31 Ocak 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

31 Ocak 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

gamı” “Son Posta, nın Hikâyesi “umman: | Dış ticaretimizde yeni Kadın mütehassısı Fransız Tercüme eden : İbrahim Hoyi EM Saçlar: kanarya sarısına boyanmış 0- lan kadının koruşmaları davul gürültü- sünden beterdi. Arkadaşlarının kendisi- vi dinlemediğini sezince sesini bir kat daha Yükse'tiyor, yanından uzaklaştık- Zaman da peşlerinden yetişip yakal- Yer, onları tekrar masaya (getiriyordu. Salonu, yüzlerce, hayır binlerce dudak- tan dökülen murıltılar kaplamıştı. Daha dibdeki bir salonda de, elli çiftlik bir bale heyeti, 15 kişilik bir cazın çıldırtıcı nağ-| melerine ayak uydurarak dansediyor, se-| si sıcak bal gibi akıcı olan bir zenci kadm! da meşhur bir türküyü, kırıp dökülerek! söylüyordu. İki gözüm kör olsun ki, bu-| Yunduğum üç dört metrelik bir mesafe den o sarı saçlı kadının sesini | İşitiyor- dum, Sanki gök gürültüleri arasında bir ördek vakvâklıyordu. Kadın şakrak şak- rak gülüyor, çığlıklar atıyor, etrafında kime rasgelirse yumruğu, tokadı indiri- Yordu, Mübareğin bu hallerine tutuldum. Elime verseler, handiyse bir kaşık suda boğacaktım hatunu. Sağımdaki iskemlede oturan yaşlıca bir efendiye döndüm, ve: — ÖĞ... dedim. — Pardoa!.. — Öğ, diyorum. Şu müthiş xacından Mâllah!.. demek istedim. Ne berbad ses Mmahdaki fırtınayı andırır. efendim, ben evlendiğim zaman 55 yaşında idim ve Al- Taha çok şükür ki mes'udum... Sarışın kadının gevrek kahkahaları, salondan taşarak bize kadar ulaşıyordu. Fransız dostum: — Ah bu ses bu ses!.. Biraz daha ilerliye lim mi dersiniz?. dedi, ve sözüne devam etti: Evet.. gençliğimde çok haşarı bir ha- yat sürdüm ve kadınları tanıdım arka- SON POSTA inkişaflar bekleniyor Romadan şehrimizdeki alâkadarlara ge len malümata göre, Türk - Italyan tica- ret müzakereleri müsaid bir şekilde de - vam etmektedir. Tarafeyn mütekabil ti- €ereti arttırmak hususunda mütabik bu- lur.duklarından, bu arzunun teferrüatın halini kolaylaştıracağı kuvvetle tahmin edilmektedir. Diğer taraftan Almanya ile yeniden 15 milyon Liralık bir ticaret müs badelesi yapılarak, son yedi buçuk mil- yon liralık anlaşmanın 225 milyan liraya iblâğ edileceği hakkında piyasada riva - yetler dolaşmakladır. | «Son Posta mn tarihi terikam: 127 BİNBİRDİREK BATAKHANESİ a dl, (GN AY la ie Yazan: Reşad Ekrem Hasan Halifenin korkusu Hacı Nasuh şaşırmıştı. Mısır bezirgân! oğ'unu kapı arkasından dinliyen dersiam efendinin iki karısı, feryad ve figana baş- Jamışlardı. Hacı Nasuh efendi delikanlıyı larının, kendisinin büyük iyiliklerini gör. müş olanların adları, hafızasından sanki bir sünger ile silinivermişti. Bazan, gece- leyin yolunu kaybeden yolcuların uzak » Ankarada yapılmakta olan Türk - Yu- daş. Müsaadenizle diyeceğim ki, daha zi- a yeceğim ki Ban öhlaşmasının müzakerelerinin mü - Hasan Halifenin yanıma çıxavdı. Dördün-İlarda gördüğü kulübe ışıkları gibi, hafı « cü Muradın gözde yeniçeri ağası, yorgun, İzasında bir isimcik beliriyordü. | yade san'atkâr bir ruhta olduğum için dafma ve daima kemali aradım. Dünyada hayatımı ve servelimi seve seve paylaşa» bileceğim biricik kadınım. ku'urca da ev- lendim. Şuma dikkat buyurunuz ki, hakis katen sevdiğiniz bir kadın, erkek doğmuş olsaydı en samimi arkadaşınız olacak o- lan bir insandır. O sizin küivünüz olma- lıdır ki neş'e ve kederinizi olnuz omuza karşılıyabilesiniz. Mükemmel bir izdivaç asla ihtiras temeli üzerine kurulmamalı- dır, Feudhöre de der ki: — Her büyük ihtiraş uzatılmış bir ü- midden başka bir şey değildir. Fekat gençliğinde ve kâhi'liğinde ka- dınları iyi öğrenmiş, tanımış bulunan bir erkek trpkı benim gibi gözleri açık ola- rak evlenir ve mes'ud olabilir.. Commer- misafir edildiği odanın kocaman iki man- yahu!,. son der ki: İzdivaç ekseriya, iki kişi için! said bir safhaya girdiği ve Türk - Macar ticaret anlaşmasının müzakeres'ne baş - landığı şu günlerde yakın komşular ara- sındaki ticaret işlerinin yeniden tanzi - minden sonra memloketimizdeki ihraç iş- lerinin yeni bir inkişaf göstereceği söy - Tenmektedir. Gerek bu ve gerekse İngiliz İ ve Fransız kredi anlaşmalarının tatbikatı dolayısile, ihracı memmi olmıyan bütün lihraç emtialarımızın stoklarının hemen hemen müşteri bulacağı kanaati kuvvet- lenmektedir. | Ayni zamanda ihrecata müvezi 'olarak jithalâtta yapılacağından. ithalât emtiası darlığının da az zamanda kendiliğinden zaf) olacağı beklenmektedir. Bir ginde 400 bin liralık ihracat yapıldı Geçen hafta başındanberi artan ihraç Ral İle ısınmış havasile asabı gevşiyerek, yaslandığı yerde uyumuştu. Hacı Nasuh kendisini o <efendim hezretleri.. efendim hâzretleri.» diye çekinerek uyandırdı. Velinimetinin ayağını öptü. Hasan Halifenin güzel yüzü, beş on gün içinde öyle solmuş ve çökmüştü ki, uykusuz'uktan mor bir hâle ortasında kalmış o harikulâde gözleri olmamış öl saydı, belki Sultan Murad bile ilk görüş- te taymamazdı. Hasan Halifenin yüzü bembeyaz ok mustu. Dudağı çatlayıvermişti. Yerinden fırladı ve etrafıma şaşkın sakın bakına- rak, titrek bir sesle: — Beni almağa mı geldiler?... Söyle efendi, korkmal,.. Dedi, Hacı Nasuh efendi cevab verme- di. Yaşarmış gözlerini yere dikerek tek- rar eğilip avak öptü ve bir kenara çekildi, — Arabacı Ahmedlerin İsmal ...İs » mail!,.. z Bu, Hasan Halifenin, bir mahalle mek- tebinde çocukluk arkadaşı idi... Onunla ne kadar sevişirdi... O mahalle mektebi- 4 ni hangi kasabada, o kasaba hangi eyâlet- | te idi? nerede idi?, ii Dal Aki $ Hasan değirmen arkı vardı. orada yıkanırlardı.. Bu değirmenden az uzakta bir dere vardı, adı «Ana dereş idi.. orada da, suların de - rinlestiği dirseklerde kepçe ile balık tü - tarlardı... Değirmen nerede idi?. Hâlâ çarkı dö ». ner miydi?,. Kırmızı kırmızı olan balık « lar adı ne idi?.. Dal Ali. All nerede idi? Yolunu kaybeden yolcuların uzakta gördüğü kulübe ışıkları birdenbire sön- düğü zaman, yolunu kaybeden yolcular; oldukları Haran Halife, Mısır bezirgânı oğlunu an-)” yerde çöküp kalıverirlere cak o zaman farketti. Delikanlı da birkaç adım ilerleyerek Hasan Halifenin ayağını Konuştuğum zat tasdik etti: — Haklısınız!, Kadının sesi pek berbad... Howelle ne doğru söylemiş: Güzel çiçek-| ler vardır ki kokusuzdur, ve güzel de ka- dmlar vardır ki sevilemezler, Kanaatim- | ©e, eğer bir kadınım sesi ahenksiz miş| yanm en güzeli de olsa beş para et-! tez. Bahçeye kadar bir uzansak nasil olur? — Mükeminel olur, dostum. Ayağa kalkarak bahçeye çıktık. Meç- hul dostum öyle hesablı ve dandini dan- dini yürüyordu ki bu hali; her,nedense aktör Konrad Vayt'ı hatırlattı. Zen- lendim. Karım olmaya can atan yüzlerce kilo börülee ve 200 bin kilo kepek ihraç »zÖR kadın dururken, bir gece bir toplantıda eğilmiştir. <i kızın sesi daha hâlâ kulakları uğukluyordu. Arkama bir göz attım Mış kadın elindeki krizantemi, ayni ma-| dedim. Gör bir #e2iş kulaklarıma onüN vabler artmaktadır. #ada oturan bir delikanlının suratına in- iriyordu, — Ah bu kadınlar!.. diye homurdan- dım. Dostum derhal cevab verdi: 7 Pigault-Lebrun der ki: Kadınların “ma İYİ taraflarından bahsedenler, on- Yi İyice tanmayanlardır; onların fena- İY dan dem vuranlar Ise, onları asla İÇ tanımayanlardır. Ben bir Fransi- zan efendim ve kadınlar hakkında etraf- Kenan lez bulunmmuşumdur. Dujma, i ime Yetecek kadar şuurlu zekâm, ok he, Olgun bir muhakeme kabiliyetim, <psinden fazla bolca param ve (gençli- de) güzelliğim olduğu için elime Eçen fırsatları kaçırmadım. Evli misiniz? — Hayır, ii da gençsiniz.. Genç evlenme - Yel © akıllılık ediyorsunuz. Kirkiny, adam mes'ud bir yuva kurmanıfi” olacağına inanamıyorum. İnsan mel itina ve titizlikle, «en mükem- dediği seçmelidir. Zira Petit-Senn'in bali gibi, iyi bir kadınla izdivaç, fırt bir ka bir limana benzer. Fena dmla evlenmek ise aksine bir Ji-! Azami biz <Son Postas nn edebi tefrikası: Bİ Ty Benim aldatıes ve hercai olduğuma, Halka bir yıldan fazla vefa etmiveceği: dn hükmettiniz? 5 en İnsanları yüzlerinden anlarım. Ama, ââ'esef hiç © anlıyamıyorsunuz. yö sanız içimin dürüstlüğünü sezerdi- — Bana nüzün maâ- müm kâfi... İciniz beni alâk 5 Yalnız görünüşe göre hüküm ver- b için dar kafah, in ve gençliğin “Yesini çekemez bir insan olmamız lâ- YE. Size bu acı seyleri isnad edemem. yi bulandı. gözlerimin içine baktı döğruduz, ediklerinizin o hepsi Birdenbire adeta tirktöm: — Olümaz. Siz bu kadar fena bir in- >. zs1m2. Acıyınız bize... Gerciz, #andete hasretiz... Bizi birbirimizden ayı Firsapız ölene kadar bedbaht oluruz. «sizi ayıracağım» demedim. — Ben “Badere Halik beni dinlemez de evlenirse Kana aid her çeyden mahrum kalır dedim. sıkıntıdan başka bir şey değildir. Haki-| gasyiyeti i i tm katen de öyledir. Fakat ben ideal eşimi yuhtelif memleketlelen mparilez Ja buldum. Bunun için de bütün dünyayı pılmaktadır. göl dolaştım. Delikanlı sana tavsiyem olsun, © Dünkü ihracat miktarı da 400 bin lira sevebileceğini sandığın kadınını her cep- bulmu i tur. Bu da İngiltereye 88 heden tetkik et. Zira değersiz bir kadın pin kilo darı 200 bi kile e çriki tarafından aldatılmak kadar kolay bir Kilo fındık, 76 bin kilo kendir; Belşikaya şey yoktur. Rochebrune der ki: Kadının 00 bin kilo arpa; İsviçreye 50 bin kilo ke mukadderatı sevilmek, hoşa gitmek ve se. tentohumu; ekleye $4 bin kilo tütün vimli olmaktır!. Marifet işte bu vasıftaki satı'mıştır. Öptü ve biraz evvelki sözlerini tekrarladı! — Efendi babam selâm ev'edi. bizim aşçı sizi görmüş, Nasuh efendi velinimet #ster dedi. Prr isin sonunda çan pazar 0- tur dedi, Heesn Halifenin garib gönlünü hoş ederek selâmet ile yola çıkarsın dedi, Nasuh efendi çoluk cocuk sahibidir dedi, Hasan Halifenin bendesi ve kulu çoktur dedi. Bizim ascı gördüğü gibi olmaya ki baskalırı dr göre. maazallah Hasan Ha- se, Hasan Halife de bu eski sevgili isim- lerin uzaklığı ve meçhuliveti karşısında öylete donup kalıyordu. Hırvat Rüstem bir aralık: — Benim efendim.. nereye gideriz?.. alifenin süt kardeşiydi... Bir | Diye sordu. Hasan Halife azadlı köle- | İhatırı cekerek ağa hazretlerini gizlemek | sna döndü: a — Ben de bilemem nereye gideriz”. o Dedi ve gözleri yaşarıverdi; boğuk bir sesle ilâve etti: a — Bir sen varmısın can yoldaşım... , Rüstem cevab vermedi. «40 Hasan Halife, birkaç defa, gözleri karas kadını bulmaktır. Muhakkak ki dünyanın © İsaiyaya olan #hracat da ayni hararetle | bir yerinde bizi bekliyen bir eşimiz var* devam etmektedir. Bir günde İtalyan fir. dr. Ergeç ona kavuşmak masibimizdir. maları besbına 144 bin kilo tarik, 8 bin ülser göbi oldu, "te ile Nasuh efendi için helâk imkan ar lem rerdir dedi, Hasan Halife hicbir şey sövlemedi.İdolaşacaklar mı idi? Atları bir yerde ço- Nitekim, dediğim gibi ben 55 imde ev- onu görür görmez, «işte ideal karımı herikulâdeliğini fısıldadı. Bu, Avrupada uzun seneler yaşamış bir Amerikalı ka- dındı. Çok seyahat etmiş, okumuş, hatta bir kitab bi'e yazmıştı: Karın! kilo keçi kılı, 79 bin kilo fastlye, 20 bin Nasuh efendinin yüzüne bakmadı. Azadlı kölesine dönerek: — Bre Rüstem kalk, gideriz... Dedi. Nasuh efendi Mısır bezirgânı oğ- i lami Hasan Halifenin yanına çıkarırken, Ketentoburmu fiatları 15 kuruşa yük - İŞE ğine m ner çam. Plasan Hehife selmiş; ve buna mukabil dahilde arpâ Nasuh velinimetini bahçenin sokak kanı- stoku bırakılması hakkındaki karar sebe- sına kadar gecirdi. Fakat Hasan Halife bile srpa fistları 20 para noksanlaşarak dersiğmn vüzüne bakmadı. Elini öpmeğe Dış piyasalardan yağlı tohumlara ta - Yazı yazan bir kadın iki günah işler: 55 kuruş olmuştur. 1: Kitabların sayısını arttırır, 2: Kadın —— o — —— — srmn sayısını azaltır demesine rağmen ğım da beni herhalde şurada bek'er du-| sevgilim, bütün varlığile bir (kadın) dı. rur... Zeki idi, amma Kadınlığım kaybetme-! Saçları kanarya sarısına boyanmış O- mişti. Güzelliği ve zarafeti vardı. Şakrak (Jan kadınır. gevrek kahikâhaları daha hâ“ iabistii, sessiz bir kadındı, Tavır ve ha- lâ dinmemişti. reketleri zari? ve kusursuzdu. Hele şah-| — Yahu bu kadın gagasını kapamasını siyeti bir şafak kadar diri ve canlı idi. |bilmez mi?.. dedim. “Ona evlenelim dedim, neden sonra da| Fransız dostum hayretle cevab verdi: Bu emelime muvaffak o'dum. ve aziz an artik şarkı söylemi- , zaman onun altın gibi parlıyan yor ki... Gideni ortaya koydu. beş seneden-| — Şarkı söyliyen kızdan bahsetmiyo- beri sanki cennette yaşıyor gibiyim, velrum.. ben şu, kanspede kurşun yemiş bir karıma karşı olan sevgim de günden gü-|hipopotam gibi kıvır kıvır kıvranan, ka- ne artıyor. amma, kadm var, kadıncık İnarya sarısı saçlı dişi domuzu kastediyor- var!,, diyeceksiniz. Doğru. Amma: dum, dedim. z Hüzreti Ademin, hiçbir kabuğu eksik) Çeneme bir şey indi Bu Fransız düs- meden ö'mesini istedim: diyen Bavci -İtumun yaradana sığinip çeneme indirdiği eau gibi olmayınız cakın. Arayınız ve hürmetlice bir yumruktu, Herif gözleri en mükemmel, idenl eşinizi bularaksınız-İyana yana gürleği: dır. Haydi içeri girelim dostum.. mahuğ| — Efendi o bahsettiğiniz banımefendi zenci viyaklamalarım kesti, Cici karıcır | karımdır? Kapıyi hızla yüzüne kapadım. | Nice ümidlerle koştuğum yerden tam Sir hezimetle çıkıvordum. Fakat batım er zamandan dikti. Aşkta muzaffer ols- “ın basını hiçbir mağlübiyet eğemiyor. Uşak 1s, soför de kapıda bek'iyorlardı. — Bana lütfen bir taksi çağırır, de- *im. Ve bir heykel gibi dimdik bekledim. Xöşedeki duraktan getirilen taksiye ayni »ağrur metanetle bindim. Fakat otomo- Sikle valnız kalır kalmaz dişlerim soğuk- 'an donarcasma birbirine vurmiya, yâ- aaklarım kunma içinde gibi tu uşmaya “ Nakleden: Neyy'r Kemal Buna razı iseniz yarından teri yok ev- lenin. 5 — Fakat bu, Halükun bütün ömrünü karartmak olur. Böyle bir şeye razı gelen küçük oğlunu okşadı. Çocuğun avu. cuna bir altm koydu. Atma sıçradıktan sonra da, ev sahibine, yüzüne bakmadan veda etli: --'A'leha ısmarladık... Dedi. Hacı Naruh efendi, ânlaşılmaz bir şevler mırıldandı. Hasan Halifeden özür diledi ve velinimetini teselli için bir şeyler söyledi galiba. Hasan Halife ile azadi kölesi sokağa çıktıkları zaman, maha'leli, iki sıralı ka- feslerin ardına birikmiş — bulunuyordu: Hasan < Halifenin Nasuh efendiye sı- #nıdğı, ağızdan ağıza vayılıvermişti. Ha- san Halife, kimeyi göremiyerdu amma, her kafesin ardında birçok gö: N meni isini seyrettiğini hisselmişti. tındaki| cins hayvanı tırısa kaldırdı, Üç dört sokâ- hn, böyle ve etrafına bakınmadan geçti. AN ei li dehseti ile başlamıştı. Hasan enin başı. kafatası çatlayıp dağılacakmış gibi ağrıyordu. Nereye gidiyordu? Nereye ve kime gidebilirdi? Sokaklarda böyle $aş- km ve başıboş daha ne kadar dolaşacak, dolasabi'ecekti? Bilmiyordu. Düşünmek istiyor. düsünemiyordu. En vakın dost- Nazire hammelendi koştu, çocuk #ibi| Nazire hanımefendi heyecan içinde uma sarıldı; gi Cici kız, söyle nasil becerdin bu işi? Gecenin bu vaktinde bu telâslı gelis... Sabahki olup bitenlerden sonra bu şenlik ne demekti? Şaşkın'ıktan kekeliyordum: — Neyi ... . İşi?... Halük elimi tutmuştu. O aksam düzelt- meyi aklımdan bile geçirmediğim darme-| Sonunda: gösteriyor: — Halecığım, halacığım!.. Şu kızıl saç- lara bak. İnsan sade bunlara ri feda etmez? Yüreğimi yakan bir hüzünle: ,  gece... Böyle günlerce ve gecelerce atla 1 küp kaldıği #eman yaya mı dolaşacaklar- İ dı? l Hasan Halife, bu müthiş kar fırtınasım- da, bir sokağın bir köşesine çekilmek.. ve orada, sessiz, uzanıp uyumak, karla örtği. mek. donmak kaybo'mak istedi. Hasan Halife, hayvanını Atmeyâst sürüp ihtilâleilere: «İşte geldim.. J İayağımla geldim ,..Varın ne yapacak ise-. niz yapın.» diye bağırmak istedi. Bir aralık, hiç bilmedikleri bir yoldan ilerliyerek, birdenbire Süleymaniye ta- rafına çıkıverdiler. Hasan Halifenin zonk- İsyan, çekiçler, küsküler, balyozlarla dö- vülen kafası şöyle bir rabatlaşıverdi. Bir isim, bir dost ismi, hakiki bir dost adı ha“ terlayıvermişti: -— Mehterhâne odabaşılarından Kon - yah Cejâl Dede., Saraya ve dördüncü Murada intisgbından evvel kendisine çok büyük iyilikler etmiş, himave etmiş, ya- mnda barındırmış. bakmış, beslemiş ha - kiki bir dost, şefik bir ihtiyar ki, Hasan Halife, ikbal devrinde Celâl Dedeve bir kaç defa iyi'ik etmek istemiş, Dede, yük bir feragatle: «Bana sağlığın yeter oğlum! diye bu yardım ve himaye tek- Miflerini reddetmi”i. Celâl Dede, Meh - terhanede, herkesin sevdiği bir ihtiyardı, Onun sırrı Mehterhanenin sırrı idi. i Hasan Halifenin gözleri parlayıvermiş- — ” — Yürü Rüstem! bile neleri, |Yem, öyle kırılmıştım ki... Onu bütün ©. Dedi; ve atını dom Hekim see bir söylemedi, efendisini takib etti. Si (Arkas var) rar ediyordu; il al — Anlat çabuk yavrum. Nemrudu ind- dından nasi döndürdün? | Dilimin o anda dönebildiği kadar an- lattım. İkisi de adetâ nefes almadan din- Jediler, — Belki fazla kabalık ettim. Ne yapa- ihtişam içinde yapyalnız ve bedbaht gö rünce Halüku da ayni yalrızlık ıztırabına olabilir miyim Ne günahımız var bizim Tesadüf bizi karşı'astırdı. Günlerle on- dan uzaklaşmaya çalıştım. Gene bir tosa- düt olmasa bugün ayrı ayrı yerlerde iki- miz de ıztırab içinde idik. Tipim hoşunu- Za gitmiyorsa bu benim kabahatim mi? — Seni fettan kız seni!... Güzellikle insanı kandırmasını nasıl da biliyorsun! Nasıl da yaranmaya çalışıyorsun! Ne yaptığımı bilmez bir halde yerim- den fırladım; — Yaranmak küçüklüktür. Sizden yal- niz haksız'ığınızı tamir etmenizi istemiş- tim. Artık onu da beklemiyorum. Eliniz- den geleni yapıniz, zalim, hain adam... Bize aşkımız sizin o malikânelerinizden de. vüz biylerinizden ne yeter. kıymetli bir hazi-)nin heyecanını ir, Her şeyiniz sizin olsun. Ben Halö-|ruldu. Cevsbımı iy kendimi veriyorum, Bu, orun sâadeti-|lası içeri girdiler, başladı. Ne acı bir son ,.. En temiz mid vel, yuşmak için sana da her seyi feda et- mek düşüyor. »ülyaların bu ne dayanılmaz sönüşü!... Kalbsiz, hissiz adım! Ne yapsa bizi 2- yiramıyacak, Ha'ikumu yıllar ve Yıllar-| tup çekti: Ta bekliyeceğim. Eğer beni ve” gerçekten viyorsa nasl olsa gelip beni Sym yakini en e müjdeler | sevdiğini anlamış. Senin hakkındaki ka- | Sevmiyorsa,.. Bu şüpheyi girmek bile Me Sontesrin 29 Sah (Sabah) bile «Onu gördüm, beğendim. Sana ve aile-| Bu çabah hududsuz bir saadetin sar- v uyumak, yatağıma gi- Gece; Siri » mi e Kayan yaz mn Kapan vaz : Halfiklı a ha-| “Tuhaf... İkisinin de yüzü gülüyordu. Hem de masili;.. İ uzattı. Bir bakışta Ali Nuri beyin iri el zısını tanıdım. Mühürdar (5. ) panetyonu| TA okcukum> diye başlıyordu. cak... Yarin beraberr yemeğe getir. tutulmuştu. Bir söz söyliyemedim. — Evet, dedim, Halük, vazık ki onlara | terketmekten ürktüm. Ne pahasına olur. sa olsun birbirimizden ayrılmıyacağımızı yüzüne karşı haykırdım. © — İyi etmişsin kızım. O gücenmemiş. Gel, | Bilâkis bu halinden Halüku hakikaten Yaramaz bir çocuk neç'esi'e elimden — Hiç te değil küçük hanım... naatlerinden dönmüş. Benim anladığım bu!.., Doğru söylüyordu. Aşk bana selimet yolunu göstermişti. Cebinden çıkardığı mektub kâğıdın ze en yaraşan bir zevce ve gelin ola- hoş'uğu içinde uyanınca kendimi bir ka- Ağabeyin İsmpatı seli içinde buldum. Halüküum ku- R Ali Nurs İcaklar dolusu yollamış, uyandırmadin ©- Bu: beklenilmez saalet önünde dilim |damayerleşlirmelerini de rica etmiş. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: