15 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

15 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

v ame o SON POSTA Tıbbiye mektebinin hikâyesi Mekteb binasının şehir dışında yapılmasını isteyen Abdülhamiddi. Bunun sebebini seraskerden soracak oldum, “Sebebini benim kadar sen de bilirsin,, cevabını verdi Cemil Topuzlu devam etti: — Serasker Rıza Paşa, mektebi tıbbiyı binasının şehir haricinde yaplırılacağırı bildirmek ve bunun sebebini sorduğum zaman da kârın fikrini sen bend sin!» demekle Abdülham'd gn böyle askeri tobiye tele- in şehir lmadığını zimnen anlaşma yordu. isti den başka bir şey dei deri ne kadar çok olursa, o kadar nun olurdu. Abdülhamid Il nin Könaati- içinde bulunmasına taraf- ne nazaran, ona karşı can ve gönülden - |bağlı bulunarlar, şahsına karşı tamamen sadakat gösterenler Cuma selimlıği res- betsiz bir düşünce-| mir , Tıbbiye tale-!mi surette gelen şahıslara dikkat eder ve te kadar bütün Ümera ve zabitlerin sc- âmlık zesmmde bulunmasını arzu eder- Hartâ, mevcud ümera ve zabitlerm 2- mem- hiç kaçırmıyanlardı! Padişah, dai- bes'nin sur karicine çıkmasile, hürriyete | olası sirası düştükçe taltif ve terf; etti- ne İsyda gelirdi, ne de zerar! Aradan uzwn bir zaman geçti. Serasker Piza Paşa, yapılacağım söylediifi mekteb bınasmdan artık hiç bahsetmiyordu. Meosmua'ıma nazaran, Serasker Paşa «i- radei seniye» mücibince tıbbiye mexte-! binin Edirnekapısında ve sur haricinde inşasını hünkâra arzetmiş, Aböümamis| ise Hayılarpa masıni tercih ey İşte, bu suretle şimdi Haydarpaşa lise- | si olan muaz at bedeli 450,000 altın tutmuştu, Büyük b'r meblâğ harcanmış, kocaman bir tıb- Biye mektebi yapılmış, lâkin bu hu için hiçbir doktorun rey ve müselensi a- ınmamıştı. *Mbbiye mektebinin inşaatı bitince, 81- ra, karşı tersfta yapılacak olan hâstane- lere gelmişti. Serasker Rıza Paşa bun- ları da tibiiye muallimlerine haber ver- meden, gene onların fikirlerini almadan | Bir gün, selâmlık resminden sonra <Bertabibi hazreti şebriyaris - Müşir. Dr. İsmet Eaşa ile konuşurken, lâf tıbbiye mektebine ve hastanelere getirdim: — Paşa hazretleri, dedim, Haydarpa- şada, biz tıbbiye mualiimlerine majdmat verilmeden Tıbbiyei Askeriye binası ya- binanın denizaşırı bir yerde, MÜMX' pıldı. Birkaç gön evvel, o binayı gezdim. | m taraflarında Yapıl. Piç de ne göreyim? Tıbbiye mektebi de- vskoca askeri bir &ışla inşa etmiş- Şimdi gene hiçbir doktorun rey ve rastlamak Sizin de fikrime işti ilşünüyorum. Keyfiyeti zamanda zatı şehaneye bil- kün değil dirmenizi rica ederim. Sertabib Müşür İsmet Paşa; «— Hayhây/ı Cevabını verdi, ayrıldık. Jması bulunarlar için, bu, bir mecburi-| şanın çok meşgul olmasına nazaran, #nşa- | yet ihl Çünkü hünkâr, binbaşıdan mü-| ata verecek vakti yoktur. Binaenaleyh, hastanelere nezaret eimek hususunu, 0s Paşaya - Gülhane tatbikatı aske- İriye mektebinde muallim olan doktor lardan biri - havale edelim!» Buyurdular. Ben de iradei seniyeyi derhal Serasker Rıza Paşaya tebliğ ey- İledim, değ Böylece, doktör Rieder Paşanın neza- reti altında bir, iki pavyon yaptırılmağa başlandı, Fakat, zavallı Rieder Paşanın başına gelen sormayın, Biçarenin, bi- naları iy yağı kay- dı. Tâ ikinci katlan paldır küldür yere ! yuvarlandı, beli kırıldı! Adamcağız, o kı- rık beli ile #ki büklüm Almanyaya gitti. Fakst bu derdden yakasını kurtaramıya- rak orada öldü. Toprağı bol olsun! Hastanelerin inşaatı bir türlü bitmek bilmiyor ve böylece seneler geçiyordu. O sıralarda Twbbiyei Askeriye telebe sinden bir kaçını yaptikları «hürriyet- perveranes nümayişten ve ceblerinde «ovrakı muzirre» nin bulunmasından do- bina inşa olundu. İnşa- mütaleası sorulmadan hastane pavyon- layı tevkif ettiler! Zavallı çocukları tâ lorı yapmağa başlıyorlar! Onların da kışs| Fizana kadar nefeylediler! Padişan, ihti-| larin farkı olmıyacak. Dünyanın hiçhir'lâl yatağı addettiği israfında böyle bir garabete «Mektebi Tıbbiye | Askerives nin derhal (o Haydarpsşadaki inalara taşınmasını irade buyurdul!| Kendi kendime «al başına bir belâ da- halı dedim. Çünkü henüz binaların in gastı bile rilmemişti! Nerde kaldı ki tedris vasıta, levazım ve imkânları ta- mam olsun! Fakat iradeye karşı gelmek imkânı ta- yavurmak istedi. Ertesi hafta, Cuma selâmlığı esnasın- | bii yoktu! Bir hafta içinde apar tepsr da soluğu tekrar Müşür İsmet Paşanm yanında aldım. Sertabib, beni görür gör- mez; Hastanelerin de birer kışladan farksız olacağını düşündüm. Kendi s#erd'me, dünyada bundan daha garib bir şey ola- maz, diyor ve adeta kızıyordüm. | Nihayet, meseleye müdahale etmeğe kârar verdim. Müsbet bir neticeye varö- bilmek için, bir Cuma selâmlığı resmin den sonra işi kurcalamağa karar verdim. O devirde her Cuma günü selimlik res mine giderdim. Padişahla yakından te- «— Efendimize, söylediklerinizi eynen | arzeslim ve sizin mütaleanıza tamamen iştiruk eylediğimi de ilâve etmeği unut-! mâdım, Hünkâr: «— Comil Paşanın hakkı var, İşi me nazaran hastanelerin en mükemmeli! Almanyada bulunanlar imiş. Cemil Pa-| — Allah size ömürler versin! — Kuzum, usla! Kimindir burası? — Mal sahabisine Sehnaz hanım e fendi diyorlar. Zevci mefat olmuş, bil- mem ne paşa imiş; mutasarrıflıklarda, valiliklerde gezmiş, — Kendi mi işletiyor? — Ne mümkün, kadınım? Paşa hare- mi hamamcılığa tenezzül eder mi? Ha- mam onun iradı. Kiraya veriyor. Ay- dan aya, tıkır tıkır parasını alıyor. — Tutan zat kimdir? — Osman efendi derler. Orta yaşlı birisidir. Pek iyi adamdır, doğrusu! Seniye bir müddet sustu, Düşünür gibi yaptı. Sonra: — Benim bu Osman efendiyi işitmiş- Höim var, galiba? dedi, Yeni evlendi değil mi? — Evet. Heremi, lohusa döşeğinden kalkar kalkmaz, üç günüm içerisinde mefat olunca, bir hanım daha aldı. U- facık bir çocuğu vardı da ondan. Yoksa, rahmetli karısını çok severdi. onun Ü- zerine gül koklamazdı. — Dur, dur! Aldığı hanım, Dizdari- yede, kassam muavini Sami Mollanın evlâdlığı olmasın? — Dizdariyeden gelin geldiğini bili- yorum amrna, kimin nesi olduğunu bi» lemivorum. —'Ta kendisi. ayol! Dizdariyeden ge- İp de hamemcıya varan mutlaka be nim Rânâcığımdır. Başkası olamaz. — Rüni mı dediniz? Evet, Bunun da adı Rânâ. — Aman, çok göreceğim geldi, Nere- de oturduklarını biliyor musun? gidip de bir göreyim, — Tanırsinız. demek? — 'Tanir mıyım da söz mü? Elimde büyüdü gibi bir şey. Vâkiğde aramızda çok yaş farkı yok amma, ne de olsa ab- Tasıyım. Seneler var ki İstanbuldan w- zaktim. Görmedim. Geçen, konağa git- tim, sordum: «Biz onu everdik..» dedi-| — Rânâ hanım evde mi? ler. «Kiminle? Rahat mı bari?» diyel — Evde. Buyurun efendim! sual ettim, Osman efendi adında bir) (Rânâ, merdivenin üstbaşından eğile- hamamcıya verdik - lerini söylediler, amma, Çukur hama- Mı tutan adam ol » duğunu bilmiyor « dum. Sen tesadüfe bak. Allah rast ge * tirince, getiriyor. Allah aşkına şunun yerini, yurdunu sağ 'uk ver de, gideyim, bulayım, o bağrıma basayım.. Oo bakındı Rânâcığıma! oOlur şey değil ; Usta, bu lâkırdı » lara tabiatile inan - dı. Evi tarif etti: — Pek yakın. Şıe rTacıkta, Hamamdan çıkınca sağa dönün, Valide camilne ka « dar gidin. Sonra sola doğru saptığınız gibi, yirmi otuz adım gidince karşınıza bir çeşme gelir. O çeşmeyi de geçin. gene sağda bir sokak vardır. Oraya sa- parsın.. Acık yürüdüğünneni solda bir kömürcü var. Kömüreünün karşı - sındaki asmalı ev. Zaten kime sorsanız gösterir. Mahallede Osman efendiyi bilmiyen yoktur. — Aa! Bugünden tezi yok. Gideyim, inşallah! Takriben üç çeyrek saat sonra, Benli Seniye hamamcının kapısını çalıyordu. Açan Seziinende sordu: rw Son Posta'nın Rom baygın Haydarpaşaya sürüldük. Lâkin, yukarı- da da söylediğim gibi, kliniklerden hiç biri hazır değ'ldi! Bu vaziyet karşısında «*Mekâtibi Askeriye Nezaretis vasttaşile resmen Serasker Rıza Paşaya müracaat etlik. Bize şu cevabı verdiler! «Harbiye nezareli eelilesinde, masar'fatı İnşaiye tahsisatı kalmadığı cihetle hiçbir şey yas (450 kilo ağırlığında üç kızkardeş Parisin meşhur Şanzelize bulvarında, Palas denilen otellerden birinin holün - deyiz. Üç tane genç kız asansöre doğru Üerliyorlar, Üniformalı küçük garson kapıyı açi - yor, fakat gayet hürmetkâr bir l'sanla derhal ilâve ediyor; — Bu baysnlar asansöre birer, birer binseler daha iyi ederler. Zira asansör pılamıyacağı beyan olunur.» Yazan: Sabih Alaçam a zi yaz semsiyeli!,. Tesirli bir zehir gibi azar azar İşliyen sözlerine devam etti, rek: — Kim o? diye sorarken, Seniye de, fevkalâde yorgunmuş gibi, ahlaya of- ya içeriye girdi. İpek çarşaflı, kerli, ferli bir misafirin geldiğini gören Râ- nâ, Şazimende: — Hanımı yukarıya al! Emrini vermekle beraber, acele ken- di odasına koştu ve arkasına daha te- miz ve daha süslil bir enlari geçirdi. Biraz sonra, misafir odası vazifesini gören üstkat sofada, karşı karşıya idi- ler, Seniye, burada, hamam ustasına ©- kuduğu masalın aynini okuyamıyordu. Onun için: anı :21 bak ancak 200 kilo için garanti edilmiştir. (Devamt 15 inrt sayfada) ışın var, YAZAN ERCÜMEND Mukaddemesile lâ- kırdıya ( girişerek, bin dereden su ge - # tire getire, nihayet Bami Mollaya inti - kal ettirdi. Bu esna- da, Rânâyı adetâ göz hapsine almış, hareketlerinde, yü - zünün çizgilerinde, bakışlarında, &endi sözlerinin aksülâ » ğer sizi ne kadar da seviyormuş! Dediği (ozaman, genç kadının du - daklarnda kıvrılan acı bir tebessüm nazarlarından kaç - madı. Rânâ, şüphesiz ki kendisine aş - km lezzetini ilk defa tattırmış olan # dama karşı münfail, muğberdi. Lâkin Tâkayid değildi. Ve lâzım olan da bu değil mi idi? Aşk kine de inkilfib etse, gene aşktır. Fakat lâkaydiye döndüğü andan itiba” ren ölmüş sayılır!. Tecrübeli hayatında bumu iyice bel- lemiş bulunan Seniyenin, bu sebebden cesareti asla kırılmadı. Tesirli bir zehir gibi azar azar işleyen sözlerine devam ederek, Rânânın en hisli noktalarına dokunarak, onun bir yandan iradesini uğuşturmağa, öbüryandan da, gönlün- deki küllenmiş ateşi uyandırmağa çali- 'şıyordu. Biri diğerinin elbise gi ci usul, sinsi sinsi, mevzüun etrâ ; laşıvor, kâh doğrudan doğrüya ” hücum ediyor, bazan da, ufak b hissedince, kadının suyuna gi€ Konuşuyorlardı.. — Siz kimsiniz? Neye gel bana, ne münasebetle beye -R#nâ Sami Molla için hâlâ bU | kullanıyordu - bahsediyorsunuğ —PBen, Mallanın akrahasıyıl sinin kızı olurum. Hanımleris ? miz pek barişik olmadığı için var ki konağa ayak basmadım. f la beraher, s#abeyimle görüşü” sik olmasin, kandilde, bay z gelir, hal, hatır sorar. Şimdi, aydan ziyadedir, hergün mi Baktım, daima kederli, dü rak ettira, ayıb deği) a? Sordül tırdım. Nihayet anladım *i si varmış. — Yalandır! — Yalan olur mu, kızım? ğızi görsen, bayaği çökmüş vücud lâleye dönmüş. Ağla. güzelim gözler şişmiş. Senin miyor mu? Handise, ağzınd — gibi yeşil dumanlar çıkacak. bu haline dayanamadım dâ, sana geldim. — Ne yapavım? Benim s9” barkım var. Beyefendi seydi, Artık iş işten geçti. — Geçmez. Neye geçsin? v bir şey istemiyor ki. Tez ehli bilirsin. Yalnız: «Hemşire! “ defacık wüzünü göreyim. BS yok, Onun cemalinden uzak dünya kaşıma zindan kesil K cağız helâk olacak; veremi © yataenk, Rabbım korusun! ik — Per, kocama kiyaneti i Adamcazm iyiliğinden — İlâhi kızım! Sana, hiyan” yini görmedim. yen var mı? ii

Bu sayıdan diğer sayfalar: