı kale duvarları ârdın -| ; da yükselen Kanossa şatosuna bakıyör; Oraya bir an evvel varmak için acele ediyordu, Şatonun birinci duvarındaki kapı - nin Üstünde iki kule ve bu kul: Panın muhafızları olduğu anlaş kerler vardı. Kapıyı açtılar, Mparator hiç bir selâm almadan, haııı' verdiği selâma karşılık bulma - dan kapıyı geçti. Sanki buraya bir di - lenci Bitiyordu. Hayır, bir dilenci de değil, çünkü böyle bir zavallıya kim Olduğu sorulur, yol gösterilir, sıcak bir ocak başına götürülürdü. Mparator yalçın bir tepe üzerinde- ki heybetli Şatonun kkiı:cpı' duva bine vardı. Oradaki büyük kapı açıl - emışti ve açılmıyordu. Xd:.ıncu Hanri gözlerini kulelerin Mazgallarına dikerek uzun uzun bak- €. Fakat ona kimsenin baktığını göre - Medi, Bütün vücudu soğuktan titriyor, çıp_ık ayakları karlara gömülüyor, di Leıîı Zangir zangır birbirine vuruyor - O anda hiç şüphesiz dünyanın en a- Cınacak adamıydı. Fakat acıyan yoktu. Bütün gün böyle geçti. Aç ve susuz orada bekledi. Akşam karanlık çökerken gerisin ge- Tiye yürüdü, Şatodan uzaklaştı. Ken - disini güçlükle en yakın hanlardan bi- rine attı. Orada giyindi, yedi, içti ve Tahat bir yatakta uykuya daldı. Ertesi gün ayni adam, aynı halde ay- ©i yere gelmişti. O gün de akşama kadar bekledi. Gene içeri alan olmadı. Hattâ kim olduğunu sormadılar. Şatoda Papa yedinci Greguvar var- dı ve imparator dördüncü Hanri gü - nahlarını affettirmek için onun ayak - larına kapanmak istiyor; lâkin bu ar- Zusuna eremiyordu. Acaba bu adamın günahı ne idi? * Orta çağlarda Avrupanın her tara - fında kilise kuvveti son derece büyü - Mmüştü. Romada oturan Papa yalnız di ni Müesseselerin reisi değildi, ayni zamanda ordusu, valileri, sarayları o - lan bir hükümdardı. Fazla olarak Papa olması dolayısile bütün diğer impara- tor, kral ve prenslerin de üstündey - di. Hükümdarların hepsi de ancak onun Müsaadesile hâkim olabilirlerdi. İçle - rindeen biri Papaya isyan ederse, vay onun haline... Papanın arazisi yalnız Roma şehrile etrafından ibaret değildi. Avrupanın ındaki kiliseler ve bu kilise - lerin idaresindeki geniş topraklar Papanın idaresindeydi. Her hangi bir hükümdar kendi hudutları içindeki ki- İise arazisine, kilise reislerine hükme- demezdi. İlk zamanlarda papaları ve kilise reislerini Bizans imparatorları tayin e- derken Roma kilisesi buna isyan et - Turan Can y Dördüncü Hanri miş ve kurtulmuştu. Fakat şimdi de Cermen impâratorlarının nüfuzu altı- na giriyorlardı. Hattâ bir aralık papa- lik makamı para ile satılmış; kadın'ar elinde kalmış, on iki yaşındaki çocuk- Jara verilmişti. Papa olan adam ayni Wle civarımın krallığını kie geçmek veya dilediğini geçirmek içi: yordu. Piskeposluk ve pa - i din işleri ve rütbeler! ise Senyörlerin ellerinde oyuncaktı. Pa - pazlar evlenebiliyorlar; din işleri ye - le uğraşıyarlar; hattâ 1 kızlarına çeyiz o - larak veriyo; L Din işlerinin bu karışıklığı halkın gö- zünde hıristiyanlık dinini değersiz bir Toskanalı bir köylünün oğilu olan Hildebrand, Rama manastırlarından birinde papazlık eden amcası tarafın - esmer, kısa böylü, iri karınlı bir adamd Fakat son derece kurnaz, metin, a düşünceli olmakla tanınmıştı. Mur zam bir suretle yükselmis, papalara müşavirlik etmi pa dokuzuncu Etyen'e.papazların ev - lenmelerini yasak ettirmişti. (1059) da Papa ikinci Nikolâya, Papaların müm- z. kardinallar tarafından seçileceği! lair o!n_n emirnameyi de a yazdırmı Onun bütün maksadı hükümdarların ki l,şq Üzerindeki nüfuzunu kaldırmak, kiliseyi hükümdarların üstüne çıkar. maktı. O kadar şöhret kazanmıştı ki l073_ de Papalık tahtı boşa'lınca bütün qhg!) sokaklara döki lmüş, ( Vatikan) ın önünde toplanarak: b — Hildebrand Papa olacak! ye bağırmışlardı. Kardinallar da bunu uygun bulmuşlar, böylelikle ve ”şşlîcğw(îîgl:aî; adile Papa olmuştu. a Ağsar Daşlamaz evli papazların del l.karılıru;ı bırakmalarını emret- miş, dıvr'.ll'mı_venîeı. kiliseden kovmuş- tu, Evli bir Papazın duasını dinliyen- lerle takdisini tanıyanları (fena hiris tiyan) ilân etmişti. Halk bundan hoş - lanmış, Papaya kârşı isyan eden pa - p:u!:ı:ı «yağlı inek, serkeş boğa» hita- bile tahkir etmişler, kovmuşlardı. vPapfmın intihabına R: senyörle - rin n işi irak ettirilmemesi, ki €ye ait tayinlerin tamamile Papa tarafından yapılması kararını hiç bir senyör beğen memişti. Çünkü bu kral veya kontla - rın hüudutları içindeki kilise arazileri pek genişti. Kilise istiklâle kavuşun - ca bu arazi ellerinden Çıkmış oluyordu. Almanya imparatoru dördüncü Han- ri, Papa tarafından aforoz edilen pis - koposlarla evli oldukları için kovulan papazları (Vorms) da topladı. Yedinci Gregüvarın - Papalığa İâyik olmadığ na karar ver: Papa yedinci Gregğuvar da buna ayni şekilde mukabele etti: Dördüncü Han- rinin imparatorluğunu tanımadı aratorluk için: erin hepsini memnun ede- gmemiş sevmiyen kont, prens ve markile : ni affettiremezsen, biz de seni tan yoruz. Başka bir imparator intihap e- deceğiz. (Devamı 8 inci sayfada) | tada, NiÇİN, NE VAKİT VE NASIL EVLENİRİZ? 30,000 den fazla nikâh kıyan bir nikâh memurunun hatıraları Bir gün odama giren bir genç dedi ki: “Sevgilim yarın evleniyor, şayet bu nikâhı kıyarsanız ikimize de kıymış olacaksınız / ,, Birkaç gün evvel, Son Pos. tekaüde — sevkedilmiş Parisli bir nikâh memurunun ifşaatını okumuştum. Ömrü - nün kirk küsur senesini, ni- kâh kıymakla geçiren ihtiyar memurun, iki sütuna sıkıştırı! miş hatıraları iki romana mev zu olabilecek kadar hariku- lâdeydi. Bu hâtıraların tesiri altında kalmak bende, bizim nikâh memurlarımızı da din- lemek arzusunu uyandırdı. Dün, isminin yazılmasını is temiyen maruf nikâh memur. larımızdan birisini dinledik - ten sonra, bu arzumu yerine şime hiç te pişman ol- Ondan evvelâ, dünya evine girenlerin, geçen yıllara nis- beten çoğalıp çoğalmadığılı öğrenmek istemiştim : — Çoğaldı... dedi... Hattâ üç dürt se ne evvele nisbeten, iki mislini aştı... se, bunun sebebi nedir? asında ara -| iddialara tükenmiyen — tuv yetiştirmek imk yoktur. Fakat ve moda buda züppe bir kaç bayanı bir kenara kırsak, kadınlar hakkında böyle bir ld- diada bulunmak insafsı Nitekim bugün, çok kim mış bulunuyorlar ki, evlilik, iktisadi bakımdan da kat kat mürec cahtır! Ve zaten bir çok bekârlara, llti tercih ettinen belli başlı sebep lerden birisi de budur! İ Maamafih, medeni nikâhların çoğal- masında, gizli imam nikâh'arının tikçe azalması da çok müessirdir! Bugün, medeni nikâhın faziletlerini ve mahalle nikâhının Mmazarratlarını k: cak kadar karanlık kafalar kalmamış gibidir. Bence, evlenenler daha fazla çoğa - tabilir. Fakat nikâhlanmayı biraz da- ha kolaylaştırmak şartile, Benim, boşanma sebeplerinin tahdit edilişine hiç bir diyeceğim yok. Bo şanma zorluğu, bir çok kimseleri, ku rulmuş yuvaları, ufak tefek sarsınlı larla çöküvermek tehlikesinden kur tarmış bulunuyor. Fakat ben, nikâhlanmanın da he men hemen boşanmak kadar zor olu şuna aleyhtarım. Bir nikâh muamelesi, raporları, as kıları, sorgularile bir insanı en az bir ay uğraştırıyor, Halbuki, bir çok mem- leketlerde, bu Muamele, en çok — bir soatin içine sığdırılmıştır. Eğer bu cihet nazarı itibara alınırsa, kaniim ki, nikâh dairelerinin miktarı- nı en az iki misline çıkarmak icap ede- cektir. 3000 den fazla n'kâh kıydığını söy- liyen tecrübeli muhatabım: — Yalnız, diyor, her kıyılan nikâh, mes'ut bir hâdisenin ifadesi değildir. Bazı hikâhlar bana, bir ssadet değil. WHir felâket mukavelenamesi gibi gö- rünüyor. Faraza, çok ihtiyar bir er - kekle, çok genç bir kızın nikâhlarını ayırlı bir iş yaptığımızdan emi nize imkân var mı? Bırakın ki karşımıza, bütün hayat - larını beraber geçirmek kararile otu- ran çiftlerden birinin çok uzun, diğ in çok kısa boylu, birinin çok güz diğerinin çok çirkin olması bile göz - lerimize hoş görünemiyor! Yan yana durunca; zevksiz bir el ta- rafından dikenlerden ve güllerden ya - pılmış bir buketin çirkin manzarasını arzeden bu kabil çiftlerle karşılaşınca, onları birleştiren zaruretleri, mecbu - iyetleri düşünmek daimâa yürekleri - sızlatır! Nikâh kıyarken, nazarı dikkatimi celbeden iki cihet daha var. Birincisi, evlenenlerin ekseriyetle, i çağlardan uzak 5 lenen erkeklerin yaşları ekseriyetle ya yirmi beşten a - şağı, ya elliden yukarı... Halbuki bence evlenmek için en mü- nasip yaş otuzla, kırk arasıdır. Bu he- sapçâ, erkeklerimiz evlenmek kara - rını, Ya On sene erken, ya ön sene geç veriyorlar! İkinci cihet te, nikâhlanmıya gelen kadınların, erkeklerden daha serbest davranışları... İnsan bu tezada bakınca, kendisini; erkek kıyafetine girmiş bit kadın ve kadın kılığına girmiş bir erkek karşı - sında sanıyor, Ben kaç defalar, bu zannıma zihnimi iyice kaptırıp yanılmış ve serbesi ser- best kırıtan müstakbek zevcelerii nda mahçubiyetten kızaran da- matcağızlara: — Kızım! diye hitap etmişimdir! Bana getirttiği kahveye bir de si - gara ilüve eden mükrim muhatabım: — Size, dedi, bir de, hiç unutamadı- ğim vak'a anlatayım! Bir gün buraya, temiz giyinmiş, za- yıf, kibar, ve sevimli bir genç geldi: — Ben, dedi, dün nikâhımı kıydığı- Okuyucularımızın Sorgularına Cevaplarımız Kütahyada inşaat işlerinde müstah « dem emekli binbaşı Bay Ali Rıza Atama- na: — Teveocühlerinize çok teşekkür ede - riz, İstiklâl harbine iştirak eden subay- li tekaildiyeleri meselesi ile alâkadar Bu mesele hakkında, yapmakta olduğumuz yeni tah- olmaktan uzak kalmıyoruz. kikatı gazetemizde bildireceğiz. * Bursada tütün zürralarından Bay Raif G. Çölebiye: — Mevzuu bahsettiğiniz meseleyi doğ- rudan doğruya bir istida ile İnhisarlar Vekili Bay Ali Ranaya bildiriniz. Çünkü Bir başka gün şöyle bir sualle karşılaştım : “ Sevgilim dün burada evlendi. Zorla evlendiril- diğini, merasimde ağladığını söylüyor, doğru mu ? ,, nız sarışın, uzun boylu bayâ- nı seviyordum. O da beni sev diğini iddia ediyordu. Fakat gördüğünüz gibi bir başkasile evlendi. Şimdi, benimle seviş miye devam etmek istediğini söylüyor. Bir başkasile evlen. mesine, beni sevmeyişinin de ğil, ailesine karşı gelemeyişi- nin sebep olduğunu anlatıyor, ve: «— Hattâ, diyor, nikâhiım kıyılırken, seni ve yıkılan ha- yatımı düşünerek hıçkırıyor « dum!» Şimdi sizden, bütün istedi. ğim, onun doğru söyleyip söy lemediğini öğrenmektir. O ba yanın nikâhlanırken ağladığı- nı hatırlıyor musunuz? Bu sual, beni hayli düşün- dürdü. Karşımda otutan gen- cin, bahsettiği kızcağızı di cesine sevdiği her halinden belliy Ben, sevgilisinin, nikâhlanırken hıçkı ra hıçkıra ağladığını da hatırlıyordum. O zaman sebep sorulunca, zavallı cağız etrafındakileri, döktüğü ya; saadetini, sevincini ifade ettiğine inan dırmıştı. Bu vaziyet karşısında, böyle bir sua- le ne cevap verebilirdim?" Bittabi, ku- rülmuş bulunan bir yuvanın akibetini, kat'i bir tehlikeden- korumak istedim, ve: — O, dedim, size yalan söylemiş. Hattâ sizinle alay etmiş. Çünkü nikâhı kıyılırken, ağlamıyor, bilâkis, sevin - cinden kabına sığamıyordu! Muhatabımın yorgun bakışlı gözle - rini, bu acı hatıranın karanlığı bürü - müştü: — O anda, dedi, biçare gencin göz - lerinden süzülen yaşları hiç unutamı: yacağım! rakmıyan muhatabıma teşekküre ha - zırlanıyordum ki: — Bir gün de, diye, söze başl: unutamadığı bir ikinci hatırasını lattı: — Bana bir başka delikanlı mürzacaa' etti, ve: — Size, dedi, yarın nikâhlanmak zere gelecek olan Bayan , ... beni le sevişmektedir. Şu mektuplar, onun- la ne kadar seviştiğimizi isbata yete « cektir, (Devamı 8 inci sayfada) ea D ÇELLL Kİ sizden yalnız bir taraflı dinlediğimiz İçin” hükmümüzü veremedik. İnhisarlar Ve- kâletinin bu mesele lle alâkadar olacağını ve - eğer mevcutsa -. tröstün ve İdaresiz- liğin ortadan kaldırılacağını ümit edi « yoruz. * Mersin orta mektep talebesinden Mus- tafa Uğuza: — Ümitler ne kadar cok olursa, bunların sukutile duyulacak acı da 6 kadar bü - yük olur. Bu sizin kulağınızda küpe öle sun, imtihana giriniz, kazanınız, fakat ayni zamanda da başka bir işe giriniz, — imtihanınızı kazanıp ta İiseye çağırıldı. Biniz zaman iki aylık zamanı doldurmak — gene sizin elinizdedir. * Daimi karilerimizden N. Aksoya: — Takvimlerde görülen — «Berdelacize Kkocakarı soğuğu manasına gelmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: