1 Kasım 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— ——— ——— —— —— 1 İkinciteşrin SON POSTA Sayfa 5 —Amerikanın ambargoyu kaldırması harb üzerinde ne gibi tesirler yapar ? YAZAN Eimekli General H. Eimir Firkilet “Son Posta,,nın askeri muharriri lmanyanın, harbi neticelendir - mek için çareler aradığına şüp - he yoktur; fakat bu çareler günden güne | güçleşiyor. Çünkü zamanın daha çok,-de- nizlere, ham maddelere, paraya ve cihan | efkârı umumiyesine hâkim olan mütte - | fiklere hizmet ettiğini görmekteyiz. Bir haftadanberi gazete sayfalarını ka- Tıştırmaktan ve radyo haberlerini dinle- Mmekten rahatsız olmıyanlar Almanyanın Rarb hududlarına büyük kuvvetler yığ - dığına inanmak mecburiyetinde kalmış - landır: Bilmem kaç fırka Holânda ve Bel çika hududlarına, ve daha şu kadar tü - Men İsviçre sınırlarına gönderilmiş, Al - Manya ile Holânda ve Belçika arasındaki | telefon muhaberesi, askeri harekât dola- Yısile, kesilmiş veya tahdid edilmiştir. Bu | haberler öyle bir hız ve sıra ile işaa o - lUnmuştu ki büyük bir Alman taarruzu- nun, Holânda ve Belçika üzerlerinden, hemen boşanmak üzere olduğunu san - Mamak kabil değildir. Hattâ Almanlar tarafından, Şimal de- nizinde, Kontinandan Büyük Britanya sa- hillerine kadar, atılacak iki mayn hattı #rasındaki bir koridordan Alman ordu - larının İngiltereye gemilerle sevk ve ih- Tacı ve ayni zamanda İngilterenin Alman lar tarafından havadan istilâsı ihtimalle- rinin, tanınmış İngiliz ve diğer askeri mu harrirler tarafından münakaşa bile edil- diğini gördük. t Almanyanın Holânda ve Belçikayı, or- du ve istihkâmlarına rağmen, istilâ ve iş- Ral edip edemiyeceği meselesinden ziya- de böyle bir karar verip vermiyeceği ba- mevzuu olabilir. Filvaki Almanya Ho lânda ve Belçikayı işgal etmekle şöyle faydalar elde edebilir: 1 — İstikbalde hasım olmaları muhte- Mel iki hükümet ve orduyu şimdiden bertaraf etmek. 2 — Ren ile Mozel arasında mahdud alan muhasamat sahasını iki misli daha | büyütmek. fazla mesafelerde bulunan en yakın hava . Ve deniz üslerini 100 Km. ye kadar yak - laştırmak suretile İngilterenin havadan Uçakla ve denizden denizaltılarile abluka- 81 ve tehdidi işini kolaylaştırmak ilh... | Bunlar inkâr olunmaz askeri faydalar- dir; fakat bu yüzden dünya efkârı umu- Miyesinin Almanlar aleyhine pek şiddet- | le döneceği ve bugün yalnız silâh ambar-. Bosunu kaldırmakla meşgül olan Ameri - k_lmn Almanlara karşı harbe girebilece-l Bi hesaba alınmak iktiza eder. Almanya hiç bir şey yapmayıp otura- | tak olursa yalnız, şimdi yaptığı gibi, İn- İngilterede bir silâh fabrikasının dahilinde mermi stokları 3 — Bügün İngiltereye 500 Km. den ciddi surette hesab etmek mecburiyetin- bunları kestirmek kabil olamıyor. Bunun dedir. Filhakika her yeni hafta İngiliz ka ra ordusuna yeni bir kuvvet katmaktadır. Şimali Amerika devletler birliği âyân meclisi silâh ambargosunun kaldırılma - sına karar verdi. Kongrenin de ayni ka - rarı, daha az bir ekseriyetle de olsa. ver- mesi bekleniyor. Bu takdirde Amerika - nın top, tank ve bilhassa uçak yapan bü- tün fabrikalarının bunları satın alabile- cek olan müttefikler için çalışacakları pek tabiidir. Bu takdirde İngiltere ile Fransanın az zamanda Almanlarınkinden çok faik bir hava donanmasına malik ol- maları ve bu suretle hava hâkimiyetini da sebebi yapılabilecek hakikaten mües- sir hiç bir şey bulunmamasıdır. Her halde Amerikada silâh ambargo- sunun kaldırılması Almanyanın bugün - lerde vermek mecburiyetinde bulunduğu kararlara ehemmiyetle tesir edecek ve belki de yeni bir Alman hareketini in - tac edecektir. Ancak eğer bu hareket, hiç ihtimal vermek istemediğimiz Holân- ida ve Belçikanın istilâsı şeklinde tebarüz edecek olursa bundan da batı Avrupa harbini Almanya lehinde bitirebilecek kat'i bir askeri netice çıkmıyacağını, fa- kat Almanyanın manen çok zarar göre- Riliz deniz ve sahillerine uçak ve deniz- de elde etmeleri ihtimali bir hayal ola -| bileceğini şimdiden söyliyebiliriz. altılarla taarruza devam ederSe hiç bir maz. O halde İngiltereyi havadan abluka | İ netice elde etmesi ihtimali mevcud K ığı meydandadır. Meğer ki bizim ve dünyanın bilemediği sebeblerle Alman u- ve denizaltılarının bütün İngiliz ti - Caret Si Sek kadar kuvvetli olaolsun. fikri tamamile suya düşecek ve denizaltı- ları da bu işi yalnız başlarına beceremi- yecek demektir. : Bu vaziyette Almanya, bugün yapabi- 've harb donanmalarını imha etme-1eceği bir şeyler varsa, onları da yapa - desinden geçerken mukabil taraftan — gelen ihtimali Almanyadi hesaba alınabile -| maz bir hale gelebilir. Onun için Führe- Bakırköy - Sirkeci servisine ald 3001 sayılı rin ve Alman askeri ve siyasi müdirleri- H. E. Erkilet Bir tramvayla otobüs çarpıştı Sirkeci - Yediküle hattına işliyen vatman Mehmedin idaresindeki tramvay, Koska cad :ofobüsle çarpışmıştır. Bu müsademe netice- dq?ö)'le fevkalâde ihtimal ve hayaller -|nin vakit geçirmiyerek bir şeyler yapmak sinde tramvay ve otobüs ehemmiyetli su - sarfı nazar, bugün Almanya, zama- istiyeceklerini kabul etmek te bir hata rette hasara uğradığından, tahkikata baş - lun. kendi aleyhine 'işlamekte__ omuğunu_olmaz: fakat işte o şeyler nedir?.. Bugün lanmrıştır. Gizli — Efendim sultanım buyurun, konak Dedi. Hıcı_ Ataullaha öyle geliyordu ki, ka- pıdan içeriye adımını atar atmaz kafası- na müthiş bir demir, kocaman bir taş, bir odun inecek idi. Gözlerini kapadı ve |birdenbire gözlerinin önüne, lâtif tebes- lsumü ile pembe yaşmaklı geldi. Sevgili- sinin hayalile içeriye girdi ve birkaç a- dım gözleri kapalı yürüdü. TÜTÜN BAHŞİŞ Kapıdan içeriye girer girmez yüzüne serin bir hava çarpan Hacı Ataullah göz- |lerini açınca, mahzene benziyen bir taş- lıkta bulunduklarını anladı. Taşlığın or- tasında, içinde mumu diki ve yanmakta olan ko- caman bir şamdan vardı. Taşlığı boydan boya hiçbir söz söyle- meden geçtiler. Zenci, koltuğunda kürk bohçası ile Hacı Ataullahın bir adım ö- nünden yürüyordu. Bir şamdandan başka içinde eşya adına bir şey olmıyan bu mahzen - taşlığın sonunda bir demir kapı vardı. Kapının yanında bir yer yatağı Berili idi. Çarşafsız, ötesinden berisinden pamukları fırlamış şiltesi ve yorganı iğ- renç derecede kirli idi. Yatağın içinde, ilk bakışta, insan ile maymun arasında bir mahlüka benziyen bir adam oturu- yordu: Kaşlarının hemen bir parmak üs- tünden başlıyan saçları, elmacık kemik- lerinin üstüne kadar saran yüz kılları. geniş ve açık bir ağız, yosunlu, çapa gibi dişler, yırtıcı, yaralayıcı bir tıyneti bü- tün canlılığı ile gösteriyordu. Bu korkunç adamı görür görmez, Hacı Ataullah bir çığlık atmaktan kendini alamadı. Zenci harem ağası: — Korkmaymız efendim sultanım.. ya- bandır amma salmaz; bizim konağın kül- hancısıdır. Dedi, Sonra, yatağımır içinde oturan külhancıya dönerek: — Bre Kırk ayak oğlu aç kapıyı!.. Bre sana söylerim aç kapıyı! Diye bağırdı. Canavara benziyen kül- hancı verinden kımıldamadı bile: — Kapı açık! Diye hamurdandı. Zenci demir kapıyı ayağile itti, açtı. Mahzen - taşlıktan, oldukça geniş bir taş merdivenle yukarı çıkılıyordu. Hacı Ata- ullah. biraz evvel geçirdiği korkudan, imerdiven başında biraz oturup dinlendi. | Merdivenin üst kısmından bulundukları iyere hafif bir ışık süzülüyordu. Harem afası: | — Büyük efendim çıkalım.. Kamer ha- tun cariyeniz sizi bekler... Diyerek Hacı Ataullahın koltuğuna girdi. Taş merdivenden ağır ağır yukarı çıkmağa başladılar. Her basamakta daha bol bir ışık içine giriyorlardı ve her ba- samakta Kürkçüler kâhyasının yî_ıreğine biraz su serpiliyordu. Eğer kendişı. pem- be yaşmaklı güzel kadın vasıtasile bir tuzağa düşürülmüş olsaydı, biraz evvel içinden geçtikleri mahzen - taşlıkta, ken- disine her istenilen yapılabilir, hattâ bo- ğulup cesedi yok bile edilirdi. Anlaşılı- yordu ki Receb Paşanın ulakbaşısı Kara Mehmed ağanın karısı Kamer hatun, ih- tiyar âşıkmı, para kuvveti ile ağızlarını kapadığı birkaç adamının vasıtasile, ko- kol kalınlığında bir yağ, Yazan: Reşad Ekrem saray nağının tarka kapısından gizlice alıyordu. Y_'_almz Haci Ataullahın içine ufak bir şüphe girmişti: Biraz evvel içinden geç- tikleri büyük taşlık, sonra bu geniş taş ngerdıven, onda, büyük, hem çok büyük bir saraya girdikleri hissini uyandırmıştı. Halbuki, Kamer hatunun kocası, nihayet bış ulakbaşı idi. Bir paşa dairesinin biraz itıbarqlıca bir yanaşması, uşağı demekti. Merdivenin üst başında şüpheleri birden- bire kuvvetlendi: Merdiven başınd'a kocaman bir gümüş şamdan duruyordu. Şamdanda adam boyunda bir balmumu vonıyor, hem mer- diveni, hem de, büyük bir taşlığı aydın- latıyordu. Yalnız bu üs? kat taşlığa, yır- tık eski bir kilim serilmişti. Pencereleri- nin kalın çuha perdeleri indirilmiş ve sımsıkı kavuşturulmuştu. Eşya namma da bundan başka bir şey yoktu. Yanyana olan iki kapının arasında da, bir koyun postekisi üzerinde genç bir adam, bağdaş kurmuş çubuk içiyordu. Kürkçüler kâh- yası ile zenci harem ağasını görür gör- mez hemen yerinden fırladı. Koşup Kürk- çüler kâhyasının ayaklarına kapanarak Öptü ve sonra karşısına dikilerek Arna- vud ağzı ile: Kaç. More efendi bana tütün bahşiş!.. Diye avucunu açıp uzattı. Gözleri iki mavi boncuğa ve uzun sarı bıyıkları bü- rulmuş miısır püskülüne benziyen genç Arnavudu, bevaz keçe külâhından yırtı- ğından parmakları “ırlamış yün çorapla- rıma kadar süzen Hacı Ataullah yanında- ki harem ağasına dönerek: — Bre bu kimdir? Diye sordu. Zenci: — Kamer hatun cariyenizin * »avud uşaklarındandır efendim sultan - — kapı nöbeti tutar, bahsiş ister fıkaradır. Dedi. Hacı Ataullah kuşağından kese- sini çıkardı. İrinden otuz kırk akçe ka- dar alarak Arravud delikanlısının avu- cuna bıraktı. Usak: — More efendi berekât versin... Diyerek Kürkçüler kâhyasının önün- den çekildi ve geri geri birkaç adım at- tıktan sonra kosup kapılardan birini açtı. Sonra bir çift terlik alarak geldi, Ha- cının ayağından kunduralarını cıkara» rak terlikleri giydirdi. Zenci harem ağa- sı da yemenilerini cıkardı. Kapı açılır açılmaz da Kürkçüler kâh- yası biran durakladı: Kapının çerçevesi içinde, muazzam billür bir avize ile aydın latılmış büyük bir divanhanenin bir par- çası ile karşılaşmışt:. İhtiyar âşıkın ka- fasında bir şimşsşek çakmıştı. Pembe yaş- maklı Kamer hatun. ulak Kara Mehmed ağanın karısı filân değildi. Devrin ekâ- birinden birinin karısı idi. Belki de adı Kamer hatun bile değildi. İhtiyar âsıkını kim bilir ne gibi sebeblerle evine gizlice davet ederken, hüvivetini ve adını gizle- mişti. Hacının aklından geçenleri, biran duraklayıp kendi yüzüne manalı manalı bakmasından okuyan zenci, bir şey söy- lemedi, fakat o0 da;, Hacıyı tasdik eder gibi gülümsedi. — Bre ağa neredeyiz? — Receb Paşa ulakbaşısının karısı Kamer hatun cariyenizin konağında e- fendim sultanım.. — Bre ağa ulakhaşıda böyle saray ol- maz- (Arkası var) Beni sevimli vewümidll maceramın İ-| finde durduran ve lâfa tutan Fransız ga- Zetecisine önceleri kızmıştım; fakat ince Tuhlu, düygulu ve bilhassa olgun auşun- (e Celi bir adam olduğu görülüyordu. Ken- ;“"'e karşı sempati duymağa ve onunla Onuşmaktan zevk almağa başladım. Ko- n bıyıklı, geniş ve iri yapılı, baba- adamın son sözleri üzerine Liza da Ona karşı alâka hissetmişti: — Siz zannederim ki heyecan duymak, Meraklı şeyler görmek ve esrarengiz â- lemlere karışabilmek için dünyayı dnla- S1Yorsunuz ve bu imkânları elde edebil- Mek maksadile gazetecilik meslekini seç- Miş olacaksınız! i. Jan Benova cevab verdi: — Deminki güzel sözlerinizle zekânızı Ve ince ruhunuzu göstermiş oldunuz; Simdi de gayet kuvvetli bir görüşünüz. bi u anlatıyorsunuz. Sizi bir kere| daha ve ruhumun en derin saygı hislerile selâmlarım, madam. yaşlı adamın dış görünüşüne uy- Mayan bir iç âlemi vardı. Zarif hareket- | kri, , hattâ mübalâğası hoşu- Ma gidiyordu. Bana döndü: Balık- avcılığından hoşlandığınızı 'üyıe?üstmiz: İstanbulun meşhur Bo- ğğişı âlemlerinde herhalde pek çok de- ba bılgk avına çıkmış olacaksınız. Hey- biı-t' bütün arzularıma rağmen ben böyle fırsatı elde edemedim. Sizinle fikir Ve edebiyat meseleleri hakkında konuş- ö ve düşüncelerinizi Fransız karileri- M.c ek imkânını bana vermediniz; olmazsa Boğaziçi safalarını ve hele Boğaziçinde bir balık avı âlemini anlat- «Son Posta» nın yeni edebi romanı: 12 mak lütfunda bulunursanız bana fevka- lâde enteresan bir yazı mevzuu kazan- dırmış olursunuz. Sonra Lizaya döndü: — Madam, bu mevzu sizin canınızı sı- kacak mı?.. İsterseniz haşka şeyler konu- hım. Ve bir taraftan da kâğıdını, kalemini tekrar hazırlamağa başladı. Dimitriyadisin karısı ne sıkıldığını, ne de alâkasını belli etmiyen bir ifade ile sadece: — Rica ederim, devam edİniz. Dedi. Jan Benova masanın kenarına yaklaşmıs, not almak için hazırlığını bi- tirmis, ağzımdan çıkacak sözleri bekli- yordu. * — Balık avı başlı başına bir ilimdir; bu işin bir sürü levarzımı vardır. Bıçak- lar, makaslar, sünger parçaları, kıl örgü- — —— —— ZZZ CEYLÂN AVI tebeşir, havlu... Daha binbir şey... Ba- lık avile meşgul olacağım zaman bütün bu ufak tefeği ben kendim hazırlar:m, te- neke kutular içinde sandalın dibine yer- leştiririm, arkama kukuletalı musamba- mı geçirir, balıkçı fenerini alır, geze ya- rılarında soğuğa, Trutubete bakmadan sandala atlar, açılırım... Istanbulda Mar- marada, Adalar civarında, Anadolu kıyı- larında, Rumeli sahillerinde ve Boğaz- mevsimde türlü türlü balık çıkar. İstan- bulun iki büyük denizin arasında olması, bu cihetten büyük bir zenginlik sebebi teşkil ediyor. Liza Dimitriyadu, türk;e olarak: — SBizinle birlikte bir gece böyle bir âlemde bulunmak isterdim! Dedi. Bakışlarımla teşekkür ettim. Jan Benova, söylenilen şeyin kendisine ald o- lup olmadığını anlamak istiyormuş gibi üze baktı. ler, türlü büyüklükte halık iğneleri, z0-| yüzümi ctva, kangal kangal kalar, gümüş tozu, misineler, kepçeler, mpkınlar, balmumu, bi — Şimdi iskorpit, izmarıt, karagöz gi- mevsimidir, diye devam et- içinde-ayrı ayrı balık yerleri vardır. Her| raber: ——T Yazan: Refik Ahmed Sevengil tim, arasıra mercan filân da düşer; hoş, bunlar da insanı e€pey uğraştırır amma ille lüfer,.. Lüfer avı insam çıldırtacak derecede heyecanlıdır. Hele bir Eylül gelsin, mehtablı gecelerde Boğaziçi sula- rında sandallar öbek #bek toplanır. Jan Benovanın balıkçılık damarları a- yaklanmıştı. Ben daha bir şey söyleme- den o büyük bir heyecan için hazırlıklı görünüyordu, sözlerimi not etmekle be- — Ah, Allahım, ne harikulâde. bir mmuı.'.a:_.."dîdi; Bosforun ay ışığı altın- daki görünüşünü düşünüvorum: bu haşlı başına bir şiir sayılmalıdır, öte yandan sandallar ve kalbi heyecanla çarpan, ara- manın zevki ile dolu insanlar... Rica e- derim, devam ediniz. — Beykozla Paşabahçesi arası, İstin- yedeki küçük koy, Anadoluhisarı kıyıla- rı derin bir heyecana kapılmış insanların kayıklarile dolar. Gene sözümü keserek: dığınız yerleri biliyorum; Boğaziçini bir kere geceleyin bir de gündüz iki defa ve orasını iyi bilen bir ahbabımla birlikte delaştım. Rica ederim, devam ediniz. — Poyrazlı, hafif tizgârlı akşamlarda güneş battıktan snora sandallar sıra sıra bazan bu söylediğim yerlere, bazan da Yeniköy açıklarına doğru süzülür. Gü- müş tozu ile iyice parlatılmış olan zoka- ya bir istavrit, yahud bir izmarit parçası takılır, olta koyuverilir, kurşun dibi bu- lunca şöyle birkaç kulaç kadar yukarı alıp beklemek lâzımdır. Liza Dimitriyadu fransızca olarak: ' — Beklemek mi? dedi, orada da mi beklemek?.. Hayatın en üzücü şeyi... Jan Benova cevab verdi: —AHh, madam, bu öyle değil, üzücü- den ziyade heyecanlı bir bekleyiş... — Sıkılmadan, usanmadan, hattâ hiç konusmadan balığın yem yediği zama- nı beklemek lâzımdır: dedim; lüfer gayet zeki ve sert bir balıklır; bazan zokaya dokunur, fakat yutmadan geçer; bazan da ya daha derindedir, yahud daha yu- karı sularda dolaşır. Onun için beklerken arasıra derinlik derecesini değiştirmek lâzımdır. Bazan da, bilinmez, daha baş- langıcta delicesine, hırsla yeme atılarak olta dibi bulmadan tutulduğu da olur, fa- kat pek nadir... Lizanın çehresi, heyecanlanıp canlan- mağa başlamıştı; gene türkçe: — Romanlarınızdan bir sayfa, bir taş- vir okuyor gibiyim — Evet, evet, dedi; bu isimlerini say- (Arkası var) _—_—.——4

Bu sayıdan diğer sayfalar: