2 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

2 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa 0EDEB İYAT —O Tiyatronun geçirdiği buhran » Yüzde doksan sinema seyircileri .: M canlı resimler karşısında bu körü- körüne bayranlıklarından sıyrılacak seviyeye geldikleri gün sinema ile tiyatro arasındaki mesafe daha iyi anlaşılmış olacaktır. Yazan: Halid Fahri Ozansoy | Sinema sessizken de sesli olduktan son- Ta da başlıca mühim bir hususiyet gös- termektedir: feerisi kaybolmuş olan bu dünyaya feeriyi getirişi. Bilhassa basit kimselerin feerisidir sinema.. Eskiden ti- yatroya gitmiyenler gimdi sinemaya gi- diyorlar. Çünkü eski zaman masalların- Ga artık bulamadıkları hayal âlemini on- lara bu beyaz perdeden geçen - levhalar we bu beyaz perdedeki vak'alar göster- mektedir. Bir misal olarak, bugünkü #ransız tiyatro müelliflerinden Marcel Achard'ın bir fıkrasını kaydedeyim: «Böyle basit ruhlardan ikisi bir gün sinemada Ben-Hur filmini seyrediyor- lardı. Bunlar, taliin kendilerine istihza ile gülümsemiş olduğu iki ihtiyar kızdı. Ramon Novarro ile Francis Bushman'ın meşhur harb arabası yarışında müsaba- kaya atılışlarını seyrediyorlardı. İki kız- dan en yaşlısı muhibbesine eğildi ve ona: — Bence müsavi, dedi, o tarihte insan- dar daha güzelmişler!» Görülüyor ki bir filmin karşısında, ko- eaya varamamış ihtiyar kız realiteyi u- Nnutacak kadar kendinden geçebiliyor. Çünkü bütün filmler, hattâ en modern hayatı gösterenleri bile, eninde sonunda , Bir kelimede buna, bir rüya ama, canlı bir rüya. Stnema aın, hayallerimizin fo- tografını çekmiştir. Bu fotograflarda Tüya ve hayallerimizi! bütün ga- onlar, daha canlı, daha kavranır deta hakikate benzer bir hale gel- Hâsılı nelicede, böyle tesbit edilmiş ol- makla daha mâkul bir şekil almışlardır. Belki de bir garb temaşacısının dediği gibi, bu, n çocukları artık «Bu gece acaib bir rüya gördüm!. demiyorlar, «Acaib canlı bir resim yaptım!» diyorlar. Hiç değilse böyle düşünüyorlar. İşte si- nemanın fantezisindeki kudret! Sinemada berbad olan, bilhassa, ro- manlardan, hetn en meşhur romanlardan çıkarılan filmlerdir. Sebebi de, sinema- nin edobiyata el uzattığı zaman çok kötü iş yapmasıdır. Nasıl kt, edebiyat ta sine- ma olmağa kalktığı zaman ayni mana- sızlık ve gülünçlükle sayfalar doldur- maktadır. —» Burada meşhur bir münekkidin sözü- nü hatırlatmak isterim. Diyor ki: «Sinemaya gidenler onu hiç tenkid et- mezler, tenkid edenler ise hiç sinemaya gitmezler.> Münekkid ne düşünürse düşünsün, bence ıki taraf ta haksızdır, iki taraf ta ü tam yapmamaktadır. Yüzde nema seyircileri canlı resimler örüne hayranlıkla- cak seviyeye geldikleri gün arasındaki mesafe da- olacaktır. Tiyatroyu ye- , her şeyden evvel, onun yük- sek tahlil ve teşrihteki kudretinin yavaş yavaş unutulur gibi olmasıdır. İnsan ru- hu, bütün derinlikleri ile ancak sahnede- ki sözler ve tahliller ile kendini belli ede- bilir, sinema bunu yapmağa — kalktığı günden beridir ki hem kendine, hem ti: yatroya fena bir darbe indirmektedir. Çünkü edebiyat, hakiki edebiyat tiyatro- Sinema ise bu cephe- zaman yaya kalmıştır. Çünkü ede- ile ve sözü çoğaltarak yapı- r daima can sıkmaktadır. Buna mukabil, bugünün insanları na- zarında sinemanın tiyatroya tertih edi- lişin a sebebleri yok değildir. Ti- yatro gittikçe sıkımtılı görünmesi en fazla meselesinden ileri - geliyor. muhakkak, perde açılmadan, vaktinde tiyalrada mevkiini işgal edeceksin!,. Son- sinema <le tiy: ha iyi ahi tim & nemada öyle mi? Ne zaman ak- al biletini, dal içeriye!.. Orta- başla, sonra öteki seansta ev- velini ör.. Sonra dekor meselesi... Tiyatroda, ne kadar muhteşem ve masraflı işlere giri- şirsen giriş, nihayet az çok büyük bir ku- tunun içindesindir. Bütün tabiati, deği- şen levhalarile bu kutuya ne kadar sığ- dırabilirsin? Paristeki Chatelet tiyatro- su bile, grand Spectacle denilen temsil- lerinde Bahrimuhitleri ve sahnede batan transatlantikleri gösterebiliyor ama, bu- nun da nihayet bir haddi var ve nihayet bir cepheli dekorlardır bunlar, biraz da ziya oyunları... Sinema ise hakiki posta gemilerini ve canı isterse kruvazörleri, dritnotları hakiki denizler üstünde ba- tırabilir. Demek oluyor ki sinemadaki ta- biati tiyatronun yaratmasına imkân yok- tur. Sinema ile mücadeleyi bu cepheden yürütmeğe kalkarsa iflâsı da muhakkak- tır. Değil ki tiyatronun en büyük kudreti gene kendisindedir. Sahnedeki aktörün sözleri ve daha tabit teessürleridir. Sine- mada ise göz yaşları bile sahtedir, kirpik- lerden aşağıya vazelin eriyişleridir. Sah- nedeki artist karşısındaki yüksek anlayışlı bir zümre karşısında hakiki bir tcessürle oynar; sinemadaki artist ise en heyecs! sahneyi bir sürü elektrik ampulü altında, makinistlerin, ses, gürültü ve daha bi! mem e mütehassıslarının karşısında çok yerde ona edur!» diye bağırabi timal ışık fena gelmiştir. ses iyi akset- memiştir, artistin mimil rüldiği kadar güzel görü Haydi yeni baştan! Tiyatrı imkân yoktur. Demek ki yüksek sahne artisti ağzından çıkan tek kelimeye ve *|çehresile göstereceği herhangi bir tees- süre daha fazla itina göstermek mecbu- riyetindedir. Çünkü o zaman ona salon- dan, seyirciler arasından «dur'» diye hay- kıracak kimse yoktur. Şu da var ki, #ime- ma artisti bir rolü bir kere oynadı mı mesele bitmiştir, artık o film dünya p- yazasında hep ayni jestleri ve sesleri de- vam ettirip gidecektir. Tiyatrodaki artist ise hergün, her gece rolünü ve rolünün derun! hayatını yeni baştan yaşamakta- dir. Yani burada bir kere oynanmış olan yoktur, dalma oynanan, oynanacak olan ve daima yeni bir heyecanla hem oynı- yanı, hem seyredenleri sarsacak kudret- te bir san'at vardır. İşte tiyatronun sine- maya karşı büyük üstünlüklerinden bi- risi de budür. Yalnız istikbal kestirile- mez. Sinemadaki resimlerin şliri doğru- dan doğruya kelimelerin şiirini de ya- ratmağa kalktığı ve bunda muvaffak ol- duğu zaman iş değişebilir. Ancak bugün sinema o ufuktan henüz pek çok uzak- tadır. 'Yalnız şunu itiraf etmeli ki, tiyatronun ne de orsa az çok mütekâmil zevkli bir zümreye hitab edişi karşısında, sinema, hemen bütün zümreleri kavramış ve alâ- kalarını uyandırıp beslemekte devam ot- miştir. Hattâ, daha ileriye giderek diye- biliriz ki sinema, milletleri birbirlerine yaklaştırmıştır. Bu suretle herkes anla- maştir ki her millet efradı #şağı yukarı ayni ıztırablar ve ayni meserretler İçin- dedir. Örf ve ödetler değişse bile, ruh, hemeh hemen aynidir. Hattâ bu sayede en vahşi kavimler, kabileler bile artık bize sevimli gelmektedir. 'Yalnız ne var ki, daha yüksek, daha in- ce, daha hissf cephelerde sinema çok ke- re hayatın sadece karikatürünü, parodi- sini yapabiliyor. Meselâ sinemadaki aşk, tiyatrodaki aşkın derinliğini gösteremi- yor. Sözden ziyade hareket haline giren ve sahası bilhassa bu noktada toplanan sinemadaki aşk, bir kelimede, stüdyo oş- kıdır. İki şarkı, sahilde başbaşa dalgalara dalış ve ekseriya makinenin bozduğu bir sesle iki tatlı sevda kelimesi... sonra bir- leşen dudaklar.. neticede bir tango, ya- hut valsla son hayalin sönüşü... Bir anda hayalden hakikate dönüş! Halbuki t | "İtır. Hâdise etrafında tahkikat yapılmak - BON POSTA Galalaszray Caddesinden Bir hız kaçırıldı (Baş tarafı 1 inci sayfada) Küçük Muazzezin başından geçen ma- cera şudur: Bir akşam Galatasaraydan geçerken, önüne bir adam çıkmiış ve kıza: — Haydi gel, seni baban çağırıyor, de - miştir. Kız: — Ben burada üvey babamın yanrıda - yım., Asıl babam Karacabeydedir, diye cevab vermiştir. Bu fırsatı nimet sayan meçhul adam da: — İyi ya işte, seti baban Karacabeye çağırıyor, birlikte oraya gideceğiz.. diye- rek, Muazzezi kandırmıştır. Muazzezle birlikte o akşam vapura bin- mişler ve Bandırma iskelesine çıkmışlar- dır. Bundan sonra kızı bileklerinden yaka- lyan adam, karanlık sokaklara sapmıya başlamıştır. Bu vaziyetten — kuşkulanan Muazzez: — Beni bırak, nereye götürüyorsun, dı- yerek çırpımnmağa, bağırmağa başlamış. tır. Mahallenin bekçileri kızın çığlıkları üzerine yetişerek, çocuğu kurtarmışlar - dır. Fakat, adam kaçmıştır. Sokakta bu- lunan Muazzez karakola götürülmüş ve komiserin evinde misafir edilmiştir. Kızın burada bulunan ailesi polise mü- racaat etmişler, diğer taraftan da gaze- telere İlân vermişlerdir. Bu suretle kü- çük Munzzez 40 gün sonra İstanbulda, Nişantaşında oturan Mehmed ismindeki vey babası İle annesine teslim edilmiş. r. Çocuk dün adliye tabibi Enver Kara- İna gönderilmiş ve muayenesi yapılmış - |tadır. dJapon kuvv.tl r” Nankine yaklaş. | r (Baştarafı 1 inci sayfada) konsoloslarından özür dilemişier ve A - Merikan bayrağının bir yanlışı:k netice- sinde nehre atılmış olduğunu söylemiş -| lerdir. Hüdişe kapanmıştlır. Japon tebliği 'Tokyo 1 (AZA.) — Resmi tebliğ: Japon orduları Nankin istikametinde yıldırım sür'atile ilerlemeğe devam e! - mektedirler. Şimal mıntakasında Kiangin'i ışgal et- miş olan Japon kıt'aları ileri hareketle- rine devam ederek 30 sönteşrin sabah saat 9 da Sishekkiu'ya girmişlerdir. Bu kıt'alar Yangize nehrinin sağ sahilin - den ileriemeğe devam etmektedirler, Şanghay - Nankin şimendifer hettında kâin Lücen şehrini geride bırakarak Tan. yaug'a ilerlemektedirler. Cenub mantakasında Tahu - gölünün garbında kâin İhing'i işgal etmiş olan Ja- pon kuvvetleri 30 sonteşrinde Nankinin 110 kilometre cenubu şarkisindeki Çin mevzilerine taarruz etmeğe başlamışlar- saat 11 de Kwangteh şehrini zaptetmi; lerdir. Şanghay, | (A.A.) — Nankin ve Vu-W vu Üzerine yeni bir taarruza başlıyan Japon kuvvetleri yavaş yavaş hedefle-| rine varmaktadırlar. Japon ileri hareketini yavaşlaştırmak istiyen Çinliler bütün köprüleri berha- va etmişler ve büyük yollara da dina- mit yerleştirmişlerdir. Japonyanın büdeesi Tokyo, | (ALA.) — Hükümet 938-39 büdeesini kat'i olarak tasvib etmiştir. Büdce 2 milyar 868 milyon yen olup geçen sene büdcesine nazaran 140 mil- İyon fazladır. şık bir hatıra kalabiliyor. Buna mukabil #iyatrodaki sözler ve vak'alar ise (ister acıklı, ister gülünç olsunlar) son perde kapandıktan sonra da bizde devam ede- biliyor., Çünkü burada edebiyatın sihirli tesiri vardır. Yeter ki o edebiyatı, bugü- nün zevkine göre yumuşatabilelim. Yok- sa tiyatroyu hâlk tabakaları arasında ye- hib kılmak için, Avrupada bazt rejisör. |tün anasıra mensub insanların Ata- dır. Bu küvvetlerden bir kısmı ayni ıhxl e erseünenanerecneneemae | G niden eski canlı ve kudretli mevkilne sa-| roda artistin son sesi ve son hıçkırığı bi-|lerin (bilhassa Almanyada) yaptıkları le, evvelki uzun aşk tahlillerinin sonun- | gibi sinemanın tekniğine baş vurursak da kalbimize daha azun akislerle çarpa- | yazık olur. Çünkü o zaman tiyatro, sine- biliyor ve salonu terkedip çıkarken haki- | mada olduğu gibi, rejisörün hükmü altı Birincikânun 2 Antakyada çarşı kapalı (Baştarafı 1 inci sayfada) Türkler aleyhinde aldığı vaziyet her- gün yeni yeni misallerle ortaya çık- maktadır. Garo bir içtimada şu sözleri söylemiştir: Türklerin ittifakına karşı gayri Türk ler ve bizimle beraber olanlar daimi bir ittifak halinde bulunmaktadırlar. Binaenaleyh her ihtimale karşı dağna müteyakkız bulunmak lâzımi Fransızlar ise sizler için ne kadar çalışmıştır. Bünu elbette takdir etmiş- sinizdir. Sizler ittifakınızı ne kadar kuyvvetlendirirseniz Fransızların o nis-| bötte yapacağı işleri kolaylaştırmış 0- lursunuz. * Neticeden zerre kadar korkmayınız, tevehhüme kapılmayınız. Sancakta hâkimiyetimiz devam edecektir. «Hatay bayrağını çekeriz» Süveydiye, | (Husust) — Şeyh Ma- rufun 29 teşrinisani bayramında «esmi kabul yaptığını ve tarafdarlarının teb- rikâtınr kabul ettiğini gören Usbeci grubundan bazıları Suriye bayrağını açmak teşebbüsünde bulunmuşlardır. Bunu gören Şeyh Maruf nahiye mü- dürü Süleymana müracaatla: «Siz Su- riye bayrağını açarsanız, biz de Hatay bayrağını çekerize demiştir. Bunun üzerine nahiye müdürü An- takya istihbarat dairesine müracaat et- miş ve Suriye bayrağının çektirilme- sine mani olmak üzere teşebbüsatta bulunmuş Ve bayrak çekilmemiştir. Antakya, | (Hususi) — 29 teşrini- sani gecesi Antakyânın Affan mahalle- sinde oturan Usbecilerden bir grub to- zahürat yapmak istemişlerse de arzula- rınr yerine getirmeğe muvaffak olama- mışlardır. Çerkesler de bayram yaptılar e, | (Hususi) — Reyha yede rejimin ilâmı Çerkesler büyük sevinçle karşılanmıştır. Milli o- yunlar ve milli müzik ile bayram tes - id olunmuştur. Gece bir fener &layı da tertib edilmiş, gençler ve münevver- ler tarafından nutuklar - söylenmiştir. Bu nutuklarda Türk ve gayri Türk bü- türke minnet ve şükranları bildirilmiş- tir. Reyhaniyede —memurların lsıylkinci rağmen bayrama Kurddağı'ndan da iş- tirak edenler mühim bir yekün tut- muştur. Halbuki istihbarat reisi Kero evvelce aldığı tertibat ile köylerden ve civardan kimsenin kasabaya gel- memesini temine çalışmıştır. Bu bayramda Çerkesleri müteessir eden bir nokta olmuştur. Hükümet Çerkes mahallesinin fener alayına iş- tirakini menetmiştir. Kırıkhan, | (Hususi) — Kırıkhanda rejim bayramına yalnız Türkler değil, Ermeniler de iştirak etmiştir. Kayma- kam, köylülerin bayrama iştiraklerini (Baştarafı 1 inci sayfada) kocaman ihtiyaçlarını yakından, hattâ tâ içinden görmek için yodi gündür gözlerini ve kulaklarını dört açan Mu- hiddin Üstündağın edindiği intıba ne- dir? Kıymetli valimiz, dün kendisile bu lh'““s" yapmağa —muvaffak oıduğuml bir mülâkat esnasında bana Cihangirde bir çocuk parkı açılacağını, et ii.ıu.m-i nn sureti kat'iyede ucuzlatılacağını, Taksim - Büyükdere otobüslerinin bi- let fiatlarının indirileceğini müjdeledi. Ve her satırında, sevinç vesilesi bula- bileceğimiz sözlerine, şu cümlelerle rsunuz ki, yarm, nihayet gü li - Fatih otobüsleri de iş- lemiye başlıyacaklardır. Bize, yapılmış olan iki müracaati daha kabul ettik. |Pek yakında, Aksaray - Yıldız, ve Şiş- İi « Karaağaç arasında da yirmişer oto- |büs işliyecektir. Son tedkiklerim esnasında, Cibangir, de yıkılmış bulunan molozlar nazarı |dikkatimi celbetti. O motozlar bugüne lerde kartırtılacaktır. Gene Cihangirde, birisi Tuhsatsız, diğeri de şehir plânına uygunsuz yapıi- makta olan iki apartımanın inşaatını durdurttuk. Bu apartımanlardan birisi avukat Sadeddine alddir. Ç apartıma- katle tayahhülün nisbetlerini düşünmek-|na girmiş demektir. Bu ise tiyatronun ten kendimizi alamıyoruz. yüksek tahlil Kudretini öldürür. Nitekim Demek ki sinema yalnız ekranın kar- | tiyatronun bugünkü buhranında mühim şısında bizi meşgul ediyor, ışıklar yanıp | bir âmil de-budur, ta hay silindi mi Bizde yalnız karı- Halid Fahri Ozansoy nın yapılmış olan fazla katı yıktırıla- caktır. Diğerinin sahibi de tecziye edi- lecektir. Bu hareketimiz, — apartıman yaptırmakta bulunanları, veya yap'ı- racak olanları ikaz mahiyetindedir. menetmek istemiştir. Fakat teşebbüsü ne muvaffak olamamıştır. Milletler Cemiyeti hey'eti Cenevrede Cenevre 1 (ALA.) — Milletter Cemi yeti konseyinin Sancak komisyonu, İs kenderundan buraya gelmiştir. Komi yon, şimdi, Sancakdabi ilk seçimiz icrası ve mürakabesi hakkındaki tekliflerini kaleme alataktır. Miltetler Cemiyeti k seyi, komisyonun tavsiyeleri Üüzerinde könunusani toplantısında karazını vere cektir. Son- vaziyat Ankara 1 (AA.) — Ulus garetesirir. hususi surette Hatay hududunu gönder- diği muhabiri dün gazetesine şu telgrofi Vermiştir: Bugün İskenderundan gelen haberler göre, Hatayda sükün kısmen avde; et - Bayram bitmiş ve her. mıştır. Hataylılar Fransız manda memu Tarının Cenevrenin kararlarına nihayeı hürmete âvdetini beklemektedi miştir. Fakal yeni ryejimin ilân edildi henüz gözle görülür bir şokil almamı Hataydaki Idare sisteminde gene değ lik yoktur. Geçen gün Antakyada bir çok aykırı emirler verdikten sonra Reyhan den ve bayramda bulunmak istemiyen deleye Roje Garo, tekrar Antakyaya dön. müştür. Göronun gelişinden ci bazı Türk düşmanları nümay teşebbüs ©! lerse de sönra K vakur bir sürette evlerine çekildikle görmüşler ve nümayişden vazgeçn Gir. Antakyada hâdiseler olmamasma ve sükünun nisbeten avdet et men çarşı hâlâ kapalıdır. Zal eski zulmü devam etmekte ve memurlar gene eski tazyi maktadırlar. Antakya Fransız mmemurlarının kontrolü dadır. Bütün muhabereler san: bidir. Türkiye Ile muhabere sıkı bir surette takib edilmekte! Mektebler de henüz açılmamıştır. Şamda nümayişler Ankara, | (AA.) — Ulus gazetesi- nin husust surette Hatay hududuna gönderdiği muhabiri dün gazetesine şu telgrafı vermiştir: Suriyeden elınan haberlere göre bu toplantılar olmuştur. Bu kalabalığı gün Şamda hükümet binası önünde bilhassa Vatanflerin Demirgömlekliler teşkilâtı ve bunların akrabaları te etmekte Idi. Bunlar tezahür yapmak 8- temişler ve «Bizi milli hislerimizin sev- kettiği yola bırakıns diye haykırmış- lardır. Anlaşılan bunlar, güya Hatay idaresine âni bir surette elkoymayı kasdetmektedirler. alan Muhiddin Üstündağ ile bir mülâkat Bu bir hafta içinde, Fındıklıyı Ci- hangire bağlıyacak olan yolun geçece- ği yerler de tesbit edilmiştir. Bu yolun yapılmasına da, yakında başlıyacağız. 'Yol meselesine, bilhassa ehemmiyet verilmektedir. Şehrin diğer bazı haya- ti yolları da, bu yıl içinde kaldırım.a- nacaktır. Marttan itibaren, şehrin as- falta çevrilecek olan bütün yollarının plânları da tamamlanmak üzeredir. Gerek bu yolların isimlerini, gerok bu plânı, size önümüzdeki ay içinde bildi- rebilirim. Yol bahsinde, son verdiğimiz mühim kararlardan birisi de, Elmadağından Dolabdereye inen yolun asfaltlaştırıl- masıdır. Pangaltı ile, Dolabdere arasındaki kanalizasyonun noksan kalan kısımları da tamamlanacaktır. Orada yeni birkaç kanal daha açılması da mukarrerdir. Bunlardan başka, Kuledibi'nin tan- zimi için, icab eden plân da hazırlan- maktadır. Bu plân tamamlarır tamam- lanmaz, icab eden mahallerin istimlâ- Kine başlanacaktır. Mecidiyeköyü as. falt yolu da hem genişletilecek, hem a- gaçlandırılacaktır. O caddede, yayalar için ayrı bir yol yapılacaktır. Ve bütün bu kararlar, önümüzdeki yıl zarfında tamamen tatbik edilmiş olacaktır!'» Sözlerini tamamlıyan Mumiddin Üs- tündağı daha fazla rahalsız etmeme, masasında yığılan evrakın ve kapısın- da bekliyen zevatin kalabalığı mani ol- du. — N. S,

Bu sayıdan diğer sayfalar: