19 Nisan 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

19 Nisan 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

.ve eğend erkek tipleri —172 — Erkekte güzellik aramam | kte güzellik Elverir ki verilecek, ohlâk sahi - i mes' - geçindirebile - dar tahsil ve e olsun. Rakı, kumar ve kadınlarla düşüp kalkmasın. Mühendis veya subayları tercih ede - Tim. sahibi 50, üçüncü mükâfat Ankara: Şahin (Sarih adres ve isminin neşrini istememiştir.) —- 173 — Yolunmamış kaş, boyasız yüz ve tırnak Kadınlarımızın bir çoklar: Sinema artistlerine benzemek için Xaşlarımı yolup yüzlerini boyuyorlar. Böyle yap- zaman kendilerini güzel görü- rsa aldamıyorlar. Bir gülün yap- rakları styulup çeşid çeşid boyalar sürülse o gül koklanır mı?. Eski bir darbımeselde «Kaşla göz, gerisi sözl r. Yolunmamış kaş, boyasız yüz nak bence hoştur. Kumralı da- ha ziyade tercih ederim. Tabiati: Kocasının gelirmle kanaat etmeli, çocuklarına ve evine bağlı ol- malı. Tahsili: Orta veya ilk tahsil. Pangaltı H T. (Sarih adres ve isminin neşrini istememiştir.) — 174 — Böyle bir genç kızın mevcut olduğunu hiç sanmıyorum Kadınlardan nefret ettiğim halde, kalbime yakın olabilecek kimsenin na- sıl bir tipte olduğunu size anlatayım: 18-22 yaşlarında, doğru, dürüst, iyi ahlâklı ve temiz kabli, mazis. kar gi- bi bembeyaz.. namusu uğrunda haya- | tını feda edebilecek meziyette, tecrü - besiz, hassas, fakir ve kimsesiz, ev ida- resini bilir, dajma şen, neş'eli ve bil- hassa güler yüzlü, musikiye ve spora hevesli, orta derece tahsilli, füzuli sü- se, sefil ve sefih eğlenceiere düşkün olmuyan, kocasına sadık, itaat ve saygı gibi meziyetlere sahib, tâmüssıhha, orta boy i lak keskin bakışlı elâ gözlü, koyu kum ral hafif dalgalı saçlı, kavisli çatık kaş- h, uzun kirpikli, beyaz ve güzel dişli bir k le bir genç kızın mevcud oldu- ğunu ben hiç tahmin etmiyocrun Beşiktaş (BSarih adres ve isminin neşrini iste.nemiştir.) 175 — İdareli olmalı ! Kadınlar arasında beğendiğim #ip- ler sarişin ve kumrallardır. Vücud: Uzun boy, bahk etinde bir vücud, ondi yonsuz, kendi'iğinden dalgalı saçlar, menevişli ve cazib göz- ler. Bilgi derecesi: Örtamektep mezu - nu bulunması şarttır. Tabiati: Uysal ve bir ev kadımı ol - malı. Asil bir aileye mensub bulun - mah, Bir Biçki Yurdundan mezün değilse bile kendisinin beğenebilece - ğ ve giyeceği şeyleri kendi dikmeti, Müsrif olmayıp vaziyete göre idareli olmalı ve yurda gürbüz evlâd yetiş - tirmeli. | Konya: Şükrü Canboy (Sarih adresinin neşrini Istememiştir) — 116 — Azçok zengin bir genç kız Ben üzunca boylu, ince belti, esmer nları dalma tercih ederim. bir kadının gözleri ve <kaşları tabiati şen, gürbüz olmalı ve 'yık lmefidir. Ayrıca sıhhatli engin olan bir genç kız olmahdır. Hayreboluda Kimseye Darılmaz (İsim ve adresinin neşrini istememiştir) iğini Her cevap yollıyan okuyucuya hediye en güzel cevap kadın ve hangileridir? M YaK aa erkekte güzelliğin manası yoktur Teyzem, Bence — erkekte güzelliğin hiç bir manası yoktur. Ye- ter ki kendini sev- direbilsin; aile yuva sına bağlı, sen, âli tahsil görmüş ve her şeyden evvel ze - ki olsun. neticede ikinci 25, 10 lira alacaklar Ankara: N. Mayda (Sarih adres ve laminin neşrini islememiştir ) — 178 — Az konuşan, fakat söylediklerini dinleten kadın Benimle yuva kuracak kadının şu tipte olmasını isterim: Tabiati: Ev işlerini kendisi başar - amalı, az konuşmalı, fakat sü ni dinletmelidir. 'Tahsil: Ortamektep mezumu olmak- la beraber dikiş ve biçkideu anlamalı. Tip: Gözler siyah, kaşları siyah ve ince, boyu orta, balik etinde, oldukca da beyaz olmalı. Salihli: Mehmet Örceylân (Aâresinin neşrini istememiştir.) Hediyelerimiz Dünkü 165-171 numaralı cevap- ların hediyeleri, cigara tabakası, kol düğmesi, dolma kürşün kalem, mürekkepli dolma kalem, kemer, tu valet malzemesi seçilmiştir. Bunlardan — İstanbul — dışın - da bulunan okuyucuların hediyele- ri posta ile adreslerine derhal gön- derilmiştir. İstanbulda bulunan ©- kuyucuların da idarehanemize ge- lip hediyelerini almaları lâzımdır. Hediyeleri ayrılmıştır. Kendilerini bekliyoruz. Pazardan başka hergün müracaat edilebilir. Hediyelerini idarehanemizden ala cak okuyucularımızın yanlarında hüviyetlerini isbat edecek bir vesika bulundurmalarını rica ederiz. — — Ankaradaki maç ( 7 inci sayfada) Oyunun 15 inci dakikasında Rasim 7 - İbir gol atarak beraberliği Semin etci, nçler tamamen hâkim oynuyorlar. Beşiktaşlılar mütemadiyen favül yapı- yorlardı. O kadar ki Gençlerbirliği o- (yuncuları her topa çıkışta tekme ye - memek için evvelâ sıçrıyoclar, ondan In. z RU y |sonra topa atlıyorlardı. Oyunun 36 ncı dakikasında Niyazi Gençlerbirliğinin ikinci ve galibiyet golünü atmağa muvaffak o'du. Bu devrede Gençler tamamen hâ - kim oynadı. Beşiktaş muhacimlerinin Gençlerbirliği kalesine ancak beş defa indiklerini söylersem Gençlerbirliğina kazandığı galibiyten kıaymetini ancax anlatmış olurum. Maçta hakemin idaresi çok bozuk - tu. Beşiktaş akşam trenile İstanbula ha- reket etmiştir. 13 Yaşında bir köylü boğuldu Şarki Karahisar, 18 (A.A ) — Yağ - murlardan Alucra ile Karahisar ara - sındaki ırmak taşmıştı. Demir yüklü iki hayvanla Karahisardan Alucraya gitmekte olan 13 yaşlarında Dursun ırmağa düşerek boğulmuş cesedi bir gün sonra Karahisara bağlı Mihara kö- yü altındaki bir değirmen bendinde bulunmuştur. Pencereden düşen çocuk Galatada Emek sokağında 15 nu- | maralı evde oturan Alber'in iki yaşın- | daki oğlu Moiz üç metre yüksekliğin- deki pencereden düşerek başından ve muhtelif yerlerinden — yaralanmıştır. Yaralı çocuk hastaneye kaldırılmıştır. Buradakilerin — bir çoğu bizim davet - Hlerimiz, hepsi bi - zi seven insanlar... Onlara karşı bir re- zalet çıkarmak pek ayıp olur. Herkesin neş'esini — kırmaya ne lüzüum var. Ya * rın yüzüğü geriye göndeririz, olur bi - ter. O aralık Sadri tekrar göründü. An laşılan deminki ka- dını başından sav - manın bir çaresini bulmuş olacaktı. Ge ne — arkadaşlarının yanına gitti. Kade- İhindeki şampanya- yı bir dikişte içti. Arası on, on beş dakika kadar geç - mişti. Arif paşa ai- lesi: — Bakalım. şim- di ne- yapacağız?.. Diye oğunup duruyorlardı. Bülend, birdenbire, kendini tutamamış gibi ba- ğırdı: — İşte o kadınt.. Salonun kapısında siyah lütr man- tolu, dağınık saçları, şöyle yalan yan lış kulağının arkasına atılmış bir genç kadın duruyordu. Sanki ne yapacağını birdenbire kestiremiyormuş gibi bir kaç saniye, olduğu yerde etrafına ba- kındı; sonra her şeyi göze aldığını gös- teren bir eda ile Sadrinin doğru yürüdü. Bir iskemle çekti, yan- masasına larına oturdu. Arif pufetli Berei — Artık dayanamıyacağım, bana bir fenalık geliyor... Diye sendeledi. Bir iki kişi kolunü girdi. " Salcadnü çıktılar. Dana edenlerin arasından bir genç kız fırladı. Lebibeye: — Abla, ne var, anneme ne oldu?. Diye sordu. — Hiç bir şey değil, Nüveyre,.. Sı- caktan biraz başı döndü de.. içeriki sa- lona gidiyoruz. Biraz hava alsın, biraz uzansın, dinlensin... — Sende tuhaf bir hal var: Rengin uçmuş... Ne oluyor, Allahaşkına?.. — Yok bir şey, dedim ya... Sonra hepsini anlatırım. Haydi, sen git; mi- safirleri yalnız bırakma... Ayıp ola cak... Ben de anneme bir bardak su ve- reyim, şimdi gelirim.. lij eee Ortalığa çöken ağır bir hava davet- lilerin arasına kadar yayılmış, nişanl- ların arasında bir tatsızlık çıktığını he- men herkes anlamıştı. Ağızdan ağıza bir fısıltı dolaştı: — Ne oluyor, ne var?.. Diye birbirine soruşturanlar bu tat- sızlığa bin türlü mana veriyorlardı, F; kat işin içyüzünü bilen yoktu. Kimi Biz — Damad, şampanyayı biraz faz- laca kâaçırdı, galiba... Çitlenbiğin an - nesi hiç böyle uygunsuzluklara göz Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi elan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Şerefh. Beyamıtta: (Cemil). Fenerde: (Vitali). Şehremininde: (Nâ - xan), Karagümrükte; (Suat), Samatya - da: (Erofilos). Şehzadebaşında; (Üni - versite). Eyüpte: (Mikmet atlamaz). E- minönünde: (Mehmet Kâmm), Küçük - pazarda: (Hikmet Cemil), Alemdarda: (Eşret Neşet). Bakırköyünde : Üderkez). Beyoğlu eihetindekiler: Tünelbaşında: (Matkoviç). Yüksekkal - dırmda: (Vingopulo), Galatada: (Mer- kez). Taksimde: (Kemal - Rebul). Şiş- Üde: (Perlev), Beşiktaşta: (Nail Halid). Boğaziçi ve Adalarda: Üsküdarda: (Selimiye). Kadıköyde: (Sıh- hat), (Rifat). Sarıyerde: (Asaf), Büyük- adada: (Halk), Heybelide: (Tanaş). “İolmıyanlar da büfenin yumar mı?.. Ona öfkelenmiş olmalı... Diyordu. Ki biraz daha ileriye gidiyor, olup bitenleri az çok anlamış ibi, Sadriyi birbirlerine gösteriyorlar- — Baksanıza, yanındaki kadına... Mutlaka onun için olacak... — Canım, bundan ne çıkar).. Böy: le.bir gecede insan misafirlerinin ya - nında oturmaz mı?.. — Ama bunlar birbirile tuhaf kor nuşuyorlar.. sanki aralarında bir şey varmış gibi.. kadına baksanıza... Ağ- byor mu, yoksa sarhoş mu - nedir?.. Çitlenbiğin yerinde kim olsa, elbet bu kadarını çekemez... — Benim bildiğim o böyle şeylere pek aldırmaz. Zaten babasının zorile, sadece onun sözü yerine gelsin diye nişanlanıyor. — Ne de olsa insanın kibrine doku- nur. Göz önünde böyle maskaralığı kim ister?.. Her halde ortada bir tat - .|sızlık var; elbet ne olduğu da anlaşı - kr... Fısıltılar pek uzün sürmedi. Zaten gece yarısı olmuştu; herkesin kendine göre bir işi, bir düşüncesi vardı. Kimi- si bir genç kızı gözüne kestirmiş, ta 'nışmak için fırsat kolluyor; kimisi:bir kere daha dansedebilmek için bir ka -| dının etrafında dolaşıyor. bazıları şöy- le bir mrasını getirip, dans ettikleri ka- dınlardan ertesi günü buluşmak için söz almıya çalışıyor; bumlarda gözü önünde yiyip içmeye, gülüp eğlenmeğe bakıyorlar- dı. Çok geçmedi; Lebibe de tekrar sa- lona geldi. Cörenler durup bakmak - tan kendilerini alamadılar. Bir kaçı da koştu, etrafını sardı: — Ne var?, Diye açıktan açığa sormıya hiç kim- İsenin yüzü tutmadı. Yalnız hepsi de, |genç kızı baştan aşağıya süzüyor, de- mindenberi ne olup bittiğini onun ha: linden anlamıya çalışıyordu. Kendisi, hiç oralarda değildi. Misafirlerin böy- le merakla ışıldıyan bakışlarına da al- dırmadı. Yanındakilerle komuşurken o kadar güler yüzlü, o kadar tabit gö nüyordu ki hemen hiç kimsenin şüp- hesi kalmadı; herkes: — Baksana, neşesi pek yerinde... Nişanlısı ile aralarında bir gürültü çık- sa artık bu kadar da gülüp söyliyemez yâ... Diye fısıldaşıyordu. Yalmız — birisi çok bilmiş insanlar gibi başını salladı: — Bana kalırsa, Sadriden zaten pek hoşlanmıyordu. Belki de bu bahane ile ondan kurtulduğu için seviniyor!.. Genç kız bir aralık davetlilerin ara> sından bir gençle dansa kalktı. Bitince herkesten evvel o, ellerini çırptı. Bir daha danscttiler. Bundan sonra da ya vaş yavaş herkes gene kendi âlemine daldı; böylece deminki ağır hava büs- bütün dağıldı. Yalnız annesi, onun kadar kendini tülamıyordu. Kadıncağız hölk. içeriki aldiik öyktnm duruyardiz. Tn sla li hık gene Bülendi çağırdı; dedi ki: — Ne yapmalı, bilmem... Bana ka hrsa mantomu giydiğim gibi doğru & ve giderim. Burada durdukça çıldıra cak gibi oluyorum. Bir yandan da Le bibe büsbütün kırılacak diye korku - yorum, Onun üzülmiyeceğini bilsem bir dakika bile durmıyacağım. Ne yapr sın yavrucak?.. Şimdilik hiç kimseye bir şey belli etmek istemiyor. Hakkı da yok mu ya?. Tanıdık, tanımadık bu kadar kalabalığın ortasında rezalet çr karmak hoşa gidecek bir şey değil ki.. Yarın, nasıl olsa, bütün İstanbul du - yacak amma, olsun... Bu gece herke" se karşı küçük düşmek büsbütün acı o" lacak... Zavallı yavyrum da onun için misafirlerin yanına koştu. Nişanlısı « ni :. Nipinli deRSAğe do 't Gne” miyor ya, İşte o uğursuz herifin bu |bayağılığına karşı oturup ta ağlıyacağ |değil ya... Sanki hiç aldırmıyormuş gi ıbi gülüp oynaması, elbet, daha doğ - | ru... Fakat ne de olsa, bu herifin böy Ja herkese karşı bir pırlıntı ile bağbaşa Loturup şampanya içmesine de daya * nihr mm?.. Mademki, biz misafirleri berakip gideniyoruz; bari Yü he bir radan uzaklaştırmanın bir çaresini bul sak... Kuzum Bül: sa, gene sen becerirsin. Haydi git, bir kolaymı bul; tatlılıkla mı olur, zorle mıi olur, nasıl olursa şu herifi salondan çıkarsınlas. Böyle herkesin önünde © Nn aşiftesi ile karşı karşıya otutacağır na defolup gitmesi daha iyi... Bir so - ran olursa: «Hastalandı da gitti» de - riz; ne yapahım, bir yalan uydururuz. Bülent için bu da bir fırsattı. Belkı bu bahane ile Kumbaracı Arif Paşa aflesinin içinde ğ ni baştan Bir yol açı! — Siz, hiç merak buyurmayınız, de di; ben işi idare ederim. bir şey sezdirmem. Davetlileri şesi kırılmaz, dedikodunun da arkası t, bu işi, olsa ol « -| kesilir. — Aman kuzum, göreyim seni.. Ne olursa senden olacak!.. Bülent, büyük salona girerken bü fenin önünden geçiyordu. Turhan hep orada, elinde de vieki bardağı, danse * denlere bakıyordu. Bülendi görünce: (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: