29 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

29 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 . Birincikânıvı “ Ben bir timarhane kaçkınıyım!,, Tımarhanede yemek Hastalara kaşık tevzii bitli. Fakat yarısından ziyadesinde kaşık yok. Gardiyanlar “ Yok ne yapalım?,, diyorlar. Diyorlar ama çorbayı nasıl içeceğiz ? Röportajı yapan: Fartık Küçük —- Bu adama ne olu - yor? Yanına yakla - gıyorum. Fakat ayak- larım çıplak. Demin- ki delilik numara « sında pabuçları kaya betmiş, taşlar ayağı- ma batıyor. Ne olursa — bizim henişeriden olur. Yanına gidiyorum: — Hemçerim, di - yorum. Bana bir pa- buç.. Yüzü gülüyor, ken ğ l dime geldiğime mem- T gun: B bgni — Nem vardı ki iyileşeyim? — Hayır, hayır, şaka yaptım, biraz bü- da, ; Timarhanede hastaların dosya dai Tesi — Nasıl diyor, iyileştin mi? ) (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) AAA Gene hemşeriye müracaat etmeli. Sesleniyorum: — Bay Mehmed, Bay Mehmed! — Söyle ne istiyorsun? Anlaşıldı. Mehmed beni Binirlendir. | — Bir kaşık.. Mmek istemiyor, — Peki, şimdi. Hey Salaman Faruğa 'Tekrar ediyorum: bir kaşık uydur. — Mehmed bey bana bir pabuç.. — Başüstüne.. » — Peki, gel arkamdan bakayım. Salamon elindeki kâseyi bırakıyaor.. Küçük bir odaya giriyoruz. Köşede le- miz, kabarık bir yatak. Bir küçük rarsa. Karyolanın altında birkaç pabuç. İçin- den bir tanesini bana uzatıyor: Piyor, eteğine siliyor: — Aİ! diye bana uzatıyor. İnsan ne kadar midesiz olursa olsun hastalardan is'rinin elindeki kaşığı ka-l — Al, fakat iyi muhafaza et Bunlar hastabakıcı pabuçlarıdır. — Hastalara pabuç yok mu? — Hastalara pabuç varmış, yokmuş sana ne? Senin var ya, başkasını düşün- me! — Teşekkür ederim. — Haydi şimdi bahçeye, yemek vakti. Bahçede bütün hastalar Iki kişinin et. rafına toplanmışlar: — Bana da, bana da! Diye bağırıyorlar. Ne oluyor, ne dağılıyor? Ben de s>ku- Tuyorum: Meğer kaşık dağılıyormuş. Ama nası) dağılış, umumi harbde ekmek dağılır gi- bi bir şey. , Dağıtan bağırıyor: — Açılın, sıra ile herkese vereceğiz. Dinlerler mi? Birbirini iten, kakan gırla. ben de gü- rültüye karışıyorum. Delilerin bacalları arasından geçmeğe çabalıyorum. Boöy kı- salığı iyi şeymiş, bir kaşık alıyor, ayni yolla kalabalıktan çıkıyorum. Fakat ben- den açıkgözler de varmış. Uzun boylu birisi elimden kağığı kap- tığı gibi kaçıyor. Haydi ben gene kaşık- sız kalryorum, Kaşıksız sade ben miyim ya? Kıyamet kadar. Tevziat bitti. Fakat hastaların ya- rısından ziyadesinde kaşık yok. — Biz de kaşık isteriz!. — Çorbayı ne İle içeceğiz?. — İbrahim efendi kaşık! — Mehmed ağabey kaşık! — Yok, ne yapayım? — Kulaklarımızla mı yiyeceğiz?.. bu kaşıkla yemek yiyem Ka |hibine iade ediyarum. Kâ: aşıma dikiyorum. Fakat derhal midem allak bullak oluyor. Bu çorba değil, tuzs İpatlıcan haşlaması. Hiç de sevmem, b rakıyorum, Bakalım ikinci yemek ne? Salamon, Ruski bazı hastalara başka yemekler de veriyorlar.. — Hey Ahmed.. al senin yoğurdun. — Vasil, işte muhallebin.. Fahri bey, büyürun külbüst Çember sakallı hocanin elleri daha çözülmemiş. Kayışlı kayı yemeğe gabahyor.. iki elile kâseyi tutuyor, ka- fasına dikiyor. Tabil patlıcanın suyunun yarısı üstüne başma dökülüyor. Biraz ilerde başka bir pandomima.. Gardiyan Afi, Raşid bat bir sıraya olurtmuş, yemek yedirmeğe çabalıyor. Raşid baba bu.. kolay kolay yemek yer mi? — Aman damadım, sevgili damadım, Sen yemek yedin Mi? Evvelâ sen ye.. sonra ben yerim. Olmaz mı? Hem gü- zel damadım, karşılık'ı birer tek atsak rasıl olur dersin ? — Baba, baba şimdi damadlığı filân bırak, şu yemeğini ye., — Olmaz evlâdım, olmazı.. Evvelâ dki tek atalım, sonra yemek yeriz, İşli- hamız açılır. — Haydi Raşid baba! — Damadım, sevgili damadım. Beni kırma. Haydi kızıma söyle biraz meze ile rakı getirsin. Halil İbrahim de gri elbiseliyi karşı- şiği, Sü- | “S0N FPOSTA — — Fakir ve orta sınıf halkın terfihi için ilk adım (Baştarafı 1 inci sayfada) yapılacaklır. Anket, geniş manada alma- cak ve bilhassa her alle varidatının su- reti sarfına ebhemmiyet verilecektir. Va- ziyetleri itibarile muayyen meslek züm- releri için nümune olabilecek muhtelif aileler seçilecek; bu ailelerin bir sene içinde yaptıkları sarfiyat, süreti ma'ısıl- sada tabedilen defterlere kaydettirile- cektir. Bu kayıdları, İktisad Fakültesi te- tebesi kendilerine tahsle edilen bir iki alle nezdine haftada birer defa gitmek suretile kontrol ve tasnif deceklerdir. Bu suretle şu hususların anlaşılması müm- kün olacaktır: 1 — Gida, barınma, giyinme, eğlence ve tedavi için orta halli ve fakir aileler, varidatlarının yüzde kaçını sarfediyor- lar? 2 — Ayni zamanda, muhtclif eşyanın her birinin maiçet hususundaki ehemm!- Mesaiye, evvelâ ücret veya maaş alan- ların tedkik edilmesile başlanaca'ctır. Müstakil surette hayatlarını kazananlar da, bilâharc ayni metod dahilinde olmak üzere etüd edileceklerdir. Fakir ve orta halli sınıf denince, bu t4. bir ve tesnifin şümulü dahiline girebi!- mek için bir ailenin vasati aylık kazanç mikdarı ne olmalıdır? Bu had henüz kat'i surette kararlaştırılmış değildir. İk- tısad Vekâleti konjöktür servisi, had'e- rin derecesini tesbit edecek, İktisad Fa- kültesi de bu hadleri esas tutarak çalış- malarına başlıyacaktır. Anket, tamamile ilmi bir maksadı is- UMaf edecektir. Bu yoldaki çalışmaların Torlemesinde ufak bir hatanın dahi ya - pılmamasına bilhassa dikkat olunacak - tır. Çünkü fakir ve orta halli takabalerın vaziyetler islahında, bu anketler, oras olacaktır. Mezkür teşebbüslerin müsbet " we metodik bir netice vermesi için, İktisad Fakültesi talebesinin mesaisini, fakülte |daçent ve asistanlarının daimi kontro! ve mürakabeden geçirmeleri korarlaştırı! -! | mıştır. Bundan başka, tutulacak — istatiat ianesile, istihlâk istatistiklerile mil ve servet istatistiklerinin de muntazam | bir surette tayin ve tesbitinin imkân da-| hiline gireceği anlaşılmaktadır. | Bu tarz istatistikler şimdiye kadar bir| İçok defalar bütün Avrupa memleke'le. rinde yapılmış olmakla beraber, memle- ketimizde ilk defa tatbik mevkline ko- Pnulmaktadır. Normal olarak, tedkik müd- | detinin bir sene sürmesi düşünülmüştür. |Fakat tatbikatta tahaddüs edebileceği İnazarı dikkate alınan müşküllerden do- layı, bu müddetin Uzaması veyahud da neticenin az zamanda verimli olmasından dolayı, kısılması ihtimali vardır. İktıari Fakültesi, mesaisine şubat veya mart ayları içinde başlıyacaktır. Bu müd- dete kadar, çalışma programının esasları hazırlanacaktır ki bunlar da şu ana hat-| ları ihtiva edecektir: 1 — Talehe, bu işe, yani mnşıhe('ryie yapmağa tamamen ihzar edilecek, | 2 — Sualler ve teferrüatı kuat”i surette | tesbit olunacak, yeti, kat'i ve ilmi olarak nelerdir? ı İ İ ikler 3 — Teşkilât yapılacak. (Yani talebe- 'bandılar da yavaş yavaş azalacak, öteller |olduğu gibi Pariste de artık tramvay lere muayyen mintakaların — verilmesi | büsbütün ucuzlıyacak, bunu da umut-|tadan kalkmıştır. Şimdilik Mazsily mesainin kontrol tarzları vesalre.) İktısad Fakültesi dekanı Bay Ömer Ce- 1â! Sare, bu hususla şunları söylemiştir: | ga içinde, üç kap yemeği sekiz ön franga | müzelerde görecekler. Pariste otel, otomobil ücretleri lokanta ve 16 franga (80 kuruş) şarabile iyi bir yemek yiyebilir-« siniz. İki frank fazla verirse üç frank verirseniz et yerine istakoz getirirler Yazan ; Kemal Ragıb Enson Parişte -— Yabancı bir memlekete gidince ucuz- niz şarap yerine şampanya, v n bir lokanta İmek saatlerinde pansiyonda bulunmak biraz güç olur da ondan... luk, pahalılık ilkönce otellerle lokanta-| Bunlar ucuz yaşamanın yolları. Bol p3- lardan başlar, Yatıp kalkacak, yiyip 'çe- | rası olanlar da hiç üzülmesinler; güçlüğü cek yerlerden sonra da ufaktefek alışve- | yok ya, me kadar isterlerse o kadar para tişler gelir. 1997 sergisini görmek için |harcıyacak yerler bulunabilir! İsterseniz milşonlarla yabancı gelip gidiyor, diye| ki: Paris vtelleri pahaya çıktı, bunun su gö-| Bindiğiniz taksi, otelin önünde durur türecek yeri yoktur. Birçeklarında yer ;durmu. parlak düğmeli, redingotlu bulmak bile pek güç. Lüks ötellere gitmeğe ka'karsanız bun- lar da, insana oldukça pahalı görünür. Fakat gittikleri yerde ancak birkaç gün, birkaç hafta kalacak olanlar, uzun uzun uyku uyumazlar; o sayılı günleri yatak- ta geçirmezler, İnsan nerede olsa uyur derler, Bu yorgunlukların acısını kendi memleketime döndüğüm zaman da çıka- rabilirim, onun için şimdi gezmeğe haka- hm, diye gözlerine uyku girmez. Beş altı saat dinlendikten sonra, sabahleyin do- za doğru sokağa fırlarlar. Geceleri de iden, üçten sonra yatmıya dönerler. Böyle beş altı saat yatılacak bir yer için de pek o kadar ince eleyip, sık dokumaya ne lüzum var?. Otelin antresi, salonları büyük mü, odaların eşyazı süslü mü, de- ğil mi buna pek aldırmazlar. Temiz bir yatak, rütubetsiz, büyücek bir oda, el- verir. ş Pariste, en küçük otellerde bile, her odada soğuk, sıcak akar su bulunur; ya- tak rahat, çarşafları temiz olduktan son- ra geriye kalan oşya ister süslü olsun, is- ter olmasın, bunlar ikinei, üçüncü sırada Yirmi, yirmi beş frank verdiniz i, işte böyle pekâlâ bir oda bulabilirsi. niz. Hele sabah, akşam üç dört kat mer- İdiven inip çıkmayı göze alırsanız on beş, on sekiz franga kadar odalar vardır; hem de Parisin tam ortasında, Opera meyda- nına yakın yerlerde. Sergi kapandıktan sanra, Paristeki ya- mamalı.. y Lokantalar, daha ueuz sayılır. Şarabi ehasseur'ler şapkalarını çıkarsınlar, 0'0- mabilinizin kapısını açmak için kasne« sunlar; odanızım yanında küçücük bhir-&t- lonu, başlı başına bir banyosu bulunsun. Sonra, kapıcıya mektub sorarken, asan- sörde inip çıkarken, salonda gazetenizi okurken, lokantada yemek yerken sık, zengin birçok insanlarla tanışayım, der- söniz. İçlerinden bazılarile bu tanışıklığı — büsbütün arttırmanın yolları bulunsun diye biraz daha ileriye gidecek olursunız, soluğuna güvenenin borazan başı olması. gibi, siz de istediğinizden daha üstününü bulabilirsiniz!.. Hele en zengin, en ho- varda insanları bile kaçıracak kadar in- gafsız boğuntu yerlerini sorarsanız, onlar umduğunuzdan daha çoktur! * Şimdi de şöyle bir alışveriş etmeğe çı- kacaksınız değil mi?.. Pek çokları, yaban: € bir memlekete gider gitmez, dükkân- ların önünde biter ikişer dakika durup bakmaktan, vitrinlerdeki ulfaktelek eç- yanın üstündeki fiatlara göz gezdirmick- ten pek hoşlanırlar; bunu adetâ başlı ba- şına bir eğlence sayarlar. Yollar dümdüz, kaldırımlar geviş. Yanınızdan gelip gö- çenlere bakmak bile başlı başma, İnsanı — avutur. Kendinize güvenirseniz, yayan dalaşır- sınız. Zaten bu, bir şehri gezmenin, ora- — daki hayatı tanıyabilmenin en ketisrme yoludur. Na Avrupanın birçok büyük ııhirlcıi'ndgğ Havr gibi birkaç şehirde rastgelinebilir; anlaşılan çocuklarımız da bunları yarın — Kaşıklarını alanlar sıralarına geçi-|sına almış.. yemek yedirmeğe çabalı- yorlar. Hastabakıcı Ali bağırıyor: yor. Gri elbiselide Frenklerin tâbirince — Haydi, haydi sıralarınıza! Yoksa |hiçbir erealite natlon> u yok. Etrafın- aç kalırsınız ha!. Neyse güç belâ bütün hastalar sira- larına oturuyorlar. Meydanda yalnız gri elbiseli hasta, Raşid baba, bir de or- ta boylu, zayıf bir ihtiyar kalıyorlar. Salamonla, Ruski büyücek bir kazan tiriyorlar.. hastabakıcı Ali ile Halil 'ahim de iki karavana.. Yusuf peygamber elinde bir torba, adam başına ikişer dilim ekmek dağıtı- yor. Deli diyorlar ama, içimizde amma da açıkgözler var ha.. ekmeği alır al- maz, yer değiştirip ikinci defa ekmek alıyorlar. Bunlar Yusuf peygambere yakalanmaktan sakınsınlar, zira ezka- za yakalananlar yiyorlar kafalarına yumruğu.. Salamonla Ruski, her hastanın önü- ne birer bakır kâse koyuyorlar. İçinde siyah sulu bir şey var. Acaba bu moerci- mek çorbası mı? Çorbaya, bilhassa mercimek çorbasına bayılırım, Fakat bu ne biçim mercimek çorbası? Benim önüme de bir kâse koyuyorlar. Şimdi bu çorbayı pasıl içmeli? Kaşık yok.. da olanların farkında değil, Adeta hay- vanlaşmış, Ağzında aynı nakarat: — Ne oluyor, ben neredeyim? — Canım buradasın, şu yemeği ye. Elne kaşığı tutüşturuyor. Fakat kaşık elinden düşüyor, Ali seşlendi: — Hey, Mehmed, Mehmed gel yar- dım et, şuna yemek yedirelim. Mehmed, koştü geldi. Şimdi ikisi Eri elbiseliye yemek yedirmeğe çabali- yorlar. Öbür tarafta başka bir komedya.. «Allahümme fırtına, bin babanım sır- tnar diye dolaşanla, koğuşun izmarit bayii, gırtlak gırtlağa kavgaya tutuş - müuşlar. Sebebi mühim: İzmarit bayli, neredeğ uydurduysa iki doma'ses uydurmuş, Yiyeceği esnada Fırtına kapmış, yutmuş, Tabil hıriltı da çıkmış. Gardiyanlar bu patırdıyı da mayna ettiler, fArkan var) |hidlerin celbi için talik edilmiştir. «— Fakülte, böyle bit teşebbüste hulu- | yeren lokantaları beğenmezseniz, bu ka-| Pariste taksi antresi bir buçuk ERRE macaktır. Alınacak neticeleri İktısad Ve-| gar mütevazı bir hayata katlanmak iste- |tır, yedi buçuk kuruş tutar, tutmaz. Öyle — |kâletine bildireceğiz. İşdeki Mmuvaffaki- | mezseniz büyük caddelerin boylu boyun. |iken yerliler bunu pek pahalı bulurlar, — Iyrumı talebemizin, geniş mikyasta, bu ca, sıra ile lokantalar vardır; bunların en | Onun yanında metro pek ucuzdür da ön- — meseleye Tâzım gelen ehemmiyeti vere- | kalabalık, en temiz olanlarında karın do-|dan. Bir frank veren, Parisin bir ücun- rek hevesle çalışmalarına bağlıdır.» £ yurmak on altı, on sekiz, haydi olsün ol- |dan öbür ucuna kadar istediğ! yere #de-,î - A, sun da yirmi frangı geçmez. İki Yrarık |bilir. Otobüsler, metroya bakınca biraz daha gözden çıkarırsanız, şarab yerine| daha pahalı sayılır, gene de bizdeki trard- şampanya içilebilir; hele üç frank daha| vaylardan da, otobüslerden de daha u« Kemal Ragıp Enson Salimin anası tevkifhanenin camların! taşladı veritce et yerine istakoz bile getiririer! | cuzdur. 'Tevkifhanede ikinci bir yaralama vak'a| Biraz da yan sokaklara girerseniz, da- PEE” ö çe & daha olduğunu dünkü sayımızda haber |ha ucuz lokantalar bulabilirsiniz; hem|8 komünistlik suçlusu adliyeye vermişlik, Müddelumumilik hâdiseyi e-| kimisinde şarklı midelere yabancı gel VOI'i'İİİlM' B İ | hemmiyetle tahkik etmektedir. miyen yemekler de vardır, f SÜ ç Bilhassa sustalı çakının tevkifhaneden | Paralarını bitaz daba tutumlu harcı-| » Mümin, Lâz Hasan, Hulüsi, Melimed — elmişken birkaç zaman — daha | V arkadaşlarından mürekkeh sekiz ko- tadır. fcab eden inzibati tedbirler alın - | kalı enler, arada bir yemeklerden | Münistlik suçlusu, enternasyonal marşını : mıştır. Evvelki günkü yaralamıa hâdise- ' bir kaldırırlar; önün yerine ta- çağırmak ve tevkıf!ı_ıne_dc_xı lc_»mur.ıs_üo— j sini müteakib yaralı Salimin Asiye ismin-| nesi $0, 60 santime muz alırlar, bizim pa- |"t para ığnd_ermclş iddiasile dün ad e-i deki anası hapishane kapısına gelmiş ve: | ra ile yüz paraya, üç kuruşa gelir, Sütle,| ”t sevkedilmişlerdir. k n — Oğlum yaralanmiş.. bana — oğlumu | çikolata ile, tereyağla karınlarını doyu -| Suçlular _’_'*'k'”""' 3 inel SOrgu ll ye verin, diye bağırmağa başlamıştır. İhti -| yurlar; böylesi büsbütün ucuza malolur. | YİRtiğince ilk tahkikat açılmıştır. Suçlu. F yar kadm bir aralık taşla samları da kı-| Daha uzunca kalacak olanlar, ilk hir| 14" serbest b'"hlmlâlîdlî ğ mağa teşebbüs etmiş, cürmü meşhud ah-«| kaç günü otellerde geçirdikten sonra bir * # kâmuna göre, adliyeye verilmiştir. pansiyona yerleşirler; orada yiyip İçer- Dinarda zelzele Ş Asiyenin muhakemesine, aöliye 4 üncü |ler; bu, hepsinden ucuz olur. Fakat çok| — Dinar 28 (A.A.) — Bugün 12 yi 12 ! tir. Dürüşma bazı şa « | geren, günün birçok saatlerini sokakta şiddetli bir yer sarsıntısı olmuş » — geçiren Insanların işine pek gelmez. Ye-|tur, Zarar yoktur, içeri ne suretle girdiği tahkik alunmak -| yanlar, 'cezada

Bu sayıdan diğer sayfalar: